Althusser’in Felsefesinin Temel Kavramları (... devam )

Sınıf kavgasının hangi alanda olduğu ve neye bağlı olduğunun belirlenmesi gerekir. Althusser bunun cevabını ‘‘üretim tarzı’’ ve ‘‘verili bir sınıflı toplumdaki sömürüye bağlı’’ olarak verir. Sınıf kavgasının ‘‘maddi temeline’’ bakmak gerektiğini düşünen Althusser, bunun ‘‘son kertede, üretim ilişkileri ile üretici güçlerin, somut bir tarihi toplumsal formasyon içinde, belli bir üretim tarzının üretim ilişkileri içindeki birliğidir.Bu maddilik hem sınıf kavgasının ‘‘temeli’’ (Basis :Marx) hem de maddi varoluşudur, çünkü sömürü bu üretim içinde yer alır ve sınıf karşıtlığının, sınıf kavgasının temeli, sömürünün bu maddi koşulları içerisindedir.’’ (1987:18)

Althusser, bu açıklamalarla tarihin öznesi sorununun cevaplandığını düşünmektedir. Ona göre insan tarihin öznesi değildir. Marksizm’de insandan değil ‘‘ekonomik olarak verilmiş toplumsal dönemden’’ yola çıkılmaktadır. Marx’ın ‘‘toplumun bireylerden kurulmadığı’’ düşüncesini alan Althusser’e göre, ‘‘toplum bir bireyler bileşimi, toplamı değildir; onu oluşturan bireylerin içinde yaşadıkları, çalıştıkları ve savaştıkları toplumsal ilişkilerin sistemidir.’’ (1987:20)

Althusser son olarak Lewis’in üçüncü tezini de eleştirir. Bu teze karşılık öne sürdüğü fikir Marksizm-Leninizm’in temel tezi olan ‘‘yalnız varolan bilinir’’ tezidir.Bu tez, bu teorinin aynı zamanda ‘‘varoluş’’, ‘‘maddilik’’, ‘‘nesnellik’’ tezidir ve maddiliğin ‘‘öznellikten’’ önce geldiğini ve ondan bağımsız olduğunu açıklamaktadır. Varlığın düşünceden önce geldiğini açıklayan bir tezdir.(1987:21-22) ‘‘Tarihin motoru’’nun bilinçte olmadığını düşünen Althusser bunun felsefede de böyle olduğunu düşünür. Bu görüşten Althusser’in felsefeye ilişkin tanımı çıkmaktadır: ‘‘Felsefe, son kertede, teorideki sınıf kavgasıdır.’’(1987:26)

Althusser, Lewis’in tezlerinden iki temel sonuç olan ‘‘bilimsel ve siyasal sonuçlar’’çıkaracaktır. Althusser, bilimsel sonuçlar açısından Jean-Paul Sartre’da eleştirir. ‘‘tarihi yapan insandır’’ tezinden ne Lewis ne de Sartre tarih bilimi için bir şey çıkarmamıştır. Bu tez, ‘‘ekonomi, sınıf kavgası, devlet, proletarya, ideolojiler’’ üzerine bilimsel bilgiler edinilmesine imkân vermemiş ve varolan bilimsel bilginin gelişimini kösteklemiştir. (1987:27) Siyasal sonuçları açısından da bu tezin olumsuz sonuçlar doğurduğunu düşünen Althusser, bu tezin ‘‘kitlelerden değil insandan, sınıftan ve sınıf kavgasından değil insandan söz edilmesinin çıkarı olanların işine yarayacağını’’ düşünmektedir. Çünkü bu tezde, kapitalist, küçük burjuva, proleter ayrımı yapılmamaktadır. (1987:30) Tarihin öznesinin insan olmadığı temellendirmesini Althusser, yapıtının ‘‘Öznesiz ve Ereksiz Süreç’’ adlı bölümde de ele alacaktır.

3. Öznesiz ve Ereksiz Süreç

Althusser kendisine yapılacak itirazı kendisi dile getirir: ‘‘İyi ama, kitleler ve sınıflarda sonunda insanlardan oluşuyorlar!’’ (1987:73) Aynı itiraz Marx’ın bir sözünden de hareketle yapılabileceğini düşünür: ‘‘İnsanlar kendi tarihlerini yaparlar...’’ (1987:73) Fakat bu karşı çıkışlar yersizdir Althusser’e göre. Onun cevabı şöyledir: ‘‘Somut insanlar , tarih içinde, zorunlu olarak, öznedirler , çünkü tarih içinde özneler olarak hareket ederler. Ama tarihin öznesi yoktur. Daha da ileri gideceğim: insanlar, tarihin özneleri değildirler.’’ (1987:74) Althusser’e göre, eyleyici özneler ‘‘tarih içinde , yalnızca üretim ve yeniden üretim ilişkilerinin belirlenimi ve biçimleri içerisinde’’ hareket etmektedirler.

Bu görüşleri ile Althusser, ‘‘idealist burjuva’’ ve ‘‘ küçük burjuva’’ ile Marksizm arasına bir sınır çizdiğini düşünmektedir. Bu konu ile ilgili olarak Althusser’in son ifadelerini aktaralım: ‘‘Tarih bir öznesiz ve ereksiz süreçtir, içinde insanların toplumsal ilişkilerin belirlenimi altında özne olarak hareket ettikleri verili durumlar , sınıf kavgasının ürünüdürler.Demek ki, tarihin, terimin felsefedeki anlamında bir öznesi yoktur, bir motoru vardır: O motor sınıf kavgasıdır.’’ (1987:79-80)

Althusser felsefesine ilişkin üzerinde duracağımız son kavram ‘‘İdeoloji’’dir. Althusser, bu kavramla ilgili görüşlerini, devletin ideolojik aygıtları ile olan ilgisinde ele alır.

4. İdeoloji ve devletin ideolojik aygıtları

Althusser, ‘‘İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları’’ adlı yapıtında Marx’ın ‘‘üretim koşulları’’na ilişkin söylediklerini ele alır. Ona göre, üretimin koşulu üretim koşullarının yeniden üretimidir. Althusser, Marx’ın, bir toplumun üretimde bulunurken, üretim koşullarını yeniden üretmezse, ‘‘hayatını bir yıl bile sürdüremeyeceğini bir çocuğun bile bileceği’’ düşüncesinden hareket eder. Üretimin maddi koşullarının yeniden üretimi, ‘‘üretici güçler’’ ve ‘‘üretim ilişkileri’’ ile ilgilidir. ‘‘Üretici güçler’’, ‘‘üretim araçları’’ ve ‘‘emek gücünün yeniden üretimi’’ olarak ikiye ayrılmaktadır. (Althusser, 2000:17-24) Althusser, yapıtında üretim ilişkilerinin yeniden üretimi üzerinde geniş olarak durur.

Çünkü bu konu Marksist üretim tarzının ‘‘belirleyici’’ sorunudur. Althusser, bu ‘‘belirleyici’’ olan sorunu, ‘‘altyapı ve üstyapı’’, ‘‘devlet’’ve ‘‘devletin ideolojik aygıtları’’ ile olan ilgisinde ortaya koyar.

Marx, her toplum yapısını belirleyen iki ‘‘düzey’’in olduğunu düşünür. ‘‘Altyapı ve üstyapı’’. Bu yapıyı Althusser bir bina örneği ile açıklar: ‘‘Herkes tüm toplumların yapısının üzerine üstyapının iki katının yükseldiği bir temeli (altyapı) olan bir bina olarak tasarlanmasının kolay bir mecaz, mekâna ilişkin bir mecaz olduğunu kolaylıkla kabul edebilir: Bu bir topiktir. Her mecaz gibi bu mecaz da, bir şeyi gösterir, bir şeyle ilgili bir fikir verir. Neyi? Şunu: Temele dayanmasalardı üstkatların tek başlarına havada duramayacaklarını.’’ (2000:25) Althusser ‘‘altyapı’’nın ekonomik temel, üst yapının da iki ‘‘düzey’’ olan hukuk, devlet ve ideoloji olduğunu vurgular. Bina mecazında olduğu gibi ekonomik temel ‘‘son kertede’’ belirleyicidir. Ekonomik temel, ‘‘son kerte’’de katları (üstyapıyı) belirlemektedir. Althusser, bu mecazı yadsımaz, ama üstyapının doğasını ‘‘yeniden üretimden kalkarak’’ düşünmek istemektedir. Yani devlet,hukuk ve ideoloji
Althusser’in araştırma konusu olacaktır artık.

5. Devlet

Marksizme göre devlet, bir ‘‘baskı aracı’’dır. Devlet, ‘‘Yönetici sınıfların (19. yüzyılda burjuva ve büyük toprak sahipleri sınıfı) artı değerin zorla elde edilmesi sürecine (yani kapitalist sömürüye) boyun eğmesi için, işçi sınıfı üzerindeki egemenliklerini güven altına almalarını sağlayan bir baskı makinesidir.’’ (2000:27) Devlet, Marksizm’de ‘‘devlet aygıtı’’ olarak da adlandırılır. ‘‘Devlet aygıtı’’, ‘‘burjuvazi’’nin ‘‘proletarya’’ya karşı yürüttüğü yönetici sınıfların hizmetinde baskı aracıdır.

Bu terimden ne anlaşıldığını Althusser şöyle belirtir: ‘‘ Hukuki pratiğin gereklerine ilişkin olarak zorunluluğunu ve varlığını tanıdığımız özelleşmiş aygıt, yani yalnızca polis, mahkemeler, hapishaneler değil, fakat aynı zamanda polis ve uzmanlaşmış yardımcı birlikleri ‘‘olaylarla başa çıkamadıklarında’’ son kertede ek bir baskı gücü olarak doğrudan doğruya müdahale eden ordu ve bütünün üzerinde, devlet başkanı, hükümet ve yönetim.’’ (2000:27)

Althusser, ‘‘devlet aygıtı’’ ile ‘’devlet iktidarı’’nı birbirlerinden ayırır. Çünkü proletaryanın amacı da, ‘‘burjuvazi’’nin devlet aygıtını yıkmak için devlet iktidarını ele geçirmektir. (2000:31) Althusser bu ayırımı yaptıktan sonra kendi kavramı olan bir kavramında ayırımını yapar:

‘‘Devletin ideolojik aygıtları’’

Devletin ideolojik aygıtları devletin (baskı) aygıtıyla aynı şey değildir. Hükümet, yönetim, ordu, polis, mahkemeler, hapishaneler devletin baskı aygıtlarıdır. ‘‘Baskı’’ kelimesi devlet aygıtının ‘‘zor kullandığını’’ belirten bir kelimedir. Althusser, devletin ideolojik aygıtları olarak şunları belirtiyor: Din (değişik kiliseler sistemi) , öğretim (özel ve devlet okulları), aile, hukuk, siyasal sistem (partiler), sendika, haberleşme (basın, radyo-televizyon), kültür(edebiyat, güzel sanatlar, spor). (2000:33-34)

Althusser, devletin ideolojik aygıtları ile devletin baskı aygıtlarını birbirinden ayırıyor. Devletin baskı aygıtı tek, devletin ideolojik aygıtları ise çoktur. Diğer ayrım, devletin baskı aygıtının tümüyle kamu alanında yer almasına karşın devletin ideolojik aygıtlarının en büyük bölümünün özel alanda bulunmasıdır. Althusser, bu iki kavramı birbirinden ayıran asıl fark devletin baskı aygıtı ‘‘zor kullanarak’’ işlemesi, devletin ideolojik aygıtlarının ise ‘‘ideoloji kullanarak’’ işlemesidir. Devletin baskı aygıtında ‘‘fizik baskı dahil’’ baskıya öncelik verilirken, ideoloji ikincil bir işleve sahiptir. Devletin ideolojik aygıtlarında ise, ideolojiye öncelik verilirken, baskı ikincil bir işleve sahiptir. (2000:34-35)

Althusser, devletin ideolojik aygıtları her ne kadar çeşitlilik gösterse de ‘‘yönetici ideolojinin altında ’’ ‘‘yönetici sınıfın ideolojisi altında ’’ bir ‘‘birliğe’’ sahip olduğunu düşünür. Devlet aygıtı iki gövdeyi kapsamıştır: Devletin baskı aygıtını temsil eden kurumlar gövdesi ve devletin ideolojik aygıtlarını temsil eden kurumlar gövdesi. Althusser, bu incelemelerini yaptıktan sonra yapıtının başlangıcında irdelediği probleme döner. ‘‘Üretim ilişkilerinin yeniden üretimi’’ne.

Althusser’e göre, üretim ilişkilerinin yeniden üretimi altyapı ve üstyapı olarak belirlediği topikte, hukuki-siyasal ve ideolojik üst yapı yoluyla sağlanmaktadır. Yani, bir yandan devletin ideolojik aygıtlarında öbür yandan devletin baskı aygıtlarında. (2000:38)

Althusser, kendi tezini artık ileri sürer: ‘‘Olgun kapitalist formasyonlarda eski egemen devletin ideolojik aygıtlarına karşı şiddetli bir siyasal ve ideolojik sınıf mücadelesinin sonunda egemen duruma getirilmiş devletin ideolojik aygıtlarının, öğretimsel ideolojik aygıt olduğu düşüncesindeyiz.’’ (2000:41-42) Althusser, neden egemen devletin ideolojik aygıtı olarak öğretimi yani okulu düşünmektedir? Anaokulundan başlayarak yıllar boyunca, çocuk ‘‘etkilere en açık’’ olduğu çağda egemen ideoloji ile kaplanmış becerileri ve katıksız egemen ideolojiyi alır. ‘‘On altı’’ yaştan sonra öğrenim görebilecek gençler yoluna devam eder. Bir süre sonra, ‘‘küçük ve orta teknisyenler’’, ‘‘beyaz yakalı işçiler’’, ‘‘küçük ve orta devlet memurları’’, ‘‘her türlü küçük burjuva’’ tabakaları oluşur. Sonunda, ‘‘sömürü görevlileri’’, ‘‘baskı görevlileri’’ ve ‘‘ideologlar’’ sağlanmış olur.

Althusser, bütün bu belirlenimleri yaptıktan sonra ‘‘ideoloji’’ üstüne düşüncelerini ileri sürecektir.

6. İdeoloji

Marx’a göre ideoloji, ‘‘bir insanın ya da bir toplumsal grubun zihninde egemen olan fikirler, tasarımlar sistemidir.’’ (2000:47) Althusser, ideolojinin Marx’ın Alman İdeolojisi adlı yapıtında işlendiğini düşünür.

Bu yapıtta işlenen düşünce ‘‘ideolojinin tarihi olmadığı’’dır. Alman İdeoloj isi’nde Marx, ideolojiden ‘‘katıksız yanılsama’’, ‘‘katıksız rüya’’, ‘‘hiçlik’’ olarak söz eder. Althusser ise, ideolojilerin kendilerine özgü tarihi olduğunu ama genel olarak ideolojinin tarihi olmamasını olumsuz bir anlamda, ‘‘pozitif bir anlamda’’ düşünmektedir.İki tez savunuyor Althusser. Birincisi, ideolojinin hayali olarak tasarlanmış nesne ile ilgisi diğeri ise ideolojinin maddiliği ile olan ilgisi. Bu iki tezi Althusser’in nasıl temellendirdiğine bakalım.

‘‘Tez 1: İdeoloji, bireylerin gerçek varoluş koşullarıyla aralarındaki hayali ilişkilerini temsil eder.’’ (2000:51) Althusser’e göre, dini, ahlaki, hukuki ve siyasal ideoloji aynı zamanda birer ‘‘dünya görüşü’’dür. Bu dünya görüşleri bir taraftan gerçekliğe tekabül etmezken bir taraftan da gerçekliğe ‘‘imâ yollu’’ değindikleri de kabul edilmektedir. Ancak Althusser, ideolojide gerçek dünyanın hayali olarak tasarlandığı görüşündedir. (2000:53-54)

‘‘Tez 2: İdeolojinin varoluşu maddidir.’’ (2000:55) Althusser, ‘‘fikirlerin’’ ve ‘‘tasarımların’’ manevi değil maddi olduğu görüşündedir. Bir ideoloji hem bir aygıtta hem de aygıtın pratiğinde varolmaktadır. Ancak bu maddi varoluşu bir taşın maddi varoluşu gibi düşünmemek gerekir. Althusser, ideoloji hakkında yaptığı bu kısa açıklamadan sonra ideoloji içinde yaşayan ‘‘birey’’de neler olup bittiğine bakacaktır. Ona göre, ‘‘birey’’ kendi bilinci ile özgürce seçtiği fikirlerin ‘‘bağımlı olduğu’’ ideolojik aygıtın kimi düzenlenmiş pratiklerine katılmaktadır. ‘‘Tanrı’ya inanıyorsa, ayini izlemek için kiliseye gider, diz çöker dua eder, günah çıkartır, cezasını çeker ve doğal olarak pişman olur.

(...)Adalete inanıyorsa, tartışmaksızın hukuk kurallarına uyacak ve hatta kurallar çiğnendiğinde başkaldırabilecek, dilekçe imzalayabilecek, bir gösteriye katılabilecek.’’ (2000:57) Althusser’in bu ifadeleri bir insanın fikirlerinin eylemlerinde varolduğunu ya da varolması gerektiğini açıklıyor. İdeoloji eylemlerle olan ilgisi böylece kurulmuş oluyor. Althusser, ideolojiyi ‘‘özne’’ ile olan ilgisinde de ortaya koyacaktır.

7. İdeoloji ve Özne ilişkisi

Althusser, ‘‘somut özneler’’ için ideolojinin varolduğunu ve ideolojinin gerçekleşmesinin ancak özne aracılığı ile mümkün olduğunu düşünmektedir. Özne, ideolojinin ‘‘kurucu kategorisi’’dir. (2000:60) Her ideoloji ‘‘somut bireyleri somut özneler’’ olarak adlandırmakta ve çağırmaktadır. Bu bir ayırımı dile getirmektedir. Somut birey ve somut özne ayırımını. Bireyleri somut öznelere dönüştürülen ‘‘hey, siz oradaki’’ türünden bir çağırma örnek olarak verilebilir. Çağrılan birey arkasını döner. Bu dönme ile birey özne olur. Çünkü, çağırma kendisine yapılmıştır ve çağrılan ‘‘gerçekten kend isini’’ tanımıştır.

Althusser, ideolojinin varoluşu ile bireylerin özneler olarak çağrılmalarının ‘‘bir ve aynı’’ olduğunu düşünmektedir. (2000:64) İdeolojinin dışında buradaki örnekte sokakta geçtiği sanılan şeyler gerçekte ideolojinin içinde geçmektedir. Althusser, özne için, ‘‘özgür bir öznellik’’, ‘‘hareketlerinin yaratıcısı ve sorumlusu olan bir insiyatif merkezi’’, ‘‘daha yüksek bir otoriteye boyun eğmiş’’ der. Öznenin emirlerine özgürce uyan öznenin öznelere verdiği güvencenin mekanizmasında söz konusu olan nedir? biçimindeki soruyu Althusser, ‘‘tanınmayan’’ bir gerçeklik olan üretim ilişkilerinin ve ondan türeyen ilişkilerin yeniden üretimi olduğu şeklinde verecektir. (2000.72-73)

8. Sınıf Mücadelesi

Althusser’e göre, Marx teorik ve siyasal sonuçları önemli olan bir fikri dile getirmiştir: ‘‘Sınıf mücadelesi’’ fikrini. ‘‘Sınıf mücadelesi’’ Marksist felsefe ve bilimde ‘‘son sözü’’ söyleyen halkadır. Marksist-Leninist felsefe teoride proletaryanın bakış açısını göstermektedir. Marx’ın ana kitabı Kapital’de Marksist bilimin temel ilkelerini kapsayan bir kitaptır. Ancak bu kitabı okumayı bilmek gereklidir. Çünkü Kapital’i anlamanın ‘‘tümüyle burjuva’’ olabilen bir yanı vardır. Althusser’e göre, Kapital, şu biçimde o-kunmalıdır: ‘‘Kapitalist üretim tarzının ekonomi politiğinin bir teorisi. Altyapıdan işe başlanacak, iş-süreci işlenecek, üretici güçler ve üretim ilişkileri birbirinden ayrılacak, meta, para, artı değer, ücret, yeniden-üretim, rant, kâr,faiz, kâr oranının düşme eğilimi, vb. vb. analiz edilecek. Kısacası Kapital’de iktisadın (kapitalist) yasaları bulunacak. Ve ekonomik mekanizmaların bu analizi bitirildiğinde küçük bir ek getirilecek: Toplumsal sınıflar, sınıf mücadelesi.’’ (2000:78) Althusser, toplumsal sınıfların Kapi tal’in sonunda değil, başından sonuna kadar Kapital’in içinde olduğu görüşündedir.

Ona göre, sınıfların varlığı ve sınıf mücadelesi aynı şeydir. Marx, bir yandan üretim faaliyetini öbür yandan toplumsal sınıfları, siyasal mücadeleleri ayıran burjuva yanılsamasını ileri sürmüştür: ‘‘Katıksız ekonomik üretim yoktur, katıksız dolaşım yoktur, katıksız dağılım yoktur. Bu ekonomik olguların tümü, son kertede, yan, görüntüler biçiminde sınıf ilişkileri ve uzlaşmaz sınıf ilişkileri, yani sınıf mücadelesi ilişkileri olan toplumsal ilişkilerin varlığında gerçekleşen süreçlerdir.’’ (2000:79) Üretim ilişkileri ile sınıfların varlığı ve sınıfların mücadelesini birlikte düşünmek gerekir. Althusser, bir burjuva iktisatçısının Kapital’i okuduğunda gördüğü şeyin, ‘‘basit bir teknik iş-süreci’’ olduğunu ifade ederek bu tarz görmenin yanlış bir yorum olduğu düşüncesindedir.

Kapital’de neyin görülmesi gerektiğine ilişkin Althusser’in açıklaması şöyledir: ‘‘Üretici güçler, üretim sürecinde, sömürü ilişkileri olan, üretim ilişkilerinin egemenliği altında işletilirler. İşçiler varsa, onlar ücretlidirler, yani sömürülenlerdir; eğer yalnızca emek-güçlerine sahip olan ve onu (açlık nedeniyle:Lenin) satmak zorunda olan ücretliler varsa, demek ki üretim araçlarına sahip olan ve emek gücünü sömürmek, ondan artı değer kazanmak için emek-gücünü satın alan kapitalistler vardır. Uzlaşmaz sınıfların varlığı demek ki üretimin kendinde, üretimin kendi yüreğinde yer alıyor: Üretim ilişkilerinde.’’ (2000:80)

Althusser’in Marx felsefesi yorumu, değişik çevrelerde farklı yorumların yapılmasına neden olmuştur. (James,1997:211)


KAYNAKÇA


Althusser, Louis, (1987), John Lewis’e Cevap (çev) Müntekin Ökmen, Ankara: V Yayınları.
___, (1991), Özeleştiri Öğeleri (çev) Levent Targu, İstanbul: Belge Yayınları.
___, (1995), Kapitali Okumak (çev) Celal A. Kanat, İstanbul: Belge Yayınları.
___, (2000), İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları (çev) Yusuf Alp, Mahmut Özışık, İstanbul:
İletişim Yayınları.
___, (2002), Marx İçin (çev) Işık Ergüden, İstanbul:İthaki Yayınları.
___, (2003), Felsefe ve Bilimadamlarının Kendiliğinden Felsefesi (çev) Alp Tümertekin, İstan-
bul:İthaki Yayınları.
Balibar, Etienne, (1991), Althusser İçin Yazılar (çev) Hülya Tufan, İstanbul: İletişim Yay.
___, (1996), Marx’ın Felsefesi (çev) Ömer Laçiner, İstanbul: Birikim Yayınları.
James, Susan, (1997), ‘‘Louis Althusser’’, Çağdaş Temel Kuramlar (çev) Ahmet Demirhan, An-
kara Vadi Yayınları. S.192-212.

1 Yorum

Adsız
21 Ekim 2017 15:52  

Çok faydalı bir çalışma olmuş,emeği geçen herkese teşekkürler..

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP