İlk Çağ Felsefesinde Ahlak Anlayışı

Gizem SÖNMEZ

Ahlak, eylemlerimizi düzenleyen, belirli kurallara göre yönlendiren bilgi alanıdır. Eylemlerde iyiye yönelmeyi amaç edinen ve kötü olandan uzak durmayı gerektiren ahlak alanı insanın toplumsallaşması ile birlikte zorunluluk haline gelmiştir. Toplum içinde yaşayan birey, hem kendini korumak hem de diğerleri ile uyum içinde bir yaşam sürdürebilmek için bir takım kurallara uymak zorundadır. Bu nedenle ahlak, toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır.

Ahlakı sistematik bir şekilde ele alıp, ahlaki sorunları irdeleyen alana etik adı verilir. Etik, iyi ve kötüyü birbirinden ayırt ederken, insana nasıl yaşaması gerektiği hakkında da bilgiler verir. İnsan yaşamındaki değerler, ilkeler ve yargılar incelenir. Etik, eylemlerin iyi ve kötü olarak belirlenmesini bilgi ile temellendirir. İyi ve kötü karşıtlığında şekillenen etik, birey ve toplumu ele alarak çeşitlenir ve değişik anlamlar kazanır. Etik sadece teoride değil, uygulama alanında da etkilidir. Eylemleri değerlendirirken, insanların bu bilgiler ışığında yaşamlarını sürdürmeleri gerektiğinin de altını çizer.

Ahlak felsefesinin temel konuları; iyi ve kötünün ne olduğuyla birlikte, erdem, özgürlük, vicdan gibi kavramlardır. Bu kavramların açıklanması ile birlikte kavramlar temel alınarak, insanın nasıl davranması gerektiği ve yaşamını düzenlemesi için hangi kurallara uyması gerektiği üzerine kuramlar oluşturulmuştur. Ahlakın evrensel olması gerektiğinin savunulduğu gibi genel geçer ahlak kurallarının olamayacağı görüşü de oluşmuş, ahlak insanın dışında var olan kurallar bütünü olarak da görülmüştür. Evrensellik, ahlak felsefesinin en tartışmalı konularından biridir. Ahlak kuralları evrensellik açısından ikiye ayrılır. Nesnel ahlak, herkes tarafından kabul edilen belirli normların olduğunu savunurken, öznel ahlakta herkes için geçerli olabilecek normlar yoktur.

Felsefenin ahlakı bir disiplin olarak ele alıp incelemesi, toplumsal bunalım dönemlerinde kendini göstermiş ve bir ihtiyaç haline gelmiştir. Yunanistan’ da yaşayan ilk filozoflar olarak bilinen yedi bilgeler toplumdaki sorunları, ahlakı irdeleyerek çözmeye çalışmışlardır. Yedi bilgelerden sonra Sokrates ahlak alanına yönelmiş, felsefesinde ilk sırayı ahlaka vermiştir. Sokrates’in ahlaka yönelimi dönemin karmaşıklığına son vermek amacı ile olmuştu. Yunanistan’ın ahlaki çöküntü yaşadığı bunalımlı dönemlerinde parayla ders vererek bilginin göreli olduğunu savunan sofistlere karşı Sokrates, iyi ve kötünün ayırt edilebileceğini savunarak bilginin göreli olduğu fikrine karşı çıkmıştır. Sofistler “insan her şeyin ölçüsüdür” derken ahlak da yâdınmış, iyi kişiden kişiye göre değişen bir kavram olarak ele alınmıştır. O dönemde gerçek bilgi değerini kaybederken, sadece güzel konuşma sanatı öne çıkmış insanlar bilgiden uzak kalmışlardır. İyi ve kötünün göreli olduğu görüşü insanları istedikleri gibi davranmaya yöneltmiş, ahlaki değerler kaybolmaya başlamıştı. Sokrates ise, insanların nasıl yaşamaları gerektiği üzerinde durmuş, erdem kavramını temel alarak insanın ancak bilgi ile erdem sahibi olabileceğini savunmuştur. Sokrates’in felsefesi “iyi bir yaşam nasıl olur” sorusu üzerine şekillenir. Tüm çabası bu soru ile birlikte insanların cevabını bulmasını sağlamaktır. Sokrates bir kuram oluşturup insanlara bu kuramı aktarmamış, onlara sorular sorarak önce bilgisizliklerini göstermiş, ardından yine sorularla insanların doğru yolu bulmalarına yardımcı olmuştur. “tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğimdir.” sözü ile bilginin göreli olduğunu değil, her bilginin şüphe süzgecinden geçmesi gerektiğinin üzerine durarak doğruya ulaşmayı amaç edinmiştir.

Sokrates’e göre insanı kötülüğe sürükleyen bilgisizliğidir. “kimse bilerek kötülük yapmaz.” Sözü ile kişinin iyi bir yaşam sürmesini bilgi sahibi olmasına bağlamıştır. Bilgi edinen kişi erdeme sahip olacaktır. Erdem ve bilgi Sokrates’e göre özdeştir. Bilgi edinen kişi eylemlerinde iyiye yönelecek, iyi bir yaşam süren kişi erdem sahibi olacak ve erdem sayesinde de mutluluğa ulaşacaktır. Burada mutluluk ahlakını görmekteyiz. Ahlakın amacı mutluluktur, insanın ulaşmak istediği en yüksek iyi de ancak mutluluktur ve mutluluğun yolu da erdemden geçer. Sokrates’in yazılı eseri olmadığı için onun hakkında bilgilerimiz Platon’un diyaloglarındandır. Platon diyaloglarında Sokrates’i konuşturur. Sokrates hakkında edindiğimiz bilgilere göre yaşamı ve düşünceleri arasında çelişki olmadan, ahlaklı bir yaşam sürmüş, kendi doğruları uğruna ölümü de göze almıştır.

Platon, Sokrates’in ahlak anlayışını devam ettirirken, erdem kavramını felsefesinde ön planda tutmuştur. Ahlak, insanlar arası ilişkileri düzenlemekte etkili bir alan olduğu için filozofların siyaset alanına girmeden felsefelerini oluşturmaları mümkün olmamıştır. Platon’un da ahlak felsefesi siyaset felsefesi ile iç içedir. Platon, Yunan felsefesinin doruk noktasıdır. Karışıklığın olduğu bir dönemde yapıtları ile siyasi ilişkileri eleştirmiş, dönemin çarpıklıklarını gözler önüne sermiş ve unutulmaya başlanılmış olan erdem, iyilik gibi kavramları tekrar ortaya atarak insanların bir arada yaşamak için gerekli olan niteliklerini hatırlatmıştır. Sorunları toplumsal düzeyde ele alarak felsefeyi halka indirmiştir. Felsefenin temel sorunlarının belirlenmesinde de Platon etkili olmuştur. O dönemde sorduğu sorular hala geçerliliğini korumaktadır.

Platon ahlakı Sokrates’te de olduğu gibi iyi kavramı üzerine şekillenir. İdealizmden yola çıkarak iyinin insanın içinde olduğunu savunur. Bu nedenle iyiliği içimizde aramamız gerekir. İnsanın içindeki sestir iyi. Kişi iyiye yöneldikçe ahlaklı olacaktır; fakat iyi kavramı insanın içinde olsa bile herkeste eşit olarak bulunmamaktadır. Nasıl ki erdeme sahip olmak ancak bilgiye yoğunlaşmakla ve zamanla gerçekleşirse; iyi de insanın ona yönelmesinde kendini gösterecektir. İnsan iyiye yaklaşabileceği gibi, sadece iyi ideasının yansımasını da yaşayabilir. Bu nedenle amaç olarak ahlaklı bir yaşamı hedeflemek önemlidir. Platon’a göre ahlak yaşamın amacıdır. Ahlakın temelinde erdemin olduğundan daha önce bahsetmiştik. Erdem bilgeliktir. Bilgelik ise kişiyi mutluluğa götüren tek yoldur. Mutluluk tek amaçtır ve yücedir. Kişi mutluluğu kendinden dolayı ister, kendinde değer taşır mutluluk.

Platon ahlakı toplumsal olandan ayırmaz. Yaşamla ilgili en yüce kavram olarak devleti belirler. Toplum devlet olmadan var olamaz, bu nedenle devlete karşı yükümlülükleri de vardır. Nasıl ki amaç mutluluksa bu mutluluğun ulaşılabileceği yer de yine devlettir. Devlet dışında insanlar mutluluğu bulamazlar. Bunun nedeni ise insanın doğal güçsüzlüğünden kaynaklanır. Güçsüz olan insan devlet sayesinde korunur ve devletin korumasına karşılık ona borçlu hale gelir ve yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekir. İnsan en ilkel ihtiyaçlarını bile toplumsallaşmadan karşılayamaz; fakat asıl sorun bu toplumsallaşmanın ne şekilde olacağıdır. En yüce amaç iyiye ulaşmaksa iyi devlet nasıl olacaktır sorusu akıllara gelmektedir. Bu sorunun yanıtı ise yine bilgidedir. Toplum içindeki en bilge kişiler başa geçerek yönetimi elinde tutmalı ve tüm kararları vermelidir. Bilge kişi her zaman iyiye yöneleceği için hem adaleti hem de eşitliği sağlayacak bu sayede kendinin ve tüm toplumun mutluluğunun sorumluluğunu üstlenecektir.

İlkçağda önemli isimlerden biri de Aristoteles’tir. Birçok konuya yönelmekle birlikte ahlak alanıyla da ilgilenmiş, bilgi kuramında gerçekçiliği benimsediği gibi ahlaka da gerçekçi bir bakış açısı ile yaklaşmıştır.

Aristoteles’e göre insanda iki tür eylem vardır. Bunlardan biri bilinçli eylemken diğeri bilinçsiz eylemdir. Kişiye anlık ( Aristoteles’te anlık etkin ve edilgin olmak üzere ikiye ayrılır. Edilgin anlık zihnin alıcı gücüdür. Duyu verileri edilgin anlık sayesinde alınır. Etkin anlık ise alınan bu duyu verilerinden fikir oluşturarak, duyumdan gelen imgelemleri ayrıştırır, türleri belirler.) her zaman doğruyu gösterirken, imgelem doğruya ya da yanlışa kayabilecektir. Aristoteles iyi olanın seçilmesinde aklın belirleyici gücü üzerinde durur. Eylemde bulunan insan seçim yapmış demektir. Seçim yapmak ise bir şeyi diğerlerinden ayırmak anlamına gelir. O halde seçim yapmak için kişinin usunu kullanmasına ihtiyaç vardır. Kişi sadece tutkularına göre bir yaşam sürmemeli, tutkularını usu ile dengelemelidir. Kişi ancak us ile iyi ve kötüyü birbirinden ayırt edebilecek ve erdem sahibi olacaktır. Erdeme ulaşmak ancak eylemlerde kendini göstermesi ile gerçekleşir. Erdemin ne olduğunu bilmenin insana yararı yoktur; önemli olan erdemli bir yaşam sürebilmek ve erdemi uygulamaya geçirebilmektir. Erdemin amacı mutluluktur. Kişi eğer erdemi seçiyorsa bunu yalnızca mutlu olmak için seçmiştir ve erdem sayesinde en yüce iyiye ulaşacaktır. Aristoteles insanların mutluluk arayışını şu sözler ile ortaya koyar: “Edimlerimizden doğan iyilikler arasında en yüce iyi hangisidir? Bunun mutluluk olduğu üzerinde insanların çoğu hemen hemen anlaşmışlardır. Kalabalıklar da seçkinler de buna mutluluk der; iyi yaşamak ve başarmak mutlu olmaktır diye düşünürler. Mutluluğun ne olduğunu bilmeye gelince bu tartışmalı bir sorundur ve kalabalıklar bu sorunu bilgelerin çözümlediği gibi çözümlemezler. Bazılarına göre bilgelik görünür ve duyulur şeylerle ilgilidir: beğeni, zenginlik…(..) kalabalıklar en kaba insanlar mutluluğu zevkte bulurlar.(..) kalabalıklar bir tutsak ruhu taşır ve hayvan yaşamı seçerler. Seçkinler onuru seçerler; çünkü genellikle siyasal yaşamın amacı budur.”( Ethika Nikomakheia,1.Kitap)

Aristoteles her türün kendine ait zevkleri olduğunu savunur. İnsanı hayvanlardan ayıran da seçimleridir. İnsan iyi ve kötüyü ayırabilecek güçtedir ve bu güç sayesinde insani özellikleri ortaya çıkar. Sadece hazları için yaşayan kişinin yaşamının, hayvan yaşamından farkı kalmayacaktır. Erdemli olmak aşırılıktan kaçmayı gerektirir. Erdem bedene bağlı değildir, tamamen ruha aittir.

Aristoteles de Platon da olduğu gibi mutluluğu toplumsallıkla sınırlar. Kişi başkaları ile ilişkilerinde mutluluğa ulaşabilecektir. Yetkin birey kendini başkalarına da adayandır; çünkü kendi için iyilik isteyen kişi başkalarına karşı da aynı düşünceleri taşıyacaktır.

İlk çağ felsefesini incelerken dönemin karmaşıklığı göz önüne alınmalıdır. Filozofların devlet kurumuna ve toplumsallığa verdiği değer dönemin bunalımından kaynaklanmaktadır. İlk çağ filozoflarının en büyük katkısı şüphesiz ki felsefeyi uygulama alanına taşımaları ve toplumsal sorunlar olarak ele almalarıdır. Ahlak yoksunluğu filozofları bu konuya yöneltmiş, Platon’la birlikte felsefeye dizgeci bir anlayış gelmiştir. İlk çağ filozoflarından önce mitolojik öğelerle sınırlı olan insan doğa üstü güçlerin etkisi altında iken, Sokrates ve ardından gelen filozoflar sayesinde iyi ve kötü ayrımında aklın belirleyiciliği ön plana çıkmıştır.

4 Yorumlar

Adsız
14 Mart 2009 00:04  

AHLAK KURALLARI COĞRAFYADAN COĞRAFYAYA FARKLILIK GÖSTERDİĞİ İÇİN EVRENSEL BİR AHLAKTAN DA BAHSEDEMEYİZ.AYRICA DEĞİŞMEZ BİR AHLAK YASASI DA YOKTUR.AHLAK ANLAYIŞININ TEKNOLOJİYLE NASIL DEĞİŞTİĞİNİ GÖREBİLİYORUZ.BENİM TAVSİYEM PLATONUN DEVLET KİTABININ OKUNMASI ORADA AHLAK ÜZERİNE GÜZEL KONUŞMALAR VAR.TEŞEKKÜR EDERİM..

che
26 Aralık 2011 21:27  

senin dediğin sofistleri haklı çıkarıyor bu durumda

Adsız
7 Kasım 2012 23:35  

sınavıma yardımcı oldu teşekkürler

Adsız
31 Mayıs 2015 16:24  

Sokratesin bilgisine ndn bilge denilir ? Acil

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP