Lyotard ve Postmodern Durum

Jean François Lyotard 'Postmodern Durum' adını verdiği, bu konudaki tartışmalarda çok yankı uyandırmış olan kitabında dünyadaki en gelişmiş toplumlarda bilginin durumunu betimlemeye çalışmıştır. Onun için kitabına bu adı vermiştir. Lyotard'ın probleme temel yaklaşımı temsil krizini (crisis of representation) aşabilmenin yolunu aramaktır. Bunu temsile dayanan bilim pratiklerinden temsile dayanmayan pratiklere sıçrayarak yapmaya çalı maktadır. Bunun için de dildeki incelemelere yani dilbilime (linguistic) başvurmaktadır. Bunu yaparken de dilbilimin pragmatiğini ön plana çıkarmaktadır. Lyotard'ın bilgi ve bilim bakımından temel görüşü, bir "consensus". arayışı olmayıp; bir paraloji (mantığa aykırı) pratiği olarak kararsızlıklar arayışı olduğu biçimindedir. Artık bilginin iç tutarsızlıklardan kurtulabileceğini ummamaktadır.

Lyotard, bilimin sadece gerçeği (truth) aramadığını aynı zamanda da kendini meşrulaştıran söylemi oluşturduğunu söylemektedir. bu işlevi felsefe görmektedir. Hem modern bilim bir üstsöylemle (metadiscourse) kendini meşrulaştırır. Tinin diyalektiği, anlamın hermeneutiği, öznenin özgürleşimi ya da zenginliğin yaratımı gibi (grandnarrative) üstanlatılar bu işlevi yerine getirmektedir. Lyotard'a göre postmodernizm bu üstanlatılara kuşku ile bakmaktadır, bunlar çökmüştür. Bunun nedeni de metafıziğin ve üniversitenin krize uğramasıyla ilgilidir. Postmo- dern bilgi artık otoritelerin bir aracı değildir, farklılıklara duyarlılığımızı arttırmakta , bizim ortak olarak kabul edilene uymayana tolerans gösterme kabiliyetimizi yükseltmektedir.

Lyotard, bilgisayarlaştırılmış ve bilginin üretimin esas gücü haline geldiği, ulus devletin geçmişte toprağını korumada gösterdiği duyarlılığı şimdi bilginin kontrolunda göstermeye başladığı toplumlardaki, meşrulaştırma işlevinin yerine getirilmesinde bilginin konumunu ele almaktadır. Bu işlev iki tür bilgi tarafından yerine getirilmektedir. Bilimsel bilgi tüm bilgi alanını kapsamamaktadır. Bununla ayrışan, çelişen bir bilgi daha vardır anlatıdır.narratıve . Bu ıkınci tür bilgi geçmişte olduğu gibi günümüzde de işlev görmektedir.

Bilimin meşruluğu sorunu Platon'dan beri .kanun koyucunun meşruiyetiyle ilişkili görülmektedir. Neyin doğru olduğuna karar verme hakkı, neyin haklı (adil) olduğu kararını vermeden bağımsız kalamamaktadır. Yani bilim denilen dil ile ahlak ve politika denilen dil arasında bir iç bağıntı vardır. Gü- nümüzde ise bilim yeni teknolojiler yoluyla egemen güçlere daha da çok teslim olmuş durumdadır. Bilgi ve güç aynı şorunun iki ayrı yüzüdür. Bilgisayar çağında, bilgi sorunu daha çok hükümet sorunu haline gelmiştir.

İşte bu olguyu analiz edebilmek için Lyotard yöntem olarak Wittgenstein'ın başka bir amaçla geliştirdiği 'dil oyunlan' kavramından yararlanmaktadır. Dil oyıınları ile kastedilen değişik söylenim türlerinin kuralları içinde kalarak sürekli bir mücadelenin sürdürülmesidir. Bu dil oyunlarının özelliklerini Wittgenstein şöyle tanımlamıştır;

1) Dil oyunlarının kurallan kendi içlerinde kendi meşnıluklarını taşımazlar ama oyuncular arasında açık ya da üstü kapalı olarak üzerinde uzlaşılmıştır.

2) Eğer kural yoksa oyunda yoktur, kuraldaki en küçük değişiklik oyunu değiştirir. Kurala uymayan bir ifade ya da hamle oyunâ dahil değildir. 3) Her ifade oyunda bir hamledir. Konuşmak, mücadele etmektir. Bu mutlaka kazanmak anlamında değildir. Bir hamlenin keşfedilmesinden alınan tad için de yapılmaktadır. Dil ve sözün gelişimi sürecinin arkasındaki kelimelerin, ibarelerin anlamının sürekli değişiminin keşfı de büyük haz vermektedir. Ama bu haz bile bir tür başarıya bağlı olacaktır. Bir toplulukta heterojen ögelerden oluşan, değişik dil oyunları yer almaktadır. Bunlara dayanarak sadece yerel determinizmler oluşturulabilmektedir.

Meşrulaştırmada dayanılan toplumsal bağ ancak dil hamlelerinde 'ya da dil oyunlarında gözlemlenebilecektir. Bu gözlemi yapabilmek için de topluma hangi temsili tasarım içinde yaklaşıldığına açıklık kazandırmak - gerekecektir. Modern düşüncede genel hatlarıyla toplumları iki farklı kavramsal betimleme biçimi vardır. Bunlardan birincisi topluma kendi kendini düzenleyici işlevsel bir bütün olarak bakmaktır. Buna ~göre sistemin esas amacı girdileriyle çıktıları arasındaki ilişkileri optimize etmek ve performansını etkinleştirmektir. Bu yaklaşım teknokratlara çok çekici gelmekte ve onları sistemi tek ve bütün pratiklerle yönlendirme eğilimine itmektedir.

Bunu Horkheimer 'akıl paranoyası' diye adlandırmıştır. İkincisi marksizmin toplum modelidir. Bir çatışmacı eleştirel model içinde bilginin işlevi farklı olacaktır. Modem toplumlarda toplumun iki farklı türde modelleştirilmesi ya da temsil edilmesi birbiriyle yanşan iki model olarak varlığını korurken. iki farklı bilgi yaklaşımı da sürekli olarak kendilerini yeniden üretebilmişlerdir. Bunlardan birini seçmenin yolu bulunamaz. Bu seçim keyfi olmak durumundâdır. modernizm şeçme sorunundan kaçınmanın yolunu bilgiyi ikiye ayırmakta bulmuştur Bunlardan birincisi doğrudan maddelere ve insana uygulanacak sistem içinde üretici güç olarak işleyecek pozitivist bilgidir: Diğeri ise değerler ve amaçlar üzerinde duran eleştirel, düşünsel ya da yorumsamacı bilgi olmuştur.

Postmodernizmde bilgiyi böyle ikiye ayırma; artık bir çözüm olmaktan çıkmaktadır. Ulus devletler, partiler, kurumlar, tarihsel gelenekler çekiciliğini kaybetmektedirler. Bunlara ve üstanlatı çökmesine bakarak toplumsal bağların tamamen çözüleceği, atomlaşmış bireylerden oluşan topluluk- ların ortaya çıkacağı düşünülmemelidir. Bir kişi tek başına çok şey ifade etmez ama hiçbir kimse bir ada değildir. Her kişi eskisinden daha hareketli ve karmaşık bir ilişkiler ağında var olmaktadır. Bir toplumda en az ayrıcalıklı kişi bile tamamiyle güçsüz değildir. Bu ilişkiler ağı içındeki kişilerin toplumsal bağlarının nasıl kurulduğu bir ~ "dil oyunu" sorunu olmaktadır. Bu bağın kavranmasında toplumsal ilişkilerin sadece iletişim anlayışı çevresi içinde düşünülmesi yetersiz kalmaktadır. Topluma bu biçimde bilginin iletişimi ile çalışan bir 'cybenetic' makine olarak bakmak yetersizdir. Böyle bir makine ancak önceden verilen bir programı gerçekleştirilebilir. Bilginin cybernetic makine dışındaki etkisini, toplumun agonistik(tartışmayla istediğini elde etme) yönü sağlamaktadır. Bunun için de dil oyunlarına eğilmek gerekmektedir.

Toplumda yeni olanı anlamak için dil oyunlarını ele almak gerekir, sadece 'innovation' üzerinde durmak yeniyi açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle toplumsal bağların niteliğini kavramakta dil oyunları özellikle önem kazanmaktadır. Bu bağların niteliğini belirleyecek olan potansiyel dil hamleleri üzerine toplumsal kurumların koyduğu sınırlar değişmez değildir. Bunu da değişme içinde kavramak gerekir. Bilimsel bilginin üretilmesini sağlayan araştırma ve yeniden üretimini sağlayan eğitimin meşrulaştırılmasında (performativity) başarı ya da işlevin yerine geçmeye başlamıştır. Bilimin kanıtlama süreçlerinde bir çeşitlenme ve karmaşıklık derecesinde bir artış olmuştur. Kanıtlamanın yerini optimal performance almaya başlamaktadır. Teknoloji ve kar arsındaki organik bağ teknoloji ile bilimin birliğinin önüne geçmektedir.. Önem verilen amaç güçtür. Bilim adamları, teknisyenler ve araçlar lıepsi gerçeği bulak için değil güç sağlamak için satın alınmaktadır. Yasaların normatifliğinin yerine süreçlerin Bir kişi teknolojiyi denetimini güçlendirerek, gerçeğe yaklaşmasını artırır , doğru ve haklı olma olasılığı artar. Öte yandan bir kimse kara verme otoritesine sahipse ve bilimsel bilgiye ulaşabiliyorsa teknolojik .güçle başka bir deyişle, gücün artışı kendi kendini meşrulaştırmaktadır. Bu da gittikçe veri stok aması ve onun ulaşılabilirliği ile bilginin işgörürlüğü alanına yönelmektedir.

Lyotard, bilimsel bilginin pragmatiğindeki bu gelişmeyi anlattıktan sonra postmodern bilimi kararsızlıkların araştırılması olarak tanımlamaktadır. Bilimsel bilgi determinizm bunalımına çözüm aramaktadır. Bunun çözümü için bibilimsel oyunda yeni hamlelerin, hatta dil oyununda yeni kuralların keşfedilmesi gerekmektedir.

Determinizm, işlevini başarıyla yerine getirme (performativity) yoluyla meşruştırmanın dayandırıldığı bir hipotezdir. Bu hipoteze göre bir sistemin girdi-çıktı oranları denetlenerek, göreceği işlevler önceden kestirilebilecektir. Bu pozitivist etkinlik (effıciency) felsefesi içindeki bir ele alıştır. Lyotard'a göre bu pozivist anlayış içinde bilim gelişemez Bilimsel bilginin gelişimi; karşı örneklerin ortaya çıkarılması, varolan yâsalar içinde kavranılamaz olanın keşfedilmesi, paradoks gibi görünen bir savın desteklenmesi vb. yöluyla olur. Bunların hiçbirinde ise doğrudan bir etkinlik sağlama kaygısı yoktur.

Bilimsel bilginin matematiksel dili olarak türevi alınabilen sürekli fonksiyonlar. ve buna dayanarak kestirimde bulunma önemini kaybediyor. Postmodern bilim; kendisini karar verilemezler, açık denetimin sınırları, eksik enformasyon tarafından karakterize edilen çatışmalar, "fracta", katastrollar ve pratik paradokslarla ilgili kılarak, kendi evrimini süreksiz, katastrofık, yenilenemez ve paradoksal olarak kurumsallaştırıyor ve bilgi kelimesisinin anlamını değiştiriyor, böyle bir değişimin nasıl yer alabileceğini açıklıyor. Bir anlamda bilineni değil bilinmeyeni üretiyor. Böyle bir bilim anlayışında meşrulaştırma işlevini etkin olarak yerine getirmeye dayandırılmamaktadır. Meşrulaştırma paralojiyle sağlanmaktadır.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP