Proudhon'a Göre Adalet.
|
— PIERRE JOSEPH PROUDHON
1)İnsan sahip olduğu akıl sayesinde, saygınlığını kendi kişiliğinde olduğu gibi benzerinin kişiliğinde hissetme ve hem birey ve hem de tür olarak kendini gösterme yetisine sahiptir.
2)Adalet, bu yetinin ürünüdür: bu, savunulmasının bizi tehlikeye sürüklemesine rağmen insanlık onurunun, içinde uzlaşmış olarak bulunduğu herhangi bir insanda ve herhangi bir durumda kendiliğinden hissedilen ve karşılıklı güvence altına alınan saygısıdır.
3)Bu saygı, bu saygıyı dinle dolduran barbarda en alt derecededir; Adalet'i kendi için gerçekleştiren uygarda güçlenir ve gelişir ve her türlü kişisel yarardan ve dinsel düşünüşten kurtulur.
4)Bu şekilde tüm koşullan eşdeğer ve dayanışık hale getiren, insanı ve insanlığı özdeşleştiren Adalet, insanın ilkesi ve amacı olan yüce mutluluğa gücül olarak uygundur. ...
Bu tanım üzerine bazı gözlemler: Adalet zorunludur ve yadsınması çelişkiye neden olur: eğer Adalet insanlıkta doğuştan değilse, insan toplumunun gelenekleri olamaz; toplumsal durum, doğaya karşı olan bir durumdur; uygarlık, bozukluktur; deliliğin ve ahlaksızlığın etkilerinin bilimleri, sanatları ve sözü, genel anlayışın uzlaşamadığı tüm önermeler.
Adalet bir olguyu dile getirir: insanlar arasında yarar dayanışması olduğu gibi zıtlaşması da varsa, her zaman ve temel olarak yarardan daha yüksek olan saygınlık topluluğu vardır.
Adalet, gizemsel ve fizyolojik her türlü unsurdan arınmış Tanrıların dininin yerine kendi kendimize saygı vardır; bir çeşit organik manyetizm olan hayvansal duygulanım yerine, özgürlüğümüzden ayrı tutmadığımız bir saygınlık olan türümüzün saygınlığından edindiğimiz coşkulu, kişidışı duygu vardır.
Adalet yararın üstündedir. Yakınımdakine kendim gibi saygı göstermeliyim ve göstertmeliyim; bu, bilincimin yasasıdır....
O halde Adalet, ruhun bir yetişidir, hepsinin önündedir, toplumsal varlığı oluşturan yetidir. Ama bir yetiden daha fazla bir şeydir: bir fikirdir, bir ilişkiyi, bir denklemi gösterir. Yeti olarak gelişmeye uygundur; insanlığın eğitimini oluşturan bu gelişmedir. Denklem olarak, çatışkısal hiçbir şey göstermez; her yasa gibi mutlak, değişmez ve yüksek düzeyde kavranılabilirdir. Yapılan itibariyle belirsiz ve çelişkili olan toplumsal yaşamın olayları adalet aracılığıyla tanıma ve düzene kavuşurlar.
1)İnsan sahip olduğu akıl sayesinde, saygınlığını kendi kişiliğinde olduğu gibi benzerinin kişiliğinde hissetme ve hem birey ve hem de tür olarak kendini gösterme yetisine sahiptir.
2)Adalet, bu yetinin ürünüdür: bu, savunulmasının bizi tehlikeye sürüklemesine rağmen insanlık onurunun, içinde uzlaşmış olarak bulunduğu herhangi bir insanda ve herhangi bir durumda kendiliğinden hissedilen ve karşılıklı güvence altına alınan saygısıdır.
3)Bu saygı, bu saygıyı dinle dolduran barbarda en alt derecededir; Adalet'i kendi için gerçekleştiren uygarda güçlenir ve gelişir ve her türlü kişisel yarardan ve dinsel düşünüşten kurtulur.
4)Bu şekilde tüm koşullan eşdeğer ve dayanışık hale getiren, insanı ve insanlığı özdeşleştiren Adalet, insanın ilkesi ve amacı olan yüce mutluluğa gücül olarak uygundur. ...
Bu tanım üzerine bazı gözlemler: Adalet zorunludur ve yadsınması çelişkiye neden olur: eğer Adalet insanlıkta doğuştan değilse, insan toplumunun gelenekleri olamaz; toplumsal durum, doğaya karşı olan bir durumdur; uygarlık, bozukluktur; deliliğin ve ahlaksızlığın etkilerinin bilimleri, sanatları ve sözü, genel anlayışın uzlaşamadığı tüm önermeler.
Adalet bir olguyu dile getirir: insanlar arasında yarar dayanışması olduğu gibi zıtlaşması da varsa, her zaman ve temel olarak yarardan daha yüksek olan saygınlık topluluğu vardır.
Adalet, gizemsel ve fizyolojik her türlü unsurdan arınmış Tanrıların dininin yerine kendi kendimize saygı vardır; bir çeşit organik manyetizm olan hayvansal duygulanım yerine, özgürlüğümüzden ayrı tutmadığımız bir saygınlık olan türümüzün saygınlığından edindiğimiz coşkulu, kişidışı duygu vardır.
Adalet yararın üstündedir. Yakınımdakine kendim gibi saygı göstermeliyim ve göstertmeliyim; bu, bilincimin yasasıdır....
O halde Adalet, ruhun bir yetişidir, hepsinin önündedir, toplumsal varlığı oluşturan yetidir. Ama bir yetiden daha fazla bir şeydir: bir fikirdir, bir ilişkiyi, bir denklemi gösterir. Yeti olarak gelişmeye uygundur; insanlığın eğitimini oluşturan bu gelişmedir. Denklem olarak, çatışkısal hiçbir şey göstermez; her yasa gibi mutlak, değişmez ve yüksek düzeyde kavranılabilirdir. Yapılan itibariyle belirsiz ve çelişkili olan toplumsal yaşamın olayları adalet aracılığıyla tanıma ve düzene kavuşurlar.