BUDİZM
|
Budizm’in kurucusu Buda (Guatama, Gotama) ( MÖ.563 - 483 ) Kuzey Hindistan’da Lumbini koruluğunda doğmuş bir filozoftur. Buda “aydınlanmış” anlamına gelir. Budizm’in en güçlü yayılma dönemi Hint Hükümdarlarından Aşoka (MÖ. 273 - 236) zamanına rastlar. Aşoka zamanında Budizm’ Hindistan, Seylan,Suriye,Mısır,Makedonya ve Yunanistan’a kadar yayılmıştır. Aşoka’dan sonrada yeni Krallar Budizm’e girmiş yayılmasını sağlamış hatta Çin,Moğolistan ve Japonya’nın ileri gelen devlet adamlarının Budizm’e hizmet etmesini sağlamışlardır.
Budizm MS 1.yy Türkistan , 4. yy da Kore , 6.yy da Japonya ve 7.yy da ise Tibet’te yayılmaya başlamıştır. Günümüzde Güney,Doğu;Güneybatı ve Orta Asya’da çok sayıda taraftarı olan Budizm’ Avrupa ve Amerika’da da yayılmaya ve taraftar bulmaya başlamıştır.
2.2.1. Gotama’nın Doğuşu
Gotomanın doğuşu ile ilgili anlatılan aşağıdaki hikaye diğer dinlerde anlatılan mucizeleri hiç saydıracak bir hikayedir.
Milattan önce altıncı asırda Hindistanda Sakya kabilesi üzerinde hüküm süren kıral Suddhadana kendisine bir eş seçmek istemiş ve devrinin en güzel kadınını seçerek onunla evlenmiştir. Bu kadının adı Maya idi ve kral bu kadını almak için onun altı kardeşiyle de evlenmek zorunda kalmıştır.
Kraliçe gelin bir yaz günü ikindi vakti uyurken bir rüya görür. Güya kendisini dört
hükümdar Himalaya dağlarına kaçırmışlar ve onun yatağını yedi fersah uzunluğundaki bir ağacın altına serdirmişlerdi. Dört kraliçe onu yıkamışlar,giydirmişler sonra en güzel kokularla yağlamışlar ve onun şahane yatağını gümüşten bir dağın üzerindeki altından bir eve götürmüşlerdi. Daha sonra altından bir dağ üzerinde dolaştığı görülen bir fil gümüş dağına gelmiş, hortumunda taşıdığı tek zambakla altından eve girmiş, kraliçenin yatağının etrafında üç kere dolaşmış, sonra kraliçenin sağ yanında durmuş ve birden bire onun rahmine girmişti.
Kraliçe bu rüyasını kocasına anlatınca o da altmış dört akıllı adamı çağırmış, hepsini yedirmiş, içirmiş, hepsine hediyeler vermiş, sonra rüyayı tabir etmelerini istemişti. Hepsi de birden bire ayağa kalmışlar ve anlatmışlar.
‘Zerre kadar telaş etme..Bilki kraliçe gebedir ve bir kız değil erkek doğuracaktır. Şayet bu erkek bir ev içinde yaşarsa, tüm dünyaya hüküm eden bir kral olacak. Şayet evini bırakarak, ayrılırsa, bir Budda olacak. Yani dünya içinde perdeyi (cehalet perdesini) kaldıran adam olacak.’ Bunun üzerine, Budda yazılarına göre, bir zelzele olmuş, dilsizlerin dili çözülmüş, aksakların hepsi düzelmiş ve cehennemlerin ateşi sönmüştü.
Kraliçenin doğurma zamanı geldiğinde kendisi Lumbini korusunda dolaşıyordu ve çiçeklenmiş bir ağacın altında idi. Kraliçe ağacın dalını koparmak için dala uzanmıştı. Dal bir hayli yüksekti. Fakat kraliçe için eğilmiş ve kraliçe dala sarılmış olduğu sırada doğurmuştu. Doğan çocuğu dört Brahma bir altın ağ içine almışlardı.
Doğan çocuk gerçi temizdi, fakat gökyüzünden biri sıcak, biri soğuk iki ırmak akmış ve Brahmanlar, Budalık namzedi olan bu çocuğu yıkamışlardı. Çocuğun anası da bu sularda yıkanmıştı.Daha sonra Brahmanlar, çocuğu dört kırala uzatmışlar ve bunlar onu çıplak derileri üzerine almışlar, sonra fanilerin tuttukları bir ipekli yastığa koymuşlardı.
Bunun üzerine yeni doğan çocuk ayağa kalmış ve bütün ilahlar ona tapmışlar. Çocuk kendisine benzeyen biri varmı diye etrafına bakmış ve böyle bir kimse olmadığını görerek şimale doğru yedi adım atmıştı ve ben dünyanın başıyım dedi. Daha sonra mabede götürülen bu çocuk kendisinden daha üstün bir ilah olmadığını anlatan üç ayet okumuş ve herkes onun etrafında toplamış. Daha sonra alfabe öğretilmek üzere mektebe götürülmüş hocasıyla ilk karşılaştığında hangi alfabeyi öğreneceğini sormuştu. Başlangıç bu merkezde olduğuna göre çocuğun ne harikalar başardığını tasavvur etmek kolaydır.
Budda refah içinde yetişmiş, sağlam bünyeli olmak için çalışmış ve 19 yaşında Yosodhara ile evlenmiş onunla on yıl yaşamış ve daha sonra oğlu Rahula doğmuştur.
Anlatıldğına göre babası saray duvarları içinde tüm acı ve ızdıraplardan uzak tutmuştur. Ancak o dışarıyı hep görmek istemiştir. Fakat tüm bu tedbirler kar etmemiş ve genç prens bir ihtiyar adam, son derece hasta bir adam, bir ceset ve bir zahit görmüş ve bu manzaralar onu çok üzmüştü. Genç adam insanların ızdırap çekmelerini hayretle karşılamışlardır. Evlilik yıllarını da babasının yanında geçiren bu adam olgunluk yaşı olan 30 unda evini bir oğlu olmasına rağmen terk etmiştir.
Bu otuz yaş Zerdüşt’ün harekete geçtiği , Mahavira nın dünyayı terk ederek mezhebini yaşatmaya çalıştığı ve İsa nın peygamberlik yaşamına başladığı yaşla aynıdır.
Budda daha sonra tüm Budda mezhebine girenlerin kullandığı sarı elbiseyi sırtına geçirmiş, elde keşkül, cepte ustura, iğne, belde kemer ve matara seyyar bir rahip olmuştur.
2.2.2. Budizm’de İbadet ve İnanç
Budizm’de inancın temeli “ Buda'ya sığınırım, Dhamma'ya (dine,doktrine) sığınırım, Sangha’ya sığınırım (Rahipler Cemaati,dünyanın en eski bekar rahipler topluluğu)” cümlesi oluşturur.Bunlardan birini inkar eden kişi budist sayılmaz ve Budizm’e girmek için yukarıdaki cümleyi söylemek gerekir. Sangha’ya giren rahip ve rahibeler evlenemezler.
Budizm’de mabetlere “Vihara” denir. Budistler Karma- Ruhgöçü’ne inanırlar. Vihara da ayda iki kez bir araya gelen rahipler yaptıkları hataları itiraf ederek benliklerini öldürürler. Bazı dinlerde olduğu gibi Budizm’de de bir kurtarıcı bekleme inancı vardır. Kurtarıcının isma Metteya veya Maitreye’ dir.
inançlarına göre Metteya tüm dünyayı düzeltmek olarak gelecek ve Buda’nın tamamlayamadığı dini tamamlayacaktır.
İbadet Stupa denilen mabetlerde yapılır. Stupalar helezoni yapıda inşa edilmiştir. ibadet için Stupaya giren Budist önce Buda’nın heykeline saygı gösterisi yapar; O’na çiçek ve tütsü sunar, Budistler kendi evlerinde de bir köşede korudukları Buda heykeline tazimde bulunarak,ibadet ederler. ibadetlerinde klişeleşmiş dua ve söz yoktur.
Budizm’in kutsal ziyaret yerleri ;
Budanın doğum yeri( Lumbin)
Aydınlanma yeri (Bodhi Gaya)
Buda’ nın ilk vaaz verdiği geyik parkı (Sarnarth’da)
Buda’nın öldüğü Uttar_Prades şehri,
Ganj nehri
2.2.3. Kutsal Kitapları
Budistler Buda’nın vaazlarının Pali - Kanon adlı bir kitapta toplandığına ve 400 yıl kadar sözlü olarak nesilden nesile aktarıldığına inanırlar. Budizm’in kutsal kitabı üç sepet anlamına gelen “Tripitaka veya Tipitaka’dır”.Tripitaka da;
Vinaya Pitaka
Sutta Pitaka
Abhidhamma
adlı bölümler bulunur.Bu kitaplarda rahip ve rahibelerle ilgili kurallar, ayin usulleri, beslenme,giyinme, Buda’nın hayatı,konuşmaları,vaazların yorumu,Budizm’ felsefesi vb ayrıntılı bir şekilde anlatılır.
2.2.4. Budizm’de Mezhepler
Budizm başlıca iki büyük mezhebe ayrılır.
1-Hianayana,
2-Mahayana
Hinayana (Küçük Araba)
Kişinin kendisini kurtarmasını esas aldığı için böyle isimlendirilmiştir. Bu mezhep Seylan ve Güney Asya’da yayılmıştır. Mensupları saf Budizm’e yani Budanın asıl telkinlerine kendilerinin muhatap olduklarını iddia ederek Mahayana koluna bağlı olanları sapkınlıkla suçlarlar.
Mahayana (Büyük Araba)
Toplumu bir bütün halinde ele alarak herkesin kurtuluşa ermesini amaç edinmişlerdir. Onlara göre Budizm, herkese cevap vermeli, herkesin ihtiyaçlarını gidermeli, doktrinleri basitleştirerek halkın anlayacağı bir seviyeye getirilmelidir. Budizm’in bu kolu başka din ve doktrinlerden yararlanmakta sakınca görmez. Bu mezhebe göre Nirvanayı gerçekleştiren herkes Buda unvanını alır. Ve ihtiraslarının esiri olarak dünya zevklerinin arkasından koşmaz. Mahayana mensupları,”hata yapabilirim” diye faaliyetleri askıya almanın karşısındadır. “Bu yüzden pişmanlık duymaya lüzum yoktur” derler Mahayana’ya bağlı kişi kendini kurtuluşa hazırlayabilmek için şü hususlara dikkat etmek zorundadır:
1.Cömertlik
2.Olgun manada bilgelik
3.Budizm’in ahlak kurallarına bağlılık
4.Meditasyon
5.Karşılaştığı olumsuzluklara sabır göstermek
6. Hiç usanmadan sürekli bir gayret içinde olmak
Bu sayılan özellikleriyle Mayayana Budizm’i dünyanın bir çok bölgesinde yayılma imkanı bulmuş,adeta misyonerli bir hüviyet kazanmıştır
2.2.5. Buda ve Öğretisi
Buda’nın öğretisinin baslıca özelliği; Buda’nın aydınlanma sonucu bulmuş olduğu gerçekleri birer dogma olarak sunacak yerde aydınlanma yöntemini öğretmeyi ve böylelikle yöntemi öğrenen kimselerin kendi çabalarıyla bu gerçekleri kendilerinin bulup yasantısal deneyimle doğrulamalarını öngörmesi, Budalık yolunu herkese açık tutmasıdır. Buda’nın yasadığı dönemde Budizm’ bir din, Buda da bir peygamber değildi. Şimdiye dek her geliş gidişsimde, içinde hapis olduğum, Duyularla duvaklan mis bu evin, Yapıcısını aradım durdum. Ey yapıcı! Simdi seni buldum. Bir daha bana ev yapmayacaksın, Bütün kirişlerin kirildi, payandaların çöktü. içimde Nirvana’nın suskunluğundan başka bir şey kalmadı Tutkuların, isteklerin biçimlediği yanılgıdan kurtardım kendimi.
Öğretide 4 temel gerçek vardır: Yaşamda ıstırap vardır; ıstırabın bir nedeni vardır; bu neden yok edilirse ıstırapta yok edilmiş olur; bu nedeni yok etmeyi sağlayan bir yol, bir yöntem vardır.
1.Istırap (DUKKHA) ve Yaşamın üç özelliği
Dört okyanusun suyu mu daha çoktur, yoksa sizlerin inleye sızlaya sürdürdüğünüz bu yolculukta sevdiğiniz istediğiniz şeyleri elde edememek, sevmediğiniz istemediğiniz şeylerden kaçınamamak,
istediğiniz şeylerin istediğiniz gibi olmaması, istemediğiniz şeylerin istemediğiniz biçimde olması
yüzünden akıttığınız göz yaşları mi daha çoktur? Ananızı, babanızı yitirmek, kardeşlerinizi, kızınızı yitirmek, malinizi, mülkünüzü yitirmek... Bu uzun yolculukta tüm bunlara katlandınız ve dört okyanusun suyundan daha çok göz yaşı akıttınız.
Buda ıstırap için dukkha sözcüğünü kullanıyordu. Anlamı;ıstırap,üzüntü,tasa, keder, maddesel veya ruhsal sağlıksızlık, uyumsuzluk, tedirginlik, doyumsuzluk, yetersizlik, sürtüşme, çelişki yani olumsuz ruh durumları... Buda’nın gözlerimizi açmaya çalıştığı gerçek daha çok ıstıraptan korunmak, kurtulmak için izlediğimiz tutumdaki yanlışlarımız, yanılgılarımız. Herkes yaşamda Istırabın olduğunu biliyor, ama yaşamda Tatlı anlar, hoş ve zevkli olan şeyler olduğunu, haz ve zevkin ıstırabı dengeleyebileceğini düşünüp bu anların beklentisi içinde ıstıraba katlanabiliyor. Buda’ya göre yanılgı işte burada.
Buda kaynağı dışımızda olan şeylerden elde ettiğimiz haz ve zevkin ıstırabın asil nedeni olduğunu göstermeye çalışıyordu. Yanılgının dünyanın bu geçiciliğine gözlerimizi kapamak, geçici olan, kalıcı olmayan şeylere tutunmaya çalışmaktan geldiğini, dünyayı gerçek böylesiliği, yapısıyla görememekten kaynaklandığını söylüyordu. “Sevdiğimiz hiç bir şey yok ki, bir gün gelip ya onlar bizden, ya biz onlardan ayrılmayalım.”
Buda yaşamı gerçek boyutları içinde kavrayabilmemiz için yaşamın birbiriyle ilgili 3 özelliğinin üzerinde ısrarla duruyordu: Dukkha - Istırap Bir arada bütünleşmiş, bileşmiş, oluşmuş hiç bir şey değişimden, çözülüp dağılmaktan kurtulamaz. Yanılgı değişim içinde olan, geçici olan şeylere sanki hiç değişmeyeceklermiş, sanki kalıcı şeylermiş gibi tutunmaya, sarılmaya çabalamaktan geçiyor. Oysa elde etmek istediğimiz şeyi elde edene kadar o şey değişiyor, koşullar değişiyor, bu arada biz kendimiz de değişiyoruz.
Buda’nın amacı dünyayı ne olduğundan daha kötü ne de daha iyi göstermekti. Onu olduğu gibi iyi ve kötü yanlarıyla, kendimizi hiç bir yanılgıya, yanılsamaya kaptırmadan bütünlüğü içinde gerçek böylesiliğiyle görmemizi sağlamaya çalışıyordu. Istırabın dünyayı olduğu gibi içimize sindirememekten, dünyadan verebileceklerini değil de daha çoğunu beklememizden, istememizden kaynaklandığını anlatma çabası içindeydi. Kötü olan yaşam değil, ona arsızca yapışmaya çabalamaktan, ondan verebileceğinden çoğunu istemekten gelen ıstıraptır. akıp giden yasamla birlikte karşı koymadan, direnmeden akıp gitmesini öğrenmek, dönüsü olmayan bir akis içinde olduğumuzun, yaşamın tek bir aninin bile ikinci kez yaşanmasının olanaksızlığını içten içe kavramak, her saniyenin tadını bilecek biçimde yaşamın sevinçle, kıvançla, coşkuyla kucaklanmasına yol açabilir.
Mutluluğun ertelenmesinin de, para biriktirir gibi haz ve zevk biriktirmenin de olanaksızlığı iyice anlaşılabilir. Acaba yaşamda kendimize sığınak yapabileceğimiz Istırabın güçsüz kaldığı, etkisinin azaldığı bir yer, bir zaman var mi? Budizm’ olduğunu savunuyor. Bu an ve burası... Hiç bir şeyin öteki şeylerden ayrı bir kendiliği, ayrı kalıcı bir benliği olamaz. Istırabın asil nedenini aradığımız, kökenine indiğimiz zaman hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde karşımıza çıkan sorumlunun, bir yandan istek ve tutkularımızı besleyip kışkırtan den Başka birisi olmadığını görüyoruz.
“Benim güvenim” ”Benim görevim” ”Benim sorumluluğum” ”Benim başarım” ”Benim param” ”Benim isteklerim” ”Benim heveslerim” ”Benim öldükten sonra ne olacağım” ”Benim öldükten sonra da var olma doyumsuzluğumdan gelen sorunlarım” Nedir bu ben?
Buda insan varlığında geçici olmayan değişmeden kalan, dayanıklı bir öz, tözel bir nitelik olmadığını göstermeye çalışıyordu. Bir gövde doğar, büyür, yaşlanır, ölür, çözülür, sürekli değişim içindedir. Bir kimse kolunu, bacağını yitirse de ne azalır, ne de küçülür. Öyleyse insanin gövdesinde olamaz. duygularımızda da olamaz. Çünkü onlar değişse de gene olduğu gibi kalır. duyu organlarımızdan gelen algılarımız da olamaz.önceki düşüncelerimiz,kararlarımız,eylemlerimizle biçim almış eğilimlerimizde olamaz. ayırt edici bilincimizde de olamaz. Bu beş kümede toplanan bedensel ve ruhsal varlığımız gövdemiz, duygularımız, duyu organlarımızdan gelen algılarımız, önceki düşüncelerimiz, kararlarımız ve eylemlerimizle biçim almış eğilimlerimiz, karakter özelliklerimiz, ayırt edici bilincimizin bir araya gelmiş olmasından da oluşmuş olamaz. Çünkü bunlardan hiçbirisi i içermiyorsa o zaman besinin bir araya gelmesi de beni oluşturmaz. O zaman geriye değişmeden kalan tek bir şey kalıyor.
Budizm MS 1.yy Türkistan , 4. yy da Kore , 6.yy da Japonya ve 7.yy da ise Tibet’te yayılmaya başlamıştır. Günümüzde Güney,Doğu;Güneybatı ve Orta Asya’da çok sayıda taraftarı olan Budizm’ Avrupa ve Amerika’da da yayılmaya ve taraftar bulmaya başlamıştır.
2.2.1. Gotama’nın Doğuşu
Gotomanın doğuşu ile ilgili anlatılan aşağıdaki hikaye diğer dinlerde anlatılan mucizeleri hiç saydıracak bir hikayedir.
Milattan önce altıncı asırda Hindistanda Sakya kabilesi üzerinde hüküm süren kıral Suddhadana kendisine bir eş seçmek istemiş ve devrinin en güzel kadınını seçerek onunla evlenmiştir. Bu kadının adı Maya idi ve kral bu kadını almak için onun altı kardeşiyle de evlenmek zorunda kalmıştır.
Kraliçe gelin bir yaz günü ikindi vakti uyurken bir rüya görür. Güya kendisini dört
hükümdar Himalaya dağlarına kaçırmışlar ve onun yatağını yedi fersah uzunluğundaki bir ağacın altına serdirmişlerdi. Dört kraliçe onu yıkamışlar,giydirmişler sonra en güzel kokularla yağlamışlar ve onun şahane yatağını gümüşten bir dağın üzerindeki altından bir eve götürmüşlerdi. Daha sonra altından bir dağ üzerinde dolaştığı görülen bir fil gümüş dağına gelmiş, hortumunda taşıdığı tek zambakla altından eve girmiş, kraliçenin yatağının etrafında üç kere dolaşmış, sonra kraliçenin sağ yanında durmuş ve birden bire onun rahmine girmişti.
Kraliçe bu rüyasını kocasına anlatınca o da altmış dört akıllı adamı çağırmış, hepsini yedirmiş, içirmiş, hepsine hediyeler vermiş, sonra rüyayı tabir etmelerini istemişti. Hepsi de birden bire ayağa kalmışlar ve anlatmışlar.
‘Zerre kadar telaş etme..Bilki kraliçe gebedir ve bir kız değil erkek doğuracaktır. Şayet bu erkek bir ev içinde yaşarsa, tüm dünyaya hüküm eden bir kral olacak. Şayet evini bırakarak, ayrılırsa, bir Budda olacak. Yani dünya içinde perdeyi (cehalet perdesini) kaldıran adam olacak.’ Bunun üzerine, Budda yazılarına göre, bir zelzele olmuş, dilsizlerin dili çözülmüş, aksakların hepsi düzelmiş ve cehennemlerin ateşi sönmüştü.
Kraliçenin doğurma zamanı geldiğinde kendisi Lumbini korusunda dolaşıyordu ve çiçeklenmiş bir ağacın altında idi. Kraliçe ağacın dalını koparmak için dala uzanmıştı. Dal bir hayli yüksekti. Fakat kraliçe için eğilmiş ve kraliçe dala sarılmış olduğu sırada doğurmuştu. Doğan çocuğu dört Brahma bir altın ağ içine almışlardı.
Doğan çocuk gerçi temizdi, fakat gökyüzünden biri sıcak, biri soğuk iki ırmak akmış ve Brahmanlar, Budalık namzedi olan bu çocuğu yıkamışlardı. Çocuğun anası da bu sularda yıkanmıştı.Daha sonra Brahmanlar, çocuğu dört kırala uzatmışlar ve bunlar onu çıplak derileri üzerine almışlar, sonra fanilerin tuttukları bir ipekli yastığa koymuşlardı.
Bunun üzerine yeni doğan çocuk ayağa kalmış ve bütün ilahlar ona tapmışlar. Çocuk kendisine benzeyen biri varmı diye etrafına bakmış ve böyle bir kimse olmadığını görerek şimale doğru yedi adım atmıştı ve ben dünyanın başıyım dedi. Daha sonra mabede götürülen bu çocuk kendisinden daha üstün bir ilah olmadığını anlatan üç ayet okumuş ve herkes onun etrafında toplamış. Daha sonra alfabe öğretilmek üzere mektebe götürülmüş hocasıyla ilk karşılaştığında hangi alfabeyi öğreneceğini sormuştu. Başlangıç bu merkezde olduğuna göre çocuğun ne harikalar başardığını tasavvur etmek kolaydır.
Budda refah içinde yetişmiş, sağlam bünyeli olmak için çalışmış ve 19 yaşında Yosodhara ile evlenmiş onunla on yıl yaşamış ve daha sonra oğlu Rahula doğmuştur.
Anlatıldğına göre babası saray duvarları içinde tüm acı ve ızdıraplardan uzak tutmuştur. Ancak o dışarıyı hep görmek istemiştir. Fakat tüm bu tedbirler kar etmemiş ve genç prens bir ihtiyar adam, son derece hasta bir adam, bir ceset ve bir zahit görmüş ve bu manzaralar onu çok üzmüştü. Genç adam insanların ızdırap çekmelerini hayretle karşılamışlardır. Evlilik yıllarını da babasının yanında geçiren bu adam olgunluk yaşı olan 30 unda evini bir oğlu olmasına rağmen terk etmiştir.
Bu otuz yaş Zerdüşt’ün harekete geçtiği , Mahavira nın dünyayı terk ederek mezhebini yaşatmaya çalıştığı ve İsa nın peygamberlik yaşamına başladığı yaşla aynıdır.
Budda daha sonra tüm Budda mezhebine girenlerin kullandığı sarı elbiseyi sırtına geçirmiş, elde keşkül, cepte ustura, iğne, belde kemer ve matara seyyar bir rahip olmuştur.
2.2.2. Budizm’de İbadet ve İnanç
Budizm’de inancın temeli “ Buda'ya sığınırım, Dhamma'ya (dine,doktrine) sığınırım, Sangha’ya sığınırım (Rahipler Cemaati,dünyanın en eski bekar rahipler topluluğu)” cümlesi oluşturur.Bunlardan birini inkar eden kişi budist sayılmaz ve Budizm’e girmek için yukarıdaki cümleyi söylemek gerekir. Sangha’ya giren rahip ve rahibeler evlenemezler.
Budizm’de mabetlere “Vihara” denir. Budistler Karma- Ruhgöçü’ne inanırlar. Vihara da ayda iki kez bir araya gelen rahipler yaptıkları hataları itiraf ederek benliklerini öldürürler. Bazı dinlerde olduğu gibi Budizm’de de bir kurtarıcı bekleme inancı vardır. Kurtarıcının isma Metteya veya Maitreye’ dir.
inançlarına göre Metteya tüm dünyayı düzeltmek olarak gelecek ve Buda’nın tamamlayamadığı dini tamamlayacaktır.
İbadet Stupa denilen mabetlerde yapılır. Stupalar helezoni yapıda inşa edilmiştir. ibadet için Stupaya giren Budist önce Buda’nın heykeline saygı gösterisi yapar; O’na çiçek ve tütsü sunar, Budistler kendi evlerinde de bir köşede korudukları Buda heykeline tazimde bulunarak,ibadet ederler. ibadetlerinde klişeleşmiş dua ve söz yoktur.
Budizm’in kutsal ziyaret yerleri ;
Budanın doğum yeri( Lumbin)
Aydınlanma yeri (Bodhi Gaya)
Buda’ nın ilk vaaz verdiği geyik parkı (Sarnarth’da)
Buda’nın öldüğü Uttar_Prades şehri,
Ganj nehri
2.2.3. Kutsal Kitapları
Budistler Buda’nın vaazlarının Pali - Kanon adlı bir kitapta toplandığına ve 400 yıl kadar sözlü olarak nesilden nesile aktarıldığına inanırlar. Budizm’in kutsal kitabı üç sepet anlamına gelen “Tripitaka veya Tipitaka’dır”.Tripitaka da;
Vinaya Pitaka
Sutta Pitaka
Abhidhamma
adlı bölümler bulunur.Bu kitaplarda rahip ve rahibelerle ilgili kurallar, ayin usulleri, beslenme,giyinme, Buda’nın hayatı,konuşmaları,vaazların yorumu,Budizm’ felsefesi vb ayrıntılı bir şekilde anlatılır.
2.2.4. Budizm’de Mezhepler
Budizm başlıca iki büyük mezhebe ayrılır.
1-Hianayana,
2-Mahayana
Hinayana (Küçük Araba)
Kişinin kendisini kurtarmasını esas aldığı için böyle isimlendirilmiştir. Bu mezhep Seylan ve Güney Asya’da yayılmıştır. Mensupları saf Budizm’e yani Budanın asıl telkinlerine kendilerinin muhatap olduklarını iddia ederek Mahayana koluna bağlı olanları sapkınlıkla suçlarlar.
Mahayana (Büyük Araba)
Toplumu bir bütün halinde ele alarak herkesin kurtuluşa ermesini amaç edinmişlerdir. Onlara göre Budizm, herkese cevap vermeli, herkesin ihtiyaçlarını gidermeli, doktrinleri basitleştirerek halkın anlayacağı bir seviyeye getirilmelidir. Budizm’in bu kolu başka din ve doktrinlerden yararlanmakta sakınca görmez. Bu mezhebe göre Nirvanayı gerçekleştiren herkes Buda unvanını alır. Ve ihtiraslarının esiri olarak dünya zevklerinin arkasından koşmaz. Mahayana mensupları,”hata yapabilirim” diye faaliyetleri askıya almanın karşısındadır. “Bu yüzden pişmanlık duymaya lüzum yoktur” derler Mahayana’ya bağlı kişi kendini kurtuluşa hazırlayabilmek için şü hususlara dikkat etmek zorundadır:
1.Cömertlik
2.Olgun manada bilgelik
3.Budizm’in ahlak kurallarına bağlılık
4.Meditasyon
5.Karşılaştığı olumsuzluklara sabır göstermek
6. Hiç usanmadan sürekli bir gayret içinde olmak
Bu sayılan özellikleriyle Mayayana Budizm’i dünyanın bir çok bölgesinde yayılma imkanı bulmuş,adeta misyonerli bir hüviyet kazanmıştır
2.2.5. Buda ve Öğretisi
Buda’nın öğretisinin baslıca özelliği; Buda’nın aydınlanma sonucu bulmuş olduğu gerçekleri birer dogma olarak sunacak yerde aydınlanma yöntemini öğretmeyi ve böylelikle yöntemi öğrenen kimselerin kendi çabalarıyla bu gerçekleri kendilerinin bulup yasantısal deneyimle doğrulamalarını öngörmesi, Budalık yolunu herkese açık tutmasıdır. Buda’nın yasadığı dönemde Budizm’ bir din, Buda da bir peygamber değildi. Şimdiye dek her geliş gidişsimde, içinde hapis olduğum, Duyularla duvaklan mis bu evin, Yapıcısını aradım durdum. Ey yapıcı! Simdi seni buldum. Bir daha bana ev yapmayacaksın, Bütün kirişlerin kirildi, payandaların çöktü. içimde Nirvana’nın suskunluğundan başka bir şey kalmadı Tutkuların, isteklerin biçimlediği yanılgıdan kurtardım kendimi.
Öğretide 4 temel gerçek vardır: Yaşamda ıstırap vardır; ıstırabın bir nedeni vardır; bu neden yok edilirse ıstırapta yok edilmiş olur; bu nedeni yok etmeyi sağlayan bir yol, bir yöntem vardır.
1.Istırap (DUKKHA) ve Yaşamın üç özelliği
Dört okyanusun suyu mu daha çoktur, yoksa sizlerin inleye sızlaya sürdürdüğünüz bu yolculukta sevdiğiniz istediğiniz şeyleri elde edememek, sevmediğiniz istemediğiniz şeylerden kaçınamamak,
istediğiniz şeylerin istediğiniz gibi olmaması, istemediğiniz şeylerin istemediğiniz biçimde olması
yüzünden akıttığınız göz yaşları mi daha çoktur? Ananızı, babanızı yitirmek, kardeşlerinizi, kızınızı yitirmek, malinizi, mülkünüzü yitirmek... Bu uzun yolculukta tüm bunlara katlandınız ve dört okyanusun suyundan daha çok göz yaşı akıttınız.
Buda ıstırap için dukkha sözcüğünü kullanıyordu. Anlamı;ıstırap,üzüntü,tasa, keder, maddesel veya ruhsal sağlıksızlık, uyumsuzluk, tedirginlik, doyumsuzluk, yetersizlik, sürtüşme, çelişki yani olumsuz ruh durumları... Buda’nın gözlerimizi açmaya çalıştığı gerçek daha çok ıstıraptan korunmak, kurtulmak için izlediğimiz tutumdaki yanlışlarımız, yanılgılarımız. Herkes yaşamda Istırabın olduğunu biliyor, ama yaşamda Tatlı anlar, hoş ve zevkli olan şeyler olduğunu, haz ve zevkin ıstırabı dengeleyebileceğini düşünüp bu anların beklentisi içinde ıstıraba katlanabiliyor. Buda’ya göre yanılgı işte burada.
Buda kaynağı dışımızda olan şeylerden elde ettiğimiz haz ve zevkin ıstırabın asil nedeni olduğunu göstermeye çalışıyordu. Yanılgının dünyanın bu geçiciliğine gözlerimizi kapamak, geçici olan, kalıcı olmayan şeylere tutunmaya çalışmaktan geldiğini, dünyayı gerçek böylesiliği, yapısıyla görememekten kaynaklandığını söylüyordu. “Sevdiğimiz hiç bir şey yok ki, bir gün gelip ya onlar bizden, ya biz onlardan ayrılmayalım.”
Buda yaşamı gerçek boyutları içinde kavrayabilmemiz için yaşamın birbiriyle ilgili 3 özelliğinin üzerinde ısrarla duruyordu: Dukkha - Istırap Bir arada bütünleşmiş, bileşmiş, oluşmuş hiç bir şey değişimden, çözülüp dağılmaktan kurtulamaz. Yanılgı değişim içinde olan, geçici olan şeylere sanki hiç değişmeyeceklermiş, sanki kalıcı şeylermiş gibi tutunmaya, sarılmaya çabalamaktan geçiyor. Oysa elde etmek istediğimiz şeyi elde edene kadar o şey değişiyor, koşullar değişiyor, bu arada biz kendimiz de değişiyoruz.
Buda’nın amacı dünyayı ne olduğundan daha kötü ne de daha iyi göstermekti. Onu olduğu gibi iyi ve kötü yanlarıyla, kendimizi hiç bir yanılgıya, yanılsamaya kaptırmadan bütünlüğü içinde gerçek böylesiliğiyle görmemizi sağlamaya çalışıyordu. Istırabın dünyayı olduğu gibi içimize sindirememekten, dünyadan verebileceklerini değil de daha çoğunu beklememizden, istememizden kaynaklandığını anlatma çabası içindeydi. Kötü olan yaşam değil, ona arsızca yapışmaya çabalamaktan, ondan verebileceğinden çoğunu istemekten gelen ıstıraptır. akıp giden yasamla birlikte karşı koymadan, direnmeden akıp gitmesini öğrenmek, dönüsü olmayan bir akis içinde olduğumuzun, yaşamın tek bir aninin bile ikinci kez yaşanmasının olanaksızlığını içten içe kavramak, her saniyenin tadını bilecek biçimde yaşamın sevinçle, kıvançla, coşkuyla kucaklanmasına yol açabilir.
Mutluluğun ertelenmesinin de, para biriktirir gibi haz ve zevk biriktirmenin de olanaksızlığı iyice anlaşılabilir. Acaba yaşamda kendimize sığınak yapabileceğimiz Istırabın güçsüz kaldığı, etkisinin azaldığı bir yer, bir zaman var mi? Budizm’ olduğunu savunuyor. Bu an ve burası... Hiç bir şeyin öteki şeylerden ayrı bir kendiliği, ayrı kalıcı bir benliği olamaz. Istırabın asil nedenini aradığımız, kökenine indiğimiz zaman hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde karşımıza çıkan sorumlunun, bir yandan istek ve tutkularımızı besleyip kışkırtan den Başka birisi olmadığını görüyoruz.
“Benim güvenim” ”Benim görevim” ”Benim sorumluluğum” ”Benim başarım” ”Benim param” ”Benim isteklerim” ”Benim heveslerim” ”Benim öldükten sonra ne olacağım” ”Benim öldükten sonra da var olma doyumsuzluğumdan gelen sorunlarım” Nedir bu ben?
Buda insan varlığında geçici olmayan değişmeden kalan, dayanıklı bir öz, tözel bir nitelik olmadığını göstermeye çalışıyordu. Bir gövde doğar, büyür, yaşlanır, ölür, çözülür, sürekli değişim içindedir. Bir kimse kolunu, bacağını yitirse de ne azalır, ne de küçülür. Öyleyse insanin gövdesinde olamaz. duygularımızda da olamaz. Çünkü onlar değişse de gene olduğu gibi kalır. duyu organlarımızdan gelen algılarımız da olamaz.önceki düşüncelerimiz,kararlarımız,eylemlerimizle biçim almış eğilimlerimizde olamaz. ayırt edici bilincimizde de olamaz. Bu beş kümede toplanan bedensel ve ruhsal varlığımız gövdemiz, duygularımız, duyu organlarımızdan gelen algılarımız, önceki düşüncelerimiz, kararlarımız ve eylemlerimizle biçim almış eğilimlerimiz, karakter özelliklerimiz, ayırt edici bilincimizin bir araya gelmiş olmasından da oluşmuş olamaz. Çünkü bunlardan hiçbirisi i içermiyorsa o zaman besinin bir araya gelmesi de beni oluşturmaz. O zaman geriye değişmeden kalan tek bir şey kalıyor.
2 Yorumlar
bir peygamber olabilirmi diye düşünmeden edemiyorum..
inanışını insan kendisi bulmalı.ülkesinin siyasi seçimi,aile,topluluklar..eğer inancının nedeni buysa adı doğmatiktir.insanlık tarihini öğrenirken yolda kendi kalbi ve düşüncesiyle bulacaktır inanışını