1. Felsefe ve derin düşünme
|
Felsefi çalışmayı, derin bir düşünme (reflexion) çalışması olarak tanımlayarak felsefenin bir araştırma oldugu, bir şeye sahip olma olmadıgı görüşünü iyi ifade etmiş oluruz. Derin düşünme (ré-flexion), sahip oldugu bilgileri soruşturma konusu yapan zihnin bir çeşit kendi üzerine dönme hareketidir. Hayatla ilgili deneyimimiz bize bir sürü izlenim ve görüş kazandırır. Bir meslegi icra etme, bilimsel bilgi bize daha tam ve daha kesin bilgiler saglar. Ancak hayata ilişkin deneyimimiz ne kadar zengin, bilimsel veya teknik bilgilerimiz ne kadar derin olursa olsun, bunların hiçbiri felsefenin yerini tutmaz. Filozof olmak, bu bilgi üzerine düşünmek, kendini sorgulamak, soruşturmak demektir. Felsefeyi derin düşünme olarak tanımlamak, onda birinci dereceden degil, ikinci dereceden bir bilgiyi, yani bilginin bilgisini görmek demektir.
Felsefi derin düşünmenin modeli, Sokratesçi alay (ironie), yani gerçekte soru sorma, sorgulamadır. Platon’un Menon adlı diyalogunda Sokrates, Menon’u erdem konusunda sorguya çeker. Menon’un hayat ve ahlak konusunda belli bir deneyimi vardır. Erdem kavramı onun bildigi birşeydir. "Onun hakkında konuşmamda bir zorluk yok!" der. Sokrates, onu, erdemi tanımlama konusunda sıkıştırınca Menon tereddüt etmeksizin "Erdem insanlara hükmedebilme yeteneginden ibarettir" cevabını verir. Sokrates buna, çocuklar ve kölelerin de erdemli olabilecekleri, ancak onların hükmetme gücüne sahip olmadıklarını belirterek itiraz eder. Menon yukarıdaki sözlerinde ancak digerleri arasında erdemin bir örnegini vermiştir, onun tanımını ortaya koymamıştır. O zaman kavram, yani "erdemi tüm kapsamında göz önüne alan genel fikir" düzeyine yükselerek Menon erdemli olmanın "iyi şeyleri isteme" oldugunu söyler. Sokrates altın ve gümüşün de iyi şeyler oldugunu, ama onların peşinden koşan kişinin ancak adalet ve dindarlıga uygun bir tarzda davranması durumunda erdemli oldugunu hatırlatır. Görüldügü gibi Menon’un cevapları her seferinde Sokrates’in yeni sorularına yol açmaktadır. Sokrates’in, "Ben ancak tek bir şeyi biliyorum, o da hiçbir şey bilmedigimdir" demesine karşılık Menon bildigini sanmaktaydı. Böylece Sokrates, bilgilerinden emin olarak onun saflıgıyla eglenen insanlara en safça soruları yöneltmekten vazgeçmez. Ancak kısa bir süre sonra Sokrates’in soruları onları rahatsız etmeye başlar; onlar kendi düşüncelerindeki çelişkileri görürler ve hiçbir şey bilmediklerini fark ederler. Görüldügü gibi Sokrates Menon’a hiçbir bilgi aktarmaz, sadece sorular sormakla yetinir. Burada derin düşüncenin konusu Sokrates’in bilgisi degildir, Menon’un bilgisidir. Menon hiçbir şey ögrenmez, sadece yogun bir şekilde düşünür. Keşfettigi problemler aslında daha önceki deneyimi ve bilgisi içinde mevcut bulunmaktadır.
Sokrates kendisini, bir ebe olan annesine benzetmekten hoşlanmaktaydı. O hiçbir şey ögretmemekteydi, sadece ruhları "dogurtmak"la, onlara içlerinde taşıdıkları problemler ve güçlükleri gün ışıgına çıkarmalarına yardımcı olmakla yetinmekteydi. Sokrates işte tam da bu noktada, yani hiçbir şey ögretmemesi, ama bizi düşündürmesi bakımından en mükemmel anlamda filozoftur.
Sokrates, gündelik hayatın problemleri, zanaatçıların teknikleri, siyaset üzerinde düşünmekteydi. iki bin yıllık bir tarihten sonra bizim içinde yaşadıgımız entelektüel ve teknik dünya Sokrates’in çagdaşlarının dünyasından sonsuz derecede daha karmaşıktır. Felsefi düşüncenin ruhu degişmemiştir; ama onun konusu inanılmaz ölçüde zenginleşmiştir. Özellikle felsefe, bugün düşüncesinin en degerli gıdalarından birini oluşturan bilimler ve tekniklerin olaganüstü gelişmesini görmezlikten gelemez. Hatta bazıları, örnegin, tarih felsefesinde, fizik felsefesinde, hukuk felsefesinde uzmanlaşmaktadırlar. Öte yandan genetik gibi tamamen bilimsel olan disiplinler de araştırmalarının sınırlarını saptamak ve ihtiyaçları olan ahlaksal onamayı elde etmek için filozofların düşünmesini talep etmektedir.
Çagdaş bir yazar, çok haklı olarak felsefi düşünce için "her yabancı konunun iyi oldugu"nu söylemiştir. Hatta buna "her iyi konunun da ona yabancı oldugu"nu eklemiştir. Bununla kastettigi, felsefenin boş bir düşünme olmaması, gerçegin şu veya bu alanıyla ilgili degerli bilgilerden beslenen bir düşünme olmasıdır.
Bilim üzerinde felsefi düşünmemiz, önce bilimin sonuçları ve yöntemleri üzerinde kendimize sorular sormamız demektir. Bilimsel bilginin dogası nedir ? Acaba o derin gerçege mi erişmektedir, yoksa bize sadece pratik formüller ve işe yarar semboller mi vermektedir? Matematikçinin sözünü ettigi aksiyomların degeri ve anlamı nedir? Bugün çok önemli olan felsefenin bu yönelimi bilgi kuramıdır (epistemoloji).
Ancak felsefi düşünce çok daha ileri gider ve bilimin tanımadıgı problemleri ortaya atar. Bilim akılsal, yani matematik formüllerle ifade edilebilir yasalarla birbirine baglayarak dogal olayları açıklamaya çalışır. Böylece veri olan bir olayla ilgili olarak niçin bir başkasının degil de şu tür bir şeyin meydana geldigi bilimsel olarak açıklanır. Ancak bilimin ortaya atmadıgı çok daha genel bir başka problem vardır. Bu, Leibniz’in "Neden hiçbir şey yok degildir de bir şey vardır!" sözüyle ifade ettigi problemdir. Gerçekten evrenin varlıgı kendisinden hareketle bilimin düzene koyma ve açıklama çabasına giriştigi gizil bir veridir. Ancak bu gizil veri her zaman üzerinde düşünülmeyi ve sorgulanmayı gerektirir: Neden hiçbir şey yok degildir de bir evren vardır? işte bu tamamen metafizik, yani ortaya konuşu bilimin ele alabilecegi şeylerin ötesinde olan bir problem türüdür. insan nereden gelmektedir, nereye gitmektedir? Bilinç, evrenin son eregi midir, yoksa gelip geçici bir ilinegi midir? Acaba insan tümüyle belirlenmiş midir, yoksa onun seçme özgürlügü var mıdır? Bütün bu problemler tipik olarak metafizik problemlerdir.
Felsefi derin düşünmenin modeli, Sokratesçi alay (ironie), yani gerçekte soru sorma, sorgulamadır. Platon’un Menon adlı diyalogunda Sokrates, Menon’u erdem konusunda sorguya çeker. Menon’un hayat ve ahlak konusunda belli bir deneyimi vardır. Erdem kavramı onun bildigi birşeydir. "Onun hakkında konuşmamda bir zorluk yok!" der. Sokrates, onu, erdemi tanımlama konusunda sıkıştırınca Menon tereddüt etmeksizin "Erdem insanlara hükmedebilme yeteneginden ibarettir" cevabını verir. Sokrates buna, çocuklar ve kölelerin de erdemli olabilecekleri, ancak onların hükmetme gücüne sahip olmadıklarını belirterek itiraz eder. Menon yukarıdaki sözlerinde ancak digerleri arasında erdemin bir örnegini vermiştir, onun tanımını ortaya koymamıştır. O zaman kavram, yani "erdemi tüm kapsamında göz önüne alan genel fikir" düzeyine yükselerek Menon erdemli olmanın "iyi şeyleri isteme" oldugunu söyler. Sokrates altın ve gümüşün de iyi şeyler oldugunu, ama onların peşinden koşan kişinin ancak adalet ve dindarlıga uygun bir tarzda davranması durumunda erdemli oldugunu hatırlatır. Görüldügü gibi Menon’un cevapları her seferinde Sokrates’in yeni sorularına yol açmaktadır. Sokrates’in, "Ben ancak tek bir şeyi biliyorum, o da hiçbir şey bilmedigimdir" demesine karşılık Menon bildigini sanmaktaydı. Böylece Sokrates, bilgilerinden emin olarak onun saflıgıyla eglenen insanlara en safça soruları yöneltmekten vazgeçmez. Ancak kısa bir süre sonra Sokrates’in soruları onları rahatsız etmeye başlar; onlar kendi düşüncelerindeki çelişkileri görürler ve hiçbir şey bilmediklerini fark ederler. Görüldügü gibi Sokrates Menon’a hiçbir bilgi aktarmaz, sadece sorular sormakla yetinir. Burada derin düşüncenin konusu Sokrates’in bilgisi degildir, Menon’un bilgisidir. Menon hiçbir şey ögrenmez, sadece yogun bir şekilde düşünür. Keşfettigi problemler aslında daha önceki deneyimi ve bilgisi içinde mevcut bulunmaktadır.
Sokrates kendisini, bir ebe olan annesine benzetmekten hoşlanmaktaydı. O hiçbir şey ögretmemekteydi, sadece ruhları "dogurtmak"la, onlara içlerinde taşıdıkları problemler ve güçlükleri gün ışıgına çıkarmalarına yardımcı olmakla yetinmekteydi. Sokrates işte tam da bu noktada, yani hiçbir şey ögretmemesi, ama bizi düşündürmesi bakımından en mükemmel anlamda filozoftur.
Sokrates, gündelik hayatın problemleri, zanaatçıların teknikleri, siyaset üzerinde düşünmekteydi. iki bin yıllık bir tarihten sonra bizim içinde yaşadıgımız entelektüel ve teknik dünya Sokrates’in çagdaşlarının dünyasından sonsuz derecede daha karmaşıktır. Felsefi düşüncenin ruhu degişmemiştir; ama onun konusu inanılmaz ölçüde zenginleşmiştir. Özellikle felsefe, bugün düşüncesinin en degerli gıdalarından birini oluşturan bilimler ve tekniklerin olaganüstü gelişmesini görmezlikten gelemez. Hatta bazıları, örnegin, tarih felsefesinde, fizik felsefesinde, hukuk felsefesinde uzmanlaşmaktadırlar. Öte yandan genetik gibi tamamen bilimsel olan disiplinler de araştırmalarının sınırlarını saptamak ve ihtiyaçları olan ahlaksal onamayı elde etmek için filozofların düşünmesini talep etmektedir.
Çagdaş bir yazar, çok haklı olarak felsefi düşünce için "her yabancı konunun iyi oldugu"nu söylemiştir. Hatta buna "her iyi konunun da ona yabancı oldugu"nu eklemiştir. Bununla kastettigi, felsefenin boş bir düşünme olmaması, gerçegin şu veya bu alanıyla ilgili degerli bilgilerden beslenen bir düşünme olmasıdır.
Bilim üzerinde felsefi düşünmemiz, önce bilimin sonuçları ve yöntemleri üzerinde kendimize sorular sormamız demektir. Bilimsel bilginin dogası nedir ? Acaba o derin gerçege mi erişmektedir, yoksa bize sadece pratik formüller ve işe yarar semboller mi vermektedir? Matematikçinin sözünü ettigi aksiyomların degeri ve anlamı nedir? Bugün çok önemli olan felsefenin bu yönelimi bilgi kuramıdır (epistemoloji).
Ancak felsefi düşünce çok daha ileri gider ve bilimin tanımadıgı problemleri ortaya atar. Bilim akılsal, yani matematik formüllerle ifade edilebilir yasalarla birbirine baglayarak dogal olayları açıklamaya çalışır. Böylece veri olan bir olayla ilgili olarak niçin bir başkasının degil de şu tür bir şeyin meydana geldigi bilimsel olarak açıklanır. Ancak bilimin ortaya atmadıgı çok daha genel bir başka problem vardır. Bu, Leibniz’in "Neden hiçbir şey yok degildir de bir şey vardır!" sözüyle ifade ettigi problemdir. Gerçekten evrenin varlıgı kendisinden hareketle bilimin düzene koyma ve açıklama çabasına giriştigi gizil bir veridir. Ancak bu gizil veri her zaman üzerinde düşünülmeyi ve sorgulanmayı gerektirir: Neden hiçbir şey yok degildir de bir evren vardır? işte bu tamamen metafizik, yani ortaya konuşu bilimin ele alabilecegi şeylerin ötesinde olan bir problem türüdür. insan nereden gelmektedir, nereye gitmektedir? Bilinç, evrenin son eregi midir, yoksa gelip geçici bir ilinegi midir? Acaba insan tümüyle belirlenmiş midir, yoksa onun seçme özgürlügü var mıdır? Bütün bu problemler tipik olarak metafizik problemlerdir.
2 Yorumlar
Sokrates en iyisi kabul edelim
Menon tecrübeci:)