FRIEDRICH NIETZSCHE 1844 - 1900



GİRİŞ

Felsefe yüzyıllar boyunca skolastiğin yorganı altında kıvrılarak uyudu. Skolastik tartışmaların horlamaları ve karşı horlamalarından başka hiçbir şey duyulmuyordu.

Felsefeyi ortaçağ uykusundan uyandıran şey, 17. Yüzyılda sahneye çıkan ve şu sözleri ilân eden Descartes oldu: “Cogito, ergo sum.” (Düşünüyorum, öyleyse varım). Aydınlanmış bir çağ başlamış oldu: Bilgi akla dayandırıldı. Bu büyük Fransız sadece uyuyan bilginleri değil, aynı zamanda Britanyalıları da uyandırmıştı. Onlar da Descartes’in rasyonel varsayımlarına gecikmeden tepki ererek, bilgi birikimimizin akla değil, deneyime dayandığını iddia ettiler. İngiliz Empiristler bu hiddetli çıkışlarıyla aklın en küçük kırıntısını dahi yok ederek felsefeyi gitgide daha küçük duyumsamalara ayırdılar. Felsefe tekrar sonsuz bir uykuya dalma tehdidi ile karşı karşıya kaldı.

Nihayet 18. Yüzyılın ortalarında Kant “dogmatik uygusundan” uyanarak ortaçağ felsefesinden çok daha kapsamlı bir felsefe sistemi geliştirdi. Bu durum, filozofların bu yeni şansı keyifli hayaller için kullanmak istedikleri izlenimini doğurdu. Hegel, bu filozofların arasında en gayretlisi oldu ve genel huzur ihtiyacına yanıt verecek, dev yatağı bulutlardan oluşan muhteşem bir yatak odası inşa etti. Kendisine başka bir yol seçen tek kişi, tüm evi doğu felsefesinin taze esintileriyle havalandıran Schopenhauer’di. İşte bu esintiler genç Nietzsche’yi uyandırdı. Çevik bir hareketle o buz gibi rüzgâra atıldı ve herkesi uzun bir süre için uyanık tutan keskin felsefesini ilân etti.

FRIEDRICH NIETZSCHE YAŞAMI VE ÖĞRETİSİ

Nietzsche’yle beraber felsefe tehlikeli bir boyut kazanıyor. Gerçi daha önce de tehlikeli olmuştu, ama başka nedenlerden dolayı. Nietzsche’den önceki yüzyıllarda felsefe, filozoflar için tehlikeliydi, oysa Nietzsche’yle beraber herkes için tehlikeli olmaya başladı.

Kendisini sonunda zihinsel bir bulanıklığın içine düştü. Geç dönem yazılarındaki söylemleri bunun habercisiydi zaten. Ne var ki tehlikeli fikirleri hastalığının başlangıcından çok önce ortaya çıktı. Nietzsche’nin fikirleri zihinsel bozukluklarıyla bağıntılı değil. Onlar, 20. Yüzyılın ilk yarısında Avrupa için korkunç sonuçlar doğuran ve iflah olmaz belirtileri günümüzde Balkanlarda ve Doğu Avrupa’da yeniden görülen kolektif bir cinnetin öncüleri oldu.

Aslında Nietzsche’nin felsefesi, felsefe olarak adlandırılması pek de haketmiyor. – ister üstinsandan, ister sonsuz geri dönüşten (yaşamımızı mutlak sonsuza dek tekrar ve tekrar yaşayacağımıza dair düşünce) veya (anlamını Goethe, Napolyon veya kendisi gibi “büyük adamları” yaratmakta bulan) uygarlığın salt anlamından söz etsin. Her şeyi “Güç İstemi” ile açıklamak ya çok basittir ya da anlamsız. Freud’un psikoanalitik açıdan mesafeli ve hatta Schopenhauer’in dipsiz kötümserlikleri bile bizleri daha fazla ikna etmektedir. Bir değeri olan her komplo kuramında olduğu gibi, Nietzsche’nin “Güç İstemi”ne dair doktrini de paranoyak eğilimler taşıyor. Kendi felsefesinin aksine, Nietzsche felsefe yapmaya başlayınca iş ilginçleşmeye başlıyor. O zaman Nietzsche ustalık, ikna yeteneği ve keskin zekâ bakımından kendisinden önceki ve sonraki tüm filozoflarla yarışabilir. Eserlerini okuduğunuzda, bizlerde felsefenin gerçekten de önemli bir şey olduğu izlenimi uyanıyor. Tehlikeli olmasının nedenlerinden biri de bu işte. “Güç İstemi”ni salt analitik bir araç olarak kullandığı sürece, bununla, kendisinde varlığını ancak az sayıda kişinin tahmin ettiği insani motivasyon öğelerinin izini bulabilmekteydi. Bu motiflerden doğan değerlerin maskelerini düşürdü, onların tarihsel gelişimlerini araştırdı ve bu sayede uygarlığımızın ve kültürümüzün temel taşlarını aydınlattı.

Nietzsche, kendisi yazmışçasına yaygınlaştırılan saçmalıklardan az da olsa sorumlu olmasına rağmen, bunların, gerçekte yazdığı şeylerin saptırılmış halleri olduğunu ne kadar tekrarlasak azdır. Gerçekte Nietzsche, faşizmin kendi zamanındaki öncülerini hor görürdü; antisemitizm ise onu tiksindirirdi. Ari Alman ırkından oluşan bir ulusun mümkün olabileceğine ve hatta bu ulusun efendi ırk olmak için seçilmişlerden olduğu düşüncesini Nietzsche çok komik bulurdu herhalde. Eğer otuzlu yıllarda henüz hayatta (ve akıl sağlığı yerinde) olsaydı -ki bu durumda sekseninde olurdu- kendisini onun halefleri olarak gören bazı diğer Alman filozofların tersine, o dönemdeki trajikomik olaylar karşısında eminiz ki sessiz kalmazdı.

Friedrich Wilhelm Nietzsche 15 Ekim 1844’te Sachsen’in Prusya hakimiyeti altında bulunan bölümündeki Lützen’e bağlı Röcken’de doğdu. Ailesi dindar ve lüteriyen bir küçük esnaf ailesiydi. Soyunda başka bir çok meslekten de olmak üzere şapkacılar ve mezbahacılar da vardı. Ancak büyük babası ve babası devlete sadık ve pietist1 rahipler olmuşlardı. Nietzsche’nin babası, Prusya kralı IV. Friedrich Wilhelm’in sadık bir hizmetkârıydı. Bu nedenle, ilk oğlu kralın yaş gününde dünyaya gözlerini açtığında, başka bir isimle vaftiz edilme şansı hemen hemen hiç yoktu.

Bahsi geçen bu üç adamın hepsinin da aklını yitirmiş olması tamamen anlamsız bir rastlantıdan başka bir şey değildir. İlk önce babası Friedrich Ludwig öldü. –yıl 1849. Otopsi sonucunda “beyin yumuşaması” teşhis edildi. Sözüm ona beyninin bir çeyreği “yumuşamış” idi. Tıpta bu tür teşhisler artık geçerli olmamakla beraber, Nietzsche’nin saygıdeğer biyografları, Nietzsche’nin deliliğini babasından almadığından eminler.

Nietzsche’nin çocukluğu Naumburg’ta, “iffetli kadınlarla” dolu bir evde geçti. Bunlar annesi, kız kardeşi, anneannesi ve evde kalmış biraz deli iki teyzesiydi. Belli ki kadınlarla çok erken yaşta yaşadığı bu deneyimler Nietzsche'’in hayatında izler bıraktı, çünkü biyografisi teyzelerinin yaşantısını yansıtan karakteristik izler tekrarladı durdu. 13 yaşındayken o dönemim her üst düzey yatılı okuluyla yarışabilecek denli iyi ve tanınmış bir eyalet okulu olan Pforta’ya başlar. Öğrenciler bu okulda salt yaramazlıklar yapmanın dışında gerçekten de bir şeyler öğreniyordu. Büyük oranda dindar ve şımartılmış terbiyesinin bir ürünü olan Nietzsche okulda “küçük Protestan papazı” diye çağrılıyordu ve kendisi derslerinin en başarılı öğrencisiydi. Gelişmekte olan dahiliği günün birinde kendi aklını kullanmasına yol açtı. On sekiz yaşına geldiğinde inancından şüphe etmeye başlar.

Nietzsche’nin keskin zekâsı, içinde yaşadığı dünyanın çelişkilerini görmezlikten gelmesine engeldi. Muhtemelen, başkalarıyla fikirlerini paylaşmıyordu; bu durum, daha sonraları da kesinlik kazanacağı gibi, kendisi için tipik bir davranıştı. Nietzsche kendi yolundan gitti ve yaşayan (veya ölü) hemen hemen hiçbir tinin kendisini etkilemesine izin vermedi.

Nietzsche on dokuz yaşına geldiğinde, papaz olabilmek için Bonn Üniversitesinde ilâhiyat ve klasik filoloji öğrenimine başlar. Zaten hayat akışı çok önceden “iffetli kadınlar” tarafından plânlanmıştı. Ancak Nietzsche daha şimdiden huzursuzdu: Bilinçsiz bir isyan dürtüsü kişiliğine etki etmeye ve onu değiştirmeye başlar. Bonn’a geldikten kısa bir süre sonra o münzevi okul delikanlısı neşeli ve taşkın ruhlu bir üniversite öğrencisinin en iyi örneklerinden birine dönüşür. Herkesin giremediği özel öğrenci birliklerine girer, arkadaşlarıyla içki içmeye başlar ve öğrenciler arasında yapılan eskrim düellolarına katılır. Kaçınılmaz olarak bir düelloda yara alır ve ritüel gereği düelloya hemen son verilir. Burnunun üstündeki küçük dikiş izi o günlerden kalmadır. Ne yazık ki bu yara izi daha sonraları gözlüğünün altında gizlendi. Ama bu sadece küçük bir ara piyesti.

Nietzsche aynı dönemde şu sonuca vardı: “Tanrı öldü.” Tatilde eve döndüğünde dini ayinleri katılmayı reddederek, bundan böyle asla bir kiliseye adımını atmayacağını açıklar. Bir sonraki yıl üniversitesini değiştirerek Leipzig’e yerleşir ve ilâhiyat eğitimine son vererek klasik filoloji üzerinde yoğunlaşır.

Nietzsche Leipzig’e Ekim 1865’de varır. O ay yirmi bir yaşına basar ve hayatı üzerine daha sonra etki edecek iki olay yaşar. Önce, ziyaret ettiği bir genelevde, daha sonraları zihinsel bulanıklığına neden olacak frengi mikrobunu kapar. Görünüşe göre - böyle şeyleri hissetmek mümkünse eğer – Nietzsche birkaç genelev ziyaretinden sonra kendisine frenginin bulaştığını fark etti. Göründüğü hekim kendisinden gerçeği gizler. (O dönemlerde bu adettendi, çünkü bu hastalık henüz tedavi edilebilir değildi – aynı ikiyüzlülükle günümüzde kanser hastalığına kılıflar uydurulmaktadır.) Bu olayın sonucunda Nietzsche’nin kadınlarla olan cinsel ilişkilerine bir son verdiği sanılmaktadır. Ancak felsefi yazılarında kadınlarla ilgili birçok yüz kızartıcı ve de faydalı kayıtta yer alır. “Kadınlara mı gidiyorsun ? Öyleyse kırbacını unutma.” (Belki de Leipzig’te çok özel türden bir genelevi ziyaret ediyor ve erkeklerin de oraya giderken yanlarına kırbaç almalarının adil olacağını düşünüyordu.)

Hayatını değiştiren ikinci olay, bir sahaf dükkânına dalışıydı. Nietzsche burada Schopenhauer’in “İstem ve Tasarım olarak Dünya” adlı eserine rastlar. Schopenhauer’in kıssadan hisse çıkaran üslûbu ve bulaşıcı karamsarlığı onu çok derinden etkiler: “Burada her satır vazgeçiş, yadsıma ve kabulleniş çığlığıydı; burada, dünyayı, yani yaşamı ve insan doğasını ürkünç bir muhteşemlikle gördüğüm bir aynaya baktım... Burada hastalık ve şifayı, sürgünü ve sığınağı, cehennemi ve cenneti gördüm.”

Şaşılası derecede kâhince olan bu duyumsamalar Nietzsche’yi Schopenhauer felsefesinin bir hayranı yaptı. Nietzsche’nin inanabileceği hiçbir şeyi kalmamıştı. Schopenhauer’in karamsarlığına (pesimizmine) ihtiyaç duyuyordu ve kendi doğasına tamamen uymasa da, onun dürüstlüğünü ve gücünü keşfetmişti. Pozitif düşünceleri bundan karamsarlığı ancak güçlü olduklarında yenebilirlerdi. İleriye doğru giden yol Schopenhauer’den geçiyordu. Ancak Nietzsche’nin düşüncelerinde en belirleyici olan şey, Schopenhauer’in istemin temel rolü ile ilgili tasarımıydı. Bundan yola çıkan Nietzsche, sonunda Güç İstemini geliştirdi.

1867^de Nietzsche bir yıllığına Prusya ordusuna çağrılır. Belli ki askeri yetkililer onun aşırı büyük boyutlu askeri bıyığından etkilendi, çünkü Nietzsche kendisini süvari topçu alayında bulur. Bu bir hataydı.

Nietzsche’nin kararlılığı büyüktü, ancak yapı itibariyle acıma duygusu uyandırabilecek denli yumuşak huyluydu. Ağır bir kaza geçirdikten sonra Prusyalıların geleneklerine uygun bir tavır sergileyerek, hiçbir şey olmamışçasına atını sürmeye devam eder. Ama asker Nietzsche kışlaya geri döndüğünde bir aylığına hastaneye yatırılır. Daha sonra gayet ve iyi niyetini ödüllendirmek için çavuş türbesine terfi ettirilerek evine gönderilir.

Bu arada tekrar Leipzig’te üniversiteye devam eden Nietzsche, son kırk yılda yetiştirdiği en iyi öğrencisinin Nietzsche olduğunu düşünen profesörünün takdirini kazanır. Ne var ki her geçen gün filolojiden ve hayatın gerçek ve acil cevap bekleyen sorunlarına karşı sergiledikleri kayıtsızlıktan dolayı filologlardan soğumaya başlar. Nietzsche’ye göre filoloji, “bir budala veya salak tarafından döllendirilen felsefe tanrıçasının bir hilkat garibesi” idi. Ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Kararsızlık ve çaresizlik içersinde bunalarak, kimya öğrenimi almayı ve “ilâhi kankan” dansını ve “sarı yavşan otu zehrini” denemek için bir yıllığına Paris’e yerleşmeyi bile düşünür. Tam bu arada, gizlilik içersinde Leipzig’te bulunan besteci Richard Wagner ile tanışma şansını elde eder. (Wagner yirmi yıl önce devrimci tahrikleri yüzünden sürgün edilmiş ve aşırı uçlarda seyreden siyasi görüşleri solda sağa kaymış olsa da, yetkililer sürgün kararını iptal etmişti.) Wagner, Nietzsche’nin babasıyla aynı yaştaydı ve bizlere aktarılan kaynaklara göre ona şaşılası derecede benziyor olmalıydı. Nietzsche, bilinçsizce de olsa çaresizlikle bir baba figürü arıyordu. Şimdiye dek hiçbir meşhur sanatçıyı şahsen tanımamıştı. Aynı zamanda, tasarımları kendi tasarımlarına bu denli uyan hiç kimseyi de tanımamıştı daha önce. Wagner’le paylaştığı kısa bir süre içersinde Nietzsche onun Schonpenhauer’e olan derin sevgisini keşfeder. Wagner parlak bir filozof olan bu genç adamın kendisine duyduğu hayranlıktan etkilenir ve ortaya tüm hünerlerini döker. Bunun yarattığı etki zaman geçmeksizin tepkisini aldı ve Nietzsche’nin duyduğu hayranlık gittikçe derinleşti. Nietzsche en az operaları kadar ilginç ve sıra dışı olan bu büyük besteciden çok etkilendi.

Nietzsche iki ay sonra İsviçre’deki Basel Üniversitesinden klasik filoloji kürsüsünde profesör olmak üzere davet aldı. Henüz yirmi dört yaşındaydı ve doktorası bile yoktu. Filolojiye karşı geliştirdiği olumsuz düşüncelerine rağmen bu öneri kendisi için geri çevrilebilecek cinsten değildi. Nisan 1869’da Nietzsche Basel’de ki görevine başladı ve filoloji dersleri yanında felsefe dersleri de verdi. Yapmak istediği şey, her iki disiplini, yani estetiği ve klasik çağ öğrenimini birbirleriyle bağıntılı hale getirmek ve bundan hareketle, uygarlımızın zayıf noktalarını irdeleyebileceği bir alet geliştirmekti – daha mütevazı bir şey değil.

Kısa bir süre içerisinde üniversitenin yeni yıldızı oldu. Rönesans’ı tarihsel bir dönem olarak niteleyen ilk kişi olan büyük kültür tarihçisi Jacob Burchardt ile tanıştı. O, Basel’de ki profesörler arasında Nietzsche ile aynı tinsel seviyeye sahip olan tek kişiydi. Burchardt büyük bir olasılıkla, Nietzsche’nin hayatı boyunca saygı duyduğu tek kişiydi aynı zamanda. Eğer o dönemde, soğuk bir patrisyen olmasaydı, Nietzsche’nin hayatında pekala bir istikrar faktörü olabilirdi.

Ama zaten baba rolü etkisi, Nietzsche’yi istikrara kavuşturmanın ötesinde her şeyi yapan başka bir adam tarafından üstlenilmişti.

Basel kenti, Wagner’in, Liszts’in kız kardeşi, Cosima ile birlikte yaşadığı, Lutzern’e bağlı Tribschen’e sadece yüz kilometrelik bir uzaklıktadır. (Cosima o sıralarda henüz, Wagner ve Liszts’in ortak arkadaşı olan von Bülow adında bir orkestra şefi ile evliydi.) Kısa bir süre sonra Nietzsche düzenli olarak her hafta sonunu Vierwaldstätter gölünün kıyısındaki lüks villada geçirmeye başladı. Ne var ki Wagner’in hayatı sadece müzikal, duygusal ve politik açılardan bir operaya benzemekle kalmıyordu. Wagner hayatının, tüm fantezilerini sonuna kadar yaşamak üzere kendisine sunulduğunu düşünüyordu. Tribschen’deki yaşamı bir operanın sahneye konuluşuydu adeta ve başrolü kimin oynayacağı konusunda kimsenin bir kuşkusu yoktu. “Flaman tarzındaki” giysileriyle (“Uçan Hollandalı” ve Ruben’in maskeli bir baloya giderken giydiği kostümlerden harmanlanmış bir kıyafetti) Wagner paçaları dizlerinde biten siyah saten bir pantolonu, geniş şapkası ve rüküş bir şekilde bağlanmış ipek şalı ile tepelerini rokoko meleklerin süslediği pembe saten kaplı duvarlar boyunca yürüyerek, büstler, her zaman aynı motifli büyük boy yağlıboya tablolar ve kendi operalarının temsillerinden kalan gümüş kaseler arasında şiirlerini okurdu. Havada dolanan tütsülere sadece maestronun müziğinin eşlik etmesine izin veriyordu. Cosima ise hayat arkadaşının teatral uğraşlarında ancak hizmetçi kız rolünü oynayabiliyor ve bahçede gezinen ev hayvanlarının, ki bunlar parfümlenmiş kuzular, fiyonklarla süslenmiş kurt köpekler ve süs tavukları idi, çalınmamasına dikkat ediyordu. Nietzsche’nin nasıl olup ta bunların etkisi altında kalabildiğini anlamakta zorlanıyoruz. (Wagner’in bu özel zevkleri sürekli beş parasız kalmasına ve bir takım zenginler tarafından yardım almasına neden oluyordu. Bu zenginlerden biri de, devletin kasasından Wagner’e büyük meblağlar aktaran Bavyera Kralı II. Ludwig’ti.) Wagner’in ikna yeteneğine denli büyük ve cazibesinin de ne denli karşı konulmaz olmuş olabileceği ancak onun müziğine kulak verildiğinde anlaşılabiliyor. Belli ki bestecinin kendisi de en az besteleri kadar büyüleyiciydi. Toy Nietzsche çok kısa bir süre içersinde bu baş döndürücü atmosferin ve boğucu salonların içersinde sürükleyici motifler gibi gezinen bilinçsiz fantezilerin etkisine girdi.

Temmuz 1870’de Almanya ve Fransa arasında savaş patlak verdi. Prusya için bu, Napolyon’un kazandığı zaferlerin intikamını almak, Fransa’yı mağlup etmek ve Almanya’nın Avrupa’daki egemenliğini sağlamlaştırmak için bulunmaz bir fırsattı. Nietzsche vatanperverlik coşkusuyla gönüllü hasta bakıcısı olmak için başvurur. Cephe yolunda karşısına Frankfurt’ta tam teçhizatlı bir süvari birliği çıkar. İşte o anda gözlerindeki perde kalkıverir ve Nietzsche ilk kez, en güçlü ve yüksek yaşama isteminin hayatta kalmak için mücadele etmekte değil, tersine güç, savaş ve egemenlik isteminde yattığı duygusuna kapılır. İşte bu, Nietzsche’nin Güç İstemi Kuramı’nın doğuşudur ve ileride kendisini bu düşünceden bir hayli uzaklaştıracak ve bu düşünceden bir hayli uzaklaştıracak ve bu istemi kişisel öğelerden çok toplumsal öğelerinde görecek olsa da, bu düşüncenin militarist kaynağını hiçbir zaman tam anlamıyla inkar edemedi.

Bismarc ve Moltke Fransızları hezimete uğratırken, Nietzsche savaştaki her şeyin şanslı şöhretli olmadığını anlar. Wörth’deki savaş alanı “sayısız üzünç verici kalıntılarla doluydu” ve çürümekte olan cesetlerin ağır kokusuyla kaplıydı. Daha sonraları Nietzsche altı yaralı askerle beraber bir sıhhiye trenine bindirilir (vagonların bazıları büyükbaş hayvan taşıyan vagonlardan oluşuyordu) ve iki gün sürecek bir yolculuğa gönderilir. Kolları bacakları kurşun yaralarıyla bezeli ve etleri çürümeye başlayan askerler arasında kalan Nietzsche onlara elinden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışır. Ancak tren Karlsruhe’ye vardığında kendisi de hasta bir adam olmuştu. Dizanteri ve difteri teşhisleriyle hastaneye sevk edildi.

Başından geçen bu sarsıcı olaylara rağmen Nietzsche iki ay sonra Basel’deki görevine ve derslerine döner. Filoloji ve felsefe dersleriyle kendisini yoran bir yükün altına tekrar giren Nietzsche, bunun yanında bir de “Tragedya’nın Doğuşu”nu yazmaya başlar. Yunan kültürünün bu parlak ve alabildiğine özgün analizinde berrak, Apolloncu (ölçülü ve düzenli), klâsik kanaatkârlığın karşısına karanlık, içgüdüsel ve Diyonisoscu (coşkulu tutku) güçleri diker. Nietzsche’ye göre Yunan Tragedyası bu iki unsurun kaynaşmasından ortaya çıkmış ve sonunda Sokrates’in sığ rasyonalizmi tarafından yok edilmiştir.

İlk kez birisini Yunan kültürünün karanlık yanlarına üstüne basa basa değiniyordu. Öte yandan, Nietzsche’nin, bu karanlık yanların temel bir öneme sahip oldukları şeklindeki iddiası daha da tartışmalıydı. Diyonisoscu boyutu daha sonraları Nietzsche Felsefesi’nin esasını oluşturacaktı. Nietzsche bundan böyle Schopenhauer’in “istemin Budist’çe yadsınması” fikrine bağlı kalamazdı. Uygarlığın zayıflamasına neden olduğunu düşündüğü Hıristiyanlığ’a karşı diyonisostik olanı öne sürdü. Hıristiyan hayırperverliğine, duyguların ve arzuların bastırılmasına karşı saldırıya geçti ve yerine, duygularımızın oluşumuna daha uygun düştüğüne inandığı daha güçlü bir ahlakı savundu. Nietzsche’ye göre tanrı ölmüş ve Hıristiyanlık süreci sona ermişti. Yirminci yüzyılın en kötü dönemleri Nietzsche’yi doğruladı, en iyi dönemleriyse, olumlu “Hıristiyan” inançlarının çoğunlukla tanrı inancına bağlı olmadığını göstererek onu tekrar yalanladı. Bugün o ilk-içgüdüye daha fazla sahip olup olmadığımız sorusu ise tartışmalıdır.

Sanatçı olarak Wagner en üst basamakta durmaya hak kazanıyordu belki, ama bu türden yüksek felsefi seviyeler onu aşıyordu. Zamanla Nietzsche Wagner’in entelektüel maskesini çözmüştü. Wagner, olağanüstü büyüklüğe ve sezgi gücüne sahip değişken bir egoydu,ama Schopenhauer’e olan sevgi ve hayranlığı bile gelip geçici ve sanatsal hayal gücüne malzeme oluşturan bir şeydi. O zamana dek Nietzsche, Wagner’in hayatındaki bazı çirkinliklerini; örneğin antisemitizmini, ölçüyü kaçıran kibrini ve onun diğer insanlardaki yeteneği ve ihtiyaçları takdir ve kabul eme yoksunluğa görmezlikten gelmeye hazırdı. Ama her şeyin bir sınırı vardı. Wagner, Bavyera kralı II. Ludwig’in salt Wagner’in kendi operalarını sahneye koyacağı bir tiyatro yaptırdığı Bayreuth kentine taşınmıştı. (Bu proje Bavyera devletinin iflasını ve Ludwig’in tahttan düşürülüş sürecini hızlandırdı.) 1876’da Nietzsche “Niebelungen Halkası”nın prömiyerine katılmak üzere Bayreuth’e gelir, ancak, muhtemelen psikosomatik nedenlerle hastalanır.

Wagner’in megalomanlığı ve doruğa tırmandırdığı çöküşü Nietzsche için artık dayanılmaz bir seviyeye ulaşmıştı. Kendisini Wagner’den kurtarmalıydı.

İki yıl sonra Nietzsche “insanca, Pek İnsanca” adı altında özdeyişlerini yayınladı. Bu özdeyişler Wagner’le arasındaki kopuşu kesinleştirmişti. Nietzsche’nin Fransız sanatını övüşü, psikolojik irdelemelerdeki keskin zekâsı, romantik hırsın maskesini düşürüşü ve olayların ardındaki gerçekleri kavrama konusundaki eşsiz yeteneği Wagner’i aşıyordu. Nietzsche eserinde geleceğin “güzel yeni dünyasını” hazırlıyordu: Bu dünyada transandantal bir tanrı veya şeytan, mutlak değerler veya tanrısal cezalar yoktu artık. Nietzsche Hıristiyanlığ’ın bilinçsiz motiflerine, güç istemini hadım etmeyi amaçladığını düşündüğü “köle ahlakına” karşı saldırıya geçti. Bu arada Wagner Schopenhauer’e olan bağlılığın sonu ve Hıristiyan cemiyetine dönüşü anlamına anlamına gelen son eseri olan “Parsifal” üzerinde çalışıyordu. Yolları ebediyen ayrılmıştı. Yaygın bir söylentiye göre Nietzsche hayatı boyunca sadece tek bir insanı bütünüyle tanımış ve tanıdığı bu adam onu, çağının en büyük psikologu olmasını sağlayan, yeterli derecede malzeme ile beslemiştir. İşte bu adam Wagner’di.

1879’da Nietzsche sağlık nedenleriyle Basel’deki görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Zaten birkaç yıldır hastalık hastasıydı, ama şimdi gerçekten de hasta bir adam olmuştu. Üniversite kendisine küçük bir maaş bağladı ve doktor ona daha yumuşak iklimli yerlerde yaşamayı tavsiye etti.

Takip eden yıllarda Nietzsche İtalya’yı, Fransa’nın güneyini ve İsviçre’yi gezdi. Hastalığını dindirecek bir iklim aradı durdu. Neydi şikayetleri ? Öyle görünüyor ki, bir insanın geçirebileceği tüm hastalıklardan şikayetçiydi. Gözleri yarı kör denebilecek oranda kötü görüyordu. (Doktoru ona bundan böyle kitap okumamasını tavsiye etti, ama aynı şekilde bundan böyle nefes almamasını da isteyebilirdi ondan.) Şiddetli ve felç edici bir baş ağrıları çekiyordu. Bu ağrılar onu zaman zaman günlerce yatağa bağlıyordu. Çoğu zaman da sayısız küçük şikayetlerden muzdaripti. İksirlerden, ilaçlardan, haplardan, kolonyalardan ve özütlerden oluşan koleksiyonu, hastalık hastası diğer felsefecilere kıyasla eşsizdi. Buna rağmen Üstinsan tasarımını geliştiren kişi o oldu. Bu dengeleyici öğe bizlere Üstinsan fikrinin Nietzsche’nin diğer ve daha kabul edilebilir düşünceleri arasındaki önemli yerini unutturmamalıdır. Bu öğe belki de, bu bilgesizlik incisini ortaya çıkaran kabuğun içindeki bir kum tanesiydi.

Üstinsan, uzun ve “dithyrambosca2” bir şiir olan “Böyle Buyurdu Zerdüşt”te ortaya çıkar. Bu şiir neredeyse dayanılmaz bir süslülük ve ciddiyet içindedir ve bu mutlak ciddiyet yazarının tüm “ironik olma” çabalarına ve kuşun “hafifliğine” rağmen kitabı cazip tutuyor.

Tıpkı Dostoyevski veya Hesse gibi “Zerdüşt”ü de ancak yirmi yaşın altındaysanız okuyabilirsiz. Buna rağmen bu eserin anlattıkları “hayatı değiştiriyor”. Üstelik her zaman kötü yönde de değil. Eserdeki aptallıklar hemen göze çarpıyor, ama geriye kalan kısımlar okuyucuyu mevcut tasarımlar hakkında derin düşüncelere teşvik ediyor. İçindeki felsefenin ise dikkate değer bir konumu yok.

Yumuşak bir kış iklimine sahip olan kaplıca ve ılıcalara yaptığı sürekli seyahatleri sırasında Nietzsche, arkadaşı Paul Ree aracılığıyla yirmi bir yaşındaki Rus kızı Lou Salomé ile tanışır. Ree ve Nietzsche onunla (beraberce, bazen de onunla tek başına) yürüyüşlere çıkar ve kafasına felsefi inançlarıyla doldurmaya çalışırlardı. (Nietzsche “Zerdüşt”ü hiçbir zaman sahip olmayacağını söylediği oğlu olarak tanıtır. – bu genç Zerdüşt açısından talihli bir karardı, üstelik sadece böyle bir isimle okulda alay konusu olma ihtimali yüksek olduğu için değil.) Lou, Ree ve Nietzsche bir zaman sonra, günümüzde düşünülmesi pek mümkün olmayan üçlü bir ilişki içine girerler. Günümüzde düşünülmesi zor, çünkü cinsel açıdan bu denli saf olabilecek kimseler kalmadı. Önceleri üçü de kendilerini felsefeye adamak ve bir ménage á trois işletmek isterler. Ardından Ree ve Nietzsche (birbirlerinden habersiz) Lou’ya aşık olduklarını fark eder ve evlenme teklifinde bulunmaya karar verirler. Ne yazık ki Nietzsche gülünesi bir hatada bulunarak, Ree’ye onun adına Lou ile konuşması ricasında bulunur. (Yine de bu durum Nietzsche’nin, çağının en büyük psikologu olarak anılma hakkı ile tezat oluşturmuyor. Bunu, bir psikologun aşk hayatını yakından takip etmiş olan herkes teyit edebilir.)

Luzern’de bir fotoğraf atölyesinde çekilen bir resim, bu üç insandan hangisinin mevcut durumuna hakim olduğunu gösteren en açık kanıttır: İki duygusal olarak bâkir adam (38 ve 33 yaşlarında) bir at arabasına bağlıdırlar; arabanın içindeyse yirmi bir yaşında olan gerçek bakire oturur ve kırbacını sallar.

Sonunda üçü de bu trajikomik aşk ilişkisinin artık ayakta tutulamayacağını anlarlar ve ayrılırlar. Nietzsche öylesine deliye döner ki, şu satırları kaleme alır: “Bu akşam delirinceye dek morfin çekeceğim.”

Ancak ardından Lou’nun düşer çocuğu “Zerdüşt”ün annesi veya kız kardeşi olmaya laik bir insan olmadığına karar verir. (Lou Andreas Salomé zamanının en dikkate değer kadınlarından biri oldu. En sevdiği kocası olan bir Alman profesörünün soyadını aldıktan sonra iki önemli adam daha üzerinde etki bıraktı: Şair Rainer Maria Rilke ile ilişkisi ve yaşlanmakta olan Sigmund Freud ile sıkı bir dostluğu vardı.)

Nietzsche kışlarını çoğunlukla Nis, Turin, Roma veya Menton’da ve yazlarını da “dünyanın 1500 metre üstünde ve dahası, diğer tüm insanların yükseğinde”, İsviçre’nin Engadin yöresinde, bir köy olan Sils Maria’da geçiyordu. Günümüzde Sils Maria güzel küçük bir ılıca merkezidir (St. Moritz’den sadece 10 kilometre uzakta.) Ancak Nietzsche’nin oturduğu ve genelde ecza dolabını kurduğu odayı gezmek hâlâ mümkün. Burada dağlar hemen gölün ardından dük yamaçlarla İtalya ile sınırı oluşturan Berina dağının 4000 metredeki karlı zirvelerine yükselir. Evin arkasından sessiz ve sakin patikalardan yamaçlara tırmanılabilir. Nietzsche felsefe yaparken bu patikaları kullanır ve ara sıra da, düşüncelerini küçük not defterine kaydetmek için ıssız bir kayanın yanından köpürerek akıp giden derenin kenarında dururdu. Eserlerinin üslûbunda bu yörenin atmosferinden, yani heybetli manzaralarından, sessiz zirvelerinden ve yalnızlık duygusundan bir parça görmek mümkündür. Nietzsche’nin, düşüncelerinin büyük bir bölümünü geliştirdiği bu yöreler gezilip görülürse, onun bazı hataları ve erdemleri daha kolay açıklanabilir olur.

Nietzsche genelde çok yalnız yaşar, ucuz odalar kiralar, ara vermeden çalışır, ucuz lokantalarda yemek yer ve o dayanılmaz baş ağrılarını ve diğer şikayetlerini elinden geldiği kadar dindirmeye çalışırdı. Yer yıl şaşılacak derecede kaliteli bir kitap yazıyordu. “Sabah Alacası”, “Şen Bilim” ve “İyinin ve Kötünün Ötesinde” gibi eserler, Batı uygarlığı ve onun değerleri, psikolojisi ve tutkuları ile hesaplaştığı harikulade eleştirel kitaplardır. Üslûbu berrak ve anlaşılır, delilikleri ise makul sınırlar dahilindedir. Buna sistematik felsefe yapmak denebilir. Hume, Nietzsche’den yaklaşık yüz yıl önce arı felsefi yıkım çalışmalarını sonuçlandırdıysa da, Nietzsche’den önce hiç kimse onun kadar iyi bir yıkım çalışmasında bulunmadı. (Ne var ki böyle bir çalışma tekrar gerekli olmuştu, çünkü idealist Alman sistemlerinde metafizik ölülerin arasından tekrar dirilmişti.)

Nietzsche’nin felsefe yapma sanatı konusundaki üstün yeteneğinden bazı başka örneklere bir göz atalım. Nietzsche hakikate ve hakikatin anlamına dair tasarımlarımızı (gerçek anlamda “hakiki” bir argüman kullanarak) dağıtıyor. Bu çaba sonucunda ortaya, özellikle de bizlerin bilim adına kendimize ve gezegenimize yaptığımız ve yapmaya devam ettiğimiz şeylere bakacak olursak, oldukça çağdaş olan bazı ilginç bilgiler çıkıyor. Düşüncelerinin içerikleri günümüzde, o dönemde olduğundan daha az yok edici değiller.

Seksenli yıllarda Nietzsche çalışmalarını büyük bir yalnızlık içersinde tanınmayan ve okunmayan bir yazar olarak sürdürür. Aşırı yalnızlığı ve kabul görmüyor oluşu kendisi için gitgide daha dayanılmaz bir hâl aldığı için, kendisinden beklentileri arttırdı. 1888’de Danimarkalı Musevi eğitimci Georg Brandes, Kopenhagen Üniversitesinde Nietzsche’nin felsefesi ile ilgili ilk derslerini vermeye başlar. Ne yazık ki, bu biraz gecikmiş bir girişimdi. Gerçi o yıllarda Nietzsche dört kitap yazdı, ama ilk kopukluk belirtileri de ortaya çıktı. Büyük bir düşünürdü ve bunun farkındaydı: Dünyanın da bunu bilmemesi imkânsızdı. “Ecco Homo” adlı eserinde “Böyle Buyurdu Zerdüşt” hakkında şöyle yazar: “Buna benzer bir şekilde hiçbir zaman yazılmadı, hissedilmedi ve acı çekilmedi...” – Eleştiriyi ve inanılırlığı aşan bir ifade. Bu yetmiyormuş gibi, bunu bir de şu başlıklarla yazılan bölümler izler: “Neden bu kadar bilge olduğum”, “Neden bu kadar iyi kitaplar yazdığım” ve “Neden bir yazgı olduğum”. Bu bölümlerde alkolü eleştirir, yağı alınmış kakaoyu över ve kendisinin geliştirdiği dışkılama yöntemlerini tavsiye eder. “Zerdüşt”ün tumturaklı ve sisli havası tekrar su yüzüne çıkar, üstelik bu defa çok büyük boyutlarda: Cinnet olarak.

Ocak 1889’da sonu hızla yaklaştı ve onu yakaladı. Nietzsche Turin’de bir cadde üzerinde yürürken birden fenalaşarak yığılır. Düşerken feryatlarla, az önce kırbaç yemiş bir fayton atının boynuna sarılır. Nietzsche oteline götürülür. Oradan Cosima Wagner’e (“Seni seviyorum Ariadne”), İtalya Kralına (“Sevgili Umberto’m... tüm antisemitistleri vurdurtacağım”.) ve Jacob Burckhard’a (ki burada “Diyonisos” diye imza atar) kartpostallar gönderir. Burckhardt olup bitenleri anlar ve Nietzsche’nin bir arkadaşına haber verir. O da gidip onu Turin’den alır.

Nietzsche bunama geçiriyordu ve bir daha sağlığına kavuşamayacaktı. Durumu günümüzde dahi iyileştirilemez olurdu: Aşırı çalışma, yalnızlık ve çektiği acılardı bundan sorumlu olan, ama en çok da ona bulaşan frengi. Bu hastalık, “beyin felcine” neden olan üçüncü evresine ulaşmıştı. Bir sanatoryumda kısa süre yattıktan sonra annesinin refakatına verilir. Nietzsche artık kendi halinde uysal biriydi ve zamanının çoğunu kasılıp kalır bir durumda geçiriyordu. Düşüncelerinin berraklaştığı bazı anlarda geçmiş hayatıyla ilgili şeyler hatırlıyor gibiydi. Bir gün birisi ona bir kitap uzattığında şöyle dedi: “Ben de iyi kitaplar yazmadım mı ?”

Annesi 1897’de öldüğünde bakımını kız kardeşi Elisabeth Förster-Nietzsche üstlendi. Nietzsche’nin emanet edilmesi gereken son insan oydu. Kız kardeşi, tanınmış bir Yahudi düşmanı ve başarısız bir öğretmen olan Bernhard Förster ile evliydi. Nietzsche onu insan olarak ve düşünceleri nedeniyle küçümsüyordu. Förster, Nueva Germania olarak adlandırdığı “ari” bir koloni kurmak üzere Sachsen’de bazı köylü ailelerini kandırıp Paraguay’a götürmüş, sonunda köylüleri dolandırıp intihar etmişti. (Nueva Germania’dan geri kalanları günümüzde de Paraguay’a gidip görmek mümkün. “Efendi-Irk” ise bugün oradaki yerliler gibi yaşıyor ve sadece sarı saçlarından ayırt edilebiliyor.) Elisabeth Almanya’ya dönüp ağabeyinin bakımını üstlendiğinde, onu önemli bir şahsiyet yapmaya karar verdi. Nietzsche’yi alarak, bir Nietzsche Arşivi kurmak niyetiyle, Schiller ve Goethe’nin yaşadığı kent olarak belirli bir üne sahip olan Weimar’a taşınır. Ardından onun yayınlanmamış yazıları üzerinde oynar ve onlara Yahudi düşmanlığı yansıtan ve kendisini öven unsurlar katan eklemeler yapar. (Üzerine eklentiler yapılan bu yazılar “Güç İstemi” adıyla yayınlanır. Ancak Nietzsche uzmanı Walter Kaufmann daha sonraları Elisabeth Förster-Nietzsche’nin yaptığı o saçma eklentileri ayırt etmeyi başarır ve bizlere Nietzsche’nin be en ilginç ve anlamlı kitabını gerçek tarafıyla sunar.)

Nietzsche, doğasını çok doğru kehanetlerle tanımladığı yirminci yüzyılın başına kadar hayatta kaldı. O kocaman bıyıklı, üzünç verici, bezgin ifadeli ve kim olduğunu artık bilmeyen adam, 25 Ağustos 1900’de öldü. O sıralarda eserleri, tüm hayatı boyunca beklediği yankıyı buldu. Ünü çok hızlı bir şekilde yayıldı. Üzerinde etki bıraktığı ve yirminci yüzyılın önemli şahsiyetleri olan insanlar arasında Freud, Rilke, Yeats, Strindberg, O’Neil, Shaw, Mann ve Conrad da bulunuyor. Naziler onu resmi filozofları olarak ilân etmeye çalıştıklarında ve Hitler, Weimar’daki Nietzsche Arşivinin önünde Elisabeth Förster- Nietzsche’nin elini öptüğünde, çıldırmanın ve cinnetin krallığına ayak atanlar bu kez Nietzsche’nin felsefesi değil, Nazilerdi. Nietzsche açıkça şöyle dedi: “Elbette henüz, ‘Alman Varlığı’ coşkunluğuna ulaşmadım. Bu ‘üstün’ ırkı saf tutma isteğine ise daha da uzağım. Tam tersine, tam tersine-.” Nietzsche, günün birinde ünlü bir adam olacağından daima emindi, ama dünyanın, ama dünyanın kendisini nasıl biri olarak değerlendireceğini tam olarak kestiremiyordu (ve bunda da haklıydı.) “Günü birinde beni aziz ilân etmelerinden çok korkuyorum... Ben aziz biri olmak istemiyorum, öyle olmaktansa, soytarı olmayı yeğlerim...”


NIETZSCHE FELSEFESİNİN ANA ÇİZGİLERİ

Nietzsche, felsefesini sistematik şekilde değil, ağırlıklı olarak aforizmalar şeklinde kaleme aldı. Düşüncelerinin çok değişik alanlara yönelmesine rağmen tutumu daima çizgisini korur. Sonuç olarak kendisiyle çeliştiği izlenimi doğar veya birbirinden farklı yorumlara neden olur. Felsefesi sadece bir takım derin irdelemelerden oluşsa da, eserlerinde bazı kelimeleri ve kavramları sıkça tekrar eder. İşte bu kelimeler ve kavramlar onun sisteminin yapı taşları olarak değerlendirilebilir.

GÜÇ İSTEMİ

Güç İstemi, Nietzsche’nin felsefesindeki en önemli düşüncedir. Bu düşünceyi iki kaynaktan geliştirir: Schopenhauer’in ve Eski Yunanlıların düşün hayatlarından. Schopenhauer, dünyanın çok güçlü ve kör olan tek bir istem tarafından yönetildiği şeklindeki eski doğu inancını devralmıştı. Nietzsche, bu fikrin içindeki potansiyeli görür ve onu insan ilişkilerine uyarlar. Nietzsche, anlattığına göre, Yunan Kültürü’nü araştırırken, Yunanlıları harekete geçirenin herhangi bir yararlı şey veya doğrudan bir avantajın değil, güç ve iktidar elde etmeye yönelik bir çaba olduğunu farkeder.

Nietzsche bundan, tüm insanlığın güç ve iktidar istemi tarafından yönlendirildiği sonucunu çıkarır. Ona göre, tüm eylemlerimizin temel dürtüsü işte bu enerji kaynağından beslenir. Güç istemi çoğunlukla başka birtakım şekillerde, yani şekil değiştirerek, ortaya çıkıyor, ancak daima mevcuttu. Hıristiyanlık, öngördüğü tevazu, sevgi ve merhamet ile, görünüşe göre daima tersini iddia etmekteydi. Gerçekte bu, hastalıklı bir sapkınlıktan başka bir şey değildi. Hıristiyanlık, Romalılar’ın köle zihniyetinden doğmuş ve bu köle zihniyetini hiçbir zaman üstünden atamamıştı. Hıristiyanlığ’ın güç ve iktidar istemi, sırları daha kolay anlaşılabilir güçlü kişilerin değil, köle olanların istemiydi.

Nietzsche, insanların geliştirdiği kalıpları analiz etmeye soyunduğunda, onun güç istemi çok yararlı bir araç olarak ortaya çıkar. Eskiden soylu ve saygıdeğer bir fedakarlıktan kaynaklandığı sanılan eylemler, Nietzsche tarafından hasta ve yozlaşmış eylemler olarak deşifre ediliyordu.

Ne var ki Nietzsche’nin felsefe yapma eylemi, iki itiraza yanıt vermemektedir. Eğer tek ölçek güç istemiyse, nasıl oluyor da, o istemin doğrultularına uymak istemeyen eylemler, kötüden başka bir şey olabiliyorlar ? Ve, azizlerin güç istemlerini başkaları üzerinde değil de, kendileri üzerinde uyguladıkları savı, bu düşünceyi öyle çok yönlü uygulayabilme imkânı veriyor ki, sonunda bu düşünce bizlere hemen hemen hiçbir şeyi açıklayamamaktadır. İkincisi, Nietzsche’nin güç istemi çok döngüsel bir düşünce: Evreni anlama çabamız eğer güç isteminden esinleniyorsa, o zaman Nietzsche’nin güç istemine dair tasarımı şüphesiz evreni anlama çabasından kaynaklanıyor.

Ama bırakalım, bu derin ve aynı zamanda tehlikeli fikirle ilgili son sözü Nietzsche’nin kendisi söylesin: “Güç ve iktidar hırsı değişikliğe uğradı, ama o aynı yanardağ hâlâ yanıp duruyor; sabırsızlık ve sınırsız sevgi kurban istiyor; ve önceleri “tanrı aşkına” yapılan şeyler, şimdilerde para uğruna yapılıyor, ki, bu da en yüksek güç ve iktidar duygusu ve iyi hissetmeyi sağlıyor.” (Sabah Alacası, 204)

BENGİ DÖNÜŞ

Nietzsche’ye göre, bizler şu anki varoluşumuz daima tekrar edecekmiş, ve bizler, yaşadığımız her anı sonsuza dek tekrar ve tekrar yaşamak zorunda olacakmışız gibi davranmalıyız.

Aslında burada söz konusu olan şey, metafiziksel-ahlaksal bir fabldır. Ama Nietzsche ona, kendisi buna inanıyormuş gibi, çok yüksek bir değer biçmemiz gerektiği konusunda ısrar ediyordu. Onu “bir insanın yüceliğinin formülü” olarak tasvir ediyordu.

Nietzsche, an’ın önemini aşırı derecede romantik bir üslûpla vurgulayışının, hayatı doyasıya yaşamaya dair bir uyarı olarak anlaşılmasını ister. Gelip geçici şiirsel bir fikir gözüyle bakılırsa bu düşünce belirli bir potansiyele sahip. Ama felsefi ve ahlaki açıdan yapılacak bir incelemede bu düşüncenin tutunabilirlik pek bir yanı yok. “Hayatı yoğunluğuna yaşa” şeklindeki klişe, tartışılabilir bir fikri içerse de, hiç değilse belirli bir kütleye sahiptir. Ama sonsuz geri dönüş ile ilgili düşüncenin, biraz derine inerek irdelendiğinde tamamen önemsiz olduğu ortaya çıkar. Tekrar eden yaşamlarımızdan her birini hatırlıyor muyuz ? Eğer bu mümkünse, kesinlikle, kesinlikle bizim için bazı şeyler değişirdi. Ama değilse, daha önceki varoluşlarımızın bizler için hiçbir değeri yok. Şiirsel bir görüntü, çok büyüleyici olsa dahi, eğer, Nietzsche tarafından tasarlandığı gibi, bir prensip olarak kullanılacaksa, daha fazla içeriğe sahip olmalıdır.

ÜSTİNSAN

Nietzsche’nin üstinsanı ile Amerikan karikatür dünyasında, peleriniyle gökyüzünde uçan Süpermen arasında kesinlikle hiçbir ilişki yoktur. Eğer üstinsan Nietzsche, isim babası olduğu bu karikatür kahramanının sahip olduğu bu karikatür kahramanının sahip olduğu mizahın en azından birazına sahip olsaydı, bu kendisi için iyi olabilirdi. Clark Kent hiç değilse, dünyadaki kötüleri ve iyileri etkisine sokmaya çalıştığı saf bir ahlakın adına çalışıyor. Nietzsche’nin üstinsanı bu tür zahmetlerde bulunmuyor bile. Onun üstinsanı için tek bir ahlaki prensip vardır: güç istemi. Ancak, Nietzsche’nin Süpermen’i, içinde en az o karikatür dünyasındaki kadar çok basit tiplerin bulunduğu bir dünyanın içinden doğuyor.

Üstinsan prototipi Nietzsche’nin dayanılmaz derecede sıkıcı, ama tehlikeli ve psikosomatik semptomları olan Zerdüşt’tür. İtiraf edilmeli ki, Zerdüşt ile ilgili hikâye mecazidir ve davranış kalıplarına işaret eder. Ama İsa peygamber de benzetmeler yaparak konuşurdu ve onun dağda verdiği vaazlarda da çocuksu bir yalınlık vardır. Onların derin anlamlarını idrak etmemiz ise, onlar üzerinde düşünmemize bağlıdır. Ne var ki Zerdüşt benzetmesi çocuksu bir basitliktedir, üstüne defalarca kafa patlatsanız da. Her şeye rağmen yine de önemli bir mesaj içerir. Nietzsche’nin vaazını yaptığı şey, Hıristiyanlık değerlerinin çöküşünden başka bir şey değildir: Ona göre her insan, tanrısız dünyasında, bulunduğu her eylemin tüm sorumluluğunu üstlenmelidir. Prangalara vurulmamış bir özgürlükte kendi değerlerini bulmalıdır. İster tanrısal, ister başka doğa güçleri tarafından olsun, bulunduğu eylemler için hiçbir ceza söz konusu değildir. Nietzsche bunda, 20. Yüzyıl insanının varoluşçu durumunu görüyordu. Ne yazık ki, bu tür koşullar altında nasıl davranılması gerektiği konusunda da görüşler belirmiştir. Nietzsche’ye göre, Zerdüşt’ün izlediği yol şeklinde gösterilen kuralları kendisine yön belleyecek insanlar üstinsan olacaklardı.

Böyle Buyurdu Zerdüşt’te Nietzsche kitaptaki kahramanı aracılığıyla şöyle der: “Maynun, insan için nedir ? Bir kahkaha veya acı veren bir utanç. Ve işte üstinsan için insan da böyledir: bir kahkaha veya acı veren bir utanç.” (Zerdüşt’ün önsözü 3) Başka bir yerinde şöyle buyurur: “İnsanlığın hedefi onun sonu değil, olsa olsa insanlığın en iyi örnekleri olabilir.” (Tarihin Yararı ve Zararı Üstüne, 9)

Nietzsche bu bağlamda akılsızca davranarak üstinsanını “soyluluk” ve “kan” gibi gevşek düşüncelerle birleştirir. Ama o, bunu ırkçı bir şekilde anlamamaktadır. “Güç İstemi”nde şöyle yazar. “Sadece doğuştan ve soydan asillik vardır. (Ben burada “von” ünvanından ve Gotha takviminden (ç.n. Doğu Almanya’da bir kent) bahsetmiyorum: Eşek olanlar için belirtme ihtiyacı duydum da)” Başka bir yerinde de şöyle der: “Platon, Pascal, Spinoza ve Goethe ‘den bahsettiğimde, onların kanının benimkinde gezdiğini biliyorum.” Nietzsche’nin gözünde bir Yunanlı, bir Fransız, bir Portekiz Musevîsi ve bir Alman, üstinsan ile aynı derecede kan bağına sahip.

Buna rağmen ırkçı lobi Nietzsche’nin üstinsanını aldı be kendisinde yorumladı. Önce antisemitistler, sonra da faşistler işlerine gelen bölümlere atıfta bulundu. Düşüncelerinin gevşek bağı, ki Nietzsche’nin felsefi eylemi için bu tipik bir özellik, onun felaketi oldu.

Nietzsche’nin felsefesi gözden düştü, çünkü yirminci yüzyılın ilk yarısında grotesk bir şekilde kötüye kullanıldı. Bugün üstinsan hakkında, Nietzsche’nin onu anladığı şekilde konuşmak neredeyse imkânsız hale geldi.

Yazılarının poetik-fragmatik özelliği kasıtlı çarpıtmalar için ne yazık ki fazlaca bir hareket alanı tanımaktadır. Çok şükür ki Nietzsche bize üstinsanı gülünesi bir konuma çekebilmenin fırsatını da tanıdı – ki bu da günümüze en uygun düşen tepkidir belki de.

250 Yorumlar

Adsız
19 Aralık 2007 18:38  

NİETZSCHE ÇOK İYİ FİLOZOF BENİ ETKİLEYEN YÖNÜ ETKİLENDİKLERİ İÇİNDE SOKRATES PLATON ARİSTOTELES KANT GİBİ ÖEMLİ FELSEFECİLERDEN ETKİLENMESİDİR EN ÖNEMLİDE SOKRATESTEN ETKİLENMESİDİR ÇOK İTİ FİLOZOFTUR BENDE ONUN GİBİ VE SOKRATES GİBİ BİR FİLOZOF OLMAK İSTERİM TEŞKKÜR EDERİMMM...

Adsız
13 Ocak 2008 18:51  

görüşlerinin hayatım üzerinde büyük bir etki bıraktığını tüm samimiyetimle söyleyebilirim...müthiş bir düşünür...tek kelimeyle harika diyebilirim düşünceleri için!!!

Adsız
24 Ocak 2008 23:46  

nietzsche yaşamını we düşüncelerini kendime örnek aldığım en mükemmel filozof!onun kitaplarını anlaşılmamak için kaleme aldığı söyleniyor ama kim ne derse desin ben niezsche yi anlamaya çalışıyorum we buna dewam da edeceğim.zaten önemli olanda anlaşılması zor olanı anlamak değil midir??

Adsız
10 Şubat 2008 15:56  

nietzsche benim kendime örnek aldığım mükemmel bir filozof bence nietzsche acıların adamı ve kimse ona laf söylemesin lütfen oo zamanında ailesine karşı gelerek papazlıktan vazgeçmiş ve kendi istediklerini yapmış bir insan

25 Şubat 2008 01:52  

nietzsche tam bi gerizekalıydı yok olana kadar hep yaratıcısını inkar ve aşağılama içindeydi acaba şu an söylediklerine ne kadar pişmandır bi tahmin edin affedilmeyeceğine eminim sadece konuşmuş olmak için konuşmamalı konuşmak felsefe yapmak değildir sizler hala felsefenin bile ne anlama geldiğini bilmeyen işin aktüalitesindeki gençler daha iyi araştırın

25 Şubat 2008 14:51  

burcin denyosu ne kadar boş bir insansın sen öyle?
dünyada tepsidir aslında değilmi?
boş boş konuşmak için konuşma!
saçmalama!

Adsız
27 Şubat 2008 16:42  

burcin hanım siz kimsiniz ve ne sıfatla tüm dünya tarafından kabul görmüş bir filozof hakkında ileri geri konuşabiliyorsunuz? nietzsche'nin düşünceleri yüzünden yargılanıp yargılanmayacağını bilemem ama siz terbiyesiz ve saygısız bir insan olduğunuz için inançlarınız gereğince cennetin kapısından içeri giremeyeceksiniz!!!

29 Şubat 2008 03:45  

SevigiLi(!) BuRçin, Nietzsche "tam bir gerizekalı mıydı" bilemem ama; Nietzsche üzeRine konuşmak "ZEKA" gerektiren bir şey, bunu biliyorum..yazında katıldığım iki nokta var ama:
1-konuşmuş olmak için konuşmak..sanırım senin için çok tanıdık bir ifade..
2-felsefenin ne anlama geldiğini bilmeyenlere de daha iyi araştırmalarını salık verdiğin son cümlelerin..haklısın..felsefeyi anlamak için filozofların düşüncelerini, sistemlerini iyi anlamak gerekiyor..dolayısıyla senin Nietzsche ile ilgili yanlış fikirlerin asıl araştırma yapması gerekenin kim olduğunu da ele veriyor..
Anlayacağını düşünsem sana Nietzsche ile ilgili daha doğru bilgiler verirdim..yine de belki bilmeden konuşmak istemeyeceğin zamanlarda düşünmeyi düşünürsen şu kadarını söyleyim: Nietzsche hristiyanlığın çizdiği Tanrı portresinden rahatsızdı..yaratıcısını inkar etmedi, hristiyanlığın ve kilisenin sunduğu Tanrı'yı eleştirdi..
Nietzsche'nin affedilip affedilmemesinden emin olmadan önce, kendi fikirlerinin doğruluğundan emin ol..yoksa sen, kendi tabirinle, işin aktüalitesini bile yapamayacaksın..

12 Mart 2008 16:33  

Beni ne nietzsche ne de bir başkasının düşüşnceleri ilgilendirir ve de bu düşüncelerin beni etkilemesine izin veririm zaten bu düşünceler sağlam bir temele dayanmış olsaydı şuan düşünce enflasyonu ya da filozof bolluğu yaşanmazdı ve de bu adamların düşünceleri kendilerini kurtarabildi mi onuda düşünmek gerek bırakın hocam bu işleri ğere o adamın düşünceleri sizin hayatınızı etkilediyse o omuzlarınızın üzerindeki yükü boş yere taşımayın ...........

Adsız
30 Mart 2008 20:34  

nietzs ewt bi filozof olabilir!!Ama kabul edelim ki yaratıcsını inkar eden onu hayatına sokmamak için uğraşan bu fikri de insanlar üzerine salan bir insandan daha aşağılık olmaz!!!!örnek aldığınız insanlara bi bakın gençler!!güzel ve şiirsel sözler sizi aldatmasın!!!onların dünya değil ahiret içindeki değerlerini göreceğiz!!!SEÇTİĞİNİZ ÖRNEK ALDIĞINIZ İNSANLARIN YOLUNDAN GİDERSENİZ GÜN GELİR ONLARIN VARDIĞI SUNUCU BULURSUNUZ KİM BİLİR BU CEHENNEM ATEŞİ BİLE OLABİLİR!!!HANGİNİZ ALLAH RASULUNU BU ADAMLAR KADAR DİKKATE ALIORSUNUZ!!!YAZIK!!UNUTMAYIN KİŞİ SEWDİŞĞİ İLE BERABERDİR VE ÖYLE DE OLUCAK AHİRETTE!!!FİLOZOF OLMAK ZOR DEĞİL ZOR OLAN İNSAN OLMAK!!!ALLAH KATINDA SEWİLMEK!!BEN BU ADAMA LAF ETMİORUM..SEWDİĞİM SÖZLERİ VAR AMA HAYATI BOŞ!!!VE BUNUN ACISI ÇIKACAK ONDAN...

Adsız
15 Nisan 2008 17:03  

Yaşasın Üstinsan!

Adsız
23 Nisan 2008 18:46  

isimsiz arhadaş sende o zaman bu adama laf etme hayatını da boş ver sen insan olmaya çalış ve öbür dünyanla uğraş biz bu dünyada gerçeği görmek istiyoruz ve ben bir insanın bu kadar gerçekçi olabildiğini görmedim insan gercektir gerçekleri görmelidr şimdi sen kendine sor bakalım nietzce'nin yüzde biri kadar gerçekçi olabilecek misin?

29 Nisan 2008 10:08  

üstün insan odur yaşama sorumluluğunu yüklenen.Allahın kendisine verdiği iradeye sahip çıkan,faillerinin tek sebebi kendisi olan.Rabbine yük olmayan.......
İneğin dışkı ile fışkısı arasından tertemiz süt çıkmazmı?????
İYİKİ VARSIN FELSEFE

Adsız
8 Mayıs 2008 11:29  

Siz zorla birilerine kendi inancınızı kabul ettiremezsiniz.Biz demokratik özgür düşünebilen,herkesin inancına saygılı bir ülkede yaşadığımızı zannediyormuşuz. Burçin ve isimsiz bir arkadaş demediğini bırakmamış. Teşekkürler bu kadar saygınız için... Herkesin inancı kendisini ilgilendirir onun cezasını siz çekecek değilsiniz. Onun tanrıyı ölmüş olarak görmesi ya da ne biliyim yok sayması bu düşüncelerinin hepsinin gerizekalıca bir düşünce olduğunu mu gösterir? Hayata dair sözlerine bi bakın.. Gerçekten de bizim sayfalarca açıklayamayacağımız şeyi bir cümlede açıklayabilmiş bir insan Nietzsche. Şu an söylediklerine pişman olduğunu da düşünmüyorum senin kendi inancından haberin olsaydı şimdi onun birşey yapmadan mezarında yattığını bilirdin zaten. Birisinin inancı yüzünden hiçkimseyi yargılayacak değiliz dmi?.. O zamansa lütfen başkalarının düşüncelerine ve bunu kendine yol olarak görmüş insanlara saygılı olalım lütfen.. "inanç gerçeği bilmek istememektir" , "insanlar eşit değildirler" sözlerinin kanıtları da gözlerimiz önüne seriliyor sayenizde. Nietzsche'yi seviyorum. Seveceğim de...

Adsız
20 Mayıs 2008 10:33  

'Kişi sevdiği ile beraberdir...' Hadis-i Şerif'inden yola çıkarak diyebilirim ki... Böylesi bir inançsızı seviyorum türünden yanlışın adamı olarak sonumu kötü edemem... Ama şu vardır ki, hayatı tahlil etmiş ve buna dair söylediği bir çok sözü herşeyin özeti olan bir insana saygı duymak gerektiğine inanıyorum... Bu yüzden özetle diyebilirim ki; Nietzsche, kulak verilmesi gereken biridir ama ardından gitmeye gerek yok...

Sevgilerimle...

Adsız
24 Mayıs 2008 22:48  

Hayretle okuyorum. Nietzsche bir çok zeki bir düşünür. Düşünmeden konuşup söylentilere dayanan ve varlığı belli olmayan dine inanan sizlersiniz sorgulamadan kabullenen sizlersiniz hatta gerizekalı gibi cehennemde yanacaksınız diyerek inandığınız tanrının sözcülüğünü yapan sizlersiniz.

Adsız
25 Mayıs 2008 02:07  

Nietzsche, aslında fenomenolojik bir varoluşçuluk ortaya koyar.'Öldürmeyen darbeler beni daha güçlü kılar' diyen filazof, insanın sürekli gelişmesi ve güçlenmesi yönünde çabalaması gerektiğini söyer.
Nietzsche den herkesin öğreneceği şeyler olabilir.Onun inançlı olup olmadığını düşünmek yerine ileri sürdüğü fikirlerle bize ne verebileceğine bakmak daha faydalı olur.
Hadsilerden örenk veren arkadaşıma soruyorum, hiç düşünmüş mü neden Türk filafoz ya da düşünce adamı yok?Bir ümmet için doğru olan herkesçe doğrudur düşüncesi yüzünden Türk Felsefesi gelişemedi.
Oysa inasn düşünmeli ve sorgulamalıdır.Bugün toplumdaki ahlaksızlık, değer çöküşü, çürüme, ekranlardaki sanatçı denilen zavalıların gençlere kötü örnek oluşu, Türkiyenin gelişmekte olan yani az gelişmiş bir ülke olmasının temelinde düşünmememiz, eğitim ve öğrenime önem vermememiz yatıyor.
Kur'an-ı Kerim' in ilk emri 'oku' dur.Peki kardeşlerim siz dininizi iyi anladınız mı gerçekten?İlim neredeyse onu oradan gidip alıyor musunuz?.yoksa kulaktan dolma, ya da size hazır verilen şeylerle mi yaşıyor sunuz?
İnsan-ı Kamil ile üstin insan arasında sizce benzerlik olabilir mi?
'Kaderini Sev' demişti Nietzsche,
Kaderinizi sevin kardeşler, derdinizi sevin
sizi kuyuların karanlığından aydınlığa çıkaranı sevin
Okumaya, öğrenmeye, sürekli bir gelişime ihtiyacımız var
İslamiyetin ilk emri !oku' dur kardeşler, önyargılı olmak, ayrımcılık yapmak, cahillik yapmak, davul gibi çok ses çıkarıp içi boş olmak değildir
Allah a emanet olun
Allah hepimize hidayet versin
--yağmur yağar--

Adsız
25 Mayıs 2008 13:46  

Nice dahiyene bir filazof
kitaplarını ve düşüncelerini beğeniyorum

25 Mayıs 2008 15:53  

nietzsche üç insan tipi tanımlamıştır felsefesinde. bunlardan en altta olan devedir. deve dediği insan tipi çağının sorunlarını tartırmayan, herkesin düşünmeden iyidir kötüdür dediklerini sorgulamadan akıl süzgecinden geçirmeden kabul eden insan tipidir. bunun üstündeki insan tipini aslan olarak tanımlar. aslan nihilist bir tiptir. çağının iyidir kötüdür dediği herşeyi reddeder hiç bişeyi kabul etmez. en üstteki insan tipi ise çocuk diye taımladığı tiptir. bu üstinsandır. bu tip çağını eleştiren, sorgulayan dogmatik bir şekilde kabul etmeyen bir tiptir. bir redd ediş vardır yine aslandaki gibi ama buradaki fark redd ettiği şeylerin yerine yenisini koymasıdır. üst insan akıl süzgecinden geçirdiği şeyleri kabul eder. insan için maymun ne ise üstinsan içinde insan o dur. varın siz tartışadurun bakalım. üstinsan olabilme yolunda giden dostlara sevgi ve saygılar. develer sırtındaki yükle yola devam....

Adsız
30 Mayıs 2008 12:52  

O üstinsan evresine geçiş ruhun zerdüşte giden ve onu fikren kabul eden savlarıyla gerçekleşir.Ruhun deve,aslan ve çocuk olma olgusunda zerdüştü kabul ettirir Nietzsche reddedişleri nihilizm üstündeki zerdüşt inancıyla ve bulanık düşünceleriyle 19.yy için çağın bütün felsefi dogmalarının üstünde ve ona karşı oluşan görüşleri çürüten ve tanrıyı öldürdüğümüz gerçeğini anlatan ve bunu kilisenin başardığını skolastik düşüncenin insanları aslında deve yaptığını,Descartes ile birlkte artık aslanların kükremeye başladığını ve Friedrich ile yani kendi fikirleriyle çocuğu canlandırmıştır gerçek filozofta her zaman çocuk kalmayaı başaran değil midir?

Adsız
21 Haziran 2008 16:10  

diyorsunuz ki yok nietzche dinsiz allahsız 1 insan bu yüzden adamı yaşasa öldüreceksiniz yaa

Adsız
10 Temmuz 2008 14:26  

yüzyılın filozofu

Adsız
11 Temmuz 2008 20:21  

inançlar insanın kendisiyle ilgili olduğu bir mesledir buna ne niçe neden bir başkası karışır etkiler...
şuan niçeden beklenilen nedir onun dinine mi geçmek yoksa tanrıyı inkar ettiyde bizimde mi etmemiz..her ikisi de değil..niçeden alacağımız yamamımızı kolaylaştıran bilge szöleri ve insanlığı anlatan o şaheser kelimeleridir..niçenin tanriyı inkar etmesi veya etmemesi önemli değil önemli olan biz insanlar için yaşamımızı güzelleştirdiği ve tüm dünyanın kabul ettiği kelimeleridir yani bu şudur kırmızı ışıkta geçme..bunu kim inkar debilir yada bu kelimeyi dinlemek ve taktir etmek tanrıyı mı inkar etmektir..?? sorarım

Adsız
12 Temmuz 2008 00:33  

"sorarım"....seni anlamak "niçe"yi anlamaktan zor yahu...
lal

Adsız
13 Temmuz 2008 14:12  

ben niçeyim çünkü yaşamı kolaylaştıyorum ve tanrıyı inkan edip etmemek benim sorunum siz kelimelerimi alın..

Adsız
13 Temmuz 2008 15:28  

niçe felsefesi öyle sıradan her gerizekalının anlayacağı türden değildir.

Adsız
17 Temmuz 2008 03:04  

DÜŞÜNMEK VE HİSSETMEK AYNI ŞEYLERMİDİR Kİ BİRİLERİ SANA BUNLARI YAPMAN GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİĞİNDE AYNI SONUCA VARASIN.DÜŞÜNMEK;Yaradanın sana verdiği,Seni diğer varlıklardan ayıran özelliktir.Çünkü sen insansındır.ya HİSSETMEK;Hayvanda da vardır ki zaten sadece onunla yaşamına devam eder.Dolayısıyla da umarım sorgulanmayacaktır.Peki şu önemli değilmidir?Allah'ın sana bahşettiği irdeleme aracını sen niye ona silah olarak kullanasın.Allah'ın büyüklüğünü beyninin düşündüklerinden zaten anlamalısın eğer beynin gerçekten çok düşünebiliyorsa...Hadi İNSAN olarak bunların hiç birini yapamadın,bari hadsizlik yapma ve HAYVAN gibi HİSSET te SORGULAMA!..

Adsız
25 Temmuz 2008 00:04  

burda noluyo bilmiyorum bazı arkadaşlar burda ahiretten tanrıdan ondan bundan bahsetmiş ama felsefi düşünceler irdelenirken inançlardan arınılması gerektiğini onları olduğu gibi kabul edip irdelenmesi gerektiğini öğrenememiş bunlar ortaokul lise bilgileri felsefi görüşlerin irdelenmesiyle ilgili senin inancın bu adamın inancıyla bir olmayabilir felsefedeki çeşitlilikte bundan kaynaklanıyor zaten ama sen inancına ters gelen her şeyi inkar edersen bence buraya yorum yazmaya bile hakkın yok felsefeden hiç anlamadığın belli zaten sonuna eklemeden geçemiyeceğim gerizekalı herifler önce okuyun okuyun okuyun ...

Adsız
25 Temmuz 2008 01:33  

Felsefe yapmak zaten inandığın ve doğru kabul ettiğin şeyi savunmak değilmidir ki insanlığı felsefe yaparken inanmaktan,arınmaya davet ediyorsun.Herşeyi inkar etmek ile Allah'ı inkar etmek arasında fark olmalı!..görüşte çeşitliliğe ne kadar inanıyorsam,Allah'ın TEK'liğine o kadar inanıyorum.Çünkü biliyorum ki farklı görüşe sahip olma hakkını bana verdiği o beyinde saklı tutuyor...

Adsız
25 Temmuz 2008 22:17  

bahadır; çok uzatmışsın...son üç kelimen yeterli...kendini yorma...;)...lal

Adsız
27 Temmuz 2008 00:40  

niçenin felsefesi agır ve insan sevmez geliyor bana..kitaplarınıda öyle bir çırpıda özümseyemezsiniz zaten..ilk felsefe hocamdan duymuştum.araştırdım okudum.felsefe hocam ŞAHİN ERDAL dA niçeçiydi.ee haksızda sayılmaz miş..

Adsız
5 Ağustos 2008 08:52  

ne diyeceğimi şaşırdım!!bu kadr büyük 1 filozof hakkında konuşma cesaretini kendine bulan küçücük beyinlere de bakın....!!neler de biliyormuşlar...neler de öğretilmiş...hangi cağdayız,hangi çağa doğru gidiyrz??ve ben anlayamıyrum sizleri neden bu kadr ilgilendiriyor hangimizin nereye gideceği??siz bu dünyada aydınlığa çıkmaya bakın!diğerinde ya çıkarsınız ya çıkamazsınız.....

Adsız
11 Ağustos 2008 12:46  

NIETZSCHE YI HERKES ANLAYAMAZ HERKESIN ANLAMASIDA BEKLENEMEZ BEN BUYUK BI HADSIZLIK YAPIP ONU ANLIYABILIYORUM DIYEMICEM AMA ONU ANLAMAK ICIN TUM VARLIGIMLA UGRASIYORUM...

Adsız
14 Ağustos 2008 10:19  

Bir gün bir sohbette Nietzsche ye sormuşlar.''İnançsızsın. içinde en ufak bir korku yokmu ölümden sonra düşdüğün yanılgıdan dolayı çekeceğin azaptan?'' Nietzche demişki:''Ben ömrümü insanlara /kendin ol/ fikrini anlatmakla geçirdim.Benim en büyük korkum ben öldükden sonra *Nietzsche'ciler die bir akımın doğmasıdır.'' demiş. :)ve ölümünden sonrası malum :)saygılar...

Adsız
20 Ağustos 2008 12:35  

arkadasım bı nıetzsche hayranı we hayatta olan bıtene her zaman ondan ornek wererek yaklassıyor.tamam guzel dusunceler fıkırler war kendıne yorumla pay cıkar ama hayatınn nıetzsche olursa kendın olmaktan cıkarsın buda ınsan olmak kawramıyla celısır.sewgıler

Adsız
26 Ağustos 2008 14:06  

nıetzsche'yi anlamak zordur herkes anlayamaz harbidende bazıları çok ters anlamış....nıetzsche'yi kendi gibi olduğu için seviyorumm..

Adsız
6 Eylül 2008 14:03  

Nietzsche, tüm yaşantısı boyunca kız kardeşi ile yaşadığı cinsel ilişkinin rezilliğini yüzüne vuran din ve ahlakla hesaplaşmaya adadı. Bir şeyler onu haklı çıkarmalıydı. Belki bu sayede annesi ile de beraber olabilirdi...

Adsız
2 Ekim 2008 20:45  

nice Tanri yok demedi, o sadece Tanri oldu dedi Tanri'nin varligini kabul etmeseydi onu oldurmezdi.. o yalnizca insanlarin kafasinda olusan Tanri imajini oldurdu.. Tanri nin var oldugunu bu dunyanin tesadufen olusmadigini bu kadar zeki bir insan tabikide biliyor.. onun icin Tanri yi kendi icinde aramasini istemis.. siz ne anliyorsunuz bilmiyorum ama bence hayatini dogruyu aramakla gecirmis bulmus mu bulamamis mi malum?? ama yaklasmis olabilir cunku yazdigi seyler bunu gosteriyor..

Adsız
4 Ekim 2008 18:49  

Bnm felsefeyle bır ılgım yok.Ancak Nietzsche nın sozlerını okudum merak ettım arastırdım.Bence cok guzel dusunmus we dusunduklerını cok ıyı ıfade etmıs!Bence bole ınsanlara saygı duyulmalı dını dılı ırkı rengı hıc farketmez!Dınsız olup olmaması bızı ılgılendırmez..Saygılar...

Adsız
7 Ekim 2008 14:54  

nietzsche; kendi çağını aşan yankıları hala süren ve sürecek olan o büyük filozof..böle buyurdu zerdüşt ün ilk sayfalarında der ki : beni ancak bir yüzyıl sonranın insanı anlayabilir...^ anlaması güçtür her beyin işitmez ama onun eserlerini okumadan önce hayatını okumak gerekir .

Adsız
9 Ekim 2008 03:46  

:)ben seviyorum nice yi

9 Ekim 2008 21:14  

nietschze'yi sadece yaratıcıyı inkar eden bir 'talihsiz' olarak görmek ve bilmek, bence talihsizlik.
tanrı ile ilgili fikirleri diğer fikirlerinin yanında çok fazla bir yer tutmaz. sarp kayalarda 'çekiçle felsefe' yapan ve 'putların batışı'ndan bahseden 'insanca pek de insanca' sığlığına düşmeyen, devrinde anlaşılmayan bir münzevi veya mülteci gibidir.

14 Ekim 2008 03:17  

Yaşamanın sırlarını bileydin
Ölümün sırlarını da çözerdin;
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:
Yarın, akılsız, neyi bileceksin?

ya da;

Beni özene bezene yaratan kim? Sen!
Ne yapacağımı da yazmışın önceden.
Demek günah işleten de sensin bana:
Öyleyse nedir o cennet cehennem?

Belki de en güzel cevap yine en büyük düşünürden gelir, Ömer HAYYAM'DAN...

Adsız
22 Ekim 2008 00:07  

Çaylak diyorki:
bırakın ya daldan dala atlayan avare gönüller yer edindirme çabasında gökler dar gelemez aslında farkında,uçsada bilemez görse bile hissetmez kör den daha kördür bakıpta anlamayan ah ne yazık bir hayat çöpte.
boşverin arkdaşlar herkesin kendi fikri istediğin söyleyen söylesin bıraak s....eeeettt
Nietzsche;Yüksekten uçmayı bilenler alçaktakileri ufak görmesi kaçınılmazdır.
uçmayı öğrenin sonra yorum yazın

Adsız
7 Kasım 2008 21:05  

neden sadece hristiyanlığın tanrısını öldürmekle yetinmiş?
...

Adsız
12 Kasım 2008 00:27  

burada bi sürü nietche var bunu görebiliyorumm :))aferin size bu işler bu kadarda kolay zaten dimi yazın gitsin .....töbe töbe dermişimmm:))

Adsız
16 Kasım 2008 23:43  

nietzsche yi sevememek bilgisizlik ve ilgisizliktir.

Adsız
18 Kasım 2008 10:32  

bakın burda kimse dini inançlarını ortalığa savurmasın. din ve hatta islam yürekte olandır. o nedenle de burda bizlere inancınızı ıspatlama zorunda değilsiniz. kaldı ki mahşerde bunu "inanıyorummmm" diye haykırmanızla değil "davranışlarınızla" ıspatlayacaksınız.
gelelim NİETZCHE'ye... O'nun inancını ya da inançsızlığını kabul etmek zorunda değil kimse. yadsınmaması gereken birşey var ki o da şudur; bir insanı değerlendirirken neye ne derece inandığı değil neyi ne derece savunduğu, arkasında olduğu önemlidir. eğer onun hayatını kendi skolastik önyargılarınız dışında tüm önyargılardan arınmış bir şekilde "okumayı" denerseniz ozaman O'nu anlamanız kolaylaşacak. söz konusu O'nun düşüncelerini kabul etmeniz ya da sizin de O'nun gibi düşünmeniz değil farklı açılardan hayata bakabilmeniz hayatı sadece tek bir renkten seyretmemenizdir. milyonlarca düşünce yapısını bilmek, irdelemek, sorgulamak daha aklı hakim ve irfanı hür bilgiler düşünceler pekiştirir. okumadan, okuduğunu anlamadan, anladığını sorgulamadan burada hariçten gazel okumak inanın davul çalmakla eşdeğer. son sözüm; KESİNLİKLE DEVE OLMAYALIM, ASLAN OLACAKSAK YERİNDE KÜKREYELİM AMA HERZAMAN ÇOCUK OLDUĞUMUZDA BAŞARACAĞIMIZI,GELİŞİP İLERLEYECEĞİMİZİ VE ÇAĞ ATLAYACAĞIMIZI UNUTMAYALIM. NİETZCHE' yi anlayanlar beni de anlamıştır. bu yazıya da rica ediyorum sırf haklı olmak için ya da haklılığını ıspatlamak için cevap yazmayın. kimsenin bana birşey ispatlamasına gerek yok. beni de çürütecekseniz bilginizle irfanınızla yapın. boş laf salatasıyla değil.

30 Kasım 2008 01:39  

ah nıetzsche ahhh tanrı öldü! dedin ama gel görki tanrı o lafı aldı sana kapakyaptı! ama herşeye rağmen aforizmaların süper

30 Kasım 2008 05:40  

Bir Nıetzsche Ölmüş gitmiş akibeti bellidir.Dediğim gibi Nıetzsche ölmüş ama ortalık bakıyorum Nıetzsche kaynıyor. Onu Hitler de okumuş, Berna da: Lenin de okumuş, adsızda: Kimse burda Filozofluk yapmasın. Felsefe anlaşılması zor bir kavramdır.Nıetzsche bir Filozof değildir hiç bir teorisi yoktur.Bir Sokrates olmamıştır. Bir kaç şiir yassaydı ona Şair derdik belki eğer o filozofsa Nazım da filozofdur.Din adına buraya girip konuşmak yersiz olur. Eğer öyle bir sorumluluk hissediyorsak bunu güzel bir uslubla anlatmak lazım ve iyi bir ilim sahibi olmak lazım. Sonuçta Felsefe Materyalisti bol olan bir düşünce ve tahammül edilmeyecek cümleler kullanılır bu hiç kimsenin hoşuna gitmez.

Adsız
30 Kasım 2008 21:39  

ben nietzsche biraz araştırdım sanırım hayatla ilgili bazı kıvılcımlar yakalamış biri ve eskiden bilirsiniz 18 yüzyıl avrupasında rahiplar endülüz keğıtlarından alanlar cennete gider diyordu taki m.lutter in kilisenin duvarına öbür dünyada cennete gitmenin sadece imanın yeteceği bu kağıtların alınmasının boş olduğu bu kendi çapında o dönemde bi devrimdi değilmi bençe bütün görüşlere saygılı olmak en doğrusu

Adsız
6 Aralık 2008 13:23  

samsa dediki...

Nietzsche sanırım bu yazılanları bir yerlerden görüp gülüyodur..hemde gülmek için başka organlarınıda kullanıyodur.:))adamın söyledikleriy burda yazılanlar alakasız şeyler..tanrı öldü derken..tanrıyı insanlar öldürdü diyo..bunu iyi anlamak lazım..zaten insanlar yaratmıştı tanrıyı...sadece hrıstiyanların tanrısı öldürdügüde nerden çıktı onuda anlamadım...hırıstiyanlık ile nihilistlik aynı seydir diyo..budizim bu iki inançdan daha mantıklıdır diyo...yani acı üzerine kurulu inançları bırakın..kız kardeşi ile cinsel ilişkisinden bahseden arkadaşa gelince:eger nietzsche nin söyledigi gibi bengi dönüş varsa senin şu andaki kız kardeşin önceki varoluşunda karın olma ihtimali de var.:))felsefeyle mantıkla cennet cehenemin ne alakası var onuda çok düşünücem ama sanırım bulamıcam..yok öyle bir yer aslında sizi kandırıyolar:))insanlar bütün ömürleri boyunca tanrıyla konuşuyolar bunun adına dua diyorlar..ama biri tanrı benle konuştu dediginde deli diyorlar..niye?çünkü muhammet ben son peygamberim demiş...oda çok zeki bir filozofmuş:)))bırakın nietzsche tartışmayıda adamın yazdıklarının karşısında saygıyla egilinde birde sizi öyle görsün yukarıdan:))

Adsız
9 Aralık 2008 14:37  

Nietzsche beni ancak ikiyüz yıl sonra anlarsınız demişti sanırım bazılarımız onu çabuk anlıcak kadar onun sözlerini yabana atmış bence bu saygısızlık olur ve belkide ustayı o zaman güldürür kim bilir...

Adsız
9 Aralık 2008 14:53  

Nietzsche nin öğretisi çok yönlüdür merkezini bulabilmek ve aynı merkezden başlayarak felsefesini irdeleye bilmek oldukça zordur felsefensinin temeline neyin koyulacağı okuyucuya kalmıştır

Adsız
16 Aralık 2008 15:16  

Herkese mrb
Dindar bi insan olarak yukarda yorum yapmış dindar arkadaşlarımı anlamakta gercekten zorluk cekıorum...bi insanı sewmek yada nefret etmek için tek sebebimiz dindar olması yada dinsiz olması olmamalı ya Allah aşkına bu kadar dar görüşlü olmayalım herkesin herkesten örenebileceği bişeyler mutlaka vardı...bi arı ne kadar cok farklı çiçekten polen alırsa balıda o kadar lezzetli olur buna göre bizde ne kadar farklı kaynaklardan beslenirsek ufkumuz ve bakış acımız o kadar gelişir tek yönlü beslenmek insanı köreltir...Nietzsche' nin inanıp inanmaması Allah'la kendi arasındadır bizi ilgilendirmez ama fikirlerinden istifade etmek gerekir die düşünüorum.... Hoscakalın....:)

Adsız
16 Aralık 2008 20:07  

samsa dediki...
bazılarımız nietzsche anlamak için iki yüz yıl beklemesi gerektini sana bilir..öyle öğrendiği için sanırım...çok yönlü bir felsefeside yoktur..geliştirdigi bir felsefesi vardır buda gayet normal çünkü düşüne bilyordu..arkaş gibi sadece okumuyodu..siz yönler için kaybolun diye yaptınıda sanmıyom..sadece zekiler anlasın diye yapmış olabilir..bazı arkadaşlar okulda öğretmenlerinden yada başkalarında duyduğu şeylerle felsefe yapıyo ne yazıkki..nietzsche biraz arştırmakla ahkam kesmek nasıl oluyo anmış değilim...ben bütüm kitaplarını ve biyografisini okudum ahkam kesemiyorum...siz nasıl oluyoda bunu yapıyosunuz...aynı zamanda çapraz okumada yapmalısın sevgil dostum ve düşünmende lazım bol bol...ayrıca nietzsche bazı düşünceleri islam felsefecileri tarafında da onay görür..araştırın araştırın:))ayne böyle gülüyodur bir yerlerden sanırım:)))

Adsız
17 Aralık 2008 16:25  

o zaman felsefeyi iyi öğrenmek için neler yapmamız lazım samsa hangi kitapları tafsiye edersin örneğin ben şahsen teorik bazda yazılmış kitapları okumakta biraz zorlanıyorum marx ın kitabları gibi ne yapmak lazım dostum bir fikrin varmı?










neler yapmalıyım örneğin marx ın kitaplarında zorlanıyorum bir fikrin var mı dostum ?

Adsız
18 Aralık 2008 11:08  

samsa dediki....
emre kardeşim sanırım yzının silinen yerlerinde uslubunu bozmuşsun ki silmişler...tavsiyem marx anlamıyosan okuma...kapasiten kadar yükleme yap beynine...okuya bilicen kitapda(tavsiyem)la fonten'den masallar olabilr mesela:):):)

Adsız
18 Aralık 2008 16:29  

silinen yerler yanlışlık olduğundandır uslup bozacak kadar basit biri değilim sen beni cocuk sandın galiba bide hegel öldüğünde beni bikişi anladı oda yanlış anladı demişti nietzsche sa daha beni anlıyan olmadı demişti

Adsız
22 Aralık 2008 17:17  

akılcı düşünce aslında kaçma olanağımız olmayan bir çerçeve yada şemaya göre yapılan bir yorumdur
sözüylü ne anlatılmak istemiştir lütfen bişi söleyin nietzche yi tanımadığım için yorum da yapamıyorum lütfenn yardım edin .......:(:(:(:(

Adsız
22 Aralık 2008 18:28  

lan bu niçe gerçeğin ta kendisi siz deistler ne söylerseniz söyleyin biz gerçeğin peşindeyiz ve gerçeği bu dünyada aramaya çalışıyoruz.allah vardır yoktur bilinmez ama şu gerçektir ki biz bu dünyaya niye geldik .....

Adsız
4 Ocak 2009 23:39  

BİR FİLOZOFUN TANRIYA İNANIP İNANMAMASI NEDEN BU KADAR PROBLEM ANLAMIYORUM HALA GAZALİ ZİHNİYETİYLE FELSEFE YAPMANIN KURBANLARI OLMUŞUZ BİZLER.BENCE ANLAMSIZ TARTIŞMALARI BIRAKIP NİETCHEYİ ANLAMAYA ÇALIŞALIM. TÜM FİLOZOFLAR ÜSTAD İNSANLARDIR VE FELSEFE SEVGİ OLMALIDIR.AYRICA HAKARET EDEN ARKADAŞLAR LÜTFEN BUNU BIRAKIP NİETCHEYİ KONUŞALIM.FELSEFEYİ DOĞRU YANLIŞ AYRIMINDAN ZİYADE FARKLI PENCERELERDEN BAKMAK ŞEKLİNDE ELE ALMAMIZ LAZIM DİYE DÜŞÜNÜYORUM..

Adsız
10 Ocak 2009 16:18  

öncelikle mrblar yorumları okurken bir arkadaşın nden Türklerden filozof çıkmıyor tespitine karşı büyk düşünür ve düşünce insanı mevlana yı alnına şap diye yapıştırmak istiyorum.///hoşgörü arkadaşlar işte felsefenin en güzeli size////nietzsche ye gelince okunması gerektigini ancak onun peşinden gitmek ve hayatınızı ona göre yönlerdirmek yerine onun fikirlerini de görüp kendi felsefe denizinizde yüzmeyi mantıklı buluyorum çünkü onun peşinden giderseniz sizde bireer deve olacaksınız..sewgiler

Adsız
13 Ocak 2009 21:52  

niçe bna göre felsefenin kurucusu onu okumuş olmak için okumayın bence anlayamazsınız sora abuk sbuk yorum yaparsınız derinligine inmeniz gerek konunun bütününü incelemek gerek oda görüyorumki biraz zor:)nse ben felsefe okuyorum vesuan kötü yapılmış yorumlara gülüyorum

Adsız
19 Ocak 2009 20:42  

senin felsefeyle ilgili yorumların bunlarsa bende sana gülüyorum dilara hani bi laf varya güleriz ağlanacak halimize

Adsız
21 Ocak 2009 00:56  

Felsefe olgusunun ''düşünen beyinleri?''..Sizden ricam Nietzsche'yi anlayıp anlamamanız değil,sadece onu okuyup !yaşam felesefenize!? ne katıp katamayacağını görmeniz..Okuyun,kendi gel-gitlerinize bağlayarak yorumlayın,sonra ortaya çıkan özgün yorumunuzu insanlarla paylaşın..Sözüm bunu yapabilenlere değil..

Adsız
21 Ocak 2009 09:17  

Nietzsche Allah'a inanıp inanmaması beni ilgilendirmez beni felsefesi,diğer konular hakkındaki düşünceleri ilgilendirir gerçekten mükemmel bir filozof bana göre.

Biz çok gördük Allah kelimesini her yerde ağzına alıpta dinle peygamberle prim yapanları bunların yaptıkları Nietzsche den daha beter değilmidir?

Adsız
21 Ocak 2009 18:48  

EN ÇOK YORUMLANAN KİŞİ NİETCHE NEDEN ÇÜNKÜ POPÜLER.ZATEN NİETCHENİN BUGÜNÜ GÖRDÜĞÜ İÇİN İNSANLIĞI BÖYLE YERDEN YERE VURDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM.ONU ANLAMAYA ÇALIŞMAK ÖYLE SAÇMASAPAN ÇEKİŞMELERLE OLACAK İŞ DEĞİL ZATEN ANLAYANLARDA ÜZERİNDE KOMPLO TEORİLERİ KURARAK PRİM YAPMAYA ÇALIŞMAZ. BİR SÖZÜ VAR SEÇMELERİNDE OKUDUM
''SİZ YÜZMEYİ BİLMEDEN SUYA ATLAMAK VE BOĞULMAKTAN ÇOK ALAY EDİLMEKTEN KORKAN VARLIKLARSINIZ''

Adsız
1 Şubat 2009 23:31  

Nıetzsche'nın dusuncelerı hakkında yorum yapmak degıl de yorum yapan arkadaslar hakkında bırkac sey söylemek ıstıyorum. Bır dusunceye karsı cıkmak ya da onu savunmak ıcın o dusunce hakkında pek cok bılgıye sahıp olmak gerekır(fazla sayıda konu hakkında az bılgıye degıl, bır konu hakkında derınlemesıne bılgıye sahıp olmak gerekır).Yorumlar yapan arkadaslara dusuncelerınden dolayı saygı duyuyorum ama onlar da baska goruslere saygı duymalı ıstedıklerı bıcımde yorumlar sunmamalılar.Fılozofların dusuncelerını dınle ımanla bagdastırmadan ele almalılar.Cunku felsefe yapmak o oyle demıs bu boyle demıs bence dogru-yanlıs demek degıl o goruslerden HAREKETLE dusuncelerı olusturmak ya da sekıllendırmektır.Cunku felsefe ozneldır dogru-yanlıs neye gore dogru-yanlıs? olcut ne? kımı neyı olcut olarak alıyoruz? bunların sınırları kesın olmadıgı ıcın bu tarz yargılarda bulunmak bıraz tuhaf gorunuyor.
Inanc ayrı sey felsefe ayrı sey...felsefeyı ınancla ınancı felsefeyle acıklayamayız.Dolayısıyla ıkı dusunup bır konusmak gerekır dıye dusunuyorum.dusuncelerıme katılmasanız da saygı duymanız dusuncesıyle...

3 Şubat 2009 02:29  

Dilaraa dedi ki...
niçe bna göre felsefenin kurucusu onu okumuş olmak için okumayın bence anlayamazsınız sora abuk sbuk yorum yaparsınız derinligine inmeniz gerek konunun bütününü incelemek gerek oda görüyorumki biraz zor:)nse ben felsefe okuyorum vesuan kötü yapılmış yorumlara gülüyorum


Bak tatlım o bi defa niçe deil Nietzsche ...
felsefe olarak okuduğun kitabında SOFİNİN DÜNYASI olduğu da ortada...
burda HERMES in kapına gelip gelmediği konusu yada platonun (eflatunun) mağarasındaki zincirler kırıldımı kırılmadımı tartışması yapılmıyo... Bence sen Sofının dunyasını okumaya devam et ki... Tavşanın kulaklarına çıkasın! Önce Tüyleri arasından kurtul.. Sonra seninle konuşalım... Ok.. DİLARA :@ PAYLAŞIM İÇİN TŞKLER...

Adsız
3 Şubat 2009 03:53  

Daha nietzsche'yi yazmayı bile beceremeyen arkadaşlarım size çok basit olarak örnek vericem, lütfen dikkatlice okuyun:
Başlık: YENİ PUTLAR
'Devlet? nedir bu? kulak verin şimdi,zira size halkların ölümünden bahsedeceğim.
devlet, her iyinin ve kötünün dilinde yalan söyler;söyledği herşey yalandır ve sahip olduğu herşey çalıntı. Herşey sahtedir onda;ısırır çalıntı dişleriyle bu ısırgan. Bağırsakları bile sahtedir onun. Tırmanışlarına bakın hele şu çevik maymunların! Birbirlerinin üzerine basarak yükselmeyi isterler'.
200 yıl önce yaşamış olmasına rağmen günümüz bataklığı olan politaka ancak bu kadar şahane anlatılabilir. Bunun gibi birçok can alıcı noktaları yazmak isterdim. Yorumların hepsini okudum ve felsefe-Din sorunsalından öteye geçmenizi, daha derin, seviyeyi düşürmeden tartışmanızı öneriyorum. (Eren)

5 Şubat 2009 00:53  

ADSIZ(EREN)
ok.. ama kardeşim tabiki oda olcak!
Din FELSEFESİ die bişi var....!
ve burasıda tartışmaya açık bi arene ve konu felsefeyse illaki herkezin kendi adına tezi. başka birininde anti tezi olcak!!!
PAYLAŞIM İÇİN TŞK.

Adsız
6 Şubat 2009 23:47  

Nietzsche,bence insanların biraz daha sağlıklı düşünebilmesi için bir nimettir,kendisi bir hastalık kurbanı olabilir,fakat bu onun yanlış düşünüyor kanaatine götürmez,kendisi sadece hristiyanlığa karşı,bir sözünü aktarmak istiyorum (Eğer müslümanlık, hristiyanlığı küçümsüyorsa bunu yapmakla binlerce kez haklıdır. Çünkü müslümanlık insana değerverir.)Kendisi hakkında birşeyler daha söylenmiştir ki 'Yaratıya inanmadığı için,tanrı cezasını verdi'şeklinde saçma düşünceler Nietzsche'yi anlamada karmaşık bir yola sürüklüyor,kendisini çok değerli saydığım bir filozoftur (fikirleri değil felsefesidir beni etkileyen) İsmail

7 Şubat 2009 15:10  

"Fikirleri degil felsefesidir beni etkileyen"
????
Boyle bir tartısma ortamını gormek bile sevindirici. O kadar umutsuzum ki artık Turkiyedeki yasam konusunda... Tek derdimiz din. Adamın bi ton cozumlemesi, tezi var hayata dair. Biz hala git gel dinle ilgili ne demise bakıyoruz. Ne zaman uyanıcaz? Ayrıca din dedigin de sana dogru insan olmayı ogretmeye calısmıyo mu zaten? Nietzsche sorunu kokten cozuyo, koyun olma, ezberleme, sorgula, aklınla dogru insan olmayı becer diyo. Anlayana...
Bu adamı arastırmıs , okumus ve deger vermis kisilerle tanısmayı gercekten cok isterdim...

Adsız
7 Şubat 2009 17:44  

senin gibi düşünen ve birşeyleri değiştirmeye çalışan birileri var bu ateşi yükseltmeye çalışan düşünen sorgulayan softaları softa olarak anlamaya çalışan insanlar var.tek başına bile olsan yalnız değilsin bu yolda seni temin ederim..

7 Şubat 2009 18:40  

Aradia kardeşim sana katılıorum...
Bakın arkadaşlar ben ülkemde şöle bir POLEMİK ortamıda hatırlıyorum....
konu 8 yıllık eğitim ve tartışma şu 8 yıllık eğitime dönmek yararlı olurmu olmazmı?
:):):):)
bu konular konuşulurken ben lise öğrencisiydim ve cok güldüm...
Çünki eşzamanlı olarak dünya basınındaki soru da şuydu.....
AYDA hayat VAR mı? :D
yane arkadaşlar dıkkat ettınızmı bılmem ama din kavramına RADİKAL bakan insanlar Sadece müslüman olan insanlar.. yane şeriat kavramıyla yaşıyan devletler hala mevcut.. Ne kadar acı:(
Hiç muslüman olan bır devletın ayda hayat varmı yada yıldızların hacmı nedır konuları hakkında araştırma yapmak yada uzaya arac yollamak gıbı bır teorısı oldunu da gormedım...
Yane aydın insanlar hala aydın ınsanlar.. Biz se hala platonun mağarasındaki zincirlerle mücadele içindeyiz.... PAylaşım için tşk. ederim..

Adsız
11 Şubat 2009 14:58  

anti_social, "din kavramına radikal bakan insanlar sadece müslüman insanlar" değiller aslında, senin çevrende yeteri kadar dindar hristiyan, musevi, budist veya bir başka dine mensup insan bulunmadığından ve müslüman bir ülkede yaşayıp medyanın kışkırtmasına veya yönlendirmesine kandığından kaynaklanmakta bence bu cümle..

ayrıca, yeni nesillerin eğitimleri her zaman önemlidir, okulunu 5. yılından sonra terketmek zorunda kalan bir insanın hayatıyla 8 yıldan sonra terketmek zorunda kalan bir insanın hayatı arasında gerçekten fark olacaktır, ne yazık ki (dünyanın her yerinde bu veya bir başka türlü çeşitli örnekleri olduğu gibi) insanlar liseye, yüksekokula, üniversitelere gidememektedir. karşılaştırma yaparken, başka bir noktaya değinmek istesen de bu konuda daha duyarlı olmanı ve senin kadar şanslı olmayanları da düşünmeni öneririm..

felsefe düşünme ve düşündüğünü ikna edici dille söyleme sanatından başka bir şey değildir..

filozoflar akıllı adamlardır, ağızları veya kalemleri laf yapar.. tarkan konseri veya fenerbahçe maçı havası yaratmaya gerek yoktur, filozofların fanatikleri genelde olmaz, destekleyicileri olur ve bu destek "sen aptalsın, o aptal öteki aptal çünkü öyle değil; çünkü bütün dünya böyle demiş" şeklinde olmaz..

bu insanlar hayatlarını düşünme ve bunu ifade etmeye adamışlardır, dolayısıyla desteklenirken de eleştirilirken de daha mantıklı ve akılcı açıklamalara gerek vardır.

bir şeyin tam tersini savunurken o şeyi gerçekten iyi tanımak ve neden onunla zıt olduğumuzu iyi bilmek ve ifade etmek gerekir..

12 Şubat 2009 01:13  

Adsız dedi ki...
anti_social, "din kavramına radikal bakan insanlar sadece müslüman insanlar" değiller aslında, senin çevrende yeteri kadar dindar hristiyan, musevi, budist veya bir başka dine mensup insan bulunmadığından ve müslüman bir ülkede yaşayıp medyanın kışkırtmasına veya yönlendirmesine kandığından kaynaklanmakta bence bu cümle..

bak babacan ya sen anlamadın yada fazla hayalle yaşıyan bı ınsansın...
babacan ben aya çıkan ılk ınsanın mustafa yada ali bin Abdal olmadını biliyorum... neden bı turk yada neden bı arap yada başka bır musluman evladı deıl ... Koçum yaşadığın mağaradakı Kelepceler ağır gelıo.. Kır onları cık mağaradan... Yada hangi tavşanın tüğleri arasındaysan Kulaklarına cıkmaya çaba goster ondan sonra NİRVANA ya ulaşma cabasına dönelım senle!!!!

12 Şubat 2009 01:17  

adsız bilader illaki bnm okumam harıka bı olay bunun farkındayım....!
benım anlatmak isteğim de o zaten mıllet nelerın peşinde o zamanlar bizim ulkemızde taryışılan şeye bak!!! 8yıllık eğitim...
illakı eğitim gelışıorsa harıka bı olay demek... bende bunun taraftarıyım ama durum adamların kı bunlar büyük birokratlar .. tartışmaya acık bi konu halıne getirmelerı komedya!!!!

Adsız
12 Şubat 2009 23:39  

Nietzsche'nin birçok kitabını okumadan burda onun hakkında ileri geri konuşamazsınız.Onu anlamak için önyargılarınızı yıkmanız gerekmektedir.Doğar doğmaz daha düşünmeniz bile kıtken size enjekte edilen din allah vb kavramlarını sorgulamadan kabul eden sizler dünyanın en büyük düşünürü düşününce nasıl düşman kesilebiliyorsunuz öyle bi hakkınız yok ancak nietzschenin size düşmanlığı olabilir sorgulamadan kabul edebiliyosunuz diye ayrıca o tanrı yok demedi tanrıya inandı ve öldürdü kafasında,hemen dindışı bir adam diye hakeret etmeniz çok saçma keşke herkes onun gibi beyninin odacıklarını havalandırabilse işte özgür düşünce ortamı işte üstinsan

Adsız
12 Şubat 2009 23:45  

birkaç güne yeniden sitemizde olucam.yorumları beklıyorum.bugunlerde çok yoğunum çok özledım sıtemızı....:)

13 Şubat 2009 01:23  

LordBlasphemy kardeşim sana katıLıorum...
Ne güzeL özetLedin....

Adsız
13 Şubat 2009 23:05  

herkese merhaba benim adım kar. burada görüyorum ki Nietzsche hayranı çok biriniz bana açıklarsa sevinirim bugün insanlık akılalmaz bir batağın içinde debeleniyor ekonomiden tutun ahlaki moral insani tüm değerlerini yitirmiş ürkütücü bir pisliğin içine ağır ağır akmakta ve tükenmektedir.böyle bir gerçekliği hep birlikte iliklerimize kadar yaşıyoruz. ben bir düşünür yada filozofun en temel misyonu düşünmek kadar değiştirmenin yolunu anlamak ve anlatmaktır. Nietzsche nin hangi eseri ya da düşüncesi toplumun acı çeken tarafını negatif evrensellikten pozitif evrenselliğe taşıyacak kadar anlamlıdır bana söylermisiniz? evet çağına baş kaldıran biridir bu doğrudur, ancak onun isyankar ruhu aklının derinliği ile somut durumun somut analizini yapmak, nominal düzeyde bile mümkün değil. semptomal düzeyde bir okuma sonucunda bunu fark etmek mümkündür. her derin düşünce her zaman doğruya götürmez. derin düşünelim derken geviş getiren bir hale düşme riski her zaman yüksektir.saygılar.

Adsız
14 Şubat 2009 01:12  

ne olursa olsun Nietzsche gibi bir filozof bir düşünür bir insan bir daha dünyaya gelmez.ayrıyetten hala günümüz türkiyesinde insanların insanlık değerlerini dinle ölçmeye kalkan insanları hala gördükçe bi şey farkediyorum bu insanlar daha insan olmayıp olamadıkları içinde insanları insan gibi değerlendirmiyorlar

Adsız
15 Şubat 2009 15:18  

Friedrich Nietszhenin felsefesini tam olarak anladığımı söyleyemem.Çünkü sadece Böyle Buyurdu Zerdüştü okudum.Ama anladığım kadarı bile benim hayatımda büyük etkisi olmuştur.Tanrı hakkında yorumu beni ilgilendirmez.Ama o çok iyi filozof bi düşünür buna kimse itiraz edemez

Adsız
28 Şubat 2009 22:50  

Heil Übermensch! Nietzsche'nin fikirlerine, insanların inançlarına saygı duymamak ne kadar da zevk veriyordur kimilerine. Yok bir yerlerde yanacaklarmış da falan, filan. Kafanızdaki örümcek ağlarını temizleyin ki, içindeki samanları görebilelim.

Adsız
14 Mart 2009 03:24  

Aynada kendi gözlerine bakmaktan korkmama sebep oldun nietzsche, senin için gözyaşı dökmeme, sünepe duygularıma kızıp her defasında yine onlarla içiçe bulmama sebep oldun kendimi, kendini sev hayatı olumla dedin,kendimi sevmek için sebep bulamaz oldum, ölmeyi öğrenmek zorunda olmaktansa bir hayvan olmayı tercih ederim diyorum şimdi, gerçeklerinle yüzleş bakalım ne kadar gerçek bilmeye katlanacaksın diyorsun..İNSAN YALNIZKEN ÇABUK UZATIR ELİNİ İNSANLARA DEĞİL Mİ NİETZSCHE, BİR ÜMİT ARARKEN HAYATTA YÜZÜNE GÜLECEK BİR ŞEYLER, SEN UZATTIN ELİNİ BANA, SENLE DOSTLUĞUM YAKIYOR BENİ, TEKRAR DÜNYAYA GELEBİLMEK DİLEĞİYLE NİETZSCHE..

Adsız
14 Mart 2009 18:55  

çok güzel Deli..

Adsız
17 Mart 2009 03:32  

Friedrich Nietzsche
Friedrich Nietzsche

Friedrich Wilhelm Nietzsche, Alman filozof.
Doğumu
15 Ekim 1844
Röcken, Prusya
Ölümü
25 Ağustos 1900
Weimar, Almanya

Ahlak, bireyin içindeki sürü içgüdüsüdür.
Ahlak esasen toplumu çöküntüden kurtaracak ve toplumun muhafazasını sağlayacak bir araçtır.
Ahlaki gerçekler diye bir şey yoktur.
Ah bu melankoli. İnsanın gerçekten boğulabileceği bir deniz var mıdır?
Arzularımız o kadar şiddetlidir ki bazen birbirimizi parçalamak isteriz. Ama topluluk duygusu bizi durdurur. Lütfen not edin : işte bu , neredeyse ahlakın tanımıdır.
Ah, buldum onu kardeşlerim! İşte, en yüce dorukta kanıyor sevinç pınarı benim için! Burada, hiçbir ayak takımının benimle birlikte içemeyeceği bir yaşam var! Akışın nerdeyse pek yoğun geliyor bana, ey haz pınarı! Doldurayım derken, sık sık yeniden boşaltıyorsun kadehi!
Ancak hepiniz beni inkar ettiğiniz zaman size dönmek isterim. Gerçekten,kardeşlerim,o zaman kaybettiklerimi başka gözlerle arayacağım.O zaman sizleri başka başka bir sevgi ile seveceğim.
Av ve zafer için tutkuyla donanan görkemli yırtıcı hayvan, sarışın canavar görmezlikten gelinemez. Bu gizli temel, zaman zaman patlar, hayvan tekrar vahşete döner. Romalı, Arap, Alman, Japon soyluluğu, Homeros'un kahramanları, İskandinav Vikingleri ... tümü de bu gereksinimi paylaşıyorlardı.Nereye gitseler arkalarında "barbar" kavramını bırakan bu soylu ırklar, en yüksek kültürlerinde bile, bunun bilinçliliğini gösteriyor, gururunu taşıyorlardı.
Aşk nedir? Yaradılış nedir? Hasret nedir? Yıldız nedir?" böyle soracaktır son insan ve kırpacaktır gözlerini. O zaman yeryüzü küçülmüş olacaktır, her şeyi küçülten son insan onun üzerinden sıçrayacaktır.Cinsi, toprak piresi gibidir, kökü kurutulamaz; son insan herkesten uzun ömürlü olandır. "Saadeti biz keşfettik"- derler son insanlar ve gözlerini kırparlar.Onlar yaşanması güç semtleri terketmişlerdir: zira hararet lazımdır kişiye. Henüz komşu sevilmektedir, ona sürtünülür. Zira hararet lazımdır kişiye. Hasta olmak ve kuşku duymak günah kabul edilir: sakınarak yürürler. Budaladır, buna rağmen ayakları taşa sürçen ya da insanlara takılıp tökezleyen kişi. Ara sıra bir miktar zehir: bu hoş rüyalar gördürür. Ve nihayetinde alınan fazlaca zehir, huzur içinde bir ölüm temin eder bu da. Hala çalışmaktadır kişi, zira iş eğlencelidir. Fakat dikkat edilir, eğlencenin kişiyi tüketmemesine. Artık kişi ne zenginleşir ne de züğürt kalır. Her ikisine de katlanmak güçtür. Kim hükmetmek ister ki artık? Kim artık itaat etmek ister? İkisine de katlanmak güçtür. Çobansız bir sürü! Herkes aynı şeyi ister, herkes birdir: kendini farklı hisseden, gönüllüdür tımarhaneye. "Bir zamanlar dünyanın tamamı çılgındı." -deyip en kurnazları, göz kırparlar.İnsan zekidir ve olup biten her şeyi bilir: bu nedenle iğnelemelerinin sonu yoktur. İnsanlar hır gür halindedir hala, ancak çabuk barışırlar- aksi takdirde mideleri bozulur.İnsanın, gündüz için ayrı, gece için ayrı, küçük şekerlemeleri vardır: yine de değer verirler sağlığa. "Saadeti biz keşfettik"- derler son insanlar ve göz kırparlar...
Ah!..En yüksek umutlarını kaybeden soylular tanıdım ben.Şimdi kara çalmaktalar tüm yüksek umutlarına. Artık küstahça yaşıyorlar,anlık hazlar içinde , ve ertesi güne dair hedefleri yok neredeyse..."Ruh , şehvettir!" .... böyle derlerdi.Bu sırada kırıldı ruhların kanatları ; şimdi yerlerde sürünüyor ruhları ve kirletiyor kemirdiği her şeyi.. Bir zamanlar kahraman olmayı düşünüyorlardı...şehvet düşkünüler şimdi.Kahraman , artık onlar için bir kasvet ve dehşet!Fakat sevgim ve umudumla sana yemin ederim : terk edip gitme ruhundaki kahramanı!Kutlu tut en yüksek umutları!


Benim hayalimdeki aşk, iki insanın birbirini sahiplenme duygusundan çok daha öte bir şey.
Başkaları yararına çok şey yapıldığı için dünya mükemmel değildir.
Beni öldürmeyen şey beni güçlendirir.
Bu dâhil bütün genellemeler yanlıştır.
Babanın gizlediği şey, oğulda açığa çıkar.
Biz arzulanana değil arzulamanın kendisine âşığızdır.
Bir kez yürünmüş bir yola düşenlerin sayısı çoktur, hedefe ulaşan az ..
Bütün hedefler yokedilmiştir.Değer biçmeler birbirlerine karşı cephe almışlardır.
Bence hayatın kendisi gelişme içgüdüsü , idame içgüdüsü , güçlerin biriktirlmesi içgüdüsüdür : Güce yönelmenin olmadığı yerde çöküş vardır.İddaam şudur ki,insanlığın yüce değerlerinde işte bu yöntem esiktir ; en kutsal isimler altında hüküm süren değerler , çöküş değerleri , nihilist değerlerdir.
Bizi farklı kılan şey , tarihte , doğada veya doğanın arkasında hiçbir Tanrı'yı tanımamamız değildir. Bizi farklı kılan , Tanrı diye hürmet edileni Tanrı'ya benzer bulmamamızdır.
Biz , tekrar ahlaktan arıtılmış olan dünyada yaşamaya cesaret eden az ve çok sayıdakiler ; Biz putperestler! İnanca göre ; Olasıdır ki biz , pagan inancın ne olduğunu ilk kavrayanlarız. İnsanın kendisi için daha yüksek varlıklar tasarlaması , lakin O'nu iyinin ve kötünün öte yanında görmesi sözkonusudur.Her yüksek olmanın , ahlaksız olarak takdir etmek mecburiyetinde kalınması sözkonusudur.Biz , "Olimpus"a inanırız! Çarmıha gerilene değil!
Bir genci bozmanın en iyi yolu, ona aynı düşüneni farklı düşünenden daha çok saymayı öğretmek.
Bu dünya başlangıcı ve sonu olmayan güçten bir canavardır.Büyüklüğün , güç büyüklüğünün çelikten sabit bir toplamıdır.O , ne daha büyür ne de daha küçülür.Kendini tüketmez.Tersine sadece değişir ama bütün olarak değişmez derecede büyüktür.
Bakın! Size "Üstinsan"ı öğretiyorum.Üstinsan yeryüzünün anlamıdır. İsteminiz desin ki ; Üstinsan yeryüzünün anlamı olacaktır!
Ben nerede canlı bir varlık buyduysam , orada kudrete yönelik iradeyi gördüm.Hizmet edenin iradesinde bile efendi olabilme iradesini gözlemledim.
Büyük kozmik söylem: "Ben vahşetim, ben kurnazlığım". Bir hatanın ve tüm acının sorumluluğunu üstlenme korkusuyla alay etmek (yaratıcının alayı). —Hiçbir zaman olunmadığı kadar acımasız olmak, vs. -kendi yapıtından tatmin olmanın en üst biçimi; bu biçimi, bıkmadan usanmadan yeniden inşa etmek için parçalar. Ölüm, acı ve yok olma üzerinde yeni bir zafer.
Bundan sonraki yıllarda yapacağım iş iyiden iyiye belirlenmişti. Olumlayıcı kesimini bitirmiştim işimin. Sözle, eylemle hayır diyen bölümüne gelmişti sıra. Bunlar da şimdiye değin sürüp gelen değerlerin yenilenmesi, büyük savaş, son karar gününün belirlenmesiydi. Bu arada, bir de yavaş yavaş çevreme bakıyor, kendime yakın gördüklerimi, güçlerine dayanarak bu yok etme işinde bana yardımı dokunabilecekleri arıyordum. İşte o günden beri, yazılarımın her biri bir oltadır: Kim bilir belki de olta atmakta herkesten ustayımdır? Oltama hiç bir şey takılmamışsa suç benim değil artık. Balık yokmuş...
Bugüne değin iyi ve kötü üzerine en berbat düşünceler ortaya kondu. Bu, her zaman çok tehlikeli bir şey oldu. Vicdan, iyi bir şöhret, cehennem; durumuna göre polisin bizzat kendisi önyargısızlığa izin vermiyordu ve vermiyor. İşte günümüz ahlakı üzerine, her otorite karşısında alınan tavırda olduğu gibi, düşünmemek, pek de konuşmamak gerekiyor. Burada itaat edilir! Dünya var olduğundan bu yana hiçbir otorite kendisinin eleştiri konusu yapılmasına istekli görünmemiştir. Hele ahlakı eleştirmek, ahlakı bir sorun, sorunlu bir şey olarak ele almak: Nasıl olur? Bu ahlak dışı değil miydi -şimdi değil mi?- Ama ahlak, kendisinden eleştiren elleri ve işkence aletlerini uzak tutmak için sadece her türlü korku aracına hükmetmekle kalmaz: Onun güvencesi, kullanmasını çok iyi bildiği bir tür göz boyama sanatında yatar, -nasıl "coşturacağını" bilir. Sık sık, tek bir bakışla eleştirici iradeyi felç etmeyi, hatta kendi tarafına çekmeyi başarır. Onun kendine karşı tavır almasını başardığı durumlar da var: Bunun sonucunda irade, tıpkı bir akrep gibi kendini sokar. Ahlak, ta başlangıçtan veri ikna etme sanatındaki bütün şeytanlıkları bilir. Bugün bile onun yardımına başvurmayan hiçbir konuşmacı yoktur.
Birşeyde ilk olmak isteyene iyi denir.Ama bir başkasından önde olmak istemeyene de iyi denir.
Benim anlatacaklarım , önümüzdeki iki yüzyılın tarihidir.Ben neyin geleceğini ,neyin olacağını anlatacağım , "Nihilizmin Yükselişini"..Bu tarih şimdiden anlatılabilir , çünkü zorunluluğun kendisi burada harekete geçmiştir.
Benim dionizik / dionysian kavramım burada ulu bir fiil oldu.Bununla karşılaştığında bütün diğer insani faaliyetler çok zavallı ve göreli kalır.Bir Goethe , bir Shakespeare , bu muazzam ihtiras ve yükseklikte bir saniye bile nefes alamaz ve Dante , Zerdüşt'le kıyaslandığında basit bir mü'mindir...

Cins olarak insan her hangi başka bir hayvanla karşılaştırıldığında , bir ilerleme kaydetmez .Bütün hayvanlar ve bitkiler dünyası , alçak olandan daha yüksek olana gelişmez.Hepsi aynı zamanda ,birbirinin üzerinde ,birbirinin içinden ve birbirine karşı gelişirler.En zengin ve en karmaşık biçimler-çünkü daha yüksek tip sözcüğü daha çoğunu ifade etmez daha kolay mahvolurlar.Sadece en alttakiler,en aşağıdakiler görünüşte bir ölümsüzlüğü idame ederler.

Doğrular ve yanlışlar yoktur, sadece yorumlar vardır.
Dünyada hiçbir şey insanı kin besleme duygusu kadar yıpratmaz.
Doğrunun kayıtsız şartsız dostuna iyi denilir.Ama saygınlığın insanına nesnelerin nurlandırıcısına da iyi denilir.
Daha güçlü olana daha zayıf olanın hizmet etmesi ; bunun için onu iradesi ikna ederki zayıf olan üzerine hükmetsin.Sadece bu o zevkten vazgeçemez.Nasıl daha küçük olan daha büyük olana kendisini verirse , en küçük olandan zevk ve güç alması için , tıpkı bunun gibi en büyük olan da kendini kudret uğruna verir , hayatını bunun için kullanır. Bu , en büyük olanın kendini teslim etmesi , vermesi , onun riziko ve tehlikelerle ölüm için zar atmasıdır.
Düşününki varoluşun ebedi kum saati defalarca tersine , bir daha tersine çevrilip duruyor.Her seferinde siz de , ben de , içindeki her zerrede sürekli tersine çevriliyoruz ... Zaman ezeli ;zaman sonsuza dek uzanıyorsa , olabilecek her şey , zaten daha önce olmuş değilmidir?Şuanda geçen her şey daha önce de aynı şekilde geçmiş değilmidir?...Zamanın hep varolduğunu , sonsuza dek geriye uzandığını düşünün..Böyle sonsuz bir zamanda , dünyayı oluşturan bütün olayların yeniden bir araya gelişleri,sonsuz kereler kendilerini yinelemeleri demek olmuyor mu?
Dionizik kelimesinin manası şudur : Birliğe itilim duygusu ,kişiliğin, günlük olanın, toplumun ötesine, geçicilik uçurumunun ötesine uzanmak: Karanlık, daha dolu, daha değişken hallere doğru, ihtiraslı, acılı dolup taşma; hayatın topyekün karakteri olan, hep aynı kalan, aynı derecede güçlü, haz dolu olanın vecd ile onanması, hayatın en korkunç ve şüpheli niteliklerini kutsayıp iyi gören, neşe ve elemin, panteistce birlikte kabülü; çoğalmaya, verimliliğe, tekerrüre, ebedi istem; yaratmanın ve yoketmenin zorunlu birliği duygusu.
Dünya bana bir Tanrı`nın buluşu ve rüyasıymış gibi görünüyor. Dünya canı sıkılmış bir Tanrı`nın gözleri önündeki boyalı buharlara benziyor. İyi ve Kötü, mutluluk ve acı ve sen ve ben, benim için bir yaratıcının gözlerinin önündeki boyalı buharlardır. Yaratıcı gözlerini kendi üstünden çekmek istiyordu ve dünyayı yarattı. Acı çeken birisi için gözlerini kendi acısından başka bir yere çevirebilmek baş döndürücü bir mutluluktur.
Daima daha temiz, daima daha uzak olarak düşünülen bir tanrı ile daima daha günahkâr insan arasındaki ayrılığın yarattığı gerginlik, insanlığa zorla kabul ettirilen en büyük kuvvet sınavlarından biridir. Günahkârlar için Tanrı sevgisi bir mucizedir. Yunanlılar tanrısal bilgi ile insan bilgisizliği arasında niçin böyle bir gerginlikle karşılaşmadılar? Bu iki uçurumu birleştiren köprüler, var olmayan yeni yaratıklar olsalar gerek (Melekler mi? Vahiy mi? Tanrı`nın Oğlu mu?)
Egoizm asil bir ruhun temelidir.
Ebedi gerçeklik olmadığı gibi, mutlak doğru da yoktur.
En insani davranış, bir insanın utanılacak duruma düşmesini önlemektir.
En gizliler!, en güçlüler! , en korkusuzlar! , en yarıgecemsiler!, bir ışık istermisiniz?Bu dünya kudrete yönelik iradedir.Bunun dışında hiçbirşey değildir.Bizzat sizde kudrete yönelik iradesiniz.Bunun dışında hiçbirşey değilsiniz!
Eğer müslümanlık , hristiyanlığı küçümsüyorsa bunu yapmakla binlerce kez haklıdır.Çünkü müslümanlık insana değer verir.

Felsefe, yaratmanın anlamını kavramaya çalışan bir akımdır.
Felsefeyi tehlikeli hale getireceğiz, felsefi bilgiyi değiştireceğiz, yaşam için bir tehlikeli olan bir felsefeyi öğreteceğiz: Yaşama bundan daha iyi nasıl hizmet edebiliriz? Bir fikir insanlığa ne kadar pahalıya mal olursa, o kadar değerlidir. "Tanrı", "Vatan", "Özgürlük"; fikirleri için kendini kurban etmekten çekinmiyorsa, tüm tarih bu tür kurban etmeleri çevreleyen dumandan ibaretse, "Tanrı", "Vatan", "Özgürlük"; gibi bu popüler kavramlar karşısında "felsefe" kavramının üstünlüğü, felsefenin onlardan daha pahalıya mal olması, onlarınkinden daha büyük kıyımları gerektirmesi dışında nasıl kanıtlanabilir?

Geliştirmiş olduğumuz tüm değerler, dünyanın gerçek doğasını görmemizi engellemek amacıyla geliştirilmiş araçlardan başka hiçbir şey değildirler.
Gerçek erdem, yalnızca aristokrat azınlık içindir! Herkes için geçerli bir ahlak, gülünç bir fikirdir.
Güller, laleler, bütün çiçekler solar. Çelik ve demir kırılır ama sağlam dostluk ne solar ne de kırılır.
Hayat; kendisini alt edenindir.
Hala kendinizden herhangi bir şekilde utanıyorsanız bizden değilsiniz.
Hayat bir neşe pınarıdır.Lakin ayak takımıda içince tüm pınarlar zehirlenir,bozulur.Ben temiz şeyleriseverim , fakat sırıtkan suratları ve pislerin susuzluklarını görmeyi asla istemem...Onlar kutsal suyumuzu şehvetleriyle zehirlediler.Pis hayallerine zevk diyip , dilide zehirlediler...
Hoşlanmadığımız bir düşünceyi öne sürdüğü zaman bir düşünürü daha sert eleştiririz. Oysa, bizi pohpohladığında onu daha sert eleştirmek uygun olacaktır.
Hayatını tekrar tekrar aynı hayatı yaşayacakmışsın gibi yaşa, istemediğin bir durumla karşı karşıya kalmışsan ve buna boyun eğiyorsan, diğer hayatlarında da aynı şeye boyun eğeceğini düşünerek, sen en güzeli boyun eğme, bu böyle gitmez; bir şeyi çok mu istiyorsun, ama buna cesaret edemiyor musun, diğer hayatlarında da bu şeyi çok isteyip hiç bir zaman cesaret etmediğin için ulaşmayacaksın, o yüzden sen en güzeli aş kendini, yap yapmak istediğini ki sonunda en mutlu şekilde yaşayabileceğin bir kısır döngü oluşturabilmiş ol.20 Nisan 2008
Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyormuş gibi görünür, bizi ayıran küçücük bir köprü vardır, hepsi o kadar. Ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam :"bu köprüyü geçip bana gelir misin?" İşte o anda artık bunu istemeyiverirsin, sorumu tekrarlasam öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer, bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın... 12.Mart.2008

İnsanoğlu hayatta o kadar acı çeker ki, canlılar arasında yalnız o,gülmeyi icat etmek zorunda kalmıştır.
İçine koyacak bir şeyiniz varsa, bir günün bin cebi vardır.
İnsan da ağaca benzer, ne kadar yükseğe ve ışığa çıkmak isterse, o kadar yaman kök salar yere, aşağılara, karanlıklara, derinliğe, kötülüğe.
İnsanın ve insanlığın tarihi bilinmez olarak seyreder.Ama ideal hayaller ve onların tarihi , bize gelişmenin kendi gibi görünmektedir.
İnsan bir iptir ki hayvanla insanüstü arasına gerilmiştir.Uçurum üstünde bir ip.
İnsanlığın içinde müthiş bir güç , kendini deşarj etmek , yaratmak istemektedir.
İnançlar hakikat düşmanları olarak, yalanlardan daha tehlikelidir.
İnsana göre maymun nedir? Gülünecek birşey ya da acı bir utanç...İşte üstinsana göre de insan aynen böyle olacak ; Gülünecek birşey ya da acı bir utanç!
İradenin tatmini değilidir zevkin sebebi..Tersine irade ileriye gitmek ister ve kendine engel olan her şeyin üstesinden gelmeye çalışır.Zevk hissi düpedüz iradenin tatminsizliğinden ortaya çıkar.Onun rakipsiz ve dirençsiz olarak yeterli doyuma ulaşamamasıdır.
İyi olan nedir?
-Kudret hissini , kudret iradesini , insanın içindeki kudreti yükselten her şey!
Kötü olan nedir?
-Zaaftan çıkan her şey!
İnsandaki güçlü ve ulu olan her şey insanüstü ve dışsal olarak düşünüldü.İnsan kendini çok küçümsedi.Kendindeki iki yanı birbirinden ayrı iki alana böldü insan ; Değersiz ve güçsüz yanı ile güçlü ve şaşırtıcı yanını..İlkine insan dedi , ikincisine ise Tanrı!
İyi huylu insana,mücadeleden kaçana iyi denir.Ama savaşçı olana da ve zaferi tutkuyla isteyene de iyi denir.
İnsanların bir şeyleri var ki ,gurur duyuyorlar onunla.Ne diyorlardı , onları gururlandıran şeyin adına ? Eğitim diyorlar ; kendilerini keçi çobanlarından ayırt eden şeymiş bu!
İradenin temini değildir zevkin sebebi.Tersine irade ileriye gitmek ister ve o engel olan her şeyin üstesinden gelmeye çalışır.Zevk hissi , düpedüz iradenin taminsizliğinden kaynaklanır. Onun rakipsiz ve dirençsiz olarak yeterli doyuma ulaşamamasıdır.
İsa`nın Yaptığı Yanlış. — Hıristiyanlığın kurucusu, insanlara günahları kadar hiçbir şeyin acı çektirmediğini düşünüyordu. Yanlışı bu oldu: Kendini günahsız hisseden, bu noktada deneyimi eksik olan bir kimsenin yanlışı! Nitekim ruhu da olağanüstü ve hayalci bir merhametle doldu, bir kötülüğe doğru yöneldi. Fakat günahı icat etmiş olan kendi ümmeti, böylesi bir hâlden pek seyrek olarak büyük bir kötülüğe uğramışçasına acı çekiyordu. Ne var ki, Hıristiyanlar efendilerine hemen hak verme konusunda anlaştılar ve onun yaptığı yanlışı bir gerçek hâline sokarak kutsallaştırdılar.

Kendi kendine itaat edene iyi denir.Lakin sofu olana da iyi denilir.
Kendi savaşınızı açmalısınız, kendi düşüncelerinizin uğruna. Düşünceleriniz yenilse bile, dürüstlüğünüz zafer çığlıkları atmalıdır bunun için
Kendi kendine inanmayan her zaman yalan söyler.
Kimine göre yalnızlık,hasta kişinin kaçışıdır; kimine göre de, hasta kişilerden kaçıştır
Kendine karşı cebir kullanmayana iyi denilir.Ama nefsini yenen kahramana da iyi denilir.
Kibar ve soylu olana iyi denir.Ama kimseyi horgörmeyene ve kimseye yukarıdan bakmayana da iyi denir.
Kendinden hiç söz etmemek çok soylu bir ikiyüzlülüktür.
Küçücük bağışlarla büyük mutluluklar kazanmak büyüklüğün bir ayrıcalığıdır.
Keyif ve keyifsizliğin birbirinden asla ayrılmaz şeyler olduğunu düşünelim, öyle ki insan birinin ne kadarına sahip olmak isterse ötekinin de ancak o kadarına sahip olacak. Seçim sizin:1.mümkün olduğu kadar az keyifsizlik, kısacası acısız bir yaşam mı, yoksa o ana kadar hiç tadılmamış zevkleri tatmanın, keyifleri yaşamanın bedelini ödemeyi göze alarak mümkün olduğu kadar çok keyifsizlik mi? Eğer ilk seçeneği yeğler ve acılarınızı azaltmayı, hatta yok etmeyi isterseniz, o zaman zevk alma kapasiteniz de azalacak, hatta yok olacak.

Merhameti öldürün.
Müziksiz hayat hatadır.
Mutluluk hedef değildir.Tersine kudret duygusu hedeftir.İnsanın ve insanlığın içinde müthiş bir güç kendini deşarj etmek , yaratmak istemektedir.O, hiçbir zaman mutluluk hedefi olmayan patlamaların kesintisiz zinciridir.
Mantıksal bir çıkarsamayla , ama sezginin anında oluşan keskinliğiyle ,sanatın sürekli gelişiminin Apolloncu ve Dionysoscu bir ikiliğe bağlı olduğunu anladığımızda estetik bilimi için çok şey yapmış oluruz : Yaradılışın , bazen araya giren uzlaşmalara rağmen sürekli çatışan cinsiyet ikiliğine bağlı olması gibi...

Niceleri kendi zincirlerini çözemezler de, dostlarının azatcısıdır.
Nihilizmin anlamı nedir? En üst değerlerin derğersizleşmesi. Hedef yok : 'Niçin'e yanıt verilebilinmiş değil.Ya da verilen yanitlar yetersiz kalmistir. Kime gore cunkulerin dogru oldugunu kim bilebilir ki...
O... Herşey belirlenmiş bir noktadan sonra O'na yönelir. Fakat kimi farkeder bu yönelimi, kimi ise halen farkında değildir nereden gelip nereye gittiğinin...
Öyle kolay bir sanat değildir uyumak. Onun uğruna bütün gün uyanık durmak gerekir.
öldürmeyen acı beni güçlendirir. İngilizcesi (what dosen't kıll me makes me stronger)
Öyle bir hayat yaşıyorum ki cenneti de gördüm cehennemi de. Öyle bir aşk yaşadım ki, tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de. Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendime bir sahne buldum oynadım. Öyle bir rol vermişler ki, okudum okudum anlamadım. Kendi kendime konuştum bazen evimde, hem kızdım hem güldüm halime. Sonra dedim ki 'söz ver kendine'. Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin. Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin. Uçmayı seviyorsan, düşmeyi bileceksin. Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredeceksin..
Pazaryerinden ve şandan uzakta yer alır büyük olan her şey. Hep pazaryerinden ve şandan uzakta barınmıştır yeni değerler yaratan. Yalnızlığına kaç dostum: görüyorum ki her yerini ağılı sinekler sokmuş. Sert ve sağlam bir havanın estiği yere kaç! Yalnızlığına kaç! Sen küçük ve acınacak kişilere pek yakın yaşadın. Onların göze görünmez öçlerinden kaç! Onlar sana karşı öçten başka bir şey değildirler. Artık el kaldırma onlara! Sayısızdır onlar, hem senin yazgın sinek kovmak değildir ki... 27.01.2008
Papalığın ... hiçbir zaman Hristiyan siyasetini uygulayacak bir durumu olmadı ; dini reformcular siyasetle uğraştıkları zaman , örneğin Luther gibi , bunların herhangi bir ahlakdışı (immoralist) veya tiran gibi Machiavellici oldukları görülür.
Seni öldürmeyen şey güçlendirir.
Seyirciler bulanık suda balık tutan ile derinden su çekeni kolayca karıştırıyor.
Sadece cevaplarını bulabileceğimiz soruları duyarız.
Sizin kökeniniz , nereden geldiğiniz değildir.Bundan sonra onurunuzu oluşturan , tersine nereye gittiğinizdir.
Sahip olmak ve daha çoğuna sahip olmayı istemek ,tek kelimeyle büyümektir. Bu hayatın kendisidir.
Sosyalizm ; sona erdiği düşünülen en cüz'ilerin ve budalaların , yani yüzeysel insanların bir baskısı ve kıskançların , dörtte üç sahte oyuncuların , gerçekte "modern ideleri"nin mantıksal bir sonucudur.Onların , gizli anarşizmlerinin doğurduğu bir durumdur...
Sosyalistlerin üslubu , umudları ve hayalleri ,zararsız koyun mutluluğunun bir ifadesidir.
Sosyalizm öğretisinde , hayatın çok kötü bir şekilde olumsuzlanması , kötü bir şekilde gizlidir.Böyle bir düşünceyi nihai olarak düşünenler , kusurlu doğmuş insanlar ya da ırklar olmalıdır.
Sosyalistler , anarşistler , nihilistler varlıklarını başka birini suçlayabilecekleri birşeyde buldukları nispette , Hristiyanlığa yakındırlar.Zira , Hristiyan da kendi hastalığından , marazlı bünyesinden birini sorumlu tutarak buna daha iyi tahammül edeceğine inanır.İntikam ve kin içgüdüsü her iki durumda da tahammül vesilesi , varlığı koruma içgüdüsü olarak görünüyor.
Sahip olunması zorunlu tek şey var: Ya yaradılıştan ince bir ruhtur bu, ya da bilim ve sanatlar tarafından inceltilmiş bir ruh...
Sanırım en yüce insanın ruhundan bazı şeyleri tahmin edebildim.O insanı -üstinsan- çözen kimse belkide mahvolacak.Ama yine de onu gören , onun mümkün olmasına yardım etmelidir.
Sürü hayvanının zayıflığının ürettiği ahlak , decadent-in ürettiği ahlaka çok benzer.Bunlar birbirini anlar ve bir ittifak oluştururlar.Büyük decadent dinler , her zaman sürünün desteğine güvenir-.Kendi başınayken sürü insanında hiçbir hastalık yoktur.Hatta çok değerlidir.Ama yönetilmeye ihtiyaç duyduklarından dolayı , bir çobana gereksinimleri vardır.Papazlar bunu bilir.

Şimdiye kadar üstinsan dünyaya hiç gelmedi.En büyük ve en küçük insanı çırılçıplak gördüm. Hala birbirlerine pek fazla benziyorlar.Hakikaten , en büyüklerini bile hala pek insanca buldum.
Şövalyece / Aristokratik değer yargıları güçlü bir fiziği , serpilen , dopldolu bir sağlığı gerektirir. Bunları koruyup devam ettirebilmek için de savaşı , macerayı , avcılığı , dansı , harp oyunlarını , yani genel olarak dinç , özgür , neşe dolu faaliyetler gerektirir.

Tanrı diye bir şey yoktur. Eğer varsa ben tanrı olmamayı kabul edemem.
Tüm yazılanlar arasında en çok bir kişinin kendi kanıyla yazdığı şeyi severim. Kanla yaz ve göreceksin ki, kan tindir... Etrafımda cinler olsun istiyorum, çünkü ben cesurum. Hayaletleri kaçıran cesaret, kendisine cinler yaratır. —cesaret gülmek ister. Artık hislerinizi paylaşmıyorum; altımda gördüğüm şu bulut, güldüğüm şu karaltı ve ağırlık -işte budur sizin yağmur bulutunuz. Yükselmeyi arzuladığınızda yukarı bakarsınız siz. Ve ben aşağı bakarım, çünkü yükseltilmiş biriyim ben. Aranızdan hanginiz aynı anda hem gülebilir, hem yükseltilmiş olabilir? En yüksek dağa çıkan, tüm matem oyunlarına, tüm matem ciddiyetlerine güler. Cesur, tasasız, alaycı ve şiddet uygular -işte böyle istiyor bizleri bilgelik: O bir kadındır ve daima savaşçıyı sever ancak.
Türler gittikçe daha çok yetkinleşmezler ; güçsüz her seferinde güçlüye egemen olur. Çünkü çoğunluktadır ve daha akıllıdır.
Tanrı kavramından en yüksek iyiliği uzaklaştıralım- O , bir Tanrı'ya layık olmayandır. Biz bu kavramdan en yüksek bilgeliği de uzaklaştıralım-Bu , Tanrı kavramından , Tanrı'dan bir bilgelik ucubesinin ürünü olan bu akıllılığa sebep olarak filozofların kendini beğenmişliğidir. O , onlara mümkün mertebe eşit görünmelidir. Hayır! Tanrı , en yüksek kudrettir.Bu yeter! O'ndan her şey ortaya çıkar,O'ndan dünya ortaya çıkar.
Tipik dindar bir insanın decadence nin bir şekli olup olmadığını belirlemek için ( bütün yenilikçiler kasvetli ve saralıdır) iki tip ; Dionysos ve Çarmıha gerilen ; ama biz burda bir başka tür dindar insanı ihmal etmiyormuyuz? Yani paganı..Pagan mezhebi , hayata şükretme ve onu tasdikin bir şekli değil mi? Bunun en yüksek temsilsici hayatın savunulması ve tasdiki değil mi? Sağlam yaratılmış tür ve vecd ile taşan ruh! Bu ruh türü ki , varoluşun tezatlı ve şüpheli vechelerini kendine alıp kurtarır.İşte burada yunanlıların Dionysos'u nu ortaya koyuyorum : Hayatın dindarca tasdiki...Çarmıha gerilene karşı Dionysos'u!
Tüm yazılmışların içinde en çok kanla yazılanı severim.Kanla yaz, göreceksin ki kan, tindir.

Uçurumları sevenin kanatları olmalı.
Umut sadece eziyetin süresini artırır.
Uçmayı öğretemediğinize düşmesini öğretin.
Uçuruma gözlerinizi dikip baktığınızda, uçurum da sizin içinize bakmaya başlar.

Varlık, sonsuz bir yaradır.

Yalnız insan için dost üçüncüdür.
Yalnızca güç sahibi kişilerin duygu ve sezgileri önemlidir. Bu, efendi ahlakıdır.
Yine de en çok çiy damlası, en sessiz gecede düşer, bilirim.
Yükseldikçe uçma bilmeyenlere daha küçük görünmemiz kaçınılmazdır.
Yükselmek için yalnız kendi gücünüzü kullanın, başkasının sizi yükseltmesine fırsat vermeyin.
Yüreğinin sesine kulak verene iyi denilir.Ama sadece yükümüne kulak verene de iyi denilir.
Yumuşak ve barışçıl olana iyi denilir.Ama nefsini yenen kahramana da iyi denilir.
Yüksek kültür dediğimiz şey , barbarlığın-gaddarlığın ruhsallaştırılmasına ve yoğunlaştırılmasına dayanır.Benim önermem şudur : "vahşi hayvan hiçbir zaman dinlenmeye çekilmemiştir. , o hala yaşamaktadır , büyümektedir , o sadece Tanrı'laşmıştır.
Yoldaşlar arar yaratıcı ve hasat arkadaşları: Çünkü ona göre her şey olgun hasat için. Ama yüz orağı yok onun: Bu yüzden yolar başakları öfkeli öfkeli. Yoldaşlar arar yaratıcı, oraklarını bilemesini bilen yoldaşlar. Yıkıcılar denecek onlara, iyi ile kötüyü hor görenler denecek. Hasatçılar ve şenlik edenler onlar hâlbuki. Kendi gibi yaratıcılar arıyor Zerdüşt, hasat arkadaşları ve şenlik arkadaşları arıyor: Sürülerle, çobanlarla, cesetlerle işi ne Zerdüştün! Ve sen benim ilk yoldaşım, hoşça kal! Ağacının kovuğuna güzelce gömdüm seni, güzelce sakladım seni kurtlardan. Ama veda ediyorum şimdi sana, zira vakit erişti. Bir seherle öbür seher arası yeni bir gerçek ayan oldu bana.
Zavallı İnsanlık! — Beyindeki kanın bir damla fazla ya da az olması, yaşamımızı tarif edilemeyecek kadar perişan ve zor hale sokabilir. Öyle ki, Prometheus`un akbabadan çektiği acıdan daha fazlasını bu bir damla kandan çekeriz. Ama insan nedenin damla olduğunu bile bilmeyip, "şeytan!" ya da "günah!" diye düşünürse, en korkunç durum işte o zaman ortaya çıkar.

Adsız
26 Mart 2009 00:41  

arkadaşlar hepinizin kendine göre bir düşünce ve fikir yürütme şekli var kimi insanlar başkalarını örnek alır ve onunla gider kimileri kendi bildiklerinden başkasına itaat etmez kimileride kuran ve hz.muhammet(sav)efendimizi örnek alıp ona inannıp onunla yürür.felsefe konuları agır konulardır.felsefe yapmakta kolay birşey değildir hepinizin yazdıklarını okudum.herkes boş konuşuyo.birbirinizi kırmaktan kaba hoş olmayan sözler söylemekten başka işi olmamış.bırakın neitzsche yide düştüğümüz hallere bi bakın neitzsche kendine göre bi hayat yorumlamış ve öyle yaşamış.ya bizler neden kendi flozoflugumuzu yapmıyoruz.neden kendi düşüncemizi ortaya koymuyoruzda başkalarının söyledikleriyle amel ediyoruz.tamam burdaki herkes haklı kimi sevip kimi sevmiyeceğimizede kimse karışamaz başkaları hakkında yorum yaparkende dikkatli olmamız gerektiğinide söylemek istiyorum.şimdi size peygamber efendimizden bir örnek vereyim''birgün peygamber efendimiz ve ashabı kiramdan bazı arkadaşları bir at leşiyle karşılaşmışlar.arkadaşları burunlarını tıkayıp off ne pis kokuyo demişler.peygamber efendimiz o cihanı ekber bütün övgülere layık peygamber iki cihan güneşi muhammet mustafa (sav) buyurmuşki ashabına DİŞLERİ NE GÜZEL PARLIYOR. burdan anlayacağımız üzere o pisliğin içinden o pis kokunun içiindeki o inci güzelliğini görüyor.ARKADAŞLAR BIRAKIN İNSAN NASIL YAŞARSA YAŞASIN B,Z,M GÖRECEVİMİZ UYARMAK DİLLE OLMUYORSA KALBİMİZLE BUGUZ EDERİZ VARSIN BİLDİĞİ GİBİ YAŞASIN.ÖNEMLİ OLAN İNSANLARIN SÖYLEDİKLERİ GÜZEL SÖZÜ,YAŞADIKLARI HAYATLARIN BİZİM İÇİN GÜZEL OLANINI ALMAKTIR.DETAYINA İNMEK İNSANI DİBE SÜRÜKLER BİZ BİZE LAZIM OLANI ALALIM GERİSİNİ BOŞVER KENDİSİNİ ALAKADAR EDER.herkese saygılarımla

Adsız
26 Mart 2009 01:04  

LordBlasphemy. kardeşim bizim nietzsche kitaplarını okumadan yorum yapamazsınız diyorsun ama sen seni yaradanını inkar durumundasın farkında değilsin.islama inananlara örümcek kafalı diyorsunuzda kendi fikir ve düşüncelerinize zevklerinize vb.ters mi düşüyor acaba bu kadar düşmanlık besliyorsunuz.onun tanrı dediği kavram nedir.allahtan başka ilah varmıdır.eğer senin tanrı dediğinle allah (cc)kastediyorsan kusura bakma 112-İHLAS:



1 - De ki; O Allah bir tektir.

2 - Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir

3 - Doğurmadı ve doğurulmadı

4 - O 'na bir denk de olmadı.
sen bu sözlerinle bu ayeti kerimeyi inkar etmiş oluyorsun ve diyorsunki kafasında öldürdü peki tanrıya inandı ve öldürdü kafasında peki kendisini kim öldürdü.buraya felsefe yapıyoruz diye çıkmayın siz ve sizin gibiler nietzsche nin kitaplarına kafanızı yoracağınıza biraz da sizi yaradanı tanımanızı tavsiye ediyorum burda ve yeryüzünde ve kainatta ve ahirette en büyük düşünceyi ve aklı ve yol gösteren allah(CC) onun kitabı ve resuludur burda onu üstün görmenizin veya küçük görmenizin bir yararı yoktur.siz biraz kuranı kerim okuyun bakalım aklınız ne kadar yetiyor saygılarımla.düşünüzrler

27 Mart 2009 15:54  

Burada "Olgun" yorumları okumak ("fikir ayırt etmeden") gerçekten çok zevkli.Öncelikle bu imkanı yaratan ve bir çok insanın burada toplanıp fikir alışverişi yapmasını sağlayan site yöneticilerini kutlamak gerekir..
Buraya yazan kişilerin her bir sözünün altın değerinde olduğunu unutmamak gerekir..tabi ki olgun yazılar ve olgun yazarların.
Nietzsche sevenler bilirler daha önce bu imkanları (zerdüştoloji) adlı sitede bulabiliyorduk.Bu tür sitelerin insanları daha etkili düşünebilmeye sevk ettiğine inanıyorum..
Arada çıkan tartışmalarında muhtemelen yaş olarak küçük kişilerinden ya da yaşca büyük beyni küçük kişiler tarafından çıkarılıp buranın kullanım amacının tamamen unutumasından kaynaklandığını düşünüyorum..
Az evvel dediğim gibi çok farklı fikirlerin olduğu yerlerde öğrenilebilinen bilgi sayısı artar..Misal;
felsefeyi öğrenmek,bilmek veyahut ilgilenmek bu sadece nietzsche okuyarak olmaz olamaz..Olduğunu düşünen ise sadece nietzsche'ci olarak adlandırılır yani aslında felsefe ile değil nietzsche ile ilgileniyordur.Belki nietzsche demek yeni bir felsefe yüzü demektir doğrudur fakat bunu felsefenin geneli olarak adlandıramayız..
Çok sevdiğim bir düşünürdür.Kendisi herzaman antik yunan felsefesinin okunmasını bilinmesini istemiştir..Hatta Herakletios dan çok etkilendiği aşikârdır.Fakat onun için en önemli olan 18.yy filozoflarından Alman Zât schopenhauer 'dır.Unutmamak gerekir ki nietzsche de birilerinden etkilenmiştir.
Bu yüzden yinelemek isterim burada ki olgun fikirlerin iyi okunması iyi değerlendirilmesi gerektiği düşünüyorum..Öyle sözlerle karşılaşılıyor ki gerçekten felsefik değeri olan sözler bunlar..Bir felsefe düşkünü olarak bunu çok içten temenni ediyorum..
"Gerçeğin ne kadarına dayanabilirsin."When nietzsche wept'den bir sözdür bu İrwin yalome taradından kullanılan bu sözü ithaf etmek istiyorum..Burada düşünceleri okumayı bilmeyen kişilerin yazıları sadece kendine belli etmeye yönelik olarak okuduklarını ve cevap verdiklerini felsefeyle hiçbir ilgisi olmayan kişiler odluğunu biliyoruz.Bunlara cevap vermek sadece onlar gibi gösterir.

Son olarak nietzsche'nin benim yaşamımda da yeri bambaşkadır..Hayatıma ilk soktuğum yıllardan beri ona benzer karakterim,düşüncelerim iyiden iyiye ona benzedi.Unutmayın Güç ün herşeyden önce gelmesi gerekir ve buda sadece bilgiyle olur.Bu yüzden burada paylaşılan her bilgi altın değerindedir..

Adsız
28 Mart 2009 20:06  

en azından kitapların nietzsche nin kaleminden çıktığından eminiz öyle değil mi adsız...gökten indiğinden değil...

Adsız
18 Nisan 2009 22:46  

burcin ve isimsiz arkadaş çok afedersiniz ama dünyaya sığır geldik sığır gidicez mantığıyla yaşamak nasıl bir duygu bir anltsanız..biz "gerizekalı kafir"leri aydınlatsanız..yada en azından düşünceleriniz daha medeni yollardan anlatıp da bir işe yarasanız..şuan bahsettiğimiz insan öyle yada böyle kendine ait bir fikri var ve bu fikir ile varoluyo ayrıca sizin gibilerin yaptığı gibi karşıt fikirleri baskı altına almaya çalışmıyor.ayrıca "ben insanları bana ibadet etsinler diye yarattım"diyen bir tanrının varlığı zaten ters değil mi? çok pardon ama biz son derece sadist bir varlığa tapıyoruz yada taptırılmaya çalışılıyoruz.. önce yaşama amacınızı ver varlığınızın diğer insanlara katkılarını düşünün.. allah allah diye ağlayan insanların neler yaptığını herkes yeterince biliyor..

Biçem
20 Nisan 2009 22:33  

Yazdıklarını anlamaya çalışıp, peşinden gidilmemesi gereken insan."Tanrılar yaşasaydı, ben tanrı olmamaya nasıl katlanırdım?" diyebilecek kadar kendine güvenmiş, kendinden başka da kimseye güvenmemiştir. 200 yıl sonra doğsa anlaşılacak, 1800 yıl önce doğsa tapılacak adamdır. Körü körüne okunduğunda solduracak, neler yaşadığı bilindiğinde yaşam kurtaracak kitapları vardır. NIETZSCHE'ci olmaya, inanıp inanmamaya gerek yok. Okuyup ders çıkarmak, anlaşıldığı kadarını anlamak yeterli olacaktır. Yaşamış ve kendin ol demiş. Neden o olayım ki? Önünde eğilir, kendi yolumu çizerim.

seval
26 Nisan 2009 22:30  

NIETZSCHE yi,düşünebilen tüm insanları ve sorgulayan beyinleri Seviyorum..herkese saygılar

Adsız
27 Nisan 2009 02:07  

Nietzsche'nin Nazi ideolojisi üzerindeki büyük etkisi, pek çok tarihçi tarafından vurgulanan somut bir gerçektir. Tarihçi W. Cleon Skousen, "Hitler'in Kavgam adlı kitabını yazması, sanki Nietzsche'nin mezarından konuşması gibi olmuştur" der.15 Bir diğer tarihçi George Lichtheim ise şöyle yazmaktadır: "Nietzsche olmadan, Hitler'in SS birliklerinin Doğu Avrupa'da yürüttükleri katliamları yürütecek ilhama sahip olamayacaklarını söylemek hiç de abartı değildirTarihçi H. F. Peters'ın tanımıyla, "Nietzsche faşizmin babasıdır".Nazi ideoloğu Alfred Rosenberg 20. Yüzyılın Efsanesi adlı kitabında Nietzsche'ye olan övgülerini dile getirmiştir. Nazilerin gençlik kolu niteliğindeki "Hitler Gençliği" (Hitlerjugend) örgütü, Nietzsche'nin Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı kitabını adeta "kutsal kitap" olarak benimsemiştir. Adolf Hitler Nietzsche'nin anısına özel bir anıt diktirmiş, dahası bunun yanında "Alman gençliğinin Nietzsche'nin üstün ırk doktrinini öğrenebilecekleri bir eğitim merkezi ve kütüphane"nin temelini atmıştır.Friedrich Nietzsche zum Gedächniserbau" (Friedrich Nietzsche Anıtsal Binası) Hitler tarafından Ağustos 1938'de açılmıştır.
Nietzsche'nin fikir babalığını yaptığı faşizmin 20. yüzyılda insanlığa getirdiği felaketler, bu Alman filozofun Darwinist düşüncelerinin ne denli yanlış olduğunu gösteren tarihi bir kanıt olmuştur. Allah'ın insanlara vahiy yoluyla öğrettiği üstün ahlaka karşı çıkan, bunun yerine putperest toplumların kan dökücü, zalim kültürüne özenerek bunu modern çağa taşımayı hedefleyen, Darwin'in insanları hayvan olarak gören, onları üstün ırk-aşağı ırk diye sınıflandıran fikirlerini insanlara telkin eden Nietzsche, dinsizliğin insanları ve toplumları sürükleyeceği karanlık dünyayı en iyi şekilde temsil etmektedir. Nietzsche'nin yaşamı da bu yönden ibret vericidir. 44 yaşında iken bir akıl hastalığına yakalanmış ve giderek artan hastalık sonucunda tamamen delirerek ölmüştür. 1902 yılında P. J. Mobius adlı bir doktor, insanlara "Nietzsche konusunda dikkatli olmaları gerektiğini, çünkü fikirlerinin hastalıklı bir beynin ürünü olduğunu" duyurmuşturAma Almanlar bu hastalıklı beynin hastalıklı felsefesine itibar etmişler ve bu da Nazi Almanyası'nı doğurmuştur.
Nietzsche'nin özel hayatı, en az felsefesi kadar karanlık ve hastalıklıdır. Nietzsche'nin sonu da tarih boyunca yaşamış tüm inkarcılar gibi çok acı olmuştur. Nietzsche bir akıl hastanesinde, frengiden ölmüştür

Sonu da tarih boyunca yaşamış tüm inkarcılar gibi çok acı olmuştur:

Küfürde 'büyük çaba harcayanlar' seni üzmesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah, onları ahirette pay sahibi kılmamayı ister. Onlar için büyük bir azap vardır. Onlar, imana karşılık küfrü satın alanlardır. Onlar, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Onlar için acıklı bir azap vardır. O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, Biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 176-178)

İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir.
Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.
(Bakara Suresi, 171)

Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)

Her canlı varlık gibi insan da bir gün ölmek üzere doğar. Kimileri çok küçük yaşta hayata veda ederken, kimileri genç, kimileri orta, kimileri de ileri yaşlarda bu dünyayı terk ederler. Kimsenin sahip olduğu malı-mülkü, serveti, makamı, mevkisi, şöhreti, itibarı, kuvveti ve güzelliği, ölümü kendisinden uzaklaştıramaz. Herkes istisnasız ölüme boyun eğmiştir ve bundan sonra da eğmeye devam edecektir.

Pek çok insan, ölümü düşünmek istemez. Bu mutlak sonun kendi başına da geleceğini aklına getirmez. İnsanların bir kısmı düşünmedikleri sürece, ölümle karşılaşmayacakları gibi batıl bir inanç geliştirmişlerdir. Halk arasında ölümle ilgili konu açan herhangi bir kişi hemen "şom ağızlı" olarak nitelenir ve bu konu hemen, "ağzından yel alsın" gibi anlamsız sözlerle kapattırılır. Halbuki ölümden söz eden bir insan, Allah'ın çok büyük ayetlerinden birini hatırlatmakta ve insanların üzerindeki kalın gaflet perdesinin biraz da olsa aralanmasına vesile olmaktadır. Ancak gafleti, yaşam biçimi haline getirmiş gafil bir kitle, kendilerini rahatsız eden bu tür gerçeklerin hatırlatılmasından çok huzursuz olurlar. Oysa bu kişiler, hayattayken ölümü düşünmekten ne kadar kaçarlarsa, ölümün gerçeğiyle karşılaştıklarındaki rahatsızlıkları da o kadar şiddetli olur. Bu dünyadaki gafletleri ne kadar büyükse ölüm anında, kıyamet gününde ve ebedi azaptaki dehşet, şaşkınlık ve azapları o derece büyük olur.

Zamanın ilerlemesine rağmen kendini yaşlanmaya ve ölüme karşı koruyabilmiş tek bir insan gösteremezsiniz. Ölmeyecek tek bir insan bulamazsınız. Çünkü insan kendi bedeninin ve kendi hayatının sahibi değildir. Yaşamaya karar verip hayatını kendisinin başlatmamış oluşu, bunun bir göstergesidir. Bir diğer göstergesi ise, hayatını sona erdiren ölüme müdahale edemeyişidir. Hayatın sahibi, onu verendir. Ve O, dilediği zaman da o hayatı geri alır. Hayatın sahibi olan Allah, Peygamberimiz (sav)'e vahyettiği "Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar?" (Enbiya Suresi, 34) ayetiyle, bunu haber verir.

Yalnızca şu anda, dünyada milyarlarca insanın var olduğu göz önünde bulundurulursa, ilk insandan bu yana, sayısız insan yaşamıştır. Bu insanların hepsi de istisnasız ölümü tatmışlardır. Günümüzden önce yaşayanların da şu anda yaşamakta olanların da kesinlikle başlarına gelmiş ya da gelecek olan kesin bir sondur ölüm. Kimse kendini bu kaçınılmaz sondan kurtaramaz. Kuran'da, bu konu şu şekilde bildirilir:

Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. (Al-i İmran Suresi, 185)

Ölümü Tesadüf Sanma Yanılgısı

Ölüm, her olay gibi, Allah'ın dilemesiyle hayır ve hikmetle gerçekleşir. Bir insanın doğum tarihi nasıl belliyse, aynı şekilde ölüm tarihi de daha o doğmamışken, dakikasına, saniyesine kadar bellidir. İnsan da kendisine verilen süreyi her saniye biraz daha tüketerek, o son ana doğru hızla yaklaşır. Herkesin ölümünün yeri, zamanı ve şekli kaderinde belirlenmiştir.

Buna rağmen insanların bir kısmı ölümün, Allah'ın ona sebep olarak yarattığı olaylar zincirinin bir sonucu olduğunu sanırlar. Her gün gazetelerde ölüm haberlerini okur, ardından da, "Eğer bir tedbir alınsaydı sonuç bu şekilde olmazdı; şöyle yapılsaydı ölmezdi" gibi cahilce mantıklar yürütürler. Halbuki her insan kendisine tanınmışsüreden ne bir saniye eksik ne de bir saniye fazla yaşayamaz. Ancak, imanın verdiği bilinçten uzak olan insanlar, her olaya olduğu gibi ölüme de tesadüfler zincirinin bir parçası olarak bakarlar. Allah Kuran'da, tamamen inkarcılara özgü olan böyle çarpık bir zihniyetten müminleri sakındırır:

Ey iman edenler, inkar edenler ile yeryüzünde gezip dolaşırken veya savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için: "Yanımızda olsalardı, ölmezlerdi, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. Allah, bunu onların kalplerinde onulmaz bir hasret olarak kıldı. Dirilten ve öldüren Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı görendir. (Al-i İmran Suresi, 156)

Ölümü bir tesadüf sanmak büyük bir akılsızlıktır. Ve bu durum, üstteki ayetten de anlaşılacağı gibi, insana büyük bir manevi azap, karşı konulamaz bir sıkıntı verir. İnkar edenler, yakınlarını ve sevdiklerini kaybettiklerinde bu büyük azabı yaşarlar. Ölenin aslında bir kurtulma ihtimali olduğunu, fakat aksilik, tedbirsizlik gibi durumlar yüzünden zamansız öldüğünü düşünürler. Bu düşünce de onların üzüntü, pişmanlık ve acılarının katlanarak artmasına neden olur. Çektikleri bu sıkıntı ve acı, gerçekte inançsızlıklarının azabından başka bir şey değildir.

Oysa olayın çok önemli bir sırrı vardır; ölümün sebebi, ne bir kaza, ne bir hastalık, ne de başka bir şeydir. Bütün bu sebepleri yaratan Allah'tır. Kaderimizde belirtilen süre dolduğu zaman, yukarıda sayılan sebeplerden herhangi bir tanesi nedeni ile hayatımız sona erer. Ve insan, elindeki tüm maddi imkanını seferber etse dahi, kendisi için belirlenmişolan ölüm zamanından bir an bile fazla yaşayamaz. Kuran'da bu İlahi kanun şöyle haber verilir:

Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır... (Al-i İmran Suresi, 145)

Kader Anlayışındaki Çarpıklık

Özellikle ölüm konusuyla ilgili olarak, halk arasında kader hakkında pek çok yanlış kanaat vardır. "Kaderini yenmek", "kaderini değiştirmek" gibi yanlış mantıklar toplumda oldukça yaygındır. Kimi insanlar birtakım beklenti ve tahminlerini kader zannedip, bunların gerçekleşmediğini görünce de kaderin belirlendiği gibi gitmediğini, değiştiğini sanırlar. Sanki kaderi önceden okumuş da, olaylar okudukları şekilde gelişmemiş gibi akılsızca bir tavır takınırlar. Bu tür çarpık ve tutarsız mantıklar, kaderin anlamının tam olarak kavranamamış olmasından kaynaklanır.

Kader, zaman ve mekan kavramlarını yoktan var eden ve bunları tamamen kontrol ve hakimiyetinde bulunduran, zaman ve mekana tabi olmayan Allah'ın, geçmiş ve gelecekteki tüm olayları zamansızlık boyutunda tespit etmesi ve yaratmasıdır. Yaşanmış ve yaşanacak bütün olaylar zinciri, an an, detay detay Allah Katında planlanmış ve yaratılmıştır.

Zamanı Allah yaratmıştır, bu yüzden O, zamana bağımlı değildir. Allah'ın Katında herşeyin başı da, sonu da, sonsuzluk şeridindeki yeri de bellidir. Herşey olup bitmiştir. Nasıl bir filmi seyreden kişinin o film üzerinde herhangi bir değişiklik yapmaya güç ve imkanı yoksa, insanların da tabi oldukları kader üzerinde bir etkileri olamaz. İnsanlar kader üzerinde değil, kader insanlar üzerinde belirleyici ve yaptırıcı bir unsurdur. Herşeyiyle kaderin bir parçası olan insan o kaderden bağımsız bir şekilde davranamaz. Kaderin dışına çıkamaz. Bu bir video kasetteki filmde yer alan oyuncunun, kasetten dışarı sıyrılıp maddi bir boyut kazanarak videonun başına oturması ve kendi bulunduğu kasette silmeler, eklemeler, değişiklikler yapmasına benzer ki, elbette bu kendi içinde çelişkili ve mantıksız bir durumdur.

Dolayısıyla, kaderi yenme, kaderin akışını değiştirme gibi bir durum söz konusu bile olamaz. Unutulmamalıdır ki, "ben kaderimi değiştirdim" diyen bir insan da, aslında kaderinde yazılı olan bir cümleyi söylemektedir.

Bunu bir örnekle açıklamak istersek; bir insan günlerce komada kalabilir, yeniden yaşama dönmesi imkansız gibi gözükebilir. Fakat aynı insanın, beklenenin aksine, tekrar eski sağlığına kavuşması, onun "kaderini yendiği" ya da doktorların onun "kaderini değiştirdiği" anlamına gelmez. Bu olay, o kişinin, kaderinde kendisi için belirlenmiş süreyi doldurmadığını gösterir. Bu da aynı kaderin bir parçasından başka bir şey değildir. Herşey gibi hastalanması ve tekrar iyileşmesi de Allah Katında yazılıp tespit edilmiştir. Bir ayette Allah şöyle buyurur:

... Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu Allah'a göre kolaydır. (Fatır Suresi, 11)

İnsanlar arasında yaygın olan bir başka yanlış kanaate göre de, 80 yaşında birinin ölümü "ecel", küçük bir çocuğun, genç bir insanın ya da orta yaşlı bir kişinin ölümü "beklenmedik bir olay"dır. Bu yanlış mantıkla düşünen insanlar, ölümü kabullenip, olağan karşılayabilmek için kendi belirledikleri bazı şartların bulunmasını isterler. Bu gafil insanlara göre, uzun süren ağır bir hastalık sonucu gelen ölüm genellikle doğal karşılanabilir, fakat ani bir hastalık ya da kaza sonucu gelen ölüm zamansızdır. Bu yüzden, çoğu zaman ölümler isyankar bir ruh haliyle karşılanır. Ancak bu mantık, Allah'ın adaletinin, sonsuz merhametinin, herşeyi hayır ve hikmetle yarattığının tam olarak takdir edilemediğinin göstergesidir. Bu psikolojiye sahip olan herkes Allah'a tam bir teslimiyetle teslim olmadığı için dünya hayatında sürekli bir sıkıntı ve keder içinde yaşamaya mahkum kalacaktır.

Reenkarnasyon Yanılgısı

Ölüm hakkında çeşitli kesimlerde yaygın olan batıl inançlardan birisi de "reenkarnasyon"dur. Öldükten sonra çeşitli kereler farklı yer ve zamanlarda ve farklı kimliklerle dirilerek yeniden dünyaya gelme şeklinde açıklanan reenkarnasyon, gerek iman etmeyenler gerekse çeşitli batıl inanışların mensupları arasında, son zamanlarda ilgi gören sapkın bir akım haline gelmiştir.

Teknik olarak hiçbir delile dayanmamasına rağmen bu tür batıl inançların taraftar toplamasının başlıca sebebi, dini inancı olmayan insanların bilinçaltlarındaki, öldükten sonra yok olma endişesidir. Dini inançları zayıf olan kimseler de, dünyada yaptıklarının karşılığı olarak ahirette cehennem gibi bir cezanın kendilerini beklediğini bildikleri için ya da en azından ihtimal verdikleri için öldükten sonra ahirete gitme gerçeğinden rahatsız olurlar. Her iki sınıf için de öldükten sonra dünyaya tekrar tekrar gelmek son derece cazip bir durumdur. Bu yüzden bu işin istismarını yapan belirli kesimlerin birkaç "göz boyama" seansıyla, daha fazla delil aramadan reenkarnasyon gibi bir safsatayı seve seve benimserler.

Bu sapkın düşünceye, bazı dönemlerde Müslüman çevrelerden kendisine aydın, entellektüel, ilerici görünümü vermek isteyen bazı kişiler de olumlu bakmaktadır. Olayın asıl ciddi yönü ise, bu tür kimselerin söz konusu sapkın iddialarına Kuran ayetlerinden delil getirmeye ve ayetlerin açık ve net ifadelerini, "dillerini eğip bükerek" kendi yorumlarına delil göstermeye çalışmalarıdır. Burada vurgulanmak istenen temel konu da, bu sapkın itikadın kesinlikle Kuran ve İslam dışı olduğu ve Kuran'ın açık ayetleriyle tamamen çeliştiğidir.

Reenkarnasyonun Kuran'da geçtiğini iddia edenlerin delil olarak öne sürdükleri birkaç ayetten biri Mümin Suresi'nin 11. ayetidir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:

Dediler ki: "Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı ?" (Mümin Suresi, 11)

Reenkarnasyoncular bu ayette, insanın dünyada bir kere yaşayıp öldükten sonra tekrar diriltilerek dünyada ikinci bir yaşama başladığını, bu suretle ruhunun gelişimini tamamladığını ve bu ikinci yaşamını takip eden ikinci ölümünden sonra ahirette diriltildiğini iddia ederler.

Oysa ayete göre insanın iki defa ölü iki defa diri hali olduğu anlaşılmaktadır. Üçüncü bir ölü ya da dirilik hali söz konusu değildir. Bu durumda doğal olarak akla, insanın en baştaki durumunun ölü mü ya da diri mi olduğu sorusu gelir. Bu sorunun cevabını ise Bakara Suresi'nin 28. ayetinde buluruz:

Nasıl oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi o diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz. (Bakara Suresi, 28)

Ayet açıktır; insan başlangıçta ölüdür, yani yaratılışının temeli başlangıçta, ayetlerde de bildirilen toprak, su, çamur gibi cansız maddelerden oluşmaktadır. Daha sonra Allah bu cansız yığına "bir düzen içinde şekil verip" diriltir. Birinci ölüm ve birinci diriliş gerçekleşmiştir. Birinci dirilişten belli bir süre sonra insan, yaşamı sona erince tekrar öldürülür, ilk ölümünde olduğu gibi toprağa geri döner, çürüyüp-ufalanıp toz haline gelir. Bu da ikinci defa ölü haline geçişidir. Geriye ise ikinci ve son diriltilmesi kalmıştır. Bu da ahiretteki dirilmesidir. İkinci ve son diriliş ahiretteki dirilme olduğuna göre, dünya hayatında ikinci bir diriliş söz konusu olamaz. Aksi takdirde bu tür bir iddia üçüncü bir dirilişi gerektirir ki böyle bir durumdan hiçbir ayette söz edilmez. Görüldüğü gibi ne Mümin Suresi 11. ayetinden, ne de Bakara Suresi 28. ayetinden insanın dünyada birden fazla kez diriltildiği anlamı çıkmaz. Tam tersine bir kere dünyada bir kere de ahirette dirilişin olduğu ayetlerden açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

Bunun dışında, Kuran'daki pek çok ayet de insanın içinde imtihan edildiği tek bir dünya hayatı olduğunu ortaya koymaktadır. Örneğin ölümden sonra tekrar dünyaya dönüş olmadığı, Allah'ın buna kesin olarak izin vermeyeceği ayetlerde şöyle bildirilmektedir:

Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin. Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım. "Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır. (Müminun Suresi, 99-100)

Ayette, kişiye ölüm geldikten sonra yeniden dünya hayatına bir dönüş, bir telafi imkanı bulunmadığı anlatılırken inkarcıların, bunun aksine ikinci bir diriliş ve dünyaya dönüş beklentisine sahip oldukları da dikkat çekmektedir. Allah bunun hiçbir geçerliliği bulunmayan ve inkarcıların kendi söyledikleri bir sözden ibaret olduğunu açıkça belirtir.

Başka ayetlerde de cennettekilerin "ilk" ölümden başka bir ölüm tatmayacakları şöyle bildirilir:

Orda, ilk ölümün dışında başka ölüm tatmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur. Senin Rabbinden, bir fazl ve (lütuf) olarak. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş' budur. (Duhan Suresi, 56-57)

Cennet ehlinin, birinci ölümleri dışında başka bir ölüm tatmayacaklarından dolayı duydukları sevinç bir başka ayette şöyle geçer:

Nasıl, biz ölecek olanlar değil miymişiz? Yalnızca birinci ölümümüzden başka (öyle mi)? Ve biz azaba uğratılacak olanlar değil miymişiz? (Saffat Suresi, 58-59)

Üstteki ayetler o kadar açıktır ki, insanın yaşadığı tek bir ölüm olduğu, hiçbir tevile yer bırakmayacak netlikte vurgulanmaktadır. Önceki ayetlerde iki ölümden bahsedildiği halde, neden burada tek bir ölümden başka ölüm tadılmayacağının söylendiği gibi bir soru akla gelebilir. Bunun cevabı Duhan Suresi'nin 56. ayetindeki ölümü "tatma" ifadesinde kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Zira, insanın bilinçli olarak tattığı, yani yaşadığı, karşılaştığı, idrak ettiği ilk ve tek bir ölüm vardır; o da dünya hayatının sona erdiği an karşılaştığı ölümdür. En baştaki ölü halinden önce diri olmadığı dolayısıyla algılama ve şuur gibi özellikleri olmadığı için bu birinci ölümünün şuuruna varması, bunu tatması gibi bir durumu elbette ki olamaz.

Kuran'ın açık ve kesin haberine rağmen, dünyada birden fazla ölme, dirilme, yeni bedenlere girme gibi olayların bulunduğunu iddia etmek Kuran'ın açık ayetlerini reddetmek anlamına gelecektir.

GAFLETİN KALIN PERDESİ

İnsan bencil yaratılmıştır ve kendi çıkarlarını ilgilendiren şeyler hakkında son derece hassastır. Ancak her konuda kendi çıkar ve menfaatlerini en ince ayrıntısına kadar düşünen ve hesaplayan insanın doğrudan doğruya kendisini ilgilendiren ölüm konusunda kayıtsız ve umursuz olması son derece hayret vericidir. "Kesin bilgiyle iman etmeyenler"e özgü olan bu ruh halini Allah, Kuran'da tek bir kelimeyle tanımlamıştır: "Gaflet".

Gafletin anlamı, şuurundaki bulanıklık ve kapalılıktan ötürü, bir insanın gerçekleri tam olarak algılayamayıp, sağlıklı değerlendirmeler yapamaması ve buna bağlı olarak, gereken sağlıklı tepkileri verememesidir. Bir ayette Allah şöyle buyurur:

İnsanların sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 1)

Ölümcül, çaresiz bir hastalığa yakalanan birisinin öleceğine kesin gözüyle bakılır. Fakat ona bu gözle bakanların da er ya da geç ölecekleri kesindir. Gaflet yüzünden, işin bu yönü bu tarz kişilerin aklına gelmez. Oysa belki de ölüm, kendisini bu "ölümcül hasta"dan çok daha önce, hiç ummadığı bir anda yakalayacaktır.

Yakınları, ölüm döşeğindeki hastalarının durumuna üzülürler. Ama bir gün kesinlikle ölecek olan kendilerine de üzülmek akıllarına gelmez. Oysa, bir olayın eninde sonunda gerçekleşeceği kesinse, bunun yakın ya da uzak olması verilen tepkiyi değiştirmemelidir.

Eğer ölmek üzere olanlar için üzülmek gerekiyorsa, yalnızca ölüm anında değil herkes birbiri ve kendisi için şimdiden üzülmeye başlamalıdır. Ya da içinde bulunduğu gaflet perdesini yırtmalı, ölümün gerçek anlamını kavramalıdır.

Bunun için de, öncelikle gafleti doğuran sebepleri tanımak yararlı olabilir.

Gafletin Nedenleri

- Tefekkür ve akletme eksikliği: Bazı insanlar ciddi konular üzerinde düşünmeye pek alışık değildir. Düşünmeden yaşamaya alışık olduklarından, ölümü de çok uzak görürler. Günlük sorunların, zihinlerini yeterince meşgul ettiğini düşünürler. Küçük konularla o dar zihinlerini doldurur, küçük sorunlarda boğulur ve ölüm gibi önemli konuları düşünemezler. Herhangi birinin ölümüyle karşılaştıklarında ya da ölümle ilgili bir konu açıldığında, "Allah gecinden versin, Allah kimsenin başına vermesin, Allah sıralı versin..." gibi sözlerle kendilerini avutur, konuyu en kısa zamanda, yine düşünmeden geçiştirmeye çalışırlar.

- Yaşamın karmaşa ve hareketliliği: Yaşam öylesine akıcı ve hareketlidir ki kendini olayların akışına kaptıran insan özel bir çaba göstermezse, eninde sonunda kendisini yakalayacak olan ölüm gerçeğini göz ardı edebilir. Bu durum, özellikle imana sahip olmadığı için kader, tevekkül, Allah'a teslim olma gibi kavramlara yabancı insanlar için geçerlidir. Bu gibi insanlar kendilerini bildikleri andan itibaren kendi deyimleriyle "dünyalarını kurtarmaya" bakarlar. Bu tip insanlar sürekli yeni dünyevi planlar, çıkarlar, hedefler peşinde koşarlar; bunlarla oyalanmaktan ölümü düşünmeye fırsat bulamazlar Hiç ummadıkları bir anda da hazırlıksız ve şaşkın bir şekilde ölüm gerçeğiyle karşılaşırlar. Ama artık çok geçtir.

- Doğum yanılgısı: Gafletin sebeplerinden birisi de doğumun varlığıdır. Her gün doğumlar ve ölümler olur. Yeryüzünün nüfusu hiç eksilmez, hatta günden güne artar. İnsan kendisini bu döngünün etkisine kaptırınca sanki doğumlar ölümleri telafi ediyor, yaşam böylece dengeleniyor gibi bir yanılgıya kapılabilir. Bu da ölüme karşı bir gaflet perdesi oluşmasına sebep olur. Oysa şu andan itibaren hiçbir doğumun gerçekleşmeyeceği bir döneme girsek, insanların birbiri ardına öldüğünü ve dünya nüfusunun hızla sıfıra doğru gittiğini görsek... İşte o zaman ölüm insana tüm dehşetiyle kendisini hissettirir. İnsan etrafındakilerin birer birer eksildiğini görür ve kaçınılmaz sonun er geç kendisine de geleceğini kesin olarak fark eder. Aradan yıllar bile geçse, hala hayatta olanlar ertesi gün sıranın kendilerine gelip gelmeyeceği endişesiyle yatarlar. Ölüm bir an bile akıllarından çıkmaz.

Halbuki olayın aslı da bundan farklı değildir. Yeni doğanların öleceklere hiçbir etkisi yoktur. Bu, yalnızca psikolojik bir yanılgıdan ibarettir. Günümüzden 150 yıl önce yaşayanlardan bugün hiçbiri hayatta değildir. Kendilerinden sonra doğanların bu kişilerin ecellerine hiçbir faydası dokunmamıştır. Aynı şekilde 100 yıl sonra da şu anda yaşayan insanlardan hemen hemen hiçbirisi kalmayacaktır. Çünkü dünya bir tür durak yeridir; sürekli dolar ve boşalır.

Kendini Kandırma Yöntemleri

Ölümü göz ardı ettiren ve gafleti doğuran nedenlerin dışında bir de insanların kendi kendilerini avutmak için kullandıkları savunma mekanizmaları vardır. Bu kendini kandırma yöntemlerini birkaç madde halinde inceleyebiliriz.

- Yaşlılık dönemine erteleme düşüncesi: Bu savunma mekanizması gençlerde ve orta yaşlılarda görülür. Bunu kullanan insan, genelde 60-70 yıl yaşayacağını hesaplar ve ancak ömrünün son yıllarını bu tür konulara ayırmaya karar verir. Böylece, ölüme ve öbür dünyaya hazırlanmak için de yaşamından bir pay ayırmışolduğunu düşünür ve vicdanını rahatlatır.

Halbuki bir saniye sonra yaşayacağının bile garantisi olmayan, daha ne kadar yaşayacağını, nerede ve ne zaman öleceğini asla bilmeyen bir insanın böyle uzun vadeli, sonuçsuz hesaplar yapmasının ne büyük bir gaflet olduğu ortadadır. Her gün etrafında kendisiyle yaşıt hatta daha genç pek çok kişi ölür. Gazeteler ölüm ilanlarıyla doludur. Televizyonlarda her gece birçok ölüm haberi izler. Çoğu zaman, büyük küçük, kendi yakınlarının ölümlerine tanık olur. Fakat etrafındaki insanların bir gün hatta belki de yarın, kendi ölümüne de tanık olacaklarını, kendi ölüm ilanını okuyacaklarını aklına getirmez. Kaldı ki, o beklediği "yaşlılık" sınırına kadar yaşasa bile bir şey değişmeyecek, sahip olduğu zihniyeti değiştirmediği sürece, ölümle karşı karşıya gelene dek erteleme mantığını sürdürecektir. Allah bir ayette şöyle buyurur:

Ertelemek ancak inkarda bir artıştır… (Tevbe Suresi, 37)

-"Cehennemde cezamı çeker ve çıkarım" mantığı: Toplumda oldukça yaygın olan bu görüş, gerçekte doğru bilinmemektedir. Kuran'ın hiçbir yerinde bir süre Allah'ın dilemesi dışında cehennemde ceza görüp, sonra bağışlanarak cennete alınanlardan söz edilmez. Tam tersine, konu ile ilgili tüm ayetlerde, kıyamet günü müminlerin ve inkarcıların kesin bir biçimde ayrılacakları, müminlerin ebediyen cennete girecekleri, inkarcıların ise ebediyen cehenneme, aşağılık bir azabın içine sürülecekleri ve Allah dilemedikçe oradan çıkamayacakları bildirilmiştir:

Dediler ki: "Sayılı günlerin dışında, ateşasla bize değmeyecektir." De ki: "Allah Katından bir ahid mi aldınız? -ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?" Hayır; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır. İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır. (Bakara Suresi, 80-82)

Bir diğer ayette şöyle denir:

Bu, onların: "Ateşbize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak" demelerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür. (Al-i İmran Suresi, 24)

Cehennem, insanın hayal gücünün alamayacağı kadar büyük acıları yaşayacağı bir yerdir. Cehennem Allah'ın "Kahhar", "Cebbar" sıfatlarının en şiddetli tecelli ettiği ve dünyadaki hiçbir azapla kıyaslanamayacak azaplarla dolu, korkunç bir ortamdır. Parmağının ucu yanınca bile canı çok acıyan aciz bir insanın rahat ve umursuz bir şekilde böyle bir azabı belirli bir süre için bile olsa göze aldığını söylemesi, akletmediğinin açık bir göstergesidir. Allah'ın azabını hafife alan, sonsuz azap çekme ihtimalini rahatlıkla karşılayan bir kimse gerçekte Allah'ın kadrini gereği gibi takdir edemeyen, akledemeyen bir insandır.

-Ben zaten cennete gireceğim mantığı: Kendilerinin mutlaka cennete gireceğini iddia eden insanlar vardır. Dünyada iyilik olarak tanımladıkları ufak tefek birtakım şeyleri yaparak ve kötülük olarak tanımladıkları birtakım şeylerden uzak durarak, cennete gideceklerini sanırlar. Din hakkındaki bilgileri kulaktan dolma, hurafelerle dolu safsatalardan öteye geçmeyen bu insanlar, gerçekte Kuran'da tarif edilen güzel ahlakla hiçbir ilgisi olmayan, kendi uydurdukları bir din anlayışına sahiptirler. Sorulduğunda kendilerini "Müslüman" olarak tanıtabilirler. Oysa Kuran'a göre bu inanca sahip olan kişiler Allah'a birçok şeyi ortak koştukları için gerçek Müslümanlar değillerdir. Kehf Suresi'nde böyle bir insanın durumu şöyle anlatılır:

Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamışve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık. (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: "Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm." Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): "Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum" dedi. "Kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım." Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: "Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?" "Fakat, O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam." (Kehf Suresi, 32-38)

Yukarıdaki ayetlerde anlatılan bahçe sahibi, "Rabbime döndürülecek olursam" ifadesiyle, Allah'a ve ahiret gününe kesin bilgiyle iman etmediğini, ve bu konuda şüphe içinde olduğunu ortaya koymaktadır. Buna karşın, kendisinin üstün bir mümin olduğu iddiasındadır ki Allah'ın kendisini cennetle ödüllendireceğinden emindir. Günümüzde de bu yanlış zihniyete sahip kişilerin var olduğunu görmekteyiz.

Bu kişiler Allah'a karşı samimiyetsiz bir tutum içinde olduklarını aslında için için kendileri de bilirler, fakat bu gerçek onlara hatırlatılmak istense bunu kabul etmeyip hemen kendilerini temize çıkarmaya çalışırlar. Din ahlakını yaşamanın önemsiz olduğunu öne sürer, mahalledeki dindar görünümlü kişilerin aslında ne kadar namussuz, ahlaksız olduğunu iddia ederek kendilerini masum göstermeye uğraşırlar. Kalplerinin temiz olduğunu, kimsenin kötülüğünü istemediklerini, kimsenin malında, mülkünde, ailesinde gözleri olmadığını söyleyerek "iyi insan" olduklarını ispatlamaya kalkarlar. Dilencilere sadaka verdiklerini, komşuya ikramda bulunduklarını, senelerce gece gündüz çalıştıklarını, insanlara hizmet ettiklerini, bundan daha iyi Müslümanlık olmadığını savunurlar.

Samimiyetsizliklerinin en büyük göstergesi ise, sahip oldukları sapkın din anlayışına dayanak bulmak için birtakım bahaneler üretmeleridir. Kendi yaşamlarını meşrulaştırmak için kullandıkları, "en büyük ibadet çalışmaktır", "mühim olan kalp temizliğidir" gibi ifadeler en çok rastlanılan örneklerdendir. Bu ifadeler Kuran'da bildirildiği üzere din öne sürülerek Allah'a karşı yalan söylemekten ibarettir:

Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

Hiç mi öğüt alıp-düşünmüyorsunuz?

Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var?

Eğer doğru söylüyorsanız, öyleyse getirin kitabınızı. (Saffat Suresi, 154-157)

- Çifte standart mantıklar: İnsan, farklı bir kendini kandırma yöntemi daha geliştirmişolabilir. Ölüm aklına geldiğinde sonsuza dek yok olacağını düşünür ve bunun dehşetiyle Allah'ın vaat ettiği sonsuz bir hayatın "var olabileceğine" yüzde elli ihtimal verir. Böylece kendi içinde bir nevi umut ışığı yakar. Öte yandan, Allah'ın kendisine yüklediği birtakım sorumluluklar olduğu aklına gelince de, diğer yüzde elli ihtimali düşünür. "Nasılsa toprak olup yok olacağım, ölümden sonra hayat yoktur" diyerek hesap verme, cehennem azabıyla karşılaşma gibi korku ve endişelerini bastırır. Her iki durumda da gaflet halinin ona verdiği bir nevi sarhoşluk hali içerisinde ölüm onu yakalayıncaya kadar yaşamını sürdürür.

Gafletin Sonucu

Önceki bölümlerde, ölüm, insana yaşadığı sürece kendini hatırlatır demiştik. Ya bu hatırlatmalar ona fayda verir ve birtakım konuları tekrar gözden geçirmesi, hayata ve olaylara bakışaçısını yeniden düzenlemesi gerektiğini ciddi bir şekilde düşünmeye başlar. Ya da sözünü ettiğimiz savunma mekanizmaları devreye girer, kalbinin ve gözünün önündeki gaflet perdesi günden güne daha da kalınlaşmaya başlar.

İşte inkarcıların bir kısmının yaşlanıp ölüme iyice yaklaştıkları halde, ölümü büyük bir sakinlikle, akılsızca bir rahatlıkla beklemeleri bu perdenin kalınlığının göstergesidir. Çünkü ölüm onlara artık yalnızca güzel ve tatlı bir uykuyu, huzur ve sakinliği, ebedi bir rahatlığı çağrıştırmaktadır.

Oysa onları yoktan var edip yaratan, sonra öldürüp tekrar diriltecek olan Allah onlara azapla geçirecekleri ebedi bir hayatı, ebedi bir pişmanlığı ve mutsuzluğu vaat etmiştir. Onlar da bu gerçeği, tam ebedi uykuya dalacaklarını sandıkları ölüm anında bizzat görürler. Çünkü, ölümün bir yokoluşolmadığını, aksine kendileri için azapla dolu yeni bir dünyanın başlangıcı olduğunu anlarlar. Canlarını alan ölüm meleklerinin dehşet verici gelişi, o büyük azabın ilk habercisidir. Bu nedenle Kuran'da, ölümden sonraki yaşamı reddeden inkarcılardan söz edilirken "Öyleyse melekler, yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak?" (Muhammed Suresi, 27) denir. Bu anda, inkarcıların ölümden önceki küstah ve kibirli tavırları yerini dehşet, pişmanlık, çaresizlik ve sonsuz bir acıya bırakır. Allah Kuran'da, bu durumu şöyle haber verir:

Dediler ki: "Biz yer (toprağın için) de yok olup gittikten sonra, gerçekten biz mi yeniden yaratılmışolacağız?" Hayır, onlar Rablerine kavuşmayı inkar edenlerdir. De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği, hayatınıza son verecek, sonra Rabbiniz'e döndürülmüşolacaksınız." Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmişolarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen. (Secde Suresi, 10-12)

Ölümden KaçışYoktur

İnsan özellikle gençliğinde ölümü hiç aklına getirmek istemez. Bunu bir son olarak gördüğü için ölümün düşüncesinden bile kaçar. Düşünmemek onun için en rahat kaçışyoludur. Oysa fiziksel kaçışölüme bir çare olmadığı gibi, ölümü aklına getirmekten kaçınarak ölümden kurtulabilmek de mümkün değildir. Dahası, ölümü aklına getirmemek de mümkün değildir. Daha önce de belirttiğimiz gibi insan, her gün önüne gelen gazetelerde mutlaka ölüm haberleriyle, ölüm ilanlarıyla karşılaşır. Yolda giderken bir cenaze arabasına rastlar ya da bir mezarlığın önünden geçer. Zaman içinde yakınları ve akrabaları ölür. Onların cenazelerine gittiğinde ve evlerini ziyaret ettiğinde, mutlak gerçekle yüzyüze kalır. Başkalarının, özellikle de sevdiklerinin ölümünü gördükçe, kendi sonunu düşünür.

İnsan ne kadar direnirse dirensin, nereye sığınırsa sığınsın, nereye kaçarsa kaçsın, aslında farkında olmadan her an kendi ölümüne doğru koşar. Önünde başka bir kapı, tercih veya çıkışyolu yoktur. Geri sayım sürekli devam eder. Ne yöne dönerse ölüm onu oradan karşılar. Allah'ın kanununda bir değişme olmaz. Kaderde belirlenmişbir anda ve yerde ölüm onu yakalar. Kuran'da, Allah bu gerçeği şöyle haber verir:

De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah) a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma Suresi, 8)

Her nerede olursanız ölüm sizi bulur, yüksekçe yerlerde tahkim edilmişşatolarda olsanız bile... (Nisa Suresi, 78)

Bu nedenle insanın yapması gereken, kendini kandırmayı ya da gerçekleri göz ardı etmeyi bir kenara bırakıp Allah'ın kaderinde tespit ettiği süreyi en iyi şekilde değerlendirebilmektir. Bu sürenin ne zaman biteceğini de yalnız Allah bilmektedir
Öldükten Sonra Ne Hale Geleceğinizi Hiç Düşündünüz mü?

Zaten gömülmenizle birlikte bedeniniz hem içten hem de dıştan gelen etkilerle hızlı bir parçalanma sürecine girecek.

Vücutta oksijen kalmayacağından, bir süre sonra mikroplar faaliyete geçerek bedene yayılacaklar.

Karında toplanan gazlar cesedi şişirecek ve bu şişlik vücudun her tarafına yayılarak, bedeni tanınmaz hale getirecek.

Bundan sonra gazın diyaframa yaptığı basınçtan dolayı ağızdan ve burundan kanlı köpükler gelmeye başlayacak.

Çürüme ilerledikçe kıllar, tırnaklar, avuç içleri ve tabanlar yerlerinden ayrılacaklar.

Bu dışdeğişmeyle beraber, iç organlarda da (akciğer, kalp ve karaciğerde) çürüme başlayacak.

En korkunç olay ise bu noktada gerçekleşecek; karın bölgesinde toplanan gazlar deriyi zayıf noktasından patlatacaklar ve bedenden tahammül edilmez derecede pis kokular yayılacak. (Ölü insan kokusu, dünyanın en iğrenç kokularındandır.)

Bu süre içinde kafadan başlamak üzere, adaleler de yerlerinden ayrılacak.

Cilt ve yumuşak kısımlar tamamen dökülecek ve iskelet gözükmeye başlayacak.

Beyin tamamen çürüyecek ve kil görünümünü alacak, kemikler bağlantılarından ayrılacak ve iskelet dağılmaya başlayacak...

Bu olay, ceset bir toprak ve kemik yığını haline gelene kadar böylece devam edecek.

"Ben" sandığınız bedeniniz böylelikle korkunç ve iğrenç bir şekilde yok olacak. Geride kalanlar sizden söz ederken, topraktaki tüm kurtlar, böcekler ve bakteriler sizin etlerinizi kemirecekler.

Eğer bir kaza sonucunda ölür de, gömülmezseniz, o zaman çok daha feci bir manzara ortaya çıkacak. Bedeniniz, sıcak havada açıkta kalmışbir et gibi, kurtlanacak, birkaç gün içinde bir kurt yumağı haline dönüşecek. Kurtlar, son et parçasını da yiyene kadar iskeletin kıvrımları arasında dolaşacaklar.

Böylece "en güzel bir biçimde" yaratılmışolan insan hayatı, olabilecek en korkunç biçimde sona erecek.

Peki neden?

İnsan vücudunun öldükten sonra bu hale getirilmesi Allah'ın dilemesiyledir. Ve bunun çok büyük bir hikmeti vardır. İnsan, kendisinin aslında bedenden ibaret olmadığını, bedeninin yalnızca kendisine giydirilmişgeçici bir kılıf olduğunu, bu korkunç sonu görerek anlamalı, bedenin ötesinde bir varlığı olduğunu hissetmelidir. İnsan, sadece bedenden ibaret olamayacağını, bedenin ötesinde onu bir araç olarak kullanan ruhun var olduğunu anlamalıdır.

Allah kendini "et ve kemikten" ibaret sanan insana, belki de bunun bir aldanışolduğunu kavratmak için böyle ibret verici bir son hazırlamıştır.

İnsan, bedeninin ölümüne bakmalı, bu geçici dünyada adeta sonsuza kadar kalacakmışgibi sahiplendiği ve bütün arzularına boyun eğdiği bedeninin akıbeti hakkında düşünmelidir. O beden toprağın altında çürüyecek, kurtlanacak ve iskelete dönüşecektir.
Hiç düşündünüz mü?

Neden insan sık sık temizlenmek zorundadır? Neden temizliğine, bakımına dikkat etmezse, vücudu, ağzı kokar, cildi ve saçı yağlanır? Neden terler ve bu terin kokusu son derece kötüdür?

İnsanın aksine, çicekler son derece güzel kokulara sahiptirler. Gül ya da karanfil, pis çamurlu bir toprakta yetişmelerine rağmen binlerce yıldır son derece güzel kokarlar. Ama insan, biraz dikkat etmediğinde kötü kokmaya başlar ve bunu ancak iyi bir bakımla engelleyebilir.

Neden böyle olduğunu, insanın neden bu şekilde bir eksiklikle yaratıldığını hiç düşündünüz mü? Allah'ın neden çiçekleri güzel kokulu yaparken, insan bedeninin bu şekilde acizliklerle dolu olduğunu hiç aklınıza getirdiniz mi?

İnsan yalnızca bu saydığımız özelliklerle kalmaz; yorulur, acıkır, susar, canı acır, midesi bulanır, hastalanır…

İnsanlara bunlar doğal şeylermişgibi gelir, ama bu bir aldanıştır. İnsan hiçbir zaman kötü kokmayabilir, hiçbir zaman başağrısı çekmeyebilir, hiçbir zaman hasta olmayabilirdi. Tüm bu zorluklar, "tesadüfen" oluşmuşdeğil, özel olarak yaratılmışlardır. Allah, insanı belirli bir amaç, belirli bir hikmet doğrultusunda bu şekilde yaratmıştır.

Bu amaçlardan biri; insanın aciz bir varlık, bir "kul" olduğunu anlamasıdır. Eksiksiz, mükemmel olmak Allah'ın vasfıdır, O'nun kulu olan insan ise sonsuz derecede eksiktir, zayıftır ve dolayısıyla O'na sonsuz derecede muhtaçtır. Allah bir ayette, konuyu çok hikmetli bir biçimde açıklar:

Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ganiy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır. Dileyecek olsa, sizi giderir (yok eder) ve yepyeni bir halk getirir. Bu, Allah'a göre güç değildir. (Fatır Suresi, 15-17)

İnsanın sahip olduğu kusur ve eksikliklerin başka bir amacı ise, bu yurdun geçiciliğini hatırlatmasıdır. Çünkü söz konusu kusur ve eksiklikler, bu dünyadaki bedene mahsusturlar. Ahirette, cennet ehli yeni bir bedenle, eksiksiz ve kusursuz bir şekilde yaratılacaktır. Bu dünyadaki zayıf, eksik, kusurlu beden, müminin gerçek bedeni değildir, geçici bir süre içinde kaldığı bir kalıptır.

Bundan dolayıdır ki, dünyada kusursuz bir güzellik elde edilemez. Fiziksel yönden en güzel, en çekici, en kusursuz olduğunu sandığımız bir insan da, diğer tüm insanlar gibi fiziksel ihtiyaçlarını gidermekte, terlemekte, kimi zaman ağzı kokmakta, kimi zaman yüzünde sivilce çıkmaktadır. Temiz kalabilmek için sürekli yıkanmak ve bakım yapmak zorundadır. Kimi insanın yüzü güzeldir, ama fiziği o kadar düzgün değildir. Bunun tersi de mümkündür. Kimisinin gözü güzel, fakat burnu eğri olabilir. Bu özelliklerin sonsuz varyasyonlarını sayabiliriz. Dışgörünüşolarak gerçekten kusursuz gibi görünen bir kimsede de hiç umulmadık bir hastalık, rahatsızlık ya da kusur bulunabilir.

Herşeyden önemlisi, en mükemmel görünen insan bile mutlaka yaşlanır ve ölür. Beklenmedik bir anda bir kazayla paramparça olabilir. Dünyadaki beden gibi, dünyanın bizzat kendisi de eksik, kusurlu, yetersiz ve geçicidir. Bütün çiçekler mutlaka solar, en güzel yiyecekler çürür, bozulur, kokuşur. Tüm bunlar bu dünyaya mahsus eksik ve kusurlardır. Bizlere tanınan kısa dünya hayatı da, taşıdığımız beden de Allah'ın çok kısa bir süre için verdiği geçici emanetlerdir. Sonsuz bir yaşantı ve mükemmel bir yaratılışise yalnızca ahirete mahsustur. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur:

Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaı (kısa süreli faydalanması)dır. Allah Katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) iman edip Rablerine tevekkül edenler içindir. (Şura Suresi, 36)

Bir başka ayette, dünyanın gerçek mahiyeti şöyle anlatılır:

Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azap; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanışolan bir metadan başka bir şey değildir. (Hadid Suresi, 20)

Kısaca bu dünyada Allah sonsuz kudret ve bilgisinin bir göstergesi olarak birçok güzellik, sanat ve harikalık ile çok çeşitli kusur ve eksiklikleri de aynı anda yaratmaktadır. Mükemmellik ve kalıcılık bu dünyanın kanununa aykırıdır. Gelişen teknoloji de dahil olmak üzere, insan aklının düşünebileceği hiçbir şey Allah'ın bu kanununu değiştiremeyecektir. Böylece insanlar bir yandan ahireti özleyip ona kavuşmak için çabalamalı ve Allah'a gereken şükür ve takdiri göstermelidirler. Bir yandan da bunların gerçek yerinin bu geçici dünya değil, eksik ve kusurlardan arındırılmışve müminler için hazırlanmışebedi cennet hayatı olduğunu anlamalıdırlar. Kuran'da, bu gerçek çok açık bir biçimde bildirilir:

Hayır, siz dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz. Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir. (A'la Suresi, 16-17)

Bir başka ayette ise, "gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur" (Ankebut Suresi, 64) denir. "Asıl hayat"ımız olan ahiret ile geçici bir yurt olan dünya arasında, perde kadar ince bir sınır vardır. Ölüm, işte bu perdeyi kaldırır. Ölümle birlikte bu dünya ve bedenle olan ilişki kesilecek, yepyeni bir yaratılışla sonsuz hayata başlangıç yapılacaktır.

Ölümle birlikte başlayacak olan hayat gerçek hayattır. Eksiklik, kusur, geçicilik dünyaya ait kanunlardır. Gerçek kanunlar; kusursuzluk, ölümsüzlük, mükemmellik üzerine kuruludur. Bir başka deyişle, normal olan, bir çiçeğin hiç solmaması, bir insanın hiç kirlenmemesi, hiç yaşlanmaması, bir meyvenin hiç çürümemesidir. Asıl kanunlar, insanın her istediğinin anında gerçekleşmesini, insanın hiçbir acı ve hastalık yaşamamasını, hiçbir zaman üşümemesini, ya da terlememesini gerektirir. Ancak asıl kanunlar, asıl hayatta; geçici kanunlar da geçici olan bu dünya hayatındadır.

Asıl kanunların yurdu, yani ahiret ise çok yakındır. Allah dilediği an insanın buradaki yaşamına son verip, onu ahirete geçirebilir. Bu geçiş, bir göz açıp-kapaması kadar çabuk gerçekleşecektir. Rüyadan uyanmak gibi... Ölümle birlikte sona erecek olan dünyanın, ahirete göre ne denli kısa olduğu Kuran'da şöyle anlatılır:

Dedi ki: "Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor." Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz," "Bizim, sizi boşbir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" (Müminun Suresi, 112-115)

Ölümle birlikte rüya sona ermiş ve gerçek yaşam başlamıştır. Yeryüzünde “bir gün ya da bir günün birazı kadar”, hatta “bir göz çarpması” kadar kalmış olan insan, yaptıklarının hesabını vermek üzere Allah’ın huzuruna çıkar. Eğer dünyada iken ölümü aklında tutmuş, Allah’a kavuşacağının bilincinde olarak yaşamış ise, kurtulmayı umacaktır. Kuran’da “kitabı sağ eline verilen” bu kişilerin şöyle diyeceği haber verilir:

"... Alın kitabımı okuyun. Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış(anlamış)tım." (Hakka Suresi, 19-20)

İnsanların çoğunda "ölüm yaşamın bittiği andır" şeklinde eksik ve yetersiz bir inanışvardır. Oysa biraz daha derin düşünülse ölümün diğer bir hayatın da başladığı an olduğu anlaşılacaktır. Bu eksik bakışaçısı yüzünden, inkar edenler hedefledikleri herşeyi dünyadaki kısa sürenin içine sığdırmaya çalışırlar. Ahireti tanımayanların, bu dünyadan gözü kapalı bir şekilde sınır tanımadan yararlanmak istemelerinin sebebi de budur. Bunlar ölümle birlikte, herşeyden mahrum kalacakları endişesiyle, doğru-yanlışayrımı yapmadan yaşamaya, bu dünyadan maksimum derecede faydalanmaya, nefislerini tatmin etmeye çalışırlar. Önlerinde çok uzun yılların var olduğuna kendilerini inandırıp, uzun vadeli planlar peşinde koşarlar. Bu, şeytanın insanı aldatmak için kullandığı en klasik yöntemdir. Şeytanın inkarcılar üzerinde uygulamak istediği bu oyunu Allah Kuran'da şu ayetlerle haber verir:

Şüphesiz, kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra, gerisin geri (küfre) dönenleri, şeytan kışkırtmışve uzun emellere kaptırmıştır. (Muhammed Suresi, 25)

(Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan onlara bir aldanıştan başka bir şey vaat etmez. (Nisa Suresi, 120)

Bu dünyada sonsuza dek yaşayacakmışgibi mal ve servet biriktiren inkarcılar, hayatlarını mal ve evlat çokluğu ile övünecekleri bir yarışhaline getirirler. Bu sahte üstünlüğün verdiği gurura kapılarak ahiretten tamamen uzaklaşırlar. Ancak içinde bulundukları büyük yanılgının kendilerini nereye doğru yönlendirdiği, ayetlerle açıkça bildirilmiştir:

Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine vermekte olduğumuz mal ve çocuklarla, Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller. (Müminun Suresi, 55-56)

Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının onlar inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister. (Tevbe Suresi, 55)

Allah insana, imtihan için gönderildiği bu dünyada ölümü ve ahireti düşündürecek pek çok mesaj gönderir. Bir ayette, insana uyarı olsun diye verilen belalara dikkat çekilir:

Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar. (Tevbe Suresi, 126)

Gerçekten çoğu insan, sık sık tevbe etmesine, öğüt alıp düşünmesine vesile olacak belalarla karşılaşır. Bunlar, ayette bildirildiği gibi yılda bir kaç kez karşılaşılabilen büyük belalar ya da günlük küçük sıkıntılar olabilir. İnsan kaza, sakatlanma ve ölümle sonuçlanan birçok olaya tanık olur. İnsana düşen, bu tip olayların kendi başına da gelebileceğini, her an kendi imtihanının da sona erebileceğini hatırlamak, hemen Allah'a sığınıp bütün samimiyeti ile bağışlanma dilemektir.

Müminlerin gördükleri olaylardan aldıkları ders ve ibret kalıcı olur. Fakat, aynı olayların iman etmeyenler üzerindeki etkisi ve bunlara verdikleri tepki çok daha farklıdır. İnkarcılar kendilerinde uyandırdığı dehşet hissinin bir sonucu olarak ölümün gerçekliğini kabullenmeyerek ya da unutmaya çalışarak kendilerini rahatlatmak için uğraşıp-dururlar. Ancak bu yanıltıcı metodla kendilerine zarar vermekten öteye gidemezler. Çünkü Allah, "Onları adı konulmuşbir süreye kadar ertelemektedir" (Nahl Suresi, 61) ve bu süre sandıklarının aksine aleyhlerine işlemektedir. Kuran'da şöyle buyrulur:

O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, Biz onlara, ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 178)

Ölüm en yakınındaki kimseye isabet ettiğinde bile bu uyarıyı hiç üzerine almayan, bundan bir öğüt ve ders çıkaramayan gaflet içindeki insan, günün birinde kendisi ölümle karşı karşıya kalsa, içinde bulunduğu durumdan kurtulmak için bir anda dünyanın en ihlaslı insanı haline geliverir. Kuran'da bu psikoloji bir örnekle şöyle tasvir edilir:

Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O'na 'gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)' olarak Allah'a dua etmeye başlarlar: "Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak Sana şükredenlerden olacağız." (Yunus Suresi, 22)

Ancak bu insanlar, Allah, kendilerini kurtardığında tekrar eski gafletlerine geri döner ve Allah'a verdikleri sözü unutarak, en ufak bir vicdani rahatsızlık duymadan sahtekarlık ve nankörlüklerini ortaya koyarlar. Oysa bu sahtekarlıkları, kıyamet günü kendi aleyhlerine bir delil olacaktır. Ayetin devamında şöyle denir:

Ama (Allah) onları kurtarınca, hemen haksız yere, yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar. Ey insanlar, sizin taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (bu) dünya hayatının geçici metaıdır. Sonra dönüşünüz Bizedir, Biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz. (Yunus Suresi, 23)

Bu psikolojideki insan, ümitsiz bir çabayla aynı sahtekarlığı ölüm esnasında da dener. Fakat kendisine tanınan süre artık sona ermiştir:

Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin. Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım." Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır. (Müminun Suresi, 99-100)

İnkarcıların bu tutumunun Allah'ın huzurunda bile devam ettiğini görürüz. Bu durum ayetlerde şöyle haber verilir:

Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmişolarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen... (Secde Suresi, 12)

Öyleyse bu (azab) gününüzle karşılaşmayı unutmanıza karşılık azabı tadın. Biz de sizi gerçekten unuttuk; yaptıklarınıza karşılık ebedi azabı tadın. (Secde Suresi, 14)

Aynı sonuçsuz çırpınışların cehennemde de devam ettiğini haber veren bir ayet şöyledir:

İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatır Suresi, 37)

Ahiretteki bu ümitsiz çırpınışlar ve acı sonuç, hep insanın dünyanın gerçek amacını ve değerini takdir edemeyişinden kaynaklanır. İman etmemişinsan; dünyadayken Allah'ın etrafında yarattığı hikmetli olaylardan ibret almaz, Allah'ın gönderdiği uyarıları dinlemez, vicdanını bastırarak anlamazlıktan, görmezlikten gelir, ölümü kendinden çok uzakta görür, Allah'ın rızası değil, nefsinin istekleri doğrultusunda hareket eder. Tüm bunlar, sonunda geri dönüşü olmayan ölüme hazırlıksız yakalanmaya ve yukarıdaki ayetlerde geçen umutsuz duruma düşmeye sebep olur. Bu nedenle ölüm gelip uyandırmadan gafletin derin uykusundan uyanmak gerekir. Çünkü ölüm anında uyanmak insana hiçbir fayda sağlamayacaktır. Allah bu durumdan insanları şöyle sakındırır:

Sizden birinize ölüm gelip de: "Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam" demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Oysa Allah, kendi eceli gelmişbulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Münafikun Suresi, 10-11)

Akıl sahibi olan her insanın yapması gereken, ölümden sürekli kaçmak değil onu her an hatırda tutmaktır. Ancak bu şekilde gerçek hedefinin bilincinde olarak hareket edebilir, nefsinin ve şeytanın kendisini bu geçici dünya hayatı ile aldatıp oyalamasına izin vermez.

Allah (cc) her insanı, belirli bir anlayış ve düşünme yeteneğiyle yaratmıştır. Ancak bu yeteneğin gereği gibi kullanılabilmesi yalnızca samimi imanın yaşanmasıyla mümkün olmaktadır.

Allah (cc) Kuran ile insanlara doğruyu, yanlışı, iyiyi, kötüyü açıklamıştır. İnsanın aklını nasıl kullanabileceğini, bu kavramlar arasındaki farkı nasıl görebileceğini ve nasıl düşünmesi gerektiğini ayetlerle bildirmiştir. Kuran'ı kendisine rehber edinen insan, bu bilgiler doğrultusunda yaşadığı için, gerçek akla ve dürüst bir vicdana sahip olur. Kuran'da aklın ancak samimi imanla ve Kuran ahlakını yaşamakla kazanılabileceği şöyle bildirilmiştir:

"Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir." (Enfal Suresi, 29)

Akıl kullanmak ve yenilik getirebilmek, köklü çözümler alabilmek, kalıplaşmış davranışların dışına çıkabilmek iman edenlere özgü özelliklerdir. Allah (cc)'ın Kuran ile bildirdiği gerçekleri kavramak ve Kuran'a göre yaşamak insana aklı kazandırır. Cahiliye toplumunun akıldan yoksun bir topluluk oluşu ise, bu gerçeklerden habersiz olmalarından ve yaşamlarını çarpık temeller üzerine kurmuş olmalarından kaynaklanır.

Aklın eksikliği cahiliye toplumuna ikinci bir mahrumiyet daha getirir. Akıllarını kullanmadıkları için derin düşünme özelliğinden de yoksun kalırlar. Kuran'ın pek çok ayetinde Allah (cc) "düşünmenin" ve "derin düşünmenin" önemini hatırlatmıştır. İnsan düşünerek gerçekleri görür, doğruları bulur, güzel davranışlarda bulunur, insani özellikleri ancak düşünerek kazanabilir.

Allah Kuran'da düşünmeyen ve akletmeyen insanların durumunu şöyle örneklendirmektedir:

"İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler. " (Bakara Suresi, 171)

"Gerçek şu ki, Allah Katında, yerde debelenenlerin en kötüsü, (bir türlü) akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir. " (Enfal Suresi, 22)

Akıl insanın önünde uçsuz bucaksız bir ufuk açar. Her konuda insana yol gösterir ve doğruya iletir. Orijinal, ilk kez yaşanan ya da beklenmedik olaylar karşısında en makul tavrı gösterebilmesini, içinden çıkılmaz gibi görülen, tıkanmış konulara çözüm getirebilmesini, her konuda en doğru teşhisleri yapabilmesini sağlar.

Akıl insanın hayatındaki maddi manevi herşeyin kalitesini artırır. Akıllı insanın sohbeti, konuşmaları ve tüm tavırları çok zengin olur. Düşünce ufku çok geniş, alışılmışın dışında, benzersiz ve örneksizdir. Her tavrı, her sözü hikmetli, doğru ve isabetlidir. Kuşkusuz ki tüm bunlar, Yüce Rabbimiz'in iman eden kullarına yönelttiği lütfunun, ihsanının, rahmetinin ve yardımının tecellileridir



ŞİMDİ ARKADAŞLAR Bİ DÜŞÜNÜN ALLAH VARMIDIR YOKMUDUR BİZİM HAYATIMIZDA O KADAR ÇOK MÜCİZE VARDIR Kİ KAİNATTA BİTKİDE HAYVANLARDA UZAYDA DÜNYADA TOPRAKTA HAŞA ALLAH YOKTUR DİYEN ZİYANDADIR.SİZ ALLAHIN VAR OLUP OLMADIĞINI CİSMİNİ ŞEKLİNİ SİNSİYETİNİ DÜŞÜNMEYE KALKARSANIZ AKLINIZ ALMAZ SAPITIRSINIZ.AKILLI BİR İNSAN BUNLARI SÖYLEYEMEZ.BİR KAÇ MİSAL DAHA VEREYİM

Kuran'ı anlamada ölçü samimiyet ve akıldır. Bu güzel özelliklerden yoksun bir kimsenin Kuran hakkında getirdiği yorumların, itirazların mantıksızlığına şaşırmak anlamsızdır. Çünkü Allah Kuran'da bize iman etmeyenlerin akıl ve anlayışları olmadığını bildirmiştir. Bu yüzden Kuran ayetleri ışığında bakıldığında iman etmeyenlerin akılsızca yorumları bir şaşkınlık konusu olmaktan çıkar, bir ibret konusu haline dönüşür.

Ayrıca belirtmek gerekir ki akılsızların ürettikleri her safsataya, her hezeyana cevap vermeye ne vakit ne de ihtiyaç vardır. Mümin Kuran'ın hakikatlerini ve mucizelerini insanlara anlatmakla mükelleftir. Hak ortaya konunca batıl zaten yok olmaya mahkumdur. Allah bu gerçeği "Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size." (Enbiya Suresi, 18) ayetiyle haber vermektedir

ARKADAŞLAR BİR ÖRÜMCEK DÜŞÜNÜN VE NASIL AVLANDIĞINI NASIL YAŞADIĞINI DÜŞÜNÜN BİR AĞ ÖRÜYOR VE AVINI AĞIYLA YKALIYOR ????PEKİ BU ÖRÜMCEK BUNU KENDİSİMİ YAPIYOR.İNSANLARMI ONA AĞ YAPIVERİYOR YOKSA ONA EŞSİZ BİRİMİ BU ÖZELLİKLERİ YERLEŞTİRMİŞ BU ÖRÜMCEĞİ KİM YARATTI İNSANLAR BÜTÜN İMKANLARINI BÜTÜN DAHİLERİNİ GETİRSİN TOPLANSINLAR BİR ÖRÜMCEĞİ BİR SİVRİSİNEĞİ YARATABİLİRLERMİ HADİ DIŞINI YAPTILAR O GÖZLERİNİN İÇİNDEKİ MERCEKLERİNİ DAMARLARINI HAVA ALMAYA YARAYAN KANALLARINI O İÇİNDE BİTMEK TÜKENMEK BİLMEYEN AĞINI YAPABİLİRLERMİ.AKIL MANTIK ALIYORMU SİZ KENDİ VUCUDUNUZU DÜŞÜNÜN BİR İNSAN YAPABİLİRMİSİNİZ BİR DERİYİ DAMARLARINIZI KALBİNİZİ PARMAKLARINIZI CİĞERLERİNİZ MİDENİZİ NASIL YARATACAKSINIZ SİZ HALA İNKAR EDİYORSUNUZ DÜŞÜNÜN BİRAZ OLSUN DÜŞÜNÜN BU ADAMLAR ZATEN BİTMİŞ TÜKENMİŞ SÖNÜK HAYATLARI VAR.AKILLI OLAN BİR İNSAN BUNLARI SÖYLEYEMEZ.SİZ KENDİ HALİNİZE YANIN.VE İBRET ALIN KENDİNİZDEN
Felsefe = Philosophie, Yunanca “philos” [sevgi] ve “sofia” [hikmet] kelimelerinden meydana gelmiş, “hikmet sevgisi” demektir. Felsefe, bir konu üzerinde insanların akıl ve mantık yolu ile inceleme ve araştırmalarla elde ettikleri sonuçlardır. Her şeyin aslını arama ve ne için var olduğunun sebebini bulmak için çalışma demektir. Felsefe ile meşgul olanların, hem ruh, hem de fen bilgilerinde çok derin bilgi sahibi olması gerekir. Fakat bir insanın ne kadar ilmi olursa olsun, yanlış düşünebilir veya yaptığı araştırmalardan yanlış sonuçlar çıkarabilir. İşte bunun içindir ki, felsefe, hiçbir zaman kesin sonuçlar vermez. Bir kere de, bunu işiten insanın kendi akıl ve mantık süzgecinden geçirmesi gerekir.

Her felsefenin bir de zıddı vardır. Her iki düşünceyi karşılaştırmak gerekir. Birçok felsefi düşünceler zamanla değişebildiği için hiçbir zaman kesinlik taşımaz. Dinimizdeki nasslar ise kesindir, tartışılmaz.

Her çağda gelen filozoflar, öncekilerin yanlışlarını göstererek kısmen veya tamamen reddettiler. Eski Yunan filozoflarından Eflatun ve Aristo’nun, daha sonra gelen filozoflar üstündeki tesirleri daha uzun sürdü. Bugünkü felsefeyi İngiliz filozofu Bacon ile Fransız filozofu Descartes’in kurduğu kabul edilir. Filozoflar içinde Sokrat, Aristo, Eflatun, Epikuros, Farabi, İbni Rüşd, Bacon, Dekart, Spinoza, Kant, Hegel, Karl Marx, August Compte, Bergson meşhurlarıdır. Bunların hiçbiri, yanlışsız bir sistem kuramamıştır.

Filozoflar, iman bakımından üçe ayrılır:
1- Dehriyyun: “Bu âlem böyle gelmiş, böyle gider. Bu âlemin yaratıcısı yoktur” derler.

2- Tabiiyyeciler: Bir yaratıcıya inanırlar; ama ahireti inkâr ederler.

3- İlahiyyun: Bunlar ilk iki görüşü red ederlerse de, Peygamberlere ve bedenen dirilmeye inanmazlar.

Yunan felsefecileri, (Kâinat, Allah gibi, ezeli ve ebedidir, Allah cüzi olan şeyleri bilmez, bedeni bir dirilme yoktur) diyorlar. İslam âlimleri, kâinatı ezeli ve ebedi bilen böyle felsefecilere kâfir demiştir.
İslam dininde felsefe yoktur. Felsefenin cevap aradığı soruların hepsine, aksi iddia ve ispat edilemeyecek şekilde dinimiz cevap vermiştir. Felsefecilerin uğraştığı her şeyi dinimiz açıklamıştır. Bunlar, tekniğin değişmesiyle değişmez. Batılılar, dinimizdeki tasavvufu, felsefe zannetmişler ve tasavvuf büyüklerine İslam filozofu demişlerdir. İslam felsefesi tâbiri de bu yanlışlıktan doğmuştur.

İslam felsefesinden bahsedenler, 72 sapık fırka mensuplarıdır. Bu bozuk fırkaların ortaya çıkışında eski Yunan, Hind ve Acem felsefesinin karıştırılmasının ve âyetlerin, nakle göre değil, akla göre açıklanmasının büyük etkisi olmuştur.

Felsefeden farklı ve bir ibadet olan tefekkür ikiye ayrılır:
1- Allahü teâlânın büyüklüğünü, kudretini düşünerek, kendisinin acz ve zayıflığını anlamak, eserden müessire [o eseri yaratana] yol bulmaktır.

2- Fen ilmini, İslam dininin bildirdiklerine uygun, insanların rahatını temin etmek maksadıyla kullanmak için akıl yormaktır.

İmam-ı Gazali hazretleri, “Akıl daha kendisinden bile habersizdir. Her şey peygamberlik gerçeğindedir. Bu gerçeğe yapışarak kurtuldum” demiştir. Hazret-i Mevlana; “Hocamı bulunca aklımı bıraktım ve kurtuldum” demiştir. Felsefede kuru akılcılığı yıkan Bergson’a, “Akılcılığı yine akıl ile yıktın” denildiğinde, “İşte aklın atacağı en son adım kendi aczini ve hiçliğini anlamasıdır” demiştir.

İslam dünyasında aklı ölçü alan bir felsefe olmamış, vahye uygun tefekkür olmuştur. Farabi, İbni Sina, İbni Rüşt gibi filozoflar ve bid’at fırkaları, Yunan filozoflarının etkisinde kalıp, Kur’an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri kendi akıllarına göre yorumladıkları için, doğru yoldan ayrılmışlardır.

İslam’a felsefeyi karıştırarak, Eshab-ı kiramın yolundan ayrılan 72 fırkanın felsefelerini, İslam âlimleri uzun bildirmişlerdir. Bu büyük âlimlerden biri, Seyyid Şerif Cürcanidir. Şerh-i Mevakıf kitabı, bu vesikalarla doludur. Kelam âlimlerinden Sadeddin-i Teftazani de, Şerh-i akaid kitabında, bid'at felsefesini kökünden yıkmıştır. Muhammed Şihristaninin El-milel ven-nihal kitabı ise, başından sonuna kadar, bu reddiyelerle doludur. UNESCO tarafından Avrupa dillerine tercüme edilmiş, İslamiyet’te felsefe bulunmadığını ve İslam felsefesi sözünün yanlış olduğunu bütün dünya anlamıştır.

İmam-ı Gazali hazretleri, metafiziği de incelemiş, El-münkız ve Tehafüt-ül-felasife kitaplarında, felsefecilerin yalnız akla dayandıklarını, çok yanıldıklarını bildirmiştir. 72 bid'at ehli, Yunan filozoflarının etkisi altında kalarak, felsefeyi dine karıştırıp İslamiyet’i yaralamışlardır. Bir taraftan, eski yunan felsefesini din bilgilerine karıştırmışlar, bir yandan da, kendi görüşlerine, düşünüşlerine göre din bilgilerini değiştirmişlerdir.

Cennete gideceği müjdelenen ehl-i sünnet vel cemaat fırkasının âlimleri ise, din bilgilerini, Eshab-ı kiramdan aynen almışlar, felsefeyi ve kendi düşüncelerini bu bilgilere karıştırmamışlar, bu bilgileri, kendi akıllarından üstün tutmuşlar ve İslam dinini noksan sanıp, felsefe ile tamamlamaya kalkışan bir aklın noksan olduğunu ispat etmişlerdir.

Kur'an-ı kerimin felsefeleşmesini isteyip, (Kur'anı yeniden yorumlayıp zamana uydurmalı) sözü yanlıştır. Kur'an-ı kerimin zamana uymayan nesi vardır? Müslümanları Kur'an-ı kerime uydurmayıp da, Kur'an-ı kerimi zamanımızdaki insanlara uydurmak, ne kadar çirkin bir tekliftir.

“Kur'anı her çağda, o asrın teknolojisine göre yeniden tefsir etmek gerekir” diyerek Kur'an-ı kerimi asra uydurmaya çalışmak çok yanlıştır. Tefsir, moda kitabı değildir. Her çağa, göre değişik tefsir olmaz. Dinimiz eksik mi ki tamamlanacaktır? Yoksa fazlalık mı var ki çıkarılacaktır? Dinde eksiklik ve fazlalık olmadığı için yeni bir tefsire ihtiyaç olmaz. Dine yeni bir şey eklemek bid'at olur. Her çağa göre değişik tefsir yazmak, dini her asırda, bozmak demektir.

Kur'an-ı kerimin manasını, onun muhatabı olan Muhammed aleyhisselam bize bildirmiştir. Doğru tefsir kitabı Onun hadis-i şerifleridir. Tefsir âlimleri, tefsirlerini, Peygamber efendimizden ve Eshab-ı kiramdan naklederek meydana getirdiler. Bunların tefsirleri her asra uygundur. Kur'an-ı kerimin emirleri, her asırdaki insan için aynıdır. Önceki asırlar için başka, sonraki asırlar için başka manası yoktur. Kur'an-ı kerimi en iyi bilen Peygamber efendimizdir. Onun açıklamaları bellidir. Bundan farklı açıklamak, dini değiştirmek olur, reform olur.

Din, asra göre değişmez
Her asırda, her insana gereken iman ve ibadet aynıdır. Asra göre bunlar değiştirilemez.

“Zaman sana uymazsa, sen zamana uy” sözü doğrudur. Zamana uymak, zamanın gerektirdiği hususlara uymak demektir. Zamanın değişmesiyle, örf ve âdete ait hükümler değişebilir. Nassa [Kur'an ve hadislere], delile dayanan hükümler zamanla değişmez. Dine aykırı olmayan örf ve âdete ait hükümler değişirse, bunlara uymakta mahzur yoktur.



Türkçe’de de, (şu sınıf tembel) denir. Burada anlatılan, sınıfın kendisi değil, oradaki talebelerdir. Zamana uymak da, zamanın icabı olan faydalı işlere uymak demektir. Zararlı, günah olan şeylere uyulmaz.

Adsız
27 Nisan 2009 21:53  

yeterince açıklamalı ve mantıklı bir açıklama olmuştur umarım :????


HALA İNKAR EDENLERDENMİ OLACAKSINIZ .??

YOKSA GERÇEKLERİ GÖRÜP DÖNÜŞMÜ YAPACAKSINIZ???*

İNKAR EDEN ARKADAŞIM ADSIZ ARKADAŞIM ŞU BEN İNSANLARI BANA İBADET ETSİNLER DİYE YARATTIM AYETİ KERİMESİNİ YAZAN KAFİR ARKADAŞIM SEN BU DÜNYADA NİYE VARSIN HİÇ DÜŞÜNDÜNMÜ MADEM ALLAHI İNKAR EDECEN NİYE YAŞIYORSUN??SEN BU DÜNYAYA İMTİHANA GELDİN ALLAHA İBADET ONA MÜMİN BİR KUL OLMAK İÇİN ÇALIŞACAKSINKİ CENNETTE ALLAH SENİN HER İSTEDİĞİNİ VERSİN ALLAH ALLAH DİYENLERİ GÖRÜYORUZ DEMİŞSİNDE SEN ALLAHI KALLBİNDE YAŞAT DİLİNLE TASTİK ET OLUR DA DİLİN YANILIRSA KALBİN DÜZELTSİN.

SENİN KAYNAĞIN NEKİ ALLAHIN VARELIĞINI İNKAR EDEBİLİYORSUN SEN KENDİNİMİ YARATTIN SEN KENDİNE DÜNYAYA GİDEYİM DÜNYALI OLAYIMMI DEDİN VE SEN İLK DOĞDUĞUNU HATIRLAYABİLİYORMUSUN????NE ZAMAN KONUŞMAYA BAŞLADIN ???? NE ZAMAN AKLIN ERMEYE BAŞLADI DÜŞÜNEBİLMEN İÇİN.HEPSİ KENDİ ELİNDEMİYDİ.O ZAMANN ÖLÜME ENGEL BUL ÖLMEMEK İÇİN NE YAPMAN GEREKİYOR ÖLÜĞME ENGEL KOYABİLİRMİSİN????DİŞİN AĞRIYOR KAFAN AĞRIYOR NEDEN KENDİN ENGEL OLABİLİYORMUSUN????HASTALANIYORSUN KENDİ ELİNDEMİ İYİLEŞİP İYİLEŞMEMEK???? YAW ARKADAŞIM YARINA ÇIKMAYA ELİNDE SENEDİNMİ VARKİ SEN BU KADAR CESURCA ALLAHI İNKAR EDİYORSUN.


SİZ KENDİNİZİ ÇOK AKILLI ZANNETTİĞİNİZ ARKADAŞLAR SİZ O KADAR GERİ ZEKALI O KADAR AHMAKSINIZ Kİ SİZİ YARADANINIZI İNKAR EDİYORSUNUZ GERÇEKLERİ GÖRÜN ARTIK İNKARCI OLMAYIN GEÇ OLMADAN AKLINIZI BAŞINIZA ALIN

SİZ İSLAMI YANLIŞ ANLAYANLARDAN YADA ANLATANLARIN ŞÜPHESİNE KAPILMIŞSINIZ.ALLAHIN VARLIĞINI VE BİRLİĞİNİ İSPATLAMAYA GEREK YOK ÇÜNKÜ KENDİNİ KANITLIYOR YANLIZCA ONUN VARLIĞINI SİZİN O KÜÇÜK BEYİNLERİNİZ ALMIYOR HEPSİ BU

HAKAN
28 Nisan 2009 22:20  

SLM .ABİ BIRAKIN KENDİNİ BİLMEYENLARİN VE NE DEDİKLERİNİ BİLMİYENLERİN SÖZLERİNİ ? BİR GERÇEK VAR Kİ O D ALLAH VE ONUN RESULÜ HZ.MUHAMMET ASV ÖLÜCEZ BİR GÜN O GÜN BU GÜN OLABİLİR NAMAZ KILIYOR MUSUN ?

Adsız
2 Mayıs 2009 12:19  

niçe gay geldi gay gidecek tam bir gay evladı

Adsız
3 Mayıs 2009 23:42  

bütün yorumları tek tek okudum.. ben nietzsche nin açmış olduğu düşünce çıığırında ilerlemeye çalışan bi gencim. Herkesin kendine göre yaşam tarzı ve ahlakı vardır. o zamanki baskı ve kilisenin düşünce anlayışı nietzsche nin zaten var olan yaşlı tanrısını öldürmesine neden olmuştur. cennet cehennemin kavgasını yapan sevgili büyüklerim sizce tanrı öldü diyen nietzsche mi cehennemliktir yoksa böyle düşünmesine neden olan kilise ve zorba babası mı ??

çok yğun anlatımı ve ağır tasvirleriyle zeki ve düşünene insanlar tarafından anlaşılmayı beklediğini düşünmekteyim. ve son olarak nietzsche yi seviyorum.. korkmadan düşünmelisiniz toplumsal açıdan herkes ister istemez bazı ahlaki dğerleri kabullenmiş olarak büyüyor ve bunu zamanla değiştirmek de çok zor oluor değiştirilse bile VİCDAN düşüncesi yoruyor beyinlerimizi..

bende vicdanımı öldürdüm öyle düşünüyorum !!!

Adsız
4 Mayıs 2009 23:27  

adsız diyorki cennet cehennemin kavgasını yapan sevgili büyüklerim sizce tanrı öldü diyen nietzsche mi cehennemliktir yoksa böyle düşünmesine neden olan kilise ve zorba babası mı ??

ben diyorum ki hepsi cehennemlik bu adamın izinden gidenlerde yaşadığı hayatı ve kendisini örnek alıp onun gibi olmaya çalışanda cehennemlik

ya siz akıllı olduğunuzu iddaa ediyorsunuz ama bir delinin peşinden gidiyorsunuz.nasıl iş anlayamadım. yaşlanmış tanrı diyorsun kafasında öldürdü diyorsun nasıl bir anlayış ve düşünce nasıl bir akıllılık bu.ben size başka birşey diyecek söz bulamıyorum ki allah ne doğmuştur ne doğurulmuştur.yaşlı ve genç sıfatları yoktur nasıl bir kişilik düşünürsünüz onun evveli ve ahiri yoktur.kıyamet günün sahibidir. bizden hesap soracaktır.o zamanda allah sen yaşlısın mı diyeceksin hesap verirken karısamazsınmı diyeceksin düşün biraz düşün.bu sitede en hoşuma giden yazılaradn biri 27 nisan da yazılmış iki yazıdır okuyup aklı olanlar için düşündürücüdür.okuyup düşünün.düşünün düşünün

Adsız
8 Mayıs 2009 23:36  

Assalamu aleykum.
Nedir bu tartışma...
Hayatın felsefesi 1400 yıl önce tüm kainata sonkez tebliğ edilmiş. Nitzsche ve diğerleri kendi hayatlarında benliklerinde, islamı, yaradılışı, fikirsiz mahlukatın nice fikirleri hayrete düşürürcesine kurduğu bu dengeyi, Yüce Kitap Kuran-ı Kerim de beyan edilen ve ancak günümüz teknolojileriyle keşfedilen nice olguyu, varoluş sebeplerini ve milyonlarcasını cahiliye yaşamlarında bulamadıkları tanımadıkları için kurdukları , kurguladıkları düşünceleri önemsemek sanırım bizim değerlerimize, Mevlanamıza, Hacı Bektaşımıza, Yunusumuza, Farabimize, İbn Haldun ve yüzlercesine haksızlık olmuyor mu?

Siz sevgili dostlar; Bir insan, fikirlerinizi ve fikirdaşlarınızı eleştirdi diye ona, gayet demokratik " bana göre yargılayıcı" eleştirelerinizi yaparken biz hala onlar gibi düşünüyor olacağız."Bütün ırmaklara su veren deniz bile her çöpü başının üstünde taşır".

"Allah onu bir menî damlasından yaratıp biçimlendirmiş, ana karnındaki evrimini tamamlayınca oradan çıkma yolunu kolaylaştırmış; ona dünyâda yaşamasını, aklı ile iyiyi kötüyü, doğruyu, eğriyi, kârını ve zararını seçme imkânını vermiş ve belli bir süre yaşattıktan sonra onu öldürüp kabre sokturmuş; ölüsünü de açıkta bırakmamış, gömdürmüştür.

İnsanın yaşamı, sadece bu dünya yaşamından ibaret değildir. Allah dilediği zaman onu yeniden diriltecektir.Abese: 24/17-23.

Felsefe okumadan önce Allah'ın ayetlerini anlayın.

Allah'ın Selamı Üzerinize Olsun.

Adsız
12 Mayıs 2009 22:11  

yorumlarınızın bir çogunu okumaya vaktim olmadı ama yazmadan da duramacagım ...
Tanrı'dan bahsetmişler ben yakan Tanrı'ya karşıyım...
örnek vereyim ; annesiniz/babasınız çocugunuz aklınıza gelebilecek en büyük hatayı yaptı...siz ne yapardınız?
sanırım Tanrı gibi yakmazdınız yada yakamazdınız...
benım Tanrı'm işkenceye ve zulme karşı bir Tanrı...
benım Tanrı'm halkın ve emekçinin yanında...
benım Tanrı'm iyimser...
yakan yada sıfatlara ayıran bir Tanrı'm yok benım...
sizi yaratan düşündüğünüz gibi bir varlıktır...
iyi / kötü sizin elinizde ...
benim Tanrı'm iyi bir tanrı seçiminiz sizin elinizde...Nietzsche Tanrı'yı yok sayabilirir zaten felsefe ateizmin kendisidir...

Adsız
12 Mayıs 2009 23:18  

Dünya çapında bu kadar ün yapmış ve sözleri, yaşama tarzı herkesi şoke etmiş bir filozof için sadece bu kadar sığ düşüncelere sığınıp yorum yapmamız beni üzdü. Gönül isterdi ki burada okuyacaklarım beni heyecanlandırsın. Nietzsche hakkında tartışırken, sözlerinin arkasındaki aynaya bakmaya çalışırken yada satır aralarına saklanmış öğütlerni ve düşüncelerini burada çıkartıp herkese sunabilseydik.

Her müslüman ülkesinde olduğu gibi burada da her şeyi dine bağlayıp işin kolayına kaçmışız.

Adsız
13 Mayıs 2009 22:38  

peki siz son yazarlar tanrı yakmaz diyorsun zulmetmez diyorsun peki devlet dediğin nesne kendisine hata yaptığında seni cezalandırmıyormu hırsızlık olsun kasp olsun adam öldürme olsun cezalar yokmu allah sana diyor yalan söyleme milletin dilinde binbir yalan dolan.zina yapma diyor millet iyice zıvanadan çıkmış erkek erkeğe yapacak kadar adileşmiş.hırsızlık yapma diyor senin elin hergün başkasının cebinde geziyor başkalarının hakkına tecaVÜZ etme diyor harama el sürme diyor sana zarar verecek şeylerden uzak dur diyornedir bunlar içki olsun alkol olsun kendine kesici delici şeylerle zarar vermek olsun herşey günümüz psikopatlarla dolu.başkasının helaline göz dikme diyor sen başkasının helaline el uzatıyorsun.namahrem yerlerinizi örtün diyor millet özellikle bayanlar açmak için can atıyor ne anlıyorsunuz bundan sen allaha karşı okadar yanlış yap asi bir kul ol ondan sonra tanrım beni yakmaz oldu gözüm sen ağla.boş düşünmeyin sana yasak konmuş kusura bakma ama sen birine en ufak hata yap senin canını alıyo nasıl bu kadar boş hayat yaşıyorsunuz bilmiyorum. müslüman ülkesinde olduğu gibi işi dine bağlamıyoruz biz burda senin dinine senin rabbine hakaret ediyorlar sen nasıl görgüsüz oluyorsunn sığ diyorsun senin düşüncen sığ benim bu adamın satır aralarında veya sözlerinin arkasındaki aynasına bakmaya ihtiyacım yok.bana allah kelamının aynası yetiyor.kaldıkki bu sığ fikir lerin sığ düşüncelerini hayatımda uygulayacağım.allah size gerçek yolu göstersin

Adsız
18 Mayıs 2009 12:57  

dini sorgulayamzsın dini yargılayamazsın din ne derse doğrudur. arkadaşlar din dünyayı yöneten güçler tarafından sorgulanmamak koşuluyla konmuştur ve insanları yönetmektedir. düşünün neden dört farklı kitap var neden farklı peygamberler var. neden islam indirildiğinde elli rekattı namaz insan yemicek içmicek namaz kılacak çalışmayada zamanı olmicak nasıl bi dünya bu.
şeytanı yarattı daha sonrada insanı şeytana secde et dedi etmedi. oda insanı yolundan çeviririm dedi. hadi sana kıyamet gününe kadar mühlet dedi. allah bu kadar büyük ama şeyanla iddalaşıyor. şeytana yada insana ihtiyacımı var. neden?
şimdi ben bu soruları yazdım diye kafirmi oluyorum arkadaşlar insan beyni dünyadaki herşeyi çözümleyecek kadar gelişmiştir. sorgulama insanın doğasında vardır ama dinimiz sorgulama diyor
neden çünkü günah. bir arkadaşımızda nietzsche gay oğlu gay demiş bumudur yani. ne bilyon ordamıydın gözünle gördünmü babası gay olsa kendi olmazdı. demekki herşeyin mantıklı bir açıklaması var.. esenle kalınnn

Adsız
18 Mayıs 2009 20:46  

Kaderimiz Allah katında önceden bilinmektedir.

Adsız
18 Mayıs 2009 22:31  

evet kardeşim din ne derse doğrudur din seni aydınlatmak için vardır.dünyayı yöneten güç nedir kimlerdir sen biliyormusun.nedenmi dört farklı kitap var zebur davut peygambere gelmiştir davut aleyhisselam görevini tamamladıktan sonra insanlar dğiştirerek hükmü kalkmıştır.tevrak musa peygambere gelmiştir görevini tamamladıktan sonra insanlar tarafından değiştirilip hükmü bitmiştir.incil isa peygambere gelmiştir sonra 32 yaşında allah tarafından göge çıkarılmış ve kıyamet kopmaya yakın vakit insanları tekrar islama davet ederek mehdi olarak gelecektir.verildiği kitap ne oldu insanlar tarafından dğiştirildi 4 de bölündü hükmü bitti.ve son kitap kuranı kerim son peygamber muhammet mustafa sav.me gelmiştir ve hükmü kıyamete kadar devam edecektir.kuranın bir mücizeside budur.ayetlerinin bozulmadan kıyamete kadar sürmesi.sen şimdi namaz elli rekattı fakat allahüteala kullarım kaldıramaz diye sabah2 öğlen4 ikindin 4 akşam 3 yatsı namazı 4 olmak üzere 17 rekat farz namaza indirilmiştir.sünnetlerle beraber kırk rekattir.senin bir 10 rekat namaz kılman kaç dakikanı alır be kardeşim en fazla 10 dakikanı alır günde 40 rekat kılacaksın 40 dakikanı ayıracaksın.senin günde 24 saatin var 40 dakika namaza ayıramayacakmısın.hadi lan 50 rekat olsun 50 dakikanı alır.yemiyeceksin sana 23saat10 dakika geriye zaman kalıyo nereya harcıyacaksın disko barlarda içki içerek mi uyuyarakmı yoksa çalışıyorsanız işinizlemi.şeytana gelince allahın dediği olur kardeşim.şeytanıda o yarattı insanıda melekleride cinleride.melekler ve cinler insana secde ettide şeytan niye asi oluyo durun şeytan anlatsın size


İblis'in Peygamber Efendimi İle Konuşması
Seceret-ül Kevn'den
(Muhîddin-i Arabî)
îbni Abbas (R.A.) den naklen Muaz bin Cebel rivayet ediyor;
Bir gün Rasulüllah (S.A.V.) Efendimiz Hz. Eyyüb El-Ensarî'nin evinde ashabı ile sohbet ederlerken, dışarıdan:
- Ya Rasülullah! Görülecek, halledilecek bir işim var. Halli için içeriye girmeme müsaade buyurur musunuz? diye bir ses geldi. Bu sesi işiten Rasulüllah (S.A.V.) Efendimiz ashaba dönerek:
- Bu sesin sahibinin kim olduğunu biliyor musunuz
- Allah ve Rasülü en iyi bilendir. Sesin sahibinin kim olduğunu bilmiyoruz ya Rasûlullah! dediler. Efendimiz:
- O, melûn îblîs'tir Allah'ın laneti O'nun üzerine olsun, buyurunca
Hz. Ömer (R.A.) hemen yerinden fırlayarak:
Ya Rasûlullah! izin veriniz. O'nu hemen öldüreyim, dedi.
- Dur ya Ömer! Bilmez misin ki
O'na belli hır vakte kadar mühlet verilmiştir. Buna kimse muktedir değildir. Öldürmeyi aklından çıkar, dedikten sonra şöyle buyurdu:
- Kapıyı açın, gelsin. O, buraya gelmek için emir almıştır. Söyleyeceği sözleri iyice anlamaya çalışınız'.
Rasûlüllah'ın izni üzerine açılan kapıdan melun îblîs içeri girdi. Gözleri yukarı doğru açılmış, kafası büyük bir fil kafası gibi. şaşı, köse bir ihtiyar görünümünde. îblîs:
- Selam sana ya Muhammedi Selam size ey Peygamber ashabı! diye selam verdi. İblîs'in selamını kimse almadı. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
- Selam Allah'ındır ey mel'un! buyurarak, bize niçin geldin ya laîn? diye sordu.
İblis:
- Ben de buraya gelmekten çok rahatsız oldum. Allah-u Teala'nın, bir melekle; "Habibim Muhammed'e (S.A.V.) zeliline bir şekilde gidecek ve insanları nasıl aldattığını anlatacaksın. Sana ne sorulursa doğru cevap vereceksin şeklindeki emri üzerine buraya geldim." dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz.
- Ya mel'un! Söyle bakalım. insanlar arasında en çok sevmediğin kimdir? diye sordu, îblîs:
- Sensin ya Muhammedi diye cevap verdi. Rasülüllah:
- Benden sonra en çok kimleri sevmezsin? diye sordu, îblîs:
- Adil devlet reislerini, ilmiyle amel eden alimi, Varlığım Allah yoluna adayan müttakî genci.
Sabırlı olan fakiri ki, ihtiyacım üç gün üst üste hiç kimseye anlatmaz, halinden kimseye şikayet etmez. Şükreden zengini ki, kazancı helal yoldandır ve Allah rızası için harcar ,fakir ve yetimleri korur.
Kur'ân-ı hıfzederek onunla amel edeni ve beş vakit Allah (c.c.) rızası için ezan okuyan .müezzini, Dinine bağlı, daima abdestli olan zahidi ve kendini haramdan sakınan merhametli kalb sahi-bini; Helal yiyip cömert olan kişiyi ve Hakk için tevazu edip, ahlakı güzel olanı; Herkes uyurken gece kalkıp namaz kılanı; Allah (c.c.) için sevişen iki genci, Cemaatle namaz kılmaya çok istek ve dikkatli mü'mini kalbinde bir şey olmaksızın arkadaşlarına nasihat verip, Allah'ın (c.c.) tekeffül ettiğini tasdik edeni; İhlaslı ve tesettüre riayet eden kadınlara yardımcı olan kimseyi; ölüm her an gelecekmiş gibi hazırlık yapan müslümanı hiç sevmem. Bunlar benim can düşmanlarımdır, diye cevap verdi.
Resülullah (S,A.V.) Efendimiz ile îblis arasında şu konuşma geçti:
- Ümmetim tadil-i erkan üzere namazını eda etse nasıl olursun?
- Beni bir sıtma tutar, tir tir titrerim. Kul Allah için secde ettikçe bir derece yükselir.
- Peki, oruç tuttukları zaman?
- Elim, ayağım bağlanır. Ta onla iftar edinceye kadar.
- Kur'an okudukları zaman?
- Eririm. Suda eriyen tuz, 'Ateşte eriyen kurşun gibi.
- Hacc etseler?
- Boynuma bir zincir vurulur.
- Sadaka verdikleri zaman nasıl olursun?
- İste o zaman halim çok kötü olur. Sanki sadaka veren başımdan aşağıya beni ikiye böler.
Zira sadakada şu hasletler vardır;
Sadaka verenin malı bereketlenir. Allah-u Teala sadakalarım cehennemle arasında perde yapar, her türlü belâ sıkıntı ve üzüntüleri ondan giderir, duaları makbul olur, Kıyamet günü hayırları mizanda ağır gelir.
İblîs'in bu sözlerinden sonra Resülüllah (S.A.V.) Efendimiz, ona sıra ile şu sorulan sordu.
- Ya mel'un! Beraber oturduğun arkadaşın kimlerdir?
- Faiz yiyenler.
- Dostların kimlerdir?
- Zina edenler, yalan söyleyenler.
- Yatak arkadaşların ve hizmetçilerin kimlerdir?
- İçki içenler, sarhoşlar.
- Misafirlerin kimlerdir?
- Hırsızlar.
- Elçîn ve habercilerin kimlerdir?
- Sihirbazlar. .
- Gözünün nuru nedir?
- Talak'a (Karısını boşamak için) yemin edenler.
- Sevgililerin kimlerdir?
- Cuma namazını terkedenler.
- Hazinedarın?
- Zekat vermeyenler.
- Peki, ya lain, senin kalbini ne kırar?
- Allah rızası için cihada giden atların kişnemesi.
- Senin cismim ne eritir?
- Günahlarına tövbe edenlerin tövbesi.
- Ciğerini parçalayan nedir?
- Gece ve gündüz Allah'a çokça yapılan istiğfar.
- Peki, yüzünü ne kara eder?
- Gizlice verilen sadaka.
- Gözünü kör eden?
- Teheccüd (gece) namazı.
- Başım eğdiren?
- Çokça cemaatle kılınan namaz ve sana devamlı getirilen salavat.
- Sana göre insanların en sevimli-si kimdir?
- Namazlarım bilerek kasden bırakanlar.
- Sana göre insanların en şakîsi kimdir?
- Cömertler.
- Seni işinden ne alıkoyar?
- Alimlerin meclisleri.
- Ebu Bekir için ne dersin?
- Cahiliyyet devrinde bile bana itaat etmeyen O. İslam'a girdikten sonra mı itaat edip yalan söyleyecek?
- Peki Ömer için ne dersin?
- Her gördüğüm yerde ondan kaçarım.
- Peki Osman için?
- O'ndan pek çok utanırım.
- Peki ya Ali için ne dersin?
- O'nunla başa çıkamam! Beni kendi başıma bıraksa. Ben de O'nu bıraksam. Ama O beni bırakmaz.
Resülüllah (S.A.V.) İblîs'in bu sözlerinden sonra söyle buyurdu.
- Allah'a hamdolsun. Ey şakî Ümmetimin saadete kavuşması için ahiretine hazırlanmasını sağladın.
Bunun üzerine İblîs de şöyle dedi:
- Ya Muhammedi Ümmetinin saadeti için nasıl ferah durursun? Ben o belli vakte kadar sağ kald?kça, onların kan damarlarında dolaşır, vesvese veririm. Beni yaratan Allah'a yemin ederim, ki, onların alim ve cahillerim, abid ve tacirlerini velhasıl hepsini azdırırım. Yalnız Allah'ın salih kulları müstesna. İşte onları azdıramam.
Rasülüllah (S.A.V.) Efendimiz:
- Sana göre bu salih kullar kimlerdir. Ya Lain? diye sorunca İblîs;
- O salih kul ki mal ve parayı sevmez, medhedilmekten hoşlanmaz, hemen onu bırakır, kaçarım. Bir kimse ki malı, parayı ve övülmeyi sever, kalbi dünya arzularına bağlıdır. İşte o benim en itaatkar dostumdur.
Sonra benim yetmişbin tane çocuğum vardır. Onların her birini bir yere tayin etmişimdir. Her çocuğumun da yetmişbin tane şeytanı vardır.
Onların bir kısmım ülemaya, bir kısmım meşayiha, bir kısmım ihtiyar kadınlara musallat etdim. Bir kısmım gençlere ve çocuklara gönderdim. Gençlerle aramız gayet iyidir. Çocuklarla da bizimkilerin istedikleri gibi oynarlar. Bir kısmını da âbid ve zahidlere yolladım. Her taraflarından hücum ederler. Öyle bir hale gelirler ki, başlarlar, çeşitli sebeplerden herhangi birine sövmeye. İşte böylece ihlasları gider. Yaptıkları ibadetleri ihlassız olur. Fakat bu durumlarının farkında olamazlar.
Rasûlallah (S.A.V.) ile iblis arasındaki konuşma şöyle devam etti:
- Rabbinden neler taleb ettin?
- On şey taleb ettim.
- Nedir o taleb ettiklerin ey mel' ün?
- Şunlardır: Birincisi, Allah'tan beni, Adem oğullarının malına ve evladına ortak etmesin! diledim. Bu ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu (Onların mallarına ve çocuklarına ortak ol. Onlara vaad et. Halbuki şeytan onlara aldatıştan başka ne vaad eder "îsra: 64") ayet-i celîlesi ile sabittir.
Besmelesiz kesilen her hayvanın etinden, faiz ve haram karışan her yemekten yerim. Şeytandan, Allah'a sığınılmayan malın da ortağıyım. Öyle ki, cinsî münasebet anında besmele çekmeyip şeytandan Allah'a sığınmayan kimse ile birlikte, hanımı ile birleşirim. Ve o birleşmeden hâsıl olan çocuk bize itaat eder, sözümüzü dinler.
Her kim hayvana (veya vasıtaya) binerken haram yola gitmeyi isteyerek binerse ben de onunla beraber binerim. Ona yol arkadaşı olurum. Bu da ayet ile sabittir. Allah-u Teala bana şu emri verdi: "Onlar üzerine suvalilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart. -îsra: 64-"
Kendime kardeşler istedim. Bana mallarım israf edenlerle, ma'siyet yoluna para harcayanları verdi.
Bu da şu ayet-i celîle ile sabittir. "Çünkü (mallarını) saçıp savuranlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine (karşı) çok nankördür.")
Ben Adem oğullarını görebileyim, fakat onlar beni görmesinler diye, diledim. Allah kabul etti.
Bunun üzerine Resülülah (S.A.V.) şöyle buyurdu.
- Eğer bu söylediklerin! Allah'ın (c.c.) Kitabındaki ayetlerle isbat etmeseydin seni tasdiklemezdim.
Ya Muhammedi Ben hiç kimseyi azdırmaya, delalete düşürmeye kadir değilim. Ancak vesvese vererek kötü bir şeyi güzel gösterebilirim. Eğer delalete düşürmeye imkanım olsaydı, dünyada Allah'a ve Peygamberlerine inanan hiç bir insan bırakmaz, hepsin! delalete ve küfre sürüklerdim.
Nasıl ki, sen de, hidayete kadir değilsin. Zira Sen ancak Allah'ın Rasülüsün ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı yeryüzünde tek kafir bırakmazdın.
Sen, Allah'ın mü'min kulları için bir hüccetsin... Ben de, kendisi için ezelde şekavet yazılan kimselere bir sebebim.
Hidayet de, dalalet de ancak Allah' tandır.
- o -
Şeytan onlara vaad eder, olmayacak kuruntulara ve ümidlere düşürür. Fakat şeytan onlara kuru bir aldatmadan başka ne vaad eder?
İşte onların (aldananların) varacakları yer cehennemdir. Oradan kaçacak bir yer de bulamayacaklardır.
Nisa Süresi Ayet: 120-21
Kur'an okuduğun vakit, o kovulmuş şeytandan. Allah'a sığın.
Hakikat şu ki iman edipte Rableri-ne tevekkül edenler üzerinde o şeytanın herhangibir hakimiyeti yoktur.
Onun hakimiyeti ancak, kendisini dost edinenlere ve Allah'a ortak koşanlaradır.
Nahl Süresi: Ayet 98-99-100

bu yazı alıntıdır.şeytanla iddaalaşma değildir şeytan allahın büyüklüğünü biliyor ve onun birliğine inanıyorşeytan vesvese vermekten başka hiçbirşey değildir nefiste şeytanladır.allah bizi benim yolum doğru yoldur.şeytan ancak sizi doğru yoldan saptırır diye uyarıyor

kardeşim sana şunu soruyorum..kıyamet gününün ne zaman kopacağını insanlardan kimm biliyor ...?????????çözümle sen bir insan yaratabilirmisin.çözümle..sen ölüme çare bulabilirmisin.. çözümle..eger allah isteseydi insanı yaratmazdı.şeytanıda cinleride melekleri zaten ona daima ibadet ediyo arkadaşlar insanın yaratılış sırrına neden mütakıp olamıyoruz biz insanlar düşünürüz elbet neden allah var neden yaratmış bunca şeyi hiç ihtiyacı yokken..biz bunları düşünecek olursak aklımızı yeriz nietszche gibi..bir anne-baba düşünün çocuklarını düşünün neden sever neden çocuklarsız yapamazlar çocuklar söz dinlemezlerse ne yaparlar ceza erirler ya döverler ya kızarlar.ama onların sözlerini dinlemesini sözlerinden çıkmamasını isterler değilmi.işte allahta kullarını sever insanları serbest bırakmıştır inanıp inanmamakla inananlar ve kulluk edenler cennete inanmayıp asi gelenleri cehenneme atacagını insanlara peygamberler tarafından tebliğ etmiştir.

önce sen islam dinini araştır çözümle ondan sonra gel karşıma kardeşim bilip bilmeden çözümleme ve tahkik yapmadan eleştiri yapma nietzsche aklını kaybetmiş zavallının biridir o yaşadı hayatını çekip gitti.cehennemde yanıyormu yanmıyormu onu allah bilir allahın herşeye gücü yeter o ol dedimi olur yok ol dedimi yok olur cebrail aleyhisselam vahiy meleği son peygamber geldi ve görevi bitti mikail aleyhisselam tabiat olaylarıyla görevli rüzger yağmur kar olaylarıyla sorumlu melek azrail aleyhisselam can alıcı yani ölüm meleği insanların vadesi doldumu görevini yapar.israfil aleyhisselam kıyamet gününde sura üfürecek melek sura iki sefer üfürüyor birincisinde dünyada bütün canlılar ölecek herşey yerle bir oluyor ve allah o anı çok dehşetli bir an olduğunu bildiriyor.ikinci sura üfürüşünde ise yeryüzünde gelmiş geçmiş bütün insanlar mezarlarından kalkacak ve toplanma yeri olarak bilinen mahşer yerine getirilecekler orada ne ana evladını ne baba evladını ne evlat baba ve anası kardeş kardeşi akaraba akarabayı tanımıyacak çünkü orası hesap yeridir.ve asla yanlış yoktur.günahlar ve sevaplar tartılıcak cennet cehennemlikler ayrılacak cennet ve cehennem arasında kalanlar arasatta kalarak asılacaktır.allah herşeyi bilendir

sen önce kendine çeki düzen ver kardeşim sen kimi savunuyorsun kendini düzeltmeden sen önce bir düşün oku araştır niye varsın niye geldin dünyaya neden insanlar farklı dilde farklı kimlikte farklı yaşayışları farklı konuşmaları farklı ırkları farklı düşünceleri var hiç düşündünmü.neden allah bütün insanları ara yaratmamış veya ingiliz rus alman türk kürt laz çerkez ayrı ayrı ırk vermiş.düşünün ya allah size düşünün diye akıl vermiş.neden kolaya kaçıp bu kadar acizleşiyorsunuz.bu hayat böyle basit bir hayat değil arkadaşlar bu hayat bize emanet kısacık bir ömür bu hayatın birde öbür tarafı var bu hayattan başka hayatımız varhayat sizin hayatınız inanç sizin inancınız telefisi olmayan bir yolda ilerlemeyin şeytanın oyuncağı olmayın

Adsız
19 Mayıs 2009 18:07  

-Kaderimiz Allah katında önceden bilinmektedir.
-Bu durumda, daha doğumundan önce, Nietzche' nin neler düşüneceği ve söyleyeceği Allah tarafından bilinmektedir.
-Nietzche' nin neler düşüneceği ve söyleyeceği Allah tarafından önceden bilinmekte ise Nietzche zaten bunları zamanı gelince düşünecek ve söyleyecektir
-Acaba Nietzche kendisine verilen her aşaması bilinen rolünü mü oynamaktadır?
-Eğer bu rol önceden verildi ise(biliniyorsa)bazı şeyleri nasıl açıklayabiliriz?

Adsız
20 Mayıs 2009 22:11  

kardeş herses kendi kaderini kendisi yaşar allah herşeyi biliyo evet önceden yazılmış kaderine yaşayacakları ama biz onu dua ederek kaderini değiştirmesi için allaha yalvarırız.allah isterse kabul eder ıslah eder o kişiyi isterse kabul etmez o allahın taktirine bağlı.benim ve bazı arkadaşlarımızın burdaki amacı sizleri yanlış yoldasınız diye uyarmak ve doğru yola ulaştırması için allaha dua etmek allah kabul etsin dualarımızı burda allahın varlığını birliğini yok sayan arkadaşlarım var biz müslümanlar olarak buna göz yumamayız.yaşadığınız çevreler düşündüğünüz düşünceler sizi nereye felakete sürüklemiş bizi umarım yanlış anlamazlar

Adsız
23 Mayıs 2009 00:00  

işte arkadaşlar gerçekler düşündürür gerçek flozofum diyenler.çıkın karşıma düşünelim biraz
paylaşalım bilgilerimizi

Adsız
29 Mayıs 2009 20:18  

ya arkadaşlar filozof yokmu aranızdalütfen yapmayın söyleyecek sözünüzmü kalmadı yoksa beyninizmi çalışmıyo

Adsız
2 Haziran 2009 19:29  

Kaderimiz Allah katında önceden bilinmektedir.
-Bu durumda, daha doğumundan önce, Nietzche' nin neler düşüneceği ve söyleyeceği Allah tarafından bilinmektedir.
-Nietzche' nin neler düşüneceği ve söyleyeceği Allah tarafından önceden bilinmekte ise Nietzche zaten bunları zamanı gelince düşünecek ve söyleyecektir
-Acaba Nietzche kendisine verilen her aşaması bilinen rolünü mü oynamaktadır?
-Eğer bu rol önceden verildi ise(biliniyorsa)bazı şeyleri nasıl açıklayabiliriz?







Katılıyorum.Sorgulamamak gerçeklerden kaçma girişimidir.Öldü,yetişemedim.Babam anlattı onu bana sonra.

3 Haziran 2009 13:16  

sevgili arkadaşlar yorumların pek çoğunu okudun fakat ne hakla niçe için en kaba kelimelr sarf rttiğinize anlam veremedim o bir filozof , düşünce adamı ...hayatı kaleme alırken hayatın ta kendisini anlatan , düşündüren biri.Tanrı'yı sorgulamak yapılabilecek en büyük devrimdir.çağımızda en büyük hata olarak gösterilip düşünmemeye iten gerici bir dönemdeyiz.soruyorum size neleri sorguluyorsunuz ..............

Adsız
3 Haziran 2009 22:42  

sayın sinan işitman sen anlayışlı bir insansın değilmi düşünen bir adamın düşüncelerini kabul ediyorsun ve diyorsun ki tanrıyı sorgulamak devrimdir.ya siz kim oluyorsunuz da hangi akılla sorgulama yapıyorsunuz.sizin ne kadar aklınız var.söylermisiniz.neyi bildiginizi zannediyorsunuz siz ne biliyorsunuz.seni yaratan göz veren ayak veren beyin veren allahı nasıl sorgulayacaksınız.ya anlamakta güçlük çekiyorum sizin hayat dediğiniz şey ne bunu anlamıyorum.nasıl bir hayatta yaşıyorsunuz ki hayatı anlatıyor bu adam hayatta ne görmüş ki ne yaşamış yani bana anlat bakalım hayat nedir ben bilmiyorum ve öğrenmek istiyorum.

Adsız
8 Haziran 2009 02:32  

bak kardeşim sana düşünme demiyorum düşün düşün ama boş düşünme allahı sorgulamak devrim işi değil akıl işi değil sen o ufacık aklınla neyi sorguluyorsun ya sana zaten herşeyi kuranı kerim de söylemiş anlatmış katkat fazlası var dahada mı anlamıyorsun o zaman sen düşünmeyi bilmiyorsun ya bunun aksini belirtemezsiniz ya belki kuranı kerimi anlamıyorsun kuranı açıklayan binbir kitaplar var kuranı anlayamıyorsan onları al oku ya bu flozofuz diye geçinenlerre deveye hendek atlatmaktan zormuş laf anlatmak ya ne haliniz varsa görün ya azıcık aklınız olsa zaten böyle konuşmaaz allahı sorgulamayı bile aklınızdan geçirmezdiniz siz önce bi kendi kendinizi sorgulayın ne buluyorsunuz nasıl düşünüyorsunuz

Adsız
10 Haziran 2009 05:25  

bence felsefe gereksiz..adamlar o kadar sey dusunmus tmm da ne işe yaradı dusundukce dusunesi gelio insanın ve bunalıma girio..fazla dusunmeye gerek yok..bana eylem gerekli ne dusundugunden banane..

Adsız
11 Haziran 2009 02:20  

sizler tanrıyı sorgulayacak kadar cesur ve zeki olun! sonra... Nietzsche gibi bir zeka ya laf edin! eminim bu sorgulamayı yaparsanız nietzsche size ordan bi yerdem tebessüm edecektir 'aferim buna ister istemez dediğime geldi'diye :)

Adsız
12 Haziran 2009 23:19  

:D:D ya valla helal olsun kardeş ordan biryerden yer ayırtır arkadaşlara nietszche bazı verilerin poyrazların da allah bilir ama belki dünyaya geri gönder tanrım diye yalvarıyordur allaha çok pişmandır düşündüklerine

kaotik
16 Haziran 2009 02:57  

nietzsche'yi okuduktan sonra ona bile küfür edebiliyorsanız...Olmuşsunuz demektir..Bırakın iz adlarına izmler düzülen,sonra sadece düşündürülen ve yazılan şeylere inanan,bir ideal ve ülkü parçaları değiliz...Biz biraz daha dibe vuramaya çalışa manyak heriflerin tekiyiz...Git git ama sakın varma.....

Adsız
17 Haziran 2009 23:23  

kaotik arkadaş ne anlatmaya çalıştığını anlamadım ben biz nietszche ye küfür etmiyoruz ki sadece hayatının boş olduğunu sözlerinin veya yaşantısının güzel olduğunu düşünen arkadaşlara yanlışa düşmeyin diyoruz uyarıyoruz nietszche belki düşmüş bataklığa ama arkadaşlarımızın bu bataklıkta boğulsun istemiyoruz bu nietszche nin söyledikleri allahın sözlerinden yeminlerinden ve kelamından daha mı değerli oluyo bu hayat yalan gerçek hayatada inanmıyorzaten en değerli varlık olan insanı insan olarak görmüyo kendisini bir üstinsan başka insanları başka bir katagoriye yansıtıyor ama allah katında bütün insanlar birdir ve allah nezdinde bütün insanlar allahın kuludur günahkar veyahut iyi kötü farketmiyor sonuçta allah var ve kimse bunun aksini ispat edemez allah varlığını herşeyiyle kanıtlamış peygamberler aracılığıyla bir sürü mücizeler göstermiş ama insanlar gözlerine inanamayıp bunlar büyücü hilebaz deyip yine inkarcı olmuşlar çünkü nefisleri kabul etmiyor neye inanıp inanmayacağınız size kalmış ama burda tartışırken bazı arkadaşlarımız çok ağır kelimeler söyledikleri için bu konu bu kadar uzadı hala ısrarcı olan arkadaşlar kendileri bilir yani sözün bittiği yer iyi geceler

kaotik
19 Haziran 2009 03:57  

bir insanın etkisinde kalarak hayatını değiştiren varlık evrimini tamamlamamıştır....
Kimse nietzscheyi okudu diye nihilist olmaz...Nihilist olduğu için Nietzsche'i okur....

Adsız
22 Haziran 2009 00:16  

ya arkadaş bir insanın etkisinde kalarak hayatını değiştirmez diyorsunda nietzsche nin etkisinde kalan arkadaşlar ne yapıyor hayatını ona göre belirlemiyormu???

Adsız
23 Haziran 2009 23:09  

ya ne yaparsanız yapın nasıl olsa işinize geldiği gibi davranıyorsunuz buraya yorum yazarak muhattab oluyorum birde yazık diyorum başka ne diyeyim

kaotik
24 Haziran 2009 10:26  

Bu beni ilgelendirmiyor?

Adsız
25 Haziran 2009 04:44  

Allaha inandığını söyleyip Nietzche'ye laf edenlerin allahı yoktur. Dönüp de bi yazdıklarınızı okuyun...Hayatımda okuduğun en güzel en anlamlı sözler ona ait...

25 Haziran 2009 11:37  

Tanri tanımam

Adsız
27 Haziran 2009 22:56  

ne haliniz varsa görün beyinsiz varlıklar ne diyeyim ben size

2 Temmuz 2009 13:32  

Tanrının ölümü herkese kutlu ola!

Adsız
2 Temmuz 2009 22:11  

senin ölümünde sana kutlu ola kardeş soğol yine saçmalardan seçmeler okuyoruz burda tanrı ölür parçalanır kırılır ama allah ölmez bunu sizde söyleyemiyorsunuz çünkü tanrı diye bir şey yoktur allah vardır bizi yaradan allahtır tanrı değildir çünkü allah tanrı diye adlandırılamaz.sizin beyinleriniz cok çalışıyor ya tanrının ne olduğunu sorsam onu bile cevaplandırmaktan aciz kalırsınız ben size daha ne söyleym

Adsız
2 Temmuz 2009 22:13  

:D:D:D:D:D:D: DDD ben sadece bu yazılara gülerim tanrı ölmüşmüş kutlu olacakmış

Adsız
8 Temmuz 2009 12:26  

kim neye inanırsa inansın neyi savunursa savunsun yargılansa da sevgilerin en üst mertebelerine atansa da kimse kimseyi değiştiremez...birey,fikri oldukça yaşar,her kişinin bi davası olmalı ve o dava uğrunda yaşamalı.aksi takdirde yaşamış sayılmaz.nefes almak değildir yaşamak.fritz'in tüm kitaplarını okuyun.O'nun fikirlerine katılın ya da katılmayın ama okuyun.ollarca yorum görüyorum bu sitede...evet uğruna sayfalarca yazılacak bi insan.ben kimim?
BEN, NİETZCHE'nin HER KİTABINI OKUYAN ONA ÖZENEN Bİ İNSANIM.ELİMDE OLSA TÜM İNSANLIĞA O'NU ANLATMAK İSTERDİM.BENİM İNANCIM VAR AMA ALLAH İNSANLARA ZEKA VERDİ Kİ KENDİ SEÇİMLERİMİZİ YAPABİLELİM DİYE.ALLAH KENDİSİNE İNANMAMIZI İSTİYOR FAKAT ATEİST İNSANLARI DA KARŞIMIZA ÇIKARIYOR.HAYATTA HİÇ BİR OLAY TESADÜF DEĞİLDİR.TIPKI,KIŞ VAKTİ MEYVE VEREN PORTAKAL AĞACININ KIŞ HASTALIĞI OLAN GRİBE İYİ GELMESİ GİBİ...BEN NİETZSCHE'NİN CESARETİNE HASTAYIM.O'NUN AKIL SAĞLIĞINA SAHİP OLMAK İSTİYORUM.ONUN MİGREN SANCISI OLMAK İSTİYORUM. siz nietzsche'nin fikirlerini kabullenin ya da kabl etmeyin nefes alamasa bile yargılayarak ya da alkışlayarak O'nu yaşatıyorsunuz,hatta kulaklarını hergün çınlatan yüzlerce insan var.ne mutlu fritz'e...
SERPİL E.

Adsız
9 Temmuz 2009 22:16  

oku kardeşim oku okuyacak başka bir kitap kalmadı oku ne kadar anlatsak boş ne kadar söz etsek boş eşege altın semer geçirseler eşek yine eşektir misali niçe akıl hastası bir deli ve bir sürü söz söylemiş ve binlerce insan bir delinin aklına uyup onun arkasnda yoldaş oluyo BİR İNSANIN ETİ KEMİĞİ YOK ONAMI İNANACAKSINIZ YOKSA!!!!!HERŞEYİNİ İSPAT ETMİŞ BİRSÜRÜ MÜCİZELER GÖSTERMİŞ VE İNSAN OĞLUNA NANKÖR İNSAN OĞLUNA İHTİYACI OLAN HERŞEYİ VEREN ALLAHA MI İNANACAKSINIZ kime inanıyorssanız inanın kimi okuyorsanız okuyun ne düşünüyorsanız düşünün ama bur da allahı inkar edecek bir söz bir yazı okursam cevabını veririm serpil sana tavziyem ona fazla özenme siz ancak kendinizi kandırıp onu yaşattığımızı düşünüyorsun bu düşünce onu sevdiğin için ben kendime göre yaşayan ancak haksızlık karşısın da göz yumamayan bir insan olarak bu adamın kitapları okumaya bu adamı yaşatmaya bu adamı kalkıp herkese anlatmaya hiç hevesim yok işimde olmaz ihtiyacımda yok bana ben yetiyorum zaten

Adsız
20 Temmuz 2009 02:18  

SORUYORUM ve cidden merak ederek soruyorum:

FARZ KILINDIĞINA İNANDIĞIZ GİBİ DÜRÜSTÇE CEVAP VERİN

Korkunun Şekillendirdiği insanların hayal ürününe inanmayı alışkanlık haline getirdiği Koca bir MİTSEL tarihten(paganizmden) bir haber misiniz?( Hani putlar sözde kırılda o zaman bu günümüzdekiler ne ? )

Yine Soruyorum Yeryüzünde Her Coğrafyada Yıldızlara Güneşe .. vs vs Tapılmasını Ancak Ruhsal Arınmayı Anlatan Dinlerin Hint te Doğayla Uyumu vurgulayanların uzak doğuda Kitabi kaynağa dayanan TEK tanrılı dinlerin ortadoğuda (4 ü birden) doğmasını Nasıl Açıklarsınız????

CevapLAR

Nettir İnanın Bana Sadece Doğruluğuna inandığımı söylüyorum inkalarda babillerde sümerlerde ve yüzlerce uygarlık kör değildi bizim gibi (farklı bir körlükten bahsettiğimi anlamışınızdır) yıldızları güneşi ve ayı görüyordu Ve Onları kendine RAB edindi.

Uzakdoğu İnsanı Oldukça güzel yemyeşil bir bölgede yaşıyordu (netten bakabilirsiniz) Onlar Doğaya inanmayacaktıda çölde yaşayan insan mı inanacaktı ? Doğayı KUTSAL saydılar

Başka noktaya geleyim Evrimin Bir kısmı bilimsel bir gerçektir Tutupta Yanlışlığını söylemek Dünyanın Tepsi şeklinde olduğu söylemek gibidir Fakat kanıtlama imkanı pek görülmediğinden ilk canlının aktiviteleri ( ilk Atp gibi vsvs)kısımları henüz teoridir.

Ve bir diğer gerçekse İnsanların ister uzaydan (panspermia) ister uzun süreli bir evrimden isterse 6 günlük bir yaratılıştan sonra var ola gelsin varolduktan sonra din kavramının EVRİM geçirdiğidir.

Bakınız 3 bölge tüm hayatımızda bilemeyeceğimiz düşündüğümüz O SORUYA CEVAPTIR MEZOPATAMYA MISIR VE ANTİK YUNAN

Bu Uzun öykünün sonu görünmeye başladı Sümerde Yazı icat edildi kalıcı ilk edebiyat burda yıldızlara tapan bir toplum tarafından dini hayatı düzenlemek için icad edildi bu toplumun bıraktığı edebi metinler bugünki tüm kitaplara etki etmiştir.İsteyen Rahatça bulabilir BKZ GILGAMIŞ DESTANI Görmeye cesareti olanlar için tabi

Ardından çok tanrılı mısırda SİYASİ çıkar için bir firavun monoteism tek tanrılığı icat etti gücü rahipleriden alığ elinde toplamak için TABİ RAHİPLER İNTİKAMLARINI ALANA KADAR..

VE antik yunan Mitler insanın hayal gücüne inanışı ilk darbeyi burda yedi DOĞA FİLOZAOFLARI TABİAT OLAYLARININ ÇOCUK HİKAYELERİYLE AÇIKLANMA FURYASINA İLK DARBEYİ VURDU AKILA DAYANAN KORKUNUN DEĞİL USUN ŞEKİLLENDİRDİĞİ DÜNYA GÖRÜŞÜ ORTAYA ÇIKTI

Arkadaşlarım görebildiğiniz gibi tabi göremekten korkmuyorsanız Tanrıyı Biz İnsanlar Yarattık Neden derseniz Nietzsche gibi bir sonumuz olmasın diye korkularımıza karşı kendi ellerimizdende olsa bir kutsallık yarattık Bir Umut Yani anlayacağınız


İNANÇ GERÇEĞİ BİLMEK İSTEMEMEKTİR.

DÜRÜST SORULAR VE DÜRÜST CEVAPLAR EN İYİ İLAÇLARDIR

İNANÇLAR GERÇEĞİN DÜŞMANLARI OLARAK YALANLARDAN DAHA TEHLİKELİDİR

Adsız
23 Temmuz 2009 00:03  

şimdi sen diyorsun neden dinler farklı farklı her çağda yeni bir din insanlar tarafından dinler çoğalmış biz tanrıyı kafamızdan çıkardık tanrı varsa neden görmüyoruz???peki arkadaşım sen gördüğünlemi amel edersin ?duydugunlamı? okuduğunlamı? yoksa??? inandığınlamı sen sosyobilimcimisin fen bilimcimi yok tarihçimisin sen gördügünle amel et ki farkına varasın nasıl böle bir düşünceye sahipsin anlayamadım.sizin tanrı dediğiniz bir çok mücize göstermiş nuh tufanı olsun ibrahim as.çarmığa gerilip ateşe atılıp ateşin onu yakmaması olsun yunus as.yunus balığının karnında üç gün kalması musa peygamberin firavundan kaçarken denizin ortadan ikiye ayrılıp musa peygamber ve yoldaşlarının denizi geçmesinin ardından firavun tam denizin ortasındayken tekrar birleşip firavundan kurtulması.hatta arkadaşım cebeli tarık boğazı dediğimiz akdenizle atlas okyanusunu birbirinden ayıran bu boğaz yani tuzlu suyla tatlı suyun birbirine karışmaması bunu bilim adamları yakın tarihte keşfedilirken bu olay 1400 sene önce kuranda rahman süresi ayet 19 da bahsedilmiş ve kuranın bir çok yerinde konu olmutur hazreti meryemin isa peygamberi babasız ve hiç bir erkekle beraber olmaması halinle dünyaya getirmesi ben daha niye inanmayın sen allahtan kormayacaksın onun azabından korkmayacaksın nasıl korkmazsın kardeşim şimdi sen bunları yalanlarsın ya adl kavmi helakı nuh kavmi helakı birçok kavimlerin helakı söz konusu yakında bizde helak olacaz böyle giderse biz kıyamete denk gelebiliriz haberiniz olsun bir insanlar sadece inanmak istediklerine inanırlar korkularına değil iki bir görüp inanmak var bir duyup inanmak var birde okuyup inanmak var sen ahiretten haber getirene değil ahireti yalanlayanlara inanıyorsun buda senin inancın madem senin inansın kutsal sen inandığınla amel et

Adsız
3 Ağustos 2009 10:28  

evrim ve bilimsel kelimelerini nasıl yanyana getirebiliyosun evrim dogal seleksyondan bahseder bu teoriye göre milyonlarca ara geçiş olmalıdır yani tam gelişimini tamamlamamış fosiller birkaçtane anca gösterebiliyorlar ki ben onlarada inanmıyorum evrim ilk hücrenin oluşumunu açıklayamaz , gözün yapısını,kanadın yapısını... hiçbirini açıklayamaz çünkü bunlar yavaş yavaş deil birden oluşmalıdır ki işlevini yerine getirsin hele denizden karaya çıkış miti tam bir fiyaskodur benim anlamadıgım ilk toplumların güneşe yıldıza tapması seni niye bu kadar şaşırttı şimdi insanlar paraya şöhrete güce tapıyo ne fark var arada herkes bi şeye tapmak zorundadır veya inanmak bu korku kaynaklı deil FITRAT kaynaklıdır hem hiç düşünmedin mi bu davaya 124000 peygamber gönderilmiş bu insanlar toplumun en güvenilir ve en dogru sözlü insanlarıdır hani peygamber diyo ya şu tepenin ardında bizi yok etmek için hazırlanmış bi ordu var desem bana inanırmısınız hep bir agızdan evet diyorlar o zaman ben ALLAH ın elçisiyim bunada inanın dediginde bizi buraya bunun için mi topladın deyip gidiyorlar onun adı el emindi en küçük şey için bile yalan söylemedi bunu baş düşmanı ebu sufyan HERAKLİUS a söyler marksı darwini freudu oku ama karşılaştırmak için kuranı islam tarihini de oku hangisi daha akla yatkın dünyanın en rezil toplumu 23 yılda nasıl zamanının en iyi toplumu oldu bunu oku ölümü düşün öldükten 100 yıl sonra kimsenin aklına gelmiceksin bile sen niye yaşadın o zaman hayatını nasıl anlamdırabiliyosun....

Adsız
8 Ağustos 2009 23:21  

çok güzel kardeşim çarpıcı bir açıklama bravo

Adsız
9 Ağustos 2009 04:02  

BÜTÜN ANLAMLARIN YADSINMASINDAN OLUŞAN ANLAM; ANLAMSIZLIK, HİÇLİK.
Devam etmekte, durmakta, bi anlam ifade etmiyor. Tartışmakta, tartışmamakta.

SERDAR MUTLU
9 Ağustos 2009 20:00  

tanrı öldü! (nietzsche)
nietzsche gerçekten öldü!! (TANRI)

Adsız
12 Ağustos 2009 10:20  

BÜTÜN ANLAMLARIN YADSINMASINDAN OLUŞAN ANLAM; ANLAMSIZLIK, HİÇLİK.
Devam etmekte, durmakta, bi anlam ifade etmiyor. Tartışmakta, tartışmamakta. diyecek başka sözün yok demi söyleyemezsiniz çünkü HAK NE ZAMAN GELSE BATIL YOK OLUR O ZATEN YOK OLMAYA MAHKUMDUR

Adsız
13 Ağustos 2009 00:04  

helal be kim tutar sizi süppeeeeeerrrrrrrrrrrr işte bu gerçekleri seviyorum islam dini var oldukça kötülük asla kazanamayacaktır

Adsız
14 Ağustos 2009 18:41  

SORUYORUM devam ediyor

CEVAPLARINIZ GÜLÜMSETİYOR hemde kahkalarla:)

BAKINIZ NE DENMİŞ...

Şİmdi sen diyorsun neden dinler farklı farklı her çağda yeni bir din insanlar tarafından dinler çoğalmış biz tanrıyı kafamızdan çıkardık tanrı varsa neden görmüyoruz???peki arkadaşım sen gördüğünlemi amel edersin ?duydugunlamı? okuduğunlamı? yoksa???
...
KOMİK ARKADAŞIM O KADAR ŞEY YAZDIM AMA İÇİNDEN TANRI VARSA NİE GÖREMİYORUZ DİE BİR CÜMLE YOKTU

BAKIN BİR "BİLİM ADAMI ->GÖRMEDİĞİNE İNANIR ATOMLARDAN MİKRORGANİZMALARA SİZİN BİR HABER OLDUĞUNUZ KUARKLARA VE ÖTESİNE HİGGS PARÇACIKLARINA KADAR HEPSİ GÖRÜLEMEZDİR VE HEPSİ GERÇEKTE VARDIR KAPASİTENİZİ AŞIN BİRAZ

AYRICA ARKADAŞLAR EVRİM BİLİM DEĞİLDİR DENMİŞ

ZAT-I ŞAHANE ya biyoloji dersi görememiş yada tüm biyoloji biliminin EVRİM merkezli dizayn edildiğinden bi haber

BAKINIZ ARA FORM LAZIMMIŞ KENDİLERİNE

bakınız onlarca form için
http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_transitional_fossils

Arkadaşlar BİLİMSEL tartışmalar da atıp tutmak pek akıllıca değildir çünkü karşınızdakinin somut delillerle siz MADARA etme ihtimali vardır

Bir zatı şahane sosyal bilmcimiyim fen bilmci nasıl bilebilirmişim die sormuş Benim tahsilimide pozitif bilim kapasitemde bazılarına boy boy büyük gelir. bileler ki mezun olduğum okulu ve üniversiteyi bazıları ancak dersanelerin rehber kitaplarında görür.Ve Fen bilimciyim ama uzun dönemli bir sosyal bilim eğitim aldım.

Bir zat-ı şahanede marks freudu ve darwin okuduktan sonra kuranıda okumamı istemiş.Kuranı da sünnetide evrie cevire inandığım zamanlarda okudum .

Ve sonuç olarak incile şöle sahte tevrat şöle tahrip edilmiş şöle çelişkili diyen bizlerin (heralde hiç okumuyor oluşumuzdan dır farketmedik)Kuranda ayetlerin birbirne çelişkili hatta zıt anlamlar içerdiğini farketmediğimiz anladım.

Bakınız Kuran önce miras paylaşımında ana parayı bölünen paraya denkleştirmeyi başarsın o zaman belki din adına konuşanlar bir utançta kurtulur 27/24 oranlı bir paylaşım :) KURANDA MİRAS PAYLAŞIMI DİE ARATIN NASILSA RASLARSINIZ


Kuran ayetlerinin mükemmel olduğu söylenir. uydurulmadığına dair kanıt olarak kimsenin bir benzerini yapaMAYAcağı söylenir.PEKALA O ZAMAN ŞU İNSANLARCA YAZILMIŞ YENİ AHİDe İNCİLE 2009 senedir insanların inandığı milyonlarca farklı versiyonu olan DÜNYANIN EN KALABALIK dininin kitabı bunun benzeri değil midir. AYNI HATALI DÜNYA GÖÜRÜŞÜNÜN ÜRÜNÜ.

Demek MİLYONLARCA benzeri yapılabilir ve söz konusu benzerlere inannlar DÜNYANIN en büyük dinini oluşturabilir demi... yanlış anlamayın oda aynı korkuların ürünüdür.ve insan yapımıdır.

ARKADAŞLAR BEN sıradan kalıplarda biri değilim ki bana aklınız sıra kuru gürültüye pabuç bıraktırasınız.

VE ZANNETMEYİN BEN öyle tamamı kötü bir insanım Kahrolsun din ve dinciler(bakınız kendim tabir olarak dindarı kullanırım)diyen ateş saçan bir insan değilim..

KENDİ DİNİMİ VE DİĞER DİNLERİ OKUDUKÇA BU KANATE VARMAYA BAŞLADIM.

--->Bilimsel ve felsefi birikimim artıkça bu kanatim olarak yerine oturdu.

NİETZSCHE BİR PAPAZIN OĞLUYDU.Dinini çok çok iyi biliyordu VE SİZİN DİNİNİZİDE SİZDEN İYİ BİLİYORDU. (kuranı okumuştu) BENde bu tür bir ortamdan gelme bir insanım islamı burda yorum yazan belki sayılı insan benim kadar tanır...

SONUÇ OLARAK
Kendi yarattığımız maddi PUTLARIN
kırdıktan sonra elinize baltayı alıp kıramayacağınız soyut kavramlardan ortaya çıkmıştır (Günümüz Dinleri)

BİLİNİZ Kİ İNSAN DİNİ SORGULADIDIKÇA GÜNCEL DİNLER RAFA KALKMIŞ HEP YENİ BİR --->TORBACI ORTAYA ÇIKAGELMİŞTİR.

Netice olarak maddi putlardan sonra manevi putlardan yıklmalıdır ki YARININ İNSANI geçmişlerinde yaşayan insanların oluşturageldiği DİN KAVRAMI HAKKINDA BU TİP SÖZLERİ YİNELEMESİN

>>> Geçmiş Dinler Bugünün
Bugünün Dinleri Geleceğin insanın Ancak EĞLENCESİDİR....

BİLİM GELDİKÇE PUTLAR YIKILACAKTIR

Adsız
15 Ağustos 2009 11:46  

arkadaşlar gülmeye ihtiyacı olan varsa arkadaşın verdigi fosil sitesine girsin köpekten at balıktan sürüngen çıkartmışlar bide bu fasaryayı bilim diye dayatıyolar :))

Adsız
15 Ağustos 2009 11:56  

miras hukukuna gerekli cevap alimlerimiz tarafından verilmiş. arkadaşlar dileyen KURANDA MİRAS yazıp netten aratabilir.

Adsız
15 Ağustos 2009 12:22  

ARKADAŞLAR BEN sıradan kalıplarda biri değilim ki bana aklınız sıra kuru gürültüye pabuç bıraktırasınız.
önce sana kim oldugunu ögreteyim sen milyarlarca yıldızın gezegenin oldugu uzayda belli şartlar saglanmadan yaşayamayan ufacık bir zerresin bu koca uzayın ne kadarına hakimsin sen vede herkes ister istemez bu dipsiz uzayda zerredir.

Sormaya Devam
15 Ağustos 2009 17:48  

BAKINIZ ACITAN GERÇEKLER...

BAKARA SURESİ 180. AYET
Sizden birine ölüm yaklaştığında, bir mal bırakacaksa anaya babaya, yakınlara, uygun bir biçimde VASİYET ETMESİ FARZ KILINDI. Bu, erdemliler için bir görevdir.


Muhammed 124 bin Müslümanın şahsında bütün insanlığa şöyle hitabetti:

VEDA HUTBESİ
Ey Nâs!
Cenâb-ı Hak Kur’an da her hak sahibine hakkını vermiştir. Mirâsçı için ayrıca VASİYET ETMEYE GEREK YOKTUR.

Kaynak:http://www.vedahutbesi.org/sayfalar/vedahutbesi.html


Ve veda hutbesi;söyleyeni,o dönem insanları tarafından gözle görülüp,kulakla işitilecek kadar gerçekti! yani Kuran’dan daha sağlam şahitlere sahip,demek ki Kuran kendi içinde çelişmekle kalmamış,aynı zamanda Muhammed’de Kuran’la çelişmiştir.

GERÇEK BUDUR KURANDA FARZ KILINANA VEDA HUTBESİNDE GEREK YOKTUR DEMEK ÇELİŞKİ DEĞİLDE NEDİR ?

Adsız
15 Ağustos 2009 17:55  

“Rabbinin sözü (Kur'ân), dogruluk ve adâlet bakimindan tamamlanmistir. Onun sözlerini degistirebilecek kimse yoktur...”

(En'âm sûresi, âyet 115)

&

“Zaman süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumlarin, kisilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayislari bile degisiyor. Böyle bir dünyada, asla degismeyecek hükümler getirdigini iddia etmek, aklin ve ilmin gelismesini inkâr etmek olur...”

Atatürk

17 Ağustos 2009 17:04  

Hayatınızın merkezınde kım varsa o sızın tanrınızdır.

Kımımızın davaları kımımızın ıse yalanlarıdır

herkez ınandıgı gıbı yasasın bence ınandıgın gıbı yasamazsan yasadıgın gıbı ınanırsın saygılarımla
rap_rock_peacefull@hotmail

Adsız
20 Ağustos 2009 02:08  

Richard Dawkings in yaşadığı bir çağda bizim sizlere bunları anlatıyor olmamız ve karşısında aldığımız reaksiyon insanı derin düşünclere sevkediyor.

Adsız
21 Ağustos 2009 17:11  

BÜTÜN ANLAMLARIN YADSINMASINDAN OLUŞAN ANLAM; ANLAMSIZLIK, HİÇLİK.
Devam etmekte, durmakta, bi anlam ifade etmiyor. Tartışmakta, tartışmamakta. diyecek başka sözün yok demi söyleyemezsiniz çünkü HAK NE ZAMAN GELSE BATIL YOK OLUR O ZATEN YOK OLMAYA MAHKUMDUR..

Arkadaşım sorunlumusun? Ben ilk defa yazıyorum buraya ve sonlandırıyorum kendi fikrimle. Ne önemi var? Herkesin düşüncesi kendine. Senin ki yanlış benim ki doğru demek ne kadar akıllıca. Çok zavallısınız.

24 Ağustos 2009 02:20  

2 şey söyliycem, birincisi;
"Burçin öldü" mü? ehuehu tmm bu şakaydı sadece merak ettim nerdeyse yarısı ona karsı yazılmışta,

ikincisi;
ya arkadaşlar filozoftan bu adamdan bahsederken konu nerelere gelmiş, bazıları öyle yorumlar yazmış ki yukarıdaki adamın hayatından daha uzun, diğeri gitmiş kurandan ayet yazmış bilmem ne. ki eger insanoğlu bu güne kadar herşeye takdiri ilahi demiş olsaydı bu gün burada bu yorumları yazacak bir klavye olmayacaktı önünüzde.

Adsız
31 Ağustos 2009 20:52  

Evrimcilere sesleniyorum.. DNA yı açıklayın .. DNA nın rastgele olduğunu mu ima ediyosunuz ? .. Atomları açıklayın .. enerjiyi açıklayın .. evrenin nasıl oluştuğunu açıklayın ? .. Ölünce biyolojik atık olmak dışında bi amacımız yoksa neden burdayız onu açıklayın.. teşekkür ederim..

Adsız
1 Eylül 2009 01:35  

herşeye böylesine körü körüne inandığınız ve bağlandığınız sürece hiçbiriniz nietzsche olamayacaksınız...!!!

Adsız
1 Eylül 2009 10:30  

cumali akkoca; hayatta yaşarken yaşamı yaşamak olarak biliriz...engelle karşılaştığımızda bıkarız yaşamaktan...nefret ederiz hayattan... oysa engel dediğimşey bazı insanlar için spor sayılır..aslında engel değil değildir bizim karşılaştıgımız yaşamdan kaçmaktır... işte nietzsche de okadar çok direnmiş ki bu yaşamda artık engeller kırıklıklar talihsizlekler ona daha çok yaşama hırsı vermiş...keşke ben bunun %1 ni yapabilsem...onun eserini okumak çok güzeldi...yaşamı, yaşanmışlıgın kıyısından kurtardı beni...

Adsız
2 Eylül 2009 05:06  

yorum yok:/

Adsız
12 Eylül 2009 02:59  

nietzsche i anlamak okadar zordurki ,istedğiniz kadar okuyun araştırın doktora yapın yinede onun düşüncelerini net çözemezsiniz..onu anlamak için onun zamanında onun düşünceleriyle yaşamak gerekir..o klisenin insanlığa nüksettiği yanlış dini eleştrip klise i ve hristiyanlığı karşısına almış bir adam..ancak klise onu allahı inkar etmekle suçladı ,aslında nietzcshe allahı deil klisenin yarattığı tanrıyı inkar ediyordu..onu klise bu ithamlarından ötürü ataist olarak suçladı..atıp tutmadan önce biraz araştırın ,nietzsche i anlamak die bi kitap var belki size yardımcı olablr...

Adsız
12 Eylül 2009 20:06  

tamamiyle katılıyorum bende böyle düşünmüyordum ama simdiki gençlik bunun allah anlamında anlıyor

Adsız
13 Eylül 2009 03:04  

Nietzsche'yi okumak ve düşüncelerini öğrenmek ve gerçekten hazmetmek gerekliliğine inanıyorum. Gerçekten bir 'üstinsan' olan Nietzsche'yi anlayabilmek için de öncelikle bazı dogmatik yargılardan ve inanışlardan sıyrılmak gereklidir diye düşünüyorum.

Nietzsche, güç istencidir, iyinin ve kötünün ötesindekidir, sonsuz döngüyü fark edebilmiş bir elin parmakları kadar insandan biridir gelmiş geçmiş yaşayanlar arasında...

O 'tanrıtanımaz'dır evet ama tanımadığı tanrı kabullenmediği tanrı üç dinin zehriyle doğan tanrıdır. İnsanları sığlaştıran, düşüncelere yasak getiren, sorguya izin vermeyen dogmatik tek tanrının karşısındadır Nietzsche. Yoksa var olan döngüyü kavrayabilen varlığı materyalist bir tanrıtanımazlık içerisinde değildir. Hatta ve hatta reenkarnasyona inanır haliyle 'ruh'a...

Nietzsche'deki en güzel öğretilerden biri de şudur; 'beni yanlışlayın' der 'beni terkedin' 'işte ancak o zaman kendiniz olabilirsiniz'. 'Hocasının büstünü yıkıp çelengini yolmadıkça öğrenci hocasına borcunu kötü ödüyordur' der. Yani bizlere 'yolumuza' gitmemizi salık verir. Ve bu yol kişinin mutlak gerçeği ararken gideceği yoldur. Mutlak gerçekse ne bir ayindir ne bir kutsal kitap ne de bir tanrı. O gerçek, kişinin kendi gerçeğidir ve o yol da kişinin kendi gerçekliğini aramak için çıktığı yoldur.

Yolculuk da öyle basit bir yolculuk değildir ha... Bu yolculuk yüksek dağ başlarından, fırtınalı denizlerden, sert iklimlerden geçerek devam edeceğimiz bir yolculuktur. Zorludur yolculuk ve yolda karşımıza ejderhalar çıkacaktır... O yüzden önce sormalıdır kişi kendisine 'gerçeğin ve güçlüklerin ne kadarını göze alabilirim' diye ve kişi bilmelidir ne denli güvendiğini gücüne ve ne kadar yükselmek istediğini... Yükseldikçe yalnızlaşacağını, yalnızlaştıkça acısının artacağını bilmelidir. Yükseklerde nefes almak da zordur. Ve küçülür kişi yükseldikçe aşağıdan bakan ve yükselmeyi bilmeyenlerin gözünde.

... Böylece gider bu. Sorgudan kaçmayan, korkmayan yüreği ve ruhu sağlam filozof adaylarına selam olsun. Unutmayınız; Her şey sorgulanmalı, her şey!

13 Eylül 2009 05:58  

HALLAC-I MANSUR'U ANLAYAN NİÇE'Yİ DE ANLAMALI..SİZİN ÇIKAR İÇİN TAPTIĞINIZ TANRI AYAKLARIMIN ALTINDADIR..KIRIN PUTLARINIZI..YETER ARTIK..KUR'AN I KERİM 'DEN ALINTILAR YAPANLAR...PUTLARI KİM YIKTI..ŞEKİL YAPIP ACIKINCA yenen PUTLARI hz.ibrahim YIKTI..beynimizdeki putları DA hz.Muhammed yIKMADI MI..? BEYNİNİZDEKİ duvarları da NİÇE yıksın..az müsade edin BEYNİNİZE..NİÇE 'yi anlamak için..saygılar NİÇE'ye..BUĞZ ediyorum ALLAH adına ONA hakaret edenlere se..varsanız işte MEYDAN..İŞTE KUR'AN..NİÇE tek kelimesinde TERS düşmemiştir KUR'AN la..OKUYUN göreceksiniz..savurmayın..DİNDEN SOĞUTMAK için YOBAZCA saldırmayın..DEVEKUŞLARI'nı da eklemesini söyleyeceğim NİÇE 'ye ..

Adsız
13 Eylül 2009 08:39  

her insan farklı pencereden bakar.
ama her penceredeki insanlar farklı ve değil...

Adsız
17 Eylül 2009 15:45  

cumali akkoca.(ekonomist); hayatta yaşarken yaşamı yaşamak olarak biliriz...engelle karşılaştığımızda bıkarız yaşamaktan...nefret ederiz hayattan... oysa engel dediğimşey bazı insanlar için spor sayılır..aslında engel değil değildir bizim karşılaştıgımız yaşamdan kaçmaktır... işte nietzsche de okadar çok direnmiş ki bu yaşamda artık engeller kırıklıklar talihsizlekler ona daha çok yaşama hırsı vermiş...keşke ben bunun %1 ni yapabilsem...onun eserini okumak çok güzeldi...yaşamı, yaşanmışlıgın kıyısından kurtardı beni...umudu,mutlulukta aradım,yaşamı haytın içinde.kayıp etmeyi yakınımda yaşadım,direnmeyi mücadeleyi inadına yaşamayı.birkez daha öğrendim..

Adsız
20 Eylül 2009 17:46  

burçin gerizekalı olan sensin..
nietzsche i tanımayan yorumda yapamaz sırf adını duyduğun filozofa öyle salakça yorumlar yapman gerizekalılık bence..

nietzsche gibisi bi daha gelemez dünyaya..

24 Eylül 2009 01:36  

Nietzsche son zamanlarda her yerde karşıma çıkmaya başladı ve beni çok şaşırtıyo. Okumam lazım artık.

Bazı arkadaşlar neyin kavgasını yapıyorlar, anlamıyorum. O cehennemlik, bu cennetlik.. Sana mı kaldı bu? Bu bile temsil ettiğini düşündüğünüz dinimize ters bir tutumdur.

Ha bir de bu tutumları kendi inanç ve düşüncelerini korumak değil, başkalarının fikirlerini paylaşmasına izin vermemektir.Bir dur,bir dinle,aaa..

Adsız
24 Eylül 2009 19:51  

Görüyorum ki burda yobaz takımı başta birçok TEİST nietzsche için ATEİSTTİR CEHENNEMLİKTİR şöyledir böyledir diyor..

Evet nietzsche Ateisttir.Richard Dawkins(OXFORDUN PALEONTOLOGUDUR TANIMAYANLAR NETTE ARATILIRSA DÜNYADA EVRİM HAREKETİNİN EN SİVRİLMİŞ ELEMANI OLDUĞU GÖRÜLÜR)ede hep derlermiş işte nasıl olurda bir tanrıya inanmazsınız nasıl ateist olabiliyorsunuz oysa ne de akıllı bir insana benziyorsunuz. Cehennem den korkumuyor musunuz diye?

Dawkins söyle cevap vermiş ;
Hangi tanrıya inanıyorsunuz Yehovaya die cevap vermiş(adam yahudiymiş)Hımm demiş dawkins sizde en az benim kadar tanrıtanımazsınız. Adam nasıl olur demiş diyorum ya bir tanrıya inanıyorum dediğinde Dawkins demiş ki

BENDEN SADECE BİR ADIM GERİDESİNİZ

(YAZDIK AMA UMARIM BİR KİŞİ OLSUN ANLARDA BOŞA GİTMEZ)

Adsız
27 Eylül 2009 08:51  

İnanmayanlara Necip Fazıldan Cevap"Ölüm sonrası yokluk ise bu varlık niye ?...."

Adsız
29 Eylül 2009 09:31  

o soruyorum diye başlayan ve kendini süper zeka sanan kişilige: ayetlerle ilgili sorunların varsa bunların tartışma yeri burası deil ateist sitelerinden topladıgın saçma sapan argümanları arka planını araştırmadan bir şeyler yapmış edasıyla yazıyosun buraya her üni. ilahiyat bölümü var git bi tanesine göster argümanlarını al agzının payını otur asagı bu kadar basit. ayrıca gözündeki mertege bakmadan başkasının gözündeki sözde çöpleri araştırıyosun evrimin milyonlarca açmazını bir kenara itip kurandaki sözüm ona çelişkilerle kendini avutuyosun önce ömrün yeterse evrimin oldugunu kanıtlayıp tarihe geç :)

Adsız
30 Eylül 2009 18:12  

SORUYORUM AÇIKLIYOR...

Temmuzdan beri SORUYORUM adıyla yahut ad girmeden Nietzsche ,DİN(Kasıt tamamı hami ırka geldiği iidia edilen kitaplı dinlerdir.) merkezli düşüncenin çarpıklığı,şöyledidir böyledir diye nerdeyse hiç okunmadan putlaştırılan ilahi kitaplardaki çelişkiler bu çelişkileri oluşturan ACITAN GERÇEKLER hakkında ve EVRİMin bilimsel bir gerçek olduğu hakkında bazıların zahmete girmeyeceği kadar yerine göre kaynakda gösterip

ÇOCUK MASALLARINA İNANMAK İÇİN OLDUKÇA BÜYÜK İNSANLAR OLDUĞUMUZU ANLATMAYA ÇALIŞIYORUM...

Zira bence doğrular budur ancak bu doğruları görememizi ENGELLEYENLER vardır...

ARKADAŞLAR;
EVRİM BİR TEORİDİR... ELBETTE TEORİDİR..

BİLİMDE BELLLİ BAŞLI KANUNLAR DIŞINDA HERŞEY TEORİDİR...

2+2=4 DÜR BİR TEORİDİR.

Fk=Vb.Ds.g bİR TEORİDİR kısaca BİLİM TEORİDİR.

PEKİ TEORİ NEDİR? BİLGİSAYARLAR GEMİLER ABAKÜS UÇAKLAR NÜKLEER SİLAHLAR BUNLAR VARDIR REDDEDİLEMEZDİR EVRİMDE AYNI ŞEKİLDE VARDIR

VE ARŞİMEDE İNANMIYORSANIZ RİCHARD DAWKİNSEDE İNANMAYABİLİRSİNİZ...

ACITAN GERÇEK

Evrim neden gerçektir?

Cevap: CAnlılar mikro boyutlara indikçe daha hızlı çoğalırlar insanlar 15 senede yeni nesil verebilirler bakteriler içinse birkaç saat bile çok uzundur ... virüslerde ise çok daha kısa Yani bir İnsandansa 1 GÜNDE TEK HÜCREDEN TONLARCA AĞIRLIĞINDA KÜTLE oluşturacak kadar çoğalabilen
CANLILAR 1 GÜN İÇNDE KAÇ NESİL VERİRLER :) ÇOK...

YANİ BİR HÜCRELİLER ÇOK DAHA HIZLI EVRİMLEŞİRLER:

KANIT MI İSTİYORSUNUZ İŞTE---> KANIT

NEDEN HER SENE GRİP AŞISI OLURUZ ? ÇÜNKÜ DEĞİL BİR KIŞTA BİR KAÇ SAAT İÇİNDE YENİ VİRÜS !!! TÜRLERİ!!! OLUŞUR BİRAZCIK BİO BİLEN ANLAR DEMİ!

NEDEN HER VİRÜS SALGININDA UZMANLAR BİR DÜNYAYI AYAĞA KALDIRIR ( DOMUZ GRİBİ KUŞ ..VS)

ÇÜNKÜ O VİRÜS YUKARDA BELİRTİĞİM ÖZELLİĞİ SAYESİNDE AN İÇİNDE EVRİMLEŞEBİLİR...

TARİHDEN BUNA KANIT;
BAKIN FARKINA VARIN ----> İSPANYOL GRİBİ 1918-1920 yılları arasında H1N1 virüsünün ölümcül bir alt türünün yol açtığı grip salgınıdır. İspanyol Gribi, 18 ay içinde 100 milyon arası insanın o dönem dünya nüfusu yüzde 7-8 ölümüne sebep olmuştur. Virüs salgının başında nerdeyse etkisizken . Bir süre Sonra ÖLDÜRÜCÜLÜĞÜ ÇOK YÜKSEK OLACAK şekilde EVRİLMİŞTİR....

Adsız
3 Ekim 2009 21:07  

İnanmayanlara Necip Fazıldan Cevap "Ölüm sonrası yokluk ise bu varlık niye?...." diyen arkadaş öyleyse ben de cevaben şöyle söylüyorum; ''Nedendir bitmek bilmeyen bu yaratılış / Yok olacaksa sonunda her bir yaratılmış'' bu da Goethe'nin Faust'undan iblis Mephisto'nun sözleri :)

Yani söylemek istediğim alıntıyla cevap vermeye çalışacağımıza kendi özgün fikirlerimizi belirtmeyi deneyelim.

Kimse bir iki dizeyle dinden de çıkmaz, imana da gelmez.

Daha ziyade ateistlere de semavi bilinen dinlere inananlara da şaşırıyorum. Sürekli bir savaş halindeler. Karşılıklı atışıyorlar sürekli. Dinin dogmatik olduğunu bilirdim de bilimin, materyalizmin dogmatikliğine kanacağını düşünmezdim.

Perdeleri kaldırın şöyle sonsuzluk açısından görmeyi deneyin bir şeyleri; 'Ruhu ruh kılan madde, maddeyi madde kılan da ruhtur belki de...'

Beğendiğiniz/ Beğenmediğiniz Nietzcshe bunu görebiliyordu hiç değilse.

Adsız
24 Ekim 2009 10:33  

ey maddeperestler siz herşeyi kendiliğinden oluştuğunu idia ediyorsunuz.söyleyin nerden geldiniz nereye gidiyorsunuz bunu ispatlayın

özgürgenç
28 Ekim 2009 00:29  

ya burda ne kadar saçma konuşuyorsunuz bir şeyler söyleyinde sizden bir şeyler öğrenelim tamam biz yanlış yoldayızda senmi doğru yoldasın burda tanrı ya inananlar inansın inanmayanlar inanmasın tanrıyla kul arasına nediye giriyordunuz sen ne oluyorsun aracımı

Adsız
28 Ekim 2009 23:12  

Nıetsche nin hayatı frengiden dolayı büyük sıkıntılarla geçmiş ve bazen kendisinin bile anlamakta güçlük çektiğine inandığım bi sürüde kitap yazmış ömrü kendini anlamaya çalışmakla geçmiş .bu en azından ona göre biraz adil çünkü anlamaya çalıştığı kendisi peki her birey onu anlamaya çalışmakla BENCE boşa vakit geçireceğine .kendini anlamaya çalışması... diyeceğim: ne alakası var bu bir yol bir felsefe diyeceksiniz bakın felsefe iğneyi kendine batırmakla başlar. iğne kendine batan kişi başkalarının bu durumda canının ne kadar acıdığını araştırmaz benim gibi adama bu yapılırmı diye feryad eder . işte nıetsche ninde yaptığı BENCE budur o yaşadı öldü herkes kendini anlamlandırmaya çalışsın bu arada evelallah müslümanız ancak burda bu adamı değil kendinizi özünüzü tartışın kimi özüne döner Nıetshche olur kimide Mevlana olur yani insan önce ene yani türkçesi ben diyerek başlar ve insan ağlamak suretiyle daha doğduğunda çevresini etkilemeye çalışarak bir tepki bekler özet birbirimizi etkilemek nedir önce bununla filozofları veya felsefecileri anlamaya çalışmalı

Adsız
4 Kasım 2009 06:02  

hey soran dıncı arkadas bu satır satır yazılarını nerden kopyala yapıstır yaptıyasan gıt orda tartıs bu konularını NICHE nın sayfasında ne gezıyorsun! o yazıları bu bloga yapıstırırken bı de okusaydın ıyı olurdu bı ıhtımal anlardın tanrı ıle ınsanın arasına gırmenın ne denlı sozde gunah oldugunu. yazık boyle bır blogda felsefı konular tartısılıp bılgı alısverısı saglanması gerekırken kendıne vazıfe saymıs ıkı-uc gerıcının her zaman haptıkları gıbı anlamadıkları ve hıc bır zaman da anlayamayacakları NICHE ye sacmalıklarla burdada saldırmaları anlam veremedım dogrusu. bızı dusunup cennete gıtmemız ıcın ınanmamızı ısteyen anti-NİCHE ci arkadaslar bosverın bızı bız boyle ıyıyız hem cennet kalabalık olmasın sız kendınız ınanın yeter bu kadar dusuncelı olmayın.. .

Adsız
10 Kasım 2009 08:06  

soruyoruma: virüsler hızla çogaldıgı gibi hızlada ölür bunu bilmeyen yok bi ikincisi grip herzamanki grip ama zihniyet farklı bu zihniyet ilaç satabilmek için laboratuvarda oynayıp virüsü salıyo piyasaya bunu sen benden daha iyi biliyosun dahası evrim için 100 yıl 200 yıl deil milyonlarca yıl gerekir bunuda bildigine eminim. siz tesellinize sarılın biz itikadımıza siz avunun biz inanalım selametle

..düş..
23 Kasım 2009 02:57  

nietzsche gücü elde etmiş anlaşılan zamana gerek yok.hastalıklar da olmasaymış güzel bir hayatmış.güzel yerlerde düşünmüş.güzel şeyler düşünmüş.iyi anlamak gerek evet gerçekten GÜÇ...

soruyorum
30 Kasım 2009 13:09  

soruyorum:

:) :) :) grip aynı grip diyene kadar grip virüsü yeni mutasyon geçirdi domuz gribi virüsü yani pandemik a h1n1 virüsü ilaçlara karşı direnç gösterecek şekilde mutasyon geçirdi İŞTE EVRİMİN CANLI KANITI grip virüsü ve tüm canlılar sürekli bir savaşım halindedirler SÜREKLİ EVRİLİRLER buda size canlı bir kanıtTIR. Bu yeterli bir cevap olmuştur sanırım ha bunları yazarken size bir kanıt daha sunayım:

Neden herkesin 32 dişi yoktur biliyormusunuz neden 20 lik dişlerimiz sonra çıkar ve bazılarında hiç yahut kısmen çıkar ?
Oysa insanlara ait çok eski(yerleşik hayat öncesi) tüm fosil cesetlerde 32 dişin 32 side tastamam ve sağlıklıdır. ama yerleşik hayat sonrası buluntularda dişler çürük ve sağlıksızdır peki neden ve ne alakası var şimdi?

İYİ OKUYUN insanlar tarıma başladıklarından beri önceki yaşamlarına göre çok fazla glikoz tüketiyorlar bu ağıziçi rahatszlıkların artmasına sebep oluyor ancak daha önce çiğ etle bile beslenen insan oğlu artık ekmek ve tarım kökenli besinlerle beslenmeye başlayınca mekanik sindirime eskisi kadar ihtiyaç duymuyor bu diş sayısımız azalmasına ve eskiden doğal olan 20 lik dişlerin artık bazılarımızda bir problem olmasına çene yapımızın deforme olmasına özetle çene yapımızın değişiklik geçirmesine sebep olur

bu örnektende anlaşılabileceği gibi insan oğlu ve canlıların evrimi milyonlarca yıllık bir süreçle varolmasına rağmen bazı değişiklikler yerleşik hayata geçilmesi kadar yenidir.

insanoğlundaki bu değişikliklerden çok daha hızlı gerçekleşen bir hücrelilerin ve virüslerin evrimi ise AN dediğimiz süreçlerde bile gerçekleşebilir işte yazının başında verdiğim pandemik a virüsü gibi ... bağnaz zihinlere selam olsun

sor
5 Aralık 2009 16:03  

geçmiş olan dünden hiç yad etme
yarın da gelmemişken feryad etme
düşünme geleceği de geçmişi de
şimdi şen ol da yaşamı berbad etme


ömer HAYYAM

kimse
17 Aralık 2009 17:42  

ben hiçbirine inanmıyorum bu daha iyi yorum yapmaya gerek yok..arkadaşlar bu muhterem zat Nietzsche gerçekten üstün bir insan.her söylediği doğru.ama en büyük gerçek ne nietzsche ne de tanrı ikiside hikaye...siz kendinizsiniz ama bana düşünce tarzı uyuyor biraz işte...

hayatın anlamı boş
sadece bu yolda kendin koş
varsa öyle bir yol
durma düş ya da koş

sen kimsesizsin,bilemezsin
bildim der kendine zarar verirsin
bilmek nedir sorarım sizlere
sizler bilen misiniz?

ne hayatlar ne insanlar geçti bu alemden
sizde ölüyorsunuz elemden
ne allah ne tanrı ne nietzsche
sizi etkilemez derinden..

SALLAYIN GİTSİN.. HEPSİ KOCA Bİ BOŞŞŞŞŞ....

Adsız
24 Aralık 2009 18:27  

es sellamun aleykum güzel din kardeşlerim ve din dışı adem oğlu kardeşlerim.
şu an bu uzun ssayfada yazılan bütün yazdıklarınızı ve görüşlerınızı okuduğum ıcın mutluluk dıyorum, bir arkadaşın dediği gibi herkesin felsefik görüşü aynı olamaz, zaten bunun ıcın farklı düşünceler cıktı ya.
sait nursinin deyimiyle: bin insan bir görüşte olssaydı bu bir insan olurdu bin insan değil. yani kast etmek istediğim herkesin düşüncesi ne olursa olsun buna ahlaksızca karşı cıkmak utanç verıcı bır durum... ben bir filozof değilim haddim de değil zten lakin kafamı felsefe ve filozoflarla cok yordum. cok ağır bir yük muhtmelen sizlerde bunun farkındasınız. ruhumda kopan fırtınalar ve ipi yırtılmış bir ucurtma gibi beni savuran düşüncelerim ve beynimdeki soru işaretleri beni kuran-ı kerimi okumaya teşfik etti. aradığım her şey ordaydı. üzülerek söylüyorum, dikkat ediğim kadarıyla bir coğunuz bir cok filozofun kitaplarını v.s okumuşsunuz.zaten felsefe soyut değilmıdır, bir bakın derim okuyun kuran-ı kerimi herşeyi herkesi anlamak ve herşeye anlam yüklemek istiyorsqanız, kuran-ı kerim en büyük felsefedir derim. kullun yazdığı kitapı okuyorsunuz da , benim sizi yaratan diyen bir varlığın size okumanız ıcın hediye ettiği kitapı neden okumuyorsunuz sorusu kafanızda canlandırmalı bence. neyse bır kusurum varsa şimdiden özür dılıyorum. ALLAH yardımcımmız olsun.

sabır

Adsız
26 Aralık 2009 15:36  

ya hep aynı hikaye kafamdaki herşeyi orda buldum bir de farklı birşeylerle gelin ya

Adsız
26 Aralık 2009 15:38  

biz kulun yazdığı kitapları okuyoruz ve eminizki insanca pek insancayı böyle buyurdu zerdüştü nietzche yazdı siz ise tanrının kendine vahyettiğini söyleyen şizofrenlerin kitabını okuyorsunuz ...

evet arada fark var

SORUYORUM
26 Aralık 2009 15:59  

SORUYORUM İNSAN BU NUMARAYI NASIL YER?

ŞİMDİ KISA BİR DÜŞÜNCE YOLCULUĞUNA ÇIKALIM...

BUNDAN 1500 SENE ÖNCE YAŞAYAN BİR ADAM VAR...

VE BU ADAM ÖZEL OLMAK İNSANLARI SAYGI DUYDUĞU ÜSTÜN BİR İNSAN OLMAK İSTİYOR..

BİR GÜN BİR MASAL BULUYOR...

VE İNSANLARA ŞU MASALI OKUYOR

EY İNSANLAR:

GÖKYÜZÜNÜN-- BÜYÜK KAZANINA--- İNANIN ...
SİZİ VAR EDEN BU GÖRDÜĞÜNÜZ ŞEYLERİ VAREDEN ODUR.. O HERŞEYİ GÖRÜR BİLİR İŞİTİR HER DİLEDİĞİNİ YAPAR..ONUN SÖZLERİNDEN ÇIKARSANIZ SİZİ CEZALANDIRIR UYARSANIZ SİZİ ÖDÜLLENDİRİR...
O HERŞEYE MUKTEDİRDİR ONU ACİZ GÖZLERİNİZLE ASLA GÖREMEZ DUYAMAZ BULAMASSINIZ
EY İNSANLAR ÇOÇUKLARINIZI --BÜYÜK KAZANDAN - İNANCIYLA YETİŞTİRMEK ONU GECE VE GÜNDÜZ ANMAK SİZE FARZ KILINDI...

BU ADAM EĞER ŞANSLIYSA KİMBİLİR BELKİ BUGÜN YÜZ MİLYONLARIN İNANDIĞI BİR DİNİN PEYGAMBERİ OLABİLİR ...

İŞTE OLAY BUDUR BİR MASAL VE ZEKİCE HAZIRLANMIŞ MASALLAR HİÇ BİR OLAĞANÜSTÜLÜK OLMAYAN İNANÇ DEĞERLERİ İŞTE BÖYLE ORTAYA ÇIKMIŞTIR. BU İNANCLAR ÇÜRÜTÜLEMEZ ZİRA REDDEDİLECEK BİR OLGU YOKTUR İSPATLANACAK BİR OLDUDA YOKTUR... BUNLARIN ARKASINDA 3 ESASLI OYUN VARDIR

1- KUTSAL VARLIK ASLA ULAŞILAMAZ(EĞER İNSANLAR ULAŞAMASSA ONUN OLMADIĞINI KANITLAYAMAZ DEMİ)

2 BİREYLER KENDİLERİNDEN SONRAKİ NESİLLERİ İNANÇLARINA GÖRE YETİŞTİRMELİDİR BÖYLELİKLE
A)DÜŞÜNCENİN SÜREKLİLİĞİ SAĞLANIR
B)KİŞİYE NE KADAR İSPAT GÖSTERSENİZDE BİZ BABAMIZDAN BÖYLE GÖRDÜK PSİKOLOJİSİDE OLACAKTIR.
C)DAHA ÇOCUKKEN VERİLEN BU EMPOZE EDİLİŞLE SORGULAMADAN UZAK KENDİSİNE GÖSTERİLEN MASALLAERIN GERÇEKLİK KUŞKUSUZ DİĞER HER TÜRLÜ DÜŞÜNCEYE MUTLAK KARŞIT GEREKİRSE BUNLAR UĞRUNA CANA KIYACAK CANINI FEDA EDECEK BİREYLER VAR OLUR

3) CEZA :İNSANA ATEŞLERLE BİNBİR TÜRLÜ İŞKENCELERLE KORKUTURSANIZ ELBETTE SORGULAMA YETİSİNİ ELİNCED ALIRSINIZ...


İŞTE BÖYLE ARKADAŞLAR YOLCULUK BURDA BİTİYOR .. GÖZLERİNİZ AÇIK TUTMANIZ DİLEĞİYLE...

27 Aralık 2009 16:12  

burçin, asıl tam bi gerizekalı olan sensin.
zihniyete bak ya, örümcek beyinli!

Adsız
6 Ocak 2010 12:42  

Sevgili arkadaşlar, Nietzsche' ye Tanrı'ya inanmıyordu Tanrı'sızdı diye karşıt görüş belirten arkadaşlara içerisinde bulundukları yanılgıyı göstermek isterim. 'Tanrı öldü.' söylemi sizce Tanrı'nın varlığını reddeden bir cümle midir yoksa kabul eden mi? Eğer cevabınız reddeden ise Tanrı'nın yarattığı bu kusursuz kainatı reddediyorsunuz demektir çümkü; doğada doğmamış yani varolmamış birşey ölemez, eğer kabul eden bir söylemdir diyorsanız zaten ortada tartışılacak birşey yok demektir.

Kadir İzci
8 Ocak 2010 06:36  

Tutkulu insanlar, başkalarının ne düşündüklerini az düşünürler: Durumları onları hiçliğin üzerine yükseltir.

Frierdrich Nietzsche

Adsız
14 Ocak 2010 17:45  

OKSİ MRN CEVAPLAR GELİYOR YOK TANRIYA İNANIYORDU VAR OLMAYAN ŞEY ÖLEMEZ FALAN KOMİK OLMAYIN NİETZSCHE TANRIYA DİREK İNSANLARIN DÜŞ GÜÇÜ OLARAK BAKIYORDU ÜSTÜNE ÜSTÜK TANRIYI YARATANIN İNSAN OLDUĞU ONU ÖLDÜRENİNDE İNSAN OLDUĞUNU SÖYLÜYORDU... DİN ADINA HERŞEYE UYDURMA DİYEN ADAMA ENTERANSCA YAKIŞTIRMALAR YAPIYORSUNUZ

Adsız
28 Ocak 2010 00:10  

arkadaşlar ben nietzche hakkında kendimce düşündüğüm şudur; belki basit bir anlatım olacak ama 4 tane aynı benzerlikte kitap var elimizde bu kitaplar sırasıyla indiğinde öncekini kabul ediyor ve taraf buluyordu. mesela kuranı kerim hz muhammetten önce üç peygamberi kabul ediyor.sırasıyla, diğerlerinin yaptığı gibi.bu kabul edişler aslında bir bayrak teslim alışı gibi. diğerine silahı çekiyor din adına bayrağı teslim alıyor ve enson kuranı kerim ben son indirilen kitabım diyor ve noktayı koyuyor.ama ne oluyor bu dinler kendi içinde bile mesheblere bölünüyor dinler arasında sürtüşmeler yaşanıyor hatta meshepler arasında bile oluyor insanlar içinde baskı oluşturuyor ve bir gün nietzsche'nin zerdüştü silahını tanrıya çekiyor tanrıyı öldürüyor. şöyle diyor: gücünüzü olmayan bir tanrıya harcamayın kendinize harcayın sanatın tadına yaşamın tadına varın diyor. tabi ki delinin teki deniliyor ama o da söylüyor zaten "ben her kulağa göre ağız değilim " ...aslın da dağıtmak istemiyor birleştirmek istiyor dört kitabın yapamadığını yapmak istiyor. bugün dünyaya indirilmiş mükemmel kitaplar olarak gördüğünüz kitapların hiçbirinde bu birleşim yok. ben ce dinler bu dünyayı bozmuş.

Adsız
18 Şubat 2010 03:39  

merhaba
yazılanların çoğunu okudum , bizde millet olarak konuyu dağıtma saptırma başka konuya sürükleme gibi durumlar çok yaygın,tartışma ortamlarında bu daha çok meydana çıkıyor benim gözlemlediğim. bir de bunun yanı sıra ortaya atılan konuya karşıt cvp verilecekse eğer bu cevabı verirken de kullanılan kelimeler ve konuşma tarzı çok onemli diye düşünüyorum. genel olarak okuduğum kadarı ile konu çok farklı yerlere kaymış. ben de daha fazla konuyu saptırmadan şunu soylemek istiyorum : Nietzsche veya birbaşkası felsefe ya da psikoloji ya da edebiyat ne olursa olsun ne tarz olursa olsun yargılmadan once okumak gerekli ki hakkında bir fikir yürütebilelim. ben de yavaş yavaş anlamaya çalışarak Nietzsche'yi okuyorum , bana yakın olan düşünceleri de var uzak olanları da var.Belki de zamanla daha da yakın hissedeceğim bilemiyorum . Sonuç olarak bence okuyun ve ne katabiliyorsanız onu katın kendinize ya da istemiyorsanız katmayın. Seçim sizin.
iyi geceler ...

Adsız
28 Mart 2010 16:29  

neden başkalarını tartışıyorsunuz ki dünyaya gelip gitmişler........
boşverin onları ben hiççiliği savunanlara acıyorum bi adamın peşinden koşmak için onu savunuyorlar..
savunanların çoğu aslında neyi savunduklarını bilmiyorlar....
neyi savunduklarını bilenler nasıl konuşacaklarını bilmiyorlar..
bence bu tartışmayı yapacağımıza kendimiz bi felsefi görüş ortaya atalım..
bırakalım başkaları bizi takip etsin...
ben sahibinin arkasından koşan köpek olmak yerine
insanların benim arkamdan koşacakları biri olmak isterim...
ayrıca....
yoldan sapanlardan olmayın....
ALLAH'a emanet olun.....
ALLAH doru yolu buldursun cümlemize

Adsız
11 Mayıs 2010 15:27  

Nietzsche tanırıyı inkar eden ve henüz düşünceleri olgunlaşmamış fakat kendini yüksek gören bir kaç lanet insan tarafından savunulan bir adi'dir. Kim nerden geldiğini inkar edebilirki yaratsın bir canlı kapasitesi yeterse tanrı yoksa kontrolüne alsın mevsimleri konuştuklarına göre kendinin efendisi ama ölümün sıcaklığını oda hissetti eminim perişan durumdadır savundukları için siz lanet insanlar inanışlarınızın değil popüler olanın peşindesiniz ..! face: djilker sözer aksini iddia eden buyursun eklesin ;)

*MuSic 4 Life*

EZBERBOZAN
13 Mayıs 2010 00:43  

Öncelikle şunu söylemek isterim. Tanrı hayal ürünüdür. Efsane olarak okuduğumuz kitaplardan hiç bir farkı yoktur.İnsan destansılaştırmayı sever Ergenekon destanının gerçek olmadığını biliriz ama o bir destandır edebiyattır. İşin ilginci ibrahime koç geldiğini yada süleymanın hayvanların dilini anladığını ve konuştuğunu sorgulamadan imkansız olduğunu bile bile inanılır. Smzkonusu cennet cehennem mi güldürmeyin beni? ateşte,yanmak, yada şırıl şırıl akan bir yer düşüncesi tamamen maddi yaşamdan hayal edilmiş şeylerdir!hem maddi olanın gerçek olmadığını savunucaksın hem de kafanda maddi bir cennet ve cehennem tasavvur ediceksin? hani ölüm başka bir boyuttu o maddi şeylerin dışındaydı!!

Oğuz
7 Haziran 2010 16:13  

Nietzsche'yi anladığını söylüyenler nasıl olurda bu toplum içinde bir hayat sürdürebiliyorlar. bence bu insanlar Nietzsche'den daha güçlüler... Nietzsche'yi anladığını düşünenler..

Adsız
24 Haziran 2010 14:53  

ya kendi içinizden geçeni yapın...

deli/oğuz
15 Ağustos 2010 07:38  

peki admin güzel yazmıssınız da senaryoyu var edene inanıyosunuzda var edenin yaptıklarına neden karsı cıkıyosunuz siz necisiniz kardesim var edenide kafanıza göre tasarlamıssınız birsürü gerizekalı yarım akıllı gençlerinde kanına giriyosunuz peki ateşe tapıyosunuz ya sizi o yarattı ya ozaman bi girin bakalım ateşin içinede ne oluyosunuz erir geberirsiniz nasıl var olur insan atesten açıklayın bunu sonra konusun beni ayar etmeyin.....

deli/oğuz
15 Ağustos 2010 09:07  

ben bu konuya söyle takıldım ben otobüs firması işletmecisiyim yolcu bu nıetzsche böyle buyurdu zerdüşt kitabını unutmus arkadasa sordum bu kitap kimin dye güzele benziyo dye oda dediki bu kitap tam bir solcu kitabı olsun arastırıcam dedim ve baktımda bir cok sacma yorum yapılmıs allahı yoksayan bir kimse filozof olamaz yaratanı yarattıklarını dününmeyen bir kişi filozof olamaz ancak dahada arastırıcam bakalım neler cıkıcak kim bilir allahı yok görmek öldü bilmek bir filozof düsüncesi deyil tam bir gerizekalı düsüncesidir filozof dediğin her olasılığı herseyi içine katarak düşünerek düsünebilmektir ama bu nıetzsche tabiri caizse gerizekalı sadece ve sadece kendi çizdiği yoldan ilerleyip kimsenin düsüncelerini ele almayıp ve allahı yok sayıp bir kurgu üretmiştir bizim gençlerimiz nasıl bunlara inanıyor sasırmıyorum din zayıflıgından dolayı tabikide ah bide bu kitapların yanı sıra kendi dininizin kitaplarınıda bi okusanız düsüncelerinizin değişiceğine eminim yinede herkesin görüşü için saygılar ama yanlıslar içindesiniz eminim buna sizde doğru yolu bulun insallahh...

deli/oğuz
15 Ağustos 2010 09:29  

aslında bu adama saygı duymak gerek ama dine tanrıya inanmadığı için duyasım gelmiyo....

yasin
30 Ağustos 2010 23:09  

Sizin bu dinsiz dediğiniz Adamdanmı korkuyorsunuz.Korkaksanız o zmn sizin manevi Hisleriniz yeterli değil.Bunları okuyup kendinizi dinsiz bulabilirsiniz.Size bu adamın sözünü Söyleyeyim Tek prensibi inanmamak.
Kendi sözüne bile inanmayacaksın.Çünkü aradan yıllar geçtikten sonra Sen o sözün n kdr çocuk ca olduğunu anlayacaksın.

Buda Benim Hayat Felsefem kesinlikle alıntı değildir.


Dünya Kırmızı kart veren bir hakemin ürünüdür.Saha' da istediğine kırmızı kart verebilir.Ama Bazen uyarır.Oyuncu hakemin uyarısını göz önüne alır.(bu uyarı insanlara verilen bir hastalıktır.)İnsanın ömrüde, Geçen zamanıda sarı karta benzer.Sarı kartlar çoğaldıkça oyuncu kırmızı Kart alır.Dünyada Ki oyun sona erer.

gununadami@windowslive.com
15 Ekim 2010 16:57  

Merhaba.
Her şeyden once sunu belırtmem gerekır kı ;
bır kıtabı okumadan o kıtap hakkında yorum yapmak,
o kıtabı yazanı kulaktan dolma bılgılerle yalan yanlıs bılgılerle elestırmek,
onyargının ta kendısıdır.nıetzsche hakkında yorum yapmak ıcın ondan gerıye kalan şeylere bakmak gerekır.
bunların basındada bınbır guclukle yazdıgı kıtaplar gelır.
Bu sadece nıetzsche ıcın gecerlı degıldır.herkes her varlık ıcındır.
Savundugum gorusler ıse sunlar: butun dınlerın ınsan urunu olduguna ınanıyorum yanı nıetzsche ye katılıyorum.
dınler, o dının kurucularının yanı sozumona peygamberlerın ve o dının katı, duzmantık,korkak, cesaret yoksunu mensuplarının objektıf hıcbır dayanaklarının olmadıgını tamamen subjektıf olduklarını dusunuyorum.
Ey ınsanlar bu yazıyı okuyan okumayan herkese seslenıyorum: ve ornegın nıetzschenın: yalvarırım sıze kardeslerım bu dunyaya
baglı kalın ve ınanmayın seze dunya otesı umutlardan soz acanlara.omar hayyamın:hanı cennete kım gıtmıs hanı cennetten donen kım? sozlerıne kulak vermemız gerekır ve bunlarada koru korune ınanmayıp ırdelememız gerekır.
.Yahu bır dusunelım dunyada bır suru dın var ve bız ıyımser bır rakamla:100 tane olduklarını varsayalım.
ıslamıyetın yanı sozumona turkıyenın %99 u muslumandır dıyenlerın ve sozkunusu bu dıne mensup bıreylerın dogru yolda olma
olasılıkları %1 dır.oyle degılmı? hrıstıyan topraklarında dogmus olabılırdık.veya Dawkınsın dedıgı gıbı ucan spagettı veya
danımarkada dogup vıkınglerede ınanıyor olabılırdık.yanı bu bızım ırademız altında degıl.nerden bılecegız hangı dının dogru
oldugunu?hadı allahın oldugunu varsayalım. yanı ateıst olmadıgımızı. ancak ve ancak ustune basa basa soyluyorum bu bızım musluman veya hrıstıytan
olacagımız anlamına gelmez!! Deıstte olabılırdık. ılla teıst olmak zorunda degılız.oyle degılmı?
ve hatırlarsanız madımak olayından once azız nesın e sormuslardı:neden kur ana ınanmıyorsun dıye. o da:1000 yıl once yazılmıs kıtabın nesıne
ınanayım? demıstı.halıfelerden bırı olan osman zamanından kalma kuran nushaları varmıs.varsayalımkı osmandan da once muhammedın yazdıgı /yazdırdıgı
kuran en orjınal halıyle gunumuze kadar geldı.yahu bu kuranın allah tarafından yazıldıgı yanı muhammedın ve taraftarlarının bozuk olan arap toplumuna
bır yon vermek ıcın veya kaybolan toplumsal duzenı yenıden saglamak ıcın(kız cocukları topraga dırı dırı gomuluyormus,
ınsnalar helvadan putlar yapıp acıkınca tekrar onları afıyetle yoyorlarmıs falanda fılan..) ortaya attıkları bır teorı olmadıgı ne malum??
kuran ve dıger kutsal oldugu varsayılan kıtaplar gunumuze saglıklı bır sekılde geldımı gemledımı ıncıllerden hangısı dogru veya degıl?
demıyorum Bu KITAPLARIN YAZARI KIM?.bu sorunun cevabını kendımızı yırtsakta beynımızıde patlatsak kokune kadar arastırsakta
bulabılecegımızı dusunmuyorum.decart supheyı sonuna kadar goturmemıs arac olarak kullanmıs ya. bız burada bunuda yapamıyoruz
supheyı sonuna kadar goturuyoruz ıster ıstemez! herkes kuranı kendısıne gore yorumluyor. kımı tefsır yazıyor kımı rısale
kımı bılmem ne. yanı kutsal olduguna ınanılan kıtaplarda dahıl olmak uzrre hepsı subjektıf.
Ben deıst oldugumu dusunuyorum yada en azından agnostık.tamam dogadakı bu mukemmel sıstem kendılıgınden var olmus olamaz tamam
yerden bıten bır ottan tutalımda evrenın en ucra kosesındekı galaksılere gezegenlere kadar. hepsının bır sahıbı olmalı.
ama bu bızım musluman veya herhangı bır dıne ınanacagımız anlamına GELMEZ!!!

Adsız
17 Ekim 2010 22:48  

İYİ AKŞAMLAR:) GÜZEL YURDUMUN GÜZEL İNSANLARI
ALLAHI UNUTUP TA ALLAHIN DA ONLARI UNUTTUĞU KİMSELERDEN OLMAYIN. HAKKINDA HİÇBİRŞEY BİLEDİĞİNİZ HALDE CENNETİ VE CEHENNEMİ MADDİ BOYUTA GETİRMEK ÖYLE TAASVUR ETMEK PEK AKIL KARI DEĞİL

Adsız
19 Ekim 2010 05:55  

Beni özene bezene yaratan kim? Sen!
Ne yapacağımı da yazmışın önceden.
Demek günah işleten de sensin bana:
Öyleyse nedir o cennet cehennem?

PEKALA BU NE DEMEK OLUYOR ?? !

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP