TÜRKÇE’DE YAYIMLANMIŞ İLK FELSEFE ESERİ

Bedri MERMUTLU

ÖZET

"Batı felsefi düşüncesinin Türkiye'ye girişi meselesi hâlâ düşünce tarihimizin  gündemindeki yerini korumaktadır. Bu yönelişe muhtelif başlangıç tarihleri verilmekteyse de bunların kesinlikten uzak oldukları bilinmektedir. Bu çalışmamızda yeni bir tespitle, yazılı Batı felsefesinin ülkemizdeki başlangıcını belirlemekte bir adım daha atmış olduğumuzu düşünüyoruz. Şimdiye kadar kabul edilenin aksine, bu tarih 1859 (Muhâverat-ı Hikemiye ile Terceme-i Manzume) yerine 1854 olarak karşımıza çıkmaktadır. Batı felsefesiyle ilgili olarak ülkemizde yayımlanan ilk eser Cricor Chumarian'ın Fénelon'dan çevirdiği "Evvel Zamanda Azamü'ş-şan Olan Filozofların İmrar Etmiş oldukları Ömürlerinin İcmalidir" isimli Antik felsefe tarihidir. Eser İzmir'de basılmıştır."

---------

Modernleşen Osmanlı toplumunda Batı felsefesinin yeri haklı olarak tespit edilmeye çalışılırken karşılaştığımız ilk gerçek, Batı dışı toplumların modernleşme çizgisinin tipik örneği olan sonraya bırakılmış felsefe durumudur. Batı toplumu, modernleşmesinin temeline kendi felsefesini koymuşken Batı dışı bir toplum olarak modernleşme kararında olan Osmanlı toplumu ise modernleşmesini Batılı felsefenin temeli ve gerekçesi yapmıştır.

Bu olgu hem pratik düzeyde hem de kronolojik düzeyde böyledir ki kökleri açık olarak III. Selim devrine kadar inen Batılılaşma sürecinde ilk felsefi kımıldanışlar ancak en az elli yıl sonra yani 19. yüzyılın ikinci diliminde başlamış bulunmaktadır.

Gazali'den beri bizde felsefenin meşru bir disiplin olarak kabul görmemesi anlayışı çok küçük adımlarla da olsa kırılmaya başlanırken İslâm filozoflarının bıraktığı yerden değil de doğrudan doğruya Batı filozof ve düşünürlerinden aktarmalarla işe başlanılması istenilen şeyin aslında sadece felsefe değil, aynı zamanda Batılı anlamında bir felsefe olduğunu göstermektedir. Felsefi nitelikteki ilk aktarımların Fénelon ve Voltaire gibi Aydınlanmayı hazırlayan ya da Aydınlanmacı düşünürlerden yapılması bu açıdan anlamsız sayılamaz. Modern toplumun oluşturulmasında bu yüzden soyut ve amacı kendinde felsefenin yerine Aydınlanmacı düşünürler üzerinden ulaşılan toplumsal-akılcı düşünce ve zihniyet tercih edilmiştir.

Ülkemizde Batılı anlamda ilk felsefi düşünce eserlerinin Muhâverat-ı Hikemiye ile Terceme-i Manzume olduğu şimdiye kadar kabul görmüş bir görüştür. Münif Efendi'nin (Paşa) Fénelon, Fontenelle ve Voltaire'den yaptığı diyalog tercümelerinden oluşan Muhâverat-ı Hikemiye ile Şinasi'nin Racine, Gilbert, Fénelon, Lamartine'den yaptığı birkaç şiir çevirisi Batı düşüncesini ve dünya görüşünü içeren çeviriler olarak, ikisi de 1859 yılında yayımlanmış eserlerdir. Tanpınar, bu devrede Şinasi'nin kitapları ile Münif Paşa'nın Muhâverat-ı Hikemiye'sinden başka yeniye yol açmak suretiyle etki edici kitap bulunmadığını söylerken H.Ziya Ülkende Muhâverat-ı Hikemiye'nin, devri için bir yenilik ve bilgi hazinesi olduğunu ifade eder.

Bütün bunlar aynı zamanda yazılı Batı kültürünü Osmanlı kültürüne aktarmak için ilk çeviri hareketini başlatanların çevirinin içeriğinde Batı felsefe-sinden yola çıktıklarını göstermektedir. Nitekim Volney'in de ifade ettiği gibi ancak Batılıların ciddi eserlerinin çevirileri Doğulular arasında elden ele dolaşmaya başlayacakları günden itibarendir ki Doğu'da yepyeni bir değerler sistemi, âdetler, kanunlar ve yönetimde tam bir değişme meydana gelebilecekti.

Despotizme karşı duyarlılığı ve siyasetteki ülkücülüğü ile 18. yüzyıl filozoflarının tutumunu müjdeleyen Fénelon'un eserleri bu başlangıç dönemindeki çeviri edebiyatımıza şekil veren baş yapıtlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer bir deyişle yazılı Batı kültürüne yönelen Osmanlı düşüncesi bu kültüre felsefe alanıyla yaklaşmayı öncelerken seçtiği eserler de Fénelon'dan olmuştur.

Muhâverat-ı Hikemiye'de yer alan onbir diyalogdan birinci ve dördüncü diyaloglar ("Democrite et Heraclite" ile "Le Comitalde de Bourbon et Bayard") Fénelon'dan alındığı gibi Yusuf Kâmil Paşa tarafından 1862'de çevrilip yayımlanan ve düz yazı edebiyatımızın ilk edebi çevirisi sayılan Telemak tercümesi de Fénelon'dan yapılmıştır. Şinasi'nin Batı şiirinden yaptığı ilk manzum çeviriler arasında da yine Fénelon'dan bir bölüm vardır. Asıl daha önemlisi, felsefe tarihimizde çok önemli bir başlangıç teşkil ettiğine inandığımız için söz konumuz olacak olan eserin de Fénelon'a ait olmasıdır.

Fénelon'un biyografisine yer veren ciddi kaynaklarda bile çoğu zaman zikredilmeyen onun önemli bir eseri Abrégé de La Vie des Plus İllustres Philosophes de L'Antiquité'dir. Fénelon bu eserinde Antik Yunan filozoflarını hemen hemen tüm kadrosuyla eserine almış, onların hayatlarını tatlı bir üslupla anlatırken sözlerine ve felsefelerine de yer vermiştir. Fransızca metniyle 205 sayfa tutan bu kitapta sırasıyla şu filozoflara yer verilmiştir: Thales, Solon, Pittacus, Bias, Periandre, Chilon, Cléobule, Epiménides, Anacharsis, Pythagore, Héraclite, Anaxagaras, Démocrite, Empédocles, Socrate, Platon, Antisthéne, Aristipe, Aristote, Xénocrate, Diogéne, Cratés, Pirrhon, Bion, Epicure, Zénon.

Bizim için bu eserin taşıdığı önem, onun Türkçeye baştan sona çevrilmiş ve 1854 yılında yayımlanmış bir felsefe eseri olmasından dolayıdır. Bu itibarla Türkçeye Batı dillerinden çevrilmiş ilk felsefe eserinin bir Antik felsefe tarihi niteliğindeki Fénelon'un bu eseri olduğu şimdiki bilgilerimiz dahilinde anlaşılmış bulunmaktadır.

Fénelon'un eseri Türkçeye Cricor Chumarian tarafından Evvel Zaman İçinde Azamü'ş-şan Olan Filozofların İmrar Etmiş Oldukları Ömürlerinin İcmalidir başlığıyla çevrilmiş ve İzmir'de Daveroni et Sougiolli matbaasında basılmıştır. Eserin müterciminin Fransızca'ya hâkim olduğu bellidir ancak Türkçesi pek işlek değildir. Buna rağmen Fransızca metindeki ifadeye sadık kalmayı başarmıştır. Eserin Türkçesi de Fransızca'sında olduğu gibi 205 sayfadır. Eserin aslından hiçbir cümle ve anlam ihmal edilmediği gibi Türkçesinde hiçbir ilâve ve yorum da bulunmamaktadır. İki metin arasındaki tek fark orjinal metinde noktalama işaretleri bulunmasına karşın Türkçe metinde noktalama işaretleri ve paragraf uygulaması yoktur. Eserin bir özelliği de Fransızca ve Türkçe metinlerin karşılıklı sayfalar halinde birlikte basılmış olmasıdır. Bu özellik ilk tercümelerimize özgü bir uygulama olsa gerektir; çünkü Şinasi'nin Terceme-i Manzume'sinde de aynı durum söz konusudur. Ancak Muhâverat-ı Hikemiye'de bu uygulamaya son verilmiştir.

Cricor Chumarian (Kirkor Kumaryan)'ın bir Ermeni vatandaş olduğundan fazla bir bilgiye sahip değiliz. O dönem telif ve tercüme yayınlarına imza atmış Kirkor isimli başka yazarlar varsa da onların "Kumaryan" olmadıklarını biliyoruz (Kirkor Çilingiryan, Kirkor Margosyan...).

Fransızca bir dilbilgisi kitabı yazan ve yalnızca "Kirkor" olarak imza eden bir yazarla Kumaryan'ın özdeşliği ihtimali ise zayıf bir soru işaretinden fazlaca bir şey ifade etmemektedir.

Ermeniler, İran ile ticaretin İzmir'e getirdiği bir unsur olarak 17. yüzyıldan sonra İzmir'de hatırı sayılır bir varlık kazanmışlardı; 18. yüzyılda İzmir’in iktisadi hayatında, daha sonraki yüzyılda ise hem iktisadi hem kültürel hayatında iyiden iyiye rol sahibi olmuşlardı. 1844'te İzmir'de bir kâğıt fabrikasını Ermeniler kurdukları gibi 1840'ta "Aurore de L'Ararat"  gazetesi de yine Ermeniler tarafından İzmir'de yayımlanmaya başlamıştı.

Ermeniler'in yayın hayatına iyice el atmış oldukları, 1853 yılına geldiğimizde İzmir'de faaliyet gösteren iki matbaadan birinin Ermenilere ait olmasından anlaşılabilir. Bu matbaalardan biri Elhac Ali Rıza Efendi'nin litografya matbaası, diğeri ise "Evvel Zaman Filozofları"nın basıldığı Daveroni et Sougiolli matbaasıydı. 1823'ten beri, önce Fransızca, sonra Rumca ve İngilizce gazetelerin İzmir'in basın hayatında yer bulduklarını da düşünürsek İzmir'in bu sürede için için Batı kültürüne hazırlandığını kabul edebiliriz.

Ancak "Evvel Zaman Filozofları"nın yıllarca sonra Şinasi ve Münif Efendi tarafından yapılan birkaç kıta ya da dağınık birkaç diyalog derlemesi tercümesinden daha bütün ve daha kıdemli bir eser olmasına rağmen meçhul kalmış olmasında da İzmir'de yayımlanmış olmasının payı olduğu kanısındayız. Kumaryan'ın bu tercümesi İzmir'de değil de İstanbul'da yayımlanmış olsaydı şüphesiz ki bugüne kadar neredeyse unutulmuş olma şansızlığına belki uğramış olmayacaktı.

"Evvel Zaman Filozofları"nın bir başka talihsizliği de sonraki zamanlarda yapılan tasniflerde ya hiç yer almamış olması ya da yer almış olsa bile doğru yerde ve doğru biçimde gösterilmemiş olmasıdır.

Journal Asiatique'teki Bibliographie Ottomane'dan başlayarak Osmanlı düşünce ve tercüme faaliyetleri Batılılar tarafından yakından izlenmiştir. Bu ürünlerin ilk toplu listesini Leipzig'deki Otto Harrassowia kütüphanesi yayımlamış olmakla beraber (1917) nisbeten fakir sayılan bu listeyi esas alarak yeni ve daha zengin bir liste hazırlamış olan Otto Hachtmann (Europäische Kultureinflüsse in der Türkei, 1918) 1845'ten beri yayımlanan eserler arasında, Fénelon'un Telemak tercümesini, hatta Aristonous tercümesini gösterdiği halde, Abrégé’ nin çevirisini zikretmemiştir. Aynı dönem içinde (1845-1918) Otto Hachtmann'ın listesine yeni ilâvelerde bulunmuş olan Şerif Hulusi'nin düzenlediği listede de beklediğimiz eser ne yazık ki yine yer almamaktadır.

Son yıllarda yapılan bibliyografya çalışmalarında da durum farklı değildir. Türker Acaroğlu'nun hazırladığı eski yazıyla basılmış felsefe eserleri kaynakçasında yer alan 77+4 kitap arasında felsefeyle ilgisi şüpheli kitaplara bile yer verildiği halde Evvel Zaman Filozofları'na yer verilmemiştir.

Kadir Yerci tarafından hazırlanan kaynakçada da eserle karşılaşma umudu boşa çıkmaktadır. Ayhan Altunhan'ın toplam 709 yazar ve 4598 eser üzerinde yaptığı çalışmada ise ne Kumaryan'ın adı ne de eserinin adı geçmektedir.

Evvel Zaman Filozofları'nın konumlandırıldığı yanlış yerler ise eseri iyice tanınmaz hale getirmiştir diyebiliriz: İzmir Milli Kütüphanesi Arap Harfli Türçke Kitaplar Katalogunda söz konusu olan eser Fransızca adıyla, ancak Felsefe ve Ruhiyat kısmında değil de yabancı dille yayımlanmış tarih eserleri kısmında (Histoire) yer almış; bu da yetmezmiş gibi eserin yazarı olarak da "Cricor Chumarian" gösterilmiştir. Jale Buğra'nın doktora çalışmasında da benzer bir sunumla karşılaşmaktayız: eserin ismi ve künyesi Fransızca, yazar olarak da yine "Chumarian Cricor" gösterilmektedir.

İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Arapça Basmalar Alfabe Kataloğunda, Teracim ve Menakıp bölümünde, yine Fransızca ismiyle Abrégé de La Vie..., yazar olarak da Fénelon gösterilmek suretiyle esere yer verilmiş, ancak Türkçesinden hiç söz edilmemiştir.

Seyfettin Özege ise eseri Türkçe ismiyle tam olarak verdiği gibi "Krikor Kumaryan"ın da adını vermiş; eserin basıldığı matbaa ve şehir, basım yılı, sayfa sayısı ve Fransızca ve Türkçe olarak basıldığı bilgilerine yanlışsızca yer vermiş olmasına rağmen eserin Fransızca'dan çeviri olduğuna ve müellifine ilişkin hiçbir belirtide bulunmamıştır. Özege'deki tanıtımından anlaşıldığı şekliyle, eseri Kumaryan Fransızca ve Türkçe olarak kaleme almış gibi yanlış bir izlenim doğmaktadır.

Eserin önsözünde Kumaryan, yaptığı çalışmanın bir tercüme olduğunu belirtmiş ise de ne önsözde ne de eserin başka bir yerinde müellifin adını vermiş değildir. Belki de bu yüzden -önsözü de okumamışsa- yukarıda gördüğümüz gibi birçok araştırmacı, eseri doğrudan doğruya Kumaryan'a atfetmiştir. Aynı ihmali eserin Arapçaya tercümesinde de görmek mümkündür.

Fénelon'un bu eseri -Türkçedeki ilk Batı felsefesi eseri olmasının yanı sıra - Türkçeden önce Arapçaya tercüme edilmiş olmak gibi bir özelliğe de sahiptir. Abrégé 1836-7 (1252 h.) yılında Seyit Abdullah bin Hüseyin el-Mısrî tarafından Muhtasarü Tercemeti Meşahir-i Kudemai'l-Felâsife adıyla Arapçaya çevrilerek Bulak Matbaasında basılmış, 1884-5 (1302 h.) yılında da aynı eserin İstanbul'da Cevaib Matbaasında ikinci baskısı yapılmıştır. Eserin önsözünde Seyit Abdullah, Mısır Valisi'nin bir kısım gençleri Avrupa'ya öğrenime yollayarak Fransızcayı öğrenmelerini sağladığından ve ülkeye yabancı kitaplar getirterek ufuklarını açtığından bahisle, kendisinin de Fransız dilini öğrenen öğrencilerden biri olduğunu, bu bilgisini Antikite filozoflarını tanıtan bir eseri tercüme ederek toplumun yararına olacak bir konuda kullanmaya çalıştığını açık bir dille ifade etmektedir. Tanzimat'tan önce Mısır'dan verilen bu mesajın açık anlamı Antikite'den yola çıkmak suretiyle Batı kültürüyle Aydınlanma'ya açılmaktan başka şey değildir.

Arapça çevirinin ikinci baskısında esere ilâve edilen üst başlık Tarihü'l-Felasife’dir. Ancak Türkçe çeviride olduğu gibi burda da kitabın müellifinin adı zikredilmemekte, sadece "Fransızca'dan Arapça'ya tercüme edenin Seyit Abdullah bin Hüseyin" olduğu belirtilmekle yetinilmektedir. Bir anlamda Fénelon'a haksızlık sayılabilecek bu davranışın daha sonraki yıllarda da devam ettiği görülmektedir. Bildiğimiz gibi Münif Efendi (Paşa)'nin 1862'de yayımlamaya başladığı Mecmua-i Fünun'un ikinci yılında, 13. sayıdan başlamak üzere 45. sayıya kadar devam eden bir yazı dizisi yer alır: Tarih-i Hükemâ-yı Yunan. Bu dizide Thales'ten başlayarak hayatları ve düşünceleri anlatılan filozofların tümüyle ilgili sayfalar yine olduğu gibi Fénelon'un Abrégé'sinden tercüme olduğu halde her sayıdaki yazının altındaki imza "Münif"tir. Münif Efendi'nin tercümesi de Kumaryan'ın tercümesi gibi eksiksiz ve metne bağlı bir tercümedir. Münif Efendi'nin cümleleriyle Kumaryan'ın cümleleri birbirine çok yakın olmakla birlikte Münif Efendi'de dil daha temiz ve pürüzsüzdür. Münif Efendi doğrudan doğruya Fénelon'un metninden çeviri yapmış olabileceği gibi Kumaryan'ın Türkçe çevirisinden kendine göre bir sadeleştirme yapmış da olabilir. Ama her ne olursa olsun, Tarih-i Hükemâ-yı Yunan yazı dizisinde Münif Efendi'den önce Fénelon'un imza hakkı vardır.

Fénelon'un Abrégé'si son derece bereketli bir kaynak olmalı ki sürekli çevirilere konu olagelmiştir. Abrégé'deki ilk üç filozofla (Thales, Solon, Pittacus) ilgili bölümlerin 80 sayfalık bir kitap halinde 1876 (1293 h.) yılında Yanyalı K. Şükrü tarafından yeniden tercüme edilerek yayımlanması Abrégé'ye olan sürekli ilginin bir başka örneğidir.

Kirkor Kumaryan, başladığı tercümeyi İngiliz deniz subayı A. Slade'ın teşvikiyle bitirdiğini önsözde belirtmekte olduğu gibi Amiral'e açık bir teşekkür yazısını da eserinin başına almıştır. Yine o tarihte (Ocak 1854) İzmir Valisi bulunan Ali Paşa'ya da, basılmadan önce eserini sunma fırsatını bulmuştur.

2 Yorumlar

Adsız
1 Aralık 2008 20:06  

süper ellerinize sağlık

Adsız
25 Mayıs 2009 21:21  

Su ne yhaa roman yazmıs kac para bu bilionmu?Senmi wercen parasını

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP