GÜÇLÜ BÎR FELSEFE EĞİTİMİNÎN TEMEL KURALLARI NELER OLMALIDIR

AFŞAR TİMUÇİN

Her alanda olduğu gibi felsefede de her bilgi sorunu doğrudan doğruya bilinç sorununa bağlanır. Buna göre, bilgilenmek bilinçlenmektir diyebiliriz. Her bilgi bir bilinçte bütünlüğe kavuşur ve bir bilinç içinde değer taşır. Her gerçek bilgi bir bilincin bilgisidir. Bellekte yalıtık anı olmadığı gibi bilinçte yalıtık bilgi yoktur. Yalıtılmış bilgi gerçek bilgi değildir, bir eklentidir, bir sığıntıdır, iğreti bir şeydir. Kendinde bir değeri olsa da bilince ulaşamadıkça bir değer ortaya koymaz. Kendinde apaçık olsa da bilince ulaşmadığı için ya da bilince ulaşmadıkça bulanıktır ve kaygandır. Apaçık görünümü içeriğinin yanlış ya da gelişigüzel kavranılmasından gelebilir, kavramlarının çağrıştırdığı gerçek-dışı biçim altında kavranılmasından gelebilir. Örneğin ben Protagoras'ın "İnsan her şeyin ölçüsüdür" yargısını "İnsan en değerli varlıktır" gibilerden anlayabilirim.

Yalıtik bilgi bilince iğreti tutturulmuş bir parçacıktır: bilince kavuşmadığı, bilinçle bütünleşmediği için gerçek bilgi değeri taşımaz, aynca durmadan bilince engel çıkanr, bilincin oluşumunu ve gelişimini köstekler, daha kötüsü bilince katılmaya kalkar, onu bulandırır, yanlışa düşürür, yargılarında ona tuzak hazırlar. Özümlenmemiş bilgilerle, ezbere bilgilerle gerçek bilince ulaşılamaz. Özümlenmemiş bilgilerle, ezbere bilgilerle örülmüş bir zihin bir yamalı bohçadır. Çok zayıf bir bilinç temeli üzerine olduğu gibi konulmuş bilgi yığınları bilinçten çok arşiv dolaplarına yaraşır. Böylece oluşmuş bir bilinç bir yoksun bilinçtir, kendini aşma çabası içinde bile bir khaos dan başka bir şey değildir.

Khaosdan kosmoza geçiş bilgi yığını olmaktan organik bilgi bütünü olmaya geçiştir. Toplumda olduğu gibi bilinçte de katışmaçlar bir organik bütün oluşturmazlar. Her bilgi ancak bilince ulaştığında bilgi değeri kazanır. Bilinçte bütünlüğe ulaşmamış bilgi parçalan ne kadar büyük bir kalabalık oluştururlarsa oluştursunlar bir bilince karşılık olamazlar Bilinç bilgiyle kurulur, bilgisiz bilinç olmaz, bilincin gereci bilgidir. Buna karşılık, bilgi bilinçsiz olabilir, doğru ya da yanlış bir bütünlük olarak bilincin dışında kalabilir, hatta bilincin dışında topluca bir yanlış bilinç ya da yapay bilinç görümü kazanabilir. Bilginin doğruluğunu ya da yanlışlığını belirleyecek olan bilincin kendisi olacaktır.

Bir bilgi bilince kavuşmadan doğrulanamaz. Bilince bağlanmamış her bilgi bir doğru olasılığından başka bir şey değildir. Her bilgi içerdiği bilgiler toplamınca değil, bu bilgilerin kendi aralarında aydınlık ilişkiler içinde bir bütün oluşturmaları ölçüsünde bilinçtir. Bu yüzden zengin bir bilinçten çok düzgün bir bilinç istenir ya da zaten zengin bir bilinç aşın beslenmiş bir bilinç olarak sağlıksızdır. Bazı obur zihinler dosyalarda durması gereken bilgileri de kendilerine alırlar.

Özümlenmemiş yani bilince kavuşturulmamış bilgi kendinde doğnı da olsa etkisiz bilgidir ya da kalp bilgidir. Diyelim biri bana Demokritos'un atomcu olduğunu söyledi. Buna göre ben Demokritos atomcudur bilgisini zihnimde gezdiriyorum, gerektiğinde bu bilgiyi kullanmaya kendimi hazır duyuyorum. Bir gün biri bana bir kağıt uzatıyor, kağıtta "aşağıdaki dört filozoftan hangisi atomcudur?" sorusuyla karşılaşıyorum. Adları altalta dizilmiş dört filozoftan yalnızca Demokritos'un adı yanına bir işaret koyuyorum. Bu durumda ben bir bilgi sahibi olduğum gibi bu bilgiyi işe yaratmış ve her zaman yaratacak olan biriyim. Demokritos'un atomcu oluşu büyük bir olasılıkla doğrudur, çünkü güvenmem gereken temel kitaplarda ondan atomcu diye sözediliyor. Bununla birlikte benim Demokritos atomcudur diyebilmem için hem "Demokritos" kavramının içeriğini hem "atomcu" kavramının içeriğini doğru olarak bilincimde bulunduruyor olmam gerekir, Demokritos'un atomcu olduğunu bilinçle gösterecek durumda olmam gerekir. Yoksa ben Demokritos atomcdur cinsinden binlerce bilgi edinebilirim, bu bilgilerin tümü felsefeyle ilgili olabilir ve ana kaynaklardan alındığı için doğru da olabilir, ama bu durum benim felsefe alanında bilinçli bir kimse olduğumu göstermeye yetmeyecektir. Kısacası, bilginin doğru olması yetmez, benim onu bilinçlendirmem de gerekir.

Bilinçlendirmek, kavramlara götürmektir. Bir bilgi, içerdiği kavramlarla, bilincin kavramlar düzenine götürülür, orada ilgili kavramlarla ya da etkin kavram bileşimleriyle yani fikirlerle karşılaştırılır. Bu bir doğrulama ve aynı zamanda bilgilenme edimidir. Bilgilenme bir doğrulamadır, doğrulama da bir bilgilenmedir. Bilgilenme bir bilginin bilinci oluşturan bilgiler düzeninde irdelenmesidir; Bilgilenmenin koşullarını, buna göre genel olarak eğitimin ve özel olarak felsefe eğitiminin koşullarım ortaya koyabilmek için "bilinç nedir?" sorusunu sormak ve sorunun içeriğini enine boyuna tartışmak gerekir. Bu soruyu sormamış hiçbir eğitimbilim ve hiçbir yöntembilim yasal değildir. Felsefe eğitimbiimi de, felsefe yöntembilimi de bu sorunun sağlıklı yanıtlarına dayanmak zorundadır.

Bilinç iki terimi, Ben'le Ben-olmayan'ı ya da Ben'le Dünya'yı birleştirir ve karşıtlaştırır. Bilinç edimi buna göre hem bir özdeşleşme hem bir yabancılaşmadır. Bilinç onaylar ve yadsır, benimser ve dışlar. Bilinç Ben'i ve Ben-olmayan'ı bir karşıtlıkta bütünleştiren şeydir. Bilinç öznelliğin nesnellikte ve nesnelliğin öznellikte bütünleştiği yerdir. Her bilinç hem kendi kendisinin hem kendisinden başka bir şeyin bilincidir. Bilinç Başkası'm özümlerken kendisini Başkası'na yansıtır. Ben ve Ben-olmayan yalnızca bilinçte bütünleşir ve olabilecek en yetkin biçimine kavuşabilir. Bilinç hem içerendir hem içerilendir, hem sarandır hem sarılandır. Bu nesnenin öznede görünmesi ve öznenin nesnede yansıması demektir. Nesne özneyi koşullarken özne de nesneyi belirler. Öznede hiçbir şey yoktur ki onun Dünya'yia ilişkisinden geliyor olmasın. Düşüncenin temel ilkeleri bile Ben'in Dünya'yla ilişkisinden oluşur. İnsanın biyolojik - fizyolojik özellikleri onun Ben'inin temel niteliklerini belirler, bu nitelikler Dünya'nın özellikleriyle bütünsel bir alışveriş içinde bilincin özelliklerini oluştururlar. Ben dediğimiz şey bilincin doğal insani temelidir. Doğal olanın insani olanla kavuşma noktasıdır.

Bilinç, Ben'in etkinlikleriyle kurulur. Buna göre her bilgi özneli ve nesneli kendinde aynı ağırlıkta taşır. Her bilgi bir öznelliğin ve nesnelliğin bilgisidir. Öznelliğin kaynağı nesnelliktedir. Özne tüm verimini nesnelle ilişkisinden kazanır. Her nesnellik bir öznelliğin nesnelliğidir, ama daha önce her öznellik bir nesnelliğin öznelliğidir. Bilinçlenme serüveni deneyle başlar.

Buna göre bilinç bir gerçekliğin bilincidir, kendisini de içine alan bir gerçekliğin bilincidir. Kişiliğin oluşum koşullarına göre belli süreçler boyunca kurulur. Bu belli ardışık süreçler kişiliğin niteliğini oluştururken bilincin yapısını da belirler. Bilinç gerçekliğin basit bir yansısı değildir, gerçekliğin içinde bir gerçeklik olarak sürekli dönüşen ve gerçekliği dönüştürebilen bir güçtür ve baş niteliği etkin oluşudur. Bilinç her ediminde etkindir, o alırken tam bir etkinlikte alır, kurarken tam bir etkinlikte kurar, özdeşleşirken de çelişirken de etkindir. Bilinç kendini kurarak ve kendini tüketerek, kendini belirleyerek ve kendiyle çelişerek, kendini koyarak ve kendini yadsıyarak gelişir.

Bilincin kendini üst düzeyde gerçekleştirebilmesi için Ben'in Dünya'yia doğal-insani ilişkisi yeterli değildir. Doğal-insani ilişki ancak ilkel bilincin varlığını sağlayabilir. Yetkin bilincin varlığı, onun yetkin bir ortak bilinç ortamında, hiçbir engele uğramadan, başka yetkin bilinçlerle ve başka yetkin bilinçlerin kültür üretimleriyle yöntemli bir biçimde ilişki kurmasıyla olasıdır. Bu da eğitimbilimin, bu arada felsefe eğitimbiliminin en belirleyici gereksinimini ortaya koyar. Bu gereksinimi şöylece özetleyebiliriz: bilinç tüm etkinliklerinde özgür olmalıdır. Bize çağdaş ruhbilimin ve eğitimbilimin öğrettiği bir şey var: bilinç kendi kendisinin kurucusudur. Öyleyse eğitmek demek, yalnızca ve yalnızca, bilinç gelişimleri için uygun koşullar sağlamak demektir. Bunun için, her şeyden önce, bilincin önünü açmak, yolunu hiç kesmemek gerekir. Belli yapıda bilinçler oluşturma çabası bireylerin ve hatta bütün toplumun çok ağır ödeyeceği ya da zaten Ödemekte olduğu yanlış bilinç oluşumlarından başka bir şey getirmez.

Elbette her yerin ve zamanın bir ortak bilinç'i vardır, bu ortak bilinç varolanın bilgisine dayanan gerçek bilinç'den ve olasının ya da olacak olanın bilgisine dayanan olası bilinç'den oluşur. Ortak bilinç her bilincin giyinebileceği, giyinmesi gereken ortak bir kalıp değildir. Ortak bilinç, belli bir yerin ve zamanın koşullarında oluşmuş olan bilinçlerin ortak özelliklerinden başka bir şey değildir. Felsefe ortak bilinç'in bütünsel anlatımıdır, yetkin ve dizgesel anlatımıdır. Öbür bilgi alanları ya da bilimler ortak bilinç'in belli bir yanını ele alırlar, onu her yanıyla ele alan yalnızca felsefedir. Bu yüzden bir felsefe bir kişiyle ilgili olmaktan çok bir yerie ve bir zamanla, bir uygarlıkla ilgilidir, bir kişinin özelliklerinden çok bir çağın özelliklerini yansıtır. Ortak bilinç'in yetkin ve dizgesel anlatımına ulaşabilmek, bunun için düzenlenmiş çok uygun bir eğitim ortamıyla sağlanabilir.

Bu yüzden felsefe eğitimbiliminin ilk kuralı, bilincin tam bir etkinlikte ya da tam bir özgür atılım içinde gerçekleşmesini sağlayacak nesnel koşulları oluşturmak olacaktır. Felsefe eğitimbiliminin, hatta felsefe yöntembiliminin öbür kuralları ancak bu temel kurala göre tartışılabilir ve belirlenebilir. Felsefe katı kuralcılıkla tersleşir, çünkü felsefe özgür arayıştır. Felsefe her türlü dogmacılığı dışlar. Felsefe bilinçleri koşullamak için değil arayışa yöneltmek için vardır. Öyleyse bugün bir felsefe eğitimbiliminden, hatta bir felsefe yöntembiliminden sözederken temele her zaman özgür seçişi koymarruz gerekir. Felsefe kadar özgürlüğe gereksinimi olan bir başka alan yoktur. Bu özgürlük bir gelişigüzellik değil, bireysel bilincin ortak bilinç karşısında kendi yerini ve kendi değerim hiçbir dış etkide kalmadan tam bir bağımsızlıkta tartışmasını getirecek bir tutarlılıktır.

Felsefe düşüncenin sağlıklılığı için vardır, sağlıklılık ancak özgür arayış içinde sağlanabilecektir. Felsefe her türlü ideolojiye dayanak sağlayabilir, ancak felsefenin felsefe olabilmesi için ideolojik yükümlülükten arınmış olması gerekir. İdeolojiler felsefelerden güç alırlar, felsefeler ideolojilere dayandıkça güçsüz düşerler. Felsefe ideolojiyi tartışır, ideoloji felsefeyi belirleyemez. Düşünce ancak tüm iç ve dış bağlarından kurtulabildiği ölçüde felsefedir.

1 Yorum

Adsız
20 Ocak 2009 03:09  

FELSEFEDE EN YANLIŞ BULDUĞUM DAVRANIŞ 'BU ÇOK SAÇMA BİR GÖRÜŞ'' DENMESİDİR.ÜSTÜNKÖRÜ EDİNİLEN BİLGİLERLE BİLİCİN OLUŞTURULMASI SONUCU DÜŞÜNCELER ADETA DOĞMA DERECESİNDE GÖRÜLMEKTE VE İNSANLAR BUNUN FARKINDA BİLE OLMAMAKTADIR.BİR SÖZ VAR BUNU AÇIKLAYAN HER İNSAN DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK İSTER FAKAT KİMSE İŞE KENDİNDEN BAŞLAMAZ.ÇÜNKÜ BUNA İHTİYAÇ DUYMAZ ÇÜNKÜ DÜŞÜNÜRKEN REFERANSI KENDİSİ OLMUŞTUR ARTIK.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP