KANT'IN KURAMSAL METAFİZİK ELEŞTİRİSİ HAKKINDAKİ BAZI DÜŞÜNCELERİ - 2

Kant'ın ilk sorusu metafizik bilginin kaynağı üzerinedir. Metafizik bilginin kaynaklarının deneysel olamayacağı zaten onun kavramında vardır "Çünkü o fizik değil, metafizik yani deneyin ötesinde olan bilgidir". Bu durumda metafizik apriori bilgi yani, saf akıl bilgisidir. Dolayısıyla sadece apriori yargılan içermelidir. Çünkü onun kaynaklarına özgü olan bu özellik, apriori bilgiyi dayatmaktadır. Kant'in ikinci sorusu insanın apriori bilme yetisinde metafiziğe yol açan koşulların ne olduğuna yöneliktir. Bu soruşturmanın ilk basamağı, yargıların öznenin yüklemle ilişkisine göre apriori-aposteriori ve sentetik-analitik diye ayrılmasıdır. Apriori yargı deneyim ve duyu izlenimi içermeyen yargıdır. Zorunluluk içerir ve tümeldir. Aposteriori yargı ise kaynağını deneyimde bulan ve kesinlik göstermeyen yargılardır. Analitik yargılar açıklayıcı yargılardır. Öznede örtük olanın yüklemde dışa vurulmasıdır. Kant'm Prolegemena'da verdiği örnekte olduğu gibi, "Cisimler yer kaplarlar" önermesi analitik bir yargıdır. Çünkü yer kaplama cismin tanımı içindedir. Sentetik yargılar ise, genişletici, bilgimizi çoğaltan yargılardır. Özneye, öznede içerilmemiş bir içerik katılır. Örneğin "Cisimler ağırdır" önermesi sentetik bir önermedir. Çünkü ağır olmak, cismin tanımında kapsanmış değildir. Burada "cisim" kavramı ile "ağırlık" kavramı bir araya getirilir ve "Cisimler ağırdır" yargısından bilgimizi genişleten yeni bir yargı ortaya çıkar. Kant'ı ilgilendiren sentetik apriori yargılardır. Çünkü, eğer metafizik güvenilir bir bilgi olmak istiyorsa "sentetik apriori" yargılara yani yüklemleri öznede içerilmeyen ama yine de duyu deneyimlerini betimleyen yargılara ulaşmalıdır. "En az üç önemli bilgi alanında sentetik apriori yargılarla karşılaşırız. Bu alanların ikisinde yargıların sentetik apriori olduğundan kuşku yoktur. Bunun kanıtı bilgilerin ve bilimin sürekli ilerleyişidir". Ama metafizik yargıların sentetik apriori oldukları sorunsaldır.

Kant Salt Aklın Kritiği'nde buradan arka arkaya yanıtlanacak dört türev soru üretir. Bunlar: Saf matematik nasıl olanaklıdır?, saf doğa bilimi nasıl olanaklıdır?, metafizik genellikle nasıl olanaklıdır? ve bilim olarak metafizik nasıl olanaklıdır? sorularıdır. Salt Aklın Kritiğfnat bu dört soru Kant tarafından ayrı ayrı incelenir. Yukarıdaki ilk iki soru Trancendental Estetik ve Transendental Analitik de , üçüncüsü ve dördüncü sorular ise Transendental Diyalektik bölümünde incelenir. Kant'ın bilgi kuramına özgü karakteristikler bu soruların yanıtlanmasında ön plana çıkar. Öyleyse konuya daha fazla açıklık getirebilmek ve ışık tutabilmek için Kant'ın bilgi kuramına kısaca değinmek gerekir.

Kant'a göre en yalınından en soyutuna kadar bilgide iki yön vardır. Düşünme (Verstand) ve Algılama (Sinnlichkeit). "Bilgilerimiz iki ansal temel kaynaktan doğar. Bunlardan ilki tasarımları alma (izlenimlerimizin alıcıhğı),ikincisi bu tasarımlar yoluyla bir nesneyi bilme yetişidir (kavramların etkinliği); birincisi yoluyla bir nesne bize verilir, ikincisi yoluyla bu nesne o tasarım (salt bir ansal belirlenim olarak) ile ilişki içinde düşünülür. Düşünme anlama yeteneğinin düşünceyle bağlar kuran yanıdır, algılama ise duyulara verilen bizim somut olarak kavradığımız yandır. Bu iki kavram yani düşünme ve algılama bilgi oluşum sürecinde birbirlerini gerektirirler. Bu gereklilik Kant'ın ünlü "Algısız kavramlar boş, kavramsız algılar kördür"(Gedanken ohne Inhalt sind leer, Anschaaungen ohne Begriffe sind Blind) sözüyle ifade edilir. Bu şu anlama gelir: "Duyarlık olmaksızın bize hiçbir nesne verilemez, ve anlak olmaksızın hiç biri düşünülemez". Çıplak kavramlar kendi başlarına hiçbir bilgi sağlamazlar çünkü bilginin meydana gelebilmesi için somut algılar gereklidir. Aynı zamanda algılar da kendi başlarına sadece duyu verilerinin bir yığını oîarak bilgi sağlayamazlar. Düşünme olmadan duyu verileri bize nesneyi veremez. Özetle: "Anlık hiçbir şeyi görüleyemez", "Duyular ise hiçbir şeyi düşünemez".

Kant, Transendental Estetik'te bilginin "Algı" (réceptivité) öğesini konu edinir. Kant'a göre algı ampristlerîn düşündükleri gibi duyu verilerinin bir yığını değildir. Duyu verileri deneyimin sadece maddesini verir. Oysa deneyim bir birleştirme ve birbirine bağlamadır. Bu görüşüyle Kant kendisinden önceki hem amprist hem de rasyonalist geleneği aşar. Çünkü eğer bizim deneyimlerimiz varsa ve bunlardan bir şey öğreniyorsak, başka bir deyişle, deneyimde bütünü görme ve kavrama varsa, bu onun maddesi olan duyu verilerinin bilgi formlarıyla birleştirilmesinden ileri gelir. Deneyimde tek tek olayları aşan genelliğe düzen ve yasaya götüren bir önceden görme vardır. Aynı zamanda olaylardaki salt olmuş bitmiş olmanın tersine bir zorunluluk vardır. Bu "zorunluluk" empirik bilginin form özelliğinden doğmaktadır. Daha önce de belirttiğimiz gibi Hume'da deney duyularımızın bize nesneyi iletmesiydi. Oysa Kant'ta, deneyim bize nesneyi olduğu gibi iletmez ve onun oluşumuna apriori iki formla katılır. Alırlığımızın (Receptivıtemizin) apriori yani zorunlu formları olan zaman (Die Zeit) ve mekan (Das Raum) tüm bilgilerimizin apriori koşuludurlar. Mekan dış duyumuzun, zaman ise iç duyumuzun formudur (die aeusseren im Räume, dem inneren inder Zeit). "Mekan ve Zaman kendi başına şeylerin bir özelliği değil, bizim duyusal tasarım gücümüzün bir biçimidirler." Uzay ve zaman, tüm (iç ve dış) deneyimin zorunlu koşullan olarak, tüm sezgimizin yalnızca öznel koşullarıdırlar, ve buna göre onlarla ilişki içinde tüm nesneler yalnızca görüngülerdirler ve kendileri için bu kipte verili şeyler değildirler".

Kant'ın Transendantal Estetık'te alırlığımızın apriori formları olan zaman ve mekanla ilgili düşünceleri beş maddeyle özetlenebilir.

1. Zaman ve mekanın mutlak bir gerçekliği yoktur.

2. İdeal bir gerçeklik olarak insanın algı yeteneğindedirler.

3. İnsan bilgisinin genel ve zorunlu kavrayış formlandırlar.(Zaman ve makanın trancendental idealitesi)

4. Duyularla kavranan gerçekliğin kavranma koşullarıdırlar.

5. İnsanlar için bir gerçeklikleri vardır.(Kant'ın Trancendental idealizminin klasik idealizmden farkı, bilgilerimizin apriori olarak bizim bilme yetimizin doğası tarafından belirlenmiş olmasıdır. Apriori ilkeler yani salt akıldan çıkarsanan nesnelerle ilgili bilgiler yalnızca deneyim yoluyla elde edilebilir. Dolayısıyla bu ilkeler deneyimi aşmaz, tam tersine, bilgiyi olanaklı kılmak için deneyimden önce gelir).

Kant'ın idealizmi hatırlanacağı gibi şeylerin; nesnelerin varlığıyla ilgili değildir. Oysa klasik idealist anlayış şeylerin varlığından şüphe eder. Örneğin varolmayı algılanmış olaya indirgeyen Berkeley' de, mekandaki her şey bizim tasavvurlarımızdan başka bir şey değildir. Kant ise dış dünyayı kabul eder. Yani maddi dünya deneyimsel bir gerçekliğe sahiptir. Fakat biz şeyleri olduğu gibi bilemeyiz. Aynen Locke' da olduğu gibi. Locke'da da bizim ile şeylerin arasına tasarımlarımız giriyordu. Dolayısıyla şeyin ne olduğunu, kendi başına nasıl olduğunu duyularımızla hiçbir zaman bilemiyorduk. Locke'un bu görüşünü, Kant'ın idealist sistemi içerisinde yeniden canlandırdığını görüyoruz. Kant'a göre de görünüşler sadece tasarımlama biçimleridirler. Özne de bu tasarımlama da kurucu bir etkinliğe sahiptir.

Özne belirgin değil, belirenin değil, belirenin ona belirlediği koşulların sonucudur. Görünüşler şeylerin kendisi olmadığı gibi kendi başına şeylere ait belirlenimler de değildirler. Böylece kendi idealizmine eleştirel idealizm diyen Kant, bilgimizi şeyler ile değil, yalnızca bilgi yetimiz ile ilişkilendirmiştir.

Transendental Analitik'de Kant, bilgimizin ikinci öğesi olan "düşünme"yi konu edinir. Bu bölümde Kant anlığın apriori formları olan kategorilerle ilgilenir. Düşünmenin kendine özgü formları olduğu düşüncesi Aristoteles'e aittir. Aristoteles, Töz, nitelik, nicelik ilişki, yer, zaman, etkinlik, edilgenlik konum ve durum (substanz, quantitat, qualitat, relation, ubi quando ,actio passio, situs und habitus) adını verdiği on temel kavramı kategoriler adı altında toplar. Kant, Aristoteles'in kategorilerine kendi bulduklarını ekleyerek 12 düşünme formuna çıkarır ve bunları da kendi içinde 4 gruba ayırır. Bunları Nicelik Kategorileri (Kategorien von Quantitat): Birlik, çokluk, bütünlük (Einheit, Vielheit, Allheit). Nitelik Kategorileri (Kategorien von Qualitat):Gerçeklik, olumsuzlama, sınırlandırma (Realität, Negation, Limitaüon).Bağıntı Kategorileri (Kategorien von Relation): Neden- sonuç, töz, karşılıklı bağlılık (Ursache und Wirkung, Substanz, Wech-selwirkung zwischen dem Handelnden und dem Leidenden). Modalité Kategorileri (Kategorien von Modalitat): Olanak- olanaksızlık, varolma- varolmama, zorunluluk- rastlantı (Möglichkeit- Unmöglichkeit, Dasein- Nichtsein, Notwendigkeit- Zufalligkeit)'dır.

Kategoriler en genel anlamında anlığın bağlayıp birleştirme formlarıdırlar. İşlevleri, görüdeki çok çeşitliliğin birliğini sağlamaya yöneliktir. Kant'a göre, düşünmemizin bağlayıp birleştirme etkinliği olan kategoriler olmasaydı evrenin bilgisi bizim için olanaklı olamazdı. Çünkü, her türlü bilgimize önsel olan kategoriler, bilgimiz için zorunludurlar. Çünkü nesnel, deneysel yargıların varlığı, bu yargılara kategorilerin uygulanmasıyla olanaklıdır. "Nitekim "kavramsız algı kördür" demek, düşünmenin bu bağlayıcı formları olmasaydı, "algılarımız rüya bile olamazdı" demektir. Kant'a göre düşünmenin bu bağlayıp birleştirici etkinliği olan kategoriler, bilginin oluşmasında merkezi bir rol oynar. Öyle ki Kant kategoriler olmaksızın evrenin, bizim için bir kaos olacağını ifade eder"

Kategoriler anlama yetimizde bulunan deney olanağının koşulları, bütün bilgilerimizin temelidir. "Anlama yetisi (apriori) yasalarını doğadan almaz onları doğaya buyur".

Kant'ın Transendental Estetik ve Transendental Analitik kavramlarını tamamlayan üçüncü kavramı ise "Transendental apperception"dur. Kant'a göre her bilebilme, bilen bir öznenin yani bir bilincin varolması koşuluna dayanır."Değişmeksizin kalıcı olan Ben (arı tamalgı) tüm tasarımlarımızın bağlılığını oluşturur [...]"

Her bilincin yapısında bir kendini bilme vardır. Bu bilme, her bilgi fenomeninin temelinde bulunan bir olanaktır. Kant düşünmenin bu birliğine "Algının (Apperception'un) Trancendental Birliği" der. "Ancak tüm algılan bir bilince (kökensel tamalgı) yükleyebildiğim içindir ki tüm algılar açısından onların bilincinde olduğumu söyleyebilirim".

Algının Ben'i bir birlik olarak her kavramın, her algılamanın apriori ön koşuludur. "Tüm (görgül) bilincin tek bir bilinçteki nesnel birliği (kökensei tamalgının birliği) öyleyse tüm olanaklı algının zorunlu koşuludur; [...]"

Bilince her an "Ben" tarafından düşünülmüş olmayan hiçbir şey giremez. Descartes' da ki Cogitonun Ben'i düşünme aktlarıyla beslenirken Kant'ın Ben'i sentetik aktlarla beslenir. Çünkü Descartes, dış dünyanın varlığını Cogito'dan hareketle açıklamış ve deneysel dünyayı yalın bir dil ile ifade edecek olursak fenomenal alanı bilincin içeriklerine indirgemiştir. Dolayısıyla Descartes'da Cogito, hem öznenin kendisini bilmesinin hem de dış dünyanın bilinebilmesinin olanaklarını kendi içinde taşır. Kant'da ise bilince sentetik aktlarla beslenmeyen hiçbir şey giremez. Kategoriler, Transendental Analitik'te de gösterildiği gibi düşünmenin temel kurucu bağlarıyken, Tam algının birliği hem tüm bilgilerimizin olanağı olarak, hem de deneyim objelerinin de kavranabilmesinin ön koşulu olarak temeldedir. Böylece Kant'ta kategoriler anlığımızın kavramları, zaman ve mekan duyu verilerini alabilmemizin koşulu, Algının Aşkınsal Birliği ise, her objeyi bilebilmemizin bir iç olanağı olarak, öznenin kendisine verilen şeyleri bilmesinin temelini oluştururlar.

Transendental Diyalektik, Salt Aklın Kritiği'nin asıl eleştirisinin yapıldığı bölümdür. Kant Trancendental Diyalektik' de metafiziği, aklın doğal yanılsamasının ürünü olarak tanımlar. Diyalektik, aklın kendi kendisiyle olan çatışmaları ile ilgilidir. Transendental Diyalektik'de Kant, salt akla dayanan metafizik tanıtlamaların yanlışlığını değil, (Bu Transendental Analitik'te gösterilmişti) insan aklının yapısında bulunan ve akıl sahibi hiçbir insanın kendisinden kaçamayacağı diyalektiğin (olumsuzlama mantığının) varlığını gösterir ve bu bölümde Aristoteles'teki "aporia" kavramını çağrıştıran bir görüntü mantığı ortaya koyar. Şöyle ki, İnsan aklında öyle bir yanılsama vardır ki bundan kaçınılamaz. Hatta bu farkedilse bile o, kaybolmaz.. Kant'a göre metafizik konulan kaçınılmaz kılan ve aynı zamanda mutlak metafiziğinde temelinde bulunan aklın bu yanılsamasıdır. Kant bu konuyu iki yeti olarak belirlediği, "anlık" (Verstand) ve "akıl" (Ver-nuft) arasında yaptığı ayrımla açımlamaya çalışır. Anlık kendisindeki formlar aracılığıyla (anlığın apriori formları olan kategoriler) görünüşlerin birliğini sağlayan yetidir. Akıl ise apriori bilme yetişidir. Aklın kendisinde apriori olarak taşıdığı kavramlara Kant "ideler" adı verir. Kant ide'den, ona, duyulur dünyada uygun düşen hiçbir nesnenin verilemeyeceği zorunlu bir akıl kavramını anlar. Bu salt aklın apriori ilkeleri olan idelerin, isteğe bağlı olarak türetilemeyeceği anlamına gelir. Çünkü ideler aklın doğasına içkindirler. Bu nedenle akıldan zorunlulukla türerler ve bütün deneyimin sınırını aştıklarından dolayı da aşkındırlar.

Salt aklın apriori ilkeleri olan kozmolojik ideler: ruh, evren ve özgürlüktür. Kant'a göre akıl (Vernuft) ile aklın sonuç çıkarmaları (Vemuftschlusse) ve metafizik arasında içten bir bağlantı vardır. Akıl yapısı gereği metafiziğin üç büyük konusu ile ilgili birtakım sonuçlar çıkarır. Hatırlanacağı gibi, bilgi Kant'ta ancak deney öğeleriyle, apriori form öğelerinin karşılaştıkları yerde meydana geliyordu. Problem, salt aklın, anlığın başlatmış olduğu bu sorgulama işlemini koşulsuz olana götürmek istemesinden doğar.
1 | 2 | 3

1 Yorum

Adsız
2 Ocak 2012 16:20  

Allah razı olsun yazandan...

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP