CİCERO - DOSTLUK ( devam )

X

LAELİUS - Peki, üstün insanlar: Scipio'yla çok kez incelediğimiz dostluk üzerine düşüncelerimizi dinleyin öyleyse. Scipio'ya göre, gerçi dostluğu ömrün son gününe kadar sürdürmekten daha güç bir şey yokmuş: çünkü derdi, bir çıkar ayrılığı çok kez ortaya çıkabilir ya da devlet işlerinde aynı düşüncede olunmayabilir. Dahası, insanların huyu da değişebilir: insanın yıkım yüzünden başka, üzerine çöken yaşlılık yüzünden başka huyları vardır. Sözlerine örnek olarak gençliği alıyordu, çünkü çocuklar toga praetextayla birlikte en güçlü sevgilerini de bir yana atıyorlar, derdi. Sevgileri gençlik çağına dek sürse bile bir yarışma, örneğin, bir evlenme ya da ikisinin birden elde edemeyeceği bir çıkar yüzünden yok olur. Dostlukları daha uzun sürse bile, aynı göreve istekli olurlarsa, bozuşuyorlar. Çünkü dostluk için birçoklarındaki para hırsından, olgun insanlar arasındaki konum ve ün çekişmesinden daha büyük bir yıkım olmaz. Bundan birçok içli dışlı dost arasında büyük düşmanlıklar doğmuştur. Dostlardan doğru olmayan bir şey, örneğin şehvete aracı olmaları ya da bir haksızlık yapmak için yardım etmeleri istendiği zaman, büyük ve çok kez haklı anlaşmazlıklar çıkar. Böyle bir yardımı yapmayanların davranışları gerçi onurlu bir iştir, ama istekleri yerine getirilmeyen kimseler, onları dostluk kurallarına uymamakla suçlarlar. Dostundan her şeyi istemeyi göze alanlar, yalnızca bu istekleriyle, dostları için her şeyi yapacaklarını açıkça bildirirler. Yakınmaları, yalnızca eski yakınlıklarını bozmakla kalmaz, bitip tükenmeyen nefretlere bile yol açar; Scipio, 'İşte derdi, kara alınyazıları gibi, dostların üzerine çöken öyle raslantılar vardır ki, bunlardan kaçınmak, bence insan bilgeliğinin değil, talihin işidir.'

XI

Bunun için, isterseniz önce, dost sevgisi nereye kadar gitmelidir, onu görelim. Coriolanus'un (52) dostları olsaydı, acaba onunla birlikte yurda karşı silâha sarılmalı mıydılar? Acaba kral olmaya kalktığı zaman, dostları Vecelinus'a (53), Maelius'a (54) yardım etmeli miydiler? 37. Devlette kargaşalık çıkaran Tib. Cracchus'u (55), Q. Tubero'nun (56) ve yaşıtı dostlarının yüzüstü bıraktığını gördük. Ama Laenas (57) ve Rupilius'un konsüllüğü zamanında, Scaevola, konuğumuz Cumaeli C. Blossius (58) kurulda (59) bana dileğini bildirmeye geldiğinde, kendisini bağışlatmak için şu nedeni ileri sürüyordu: Tib. Gracchus'a öyle saygısı varmış ki, o ne isterse yapmak gerektir sanırmış. O zaman "Capitolium'u (60) ateşe vermeni isteseydi de mi?" dedim; "Böyle bir şeyi hiçbir zaman istemezdi..." dedi, "Ama isteseydi, yapardım." Bakın, ne uğursuz bir söz! Herakles hakkı için, dediğini yaptı, daha çoğunu bile yaptı! Çünkü Tib. Gracchus'un küstahlığına yardım etmekle kalmadı, ona yol bile gösterdi: çılgın öfkesinin yardakçısı değil, önderi oldu. Bu çılgınlık içinde yeni bir soruşturmadan korkarak Asya'ya kaçtı, düşmana katıldı, devlete karşı işlediği cinayetin ağır, ama yerinde olan cezasını çekti. Bir suçu dost uğrunda işlemiş olmak, o suçu bağışlatmak için bir neden değildir. Çünkü dostluğun temeli, erdeme karşı duyulan saygıya dayandığına göre, insan erdemden ayrılırsa, dostluk süremez.

Dostların her istediğini yerine getirmeyi ve onlardan her şeyi istemeyi doğru bir iş sayarsak, bundan bir aksaklık, bir eksiklik doğmaması için, hepimizin örnek birer bilge olmamız gerekirdi. Ama biz önümüzdeki, gördüğümüz ya da söz edildiğini işittiğimiz, günlük yaşamda raslanan kimselerden konuşuyoruz; örneklerimizi onlardan, özellikle bilgeliğe en çok yaklaşanlardan alalım.
Papus Aemilius (61), Luscinus'un yakın dostuydu (bunu babalarımızdan öğrendik; iki kez birlikte konsül censurada (62) iş ortağı oldular. M. Curius (63) ve Tib. Coruncanius'un, hem onlarla, hem de aralarında çok yakın dost olduklarını anlatırlar. Ama bunlardan birinin dostundan, doğruluğun onuruna içtikleri sırada, devletin çıkarına aykırı bir şey istediğini sanmak bile yerinde olamaz; çünkü bu insanlar için, dostlarından böyle bir şey istemiş olsalardı bile, elde edemeyeceklerdi demek gerekli midir? Çok dürüst kimselerdi onlar; dostundan böyle bir şeyi istemek de, istenildiği için yapmak da aynı derecede bir suçtur. Ama bakın, C. Carbo (64) ve C. Cato, Tib. Gracchus'un izinden gittikleri halde, şimdi bu kadar yeğinlikle davranan kardeşi C. Gracchus onunla birlik olmamıştı (65).

XII

Utanç verici bir şeyi istememeyi, istendiği zaman da yapmamayı dostluğun kutsal bir yasası olarak kabul edelim. Her suçun, hele devlete karşı işlenen suçların dost uğrunda yapıldığını ileri sürmek, hem utanç verici, hem de hiç kabul edilmeyecek bir özürdür. Biz, Fannius ve Scaevola, öyle bir noktada bulunuyoruz ki, devletin başına gelecekleri uzaktan görebiliriz. Atalarımızın töreleri yollarından (66) epeyce saptı. Tib. Gracchus kıral olmaya kalkıştı, daha doğrusu, birkaç ay kral gibi egemen oldu. Roma halkı böylesini hiç görmüş, işitmiş miydi? Ölümünden sonra bile onun izinde yüreyerek, arkadaşlarının ve yakınlarının P. Scipio'ya (67) yaptıklarını gözlerim yaşarmadan söyleyemem. Çünkü Tib. Gracchus'un uğradığı son cezayı düşünerek Carbo'ya (68) elimizden geldiğince katlandık, ama C. Grascchus'un tribünlüğünden ne beklediğimi şimdiden söylemek istemiyorum. (69) ....................Günden güne iş sarpa sarıyor, çöküntüye yönelen bir durum, bir kez başlayınca, kayar gider. Önce Lex Gabinia (70), iki yıl sonra Lex Cassia'yla (71) oy kağıtlarında ne hatalar yapıldı, görüyorsunuz. Daha şimdiden halkın senatodan ayrıldığını, en ciddî sorunlarda ayaktakımının keyfine göre davrandığını görür gibi oluyorum. Çünkü bu olayların nasıl yapıldığını öğrenenlerin sayısı bunlara nasıl karşı konulduğunu öğrenenlerden daha çok olacak. Bu sözleri niçin söylüyorum? Hiç kimse ortaksız böyle bir işe girişemez de ondan. Bunun için bilmeden, böyle dostlara düşmüş iyi insanları, devlete karşı büyük bir suç işleyen dostlarını yüzüstü bırakmayacak kadar kendilerini onlara bağlı saymamaları için uyarmalı, kötü insanlar içinse cezalar koymalı; ama bir başkasına uyanın cezası, ihanete önder olanınkinden aşağı olmamalı. Yunanistan'da Themistokles'ten (72) daha ünlü, daha etkili kim vardı? Pers savaşlarında komutan olarak Yunanistan'ı tutsaklıktan kurtardıktan sonra, çekemezlik yüzünden sürgüne gönderilince, nankör yurdun yaptığı haksızlığa katlanması gerektiği halde, katlanamadı; yirmi yıl önce bizde Coriolanus'un yaptığını o da yaptı. Onlara yurtlarına karşı gelmede yardım edecek kimse çıkmadı, bu yüzden ikisi de kendilerini öldürdüler. Bunun için kötü insanların bu gibi anlaşmaları dostluk perdesiyle örtülmemeli, tersine her türlü cezaya çarptırılmalı, ta ki, yurduna karşı bile savaşan dosta yardım için izin vardır sanılmasın. Ama bu gidişe bakılırsa, belki bir gün bu böyle olacak. Ben, devletin bugünkü durumundan olduğu kadar, ölümünden sonraki durumundan da kaygılanıyorum.

XIII

Dosttan onurlu şeyler istemeyi, dost uğrunda onurlu şeyler yapmayı dostluğun ilk kutsal yasası olarak tanıyalım; dostun bizden yardım istemesini bile beklemeyelim, yardım isteği hep hazır; duraksama, uzak olsun; özgürce öğüt vermeyi göze alabilelim. İyi öğüt veren dostların yetkisi güçlü olsun, açıkça, durum gerektirirse sert uyarılar bile yapmak için bu yetkilerini kullansınlar ve onlara baş eğilsin. Yunanistan'da bilge sayıldığını işittiğim bazı kimseler, bence, şaşılacak düşünceler ileri sürmüşler (ama onların inceden inceye araştırmadıkları hiçbir konu yoktur) (73): kimi der ki, bir insanın, birçoklarının derdini üzerine almaması için, aşırı dostluklardan kaçınmalıdır. Onlara göre, aslında herkesin derdi kendine yetermiş, bir de başkalarının işlerini yüklenmek, ağır gelirmiş; en iyisi dostluğun gemlerini alabildiğine gevşek bırakmalıymış, onları ister kasar, ister gevşetirmişsin; mutlu yaşamakta asıl olan, erinç içinde yaşamakmış, bir insan birçoklarının kaygısını çekerse bu erinçten yararlanamazmış. Anlattıklarına göre, başkaları insanlığa çok daha aykırı şeyler ileri sürerlermiş (74) -bu noktaya az önce dokunmuştum-, sanki dostluk, yakınlık ve sevecenlik görmek için değil de bir destek bulmak, yardım görmek kaygısıyla aranırmış; böylece insan kendisini ne denli az sağlam, ne denli az güçlü duyarsa o denli çok dostluk ararmış. Buradan, kadınların erkeklerden, yoksulların zenginlerden, mutsuzların mutlu sayılanlardan çok, dostluğun desteğini aradıkları sonucu çıkar. Ey yüksek bilgelik! Dostluğu yaşamdan kaldırmak isteyenler, güneşi dünyadan ayıranlara benzerler; ölmez tanrılar insanlara dostluktan daha iyi, daha tatlı bir şey vermedi. Aslında bu erinç dedikleri de nedir? Bu, görünüşte çekicidir, ama birçok bakımdan kaçınılacak bir şeydir. Üzücü olabilir diye onurlu bir işe başlamamak ya da başladıktan sonra yarıda bırakmak akla sığacak bir iş midir? Üzüntüden kaçarsak, erdemden de kaçmalıyız. Erdem, kaçınılmaz olarak kendisine karşı olan şeyleri aşağı görüp onlardan nefret ettiğine göre: örneğin iyilik, kötülükten; ılımlılık, tutkudan; gözüpeklik, alçaklıktan nefret eder. Bu yüzden haksızlığın doğruları; alçaklığın yiğitleri; zevk düşkünlerininse ölçülü kimseleri en çok kaygılandırdığını görebilirsin. O durumda, iyi şeyler için sevinmek, kötülükler için acı duymak dengeli bir ruhun özelliğidir. Bilge acı duyuyorsa, -kesin olarak da duyar, yok, her türlü insanca duygunun onun ruhundan koparıldığını düşünürsek, o başka!- biraz üzülmemek için dostluğu yaşamdan büsbütün kaldırmak neden? Ruhta eylem olmazsa, insanla hayvan arasında demiyorum, ama insanla ağaç kütüğü, kaya ya da bu gibi bir eşya arasında ne ayrım kalır? Çünkü kendisinin sert, hem de demir gibi sert olmasını isteyenlerin sözlerini dinlemeyen erdem, aslında birçok işte olduğu gibi, özellikle dostlukta yumuşaktır ve işlenebilir; öyle ki, dostun mutlu günlerinde sanki genişler, kara günlerinde sıkışır. Bu yüzden dost için duyulacak kaygı dostluğu yaşamdan kaldıracak denli büyük değildir. Aynı biçimde kimi sıkıntı ve üzüntüler doğurabilir diye erdemden vazgeçilecek de değildir.

XIV

Yukarıda söylediğim gibi, ruhta erdem ışığı belirince dostluk oluşur; bu ruha benzeyen başka bir ruh yaklaşır, ona bağlanır; bu birleşme sonunda sevginin doğması kaçınılmaz olur: Onur, ün, yapı, giysi, beden bakımı gibi boş şeylerden hoşlanıp da erdemle donanmış, sevebilen, deyiş yerindeyse (75), sevgiye sevgiyle karşılık vermesini bilen bir ruhtan hoşlanmamak saçma bir şey değil mi? Çünkü hiçbir şey bu sevgi alışverişinden, istekle yapılan karşılıklı yardımdan daha tatlı olamaz. Peki? sözlerimize bir de şunu eklersek, benzerliğin insanları dostluğa çektiği kadar hiçbir şey başkasını kendisine çekip sürüklemez dersek -bunu demeye de hakkımız vardır- kaçınılmaz olarak kabul edilecektir ki, iyi insanların iyileri sevmeleri, sanki aralarında bir akrabalık ya da doğadan gelen bir bağ varmış gibi birbirlerine bağlanmaları yerinde bir iştir. Çünkü doğa denli benzeri arayan, benzerlerini kapan hiçbir şey yoktur. Bunun için, Fannius ve Scaevola, benim düşünceme göre, iyi insanlar arasında sanki kaçınılmaz denebilecek bir yakınlık, kesinlikle vardır; bu duygu, doğanın yarattığı dostluk kaynağıdır. Ama onların iyiliği halka da yayılır. Çünkü bütün ulusları koruyan ve onların iyiliği için çalışan erdem insanlıktan uzak, benlikçi, kendini beğenmiş değildir; halk sevgisine yabancı olsaydı, kesin olarak böyle yapmazdı. Bundan başka, öyle sanıyorum ki, dostluğun kökenini çıkar kaygısında görenler, bu bağın en güzel düğümünü çözmüş olurlar. Çünkü dostlukta hoş olan, elde edilecek yarardan çok, dost sevgisidir, dosttan gelen bir şeydir; ancak sevgiyle birlikte olursa zevklidir. Gereksinmenin dostluğun nedeni olması şöyle dursun; tersine, zenginliğe, erke, özellikle erdeme erişmiş -erdem çok büyük bir destektir- ve başkasına gereksinme duymayan insanlar çok eliaçık ve iyilikseverdirler. Hem de dost ille bir şeye gereksinme duymamalı mı bilmem: ne barışta da, ne savaşta Scipio benim yardımıma ya da öğüdüme gereksinme duymasaydı, ona sevgimi nasıl tanıtlayabilirdim? Demek çıkar düşüncesi dostluğu doğurmaz, dostluğun arkasından gelir.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP