Soru 9 : Bugünkü anlamıyla felsefe nerede ve nasıl başlamıştı?
|
Fikir ve felsefe tarihi konusunda bugün sahip olduğumuz bilgilere dayanarak, felsefenin eski Yunanda başlamış olduğunu söylemek zorundayız. Gerçekten de, felsefenin cevaplarını vermeğe çalıştığı, «evrenin temeli ve kaynağı nedir?», «insan hayatının anlamı ve amacı nerededir?» gibi sorulara, akla dayanarak cevap vermeye çalışan ilk düşünürler eski Yunanistan'da yetişmiştir.
Eski yunan filozofları, dinlerin ve mitosların (efsanelerin), bu çeşit sorulara ver dikleri cevapla yetinmemişler; akla ve kavramlara dayanan bilimsel - felsefî cevaplar vermeye çalışmışlardır, kaynakları ister Çin, Hint, önasya ya da Yunanistan olsun, mitoslar, bu çeşit sorulara cevap verirken dinî düşüncenin kendine has özelliklerini taşımaktan kurtulamıyorlardı. Yani bu mitosların, en genel soruları (meselâ «evren nereden gelmiştir?») bir inanç konusu olarak kalıyordu. Mitoslarda, bütün peşin hükümlerden ye inançlardan uzak hür bir düşüncenin işleyişi görülmez. Üstelik, mitoslar, kavramlarla degil imajlarla (Imgelerle) iş görüyorlardı. Yani açıklamalarında kavramları (genel ve soyut düşünceleri) değil, somut varlıkları ve bunların insan zihnindeki yansılarını kullanarak açıklama yapıyorlardı. Yani mitoslar, insan gibi düşündükleri (İnsan suretinde kavradıkları) bazı güçleri
yani çeşitli tanrıları işin_içine karıştırarak evrenin
ortaya çıkışını açıklamaya çalışıyorlardı. Mitoslar, ev-
reni ve bütün tabiat olaylarını, kişi haline getirdikleri ve kişi
olarak tasavvur ettikleri kuvevetlerle açıklamak çabasından
başka şey değildi. Meselâ türk mitolojisi evrenin yaradılışını
şöyle açıklıyordu: «daha_yer ve gök yaratılmadan
önce, her şey sudan ibaretti. Ne toprak, ne gök, ne güneş,
ne de ay vardı. 'Bütün tanrıların en büyüğü. her_varlığın
başlangıcı ve insan oğlunun atası Tanrı Kara - Han, önce
kendisine benzer bir mahlûk yarattı ve ismimine Kişi dedi.
Kara - Han ve Kişi, iki siyah kaz gibi, rahatça, su üzerinde
uçuşuyorlardı. Fakat Kişi, bu mesut sükûnetten memnun
değildi. O Kara-Han'dan daha yükseğe uçmak istiyor-
du..»_J[Bk. «100 Soruca Mitologya», Behçet Necatiglil,
Gerçek Yayınevi). Felsefe, Türkistan'da, Çin'de, Hint'te,
Mısır'da ve eski Yunanistan'da örneklerine bol bol rastladı¬
ğımız bu mitolojik düşüncenin eleştirilmesinden ve imaj¬
ların yerine bilimsel - felsefî kavramların ve açıklamaların
konmaya çalışılmasından doğmuştur. (Bk. «Felsefe Tarihi»,
Macüt Gökberk, Bölüm l.) Böylece, felsefe, dinlere kaynak-
lık etmiş olan ve özü bakımından dinden farklı olmayan
mitolojilerin aşılmasıyla , evrenin kaynağı ve insan hayatının
anlamı gibi genel meselelere, dinî düşüncenin etkisinden
kurtularak. kavramlarla ve _akı yürüterek cevap verilmesiyle
birlikte ortaya çıkmıştır. Bu çeşit ilk cevaplara ise, yukarda
belirttiğimiz gibi eski Yunan'da rastlıyoruz.
Eski yunan filozofları, dinlerin ve mitosların (efsanelerin), bu çeşit sorulara ver dikleri cevapla yetinmemişler; akla ve kavramlara dayanan bilimsel - felsefî cevaplar vermeye çalışmışlardır, kaynakları ister Çin, Hint, önasya ya da Yunanistan olsun, mitoslar, bu çeşit sorulara cevap verirken dinî düşüncenin kendine has özelliklerini taşımaktan kurtulamıyorlardı. Yani bu mitosların, en genel soruları (meselâ «evren nereden gelmiştir?») bir inanç konusu olarak kalıyordu. Mitoslarda, bütün peşin hükümlerden ye inançlardan uzak hür bir düşüncenin işleyişi görülmez. Üstelik, mitoslar, kavramlarla degil imajlarla (Imgelerle) iş görüyorlardı. Yani açıklamalarında kavramları (genel ve soyut düşünceleri) değil, somut varlıkları ve bunların insan zihnindeki yansılarını kullanarak açıklama yapıyorlardı. Yani mitoslar, insan gibi düşündükleri (İnsan suretinde kavradıkları) bazı güçleri
yani çeşitli tanrıları işin_içine karıştırarak evrenin
ortaya çıkışını açıklamaya çalışıyorlardı. Mitoslar, ev-
reni ve bütün tabiat olaylarını, kişi haline getirdikleri ve kişi
olarak tasavvur ettikleri kuvevetlerle açıklamak çabasından
başka şey değildi. Meselâ türk mitolojisi evrenin yaradılışını
şöyle açıklıyordu: «daha_yer ve gök yaratılmadan
önce, her şey sudan ibaretti. Ne toprak, ne gök, ne güneş,
ne de ay vardı. 'Bütün tanrıların en büyüğü. her_varlığın
başlangıcı ve insan oğlunun atası Tanrı Kara - Han, önce
kendisine benzer bir mahlûk yarattı ve ismimine Kişi dedi.
Kara - Han ve Kişi, iki siyah kaz gibi, rahatça, su üzerinde
uçuşuyorlardı. Fakat Kişi, bu mesut sükûnetten memnun
değildi. O Kara-Han'dan daha yükseğe uçmak istiyor-
du..»_J[Bk. «100 Soruca Mitologya», Behçet Necatiglil,
Gerçek Yayınevi). Felsefe, Türkistan'da, Çin'de, Hint'te,
Mısır'da ve eski Yunanistan'da örneklerine bol bol rastladı¬
ğımız bu mitolojik düşüncenin eleştirilmesinden ve imaj¬
ların yerine bilimsel - felsefî kavramların ve açıklamaların
konmaya çalışılmasından doğmuştur. (Bk. «Felsefe Tarihi»,
Macüt Gökberk, Bölüm l.) Böylece, felsefe, dinlere kaynak-
lık etmiş olan ve özü bakımından dinden farklı olmayan
mitolojilerin aşılmasıyla , evrenin kaynağı ve insan hayatının
anlamı gibi genel meselelere, dinî düşüncenin etkisinden
kurtularak. kavramlarla ve _akı yürüterek cevap verilmesiyle
birlikte ortaya çıkmıştır. Bu çeşit ilk cevaplara ise, yukarda
belirttiğimiz gibi eski Yunan'da rastlıyoruz.