PERSONALİZM ( ... devamı )

Personalist psikolojinin amacı yalnız "insanı incelemek" değil "insana hizmet götürmek" olduğundan Mourier Psikoloji ilmine değişik açıdan bakmaktadır; uzun zaman, yanlış bir şekilde Psikoloji saf, tarafsız bir ilim gibi gözönünde tutuldu. Bir başka deyişle, nasıl ki fizik ilmi tabiata ait olaylan inceliyorsa Psikolojinin de aynı yöntemle insanı incelemek mecburiyetinde olduğu sanıldı, ve ilim alanına geçildiği andan itibaren insan varlığı bütün matematik kuralların uygulanabileceği bir eşya gibi ele alındı. Aslında insan varlığı sadece bundan ibaret bir şey değildir. Bunun için insanı değişik kurallara göre incelemek gerekir. Kişi basit bir eşya değildir, o her vakit gözlemlere istenilen cevabı veremez."... şahsi olmayan ve süreçlere, gerçeğin değerlerini bağlamakta ısrar ediliyor ve eyleminden sonra yerinin belirenmesine yeten tasvirin arazları gibi yalnız kişinin belirtileri olarak gözönünde tutulmaya devam ediliyor.

Mounier, personalizminde psikolojiye insanın karekterini inceleyerek başlar. Birçok psikologların yaptıkları gibi insanların karakterlerine göre sınıflanmasına Mounier karşıdır. O, tipolojiye iş aletinin yararlılığını kaldırmak istediğinden değil de "yaşıyan kişinin imkanlarını ve tasvirlerini modellerinde sabitleştirmeyi iddia etmemesini" istediği için sınıflamaya karşıdır. Mounier, personalist psikoloji yapısında önemli olarak gördüğü şu kuralları sıralar;

a) Saf tipler yoktur,
b) Tipler istatistik düzenin gerçekleridir,
c) Tipler sabit kristalleşme değildir.

Mounier için kişiler yalnız bütünü ile şahsi varlığı gerçekleştiremedikleri ölçüde tipiktirler. İnsanı incelerken onun geçmişini de unutmamak gerekir ki, çoğu kez psikologlar bu hataya düşerler. Oysa ki, geçmişin insan üzerinde ağır ve güçlü bir baskısı vardır.

"Bir varlığın psikolojisi geçmişinden ayrılamaz, insan konusunda, gelecekle ilgili bir gayesi olanlar yalnız yaşayan insanların sırlarını çözmek için onu elde bulundururlar, insanın özüne uygun, insanlığın bir arzusunda yalnız insan bilinebilinir."

Mounier, diğer personalistlerin birçoğu gibi kişinin gerçek hürriyetini kişinin düşüncesinde aramaktadır. Personalizm, kişinin hürriyetini onun kendi kendine öz tabii eğilimini bulmak ve hür olarak onu gerçekleştirmek için değişik araçlar kullanmaktadır. Kişide baskıların her türünü kaldıran personalizm, kişinin etrafına bağımsızlığın ve sosyal baskıların şebekelerinde belirli bir garantiyi ve seçimini kolaylaştıran özel hayatın bir kısmını düzenleyerek yerleştirir. Ayrıca, bütün sosyal araçları şahsi sorumluluğun ilkesi üzerine hazırlamak, her birinin seçimine sunulmuş olan bir hürriyet alanında kişiyi kendi kendine eyleme geçebilecek duruma getirmekte Personalizmin amacıdır.

Kişi, toplum içinde başkası ile karşı karşıya geldiği zaman kişidir ve kişiyi sağlam bir şekilde geliştirmek ve geleceğine hazırlamak için toplum düzene sokulur. "Soyut, bencil ve isteyen individualism, bize yalnız kişinin bir karikatürünü sunar. Kapitalizm ve dikta devletler ise bize yalnız gerçek bir beraberliğin olmadığı bir toplumu teklif ediyor. Bu iki görüşün tersine biz toplum ve kişiliğin gerçek kaynaklarını bulmalıyız ve birini bir başkası ile olgunlaştıran şahsiyetçi ve toplumcu bir rejim yerleştirmeliyiz."

Mounier'nin "Kişilerden biri"(une personne de personnes) adını verdiği personalist toplumda, kişiler kendi gerçek değerlerini bulurlar ve birbirlerine ortak değer yargılarıyla bağlanırlar. "Dünyaya yönelmiş kişinin varlığı" başka kişileri sınırlamaz, aksine ona hayat verir. Kişi yalnız başkasına yönelmiş durumdadır. Kişinin ilk tecrübesi ikinci bir kişinin tecrübesidir. "Sen", "o", ve "biz", "ben"den önce gelir ve "ben"le beraber yol alırlar. Kişi başkası için varolduğu ölçüde varlığını gösterir. Mounier'ye göre varolmak ta "sevmektir."

Totplumun kişiye karşı en önemli görevi kişiyi tabiata, başkalarına ve kendisine karşı korumaktır. Bütün bunları, toplum, bünyesini oluşturan kurumlarla, kurumları da kişilerle düzenler. Bazı düşünürlerin ileri sürdüğü gibi toplumun görevi ne kişiye yalnızlığı unutturmak ne de toplum içindeki kişiye yalnızlığı alıştırmaktır.

"Devlet kavramı manevi bir cemaat olmayıp kollektif bir kişidir. Devlet, vatanın, milletin ve kişilerin üstünde değildir. O, toplumların, eğer gerekiyorsa toplumlara rağmen kişilerin hizmetinde sunî ve bağımlı fakat zorunlu bir araçtır."

Mounier'in devleti kişileri ezmeyip, aksine onlara kişilik kazandıran, cemaatler arasında uyum sağlayan, devlete karşı kişilere ve cemaatlara aynı şekilde kişilere ve cemaatlara karşı devlete hak ve görev tanıyan bir devlettir. Ayrıca, bunun üstünde her türlü kontrolü yapan milletin seçtiği yüce bir kurul vardır.

Personalist ekonomide, üretim ve tüketim için kişi hizmetinde olan ekonomik yasalar, ihtiyaçların ahlakından hareket ederek, üretimi tüketici kişilerin gerçek ihtiyaçlarına göre ayarlayıp, tüketimi de şahsi bir faaliyet şeklinde yorumlayıp ona göre düzenlenmelidir.

Mounier'in personalist medeniyeti öyle bir medeniyettir ki toplumu oluşturan kurumlar ve espri, kendini meydana getiren fertlerin her birini kişi (perssonne) gibi olgunlaştırmaya yönelmiştir. Modern dünyanın çöküş sebebi fertlere kişiliklerin verilmeyişindendir. Kişilikleri zayıflamış veya gelişmemiş insanların toplumu vasıfsız bir toplumdur. Bunun için eğitim ve öğretimin toplumda çok önemli rolü vardır.

Mounier, okullarda bütün baskı rejimleri ile, çocuğu önceden hazırlanmış planda donuk geleneğe göre büken, düzenin emri ile hareket eden ve mutlu bir dünyada durgun ve gözetilmiş olarak yetiştirmek isteyen bütün düşüncelere karşıdır. O, fertlerin sorumluluklarını kavrayarak hürriyetin yavaş yavaş kullanılmasına ve hazırlanmasına taraftardır. Mounier'ye göre eğitim ve öğretimde izlenecek yol kişinin yeteneklerini koruyup geliştirmek ve böylece ona kişiliğini bulmasını sağlamak olmalıdır. Ona, zoraki bir baskı ile bir şey öğretmek uygun değildir. Aynı şekilde sınırsız bir serbesti de doğru olamaz. Doğrusu, orta yolu tutarak kişinin kabiliyetlerinin gelişmesi için, ona ölçülü bir hürriyet içerisinde bir şahsiyet kazandırmaktır.

Mounier'ye göre medeniyet; "dar anlamda medeniyet, insanın kendi bünye ve ortama biyolojik ve sosyal uyumun tutarlı gelişimidir". "Kültür, bilincin genişlemesi, ruh araştırmasında elde edilen (ruh) zenginliği ve uluslararası olma eğiliminde olunmasına rağmen, bir gruba ve bir çaba mahsus düşünme ve eyleme geçmenin belirli bir şekline (insanın) katılmasıdır."

Bu tariflerden anlaşılacağı gibi Mounier medeniyetle insanın adeta dışa yönelip eşya ile uyum sağlamayı, kültürle ise insanın içe dönüp ben ile uyumlu olmayı anlamaktadır. Bu, başkalarının kültür ve medeniyet anlayışından oldukça farklı bir anlatıştır. Bilincin genişlemesi, ruh zenginliği, bir gruba ve bir çağa mahsus düşünme ve eyleme geçmenin belirli bir şekline insanın kendisini ortaya koyarak katılması felsefesidir, edebiyattır, müziktir, resimdir kısaca düşünce ve san'attır.

Değişik çağlarda düşünce ve san'ata yön veren, toplumlardaki üstün güçlerdir. Son 200 senenin Avrupa milletlerinin kültürü genellikle burjuva esprinin ve toplumun damgasını taşır. Bu kültür şekillerinin en fazla kristalleşmiş veya gevşetilmesine doğru inildikçe bu damga daha belirgin olarak görülür.

Burjuva sınıfı her zaman kendi istek ve ihtiyaçlarına cevap veren elemanları bulmakta hiçte güçlük çekmemiştir. Bu elemanların yardımı ile edebiyatı, resim ve müziği kendi gayelerine uygun bir şekilde sokmuşlardır. Bu arada kendilerine hizmet etmeyen san'atkarı da açıklıkla tehdit etmekten geri kalmamışlardır.

Bu, nasıl oluyor? Burjuva, entellektüel ve sanatkâr için hazırladığı imkanlarla onları, -müstesnaları her zaman olmuştur- gerçek hedeflerinden kendi gayelerine yönlendirirler. Entellektüel ve sanatkâr burjuva sınıfını eğlendirmeye başlayınca onlara karşı burjuva sınıfı hoşgörü sahibi olur ve hatta onları ilahlaştırır. Sanatkâr da bu durumdan zevk alarak sanatının en güçlü üstadı oluşuna içten gelen bir sesle sarhoşça inanır ve artık, bu sanatkâr burjuvanın yücelttiği individualisme gönül bağlar. Bunun içindir ki burjuvanın koruduğu hayalin birazı Paris'te sanatkârların toplandığı Montparnasse sokağında bulunuyor. Bu atmosferden kurtulmak isteyen bilinçli sanatkârlar da vardır. Fakat sanatkâra yeniden cesaret verebilecek olan halk, sürekli olarak burjuva dünyası tarafından aşağılanmıştır. Böylece, sanatkâr ve sanatı "insanların hizmetinde olmayan her şey kendisine baskı yapanın hizmetindedir" gibi burjuva dünyasının emrinde olur.

Toplumlarda kültüre yön vermek isteyen bir başka egemen güç, kültürü kollektivitenin bir görevi veya devletin bir tekeli olarak yaymak isteyen marksist ve faşistlerdir. Bunların örneği Sovyet Rusya'da ve Hitler'in Almanya'sında ve de Musolin'inin İtalya'sında görülmüştür. Mounier bu tip kültüre "gemlenmiş kültür" (culture dirigee) adını verir ki kesin olarak böyle bir kültürü reddeder. Faşizm ilk fırsatta maneviyatın üstünlüğüne karşı iktidar üstünlüğünü ileri sürer. Faşizm, düşünmeyi degil de ilerlemekten başka hiçbir amacı olmayan ilerlemeyi kendisine şeref sayar. Musolin'e devlet programı sorulunca "italya'ya yönetmek istiyoruz" cevabını verir.

Bir milletvekili kendisine devlet anlayışını sorunca; Musolin "ilahi Gronchi benden devlet tarifi yapmamı istiyor, o yönetmektir demekle yetineceğim" der. Oysa ki, devlet başkanlan böyle bir anlayışta olan milletlerde hiçbir zaman istenilen seviyeye çıkılamaz. Çünkü, baskının san'atı öldtüreceği açıktır. Elbette san'atın gelişmesi için hürriyetin önemi büyüktür.

Mounier ne burjuvanın maskeli kültürünü ne de faşizmin ve komünizmin "gemlenmiş kültürüne" kabul etmiyor. Ona göre personalist kültürün gerçek kaynağı halktır. San'at, Edebiyat üzerine halkın dikkatini çekmek gerekir. Bunu yapabilmek için de önce devlet, kültür araçlarını; bina, laboratuvar, pahalı yayım ve basımları halkın hizmetine sunmalıdır. Eğer halk kültüre yönelmiyorsa, kültürün halka gitmesi, yönelmesi ve onu dürtmesi gerekir ki, bu da devlet eliyle olur. Bu kültür bütün ve birleştirici olmalıdır. "Kültürel tüketim kültürel yaratmaya dayanır. Kültürel yaratma da hürriyet içinde olgunlaşır"

Hulâsa olarak Emmanuel Mounier'nin Personalizmini şu şekilde özetleyebiliriz; XVIII. yüzyıldan itibaren gelişmekte olan sanayi ve teknolojinin aşırı büyüme sonucu toplumda kaybolan insanı tekrar bulma ve kişi (personne) yapma gayreti içindeki personalizm, toplumu ve insan değerlerini yeniden gözden geçirmektedir ve bu ikisini birbirleriyle uzlaştırmaya çalışmaktadır.

1 Yorum

Adsız
27 Aralık 2010 00:05  

Türk Edebiyatı'ndaki Temsilcileri kim....

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP