OLANIN AHLAKİ

Ahmet İNAM

Olanın Ahlakı, olup bitenleri, insan yaşayışı ve evrendeki yaşam açısından değerlendiren, tartışan; değerler ortaya atıp, ortaya atılmış değerleri sorgulayan ahlaktır. Batı dillerinde karşılığı aranırsa, örneğin İngilizcede, Anglo-Amerikan düşünürlere ne anlam ifade eder bilmem ama, "Ethics of Happenings" diyebiliriz. Aimanca'da, belki Heidegger'imsi çağrışımlarla "Ethik des Ereignis"; Fransızcada "Ethique d'événement" denebilirse de, "olanın ahlakı" sözünün Türkçeden çıkarıldığı ve çevrildiğinde Batı Düşünce Tarihinde farklı anlamlara gelebileceği unutulmamalıdır.

Olanın Ahlakı, şu anda yaşadığımız ahlak bunalımına, arayışına bir bakma çabası. Bu yazımda Batı Düşüncesi ile hesaplaşmaya girmeyeceğim. (Olanın Ahlakı, Heidegger ve Derrida çizgisi içinde özellikle J.D. Caputo ile etkileşimimden ortaya çıkmış olabilir. Caputo'nun özellikle Against Ethics, Indiana University Press, Indiana Polis, 1993 - adlı yapıtı benim arayışıma yardımcı olmuştur. Caputo'dan hangi noktalarda ayrıldığım arayışım sırasında görülecektir.) Olanın Ahlakı, bir arayış ahlakıdır. Olana Duyarlılığı arttırıcı bir çabadır. Fenomenolojik bir tutumla bakıldığında, arayışı olanaklı kılacak bir "askıya alma"tavrı ile yola çıkar. Düşünce tarihinde ve çağdaş düşüncede "elde olanı, bilineni" elden geldiğince bir yana koyarak ilerler. İlerledikçe hesaplaşmalara girer. Bunu açık ya da örtük biçimde yapar.

Olan bir süreçtir, bir akış. Bu akışı, ona anlam vermeden ya da ondaki anlamı yakalamadan yaşayamıyoruz. Ahlakın çıkış noktası da bu anlam verilme olanağında, "serüveninde" yatıyor. Olanın olduğu gibi kavranamayacağmı söylerken, Kant'çı bir eğilim taşıyorum. "Olanın kendisinin", kendi başına olanın değil de, bizimle olan bağı, ilişkisi açısından görülüp, kavranabileceğini, yaşanabileceğini düşünmekteyim. Bu açıdan bakıldığında, bize verilenler, ancak bizim alabileceğimiz kadardır. Alabildiklerimiz, yaşantısını gerçekleştirip anlamlandırabildiklerimiz ufkumuzu arttırdıkça, olup bitenin bizce kavranışı, verilen olarak düşündüklerimizin ufku genişleyecektir. Verilenin alınması zaman içinde olup biter. Bu açıdan, "olan" tarihsellik taşır.

Olanın Ahlakı, "olamayanın", olması gerektiği halde olamayanın, olması istenenin ortaya çıkardığı sorunlara karşı ileri sürülüyor. "Dünya", "yaşamaya", "yaşama dünyası"na (Husserl, Heidegger, Habermas'm farklı yorumlarıyla!) duyarlı bir ahlaktır. Biraz abartıyla, "duyarlılığın ahlakı"dır, denebilir. Ahlak duygumuzun, duyarlılığımızın sınırlarım, "kör noktalarını, eşik altını (threshold), kapılarını, pencerelerini araştırır. Yaşamaya açılan yanlarım! Ahlakın "varolan"la, olup bitenle, oluşanla, olanaklı olanla bağını, köprülerini gözetir.

Teknolojinin hızla devinip, dönüştüğü dünyada, bu dönüşümün piyasayı, toplumu dönüştürdüğünü, insanı etkilediğini görüyoruz. Yüzyıllardan bu yana oluşmuş, oluşan ahlak düzenimizin şu anki yaşayışımızla yüzleşebilmesini sağlamaya çalışıyor. Yüzleşebilme, yüzü olan insanlar içindir. Yüzü olan insan, ahlak açısından, ahlak kişisi olabilmiş biridir.

Ahlak salt görünüşteki, görünüşler dünyasındaki (Hannah Arendt'in verdiği anlamda! Bkz. Human Condition, 8. Baskı, University of Chicago Press, Chicago, 1973) eylemlerle sınırlı değildir. Eylemle ahlak kişiliği arasındaki bağı, bu kişiliğin oluşumunu, olmasını göz önüne almak zorundayız.

Ahlak önünde kişi, yalnızca eylemleriyle değil; düşüncesi niyetleri, iç dünyası, bilgisi ve yaşantılarıyla da sorumludur.

Olanın ahlakı, oluşmakta olan insan kişiliğinin ahlakıdır. Evren içinde tuttuğu yerin ahlakıdır. Bu açıdan o, tüm evrene karşı sorumludur. Yalnızca insanlara değil, karıncaya, kuşa, böceğe, toprağa karşı da "Cân"a karşı. Hayata. Canlılığa.

Bundan dolayı, ahlak duyarlılığının son derece gelişmiş olması gerekiyor. Olana karşı duyarlılığın. Bu duyarlılıkla "zaman"ı yaşadığımızı farkederiz. Olandaki geçmişi, olanın geleceğe uzanan yollarını: olanakları. Böylece geçmişte gerçekleşmiş ve gerçekleşmemiş olanakları, onların geleceğe doğru yürüyüşünden anlamaya çabalarız. Bu çaba, bir araştırma çabasıdır. Olanın ahlakı dünyayı araştıran bir duyarlılığın, arayan bir ahlak yüzünün ahlakıdır.

Geleceğe bakan gözlerin, geçmişine, dışına ve içine yönelik gözlerin ahlakı. Olanı anlayıp, yorumlar bu gözler "Agonist", çatışmalarla dolu bir duyarlılık, çıkarların bilgimize duygumuza, yaşantımıza sindiğini görür.

Olan, bize göründüğü gibi kabul edilemez. Olanın ahlakının en temel savlarından biridir bu. Olandaki özür ve eksiklikler belirlenir. Yorumlanır.

Duyarlılıklarda mıdır özür? Olanakların kavranmasında mı? Ahlak kişiliğinin oluşumunda mıdır? Yoksa, biraradahğımızı meydana getiren ilişkilerimizde mi? İdeallerimizde, anlama ufkumuzda mı? Birbirimizi etkileyicimizde mi? Etkileşmemizde, dostluklarımızda, düşmanlıklarımızda, kavgalarımızda, dayanışmalarımızda ne gibi sorunlarımız vardır? Bunları anlatabiliyor muyuz? Anlayabiliyor muyuz? Anlaşabiliyor muyuz? Kısaca söylersek: İletişimimizde aksayan nedir? Etkileşmelerimizde, iletişimimizde, yaşadığımız dünyayı, duygulan, düşünceleri, toprağı, eşyayı üleşmemizi paylaşmamızı zorlaştıran, çarpıtan neler vardır?

İşte etkilerinin, iletişimin, üleşimin sorunları, olanın dünyasında, kişi olmaya çabalayan, evrene karşı duyarlı inşanın isyanım gündeme getirir. Başkaldırışını, itirazını. Olanın ahlakı isyan ahlakıdır. Körü körüne bir isyan değildir bu. Üleşim sağlıklı değilse, sömürü vardır ortada, birlik yaşamanın acıları vardır. Sağlıklı etkileşimin eksikliği vardır. İsyan bu hastalığın tanısı, sağaltımı(tedavisi) için ilk adımdır. Bu isyan, ahlak kişiliğimizle gerçekleştirmeye çabaladığımız için, haddini bilen, iç dünyası, iç seyri olan insanın isyanıdır. Duyarlı, akıllı (makul, "reasonable" anlamında!) insanın isyanı! Bu isyan eleştiri gücümüzden bağımsızlık isteğimizden kaynaklanır.

İçten gelen ahlaktır; olanın ahlakı. İçten dışa doğrudur. (Merkezkaç!) Dıştan içe (merkezcil) doğru değil. Çünkü, ahlak duygusu içîmizdedir. Cânevimiz içimizdedir. Ahlak, sırtımızda bir kambur değildir artık. Bilgimizle, verdiğimiz anlamla, yaşayışımızla, eylemlerimizle, değerlerimizle bütünleşmiş bir oluş serüveni ahlakıdır. Zorlama yoktur! Ne dışarıdan, ne içeriden! Zorlama, bütünlüğün kurulamayışının belirtisidir. Üzerine gidilip, tanısı konmalı, giderilmeye çalışılmalıdır. Elbette, ahlak kişisi çatışmalar yaşayacaktır; yanlışlar yapacaktır. Arayan, araştıran insanın yazgısıdır bu!

İçimdeki dünya ile dışımızdaki dünya, özel yaşayışımızla, kamusal yaşayış, etkileşim, iletişim, üleşim boyutlarıyla gözden geçirilip, aralarındaki kopukluklar, uçurumlar irdelenecektir. Olup. biten içindeki insan, ahlakını bu oluşumun bir parçası olarak yaşayacak kendini dönüştürmeyi, bilecek. Olanın ahlakı konusunda şimdilik bu kadar ipuçlarıyla yetiniyorum. Yaşayan ahlak kişisi, ahlakını kişilik oluşumuyla birlikte inşâ edecektir. Ahlak, salt bireysel bir başarı değildir. Birlikte oluşturulacaktır. İçi ve dışıyla insan, bu iki coğrafyada oluşurken (içindeki ahlak, ahlakındaki içiyle!) ahlakını da kendiliğinden, kendini yaşarken, yaşayacaktır!

3 Yorumlar

4 Şubat 2009 09:45  

"Etkileşmelerimizde, iletişimimizde, yaşadığımız dünyayı, duyguları, düşünceleri, toprağı, eşyayı üleşmemizi paylaşmamızı zorlaştıran, çarpıtan neler vardır?"
Cevabımız:On kilitli çelik kapı gibi BEN'likler var.Benim yerime sen ye diyecek kaç kişi var yaşayan?

Adsız
4 Şubat 2009 11:28  

evde,işte,okulda vs. hayata bakışımızı değiştiren bir kırılma noktası yaşamamız lazım toplum olarak.suni kalıpların aşılması lazım bu analizleri yapabilmemiz için.teşekkürler makale için..

5 Şubat 2009 00:46  

sufi KARDEŞİM sana katılıorum ama insan her şeyi zapdeder ama EGOSUN asla!

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP