İNSANDAN BEKLENEN

Necati ÖNER

İnsanî ve gayrî insanî (humain-inhumain) deyimlerini sık kullanırız. Bir işkenceyi gayri insanî, bir düşküne yardımı insanî olarak vasıflandırırız. Başka ifade ile birinci hal için "bu insana yakışır mı?" ikinci hal için "işte insana yakışan budur" diye tepki gösteririz. Buradan şu anlam çıkar: İnsan eylemlerinde (fiil) bir kısmını ona yakıştırıyoruz, bir kısmını ise yakıştırmıyoruz. Öyle ise idaalize edilmiş bu insan tipi vardır ve insanla hareketlerinin o tipe uygun olmasını arzu ediyoruz.

Bir mihenk, bir örnek olabilecek insan tipine Sartre karşı çıkıyor. Ona göre örnek alınabilecek genel bir insan tabiatı yoktur. İnsan heran insanı meydana getirmektedir. İnsanın her hareketi insanîdir. Gayri insanî bir hareket yoktur. Onun ifadesi ile "savaşın gaddar durumu, en büyük işkenceler gayrî bir durum yaratmaz gayrı insanî bir dumm yoktur. "İnsan hareketlerinde hürdür. Hiçbir şey ona yol gösteremez. Bir ölçü bir mihenk yoktur; Sartre'm bu fikirleri kontrolsuz bir hürriyet anlayışının ifadesidir. Önceki yazılarımda" sınırsız bir hürriyetin olamıyacağını, sınırlamanın ilahi ve beşeri otoriteler tarafından sınırlandığını açıklamıştım. İşte bu sınırlamamalar ideal insan tipini tayineder. O yazılarımda, sınırlamanın neden gerekli olduğunu dolayısiyle ideal bir insan tipine neden ihtiyaç duyulduğunu belirtmiştim.

İdeal insan tipinin mevcudiyetini kollektif bilinç telkin eder ve ferde kabulettirir. Bu tipin nitelikleri ahlâk alanını oluşturur. İdeal insan tipi genel hatları ile bütün toplumlarda aynıdır. Bu yüzden bu tipin nitelikleri evrenseldir. Bu nitelikler : dürüst olma, yardım etme, başkasına zarar vermeme, saygılı olma v.s. gibi insan davranışları ile ilgili iyi ve doğru eş anlamalı olarak kullanılır.

Ahlak alanında her doğru veya iyi harekelin karşıtı vardır. Dürüst-dürüst olmayan, saygılı-saygılı olmayan vs. gibi. İnsan bu kavram çiftlerinin her iki halinin yani olumlu ve olumsuz hallerinin ifade ettiklerini yapma gücündedir. Hür olması bunu mümkün kılar. İşte ahlak kuralları olumluların yapılmasını olumsuzların yapılmamasını emreder. Başka ifade ile ahlak kuralları, insanın hürriyetini, olumsuz yönde kullanmaması için, sınırlar. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi insanın akıl sahibi oluşu, toplum içinde yaşama mecburiyetinde bulunuşu ve hür oluşu böyle bir sınırlamayı gerekli kılar '

Böyle bir durum yalnız insana özgüdür. Diğer hayvanların iç güdüye bağlı olan hareketleri bir sınır konmadan tabii şekilde seyreder. Onların şu veya bu hareketi seçme imkânı yoktur. Gayri hayvanı bir dur bulunmaz. Hayvanlar için ideal bir tip yoktur. İnsanın seçme imkânı olduğunda kendi idealine uygun olanı seçmesi beklenir. Seçilen ahlakî iyidir. Neyin iyi olduğunu ferde telkin eden kollektif bilinçtir. Kollektif bilincin telkin ettiği iyi veya kölüneye göre tespit edilmiştir? Bu soru ahlakın menşei ile ilgilidir.

Ahlakın menşei ile ilgili olarak düşünürler farklı otoriteler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşler iki grupta toplanır:

1-Aşkın varlığa dayalı teoriler
2-İnsana bağlayan teoriler.

Ahlakın temeli insanda arayan görüşlerin bir kısmı insanın aklına, bir kısmı insanın sezgisine bir kısmı da duygusuna dayanır. İdeal insanın niteliklerini belirleyen ahlak kuralları evrenseldir. Evrenselliğin en sağlam bir şekilde ortaya çıkması, ancak onun insanı aşan bir varlığa dayanması ile mümkün olur. Bu bakımdan ahlakın temelini Allah'a dayayanlar diğerlerinden daha haklıdır.

Allah kurallarının etkin oluşunun sebebini de gine aşkın varlığı dayamada aramalıdır. Çünkü insanın Allah'a olan sorumluluğu, beşeri bir otoriteye olan sorumluluğundan daha güçlüdür. Çünkü birincisinde ebediiik fikri vardır ve de Allah mutlak bir varlık olduğundan Ondan herhangi bir eylem (fiil) saklanamaz: böylece eylemin gerektirdiği yaptırımdan kaçmak mümkün olmaz. Böyle bir duygu inanan insanmahlak kurallarına bağlı olmasını güçlü kılar.

Ahlak alanında doğru ve yanlışı iyi ve kötüyü telkin eden her ne kadar kollektif bilınçsede bu değerlerin tespit ve kollektif bilince malolmasmda aşkın varlığı, başka ifade ile dini aramak gerekir. Ahlak anlamında iyi ve kötünün evrensel değer kazanmasında ferdi tecrübe yetmez. Fert veya toplumun tecrübesi ile kazanılmış iyi ve kötüler de vardır; fakat bunların genel geçerliliği yoktur, ferdî veya yöresel kalırlar. İşte insandan beklenen evrensel nitelik taşıyan genel ahlak kurallarına uymasidır. Bu isteme ferdin davranış ve hareketlerini olumlu yöne yöneltmek için bu alandaki hürriyetinin sınırlandırılmasıdir.

İnsan hürriyeti yalnız ahlak kuralları ile sınırlanmaz. Bunun yanında beşeri otoritelerin koyduğu sınırlara uyma beklentisi de vardır. Bu beklenti ferdin mensup olduğu sosyal çevre veya çevrelerin gerekli gördüğü kurallara uyma beklentisidir. Ferdin bir aileye, bir millete, bir mesleğe mensup olması, vatandaş veya arkadaş olmasından dolayı ondan beklenenler vardır. Ferdin iyi bir aile reisi olması, iyi bir evlat olması, iyi bir vatandaş olması, iyi bir meslek sahibi olması v.s. çevresinden beklenen hallerdir.

Öyle ise fertten ilkin insan olması hasebiyle genel ahlak kurallarına uyması ve bir sosyal gruba dahil olması iede. o grubun kurallarına uyması beklenir. Bu kurallardan ahlaka ait olanlar ilâiıj otoriteye dayandıkları için evrensel, diğerleri beşeri otoritelere bağlı olduklarından yöreseldir.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP