HEIDEGGER VE FELSEFE - 3

Zamansallığın ekstanzları otantik ve otantik olmayan Dasein’ın varlığının olanaklılığı içinde Varlığın çok anlamlılığının birliğini olanaklı kılar. Kısaca zaman, varlığın ontolojik temelinin ve kendi hakikatinin anlamını görünür yaparak, onları açığa çıkarır. Zamanın zamansallığı varlığı varlık yapar.

• Çağımızın Sorunları ve Felsefe

Heidegger de, diğer 20. yüzyıl filozofları gibi felsefe etkinliğinin bir kez daha kendi kendini sorgulamasını talep eder. O, yapılan sorgulamada metafizik düşünmeyi hedef alır, fakat onu reddetmez, daha çok, metafizik düşünmeyi kendi tabanında olduğu şey olması için sorgular. Onun felsefe etkinliğinden, felsefi düşünme tarzından söküp atmaya çalıştığı şey, teknik düşünmedir. Salt açıklamayı hedef alan, sınırları ve kuralları belirlenmiş düşünme tarzının 20. Yüzyılda insanı insan olma idealinden uzaklaştırdığını düşünür ve bilimlerin bilgilerinin arttığını, onlara dayanan teknolojinin hızla yol aldığını görür; görür, ama yadsımaz, sadece eksiklik görür; salt teknik, insanı hesap etmeyen, onunla ilgisini kurmayan, salt ekonomik fayda ve zarar hesabıyla sürdürülen çalışmaların, insanı -tür olarak insanı- insan olma yoluna çıkartamadığından yakınır. Kısacası o, felsefenin bilimsel bir etkinlik olması durumunda kendi özüne uygun bir duruş kazanacağını düşünen anlayışla uyuşmaz. Çünkü o, felsefenin bilimsel olmasını değil, kendi tabanında neyse o olmasını ve bu haliyle de bir sorgulama ve yol olması gerektiğini savunur.14

Heidegger, fenomenoloji geleneğinde yer almasına karşın, fenomenolojinin çıkmazlarını görerek, farklı bir yönde ilerlemiş, özellikle de bilim idesine göre kurgulanmaya çalışılan felsefe etkinliğini bir tarafa bırakmıştır. Ona göre felsefe bilim idesine göre ölçülemez. Oysa Heidegger, felsefe etkinliğini kesin bilgi üreten bir etkinlik olmasından daha fazlası olarak görmektedir. O, felsefi sorgulamanın kavramlara ilişkin olmasını reddeder. Husserl’in fenomenolojisi felsefi düşünmede psikoloji ve geleneksel mantıktan gelen öğeleri bir kenara
bırakmaya çalışır, oysa Heidegger, felsefeden geleneksel metafizik düşünmeyi ayıklamaya çalışır, ki bunun içinde geleneksel mantık da vardır. Bunu da kendisinin metafizik düşünme dediği sürece yer açmak için yapar.15

Felsefi düşünme tasarımlayıcı bir düşünme olarak gelişerek kendi sonunu hazırlamıştır. Batı felsefesinin tarihi boyunca metafizik tasarımlama, hep varolanın varlığını sormuş ve çeşitli yanıtlar vermiştir:  özne, ben, akıl, tin, kişi, isteme, oluş, yaşam, madde, güç, töz, energeia, vb. Oysa metafizik varlık sorusunu sormalı, onun hakikatte ne olduğunu ortaya koymaya çaba göstermeliydi. Çünkü “Varlık sorusu ve bu sorunun geliştirilmesi var olmanın bir yorumlanmasıdır. Yani insanın özünün belirlenmesini şart koşar. Soru her ne kadar varlık’a ilişkin olsa da Heidegger’e göre önemli olan insandır: “Benim düşüncem odur ki, varlığın açıklığının insana ihtiyacı vardır ve tam tersi olarak da insan ancak ve ancak varlığın açıklığında duruyorsa insandır.”16

Heidegger’e göre Batı uygarlığı, sorgulama gerektiren, hesap vermesi gereken, insansız bir varoluştur. Bu dünya uygarlığının temelindeki düşünme nesnel, tasarımlayıcı, metafizik bir düşünmedir. Varlığı unutan bir düşünme olarak Batı’nın uygarlık olarak sunduğu bütünlüğü temelinde tutan bir düşünmedir. Bu düşünme varlığı unutarak insanı yurtsuz kılmıştır. Dolayısıyla dünyada uygarlıkmış gibi görünen durum insana uzaktır.17

Bu açıdan Varlığı hesap etmesi talep edilen düşünme, insan ve insan dünyası bakımından önemsenmelidir, çünkü varlığı hesap eden, konu alan, onu, onunla, ona ait düşünmede gerçekleştirmek demek insanı tarih sahnesine tekrar çıkartmak demektir. Ona yurdunu geri vermek demektir. O halde tasarımlarda bulunan metafizik düşünme yerine, onu aşan, varolanı mümkün kılan varlığı hesap eden, özlü olarak adlandırılan bir düşünme olan metafizik düşünme gerçekleştirilmeli, hem felsefe, hem insan, hem de dünya uygarlığı insanı hesap eden bir uygarlık olarak tarih sahnesine çıkartılmalıdır.

Bu nasıl mümkün olacaktır? Bu konudaki düşüncelerini anlayabilmek için öncelikle Heidegger’in Varlık olarak düşündüğü şeyin ne olduğuna bakmak gerekecektir. Daha sonra da onun temel kavramı olan varlıkla insan arasında kurduğu ilgi gösterilmelidir.18

• Felsefenin Söylemi

Varlığa ait olan düşünme, özlü düşünmedir. Özlü düşünme, "varlığın düşünmesi"dir ve varlığın bir "olagelmesi"dir. 19 Varlığın düşünme olarak olagelmesi için varlık insanı, insan da varlığı talep etmelidir. Varlığın insan tarafından düşünmede tecrübe edilmesi, varlığın düşünme olarak olagelmesidir. "Olagelme, kendini teslim eden, varlık ve düşünmeye birarada sahip olan, varlığın hakikati için insanı talep eden, ona ihtiyacı olan olagelmedir20. Bu noktada, “insan niçin varlığın olagelmesini talep etmelidir?” sorusu akla gelebilir. Bunun cevabını Heidegger şöyle verir: "Düşünme, varlığın insanın özüyle olan ilişkisini yerine getirir”21. Çünkü insanın, insan olarak kendi özünü sürdürebilmesi için varlığa ihtiyacı vardır. Üstelik, insan, özünde, varlık bağlantısı dışında başka bir şey değildir. İnsan, tıpkı varlık gibi, bağlantılarının dışında anlaşılamaz.

“Düşünme olarak varlık-insan bağlantısı ve bu bağın olagelmesi insanın özlü düşünmeye kulak verebilmesi, onu tecrübe edebilmesi ile gerçekleşebilir. Varlığın insanla bir diğer bağlantısı da dildir. Dil varlığın hakikatidir. Tıpkı düşünme gibi o da varlığın hakikatine aittir. Diyebiliriz ki varlık bir yanıyla düşünme bir yanıyla da dildir, ama bunlar birbirlerinden ayrı değil bir ve aynı öze sahip olan yanlardır. Varlığı talep etmek bir tür düşünme ve bir tür dil tecrübesinin insanda gerçekleşmesini yerinegetirmektir.”22

Düşünme de, dil de, öz olarak insan da varlığın hakikati içindedir. Bu yanıyla da o, şayet varlığın kendi kendini aydınlatması için uygun olan özlü düşünmeyi ve uygun dili bulursa, varlık da buna cevap verirse, yani kendini aydınlatmaya evet derse, hem kendini hakikat olarak hem de içinde oturan insanın özünü öz olarak aydınlatabilir. İşte bu aydınlatma varlığın aydınlatma olarak kendini göstermesidir. Aydınlatma olarak kendini göstermesi dışında, varlık kendini aşma olarak da gösterebilir. Aşma olarak varlık, özünde tüm varolandan daha ötede ve ondan farklı olduğu için aşmadır ve ancak varolan açısından bakıldığında varlığın hakikatini tüm varolanın ötesinde aşma olarak görebiliriz.23

Varolanın varlığın hakikati içinde aydınlanmasının birçok tarzı vardır. Bu tarzlardan biri de sanattır. Heidegger'e göre sanat varolanın hakikatini, yani varlığın aydınlığına çıkan varolanı gösterir. Bu demektir ki, varolan kendini varlık hakikatinde bize verir. Dolayısıyla da varolanın hakikati dendiğinde, bu, varlık hakikatinden ayrı olarak düşünülemez.24 Hakikat, kendini bir varolana yerleştirerek ortaya çıkar. Bu, varlığın, kendi özünü varolansız sürdürememesinden ve varolanın da varlık olmaksızın varolmamasından kaynaklanan, varlığın özüne ait bir özelliktir.25

Hakikatin kendini sanat eserinde ortaya koyması, hakikatin ayrıcalıklı bir tarzıdır. Çünkü varolanın hakikati kendini sadece sanat yoluyla, sanat eserinde ortaya koymaz. Hakikat, varolanın açıklığı olarak birçok tarzda gerçekleşir ve bu yüzden de tarihseldir.

Varolanın hakikatte ne olduğunun açığa çıkmasının tarzları içinde metafizik ve sanat yer alır. İnsan bu tarzlar içinde uygun bir yönelim gerçekleştirdiğinde hakikat kendini ve dolayısıyla insan kendi özünü tarih içinde ortaya çıkarır, böylece de onun özünde hep bir ve bütün kalmasının imkânı açılmış olur. Ancak, hangi tarzda açığa çıkarsa çıksın, insanın ilk önce bir imkânı gerçekleştirmesi gerekir. O da varlığın talebini duymaktır. Ancak bundan sonra varlığın sesine uyan söz onu açığa çıkarır. Böyle bir açıklıkta da insan, kendi dünyası olanı aydınlanmış olarak görür. İnsan varlıkla bağlantısını gerçekleştirmekle, varolana ilk adımı atar.

Özlü düşünme adı verilen düşünmeyi gerçekleştirilebilmek için insan, düşünmenin teknik yorumundan kaçınmalıdır. Düşünmenin teknik yorumlarından biri mantıktır ve Heidegger'e göre de bu, Sofistler ve Platon zamanından günümüze kadar süregelmiş olan yorumlardan biridir.

Ona göre, ölçüsü mantık olan düşünme, özlü bir düşünme, varlığın insanla bağını kuran düşünme olamaz. O, bu haliyle kendi özünü kaybetmiş, düşünme öğesinden uzaklaşarak sona ermiştir. Bu haliyle de o, bir eğitim aracı olarak okul ve kültür etkinliklerinde kullanılan bir araçtır.26 Oysa, Heidegger'in özlü olarak nitelendirdiği düşünme bir tür yaşantıya açık olmak, tecrübe olarak onu gerçekleştirmek demektir. Kişinin kendi kendinde gerçekleştirdiği bu tecrübe, ona varolanın varlığı konusunda tavır takınma ve onu bilme imkânını da açacaktır. Varolanın var olması varlıkta temel bulduğu için de, kişi varolanı her bilme etkinliğinde aslında varlığın hakikatini çağırma görevini yerine getirmiş olacaktır. Sanat etkinliğinin kendisi de, şayet varlık hakikatini kendi tarzında açığa çıkaracaksa, alışılagelen estetik tavırdan başka bir yol izlemek durumundadır. Bir sanat eserinin varolanın bütününün ötesine, insanın özünde sanat etkinliğini barındırdığını göstermesi ve onu orada, bu özde tutması için varlığın kendine hakikatin gelişini sağlama görevini yerine getirmelidir.

Felsefe yapmanın ilk adımı olan metafizik, Heidegger'e göre, metafizik adını aldığı günden kendi zamanına kadar, varlığın insanla olan bağını kuran düşünmenin ilk adımına ulaşılamamıştır. Geleneksel anlamı içinde metafizik, varolanı düşünme biçimiyle, varlığın insan varlığıyla köklü bağını kurmak şöyle dursun, bu bağın kurulmasına engel olmaktadır. Çünkü o, gerçekleştirildiği biçiminde varolanın varolan olarak ne olduğunu sorgular, ama varlık ile insan ilişkisini soru haline getirmez.

Varolanı varlıkla bağında, insanla ilişkisi içinde sorgulama, varolanı bilmeye yol açan bir sorgulamadır. Bu bilme varlığın insanla bağını gerçekleştirmesine de olanak sağlar. Bu yüzden de metafizik, geleneksel temelinde ne soruları ne de sorulara cevap arama biçimiyle, yani sorgulamasıyla Heidegger'in zorunlu gördüğü amacı gerçekleştiremez. Demek ki, metafizik soru ve sorgulamalarını başka bir biçimde yapmalıdır. Metafiziğin aşılmasının tek imkânı, onun hakikat üzerine düşünme olmasıyla mümkün görünmektedir. Kendi temeline yüz çeviren bir metafizik insanın varlıkla bağını da sağlayamayacağı gibi, buna bağlı olarak da insanın doğası olan özünü de sürdüremez. İşte bu gerçekten ötürü metafizik aşılması gereken, kendi temeline geri gitmesi gereken bir noktadadır. 27

1 | 2 | 3 | 4

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP