3. Üniversiteler
|
Türkiye’de felsefenin kurumlaşmasında, bütün bunlara ragmen en önemli rolü son çözümlemede Üniversite’nin oynadıgını belirtmek kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu görevi Türkiye’de felsefenin kurumsallaşmasının başlangıcında, neredeyse yalnız başına istanbul Üniversitesi yerine getirmiştir. Çünkü, istanbul Üniversitesi felsefenin kurumsallaşması sürecinde, deyim yerindeyse bir motor görevi yapmış, başta 1939 yılında kurulacak olan Ankara Üniversitesi olmak üzere, birçok cumhuriyet üniversitesinin felsefe araştırmacılarının yetiştigi bir kaynak olmuştur. Nitekim, istanbul Üniversitesi, Felsefe Bölümü’nde hocalık yapan veya yetişen birçok araştırmacı, daha sonra farklı üniversitelere geçmiş, buralarda çogunluk yeni felsefe bölümlerinin kurulması görevini üstlenmiştir.
İstanbul Üniversitesi’nin felsefenin kurumsallaşmasında oynadıgı rolde fazlasıyla etkili olan iki önemli tarih vardır. Bunlardan ilk tarih, istanbul Darülfünunu’na tüzel kişilik kazandıran 3 Mart 1924 tarihli Ögretim Birligi Yasası’dır. ikincisi ise, istanbul Üniversitesi’nin modern bir araştırma ve egitim kurumu olarak kuruluşunu saglama iddiasında olan, fakat üniversitede reform öncesi mevcut olan 257 ögretim üyesinin ideolojik nedenlerle 140’a inmesiyle sonuçlanması bakımından tartışılabilir nitelikte olan 31 Mayıs 1933 tarihli Üniversite Reformu’dur. işte bu tarihte yeniden yapılanan istanbul Üniversitesi’nde, bagımsız bir "Felsefe Bölümü" kurulur ve felsefe alanında modern anlamda bir egitim ve araştırma faaliyeti burada sürdürülmeye başlanır. Bölümün ögretim üyelerinin üç ayrı kaynaktan geldigi söylenebilir:
1. Eski üniversiteden, yani Darülfünun’dan kadroya alınan hocalar.
2. Avrupa’ya tahsile gönderilen ve Avrupa Üniversitelerindeki ögrenimlerini veya ihtisaslarını başarıyla tamamladıktan sonra geriye dönen Türkler.
3. Yabancı profesörler.
Üniversite Reformu’ndan sonra işlerine son verilmeyip, kendilerinden Felsefe Bölümü’nde yararlanılan eski Darülfünun hocaları, biri Mustafa Şekip Tunç, digeri Orhan Saadettin olmak üzeri iki kişidir. Bunlardan, Fransız filozofu Bergson ile adeta özdeşleşen bir kimlige sahip olan Mustafa Şekip Tunç, bütün bir felsefe tarihini Bergson felsefesini hazırlayan düşünce birikimi olarak görmekle birlikte, saf felsefeden, yine de gıdasını bilimden alan bir felsefeyi anlar. Orhan Saadettin ise, felsefe alanında doktorasını Almanya’da yapan ve yazılarının altına doktor ünvanını koyan ilk Türk felsefecisi olmak özelligini taşır. Bu, elbette felsefe etkinliginin ilk kez başka herhangi bir disiplinden degil, fakat kendisinden hareketle anlatılmasını saglama yönünde bir çabayı ifade etmektedir.
İkinci kategoride yer alan, yani bizzat Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından yurtdışına felsefe alanında ihtisas yapmaya gönderilen ögretim elemanlarına gelince, bunların sayısı da üçtür: Macit Gökberk, Takiyettin Mengüşoglu ve Halil Vehbi Eralp. Bunlardan Halil Vehbi Eralp Fransa’da yetişmiş olup, daha ziyade felsefe tarihiyle ilgilenmiştir. Felsefe doktoralarını Almanya’da ünlü felsefeci ya da filozofların yanında yapmış olan Macit Gökberk ve Takiyettin Mengüşoglu ise, Türkiye’nin akademik anlamda en yüksek düzeydeki ilk felsefeci kuşagını oluşturma onuru taşır. istanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nün 1930’lu yıllarda ögretim üyesi kadrosunu meydana getirenler arasında en önemli yeri, hiç kuşku yok ki, yurtdışından getirilen felsefe profesörleri alır.
Üçü de Alman olan bu felsefeciler, sırasıyla Hans Reichenbach, Ernst von Aster ve Walter Kranz’dır. Bunlardan, Türkiye’de beş yıl süreyle görev yapmış olan Reichenbach, Viyana Çevresi’nin üyelerinden biri olup, bilim temelli pozitivist felsefe anlayışının dünyada bilinen en önemli temsilcisidir. Felsefeden ancak bilimlerin gözetiminde, denetiminde ve de belirleyiciliginde yaşama hakkına sahip olan bir düşünme ve araştırma etkinligini anlayan Reichenbach’ın bölüme getirilişinde en çok, cumhuriyet yönetiminin her türlü düşünme biçimini esas olarak bilimin kılavuzluguna bırakmaktan yana bir tavır içinde olmasının etkin oldugu sanılmaktadır. Bölümde kaldıgı süre boyunca matematiksel mantık ve bilimsel felsefe dersleri veren, "üniversitedeki felsefeciler üzerinde derin bir tesir bırakan", kısacası, Türkiye’de felsefenin bilim ekseni üzerinde gelişmesinde ve yayılmasında çok etkili olan Reichenbach, Türk felsefe camiasına, asistanlıgını yaptıgı sıralarda kendisi gibi pozitivist felsefe anlayışını benimsemiş olan parlak bir Türk felsefecisi Nusret Hızır’ı armagan etmiştir.
Felsefe anlayışı yine pozitivizme yakın düşen felsefe tarihçisi Ernst von Aster ile daha ziyade antik Yunan felsefesi üzerine felsefi ve filolojik nitelikteki araştırmalarıyla tanınan Walter Kranz ise, açıktır ki, bölüme felsefeyi, Reichenbach’ın kişiliginde seçkinleşen felsefeyi problemler açısından ve diger bilgi etkinlikleriyle olan baglantısı içinde ele alma tavrına karşı, felsefe tarihi temelinde kurmak amacı ve anlayışının bir sonucu olarak getirilmiştir. Buraya kadar ele alınan üç ayrı kategoriden felsefeci, Türkiye’de daha sonra üniversite içinde felsefeyle ugraşacak hemen bütün felsefecilerin dogrudan ya da dolaylı hocaları olarak görülebilir.
Modern anlamda kurulan ikinci felsefe bölümü, Ankara’da Dil ve Tarih Cografya Fakültesi bünyesinde kırklı yılların başından itibaren etkinliklerine başlamıştır. Mehmet Emin Erişirgil’in çabalarıyla kurulan bu bölüme, daha sonra Paris Sorbonne Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Felsefe kürsüsü yöneticiligini yapacak olan O. Lacombe’un katkılarının önemine dikkati çekmek gerekir. Felsefe, bilim tarihi, psikoloji ve sosyoloji disiplinlerini birarada bünyesinde toplayan bölümün ilk ögretim üyeleri arasında Nusret Hızır, Aydın Sayılı, Necati Akder, Tahir Çagatay, Muzaffer Şerif, Behice Boran, Niyazi Berkes ve Ragıp Atademir yeralmaktadır.
İstanbul Üniversitesi’nin felsefenin kurumsallaşmasında oynadıgı rolde fazlasıyla etkili olan iki önemli tarih vardır. Bunlardan ilk tarih, istanbul Darülfünunu’na tüzel kişilik kazandıran 3 Mart 1924 tarihli Ögretim Birligi Yasası’dır. ikincisi ise, istanbul Üniversitesi’nin modern bir araştırma ve egitim kurumu olarak kuruluşunu saglama iddiasında olan, fakat üniversitede reform öncesi mevcut olan 257 ögretim üyesinin ideolojik nedenlerle 140’a inmesiyle sonuçlanması bakımından tartışılabilir nitelikte olan 31 Mayıs 1933 tarihli Üniversite Reformu’dur. işte bu tarihte yeniden yapılanan istanbul Üniversitesi’nde, bagımsız bir "Felsefe Bölümü" kurulur ve felsefe alanında modern anlamda bir egitim ve araştırma faaliyeti burada sürdürülmeye başlanır. Bölümün ögretim üyelerinin üç ayrı kaynaktan geldigi söylenebilir:
1. Eski üniversiteden, yani Darülfünun’dan kadroya alınan hocalar.
2. Avrupa’ya tahsile gönderilen ve Avrupa Üniversitelerindeki ögrenimlerini veya ihtisaslarını başarıyla tamamladıktan sonra geriye dönen Türkler.
3. Yabancı profesörler.
Üniversite Reformu’ndan sonra işlerine son verilmeyip, kendilerinden Felsefe Bölümü’nde yararlanılan eski Darülfünun hocaları, biri Mustafa Şekip Tunç, digeri Orhan Saadettin olmak üzeri iki kişidir. Bunlardan, Fransız filozofu Bergson ile adeta özdeşleşen bir kimlige sahip olan Mustafa Şekip Tunç, bütün bir felsefe tarihini Bergson felsefesini hazırlayan düşünce birikimi olarak görmekle birlikte, saf felsefeden, yine de gıdasını bilimden alan bir felsefeyi anlar. Orhan Saadettin ise, felsefe alanında doktorasını Almanya’da yapan ve yazılarının altına doktor ünvanını koyan ilk Türk felsefecisi olmak özelligini taşır. Bu, elbette felsefe etkinliginin ilk kez başka herhangi bir disiplinden degil, fakat kendisinden hareketle anlatılmasını saglama yönünde bir çabayı ifade etmektedir.
İkinci kategoride yer alan, yani bizzat Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından yurtdışına felsefe alanında ihtisas yapmaya gönderilen ögretim elemanlarına gelince, bunların sayısı da üçtür: Macit Gökberk, Takiyettin Mengüşoglu ve Halil Vehbi Eralp. Bunlardan Halil Vehbi Eralp Fransa’da yetişmiş olup, daha ziyade felsefe tarihiyle ilgilenmiştir. Felsefe doktoralarını Almanya’da ünlü felsefeci ya da filozofların yanında yapmış olan Macit Gökberk ve Takiyettin Mengüşoglu ise, Türkiye’nin akademik anlamda en yüksek düzeydeki ilk felsefeci kuşagını oluşturma onuru taşır. istanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nün 1930’lu yıllarda ögretim üyesi kadrosunu meydana getirenler arasında en önemli yeri, hiç kuşku yok ki, yurtdışından getirilen felsefe profesörleri alır.
Üçü de Alman olan bu felsefeciler, sırasıyla Hans Reichenbach, Ernst von Aster ve Walter Kranz’dır. Bunlardan, Türkiye’de beş yıl süreyle görev yapmış olan Reichenbach, Viyana Çevresi’nin üyelerinden biri olup, bilim temelli pozitivist felsefe anlayışının dünyada bilinen en önemli temsilcisidir. Felsefeden ancak bilimlerin gözetiminde, denetiminde ve de belirleyiciliginde yaşama hakkına sahip olan bir düşünme ve araştırma etkinligini anlayan Reichenbach’ın bölüme getirilişinde en çok, cumhuriyet yönetiminin her türlü düşünme biçimini esas olarak bilimin kılavuzluguna bırakmaktan yana bir tavır içinde olmasının etkin oldugu sanılmaktadır. Bölümde kaldıgı süre boyunca matematiksel mantık ve bilimsel felsefe dersleri veren, "üniversitedeki felsefeciler üzerinde derin bir tesir bırakan", kısacası, Türkiye’de felsefenin bilim ekseni üzerinde gelişmesinde ve yayılmasında çok etkili olan Reichenbach, Türk felsefe camiasına, asistanlıgını yaptıgı sıralarda kendisi gibi pozitivist felsefe anlayışını benimsemiş olan parlak bir Türk felsefecisi Nusret Hızır’ı armagan etmiştir.
Felsefe anlayışı yine pozitivizme yakın düşen felsefe tarihçisi Ernst von Aster ile daha ziyade antik Yunan felsefesi üzerine felsefi ve filolojik nitelikteki araştırmalarıyla tanınan Walter Kranz ise, açıktır ki, bölüme felsefeyi, Reichenbach’ın kişiliginde seçkinleşen felsefeyi problemler açısından ve diger bilgi etkinlikleriyle olan baglantısı içinde ele alma tavrına karşı, felsefe tarihi temelinde kurmak amacı ve anlayışının bir sonucu olarak getirilmiştir. Buraya kadar ele alınan üç ayrı kategoriden felsefeci, Türkiye’de daha sonra üniversite içinde felsefeyle ugraşacak hemen bütün felsefecilerin dogrudan ya da dolaylı hocaları olarak görülebilir.
Modern anlamda kurulan ikinci felsefe bölümü, Ankara’da Dil ve Tarih Cografya Fakültesi bünyesinde kırklı yılların başından itibaren etkinliklerine başlamıştır. Mehmet Emin Erişirgil’in çabalarıyla kurulan bu bölüme, daha sonra Paris Sorbonne Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Felsefe kürsüsü yöneticiligini yapacak olan O. Lacombe’un katkılarının önemine dikkati çekmek gerekir. Felsefe, bilim tarihi, psikoloji ve sosyoloji disiplinlerini birarada bünyesinde toplayan bölümün ilk ögretim üyeleri arasında Nusret Hızır, Aydın Sayılı, Necati Akder, Tahir Çagatay, Muzaffer Şerif, Behice Boran, Niyazi Berkes ve Ragıp Atademir yeralmaktadır.
3 Yorumlar
teşekkür ediyorum sürekli takipteyim..saygı ile
çok bilgilendirici bir makale fakat Ankara Ekolü adında bir başlık atılmalı ve bu da derinleştirilmeliydi.
Yazının ne başında ne de sonunda yazarı ve yayınlandı ise yayın yeri hakkında bir bilgi bulunmuyor ilave edilmesi faydalı olacaktır. Ayrıca yazının kaynakçası ile beraber yayımlanması bu konuda daha detaylı bilgi sahibi olmak isteyenler için yardımcı olacaktır dikkate alınırsa memnun oluruz.