DÜŞÜNÜR OLARAK CEMİL MERİÇ

Muammer C. MUŞTA

Cemil Meriç, edebiyat ve düşüncenin hemen her alanında eserler veren çok yönlü bir düşünce ve sanat adamı. Bu iki yönü birbirini etkilemekte; sanatçı coşkunluğu düşünce eserlerine ilham ve hız verirken edebi çalışmaları da düşüncenin kılavuzluğunu yansıtıyor. Ele aldığı problemlere disiplinler arası yaklaşabiliyor. Geniş kültürü ve eşsiz entellektüel yetenekleriyle umulmadık sentezler meydana getirebilmekte.

Cemil Meriç, RusselPin Witgenstein hakkında söylediği gibi, sadece sekiz beş mesaisi yapan bir düşünce adamı değil. Düşünme ve üretme hayatının gayesi halinde. Hayat çizgisi onu çoğu zaman en olumsuz şartlara doğru sürüklerken, düşünce hayatımızın belli başlı bütün alanlarına girmesini de sağlamış. Antakya'da doğması konuşulan Arapçaya intibakını, Fransız okulunda okuması Fransız kültürüyle temasını mümkün kılmış. Genç yaşta materyalizmi, sonra da marksizmi kabulü, onun uzun süre başka felsefi arayışlara kapısını kapamasına, ama kendini bu yönde derinleştirmesine yol açmış. Cemal Meric'in bundan sonraki entellektüel serüveni, gözlerinin kapanmasına ve maddi bakımdan olumsuz şartlar içinde olmasına rağmen oluşmakta. Marksizmin kökleriyle ilgili yaptığı Saint Simon ve Prudhon ile ilgili incelemeleri, sonra Hint Edebiyatı ile ilgili yaptığı çalışma. Son yılları bu büyük birikim içinde kültürümüzün çeşitli alanlarına ait özgün çalışmalarını yansıtıyor.

Cemil Meriç edebiyat, tarih, sosyoloji gibi disiplinlerin çeşitli alanlarıyla ilgili yazılar yazdığı gibi felsefenin çeşitli disiplinleriyle ilgili araştırmaları da var. Bunlar arasında en önemli katkılarının kültür felsefesi bakımından olduğunu söyleyebiliriz.

Denemeci bir düşünür Cemil Meriç. Bir tür aşılama yöntemiyle çalışır. Çeşitli yazarların görüşleri, onlardan alıntılar, onlara ait yorumlar, yazılarında bazan birbirinden ayrılması zor bir bütün teşkil ederek kaynaşırlar. Cemil Meric'in incelediği konular üzerinde çeşitli çalışmalar yapılabilir. Burada Cemil Meric'in Türk düşünce hayatı ve aydının durumu ile ilgili düşüncelerinden örnekler vererek, onun düşünür yanını ortaya koymak istiyoruz.

İlk olarak Cemil Meric'in düşünce tarihimize ait yaptığı bir değerlendirmeyi ana hatlarıyla özetleyeceğiz:

Cemil Meric'e göre "Ondokuzuncu asra kadar Osmanlı ülkesinde bir ortak şuur vardı: İslâmiyet. Vahye dayanan bir hakikatler bütünü... "Avrupa'nın maddi fetihleri, çöküş devri ulemâsını afallatır. İslâm'ın inkırazı, hikmetine akıl erdiremedikleri bir gazab-ı ilâhidir. Susar ve sahneden çekilirler. Yerlerini Avrupa'nın imal ettiği yeni bir insan tipi alır: Müstağrib. Hem suda hem karada yaşayan bir hilkat garibesi giderek büsbütün kopar mazisinden. Artık ne Asyalı, ne Avrupalı'dır. Ne müslüman, ne Hıristiyan... "Batının sosyal ve politik tarihi bilinmeden ideolojileri kavranabilir mi? İdeoloji bir bütündür... "Kaldı ki müstağripler bu ideoloji enkazını nasslaştırırken Batı'da yeni yeni çelişkiler beliriyordu...

"Batılaşmak, Batı irfanı ile kaynaşmaksa, batılaşmamıştık. Batı medeniyeti liberalizme dayanıyordu. Liberalizm sanayileşen Avrupa'nın, başka bir deyişle burjuvazinin dünya görüşüydü. Bizde ne sanayi vardı, ne burjuvazi... Avrupalıyı tanımıyorduk, ama kendimizi de unutmuştuk. Korkuyorduk düşüncelerdren, zirvelerde dolaşmamız yasaktı. Batı'yı batı yapan düşünce fatihlerinin yalnız ismini biliyorduk... 60'lardan sonra sedler yıkıldı, izm'ler bulanık bir sel gibi aktı ülkemize... Yasak bölge kalmamıştı artık. İslâmiyet de serbestti, sosyalizm de.

"İslâmiyet serbestti ama müstağribler için bir abesler yığınıydı, din gericilikti... "Sosyalizm, Tanzimatla başlayan batılılaşmanın, Cumhuriyetle kökleşen laik ve pozitif düşüncenin en efendice, en tabii sonucu değil mi? "Bir anlamda ilk defa batılaşıyorduk. Marx, bütün eserleri dilimize çevrilen ilk ve son batılı yazar... Okuyan gençlik düğüne gider gibi ölüme koştu, sosyalizm uğruna. Bilmiyordu ki,

1. Hiç bir düşünce bir ülkeden ötekine olduğu gibi aktarılamaz.
2. İnsan düşünce için değil, düşünce insan içindir.
3. Batan bir ülkeyi bir anda kurtaracak hiçbir sihirli formül, yani izm yoktur.
4. Avrupayla aramızda aşılmaz bir duvar var. Doğu, kapitalist için de, sosyalist için de sömürülecek bir alandır. Doğulu ise bir yarı insan, şüpheli bir yandaş, tek kelimeyle düşmandır.
5. Zilletten kurtulmanın tek yolu haysiyetimizi ispattır. Haysiyet, şuur ve fedakârlık demek. Şuur hiç bir kiliseye bağlanmamak, her vesayeti reddetmek, kapılarını her ışığa açmak demektir. Fedakarlık ise inandığı değerler uğruna her çileyi göze almak, hatta ölümü bile...

"Marksizm de dışardan gelen bütün ideolojiler gibi bir felâket kaynağı olmuştur. Çünkü çocuklarımız hazırlıksızdılar. "Ama marksizm şuurlanmamıza da yardım etmiştir. Evet. Türk insanı papağan batıcılıktan gerçek batıcılığa marksizmin sayesinde geçebilmiştir... Batı'dan icazet almadıkça Batı'yı tenkit edemezdik. Marksizm bize bu icazeti verdi. Yani şuurumuza takılan zincirleri kırdı ve Avrupa büyüsünü bozdu." (Mağaradakiler 32-7)

Cemil Meric'in özetleyerek aldığımız bu yorumları, onun farklı düşünce yapılarının içine girebilme gücünü ve değişik disiplinlerden nasıl faydalandığını göstermektedir. Onun düşünce hayatımızın problemleriyle yakından ilgilenmesinin bir sebebi de onun düşünce anlayışıdır.

Cemil Meric'e göre "hiç bir tefekkür hasbî değildir. Düşünce, bir meydan okuyuşa idrakimizin verdiği cevaptır. Düşman bir tabiat, düşman içtimai sınıf veya düşman bir topluluk... Hasbî düşünce ana tezadlarını halletmiş cemiyetler için bile lükstür ona göre. "Evet düşünce adamı bir zümrenin emir kulu değildir, hiçbir merkezden talimat almaz. Bir partiye bağlı olmayabilir. Ama tarihe angajedir, kucağında yaşadığı topluma angajedir. Yani vatandaş olarak vazifeleri vardır: Belli savaşları kabul etmesi, belli tehlikeleri göze alması lâzımdır. Bir devrin şuuru olmak zorundadır..." (Mağaradakiler. s. 72 vd.)

Cemil Meriç bu düşünceler içinde yazılarında kültür ve düşüncenin çeşitli problemlerini ele alır. Bir yazısında "Bizim ne nebatlara karşı sevgimiz, ne kitap düşkünlüğümüz var. Ama insanlığı ilgilendiren en büyük, en hayati davalar karşısında ondan çok daha sağır ondan çok daha körüz." diye şikâyet eder. Sonra bunun sebebini çeşitli tabulara bağlar: "Tabular, tabular. Her kapının arkasında elinde bıçak bekleyen dilsiz bir harem ağası. Düşünme! Düşüneni iftiranın ve sefaletin lâğımında boğduktan sonra ellerimizi yıkayıp, "efendim, bizde filozof yetişmiyor" diye ah-u vahlar" (Jurnal,214).

Bunun temellerini araştırdığı bir yazısında ise Yeniçeri ocağı ve ulema ilişkisine değinir. Yeniçeri kışlasını topa tutan H. Mahmud, ulemayı tarihi müttefikinden mahrum bırakarak düşünceyi felce uğratmıştır. "Ülke mukadderatına, intelijansiya hükmedecektir artık. Avrupa'nın zâde-i melaneti olan ufuksuz ve köksüz intelijansiya, İslâmî tefekkür ciyadet ve hayatiyetini kaybeder. Batı'nın ve Batıcıların taarruzu karşısında kalıplaşır, katılaşır." (Kırk Ambar, 425)

Aynı hadiseyi bir günlüğünde daha sonraki gelişmeleriyle dile getirir: "1914 savaşında şehir dolusu aydın kaybettik. O savaşı yedek subaylar yaptı. Yedek subaylar yani intelijansiya." Aydınlara yönelik çeşitli baskılardan örnekler veren Cemil Meriç şöyle bağlar: "Harman beygirine verilen hürriyet, aydına ihsan edilen daha büyük ve daha gerçek. Aydın yani başkasının kafasıyla düşünmeyen, yani hiç olmazsa çok kaba mitleri ve "mystifıcation"ları yutmayan. Zavallı kinlerimiz! Meşrutiyet aydını için, frenkleşmiş Meşrutiyet aydını için, düşman islâmiyetti. Korkunç bir şaşkınlık içindedir o aydın... Yani bizde "athe'e", düşünmemek için Allah'ı inkâr eder, meseleyi basitleştirir böylece. Düşünmemek için müslümandır, doğmaların gölgesinde şâd, uyurda uyur." 11.8.1963 (Jurnal, 215)

Cemil Meriç bu hazır reçetelere yönelen günümüz düşünce adamının eski örneklerinden daha sığ ve hazırlıksız olduğu, problemlerin adeta dışında kaldığı kanaatindedir. Rıza Tevfik'in yarım kalan "Kamus-ı Felsefecinden ateizm maddesi değerlendirdiği bir yazısında parlak lafızların altında saklı derin bir acıyı sezer gibi olduğunu belirtir. Ona göre cumhuriyet öncesi aydınlan, yalnız erişilemeyecek bilgi irtifaları ile değil, tereddüt, şüphe, isyan ve çileleriyle de ilerdedirler. Sonra Rıza Tevfik'in üstünlüğünün nereden geldiğini sorar. Rıza Tevfik Batı dilleri yanında Arapça ve Farsça'da bilmektedir: "Yani hem yaşadığı dünyanın irfanına, hem de Avrupa'nın irfanına konmuş"tur. "Rıza Tevfik'in kaynaklan arasında, Voltaire'in "Felsefe sözlüğü", Frank'ın "Felsefi İlimler Kanunu", "Grande Encylopedie", Draper'in "Avrupa'nın Fikri Tekâmül Tarihi" kitaplan vardır: Fakat aynı zamanda "Üstad nice kelam kitaplan okumuş, Doğu'nun şairlerini konuşturmuştur." (Kültürden İrfana, 208)

Cemil Meriç düşünce tarihimizde aydınlar hakkında yapılan bir çok değerlendirmenin yanlış, bir çok kavganın da manâsız olduğu kanaatındadır: Ona göre "Düşünce tarihimizin faciası, birbirini anlamak, birbirini tamamlamak için yaratılmış aydınların bütün güçlerini birbirini yıkmaya harcamaları olmuştur. Muallim Naci ile Recaizade'yi kanlı bıçaklı düşman yapan bir fikir ihtilâfı mı idi? Hayır, mânâsız bir gurur sürtüşmesi... Fikret'le Akif'in anlaşmazlığı da ayrı bir faciadır üstada göre: "Fikret, fildişi kulesine mahpus, yüzde yüz ferdiyetçi bir sağ, Akif, damarlarında tarihin nabzı atan bir halk çocuğu, Batı'nın anladığı manâda tam bir sol"dur. Talihsizliğe bakın ki, Fikret solun, Akif de sağın bayrağı yapılmıştır. (Kültürden İrfana, 229)

Cemil Meriç Peyami Safa, Nazım kavgasında da benzer bir traji komedinin izlerini görmektedir. Cemil Meriç yazılarında kendini de değerlendirir: Bir günlüğünde şöyle demektedir. "Kartallar uçmadan önce ücra kayalıklarda talim yaparlarmış. Tefekkür tek insanın işi değil. Ben bir Descartes, bir Spinoza olamazdım? Bu bir kromozom meselesi değil. Hotantolar içinde büyüdüm. Okumak istediğim zaman dövdüler, kitaplarımı yırttılar. Nihayet kütüphanem yağma edildi, hapse atıldım v.s.... Cemiyet belkemiğimi kırdı. Uçmak istediğim zaman ancak sürünebiliyordum.

"Evet belki bir Spinoza olamazdım. Ama Batı yalnız Spinoza mıdır? İnsanlara kalbimin bahçesinden çiçekler devşirdim. Ve kucağımda çiçekler kapılarım çaldım. Kapılar açılmadı... Coğrafi kader, biyolojik kader, sosyal kader. Bunlardan bir tanesi benden çok daha kabadayısını felce uğratmaya kâfi iken üçü birden çullandılar üstüme..." (Jurnal, 129)

Cemil Saliba'nın İbn Sina ile ilgili eserini tanıtmak için yazdığı yazıda düşünce adamı için ortaya konduğu ölçüleri kendine ve devrine uyguluyor gibidir: "Hülâsa Cemil Saliba'nın emrinde Doğu'nun ve Batı'nın bütün hazineleri var. Kendi medeniyetinden kopmamış, Batı'daki gelişmelerden haberdar. Biz bu bahtiyar ilim adamlarıyla nasıl yarışacağız? Dilimiz yok, mefhumları tanımıyoruz, ne Aristo'yu bilenimiz var, ne de efiatuniye mektebini. Önce diz çöküp okumak, anlamağa çalışmak, sonra da, ömrümüz kifayet ederse ve becerebilirsek, yapılan çalışmaları dilimize aktarmak... Belki bu sayede biz de yıllarca sonra irfan kervanına katılabiliriz... (Kültürden İrfana, 188)

Cemil Meric'in kültür ve düşünce adamı kişiliği bu satırlarda kendini göstermektedir. Cemil Meriç'te herşey için reçete bulmağa, kitaplarından doktrinler çıkarmağa kalkışmamak gerekir. Cemil Meriç belki imkânları yeterli olsaydı, belli alanlarda daha da derinleşerek orjinai görüşler geliştirebilirdi. Ancak Cemil Meriç böyle bir çalışmanın nasıl ortaya konabileceğini ve neye mal olacağını iyi bilir. O, kendi insanının önüne eksik ve acele kurulmuş yapılarla gidemezdi. Onun reçeteleri hep denenmiş, bir ömür pahasına denenmiş reçetelerdir. Gerçeğin gördüğü kadarını söyler ve sizi de yola davet eder; çilenin araştırmanın yoluna. Bütün o yoğun cümleler size geçmiş tecrübeleri özetler, bütün o belagat size de o yolda yürümenin zevkini tattırmak içindir. Bu bakımdan Cemil Meric'i her okumadan sonra reçetesini bulmuş insanların rahatlığı içinde kitabınızı kapatamazsınız. Her Cemil Meriç okuması yeni okumalara ve yeni tedirginliklere davet eder sizi. Bir ateş düşer beyninize ve yüreğinize.

Cemil Meriç işte o ateşi hiç küllendirmeden bütün ömrü boyunca yakmayı bilmiştir. Yukarıdaki parçada da görüldüğü gibi kendini hazırlıklarının daha dışında gayretlere atabilecek, çekinmeden bu hazırlıklara sahip yazarlar için, bu insanların önünde diz çekmeliyiz diyebilecek bir bilgi aşkı ve ateşi vardır onda. "Eserlerimin kültür cildi, aşağı yukarı tamamlandı, bundan sonra "irfan" cildi başlayacak." (Kültürden İrfana, 11) derken önünde açılan, önümüzde açtığı bu büyük caddeye bizi davet etmektedir.

KAYNAKLAR:

Cemil Meriç, Mağaradakiler, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1978.
Cemil Meriç, Jurnal, Cilt I, İletişim "ayınlan, İstanbul 1992.
Cemil Meriç, Kırk Ambar, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1990.
Cemil Meriç, Kültürden İrfana, İnsan Yayınlan, İstanbul 1986.

13 Yorumlar

Adsız
8 Nisan 2009 02:59  

kendimi kendimle hissediren adam saygılar sana ruhun şad olsun

Adsız
10 Ağustos 2009 16:29  

hiç bir kelime kafi değildir sana üstad ruhun şad olsun

Adsız
3 Kasım 2009 17:18  

SEN BENİ GÖRMÜYORSUN BELKİ AMA BEN SENİ GÖRÜYORUM SANKİ..

MAHİR KANIK
4 Kasım 2009 00:53  

sosyoloji notlarını okumuştum cemil meriçin.örnekleme,teknik bilgi,mukayese üst düzeydeydi.tanımamız gereken bir üstad..

Adsız
5 Kasım 2009 22:18  

hayatı tılsımlı kılan çok farklı bir dil,ruhun şâd olsun..iyiki senin gibi bir insan yaşamış bu uçsuz bucaksız ülkede...

Adsız
14 Kasım 2009 21:17  

Donemini bu kadar iyi analiz eden bir düşünüre daha rastlamadım bence eserleri fikirleri ders olarak okutulmalıdır

Adsız
18 Ocak 2010 23:58  

hayatım boyunca seni unutmayacağım,ÜSTAD CEMİL abi,ruhun şad olsun...

Adsız
2 Mayıs 2010 14:26  

Kendimi tanıdım, kendimi buldum, bugünkü BEN oldum...

Adsız
24 Mayıs 2010 01:05  

izmler idraklara giydirilmiş deli gömlekleridir sözünü açıklamasını bilen varsa yardımm edebilirmi çook acilllllllllll

Adsız
7 Eylül 2010 11:48  

izmler ideoloji yada inanç sistemelerinde kullanılır genelde cemil meriçin sözünde ise bunların her birinin sahip olduğu iç mantık anlaşılmalıdır diyor, bir düşünceyi paket olarak satın almak, rahat olsa da tehlikeli bir davranıştır düşünceye ket vuran hatta sapkınlaştıran hale getirebilir..

Adsız
23 Ekim 2011 18:01  

Allah rahmet etsin aydınlık bir yol sayende önümüzde ve eserlerin bu yolu aydınlatan bir fener... talabelerin olarak bu yolda doğruları nice nesillere ulaştıracağız üstad..

Adsız
20 Şubat 2012 16:55  

Çok Şanslıyım Cemil meriçin doğdugu evde yaşadım :)

Adsız
4 Mart 2013 21:01  

cemil meriç in evi hatay reyhanlıda ve bende reyhanlı sağlıkta okuyorum simdi onun hayatı ile ilili bir deneme yarışmasına katılıyorum dua edin inşaallah kazanırım

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP