HÜRRİYET PROBLEMİ

ŞEREF GÜNDAY


"Her olayın bir nedeni vardır." hükmü, aklın ilkeleri kadar temel bir prensiptir.
Hürriyetin bir problem haline gelmesinin temelinde de bu hüküm vardır. "Ben
hürriyete sahibim" ve "her olayın bir nedeni vardır" hükümleri felsefi alanda birbirleriyle olan ilişkileri bakımından bağdaşmaz görünmektedirler.

Her olayın bir nedeni var ise, benim aldığım tüm kararların, yani seçimlerimin
de bir nedeni vardır. "Neden", bir başka anlamıyla, seçimimden önceki şartlar demektir. Yani, sanki, nedensellik varsa, seçimim seçim anından önceki şartlar tarafından belirlenmiştir.

Bu anlayışı bir prensip haline getiren görüş "determinizm'dir". Determinizm'e
göre, "her ne olursa olsun kendisinden önceki şartlar tarafından belirlenmiştir" . Her ne yaparsak yapalım, yaptığımız şeyi belirleyen kendisinden önceki şartlardır. Buradaki, "önceki şartlar" olarak adlandırdığımız durumun tam olarak bilinip bilinmemesipek önemli değildir. "Önceki şartlar", akli, fiziki, ilahi olabilir ve hatta bunlardan hangisi olduğu tam olarak bilinmeyebilir.

Bu noktada "determinizm" ve "fatalizm'i" ayırd etmek gerekir. Fatalizm de herşeyin bir nedeni olduğunu kabul eder, ancak insanın bu nedenleri değiştirebilme gücü olduğunu inkar eder. Yani, "her ne olacaksa olacaktır" .

Bugünkü düşünce sistemlerine baktığımızda, determinizmi, hürriyeti inkar ede-
cek şekilde kabul eden oldukça çeşitli sistemlerle karşılaşmaktayız. Mesela:
Materyalizme göre, insan hayati tamamen maddenin bir uzantısıdır, yani maddeseldir. Bu hüküm doğruysa, maddi alandaki determinizm akli alanda da aynen geçerlidir ve dolayısıyla hürriyet yoktur.

Evolusyoncular (evolutionism) da insanı "maddenin daha kompleks bir şekli"
olarak tarif etmektedirler . Eğer darminizm bilimsel bir gerçekse, hürriyete yer yoktur.Çevrecilere (environmentalist) göre ise, bizim tüm yaşantımız Sosyal Çevreyeuyum sürecidir.Tüm yapıp etmelerimiz tabiat tarafından planlanmaktadır .

Davranışçılara göre, (özellikle B. F. Skinner) insan doğası, eğer bir anlamı
varsa, tarihindeki ödül ve cezanın zorlamasından başka birşey değildir .
Marxism ve Freudianizm'e göre de biz, bizim dışımızdaki Sosyalleşme süreci
tarafından belirlenmekteyiz ve dolayısıyla hür irade yoktur.

Bu görüşlerin karşısında duruyor gibi görünen "indeterminizm'e" göre ise meydana gelen her olayın bir nedeni olması zorunlu değildir. Okyanusta bir damla kadar
da olsa nedensiz davranışlar olabilir, indeterminizm tam olarak belirlenmiş bir kavram değildir. Acaba, indeterminizm, olayların nedensiz meydana gelebileceği
görüşümüdür, yoksa nedenlerin belirlenemeyeceği görüşü müdür?

Eğer, indeterminizm, "nedensizlik" ise hürriyeti desteklediği pek söylenemez.
"Benim" seçimlerimin "ben" tarafından dahi nedeni yoksa, bu seçimler "benim"
değildir.Benim olmayan bir seçimde "benim" ne kadar hür olduğum tartışılır.Yok eğer, "nedensizlik" nedenlerin bilinmemesi ise, yine de bu görüş hürriyete destek vermez. Çünkü, nedenin bilinmemesi nedensizlik veya belirlenmemişlik anlamınıtaşımaz.Böyle olsaydı "şans" kavramını hürriyeti temellendirmek için kullanabilirdik. Şans dediğimiz durumun içinde "planlanmamışlık", "şartların tam bilinememesi" ve "tahmini ihtimaliyet" kavramları vardır.Ancak bunların hiçbiri hürriyeti temellendirmek için kullanılamaz.Bir kişiye herhangi bir şans oyunundan bir ödül çıkması kişinin hürriyeti ile ilgili değildir.

O halde, ister tabiatta "belirlenmiştik" ister "belirlenmemişlik" olsun, tabiat se-
viyesinde kaldığımız sürece, hürriyeti temellendiremeyiz. Bir başka deyişle, insanı tabiatın bir parçası ve tabiatta var olan prensiplerin uygulanabildiği biralan(olarak)gördüğümüz sürece insan hürriyetinden söz edilemez. Tabiatta genel-geçer bir nedenselliğin olup olmaması hürriyet problemi üzerinde hiçbir değişiklik meydana getirmez. Determinizm doğruysa, şartlar aynı olduğu sürece meydana gelen olaydan bir başkası meydana gelemez. Determinizm doğru değilse aynı şartlar altında birden çokihtimalli sonuçlar meydana gelebilir. Ancak, yukarıda da söylediğim gibi,aynı şartlar altında sonuçların farklı olabilmesi ihtimali, fiziki tabiat seviyesinde kaldığımız sürece, hürriyet fikrini doğrulamaz. Çünkü, bizim hürriyet anlayışımızın temel kavramı "seçim"dir. Seçimsiz çokluk bir hürriyet durumu değildir.

Bu durumu, J. Searle şöyle açıklamaktadır: Tabiat, ister Newton Fiziğinin iddia
ettiği gibi determinist bir parçacık hareketi olsun,ister çağdaş Quantum mekaniğinin
iddia ettiği gibi indeterminist bir parçacık hareketi olsun, hürriyet fikrini desteklemez .

Tüm bu tartışmalara rağmen karşımızda önemli bir gerçek vardır ki bu "hürriyet
yaşantısı"dır. Bir yaşantı olarak, biz, "hür" olduğumuzu hissetmekteyiz.O halde,insani yaşantı seviyesinde hürriyet vardır. Problem, bu hissedilen hürriyet halinin nasıî temellendirileceğidir.

J. Hospers'e göre, nedensellik ve hürriyet birbiriyle çelişen iki kavram değildir .
Hürriyet fikri içinde de nedensellik vardır, ancak buradaki nedensellik fiziki değil
"akli"dir. Bizim davranışlarımızı ve kararlarımızı yönlendiren içsel ifade deterimizdir(inner states). Bu anlamda, içsel ifadelerimiz (inanışlarımız, isteklerimiz, umutlarımız vb.) bir nedendir. Fakat, bu çeşit neden-sonuç ilişkisi deterministik değildir.

Biz, aynı içsel ifadeye sahipken başka türlü de hareket edebilirdik. Nitekim, hipnotik ve dış zorlamalarla yapılan davranışlar bunlardan kolayca ayırd edilebilir. Hospers'in açıklamalarına göre psikolojik seviyede hürriyete yer vardır.

Burada denmek istenmektedir ki "aklın" veya "şuurun" determine ettiği davranışlar hürdür. Ancak, problem şudur: şuuruda determine eden şeyler yok mudur?
Eğer varsa hürriyet bir yanılgıdır. Nasıl ki güneş batmadığı halde "güneş battı" deriz,hür olmadığımız halde, bir gelenek olarak, biz hürüz demekteyiz. Bu itiraza göre,herşey, alemin ilk varlığa geldiği andan itibaren belirlenmiştir. Aynen, şu anda Antartika'da bulunan bir buz dağının kütlesinin milyonlarca yıl önceki şartlar tarafından belirlendiği gibi.

Yukarıdaki problem karşısında, Hospers gibi orta yol takip edenlere "Compata-
bilist" (uzlaştırıcı) denmektedir. Bunlara göre hür irade (free will) ve determinizm birlikte var olabilir. Evrende herşey önceki şartlar tarafından belirlenmiştir. Ancak bazı insan davranışları bu nedensellik zincirinin dışındadır. Yani, hürdür. Buradaki "hürriyet" belirlenmemişlik değildir, var olan önceki şartlar, meydana gelen davranışın "zorunlu nedeni" değildir denmek istenir.

Bu çözüm pek açık değildir. îma edilen şudur: "ben"in neden olduğu davranışlarla "dış şartların" neden olduğu davranışı ayırd etmek gerekir. Teorik olarak
doğru olan bu ayrım temellendirilememektedir. Öyle bir açıklama getirilmeli ki
"ben"de moleküllerin yönünü değiştirebilen bir güç olmalıdır.Searle'a göre bu görüş
"fizikle" bağdaşmaz ve bu fikri destekleyen nedenlerimiz yoktur .

Searle'a göre üst düzey nitelikler alt düzey parçacıklarla açıklanabilir. Mesela,
camın saydam olmasının nedeni camı meydana getiren moleküllerde aranmalıdır.
Davranış seviyesinde düşünürsek,"akıl" vücut hareketlerine neden olur.Yani,akli
bir durum fiziki bir değişmeye neden olur. Ancak, Searle'm fikrine sadık kalırsak, üstseviyenin (akıl), alt düzey (sinir sistemi ve beyin) tarafından belirlenmiş olması gerekir.

Böyle bir açıklamaya rağmen, hala hürriyetten söz edilebilir mi? Searle, Com-
patabilist bir yol takip ederek, durum böyle olsa dahi hürriyetten söz etmek
mümkündür demektedir . Fiziki açıklamalar her ne olursa olsun bizde bir "şuur"
kavramı vardır.Biz şuurlu yaratıklarız.Bizi programlanmamış bir robottan ayırdeden
de şuura sahip olmamızdır. Programlanmış bir robotun hür olduğunu düşünemeyiz.
Biz bir robot değil isek, bizi robottan ayırd eden bir nitelik olmalıdır bu da
hürriyettir. "Şuur"a ilaveten biz "yönelmiş davranışlara" (intentional)da sahibiz.
Şuurlu ve intentional bir davranış "karar" ve "seçim"i gerektirir. Bizim "hürriyet"
kavramına sahip çıkmamızın nedeni de budur. Hürriyet yaşantısı bizim içimize
yerleştirilmiştir. Hürriyete inanmaktan başka şansızımda yoktur.

Searle'm yukarıdaki çözümü, "psikolojik determinizm" ve "fiziki determinizm"i
ayrı ayn ele almayı esas olarak kabul eder. Psikolojik determinizm'de önceki şartların sonuç üzerinde bir zorlaması yoktur. Ancak, yine de, Searle'da üst düzey nitelikler(akli ifadeler" miero-fiziki düzey tarafından belirlendiğinden radikal bir hürriyetçilik mümkün değildir.

Mc Ginn, hürriyete temelolarak şuur ve intentionalitiy'ye ilaveten bir de "aklın
aktifliği"ni göstermektedir . Akıl, sadece dünyayı anlamaz onu değiştirir de. Aklın
iradi (willing) kısmı dünya karşısında aktiftir. Akıl, fiziki alemin determine edilmiş bir parçası olsaydı, onu değiştirebilmesi mümkün olamazdı. Aklın aktifliği de
hürriyete bir temel olarak görülebilir.

Prof. Öner ise doğrudan "hürriyet" kavramının kendisinden hareket ederek onu
"bir yaşantı hali olarak görür . Hürriyet bir yaşantı hali olduğu için, objektif olarak tanımlanamaz. Prof. Öner'e göre "h(irriyet"in muhtevasında iki önemli unsur vardır,bunlar, "seçme" ve "eylenV'dir. "Seçimsiz hürriyet mümkün değildir" . Seçimimizi belirleyen zorunlu bir ilişki yoktur. Seçimlerimizde rol oynayan akli unsur "irade"dir. iradi seçimlerin psikolojik desteği "memnunluk" ve "pişmanlık"tır. Bu iki duygunun varlığı bana "başka türlü de yapabilirdim" ihtimalini vermektedir.

Hürriyetin temelinde de bu ihtimal vardır.Anladığım kadarıyla.Prof.Öner'i "compa tabilist" bir çizgide düşünmek mümkündür.Kendisi,sebep-sonuç ilişkisini kabul edip bu ilişkinin zorunlu olduğunu doğru bulmamaktadır. Sebep-sonuç ilişkisi olumsaldır.


II


Çeşitli tartışmalar sonucunda geldiğimiz nokta hemen hemen başladığımız nok-
tadır. Tabiat anlayışımız hürriyeti imkansız, insan anlayışımız ve yaşantımız ise
mümkün kılmaktadır. O halde, eğer problemin bir çözümü varsa o da monist
açıklamalardan vaz geçip iki ayn dünyanın varlığını kabul eden dualist
açıklamalara yer vermek olacaktır.

Tartışmalar gösteriyorki insan hürriyetini tabiatın içinde, tabiatın bir parçası
olarak açıklamak mümkün değildir.İnsanı tabiatın dışında tuttuğumuzda da tabiatla
münasebete getirmek oldukça problemli görünmektedir.

Mesela, "şu anda iradeli olarak yazmaya 5 dakika ara veriyorum" durumunda,
akli bir neden fiziki bir değişiklikle son buluyor. Fiziki olmayan bir neden fiziki bir sonuç doğuruyor. Bu hareketteki kararım, Searle gibi fiziki parçacıklarla açıklanırsa,bırakalım hür olup olmamasını,"benim" olduğu dahi söylenemez.O halde
"hürriyet'! herşeyden önce maddi veya fiziki açıklamaların dışında tutmak zorundayız.
Bu aynmı yapabilirsek, fiziki alemin açıklaması her ne olursa olsun, hürriyet
tartışmasını doğrudan etkilemez.Bu mümkün müdür? Mümkün olduğunun tek delili yaşantılarımız ve düşüncemizdir. Yani, delil, kendisine delil aradığımız şeyin kendisidir.

Akli ve fiziki alemin ayrılması problemi nasıl çözer? Öncelikle, fiziki alem
hakkındaki tesbitlerimizi akli aleme uygulamak için hiç bir geçerli neden kalmaz.
Nitekim, düşünce tarihi boyunca akli alemin, aynı fiziki alemi farklı prensiplerle
açıklaması aklın maddesel olan karşısındaki esnekliğini gösterir.Bu farklılık maddesel olandan değil akli olandan gelir. O halde, akıl, tabiat karşısında aktiftir.Bu aktivite aynı zamanda onun maddesel olandan farklılığıdır. Biz bu farklılığı en üst düzeyde "şuur" olarak dile getiririz. Şuur hali her zaman seçimi gerektirmez,fakat seçim için şuur gerekli bir tabandır."Şuur" belli bir yöne doğru yoğunlaştırdığında "iradeyi" meydana getirir. İradenin aktivitesi bir hürriyet hali olarak değerlendirilir.

Ohalde,hürriyet problemini aklın yapısında temellendirmek zorundayız.Saf şuur dış
dünyadan gelen verileri algılayıp anlama dönüştürür.Anlamlaştırma sırasında hüküm
vermek zorunda değiliz.O halde,şuur=hürriyet değildir.Hürriyet, şuurun ikinci bir
işleminde "karar verme" aşamasında ortaya çıkar.O zaman,karar verirken herhangi
bir kriterimiz var mıdır? Ya da hürriyet hiçbir ölçüyle sınırlandırılmış olmamak
mıdır?

Diyelim ki, A ve B arasında seçim yapacağız. A=Yazıya devam etmek,B=Yazıya 5 dakika ara vermek olsun. Aslında burada sadece iki alternatif yoktur.Sorun sadece A ve B'nin seçimi değildir. Hürriyet probleminin içinden çıkılamaz, birhal alması bu şekilde düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. Biz, sanki, seçimimizi belirlenmiş alternatifler karşısında yaptığımızı düşünmekteyiz. Böyle düşününce, hep
nedensellik zinciri içinde kalıp fiziki veriler alanında aklın müdahale ettiği noktaya gelememekteyiz.

Yukarıdaki örnekteki seçim, A ve B'nin seçimi değildir. Akli alandaki tüm verilerin A veya B'nin destekleyicisi olacak şekilde yeniden gözden geçirilip sınıflandırılmasıdır. O halde, hürriyet değil "hürriyet anı" vardır. Hürriyet anında akıltüm imkanlarını belirli alternatiflere destek olacak şekilde yeniden tasnifetmeye
çalışır. Bu tasnifle aklın en metodu "tutarsızlığa" düşmemektir. Yani, bir prensibin
farklı iki olguyu destekleyecek şekilde tasnif edilmemesi gerekir, aksi takdirde
"seçimsizlik" olur.

Bu takdirde, hürriyet basitçe A ve B alternatif düğmelerinden birinie basmak
değilder. Daha önce, A ve B alternatif düğmelerinin bağlantılarını tespit etmektir. Butesbit yapılırken zaten seçim kendiliğinden ortaya çıkmış olur. O halde, hürriyet,
aklın tabii bir fonksiyonudur. Aklın çalışma prensiplerinin dışında ayrı bir olgu
değildir. Nasıl ki canlı insan olmak nefes almayı gerektiriyorsa, akıllı olmakta hür
olmayı gerektirmektedir.

Bir itiraz olarak denilebilir ki, aklın çalışma şekli doğuştan belirlenmiştir. O
zaman benim hürriyetim nerededir? Bu itiraz, sanki akıl, yukarıda belirttiğimiz tasnifi otomatik olarak yapar gibi bir düşünceden kaynaklanmaktadır.Hürriyet böyle bir sistemin kendisi değil, bu sistemi harekete getirip getirme mektir.

Tartışmayı daha da ileri götürürsek, yani neden bu şekilde olduğumuzu sorarsak,
neden dünyaya geldiğimiz sorusundan pek bir farkı kalmaz. Bizi dünyaya getiren bir
neden varsa, bizi hür kılabilecek de aynı nedendir.Eğer,ilk nedene gidersek, elbetteki hürriyetin de bir nedeni vardır.Eğer,hürriyetin bir nedeni olması hürriyetsizlikmiş gibi düşünülürse bir kategori hatası yapılmış olur. Bizim ele aldığımız hürriyet varlıkla olan ilişkimizde ortaya çıkan hürriyet durumudur, varhğa gelişle ilgili olan değil, varhğa gelişte zaten hürriyet yoktur.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP