SORUMLULUK NEDİR?

Afşar TİMUÇİN

Sorumluluk insan olmak adına en genel ve en kesin yükümlenmedir. O bir amacı gerçekleştirme yükümlülüğü olduğu kadar bir olumsuzu giderme yükümlülüğüdür. Güdümlülükte sorumluluk gerçekleşmez, sorumluluk her zaman bir benimsemeyi, bir üstlenmeyi gerektirir. Yükümlenme istemi tam tamına özgür seçmeye dayanan bir istemdir. Sorumlulukta yükümlenme tam anlamında istemli bir yükümlenmedir. Sorumlu kişi yükümlülüğünü yük olarak taşımaz, onu bir gereklilik olarak görür. Sorumluluğun yerine getirebilmenin baş koşulu özgür bir bilince ve özerk bir yaşam ortamına sahip olmaktır. Özgürlük ve özerklik bir gerçeğin iki ayrı görünümüdür. Özgürlükte içselleşen bağımsız insan etkinliği özerklikte dışsal ya da toplumsal anlatımını bulur. Sorumluluğu belirleyen ve izleyen özgür bilinçtir, ancak sorumluluk her zaman özerk bir ortamda yerine getirilebilir. Benim için özerk bir ortam olmazsa benim özgür bilincim bağımsız edimini gerçekleştiremez.

Buna göre sorumluluk her şeyden önce bir bilinç sorunu ortaya koyar. Neyin sorumlusu olduğunu bilmiyorsam herhangi bir sorumluluk yüklenemem, kollarımdan ağaca bağlanmışsam az ötemde boğulmakta olan çocuğu kurtaramam. Buna göre, demek ki, sorumluluk kavramının temelinde özgür bilinç ve o bilincin gerektirdiği özerk eylem bulunacaktır. Ancak özerk olan kişi sorumluluğunu yerine getirebilir ve ancak özgürce seçimler yapabilen kişi sorumlu olabilir. Sorumluluk için her şeyden önce yetkin, yetkin olmakla da kendine egemen bir bilinç gereklidir. Taş, çiçek, elma, keçi sorumlu olamazlar ve sorumlu tutulamazlar. Onlar ne kendilerinden ne de kendi dışlarmdaki herhangi bir şeyden sorumludurlar. Onlar kendinde olmanın doğal koşullarını yerine getirirler. Bilinçli olarak etkin varlıklar doğal olarak etkin varlıklardan da sorumludurlar, ancak doğal etkin varlıklar ne kendilerinden ne de bilinçli olarak etkin varlıklardan sorumludurlar. Doğal olarak etkin varlıklar tepeden tırnağa sağır varlıklardır.

Ahlaki tutarlılık için bilgi mi, görgü mü, sorununu çoktan geride bırakmış olmamız gerekir. Ahlak sorunu sıkı sıkıya bilgi sorununa bağlıdır, her gerçek ahlaki edim bilinçle düzenlenmiştir. Görenekler ahlaklığı iğreti bir güvence altında tutarlar, pamuk ipliğine bağlı denge kişisel bir kararla bir anda bozulabilir. Bilinç özümleyemediği ya da içselleştiremediği kuralı iğreti gezdirir, onu gerektiğinde ya da zorda kaldığında dışlar. Genel ahlak kuralılarına uymasıyla seçilen bir kişi bir gün ihanet ettiği gerekçesiyle karısını boğazlayabilir. Çok zaman genel ahlakı güvence altında tutan görenekler ya da geçerli ahlak kurallan ahlakın tehlikeye düşmesine de yol açabilirler. Genel ahlak çelişkilidir. Adam öldürmeyi yasaklayan genel ahlak, bir evli kadının bir başka erkeği sevmesini de yasaklar. Buradaki ikilem çeşitli bunalımlara yol açabilecek niteliktedir. Bakarsınız adam ikinci kural adına birinci kuralı gözden çıkarmış ve karısını boğazlamiştır.

Demek ki, bilinçsizce benimsenmiş bir ahlak kuralı zorda kalındığında görmezden gelinebilecek bir yaşam formülüdür. Bu yüzden insanlar düşünmeden benimsedikleri kuralları çok zaman gözden çıkarıverirler. Bu durum bize sorumluluğun bir bilinç işi olduğunu gösterir. Köle sorumlu değildir: Çünkü o hem özerklikten hem de özerkliğini insanca düzenlemesini sağlayacak bilinçten yoksundur. Özerk olmayan bir köle yasal açıdan köle değilse bile bilinç açısından köledir. Özerk olamadığı için bilincini de geliştirememiştir, siz bir gün ona artık köle değilsin de deseniz o köledir, bilinç acısından köledir. Pekiyi, köle Epiktetos nasıl filozof oldu? İnsan köleyken de bilincim geliştirebilir ve köleliğin koşullarını bir ölçüde de olsa aşabilir. Köle sorumlu değildir, evet, çünkü hem özgür değildir hem de özerk değildir, özerk kılınsa bile kolay kolay özgür olamayacaktır.

İtkilerini denetleyemeyen, gerektiğinde onlara söz geçiremeyen bir birey de gerçek anlamda sorumlu değildir. İstemden tümüyle bağımsız eğilimlerimiz vardır, bunlar bilincin süzgecinden geçmeden birdenbire gerçekleşiverirler. Ancak yetkin bir bilinç onlarla hesaplaşma şansına ulaşmıştır. Bilinç eksikliği itkilerin çok çabuk gerçekleşmesi sonucunu getirir. Ahlaki yaşam her şeyden önce itkileri denetim altına almakla gerçekleşir. Öte yandan dürtüler ve güdüler de bize sorumluluk açısından güçlük çıkarabilirler. Kısacası, sorumluluk bilinçliliği gerektirir. Bilinçsizce benimsenmiş bir ahlak kuralı zorda kalındığında görmezden gelinebilecek ya da isteğe göre yorumlanabilecek bir formüldür. Köle sorumlu olamaz. Kendi kendinin kölesi olan da başkasının kölemsi olan da sorumluluğunu yerine getiremez. Sorumlu tutulabilir ama sorumlu olamaz. Yasalar insanları bilinçli bilinçsiz ayrımının dışında sorumlu tutarlar.

Başkasının kölesi kendi kendisinin de kölesidir. kendi kendisinin kölesi başkasının da kölesidir. Buna göre bir geri zekalıdan da kim olduğunu bilmeyen birinden de gözlerini kıskançlık bürümüş birinden de sorumluluk bekleyemeyiz. Bu gibi insanlar eksik bilinçle varlıklarını sürdürmektedirler. Yetkin bilinç bireyin kendi kendisine egemen olmasını sağlar Yetkin bilinç kendisini kendisinin kölesi olmaktan da başkasının kölesi olmaktan da koruyan bilinçtir. Sorumluluğun gerçekleşebilmesi için demek ki, usla denetlenen bir istemin varlığı gereklidir. Us da istem de bilincin yetkinliği ölçüsünde güçlüdür. Tutarlı bir istemliiik kendini kendi özüne göre yani hiçbir dış belirleme olmadan gerçekleştirebilen bilincin işi olabililir. Ancak evrensel uzanıma bir bilgi birikiminin belirleyiciliğinde davranabilen bir bilinç sorumlu bir bilinç olabilir. Sorumluluğumuzu belirleyen buyurucu ne doğadan ne de başka bir aşkın güçten gelir, hatta hem de usumuzun doğasından gelir. Usumuzun doğası yetkin bir sorumluluğu gerçekleştirebilecek yapıda değildir. En yetkin sorumluluk duygusu yetkin bir bilincin ürünüdür.

Ussallık bilinçlilikle belirgindir Bilinçliliğin dışında bizi evrensele kavuşturacak bir ussal güçten sözetmek olası değildir. Us gerçek varlığına bilinçte kavuşur. Yetkin bilinç, tüm dış belirlemelerden bağımsız olarak kendi seçimini yapabilen bilinçtir. O kendini kendi koşulları çerçevesinde dışa bağımlarken bir dışerki yasal sayma tutumunu hiçbir zaman benimsemeyecektir. Yetkin bilinç şunun bilincindedir: dışerk sorumluluğu kaldırır ya da en azından zedeler. Sakatlanmış bir sorumluluk da sorumluluk değildir. Koşullu sorumluluk olmaz, daha genelde koşullu ahlaklılık olmaz. Her ahlaki edim gibi sorumluluk da tam koşulsuzlukta gerçekleşir. Bir dışerkle zedelenen sorumluluk, sorumluluk olmaktan çıkar, güdümlülüğe dönüşür. Köle sorumlu değildir, o yalnızca güdümlüdür. Ondan başkaları sorumlu olsa da o kendinden sorumlu değildir. Köle kendi isteğiyle davranmaya hakkı olmayan, böyle davranmayı bilmeyen ve hatta çok zaman istemeyen kimsedir. Albert Camus şöyle der: "Hiçbir şeye inanmadığımız zaman, hiçbir şeyin anlamı olmadığı zaman, değeri varsaymadığımız zaman her sey olasıdır ve hiçbir neyin önemi yoktur." Güdümlülükte dış etkenler, sorumlulukta özgür seçimler yapabilen yetkin bilinç belirleyicidir.

Yetkin bilinç güdümlenmeyen, ama kendini güdümleyen bilinçtir. Bilinç kendini bir ortak değer adına da güdümleyebilir. Her iç güdümlenme bir yükümlenirledir. Her iç güdümlenme bir yükümlenmedir. Bilinç kendini koşullayarak gerçekleştirir özgürlüğünü. Bu bilincin kendisi karşısında özgür olmasıdır. Zorla yapılan iş sorumsuzca yapılan iştir, o durumda sorumluluk başkalarınındır. Oysa kimse kimsenin yerine sorumlu olamaz. Özerklik özgür bilincin kendini koyuş biçimidir ve dış dünya karşısındaki konumudur. Bilinç özgür olmadan birey özerk olamaz. Ancak özerkliğin koşulları içte olduğu kadar dıştadır. Özgür olmayan bilinç iğreti bir özerk konumda bulunabilir ancak o bu konumunu uzun süre koruyamaz. O her zaman bir güdücü arayacaktır, bir dışerk arayacaktır. Özgür olmayan yani kendi koşullarına göre davranmayı bilmeyen, kendi kurallarını kendinden getiremeyen bilinç her zaman bir dışerke sığınarak kendini korumaya yönelir. Demek ki, özerlik varlığını dış koşullardan olduğu kadar iç koşullardan alır.

Buna göre, bilinçli bir tutsak dağlarda bağıra bağıra şarkı söyleyen bir başıbozuktan daha özerk duyabilir kendini. Kapatıldığı küçücük bir alanda o bir yapabilme gücüdür. Demek ki, özgürlüğün anlamı her şeyden önce bilinçseldir. Bu durumda bilinç düzeyi çok aşağılarda bir kişiden sorumluluk beklemek yanlıştır. Hukuk toplumsal bir kargaşayı önleyebilmek adına her normal kişiyi sorumlu sayar, bu yönelim elbette her şeyden önce cezayı olası kılmak adınadır. Sorumlu olmayan kişiyi cezalandırmak sorumsuzluktur. Bu gerçekte şok kötü ancak kaçılnılmaz bir kuralcılıktır. Yargıç karşısındaki kişinin bilinç düzeyini göre göre,onun sorumlu tutulamayacağını bile bile sorumlu tutar onu. Hukuk enaz bilinci yetkin bilinç sayma oyununu her zaman bile bile oynar. Bu bir kaçınılmazlıktır. Gerçekte hukuk Sorumlu olmaması gereken kişiyi sorumlu sayarken adaleti gerçekleştirmek adına adaletsizliği geçerli kılar. Bu yüzden "hukuk"la "adalet"in her zaman birbirine denk düşmediği görülür.

Gerçek anlamda bilinçli kişi için sorumluluk yapabilecekken yapmamak anlamına gelir. Bu da ahlaksızlıktan başka bir şey değildir. Sorumsuzluk ahlaksızlıktır. İnsan olmanın anlamı sorumlulukla başlar. Saint-Exupéry "insan olmak her neyden önce sorumlu olmaktır" der. Bu bize hemen şu soruyu sorduracaktır: insan neden sorumludur ya da neyin sorumlusudur? Bu noktada sorumluluğun evrenselliği çıkar karşımıza. Sorumluluk evrenseldir, parçalı değildir. Buna göre insan yalnızca şundan ya da bundan, şu kişiden ya da bu kişiden değil, bütün bir insanlıktan sorumludur. Demek ki, sorumluluk alanını aileyle, toplumla, ulusla .simriayamayız. İnsana karşı olan, insan olma koşuluna ters düşen her durum her sorumlu kişiyi ilgilendirecektir. Yalnızca çocuklarını da esenliğini düşünen insanlar zorda kaldıklarında çocukları da gözden çıkarabilecek kimselerdir. İnsanın evrensel sorumluluğu bize şu soruyu sordurabilir: herkesten ya da bütün bir insanlıktan sorumlu kişinin mutlak bir güç taşıyor olması gerekmez mi? Sorumluluk mutlak bir gücün varlığını gerektirmez. Sorumluluğumuzu yerine getirmemiz için çok güçlü olmamız gerekmez. Sorumluluk için gereken etkinlik bir insan boyunda olacaktır.

Sorumluluk trajik olanın ya da yazgı fikrinin aşıldığı yerde başlar. Dünyanın akışından insanın kendisini değil de başka bir gücü, örneğin aşkuı bir varlığı belirleyici sayıyorsak sorumlu olamayız, en azından tam anlamında sorumlu olamayız. Tam anlamında sorumlu olmamak sorumsuz olmaktır. Dinsel anlamda ya da doğal anlamda her mutlak belirleyicilik ahlaki seçimi ortadan kaldırırken sorumluluk duygusunu da hiçe indirir. Yunan trajedisinde karşımıza çıkan insan sorumlu insan değildir. O hiç mi hiç değiştiremediği, hiçbir koşulda egemen olamadığı bir dünyada doğal ya da tanrısal güçlerin belirleyiciliği altoda yaşayan- bir yazgılıdır. Başına gelecek olanlar önceden belirlenmiştir. Ne yapsa bunları önleyemez. Sophokles'in "Oidipus epi Kolono" sunda şu satırlarla karşılaşırız: "Eylemlerim mi? Onlara ben katlandım, onları ben yapmadım" "İzlediğim yolu hiçbir şey bilmeden izledim. " Bu durumda insan sorumlu değil, tartışmasız bir biçimde güdümlüdür, dışerk her şeyi belirlemektedir. İnsanın dünyasında bir dışerki değil de yalnızca usu belirleyici saymaya eğilimli yeni çağ düşünce dünyası trajedinin anlamını da değiştirecektir. Corneille'in Polyeucte'ünde Pauline "Duygularımın üstünde güçlü usum var" derken, "Cinna"sında Auguste şöyle diyecektir: "Ben kendimin efendisiyim".

Kişinin bütün bir insanlıktan sorumlu olması her şeyden önce kendinden sorumlu olmasını gerektirir. Kendine karşı sorumluluklanm yerine getiremeyen bir kişi başkalarına karşı sorumlu olamayacaktır. Sorumluluk tek kişilik bir zeminde gerçekleşir, ancak bütün insana açılır. Her kişi önce kendi olarak sorumludur: sorumluluk tek kişilik bir bağlanma biçimidir, bir kendi kendini yükümleme biçimidir. Kimse kimsenin yerine sorumlu olamaz, kimse kimsenin adına sorumluluk taşıyamaz. Kimse sorumluluğunu bir başkasına yükleyemez. İnanç düzeyinde de sorumluluk tek kişiliktir kavrayışı öne geçer. Eski Ahid'de şunlar yazılıdır: "Her kişi kendi Ölümünü ölecektir. Bir-oğul babasının yanlışlarını yüklenemez, bir baba da oğlunun yanlışlarını yüklenemez. Doğru doğruluğunun, kötü kötülüğünün karşılığının görecektir. " Başkası için üzülebiliriz, başkası adına sevinebiliriz, başkasına yardım edebiliriz ama başkasının yerine sorumlu olamayız. Ortak sorumluluklar elbette vardır, ama ortak sorumluluklarda da herkes her şeyden önce kendinden sorumludur. Eksikli insan ya da yetkin bilince ulaşamamış insan hep sorumsuzluklarım birilerine yansıtmaya ya da başkalarının üstüne yıkmaya eğilimlidir. Eksikli insanın bu tutumu sorumluluğun anlamını elbette değiştirmez.

Sorumluluk bir bilinç işi olduğu kadar bir gönül işidir. Her sorumlu, her gerçek sorumlu sorumluluğunu sevinç içinde gerçekleştirir. Sokrates yaratmayı sevinç içinde doğurmak diye tanımlıyordu. Biz de sorumluluk sevinç içinde yaşamaktır diyebiliriz. Sorumluluk usun kılı kırk yaran araştırıcı tutarlığında gönül'ün itici ve yapıcı etkinliğini de gereksinir. Hiçbir sorumluluk kaba bir usallıkla sonuna kadar götürülemez. Her sorumluluk, geleceğe açılan bir yönelim olmakla bir umudun ışığında heyecanlarla kendini gerçekleştirir. Sorumlu olmak umutlu olmaktır. Hep başkalarından beklemek kolaylığı içinde değilsek, umutlu olmak da sorumlu olmaktır. Umut özgürlüğün zorunlu varoluş koşuludur. Saint-Exupery, Savaş pilotu'nda "İnsan hem sorumlu hem umutsuz duyamaz kendini" der. Böylece tam bir kafa ve gönül birliğinde gerçekleşen sorumluluk tam anlamında bir süreklilik gösterir. Her sorumluluk bir sonuca yöneliktir, her sorumluluk sonuç almayı gerektirir. Sorumlu olmak sonuna kadar sorumlu olmaktır. Bir başka deyişle, sorumluluk gündelik bir eğilim değildir. O insanın bir yaşam boyu süren birbiriyle örgülenmiş amaçlarında gerçekleşir. Amaçlar değişir, sorumluluk sürer. Sorumluluğun emekliliği yoktur.

Sorumluluk insanın birey olarak etkin gücünü gerektirdiğinden gerçek bir kafa ve beden sağlığına gereksinim gösterir. İnsan şu ya da bu nedenle, özellikle bilinç yetersizliği nedeniyle özgür olma koşularının dışına düştüğü zaman sorumluluklarının da dışına düşecektir. Beden ve ruh yetersizliğine uğramaktan korkan Stoa filozofları intiharı öngürüyorlardı. Bu filozofların çoğu, bilindiği gibi, intihar ederek ölmüştür. Stoa filozoflarından çokça etkilenmekle birlikte intihar düşüncesine uzak duran Montaigne intiharın yerine emekliliği koyar: "İnsan başkaları için yetirince yaşadı mı yaşamının sonunu da hiç değilse kendisi için yaşamalıdır" Ne olursa olsun, her yetkin insan kendini son soluğuna kadar sorumlu duyacaktır. İnsan için en soylu heyecan başkalanna karşı ama her şeyden önce kendine karşı sorumluluğunu yerine getirme heyecanıdır.

2 Yorumlar

Adsız
18 Kasım 2008 02:41  

Sorumluluğu idrak vazgeçmeyi doğuruyorsa; insan sorumsuzluğa eğilimli olacaktır. Ve eğilimler içsel boşluklarda kendiliğinden ortaya çıkan, bilincin süzgecinden geçmeden yaşama yansıyan insansı durumlardır. Bu da sorumsuzluğa eğilimli insanların, temelinde inanca olan eksikliklerinden kaynaklanmaktadır. Yani inanmayan insan eksiktir. İnanmayan insan, idrak aşamasında da eksiktir. Ve bu eksiklikten dolayı eksikliğini, faydalı olmaya yönlendirmesi oldukça güçtür.

Bunun yanında sorumluluğu idrak vazgeçmeden de anlaşılabilecek bir durumdur. Bunu anlamak için sadece samimi olmak yeterlidir. Her sorumsuzluğa düşüldüğünde samimiyetle bunu kendine anlatabilen insan, bir daha bu sorumsuzluğu yapmayacağına kendini inandırır. Bu inandırmanın temeli, yine daha önce vazgeçmediğine olan inancı sayesinde desteklenir. Yani inanç bir engel değil; aksine destek durumundadır. Hata ise bir eksiklik değildir.

"Hata, çözümü güçlendirmek için bir nedendir." der Gardner.

"Hata olmazsa, öğrenmede olmaz" der Walton.

"Hata yapmak bir şey değildir, hata yaptığını unutmak kötüdür." der Konfüçyus.

"Hata yapmaktan korkan bir insan, hiçbir şey yapamaz."der A.Lincoln

"Hata yapmayan insan yoktur. Kişinin insanlıkta ki derecesi, hatalarını kabul edip düzeltmek için gösterdiği gayret ve titizlikle ölçülmelidir." der A.Einstein

"İnsan, çabalarken hata yapacaktır." der Goethe

Bunları çoğaltmak mümkün. Fakat bu söylenenlerden de anlaşıldığı üzere gerçek "insansa hata yapacaktır."dır. Yeter ki hatasının farkına varabilme ve tekrar etmemek için çaba sarfetme bilincini idrak edebilsin. Bu yüzden de hata sadece bir öğrenme biçimidir.

Vazgeçmediğine inancın bu desteği sonrasında insan, insanlık adına yapacağı her adımda daha büyük bir güçle sorumluluğu yükümlenmeye hazır duruma gelecektir.

Psiklojik açıdan da insan, her yaptığında bir eksiklik duygusunun getirdiği kendine güvensizlikten uzaklaşmış olur. Bir mükemmellik zorundalığıyla üzerinde bir baskı duymayan insan, yapacak olduğunu çok daha akılcı ve mükemmel bir şekilde yapacaktır. İnsanlığa hizmet kalitesinin bu sayede çok daha fazla olacağı da ortadadır.

"İnsan için en soylu heyecan başkalarına karşı ama, her şeyden önce kendine karşı sorumluluğunu yerine getirme heyecanıdır." cümlesi de tam da bunu anlatmaktadır. İnsan önce kendinin farkına varmalı, kendine karşı sorumluluklarını bilmeli ve faydalı olmaya kendinden başlamalıdır. Bu evrelerden geçtikten sonra insanlığa yönelmeli ve sırasıyla evrenselliği anlamaya, kavramaya, ve insanlığa hizmet etmeyi bir misyon edinmelidir.

İnancı sağlam ve sağlıklı bireyler, gerçeği bulmak ve bilmek için, bilim ve akıl ile, insanlığa hizmeti kusursuzlaştırma yolunda, her zaman bir ışık gibi parlayacaklardır.


arté

Adsız
7 Mart 2009 20:13  

yorumsuzzzzzz!!!!!!!!!!!!!!!!!

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP