İNSAN YETİŞTİRME VE EĞİTİM

İHSAN TURGUT

İnsan yetiştirme deyince ister istemez işin içine eğitim girmektedir. Eğitimi de aile-okul ve çevre üçlüsü içinde ele almak gerekmektedir. Ama insan yetiştirme söz konusu olunca, yani eğitim söz konusu olunca, ister istemez bir model söz konusu olmaktadır. Modeller de hükümetlere ve rejimlere göre değişmektedir. Aynca Rousseau gibi, modelleri insan doğası için tehlikeli görenler de var.

İnsan yetiştirme sistemi, daha doğrusu "insan" sorunu sık sık tehlikeye düşmektedir. Hele bizim gibi toplumlarda, değişmelerin hep tepeden yapıldığı mozaik toplumlarda, hem de sık sık yapıldığı toplumlarda bu iş zorlaşmaktadır. Ayrıca kültürdeki sağlıksız gelişmeler, Doğu-Batı; Eski-Yeni; Sağ-Sol gibi ikilemler insan yetiştirme düzenini bozmaktadır. Endüstrinin ve teknolojinin sağlıksız gelişimi, iletişim araçlarının amaca göre kullamlamayışı bu işi daha da zorlaştırmaktadır. Bütün bu değişmeler içinde insanımız nasıl yetişecek? Kimlik sorunu nasıl korunacak? Nasıl kişilikli ve yaraüa insanlar yetişecek? Zihin ve duygu dünyası zengin olan insanlar yetişebilecek mi?

Burada belki de tüm değişmelere yer veremiyeceğim. Ama bir de insanın kendi içindeki değişimleri, çevreye ve eğitime bağlı değişen çocukluk, ergenlik, gençlik ve olgunluk dönemleri söz konusudur. Çocukluk dönemi, Freud'un id, J. P. Sartre'ın en-soi dediği dönemi, daha doğrusu erken çocukluk dönemi, bir monolog dönemidir. Bu dönem çocuğun kendi kendisiyle diyalog kurduğu, iç güdüleriyle hareket ettiği, özgür olduğır bir dönemdir. Bu dönem 0-5; 0-7 yaşları arasında geçerli ise de, daha çok çocuğun dış dünya ile diyalog kurmadığı dönemidir. Batılılar, "0" yaşı doğumdan sonra başlattığı halde, İbni-Sina çocuğun rahimde teşekkül ettiği dönemden sonra başlatır. Bu dönem, çocuğun egosantrik dönemidir. Yani kendisini merkez kabul eder. Kendi kendisiyle konuşma içindedir.

Çocuk daha sonra çevresindeki nesnelerle ilişki içine girer. Onlarla konuşur. Bu dönem ise çocuğun diyalog dönemidir. Çocuğun monolog dönemden diyalog döneme geçişinde ailenin, çevrenin ve oyunun önemi çok büyüktür. Elbette, bazen ileriki yaşlarda monolog dönemi sürebilir.

Humbolt'un belirttiği gibi, çocuk dik yürüme ile beraber konuşmaya başlamaktadır. Daha önce kavramlar gelişmektedir. Bu da çok ilginçtir. Etrafındakileri sorgulama içine atıldığı sofia-ya da hikmeti sorgulamaya bu yaşta başlar. Bu yaşta çocuk felsefe yapmaya başlar. Komputür dik kurulmuş, çocuk da iki ayağı üzerinde yürümek zorundadır.

Çocuk nedir? Bir et parçası mı? Birçok eğitim kitaplarının yazdığı gibi, bir ham malzeme ya da istenildiği gibi evrilip çevrilen bir balmumu mudur? Nedir çocuk? Daha kalıtım olayı tam olarak çözülmüş değil. Kalıtımla beraber çocuk beraberinde çok şey getirmiyor mu?

İnsan yetiştirme düzeninde, eğer öyle bir düzen varsa, insanın bu ilk ve çok önemli devresini iyi tanımak gerekmektedir. Bu dönemde çocuğun beyin faaliyetlerinin, sinir sisteminin en doruk noktasında olduğunu görmekteyiz. Ailenin çevrenin ve öğretmenlerin bunu iyi bilmeleri ve ona göre davranmaları gerekmektedir. Bir ailede ya da okulda problemli çocuk varsa, bilinki, anne-baba, öğretmenler problemlidir. Bilinki insan yetiştirme düzenimiz bozuktur.

Çocuk diyalogla, kendi çevresindekilerle temasa geçer, onların bilgisine sahip olur. Subje-obje ikiliği bu dönemde başlar. Sofia'nın, hikmetin bilgisine sahip olmak için durmadan sorgular; kendince emin oluncaya kadar sorgular. Felsefeci de bunu yapmıyor mu? Herşeyi sorgulamıyor mu? Doğru olanı, kesin olanı buluncaya kadar... O halde bu iş neden çocuk yaşta başlamasın? Neden çocuklarımız erken yaşta düşünmeye, yaratıcılığa yönelmesin? Büyükler, çocukların her türlü sorununa büyük bir sabırla cevap vermeli. Onları temellendirmelidir. Kendileri de ona soru yöneltmeli. Aslında çocuk yok; J.Dewey'in dediği gibi, küçük yetişkinler var.

"Çiçekler mutlu olur mu?" gibi bir soru sorar çocuk. Bu soruyu bir felsefe sorunu gibi alabilirsiniz. "Peki sen ne düşünüyorsun, çiçekler mutsuz olur mu"? "Evet anne, baba" ya da "Öğretmenim çiçekler mutsuz olur." "Öldükleri zaman mutsuz olurlar". Gelişmiş ülkelerde, üniversitelerde yalnız çocuk psikolojisi bölümleri değil, çocuk felsefesi bölümleri de bulunmaktadır. Çocuk felsefesi dersleri ana okullarında, eğitimin her kademesine koyulmaktadır. Niye koyulmasın ki?... Mademki eğitimin amacı çocuğu düşündürmek onun edebi ve güzel sanatlar zevkini artırmak, zihin ve duygu zenginliği kazandırmaktır. Matematiğin, Fizik, Kimya ve Edebiyatın, güzel sanatların amacı bu değil mi?

Oyun, insan yaşamında her yaşta çok önemlidir. Çocukluk döneminde oyun her şey demektir. Oyun oynamayan çocuk bütün yaşamı boyunca monolog döneminde kalmaya mahkumdur. Oyun çocuğun dış dünyaya açılan tek penceresidir. Oyun imgeleme gücünü arttırır. Zihin ve duygu dünyasını zenginleştirir. Hiç sahilde oynayan çocuklara baktınız mı? Anlar kadar meşgul, melekler gibi mutludurlar. Eğitim de oyun biçiminde yapılır. Araştırmaya, tartışmaya yönelik sistemlerde eğitim oyun biçiminde yapılıyor. Tutorial sistem böyle bir oyundur. Schüler'in dediği gibi, insan oynadığı sürece vardır. Oyun içtepisi, güzeli oynama özgürlüğüdür. Sokrat, Yunus, Van Gogh böyle bir oyunun içindeydi. Oyun sevgi, özveri istemektedir. Bilim, sanat felsefe, din de böyle bir sevgi ve özveri istemektedir. Uzun yıllar insan yetiştirme düzenimizde bu sevgi ve özveri ihmal edilmiş, düşünme ve zevkler dumura uğramıştır. Türk insanı özgürlüğünü, varoluşunu tehlikeye düşürmüştür. İnsan yerine sadece yurttaş ve meslek adamı yetişmiştir. Yine Rousseau, ne kadar haklı görülmektedir. "Sana bir çocuk teslim ediyorum. Bu çocuk, doktor olsun, hakim olsun, rahip olsun diye değil, adam olsun, diye..."

Bizim eğitim sistemi, tam oyun döneminde olan çocuğu, yanş atı gibi dersane, dersane dolaştırmakta, onlan anadolu liselerine sokacağız diye metaya dönüştürmektedir. Çocuğun koltuğunda test kitaplan ile, bir test nasıl doldurulur? talimi yapılmaktadır. Yabana dilde eğitim yapmak eğitimin amacına uygun değildir. Eğitim ana dilde yapılır. Bu yarış atıldığı orta öğretimde de devam etmektedir.

Çocuklarımızı dersane dersane dolaştırarak, özel öğretmenlerin elinde süründürmekteyiz. Üniversitelerimizde öğretmen-merkezli, tek kitap ya da tek nota bağlılık sürdürülmekte ve araştırma yapılmamaktadır. Düşünme, sevgi ve merak öğeleri tümden ihmal edilmektedir. Oysa Russell'in da belirttiği gibi, özellikle yüksek okullar ve üniversiteler araştırmaya yönelik olmalıdır. Meslek adamı yetiştirmek esas amaç olmayıp, yan amaçtır.

Bizim eğitim sisteminde, öğle sanıyorum, eğitim yerine talim yapılagelmiştir. Ezber yöntemi, tek kitaba bağlı olan eğitim, eğitim olmayıp, talimdir. Bu bakımdan bizde eğitim sistemi tek kitap rejimine bağlı kalmıştır. Nasihat ya da konferans biçiminde ders vermek, çocuğu tek kitap ya da nota bağh olarak yetiştirmek, eğitimin yöntemi olmayıp, talimin yöntemidir. Aynı durumu TV programlarında da roman ve diğer alanlarda da görmekteyiz. Fakirlik, yüzeysellik ve tek boyutluluk bütün hayatımıza yayılmış durumdadır.

Oysa insan-dış dünya ilişkisinde kitabın ve ileşitim araçlarının önemi büyüktür. Gerçi bu diyalog döneminde kişi evreni kendince yorumlar, bazen onu soyutlar ve değiştirmeye kalkışır. TV programlarının ve okutulan kitapların değişik ve çok çeşitli olmasının büyük yaran vardır. Kitap ve kütüphane bakımından fakir aile, çevre ve okul, dünyaları zengin insanlar yetiştiremez. Bir sistem ki düşünme yeteneğini, zevklerini geliştirmiyorsa, o sistemin insan yetiştirme politikasında büyük hatalar yatıyor, demektir. Düşünün bir kere, yıllarca eğitim ve öğretim görmüş insanlar adam bile öldürebiliyor. Yıllarca edebiyat okumuş, güzel sanatlarla ilgilenmiş bir insan dünyanm en güzel yaratığını öldürebiliyor. Yıllarca matematik ve müsbet bilimler görmüş bir kafa bunu yapabiliyor. Öyle ise sistemde bir yanlışlık var, demektir.

Kaliteli eğitim, kaliteli insan yetiştiren bir eğitimdir. Yalnız ulusal standartlara göre değil, dünya standartlarına göre eğitim demektir. Programlar ne olursa olsun insanda imgeleme gücünü arttıran, kişiyi bu programların üstüne çıkaran, onlara spekülasyon yaptırabilen eğitim demektir. Bütün programlar, bütün dersler sadece birer araçtır. Amaç insanı evrensel boyutlarda yetiştirmek, onu kişilikli ve yaratıcı yapmaktır. Bir sistemki süzgecinden geçirdiği insanlara bazı artılar kazandırmıyorsa, o kişi açısından yaşama anlam vermiyorsa, o kişiye büyük eserler üreterek iz bıraktırmıyorsa, o sistem eksik ve yetersiz demektir.

1 Yorum

Eğitimin kötü olup dersanelere ihtiyaç duyulan sistemlerde dersaneler arası ticari rekabette kaçınılmaz olarak gelinecek nokta şüphe,şaibe, içsel bilgiye erişim, etik ve yasa dışıliktir. Her sınav türü ve döneminde benzer konular toplumu yormaktadır. Özkaya Çözüm tüm eğitim alanlarında köklü düzenlemeler ve dersanelerin kapatılmasıdır.
Ali Fethi Yılmaz yazdı 04.03.2019
Tıpta Uzmanlık Sınavı sonrasında ÖSYM’nin soruları ve cevap anahtarını yayımlamadan önce sınav soruları sosyal medyada yer aldı. 24 Şubat 2019 Pazar günü gerçekleşen Tıpta Uzmanlık Sınavı öncesinde soruların Whatsapp gruplarında paylaşıldığı iddia edilirken, TUS sorularının çalındığı tartışmaları gündeme gelmişti.Sınav sorularının çalındığı iddiaları üzerine ÖSYM açıklama yaptı. TUS soruları ve cevap anahtarının çalındığı iddialarının odağındaki TUSDATA isimli dershane de konuyla ilgili açıklama yaptı. TUS’a giren doktorların Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne yaptıkları şikayetler ve söyledikleri, “sınav soruları çalındı mı” sorularını kuvvetlendirdi. Sınava giren bir doktor konuyla ilgili, "Bugün TUS dershanesine gitmeden başarı elde etmek çok zor” dedikten sonra, “Sızıntı iddiasının odağındaki TUS dershanesinin sınav öncesi 50 kişilik özel gizli grup oluşturduğunu ileri sürülüyor. Sınav soruları derece yapmaları için bu özel gruba verildi iddiası var. Bir de yüzde 98 soru tutturma, çıkan tüm sorulara referans spot bilgi paylaşımı sızıntı ihtimalini kuvvetlendiriyor. Binlerce tıp doktorunun emeğinin çalınmasına sessiz kalınmamalı” iddialarında bulunmuştu. Konuyla ilgili sosyal medyada ve farklı mecralarda da iddialar dile getirilmesi üzerine, TUSDATA sınava giren hocalarının soruları ezberledigini ifade etmişti. CİMER’e yapılan şikayete ÖSYM Hukuk Müşavirliği yanıt vermişti. ÖSYM açıklamasında, TUSDATA’nın “soruları ezberledik” şeklindeki açıklamasına yer verdi ve sorular ÖSYM'den iki gün erken açıklandığı için telif hakkı konusunda yasal işlem başlatılacağı ifade edildi.
ÖSYM Başkanlığı Hukuk Müşavirliği CİMER’e yapılan şikayete şöyle yanıt vermişti: ÖSYM tarafından gerçekleştirilen sınavlarda, sınavlara giren bazı adaylarca sınav esnasında sorular ezberlenerek (bazen farklı adaylarca sınav esnasında ezberlenen sorular sınavdan sonra bir araya getirilerek) sınav sonrasında facebook, twitter, instagram, whatsapp, youtube gibi sosyal medya platformları üzerinden paylaşılabilmektedir.
Orijnaline en yakın şekilde çıkartarak soruları sınav bittikten sonra whatsapp üzerinden paylaştıkları açıkça ifade edilmiştir.Telif hakkı Başkanlığımıza ait olan sınav soru ve cevaplarının 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa aykırı olarak Başkanlığımızın yazılı izni olmaksızın yayınlanması suç olduğundan sınav sonrasında soruları izinsiz yayınlayan kişiler hakkında suç duyurusunda bulunulmakta ve aynı zamanda erişimin engellenmesi kararı verilmesi, Sulh Ceza Mahkemesi Hakimliğinden talep edilmektedir.ilgili kişi ve kurumlar hakkında gerekli yasal işlemler başlatılmıştır.”
2019-TUS sorularının sızdırıldığı iddiaların merkezinde olan TUSDATA’nın kurucuları arasında yer alan Uzman Doktor Sami Selçukbiricik’in bağlantıları da dikkat çekiyor. Uz. Dr. Sami Selçuk Biricik, kurucu olmasının yanı sıra, çeşitli illerde yapılan TUSDATA seminerlerine konuşmacı olarak katılıyor ve DUSDATA sitesinde yazarlık yapıyor İstanbul’da İskenderpaşa Cemaati’nin lideri Muhammed Nureddin Coşan’ın vakfettiği “Asfa Eğitim Vakfı" yönetim kurulunda, TUS sorularını sızdırdığı öne sürülen TUSDATA’nın kurucusu Uz.Dr.Sami Selçukbiricik’in adı da geçiyor. Sami Selçukbiricik, Özel Asfa Ferda Koleji Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptı.
Türkiye geçmişte ÖSYM sınav hırsızlıklarıni geçmişte çok yaşadı. Dün FETÖ’nün yaptığı sınav hırsızlıklarının sonucunda Türkiye hala bedel öderken bugün devlete yerleştirilen başka cemaatler üzerinden yine aynı iddiaların konuşulması “Ne zaman ders alacağız” sorularını da beraberinde getiriyor.Fethi Yılmaz Odatv.com

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP