Soru 33 : islâm düşüncesinde «Felâsife» ya da «Hü-kema» denince ne anlaşılır?
|
İslâm düşüncesinin ana problemlerinin daha çok din ve ahlâk felsefesinde ve bundan ötürü tasavvufta kendini gösterdiğini belirttik; islâm düşüncesinin özelliğini ve orijinalliğini meydana getiren bu çabaların yanı sıra, eski yunan felsefesinin etkisinde kalarak, tamamen akıl yoluyla ve bilimsel açıklamalarla felsefe sorularına cevap vermeye çalışan düşünürler de çıkmıştır. Bunlara «felâsife» (filozoflar) ya da «hükema» (hakimler) denir. Genellikle Aristoteles'in etkisinde kalmış olan bu düşünürlerden başka, islâm düşüncesinde tabiat felsefesine ve maddeciliğe doğru yöneliş görüldüğü gibi, dinin temel görüşlerini tam anlamıyla serbest bir yorumdan geçiren «batınî» bir felsefe akımı da görülmektedir.
Tabiat felsefesinin ilk temsilcisi Ebu Bekir Zekeriya Razî (841 -926), batı dünyasında da tanınmıştır. Razî, tabiatın araştırılmasına, bilimsel çalışmalara önem verir; bilgimizin sadece duyu verilerinden geldiğini ileri sürer ve Sokrates-öncesi filozofların düşünceleri üzerinde durur. Bu akım içinde yer alan düşünürler, varlığı duyularımızla bildiğimizi ve elimizde bundan başka bir araç olmadığını söyledikleri halde, ruhun ve tanrının varlığını da kabul ederler. Maddeciler (dehriyyun) ise tabiat felsefesi taraftarları ile, hemen her konuda anlaştıkları halde, tanrının varlığını kabul etmezler, islâm dininin ve bazı filozoflarla kelâmcıların sürekli eleştirmesi ve baskısı karşısında, maddecilik, batınî görüşler ya da heptanrıcılık akımı içinde gizlenmek zorunda kalmıştır, islâm maddecilerinin eserleri günümüze kalmamıştır. Bu düşünürler hakkında, başkaları tarafından yapılan eleştirmelerden bilgi ediniyoruz.
islâm düşüncesi hakkında hazırladığı geniş incelemenin birinci bölümünde, Henry Corbin, şiî felsefesine ve onun iki şekli olan «On iki imama inanma» ile «ismaililik»e büyük önem vermekte ve yer ayırmaktadır. Corbin'e göre, batınî felsefesi, islâm düşüncesinin en ilgi çekici ve orijinal yanlarından biridir. Batınîler, Kuran'ı serbest bir şekilde yorumlayarak, kimi zaman islâm dininin temellerine tamamen aykırı düşen sonuçlara varmışlar ve islâmiyetten önceki Yakın-Doğu'da yaygınlaşmış- bulunan din ve dünya görüşlerinin etkisinde kalmışlardır. Batınîler, kendine has yorumlama metotları ile (Corbin bu metotlarda diyalektik bir özellik bulur) islâm dini çerçevesi içinde en serbest düşünceleri savunmak imkânını bulmuşlardır.
Şüpheci bir görüşü benimseyen ve hakikate ulaşmak için sadece bilmenin değil «yaşamanın» yani «olma»nın gerekliliği üzerinde duran ve bundan ötürü mistik bir özellik taşıyan bu akım içinde, Ömer Havyam gibi ünlü bir şair ve İbni Meymun gibi tanınmış bir filozof yetişmiştir. Batınîler siyasî amaç olarak, «hilâfet» yerine «imamet»i yani bir çeşit İslâm papalığını koymak istemişlerdi (ülken, s. 217).