Soru 38 : Gazalî felsefeyi nasıl eleştiriyordu?
|
İslâm düşüncesinde, bilgi teorisi alanında yapılmış en ilgi çekici araştırma, Gazalî'nin (1058-1111) eserlerinde görülür. Gazalî, «kesin bilgiye nasıl ulaşabiliriz?, hangi bilgi alanlarında kesinlikten söz edilebilir?, felsefe ve metafizik kesin bilgiler midir?, duyular ve akıl tarafından sağlanan bilgilerin sağlamlığı ne ölçüdedir, kesinlikleri ne derecededir?» gibi soruları sorarak bunlara cevaplar vermek istemişti.
Genç yaşta ün salmış bir bilgin, kelâma ve filozof olan Gazalî, zamanla felsefenin çözüm yollarından ve görüşlerinden şüpheye düşmüş, bu çözümlerden uzaklaşmış ve sonunda dine, tasavvufa ve mistik bir düşünüşe yönelmiştir. Geçirdiği bu fikir serüvenini de eserlerinde anlatmıştır.
Gazalî, her şeyden önce, bilgilerimizde kesinliği aramaktadır. Matematik ve mantık, üzerinde herkesin birleştiği, kabul ettiği bilgiler verir. Bunların kesinliği, araştırma alanlarının iyice sınırlandırılmış olmasından gelmektedir. Buna karşılık, Gazalî, felsefenin, varlık, tanrı, insan ruhu, tanrı ile varlığın ilişkisi, insan hayatının anlamı gibi konuları araştıran bölümünün yani metafiziğin, sağlam bilgiler vermediğini söyler. Çünkü, filozoflar arasında bu konular üzerinde bir anlaşma ve uyuşma yoktur; her biri aynı konu üzerinde bir başka fikri savunmaktadır. Aynı genel görüşlerden ve teorilerden hareket eden iki filozof bile birbiriyle anlaşamamakta, ayrı sonuçlara varmaktadır.
Gazalî, bilgi hakkındaki genel eleştirmesini, önce duyuların bizi aldatabileceğini belirterek ortaya koyar. Aklın, metafizik konularda kesin doğrulara varabileceğinden de şüphe eder. Ve bunu, daha önce, filozofların, kelâmcıların, batınîlerin ve mutasavvıfların ileri sürdükleri görüşleri inceleyerek ve eleştirerek ortaya koyar. En şiddetli eleştirmelerini filozoflara yöneltir. Aklın, felsefe ve metafizik alanında ele aldığı sorulara cevap vermeye çalışırken kendi kendisiyle çelişmeye düştüğünü, sağlam ve üzerinde herkesin birleşeceği çözüm şekilleri bulamadığını söyler. Ayrıca, filozofların akıl ile imanı (felsefe ile dini) birleştirmeye çalışmalarının da bir hata ve başarısızlık olduğunu ileri sürer. Gazalî'ye göre, dindeki «yaradılış» fikri, felsefeyle açıklanamaz. Bilginin ve aklın eleştirmesiyle işe başlayan Gazalî, bu eleştirmelerden yeni bir felsefeye gitmemiştir. Bilgi hakkında şüpheci bir tutum göstermiş, bu şüphecilikten imana ve dine yönelmiştir. Ama Gazalî'nin dine yaklaşması, tasavvufa ulaşmasıyla son bulur. «Gazalî için, akılla iman arasındaki bu dramda sığınılacak bir yer kalır ki, o da, tasavvuftur.» (Ülken, s. 291). Gazalî akıl ile imanı birbirinden kesin olarak ayırarak sonunda imanı seçmiştir. Ahlâkî hayat, tanrı ile birleşmenin ve hakikate ulaşmanın hazırlığından başka şey değildir, insan, ahlâklı hayat boyunca, kötülüklerden arınarak hakikati görüp kavrama ve sevme (aşk) yoluyla tanrısal birliğe ulaşır. Gazalî, bu görüşleriyle, batı düşüncesi üzerinde derin etkiler yapmıştır.
Genç yaşta ün salmış bir bilgin, kelâma ve filozof olan Gazalî, zamanla felsefenin çözüm yollarından ve görüşlerinden şüpheye düşmüş, bu çözümlerden uzaklaşmış ve sonunda dine, tasavvufa ve mistik bir düşünüşe yönelmiştir. Geçirdiği bu fikir serüvenini de eserlerinde anlatmıştır.
Gazalî, her şeyden önce, bilgilerimizde kesinliği aramaktadır. Matematik ve mantık, üzerinde herkesin birleştiği, kabul ettiği bilgiler verir. Bunların kesinliği, araştırma alanlarının iyice sınırlandırılmış olmasından gelmektedir. Buna karşılık, Gazalî, felsefenin, varlık, tanrı, insan ruhu, tanrı ile varlığın ilişkisi, insan hayatının anlamı gibi konuları araştıran bölümünün yani metafiziğin, sağlam bilgiler vermediğini söyler. Çünkü, filozoflar arasında bu konular üzerinde bir anlaşma ve uyuşma yoktur; her biri aynı konu üzerinde bir başka fikri savunmaktadır. Aynı genel görüşlerden ve teorilerden hareket eden iki filozof bile birbiriyle anlaşamamakta, ayrı sonuçlara varmaktadır.
Gazalî, bilgi hakkındaki genel eleştirmesini, önce duyuların bizi aldatabileceğini belirterek ortaya koyar. Aklın, metafizik konularda kesin doğrulara varabileceğinden de şüphe eder. Ve bunu, daha önce, filozofların, kelâmcıların, batınîlerin ve mutasavvıfların ileri sürdükleri görüşleri inceleyerek ve eleştirerek ortaya koyar. En şiddetli eleştirmelerini filozoflara yöneltir. Aklın, felsefe ve metafizik alanında ele aldığı sorulara cevap vermeye çalışırken kendi kendisiyle çelişmeye düştüğünü, sağlam ve üzerinde herkesin birleşeceği çözüm şekilleri bulamadığını söyler. Ayrıca, filozofların akıl ile imanı (felsefe ile dini) birleştirmeye çalışmalarının da bir hata ve başarısızlık olduğunu ileri sürer. Gazalî'ye göre, dindeki «yaradılış» fikri, felsefeyle açıklanamaz. Bilginin ve aklın eleştirmesiyle işe başlayan Gazalî, bu eleştirmelerden yeni bir felsefeye gitmemiştir. Bilgi hakkında şüpheci bir tutum göstermiş, bu şüphecilikten imana ve dine yönelmiştir. Ama Gazalî'nin dine yaklaşması, tasavvufa ulaşmasıyla son bulur. «Gazalî için, akılla iman arasındaki bu dramda sığınılacak bir yer kalır ki, o da, tasavvuftur.» (Ülken, s. 291). Gazalî akıl ile imanı birbirinden kesin olarak ayırarak sonunda imanı seçmiştir. Ahlâkî hayat, tanrı ile birleşmenin ve hakikate ulaşmanın hazırlığından başka şey değildir, insan, ahlâklı hayat boyunca, kötülüklerden arınarak hakikati görüp kavrama ve sevme (aşk) yoluyla tanrısal birliğe ulaşır. Gazalî, bu görüşleriyle, batı düşüncesi üzerinde derin etkiler yapmıştır.
2 Yorumlar
Gazali'nin akıl ve imanı ayırdığı bilgisi doğru değildir. Gazali, mutlak doğruya ulaşmanın akıl,duyular ve felsefe ile mümkün olmadığını savunmuştur. Decartes'ın "şüphecilik" metodunu Gazali yaşayarak ortaya koymuştur. "Bildiklerimden nasıl emin olurum " sorusuna kendisini muhatap kılarak Bağdat'ta dönemin en ünlü medreselerinde müderris iken ailesini ve konumunu geride bırakarak Şam'a gitmiş. Burada 8 sene geçirerek kendi iç arayışını sürdürmüştür. Bu iç yolculuğu El-Munkiz Mined-Dalal adlı eserinde ayrıntılarıyla ele almaktadır. Akıl ve imanın ayrı olduğunu savunmamış. Kesin bilgiye ulaşma iddiasında aklı duyular ve felsefeyi yetersiz bulmuş. İrfan yönteminin hakikate ulaşmada daha isabetli olduğu sonucuna varmıştır. Akıl ve imanı karşıt konumlarda değerlendiren görüş Gazali'nin felsefesinde yer almaz. Gazali mutlak doğruya ulaşmanın yöntemini aramıştır.
Felsefenin tutarsız olduğu doğru ama suçu akılda bulmak yanlıştır...