Şeyh Bedrettin - VARİDAT - 8
|
Bilmelisin ki, Allah her insanın kulağıdır, gözüdür, dilidir, elidir ve diğer bütün görünen ve görünmeyen güçleridir. İbâdetleri devam ettirenler, bunu Allah’a daha yaklaşmak ve onu anlamak için yapmaktadırlar. Zîrâ arif olmayan kişi gaflet içindedir; fakat kendisini böyle bilmez. Tıpkı ilimle uğraşmayan âlimler gibidir. Bu âlim de câhil saydır. Allah’a karşı gelme suçlarının etkileri inançlardaki farklılıklara göre değişir, bunu bil. Kul inancından dolayı sorumlu tutulur. Hadisi kutside de "Ben, kulumun düşündüğü gibiyim." denmiştir. Buna dayanarak keder, azap, aşağılayıcı haller, tat, nimet ve aşamalar ortaya çıkar. Bir insanı inciten ve onu cehenneme gidecek kişiler arasına sokan durumdan, başka bir kişi haz duyabilir ve onun sayesinde cennetlikler arasına girebilir. Rüyalar da inançlara göre değişik anlamlar taşıyabilir. Mesela, uyuyan kişi kendini rüyasında çırılçıplak ve sesli bir şekilde yelleniyor görüyorsa ve Müslümansa, bu onun kabahat işlemiş olduğuna delalettir. Bu rüya Hıristiyan kişi için uygun olabilir ve dinine ters düşmeyebilir. Şayet bu rüyayı Hıristiyan birisi görmüş olsaydı aksi yönde açıklanabilirdi.
Hicri sekiz yüz on yılının Safer ayı gecelerinden birinde hastalandım ve hastalığım o kadar şiddetlendi ki, yaşantımdan ümidimi kestim. Bunun üzerine diğer bütün varlıkları bir yana iterek Allah’a yöneldim ve gönlümden geldiği gibi, "Ya ilâhi! Bu hastalık sonumu mu getirecek? " diye seslendim. Allah Teâlâ görünmeden bana, "Seni bu hastalıktan kurtaracağım" dedi. Bu arada kendime geldim; sevinçli ve gönlüm rahattı. Şifayı veren Allah’tır. Ahiret âleminin emir, gayb ve melekût âlemi; dünyanın ise yaratıcı, melek ve şehadet gözle görülen âlemi olduğunu bil. Bundan dolayıdır ki, biz cennet, köşkler, meyvalar, huriler ve benzerlerinin alelade halk tabakasının iddia ettiği gibi olmadığım söyledik. Bazı câhil ve görünürde âlim bilinen kişiler, bunların şehadet aleminde olduğunu sanıyorlar. Bunlar orada bühtanların tıpkı dünyadaki ağaçlar, nehirler, köşkler ve hurilere benzediğini iddia ediyorlar. Bu tür iddialarda bulunan kişiler Müslüman sayılmaz. Şunu bil ki, akıl görüş, düşünüş, buluş, açık şekilde seçiş ve anlama için bir araçtır. Sofiler düşünce ve görüş yönlerinden dolayı akla, ayak bağı ve örtü demişlerdir. Zira düşünen güçlerin içinde hayal ve kuruntu unsurları da yer alabilir ve insanı yanılgıya sürükleyebilir. Böylece de nesneleri iyi kavramayabilir. Bundan dolayıdır ki, kelam alanında çalışan bilginler, akla dayanan bir konuyu izah ederlerken, düşünce ve görüşlerine başvururlar ve bu düşüncelerini uzun bir süre için savunurlar. Daha sonra bunun aksi görüşlerine yansımaya başlarsa, yıllar sonra bu görüşlerinden vazgeçerler. Görülüyor ki sırf akla dayanıp ve onu düşünce ve görüşle oyalamak, gönlün amaca varmasını engeller ve konu aydınlanmaz. Her akim iki yönü bulunur. Biri düşünce ve görüşle kavrama, diğer ise, gönlün temizliği ile bulma yönündedir. İkinci yön, yani buluş yoluyla anlamak daha doğrudur ve yanlış yapılma ihtimali daha azdır. Düşünce ve görüşe dayanan yöne, hayaller ve birçok yanlışlıklar karışır. Buluş yoluyla gerçekleşen yönde ise akıl, gönül temizliği, peygamberlerin izlenmesi ve onlara uyulmasını sağlar. Düşünceye dayanan yönde, gönül temizliği bulunamaz. Akıllı kişinin peygamberlerin izinden gitmesi, yaptıkları çalışma ve çabaları taklit etmesi gerekir. Ayrıca gerçeği anlayabilmesi için, aklına takılan çürük düşünceyi bırakması lazımdır. Akla takılan bulanıklıklar bir yana bırakılınca, gerçek ortaya çıkar.
Başlı başına bir bölüm oluşturmayan, fakat göklerin bir bölümü sayılan, bir veya iki yıldızı gökten aldığımı gördüm ve o anda aklıma gelen düşünce şöyleydi: Tavusun kanadında bulunan ve göze benzeyen renk, her ne kadar ayrı bir biçim oluşturuyorsa da, o da kanadın bir bölümüdür ve ondan ayrı tutulamaz. İşte gökteki yıldız, böyledir; göklerin bir bölümünü meydana getirir. Özel rengi, parlaklığı, saf ve beyazlığı onu bütünden ayıramıyor. Elmanın da bazı yerleri diğer yerlerine göre, daha kırmızı olabiliyor.
Bazı hallerde, konunun ilgisine göre âhiret denebiliyor. Mesela kötülük yapmak ve içki içmenin başlangıcı tatlıdır. Fakat neticesi rezil olmak ve pişmanlıktır. Bu durumların ikisi de, bu dünyadadır. Pişmanlık ve rezil olmak tada oranla âhiret sayılabilir. Sekiz yüz on yılı Cemaziyülahir ayının ilk on gecesinin bir perşembe gecesinin sabahına yakın Şeyh Muhyiddîn’i gördüm. Şeyh bana şunları söylüyordu: Ben şeytanı başka bir dünyaya göndermek istedim ve bunu yaptım. Şeytandan bu dünyada pek az iz kaldı ve bu dünyayı bırakıp gitti. Bu rüyayı o sıralarda bazı arkadaşlarıma anlattım. Onlara bunu ezberleyip, ihmal etmemelerini ve sorduğum zaman bana izahı ile birlikte hatırlatmalarını istedim. Rüyanın tabirine gelince, Allah daha iyi bilir, şöyledir:
Şeytan uzaklığın belirtisidir. Şeyh ise yakınlığın işaretidir. Şeyh, birliği eserlerini de ve özellikle de "Fusus" adlı eserinde açıklamıştır. Ben de, o sıralarda bu eseri okuyordum, rüya bu hususta bir uyarıcıydı. Bir gün uyurken, onu bahçesinde zikrederken gördüm. Uyanınca bir kişinin Allah’ın adını zikrettiğini duydum ve beni içten etkiledi. O anda içime Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin: “Cennet bahçesinde gönül ferahlandırmak isteyen Allah’ı zikretsin" sözü doğdu. "Allah’ın Elçisi doğru söylemiş. Bütün olgunlukların anahtarı Allah’tadır. Çünkü olgunluklar ondadır ve bu olgunluklar ancak ona yakın olmakla meydana gelir. Yakınlık da cennettir ve cennet de, Allah’ın daima zikredilmesiyle elde edilir. Allah’ın selamı ona olsun peygamber buyurmuştur ki: "Kişi birşeyi seviyorsa, onun zikrini arttırır." Zikrin çoğalması Allah’ın sevgisini gönüllere yerleştirir. Yüce Allah’ı idrak etmek için, gönlün başka konularla meşgul olmaması gerekir.
Daha başlangıçta iken, gönül bağı bulunmazsa, Allah’la gerçeği arayan kişi arasında sevginin oluşması zorlaşır. Allah’ı hatırlamak ve zikretmek sevgiyi getirir ve bu sevgi Allah’ın zikredilmesiyle ilgilidir. Bundan dolayıdır ki Allah şöyle buyurmuştur: "Allah’ı atalarınızı andığınız kadar anın". Bunlar kula yol göstermek ve merhamet kazandırmak içindir. Kul Allah’ı zikretmeye devam ederse, içine işler, gönlüne varır ve Allah’ı sevmeye başlar. Allah’ı zikretmekten zevk duymaya başlayınca, Allah ona rahmetinin kapılarını açar ve sevgisinin karşılığını verir. Kişi daima Allah’ı anmakla zevk duymalıdır. Çünkü bu durum mutluluğun belirtisidir.
Rivayet edilir ki, Hazreti Peygamber şöyle buyurmuştur: "Cennetin kapısı üzerinde Allah’tan başka ibâdet edilecek yoktur yazılıdır." Bu da, cennet kapılarının Allah’ın adı zikrolunmadan açılmayacağına işarettir. Dünyadaki her varlığın iyi ve kötü birer yönü muhakkak vardır. Allah insana bir işi yapmak istediği zaman iyi yönünü gösterir, insan da o işi yapar. Yine Allah bir insana yaptırmak istemediği bir işin kötü yönünü gösterir ve onu, bu işi yapmaktan alıkoyar. Olgunluklar ve sebepleri de böyledir. Allah olgunluk aşamasını kazandırmak istediği kişiye, olgunluğun iyi yönlerini gösterir ve sebeplerini de sergi‐ler. Böylece kişi onlarla ilgilenmeye başlar. Bu arada kötü yönlerini de gösterir, bırakmasını sağlar. Sadece yüce Allah’ın zikri kalır. Mesela Allah’ı zikretmek en büyük olgunluklara varma sebeplerinden biridir. Bunların iyi yönlerini gösterir, olgunluklara eriştirir, kötü yönlerini gösterir, onlardan uzak durmasını gerçekleştirir. Allah’ın yardımıyla en büyük olgunlukları elde etmek hiç de zor değildir. Diğer vesileler de böyledir. Dünyayı terk etmede olduğu gibi. Her nesnenin iki yönü olduğuna şüpheyle bakmamalı; çünkü Allah bunu yapmaya muktedirdir. Bunun gerçeğinde de önemli bir neden yatar. O da şudur; Dünyadaki her zerreciğin içinde iki zıt yön vardır. Cemâl ve Celâl sahibi Hak Allah , her zerrede tecelli eder ve hepsinde vardır. Bu zerreciklerde bütün sıfatlarının izleri, suç ve aşağılayıcı durumlar da vardır. Kötü yön suçları gizler ve iyi yön gibi görünür, ta ki oraya yönelesin.
Dünya üstü ve altıyla iyi amaçlı bir insan niteliğindedir. Dünyanın en üstü en alta etki yaptığı gibi, içinde bulunanların da birbirilerine etkisi ve bağlantısı vardır. Dünyadaki bu düzen, göklerin kendi özel durumlarında uzaklık ve yakınlık içinde bulunmasının sebebidir. Zira buradaki herhangi bir değişiklik göklerdeki değişiklik, dünya düzeninin değişmesine ve başka bir düzene girmesine neden olur. Bundan dolayıdır ki, gökler yükselir veya alçalırsa hâlihazırdaki vaziyeti değişirse, dünya düzeni bozulacaktır demişlerdir. Bütün bunlar Allah’ın rahmeti ona olsun, Şeyh’in sağladığı faydalı sözlerinden ibarettir. Allah’a hamdolsun.
Hicri sekiz yüz on yılının Safer ayı gecelerinden birinde hastalandım ve hastalığım o kadar şiddetlendi ki, yaşantımdan ümidimi kestim. Bunun üzerine diğer bütün varlıkları bir yana iterek Allah’a yöneldim ve gönlümden geldiği gibi, "Ya ilâhi! Bu hastalık sonumu mu getirecek? " diye seslendim. Allah Teâlâ görünmeden bana, "Seni bu hastalıktan kurtaracağım" dedi. Bu arada kendime geldim; sevinçli ve gönlüm rahattı. Şifayı veren Allah’tır. Ahiret âleminin emir, gayb ve melekût âlemi; dünyanın ise yaratıcı, melek ve şehadet gözle görülen âlemi olduğunu bil. Bundan dolayıdır ki, biz cennet, köşkler, meyvalar, huriler ve benzerlerinin alelade halk tabakasının iddia ettiği gibi olmadığım söyledik. Bazı câhil ve görünürde âlim bilinen kişiler, bunların şehadet aleminde olduğunu sanıyorlar. Bunlar orada bühtanların tıpkı dünyadaki ağaçlar, nehirler, köşkler ve hurilere benzediğini iddia ediyorlar. Bu tür iddialarda bulunan kişiler Müslüman sayılmaz. Şunu bil ki, akıl görüş, düşünüş, buluş, açık şekilde seçiş ve anlama için bir araçtır. Sofiler düşünce ve görüş yönlerinden dolayı akla, ayak bağı ve örtü demişlerdir. Zira düşünen güçlerin içinde hayal ve kuruntu unsurları da yer alabilir ve insanı yanılgıya sürükleyebilir. Böylece de nesneleri iyi kavramayabilir. Bundan dolayıdır ki, kelam alanında çalışan bilginler, akla dayanan bir konuyu izah ederlerken, düşünce ve görüşlerine başvururlar ve bu düşüncelerini uzun bir süre için savunurlar. Daha sonra bunun aksi görüşlerine yansımaya başlarsa, yıllar sonra bu görüşlerinden vazgeçerler. Görülüyor ki sırf akla dayanıp ve onu düşünce ve görüşle oyalamak, gönlün amaca varmasını engeller ve konu aydınlanmaz. Her akim iki yönü bulunur. Biri düşünce ve görüşle kavrama, diğer ise, gönlün temizliği ile bulma yönündedir. İkinci yön, yani buluş yoluyla anlamak daha doğrudur ve yanlış yapılma ihtimali daha azdır. Düşünce ve görüşe dayanan yöne, hayaller ve birçok yanlışlıklar karışır. Buluş yoluyla gerçekleşen yönde ise akıl, gönül temizliği, peygamberlerin izlenmesi ve onlara uyulmasını sağlar. Düşünceye dayanan yönde, gönül temizliği bulunamaz. Akıllı kişinin peygamberlerin izinden gitmesi, yaptıkları çalışma ve çabaları taklit etmesi gerekir. Ayrıca gerçeği anlayabilmesi için, aklına takılan çürük düşünceyi bırakması lazımdır. Akla takılan bulanıklıklar bir yana bırakılınca, gerçek ortaya çıkar.
Başlı başına bir bölüm oluşturmayan, fakat göklerin bir bölümü sayılan, bir veya iki yıldızı gökten aldığımı gördüm ve o anda aklıma gelen düşünce şöyleydi: Tavusun kanadında bulunan ve göze benzeyen renk, her ne kadar ayrı bir biçim oluşturuyorsa da, o da kanadın bir bölümüdür ve ondan ayrı tutulamaz. İşte gökteki yıldız, böyledir; göklerin bir bölümünü meydana getirir. Özel rengi, parlaklığı, saf ve beyazlığı onu bütünden ayıramıyor. Elmanın da bazı yerleri diğer yerlerine göre, daha kırmızı olabiliyor.
Bazı hallerde, konunun ilgisine göre âhiret denebiliyor. Mesela kötülük yapmak ve içki içmenin başlangıcı tatlıdır. Fakat neticesi rezil olmak ve pişmanlıktır. Bu durumların ikisi de, bu dünyadadır. Pişmanlık ve rezil olmak tada oranla âhiret sayılabilir. Sekiz yüz on yılı Cemaziyülahir ayının ilk on gecesinin bir perşembe gecesinin sabahına yakın Şeyh Muhyiddîn’i gördüm. Şeyh bana şunları söylüyordu: Ben şeytanı başka bir dünyaya göndermek istedim ve bunu yaptım. Şeytandan bu dünyada pek az iz kaldı ve bu dünyayı bırakıp gitti. Bu rüyayı o sıralarda bazı arkadaşlarıma anlattım. Onlara bunu ezberleyip, ihmal etmemelerini ve sorduğum zaman bana izahı ile birlikte hatırlatmalarını istedim. Rüyanın tabirine gelince, Allah daha iyi bilir, şöyledir:
Şeytan uzaklığın belirtisidir. Şeyh ise yakınlığın işaretidir. Şeyh, birliği eserlerini de ve özellikle de "Fusus" adlı eserinde açıklamıştır. Ben de, o sıralarda bu eseri okuyordum, rüya bu hususta bir uyarıcıydı. Bir gün uyurken, onu bahçesinde zikrederken gördüm. Uyanınca bir kişinin Allah’ın adını zikrettiğini duydum ve beni içten etkiledi. O anda içime Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin: “Cennet bahçesinde gönül ferahlandırmak isteyen Allah’ı zikretsin" sözü doğdu. "Allah’ın Elçisi doğru söylemiş. Bütün olgunlukların anahtarı Allah’tadır. Çünkü olgunluklar ondadır ve bu olgunluklar ancak ona yakın olmakla meydana gelir. Yakınlık da cennettir ve cennet de, Allah’ın daima zikredilmesiyle elde edilir. Allah’ın selamı ona olsun peygamber buyurmuştur ki: "Kişi birşeyi seviyorsa, onun zikrini arttırır." Zikrin çoğalması Allah’ın sevgisini gönüllere yerleştirir. Yüce Allah’ı idrak etmek için, gönlün başka konularla meşgul olmaması gerekir.
Daha başlangıçta iken, gönül bağı bulunmazsa, Allah’la gerçeği arayan kişi arasında sevginin oluşması zorlaşır. Allah’ı hatırlamak ve zikretmek sevgiyi getirir ve bu sevgi Allah’ın zikredilmesiyle ilgilidir. Bundan dolayıdır ki Allah şöyle buyurmuştur: "Allah’ı atalarınızı andığınız kadar anın". Bunlar kula yol göstermek ve merhamet kazandırmak içindir. Kul Allah’ı zikretmeye devam ederse, içine işler, gönlüne varır ve Allah’ı sevmeye başlar. Allah’ı zikretmekten zevk duymaya başlayınca, Allah ona rahmetinin kapılarını açar ve sevgisinin karşılığını verir. Kişi daima Allah’ı anmakla zevk duymalıdır. Çünkü bu durum mutluluğun belirtisidir.
Rivayet edilir ki, Hazreti Peygamber şöyle buyurmuştur: "Cennetin kapısı üzerinde Allah’tan başka ibâdet edilecek yoktur yazılıdır." Bu da, cennet kapılarının Allah’ın adı zikrolunmadan açılmayacağına işarettir. Dünyadaki her varlığın iyi ve kötü birer yönü muhakkak vardır. Allah insana bir işi yapmak istediği zaman iyi yönünü gösterir, insan da o işi yapar. Yine Allah bir insana yaptırmak istemediği bir işin kötü yönünü gösterir ve onu, bu işi yapmaktan alıkoyar. Olgunluklar ve sebepleri de böyledir. Allah olgunluk aşamasını kazandırmak istediği kişiye, olgunluğun iyi yönlerini gösterir ve sebeplerini de sergi‐ler. Böylece kişi onlarla ilgilenmeye başlar. Bu arada kötü yönlerini de gösterir, bırakmasını sağlar. Sadece yüce Allah’ın zikri kalır. Mesela Allah’ı zikretmek en büyük olgunluklara varma sebeplerinden biridir. Bunların iyi yönlerini gösterir, olgunluklara eriştirir, kötü yönlerini gösterir, onlardan uzak durmasını gerçekleştirir. Allah’ın yardımıyla en büyük olgunlukları elde etmek hiç de zor değildir. Diğer vesileler de böyledir. Dünyayı terk etmede olduğu gibi. Her nesnenin iki yönü olduğuna şüpheyle bakmamalı; çünkü Allah bunu yapmaya muktedirdir. Bunun gerçeğinde de önemli bir neden yatar. O da şudur; Dünyadaki her zerreciğin içinde iki zıt yön vardır. Cemâl ve Celâl sahibi Hak Allah , her zerrede tecelli eder ve hepsinde vardır. Bu zerreciklerde bütün sıfatlarının izleri, suç ve aşağılayıcı durumlar da vardır. Kötü yön suçları gizler ve iyi yön gibi görünür, ta ki oraya yönelesin.
Dünya üstü ve altıyla iyi amaçlı bir insan niteliğindedir. Dünyanın en üstü en alta etki yaptığı gibi, içinde bulunanların da birbirilerine etkisi ve bağlantısı vardır. Dünyadaki bu düzen, göklerin kendi özel durumlarında uzaklık ve yakınlık içinde bulunmasının sebebidir. Zira buradaki herhangi bir değişiklik göklerdeki değişiklik, dünya düzeninin değişmesine ve başka bir düzene girmesine neden olur. Bundan dolayıdır ki, gökler yükselir veya alçalırsa hâlihazırdaki vaziyeti değişirse, dünya düzeni bozulacaktır demişlerdir. Bütün bunlar Allah’ın rahmeti ona olsun, Şeyh’in sağladığı faydalı sözlerinden ibarettir. Allah’a hamdolsun.