Soru 23 : Aristoteles'ten sonra, yunan felsefesi hangi konulara yöneldi?

Platon ve Aristoteles'in sistemlerinden sonra, isa'nın doğumundan önceki üç yüz yıl süresince, felsefenin üzerinde durduğu belli başlı konu, ahlâk problemiydi. Bu çağın
toplumsal ve politik bakımdan bir kargaşalık çağı olması, felsefî düşünceyi teorik amaçlardan çok pratik çözüm yolları aramaya zorlamıştı. «İnsan, hayatını nasıl düzenlemeli, hangi kurallara uyarak yaşamalıdır?» ya da «mutlu bir hayat, nasıl mümkündür, bunun yolları nelerdir?» gibi sorular, bu dönemin filozoflarını bütün öteki sorulardan daha fazla ilgilendiriyordu.

Stoalı'lar diye tanınan felsefe akımının kurucusu Kıbrıslı Zenon (i. ö. 336-264), insanın, doğru, erdemli ve mutlu yaşamasının temelini, dünyaya bağlı olmamakta buluyordu, insan, ne devlete, ne de tanrılara bağlı olarak yaşamalıdır, insan, sadece kendi kendine dayanarak ve güvenerek yaşamak zorundadır. Böyle yaşamasını sağlayacak bir güce sahiptir. Bu güc, akıl gücüdür; akılla düşünebilmesidir. Bütün tutkular ve duygular, insana zararlı olan şeylerdir. Çünkü tutkular ve duygular, insanoğlunun aklını karartır, onun iyice işlemesini engeller. Oysa, kişinin tam anlamıyla özgürlüğüne ulaşması ve yaşamaktan tad alması için aklını kullanması gereklidir. Gerçek mutluluk; dış varlıklara muhtaç olmak, onlara bağlanmak, onlara önem vermek değil, kendi kendine yetebilmektir. Böylece, insan, dünyanın geçici ve değersiz yanlarından sıyrılarak, kendine döner, kendi gerçek ve öz varlığına ulaşır.

Demek ki, bağımsızlığa ve mutluluğa ulaşmamızı sağlayan araç, bir «duygusuzluk» haline girmektir, yani tutkulardan, eğilimlerden, duygulardan kurtulmaktır. «Duygusuzluk» sayesinde, bütün kuruntulardan, ve batıl inançlardan sıyrılırız, özgürlük de budur. Ama özgürlük, insanın istediğini yapması demek değildir, özgürlük, zorunluğu, yani varlığın yasalarını görüp tanımak ve onları oldukları gibi kabul etmektir. Bundan ötürü, erdemli olmak, akla uygun olmak ve evrenin yasasına, tabiata göre yaşamak demektir. Stoalıların bu ahlâk öğretisi, isa'dan sonra beşinci yüzyıla kadar etkili olmuş ve özellikle Roma'da yaygınlaşmıştır.

Aynı dönemde ün kazanan ve yayılan bir başka ahlâk felsefesi de Epikuros'çuluktur. Epikuros, görüşlerini Atina'da, aşağı yukarı i. ö. 300 yıllarında açıklamıştır. Epikuros,erdemli ve mutlu bir hayatı, dünyadan eletek çekerek, batıl inançlardan kurtularak ve hayatın tadını çıkararak yaşamakta buluyordu. Kişinin hayatını yaşayarak özgür ve mutlu olması, özellikle batıl inançlardan kurtulmasına bağlıydı. Bundan ötürü, filozof, tanrıların insan hayatına (hâkim olmadıklarını, çünkü bu dünya ile uğraşmadıklarını ileri sürüyordu. Evrendeki olaylar, belli kanunlara göre ortaya çıkıyordu. Tabiat üstü kuvvetlere inanç, boş bir kuruntudan başka şey değildi. Nitekim ölüm korkusu da, bu çeşit bir kuruntuydu. «Biz yaşadıkça ölüm diye bir şey yoktur, ölüm geldiği zaman ise artık biz mevcut olmayacağız» diyordu filozof. İnsan «haz» arayarak, «haz» elde ederek mutlu olur¬du ancak. Ama «haz» Epikuros'un felsefesinde «acıdan kurtulmak» anlamına gelmektedir. Haz almak için ölçülü bir hayat sürmek gereklidir. Epikuros, insan iradesinin hürlüğü konusunda, ilgi çekici bir görüş ileri sürmüştür. Filozof, insan iradesinin daha önceden belirlenmediğini, kör bir alınyazısına bağlı bulunmadığını ileri sürer, insan iradesinin ve insanın seçme ve yapma (eylem) hürlüğünün birçok dış nedenlerin etkisi altında kaldığını inkâr etmez. Ama bununla birlikte, insanın iradesinin yine de hür bir şekilde işlediğini kabul eder.

Aristoteles'ten sonra ortaya çıkan felsefe akımları içinde «şüphecilik» de önemli bir yer tutar. Pyrrhon (i. ö. 365 -275) ve öğrencisi Timon (i. ö. 320-230), varlıklar hakkında doğru bilgiler elde edemeyeceğimizi söylemişlerdi. Daha önce, sofistlerin de «insan bilgisinin kaynağı ve değeri nedir?» sorusunu ele alarak şüpheciliğe düştüklerini görmüştük. Ne var ki Pyrrhon'un «şüpheciliği»,bu çağın genel eğilimine uygun olarak ahlâk probleminin araştırılması dolayısiyle varılmış bir şüpheciliktir. Pyrrhon, Yunan felsefesinin geleneğine bağlı olarak, erdemin ve mutluluğun tümelinde bilginin bulunduğunu kabul etmişti. Bundan ötürü, urdemli ve mutlu bir hayata ulaşmamız için, önce bilginin no olduğunu araştırmak gerektiğini düşünüyordu. Bu araştırma sonunda, bilgilerimizin, hakikate ulaşmayı sağlayamadiği sonucuna varıyordu.

Filozofa göre, herhangi bir şey hakkında kesin ve doğru bir yargı veremeyiz, bundan ötürü herhangi bir yargı vermekten kaçınmamız gereklidir. Biz varlığın ancak görünüşünü bilebiliriz. Varlığın altında ve gerisinde ne olduğunu bilemeyiz. Bundan ötürü, bilgisine ulaşamayacağımız konuları bir yana atmamız zorunludur. Bunu yapınca, birçok kuruntudan ve korkudan kurtulmuş oluruz. Bu kuruntular arasında en önemlileri ölüm ve ölümden sonra başımıza gelecekler hakkındaki korkulardır. Demek ki, şüphecilik, bizi erdemli ve mutlu bir hayata ulaştırabilir.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP