Bu incelemede, mutlak yönetim düzeninin varolduğu bir toplum, ya da en iyilerin iktidarda bulunduğu bir toplum, tiranlığa sürüklenmemek için, ve barışla yurttaş özgürlüğünün bozulmadan kalması için nasıl örgütlenmelidir sorunu ele alınmıştır.
BİRİNCİ BÖLÜM
I. — Filozoflar, içimizde çarpışan duyguları, insanların yanlışlarından ötürü düştüğü kötülükler sayarlar, bu yüzden de, duyguları hafife almak, aşağı
görmek, kınamak, ya da daha ahlaklı gözükmek gerektiğinde, yadsımak alışkanlığındadırlar. Böyle yaptılar mı, sanki Tanrı gibi davranmış olurlar ve bilgeliğin doruğuna çıkarlar; bu durumda, dünyanın
hiçbir yerinde varolmayan apayrı bir insana övgüler düzmektedirler ve gerçekten varolan insanı da
sözleriyle bozarlar. Gerçekte, insanları oldukları gibi
görmezler de olmasını istedikleri gibi görürler: bu
yüzden çoğu, ahlak yerine yergi yazar, ve çoğunun
siyaset alanında uygulamaya konulabilecek hiçbir
görüşü yoktur, siyaset onlar için bir hayalden başka
bir şey değildir, ve siyaset ütopya ülkesiyle, AltınÇağla, yani hiçbir kurumun gerekli olmadığı bir dönemle ilgili bir şeydir. Demek ki, uygulanabilir olan
tüm bilimler arasında kuramın uygulamadan en çok
uzaklaştığı bilim siyasettir, ve devleti yönetmek konusunda, kuramcılardan, yani filozoflardan daha uyarsız kişiler kolay kolay düşünülemez.
II. — Buna karşılık siyasetçiler, insanları en iyi
biçimde yönetmekle değil, daha çok onları oyuna getirmekle uğraşan kişiler olarak bilinirler, ve genellikle, bilge kişiler olarak değil de usta kişiler olarak
görülürler. Gerçekte, deneyin onlara öğrettiğine bakılırsa, insan durdukça kötülükler de duracaktır; demek ki siyasetçiler, insandaki kötülüğün gereğini
yapmakla yükümlüdürler, ve bunu, etkinliği uzun
bir deneyle saptanmış, ve aklın yönettiği insanların
değil de, korkunun yönettiği insanların kullanma alışkanlığında olduğu gereçlerle gerçekleştirirler; bu
konuda, dine, özellikle de dinbilimcilere ters düşen
bir biçimde davranırlar: gerçekte, dinbilimcilere göre yüce yönetici, kamu işlerini, bireyin de uymak
zorunda olduğu ahlaki kurallara uygun olarak yapmalıydı. Bununla birlikte siyasetçiler, yazdıkları siyasi yazılarda, filozofların yazılarındakilerden daha
doğru görüşler ortaya koyarlar: gerçekte siyasetçiler, daha büyük deneylere sahip oldukları için, uygulanamaz olan hiçbir şey söylemezler.
III. — Deney dünyasının, aklın tasarlayabildiği
ve insanların barış içinde yaşadıkları tüm site biçimlerinin varlığını gösterdiğine, ve aynı zamanda, çoğunluğu yönetmek, yani çoğunluğu belli sınırlarda
tutmak için gerekli olan gereçleri ortaya koyduğuna içtenlikle inanıyorum. Öyle ki, düşünceden giderek, şimdiye kadar denenmemiş, gene de, deneye ya
da uygulamaya sokulabilecek bir yönetim saptanabileceğine inanmıyorum. Gerçekte insanlar öyle yaratılmışlardır ki, ortak bir yasa olmadan yaşayamazlar. Oysa, ortak kurallar ve kamu işleri, kurumlar kurmuş ve bunları incelemiş olan, ileri kavrayışlı, usta ve kurnaz düşünce adamlarının inceleme
konusudur.
Bir toplumda uygulanabilen ve herhangi
bir örneğine raslanmamış bir yönetim biçimi, kamu
işleriyle ilgilenen ve kendi güvencelerini kollayan
insanların gözüne çarpmamış bir yönetim biçimi düşünmek olacak iş değildir.
IV. — Siyasetle ilgilenirken ortaya yeni ya da
bilinmedik bir şey koymak istemedim, ama yalnızca, kesin ve yadsınamaz nedenlerden giderek, uygulamayla en iyi uyuşan şeyi saptamak istedim. Başka bir deyişle, uygulamayla en iyi uyuşan şeyi insan doğasının incelenmesinden çıkarmak istedim, ve
bu incelemeye, matematik araştırmalarında sürdürülen düşünce özgürlüğünü katmak için, insan davranışlarını aşağılamamaya, bu davranışlara üzülmemeye, onları yadsımamaya, ama onlar üzerine gerçek
bir bilgi edinmeye büyük özen gösterdim: ayrıca,
aşk, kin, öfke, arzu, üstünlük, acıma gibi insani duyguları ve ruhun öbür devinimlerini, kötülükler olarak değil, insan doğasının özellikleri olarak, insana
bağlanan varoluş biçimleri olarak ele aldım; sıcak
ve soğuğun, fırtına, şimşek ve tüm gökyüzü olaylarının havanın doğasına bağlanmaları gibi.
Biz bu hava bozukluklarını ne kadar istemesek
de, bunlar, belirli nedenlere dayanan zorunlu şeylerdir; biz bu nedenlerden giderek doğayı tanımaya
çalışırız, şeylerin sağladığı bilgi nasıl bize haz veriyorsa, ruh da bu şeylerin doğru bilgisine ulaştığında haz duymaktadır.
V. — Kesin olan ve benim de Ethica'da belirttiğim bir şey var: insanlar, zorunlu olarak duygulara boyun eğerler, öyle yaratılmışlardır ki, mutsuzlara acırlar, mutlulara özenirler; acımadan çok öç
almaya yatkındırlar; ayrıca herkes, başkalarının kendi yaradılışına uygun olarak yaşamasını, kendisinin
benimsediği şeyi benimsemesini, ve kendisinin yadsıdığı şeyi yadsımasını ister. Herkesin birinci adam
olmak istemesi, insanlar arasında çatışmaların çıkması ve insanların birbirini ezmeye çalışması ve birini yenen adamın yenişine değil de yendiği adamdan yararlanmaya önem verişi buradan gelir. Ve
kuşkusuz herkes, dinin öğrettiklerine uyarak, komşusunu kendisi gibi sevmek, yani başkasının hakkını kendisininmiş gibi korumak zorunda olduğuna inanmıştır; ama, bu inancın duygular üzerinde çok
az etkisi bulunduğunu gösterdik. İnsan ölümün eşiğine geldiği zaman, yani hastalık tutkuları yendiği
ve insan kalakaldığı zaman, ya da kişiler tapınaklarda çıkarlarını savunamaz oldukları zaman, bu
inanç doğruya üstün gelir; ama bu inanç, en çok gerekli olduğu yerlerde, mahkemelerde ya da sarayda
etkisiz kalır. Ayrıca, aklın duyguları kaplayabileceğini ve yönetebileceğini gösterdik, ama aklın öğrettiği yolun çok güç olduğunu da gördük; buna göre,
çoğunluğu ya da kamu işleriyle uğraşan insanları,
aklın kurallarına göre davranmaya yöneltmenin olasılığına inananlar, şairlerin altın çağını düşlemektedirler, yani hayale kapılmaktadırlar.
VI. — Esenliği birkaç kişinin dürüstlüğüne bağlı kalan ve işlerinin iyi yönetilmesi yönetenlerin adaletli davranmasını gerektiren bir devlet kalıcı değildir. Devletin varlığını sürdürebilmesi için şeyleri
öyle düzenlemek gerekir ki, devleti yönetenler, akla
uygun davransalar da bir duygunun etkisinde kalsalar da, adaletsiz bir biçimde ya da kamu çıkarına
aykırı bir biçimde davranamamalılar. Ve insanların
işleri iyi yönetmek için ne gibi bir iç etkiye sahip
oldukları konusu, devletin güvenliği açısından pek
önemli değildir, yeter ki sonunda onlar iyi yönetsinler:
ruhun özgürlüğü, yani yüreklilik, özel bir erdemdir
ve devlet için zorunlu erdem güvenliktir.
VII. — Barbar olsun kültürlü olsun, sonunda
tüm insanlar, her yerde töreler koymuş ve toplum
durumu kazanmış olduklarına göre, halk iktidarlarının nedenlerini ve doğal temellerini aklın öğrettiklerinden değil, insanların ortak doğasından, yani gerekliliklerinden çıkarmak gerekir; bunu sonraki bölümde ele alacağım.
Spinoza - Siyaset İncelemesi (İKİNCİ BÖLÜM)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder