HEIDEGGER VE FELSEFE - 1
|
A. Kadir ÇÜÇEN
ÖZET
Bu çalışmanın amacı, geleneksel felsefe ile çağdaş felsefenin karşılaştırmasını Heidegger açısından yaparak felsefenin neliğini ele alıp açıklamaktır. Bu amaçla, geleneksel felsefenin ne olduğu, sorusunun ne olduğu ve yöntemi ortaya konulduktan sonra Heidegger’e göre felsefenin amacı, sorusu, yöntemi ve söylemi ele alınacaktır. Sonuçta Heidegger’in felsefeye yeni bir başlangıç yaparak çağımızın hangi sorunlarına yanıt verebileceği üzerinde durulacaktır.
Bu yazının amacı, Martin Heidegger’in “felsefe” anlayışını ele alıp açıklamaktır. Felsefenin neliğinin sorgulandığı bu yazıda, kalkış noktamız, Heidegger’in felsefe tarihi ile girmiş olduğu hesaplaşmadan yol çıkarak ilk önce geleneksel felsefenin sorusunu ve yapılış tarzını ortaya koymak olacaktır. Sonra geleneksel felsefenin nasıl aşılabileceği sorusuna bir yanıt vermeye çalışacağız. Böylece Heidegger’in ve de ondan yola çıkarak bizim geleneksel felsefeden ne anladığımız tanımlanmış olacak. Yazımızda tartışılacak ve ileri sürülmeye çalışılacak ikinci tez ise, Heidegger’in “felsefeden ne anladığı” sorunsalı olacaktır. Bu sorgulamayı onun temel ontoloji olarak gördüğü felsefe anlayışı temelinde ele alacağız. Felsefenin sorusu, bu soruyu ele alış yöntemi, yani felsefenin yöntemi, felsefenin söylem biçimi ve en sonunda da felsefenin çağımızdaki problemler karşısındaki yeri ve yanıtı çözümlenecektir.
• Geleneksel Felsefe ve Heidegger
Heidegger'in çağını ve günümüz felsefe anlayışlarını ve felsefe yapma tarzlarını etkileyen özgün görüşlerinin arkasında felsefe tarihiyle atlaya zıplaya değil, disiplinli ve derinlemesine yaptığı araştırmaları ve hesaplaşmaları yer alır.1 Bu nedenle, öncelikle Heidegger'in geleneksel felsefeyi nasıl tanımladığını, geleneksel felsefenin amacını ve sorusunu belirlemeye çalışacağız.
Heidegger’in Varlık kavramıyla olan ilgisi onun felsefeyi yeniden yorumlamasına yol açar; çünkü “felsefenin amacı, Varlığın gerçekten ne olduğunu kavramaktır.”2 Değişik bir deyişle, felsefe yapmak Varlık’ın anlamını sorgulayan sorular sorarak onu açıklamaktır.3 Böylece felsefe, Varlık üzerine yapılan bir sorgulamadır ve felsefe Varlıkla başlar. Bunun için, Heidegger’e göre, felsefe tüm nesne ve şeylerin kaynağı ve temeli olan Varlıkla ilgilenir. Her şeyden önce felsefenin amacı "Varlığı" doğada varolan nesneler ve objelerden ayırmaktır.
Heidegger’e göre, Sokrates öncesi felsefecilerden Parmenides, Herakleitos ve Anaksimandros öncelikle Varlığı düşünen ve sorgulayanlardır. Bu düşünürler “Varlık nedir?” sorusunu doğrudan ve öncel biçimde sordular.4 Heidegger, bu düşünürlere “primordial thinker” (özlü ya da dolaysız düşünür) ismini verir. Fakat Sokrates sonrası düşünürler Varlık sorusunu, ikinci planda ele aldılar.
Bu yüzden, geleneksel felsefenin konusu olan “Varlık nedir?” sorusu, yerini, “varolan nesneler ve objeler nedir?” sorusuna bırakmıştır. Sonuçta Platon’la başlayan idealar dünyasının görünüşler dünyasından ayırımı, Varlık ile nesneler arasındaki ayırıma yol açmıştır. Bu ayırım, felsefenin başlıca konusu olan varlıkbiliminin (ontolojinin) değer yitirmesine neden oldu. Çünkü felsefe tarihi, Heidegger’e göre “Varlık” sorusuna geleneksel ve metafiziksel bir yaklaşımla yanlış açıklama ve yorumlama getirmiştir.
Böylece, felsefe tarihi yerini geleneksel (Aristoteles) metafiziğe bırakıp, “Varlık” nesnelerden, “varoluş“ ise “öz“den ayrıldı. Bu farklılaşma sonucu bu kavramlar açık niteliği olmayan varsayımların etkisinde kaldı. Heidegger’e göre, özün varoluş üzerindeki öncelliği yüzünden varoluşun mutlak ve öncel olarak Varlık-olma anlamı kayboldu ve unutuldu. Böylece, “Varlık”, felsefe tarihi içinde Bir, Logos, İdea, Ousia, Töz, Cogito, Algılama, Monad, Nesne, Ben, Ruh, İstenç ve Güç vs. gibi çeşitli anlamlarda yorumlandı. Fakat tüm bu anlamlar “Varlık”ın mutlak ve öncel ontolojik anlamını veremez. Çünkü Sokrates sonrası düşünürler “Varlık”ın gerçek anlamını, metafiziksel kavramlarla açıklayıp onun asıl anlamını unutturdular. Heidegger’e göre, geleneksel felsefe yeniden incelenip, yorumlanıp ona yeni bir yön ve yol verilmek suretiyle ilk orijinal anlamına kavuşturulmalıdır.
• Niçin ve Nasıl Geleneksel Felsefe Tahrip Edilmelidir?
Heidegger’e göre, felsefenin amacı temel ontolojidir (fundamental ontology). Bundan dolayı, temel ontoloji geleneksel metafiziği ve felsefeyi yıkıp “Varlık’ın anlamı nedir?” sorusunu cevaplandırabilecek tek inceleme ve araştırma yeridir. Heidegger’in amacı, varlıkbiliminin tarihine dönüp onu yeniden inceleyerek, ona yeni bir yorum getirmek suretiyle, geleneksel ve metafiziksel ontoloji tarihini yıkmak ve kendisinin öne sürdüğü temel ontolojiyi felsefenin en temel konusu yapmaktır.
Bu amaçla Heidegger, felsefe tarihinde Varlık kavramının ne anlamda ele alındığını ve bu anlamların nasıl yetersiz ve eksik kaldığını ilk planda ortaya koymaya çalışır.
Heidegger’e göre “Varlık nedir?” sorusu, felsefe tarihinde, “nesne ya da şeyler nedir?” sorusuyla karıştırılmıştır. Bu yüzden, her şeyden önce Varlık bir nesne ya da bir şey değildir. Nesneler ya da şeyler var olan cisimlerden oluşur: Örneğin, ağaçlar, masalar, evler, vs. Varlık, bir ev ya da bir ağaç değildir. Kısaca Varlık bir “ontik” görünüş değildir. Heidegger "Varlık ve Zaman" adlı kitabında şunları söyler: “Varlık her türlü nesneden ayrılmalıdır.”5 Bu bir ontolojik farklılıktır. Bu önsel veya a priori ayırım Varlık ve nesne ayırımına yol açar. Bu görüş, Heidegger’in tüm felsefe yazın hayatında görülmektedir.
Geleneksel metafizik, Varlığı, gerçeklik ve edimsel kavramlarıyla sık sık özdeş saymıştır. Heidegger bunun yanlış bir varsayım olduğunu söylemektedir. Gerçek ve edimsel ancak Varlığın karakterleri olabilirler. Felsefe tarihinde gerçek ve edimsel dış dünyada var olan nesnelere eş değer olarak yorumlanmıştır. Heidegger’e göre, Varlık bu anlamda ele alınıp incelenemez ve yorumlanamaz. Dış dünyadaki gerçek nesneler ancak tek tek ontik şeyleri verebilir. Felsefenin amacı, ontik olanı değil, ontolojik olan Varlığı açıklamaktır. “Varlık”ın elimizde ya da önümüzde-hazır-olan (present-at-hand) bir nesne olmadığını savunur. Bu düşünceye göre, Varlık şu anda var olan bir nesne olmamasının yanı sıra, daha önce ya da daha sonra var olabilecek bir nesne de değildir. Bu anlamda Varlık, dış dünyadaki bir nesne gibi daha önceden düşüncede var olan bazı kategorilerle algılanamaz. Başka bir deyişle, Varlığı kategorik bir yaklaşım kavrayamaz.
Heidegger, Varlığın düşünce ürünü soyut bir kavram olmadığını öne sürer. Böylece Varlık ne bir akıl ürünü ne de evrensel ve tanrısal bir kavramdır. “Varlık, tanrısal veya evrensel bir yapı değildir.”6 Geleneksel felsefenin tersine Tanrı’nın varlığı, neden sonuç ilişkisi içinde incelenmemelidir. Bu yüzden, Heidegger’e göre, Varlık, Tanrı ile eş tutulmamalı ve Tanrı kavramı ile açıklanmamalıdır.
Heidegger felsefe tarihinin gelişimi süreci içinde dört genel kavramın Varlık kavramı ile birlikte ele alındığını Metafiziğe Giriş adlı kitabında şöyle açıklar: 1. Varlık ve oluş, 2. Varlık ve görünüş, 3. Varlık ve düşünce, 4. Varlık ve gereklilik.
Oluş, görünüş ve düşünce Varlık’ın anlamının ne olduğunu verememektedirler. Bunlara ilaveten Heidegger, felsefe tarihi süreci içinde Varlık hakkındaki bu tür yanlış anlama ve yorumlar sonucunda üç tane yanlış Varlık tanımı olduğunu ortaya çıkarır. Bu üç yanlış yorumlama sonucu “Varlık’ın anlamı nedir?” sorusu unutulurken, Varlık başka metafiziksel kavramlarla açıklanmaya çalışıldı. Heidegger, Varlık hakkındaki felsefe tarihinde yapılan bütün çalışmaların yetersiz ve yanlış olduğunu söyler ve “Varlık’ın anlamı nedir?” sorusunun kendisine kadar olan felsefelerde henüz cevaplanamadığına inanır. Bunun için Heidegger, “Varlık’ın anlamı nedir?” sorusunu sormak ve ona cevap vermek için yeni bir yöntem bulmalıyız demektedir. Bunu şöyle ifade eder: “Biz öncelikle onu doğru bir şekilde yorumlamaya çalışmak zorundayız.”7 Bu düşüncesi sonucu Heidegger, Varlığın boş ve anlamsız olmadığına inanır. Varlık bir anlama sahiptir. “Varlık nedir?” sorusunu ancak ve ancak “Varlık’ın anlamı nedir?” sorusuyla verilecek bir cevap açıklayabilir. Heidegger, bu cevabın ilk defa felsefe tarihinde kendisinin Varlık ve Zaman adlı eserinde verildiğini söylemektedir. Heidegger, Varlık’ın anlamının Zaman kavramı içinde Dasein kavramının çözümsel ve varoluşçu bir yaklaşımla açıklanabileceğini iddia eder ve savunur. Böylece felsefeye yeniden varlık biliminin önemini getirip, Varlık’ın anlamını olgu bilimsel bir yöntemle varoluşçu bir açıdan açıklamanın mümkün olabileceğini göstermiştir.
• Heidegger, Felsefe ve Sorusu
Tüm yapılan açıklamalar ve tartışmaları sonuçlandırmak gerekirse, Heidegger felsefe tarihi ile yaptığı “Varlık’ın anlamı nedir?” sorusunu tartışarak, bazı metafizik kavramların Varlık kavramından ayrımlaşmasını sağlamıştır.
Buna ek olarak, Varlık hakkındaki yanlış yorumların yeniden tartışılarak felsefî düşünceye değişik bir yön verilmesini sağlamıştır. Felsefede Varlık biliminin önemini yeniden vurgulayarak, yeni bir dönemi başlatmıştır. Bu yeni düşünce tarzı kendisinden sonra gelen diğer düşünürleri çeşitli yönlerden etkilemiştir. Varlık’ın anlamını yanlış yorumlardan kurtarıp onu yeniden formüle etmek gereklidir. Bunlar varlık sorusuna cevap arayan gelenekçi düşünürlerin ön yargılarıdır. Bu yargılar sorunu daha belirsiz ve karmaşık yapar. Bu nedenle, önce ne hakkında soru sorduğumuzu ve inceleme yaptığımızı açık bir biçimde tanımlamalıyız. Her sorgulama bir incelemedir veya araştırmadır. Her araştırma, araştırma yapılacak konu tarafından ‘önsel yönlendirilmeye’ açıktır. Her sorgulama, bir şeyin hem neliğinin hem de görünüşünün bilinçli araştırmasıdır. Böylece her sorgulama, bir şeyin ne olduğu üzerine sorgulamadır.8 Bir şey üzerine olan tüm sorgulama, soruşturmada ortaya çıkan, bulunan, niyetlenen veya yönelinen şeydir. Kısaca her sorgulama, amaçsal veya erekseldir. O hâlde, soruşturmanın kendisi aynı zamanda soruşturulacak ve tartışılacak bir konudur. Soruşturulacak olan, soruşturma yapan varlığın kendisinden başka bir şey değildir.
Sorgulama bir tür inceleme olarak sorgulananın neliği tarafından yönlendiriliyorsa, Varlık’ın anlamı da bize bir şekilde önsel olarak verilmiştir. Çünkü biz Varlığın anlaşılmasında kendi eylemlerimizle her zaman birlikteyiz veya ilişki içindeyiz. Böylece biz, Varlık’ın anlamını kaba bir şekilde anlamaktayız. Bu anlama geleneksel kuram ve teorilerle kuşatılmıştır. Fakat yine de incelenen varlık, bize yabancı ya da tanıdık olmayan bir şey değildir. Eğer olsaydı, onu hiç kavrayamazdık.
İncelenen, “Varlık’ın Anlamı Nedir?” sorunudur. Sorulan ve incelenen, Varlığın ne tür bir şey olduğu değil, var-olmanın (Varlık’ın) ne anlama geldiğidir. Anlaşılması gereken şey, bir şey hakkında yapılan inceleme ile bir şeyin anlamı hakkında yapılan incelemenin aynı şey olmadığıdır. İkinci tür inceleme ve sorgulama –bir şeyin anlamı hakkında yapılan inceleme– Heidegger’in amaçladığı incelemedir, çünkü bu tür sorgulama, felsefenin temel disiplinlerinin oluşmasının önsel koşuludur.
ÖZET
Bu çalışmanın amacı, geleneksel felsefe ile çağdaş felsefenin karşılaştırmasını Heidegger açısından yaparak felsefenin neliğini ele alıp açıklamaktır. Bu amaçla, geleneksel felsefenin ne olduğu, sorusunun ne olduğu ve yöntemi ortaya konulduktan sonra Heidegger’e göre felsefenin amacı, sorusu, yöntemi ve söylemi ele alınacaktır. Sonuçta Heidegger’in felsefeye yeni bir başlangıç yaparak çağımızın hangi sorunlarına yanıt verebileceği üzerinde durulacaktır.
XXXX
Bu yazının amacı, Martin Heidegger’in “felsefe” anlayışını ele alıp açıklamaktır. Felsefenin neliğinin sorgulandığı bu yazıda, kalkış noktamız, Heidegger’in felsefe tarihi ile girmiş olduğu hesaplaşmadan yol çıkarak ilk önce geleneksel felsefenin sorusunu ve yapılış tarzını ortaya koymak olacaktır. Sonra geleneksel felsefenin nasıl aşılabileceği sorusuna bir yanıt vermeye çalışacağız. Böylece Heidegger’in ve de ondan yola çıkarak bizim geleneksel felsefeden ne anladığımız tanımlanmış olacak. Yazımızda tartışılacak ve ileri sürülmeye çalışılacak ikinci tez ise, Heidegger’in “felsefeden ne anladığı” sorunsalı olacaktır. Bu sorgulamayı onun temel ontoloji olarak gördüğü felsefe anlayışı temelinde ele alacağız. Felsefenin sorusu, bu soruyu ele alış yöntemi, yani felsefenin yöntemi, felsefenin söylem biçimi ve en sonunda da felsefenin çağımızdaki problemler karşısındaki yeri ve yanıtı çözümlenecektir.
• Geleneksel Felsefe ve Heidegger
Heidegger'in çağını ve günümüz felsefe anlayışlarını ve felsefe yapma tarzlarını etkileyen özgün görüşlerinin arkasında felsefe tarihiyle atlaya zıplaya değil, disiplinli ve derinlemesine yaptığı araştırmaları ve hesaplaşmaları yer alır.1 Bu nedenle, öncelikle Heidegger'in geleneksel felsefeyi nasıl tanımladığını, geleneksel felsefenin amacını ve sorusunu belirlemeye çalışacağız.
Heidegger’in Varlık kavramıyla olan ilgisi onun felsefeyi yeniden yorumlamasına yol açar; çünkü “felsefenin amacı, Varlığın gerçekten ne olduğunu kavramaktır.”2 Değişik bir deyişle, felsefe yapmak Varlık’ın anlamını sorgulayan sorular sorarak onu açıklamaktır.3 Böylece felsefe, Varlık üzerine yapılan bir sorgulamadır ve felsefe Varlıkla başlar. Bunun için, Heidegger’e göre, felsefe tüm nesne ve şeylerin kaynağı ve temeli olan Varlıkla ilgilenir. Her şeyden önce felsefenin amacı "Varlığı" doğada varolan nesneler ve objelerden ayırmaktır.
Heidegger’e göre, Sokrates öncesi felsefecilerden Parmenides, Herakleitos ve Anaksimandros öncelikle Varlığı düşünen ve sorgulayanlardır. Bu düşünürler “Varlık nedir?” sorusunu doğrudan ve öncel biçimde sordular.4 Heidegger, bu düşünürlere “primordial thinker” (özlü ya da dolaysız düşünür) ismini verir. Fakat Sokrates sonrası düşünürler Varlık sorusunu, ikinci planda ele aldılar.
Bu yüzden, geleneksel felsefenin konusu olan “Varlık nedir?” sorusu, yerini, “varolan nesneler ve objeler nedir?” sorusuna bırakmıştır. Sonuçta Platon’la başlayan idealar dünyasının görünüşler dünyasından ayırımı, Varlık ile nesneler arasındaki ayırıma yol açmıştır. Bu ayırım, felsefenin başlıca konusu olan varlıkbiliminin (ontolojinin) değer yitirmesine neden oldu. Çünkü felsefe tarihi, Heidegger’e göre “Varlık” sorusuna geleneksel ve metafiziksel bir yaklaşımla yanlış açıklama ve yorumlama getirmiştir.
Böylece, felsefe tarihi yerini geleneksel (Aristoteles) metafiziğe bırakıp, “Varlık” nesnelerden, “varoluş“ ise “öz“den ayrıldı. Bu farklılaşma sonucu bu kavramlar açık niteliği olmayan varsayımların etkisinde kaldı. Heidegger’e göre, özün varoluş üzerindeki öncelliği yüzünden varoluşun mutlak ve öncel olarak Varlık-olma anlamı kayboldu ve unutuldu. Böylece, “Varlık”, felsefe tarihi içinde Bir, Logos, İdea, Ousia, Töz, Cogito, Algılama, Monad, Nesne, Ben, Ruh, İstenç ve Güç vs. gibi çeşitli anlamlarda yorumlandı. Fakat tüm bu anlamlar “Varlık”ın mutlak ve öncel ontolojik anlamını veremez. Çünkü Sokrates sonrası düşünürler “Varlık”ın gerçek anlamını, metafiziksel kavramlarla açıklayıp onun asıl anlamını unutturdular. Heidegger’e göre, geleneksel felsefe yeniden incelenip, yorumlanıp ona yeni bir yön ve yol verilmek suretiyle ilk orijinal anlamına kavuşturulmalıdır.
• Niçin ve Nasıl Geleneksel Felsefe Tahrip Edilmelidir?
Heidegger’e göre, felsefenin amacı temel ontolojidir (fundamental ontology). Bundan dolayı, temel ontoloji geleneksel metafiziği ve felsefeyi yıkıp “Varlık’ın anlamı nedir?” sorusunu cevaplandırabilecek tek inceleme ve araştırma yeridir. Heidegger’in amacı, varlıkbiliminin tarihine dönüp onu yeniden inceleyerek, ona yeni bir yorum getirmek suretiyle, geleneksel ve metafiziksel ontoloji tarihini yıkmak ve kendisinin öne sürdüğü temel ontolojiyi felsefenin en temel konusu yapmaktır.
Bu amaçla Heidegger, felsefe tarihinde Varlık kavramının ne anlamda ele alındığını ve bu anlamların nasıl yetersiz ve eksik kaldığını ilk planda ortaya koymaya çalışır.
Heidegger’e göre “Varlık nedir?” sorusu, felsefe tarihinde, “nesne ya da şeyler nedir?” sorusuyla karıştırılmıştır. Bu yüzden, her şeyden önce Varlık bir nesne ya da bir şey değildir. Nesneler ya da şeyler var olan cisimlerden oluşur: Örneğin, ağaçlar, masalar, evler, vs. Varlık, bir ev ya da bir ağaç değildir. Kısaca Varlık bir “ontik” görünüş değildir. Heidegger "Varlık ve Zaman" adlı kitabında şunları söyler: “Varlık her türlü nesneden ayrılmalıdır.”5 Bu bir ontolojik farklılıktır. Bu önsel veya a priori ayırım Varlık ve nesne ayırımına yol açar. Bu görüş, Heidegger’in tüm felsefe yazın hayatında görülmektedir.
Geleneksel metafizik, Varlığı, gerçeklik ve edimsel kavramlarıyla sık sık özdeş saymıştır. Heidegger bunun yanlış bir varsayım olduğunu söylemektedir. Gerçek ve edimsel ancak Varlığın karakterleri olabilirler. Felsefe tarihinde gerçek ve edimsel dış dünyada var olan nesnelere eş değer olarak yorumlanmıştır. Heidegger’e göre, Varlık bu anlamda ele alınıp incelenemez ve yorumlanamaz. Dış dünyadaki gerçek nesneler ancak tek tek ontik şeyleri verebilir. Felsefenin amacı, ontik olanı değil, ontolojik olan Varlığı açıklamaktır. “Varlık”ın elimizde ya da önümüzde-hazır-olan (present-at-hand) bir nesne olmadığını savunur. Bu düşünceye göre, Varlık şu anda var olan bir nesne olmamasının yanı sıra, daha önce ya da daha sonra var olabilecek bir nesne de değildir. Bu anlamda Varlık, dış dünyadaki bir nesne gibi daha önceden düşüncede var olan bazı kategorilerle algılanamaz. Başka bir deyişle, Varlığı kategorik bir yaklaşım kavrayamaz.
Heidegger, Varlığın düşünce ürünü soyut bir kavram olmadığını öne sürer. Böylece Varlık ne bir akıl ürünü ne de evrensel ve tanrısal bir kavramdır. “Varlık, tanrısal veya evrensel bir yapı değildir.”6 Geleneksel felsefenin tersine Tanrı’nın varlığı, neden sonuç ilişkisi içinde incelenmemelidir. Bu yüzden, Heidegger’e göre, Varlık, Tanrı ile eş tutulmamalı ve Tanrı kavramı ile açıklanmamalıdır.
Heidegger felsefe tarihinin gelişimi süreci içinde dört genel kavramın Varlık kavramı ile birlikte ele alındığını Metafiziğe Giriş adlı kitabında şöyle açıklar: 1. Varlık ve oluş, 2. Varlık ve görünüş, 3. Varlık ve düşünce, 4. Varlık ve gereklilik.
Oluş, görünüş ve düşünce Varlık’ın anlamının ne olduğunu verememektedirler. Bunlara ilaveten Heidegger, felsefe tarihi süreci içinde Varlık hakkındaki bu tür yanlış anlama ve yorumlar sonucunda üç tane yanlış Varlık tanımı olduğunu ortaya çıkarır. Bu üç yanlış yorumlama sonucu “Varlık’ın anlamı nedir?” sorusu unutulurken, Varlık başka metafiziksel kavramlarla açıklanmaya çalışıldı. Heidegger, Varlık hakkındaki felsefe tarihinde yapılan bütün çalışmaların yetersiz ve yanlış olduğunu söyler ve “Varlık’ın anlamı nedir?” sorusunun kendisine kadar olan felsefelerde henüz cevaplanamadığına inanır. Bunun için Heidegger, “Varlık’ın anlamı nedir?” sorusunu sormak ve ona cevap vermek için yeni bir yöntem bulmalıyız demektedir. Bunu şöyle ifade eder: “Biz öncelikle onu doğru bir şekilde yorumlamaya çalışmak zorundayız.”7 Bu düşüncesi sonucu Heidegger, Varlığın boş ve anlamsız olmadığına inanır. Varlık bir anlama sahiptir. “Varlık nedir?” sorusunu ancak ve ancak “Varlık’ın anlamı nedir?” sorusuyla verilecek bir cevap açıklayabilir. Heidegger, bu cevabın ilk defa felsefe tarihinde kendisinin Varlık ve Zaman adlı eserinde verildiğini söylemektedir. Heidegger, Varlık’ın anlamının Zaman kavramı içinde Dasein kavramının çözümsel ve varoluşçu bir yaklaşımla açıklanabileceğini iddia eder ve savunur. Böylece felsefeye yeniden varlık biliminin önemini getirip, Varlık’ın anlamını olgu bilimsel bir yöntemle varoluşçu bir açıdan açıklamanın mümkün olabileceğini göstermiştir.
• Heidegger, Felsefe ve Sorusu
Tüm yapılan açıklamalar ve tartışmaları sonuçlandırmak gerekirse, Heidegger felsefe tarihi ile yaptığı “Varlık’ın anlamı nedir?” sorusunu tartışarak, bazı metafizik kavramların Varlık kavramından ayrımlaşmasını sağlamıştır.
Buna ek olarak, Varlık hakkındaki yanlış yorumların yeniden tartışılarak felsefî düşünceye değişik bir yön verilmesini sağlamıştır. Felsefede Varlık biliminin önemini yeniden vurgulayarak, yeni bir dönemi başlatmıştır. Bu yeni düşünce tarzı kendisinden sonra gelen diğer düşünürleri çeşitli yönlerden etkilemiştir. Varlık’ın anlamını yanlış yorumlardan kurtarıp onu yeniden formüle etmek gereklidir. Bunlar varlık sorusuna cevap arayan gelenekçi düşünürlerin ön yargılarıdır. Bu yargılar sorunu daha belirsiz ve karmaşık yapar. Bu nedenle, önce ne hakkında soru sorduğumuzu ve inceleme yaptığımızı açık bir biçimde tanımlamalıyız. Her sorgulama bir incelemedir veya araştırmadır. Her araştırma, araştırma yapılacak konu tarafından ‘önsel yönlendirilmeye’ açıktır. Her sorgulama, bir şeyin hem neliğinin hem de görünüşünün bilinçli araştırmasıdır. Böylece her sorgulama, bir şeyin ne olduğu üzerine sorgulamadır.8 Bir şey üzerine olan tüm sorgulama, soruşturmada ortaya çıkan, bulunan, niyetlenen veya yönelinen şeydir. Kısaca her sorgulama, amaçsal veya erekseldir. O hâlde, soruşturmanın kendisi aynı zamanda soruşturulacak ve tartışılacak bir konudur. Soruşturulacak olan, soruşturma yapan varlığın kendisinden başka bir şey değildir.
Sorgulama bir tür inceleme olarak sorgulananın neliği tarafından yönlendiriliyorsa, Varlık’ın anlamı da bize bir şekilde önsel olarak verilmiştir. Çünkü biz Varlığın anlaşılmasında kendi eylemlerimizle her zaman birlikteyiz veya ilişki içindeyiz. Böylece biz, Varlık’ın anlamını kaba bir şekilde anlamaktayız. Bu anlama geleneksel kuram ve teorilerle kuşatılmıştır. Fakat yine de incelenen varlık, bize yabancı ya da tanıdık olmayan bir şey değildir. Eğer olsaydı, onu hiç kavrayamazdık.
İncelenen, “Varlık’ın Anlamı Nedir?” sorunudur. Sorulan ve incelenen, Varlığın ne tür bir şey olduğu değil, var-olmanın (Varlık’ın) ne anlama geldiğidir. Anlaşılması gereken şey, bir şey hakkında yapılan inceleme ile bir şeyin anlamı hakkında yapılan incelemenin aynı şey olmadığıdır. İkinci tür inceleme ve sorgulama –bir şeyin anlamı hakkında yapılan inceleme– Heidegger’in amaçladığı incelemedir, çünkü bu tür sorgulama, felsefenin temel disiplinlerinin oluşmasının önsel koşuludur.
1 Yorum
Hangi yılda yazıldığını öğrenebilir miyim? ödevim için gerekli