FELSEFECİ GÖZÜYLE İNANMAK

YASÎN CEYLAN

Bir zihinsel işlev olan "inanmak" dilde değişik anlamlan ifade etmek için kullanılmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

I. Bilginin eşanlamlısı olarak.

"iki Hidrojenle bir Oksijen birleşince suyun ortaya çıkacağına inanıyorum" önermesinde olduğu gibi.

II. Geçmiş veya gelecek zamanla ilgili bir ihtimali desteklemek için.

"Önceki asırlarda insanların daha çok ıstırap çektiğine inanıyorum."

"insanların gelecekte daha uygar ve müreffeh olacaklarına inanıyorum."

III. Metafizik alanındaki iddalan ifade etmede.

"Tüm evrenin bir yaratıcısı olduğuna inanıyorum."

IV. Ahlaki kurallara bağlılığı belirtmek için.

"iyilik yapmaya ve adalete inanıyorum."

Bu örnekler incelendiğinde, hepsinde ortak olan tarafın önermelerde varlığı hissedilen bir olasılığın, suje tarafından ortadan kaldırılıp, mutlak bir geçerliliğin sözkonusu edilmesidir. Bu sebeple, inanmak kelimesinin "su akışkandır," "güneş ısıtır", "kışın soğuktur", gibi sübjektif bir desteğe ihtiyacı olmayan önermelerde kullanılması uygun görülmez.

Örnekler başka bir açıdan incelendiğinde bu önermelerin ilk üçünün Kantçı anlamda teorik akılla ilgili, dördüncüsünün ise pratik akılla ilgili olduğunu görürüz.

"Bu nedir?" sorusunun cevabını bulmaya çalışan teorik akıl hem fizik hem de metafizik alanlarında önermeler üretir. Fizik alanındaki tüm önermeler algıya dayanır.

Algı zaman ve mekân şartlan içerisinde mümkün olduğundan, sonuçlan belli şartlar içerisinde meydana gelmiş tek bir olay için geçerlidir. Aynı olayın gelecek zaman içinde aynı şartlarda, aynı biçimde meydana geleceğini katiyet derecesinde iddia etmek mümkün değildir. Ancak büyük bir olasılığı ortaya koyabilecek bu önerme tüm pozitif bilimlerin temelidir. Bu sebeple, algıya dayanan bu bilimlerin önermeleri belli zaman ve mekan için katiyet ifade etmekle birlikte, tüm zaman ve mekânlar için katiyet değil, ihtimaliyet ifade ederler. Bu da insan zihninin ürünlerinin, insan zihni doğasındaki temel özellikleri taşıdığını gösterir. Yani insan ancak zaman ve mekan faktörleri etkisinde, geçici, sınırlı ve bireysel nesneleri veya olaylan kavrayabiliyorsa, bunun ötesine geçip her zaman ve mekan için geçerli olabilecek önermeleri iddia edemez. Böyle iddiaalarda doğasına aykırı hareket etmiş olur. Bu sebeple, bilimlerin ortaya koyduğu tüm gerçekler gelecek zaman için geçerliliği bir ihtimal unsuru taşıdığından sujenin "inanıyorum" desteğiyle mantıklı bir anlam kazanır.

Metafizik önermelere gelince, bunlarda algının bir fonksiyonu olmadığından, tek veya birkaç kanıtlanmış metafizik gerçekten hareket edip, genelleme yapma imkanımız yoktur. Yani fizik alanında mümkün olan, zaman ve mekan şartları içerisinde meydana gelen, tek tek olaylardan hareketle genel bir yargıya vanp, gelecek için yüksek bir ihtimal prensibine ulaşmak metodu, metafizik önermeler için mümkün değildir. O zaman metafizik önermelerde, fizik önermelerdeki algı sebebiyle kazanılan müştereklik, yani bir anlamda kısmi evrensellik olmadığından bu önermelerdeki doğruluk derecesi tamamen sujenin verdiği garanti ile ilgilidir. Bu garantinin kriteri deneysel olamayacağından ancak rasyonel olabilir. Rasyonel ölçüler algıdan yoksun olduklarından bir iddiayı destekledikleri ölçüde zıtlarını da haklı gösterirler. Be sebeple metafizik iddialarda en geçerli unsur ferdin iddia ile ilgili tavrıdır. O iddiaya bağlılık derecesi, o iddianın gerçekliğinden ziyade o iddiayla bütünleşme olayı (bireysel olarak) ortaya çıkar. Böylece metafizik önermelere inanmakta tek kanıt sujedir, kriter ise inanan ferd örneğidir. Rasyonelliğin bu alanda ne kadar güvenilmez olduğunu daha önce söylemiştik. Ancak şöyle bir soru sorulabilir. Eğer metafizik bir önermeyi bir diğer metafizik önermeden ayıracak bir ölçütümüz yoksa bir metafizik sistemin diğerinden üstünlüğünü veya insana, daha faydalı olduğunu nasıl tespit edeceğiz?

Metafizik önermeler yalın halleriyle mukayese edilemeyince, onlan ancak inanan insanlar bazında tartışabiliriz. Yani değişik metafizik inanç sistemlerini inanan insanlar üzerinde mukayese etmek tek ölçüttür. înanan insanlann metafizik prensipler yönünden avantajlı olup olmadıklarını ancak inanan kişinin davranışları ölçüt alınarak araştırılabilir. Başka bir deyişle, bir metafizik inanç, inanan kişi üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkisiyle değerlendirilebilir. Bu değerlendirmeden çıkacak sonuç o inancı, epistemik yönden doğru ve yanlış olduğu tarzında değil, onun pratik yönden ne derece faydalı veya zararlı olduğunu ortaya koyar. Bu değerlendirmeye, inanan kişinin kendisine, diğer insanlara ve tüm çevresine karşı ahlaki davranışları temel alınır. Diğer davranışların metafizik önermelerle ilgisi yok denecek kadar azdır.

Ahlaki davranışlarla metafizik inançlar arasındaki ilgiyi incelediğimizde, üçüncü bir öğenin daima varolduğunu görürüz. O da ahlak normlarıdır. "Dürüst ol," "Doğruyu söyle," "iyilik et," "Âdil ol," gibi Ahlaki davranışlarla metafizik inançlar arasında bu üçüncü öğe düşünülmeden bir ilgi kurmak zordur. Yani Allah'a inanan insanın dürüst olmasında Allah'ın "dürüst olunuz" emri veya iradesi, bir hemcinsine yardımında "birbirinize yardım ediniz" emri mutlaka vardır. Yoksa, Allah'a atfedilen bu sıfatlar düşünülmeden, sırf Allah'a inanmakla ahlaki davranmak arasında ilgi kurmak zordur.

Ahlaki normlar nedir? Bilimsel gerçekler inidir? Yoksa onlar da metafizik gerçekler midir?

Temel ahlaki prensipler incelendiğinde bunların ne bilimsel ne de metafizik önermeler olduğu ortaya çıkar. Ahlak kuralları, tüm insanlar için geçerli olan ve zihinsel hastalığı olmayan her insanın kabul ettiği evrensel kavramlardır. Tüm insanlar tarafından kabul görebilen algısal tikel bilginin ötesinde (bu bilginin ahlaksal bir değeri yoktur) böyle bir evrensellik derecesine ancak ahlak kuralları ulaşabilmiştir. Metafizikteki subjektivizm ve mutlak ihtimaliyat burada yerini objektivizm ve mutlak doğruluğa terketmiştir.

Tüm ahlaki davranış ile metafizik inanç ve ahlaki norm ilişkisinde inançtan davranışa değil, davranıştan normlara ve inançlara doğru hareket etmek gereklidir. Çünkü inananın ifadesinde veya norma bağlılık itirafında birçok şaibe ve zihinsel müdahaleler varken, davranışın kendisi çok daha somut ve incelenebilir bir durumdur. Bu, her ahlaki davranışın bir ahlaki norma veya metafizik inançla ilgisinin olmadığı veya bu ilginin zayıf olduğu anlamına gelmemelidir. Her ahlaki davranıştaki niyet (karar) ve uygulama safhalarından ancak ikincisi değerlendirme konusu olabilir. Çünkü niyetleri anlamak gayet zordur.

Ahlaki davranışa temel olan kuralı araştırdığımızda, ona en yakın şeyin metafizik inançtan ziyade ahlaki norm olduğu ortaya çıkar. Yani "iyilik yap," "Adil ol," "Doğruyu söyle," gibi kurallara uymak veya uymamak ahlaki davranışın gerisinde ve ona en yakın kavramlardır. Bu kavramların yüce bir yaradanm emirleri olduğu daha sonraki bir basamaktır. Tabii ahlaki davranışları pekiştirmek için bu metafizik basamağı çalıştırmanın gerekli olup olmadığı ayrı bir konudur. Ancak tüm insanların kabul etmekten kendilerini alıkoyamadıkları bu normları ele alıp sistemleştirmek ve metafizik sübjektivizmin sebep olacağı ihtilaflarla kanştırmayıp sade bir biçimde insanlığa sunmak akla en yatkın bir durumdur.

Metafizik önermelerle ahlaki davranışlar arasına, esas olan bu üçüncü öğeyi yerleştirmek suretiyle, inanıp gayri ahlaki davranan ile inanmayıp ahlaki davranan insanların durumunu da anlamak daha kolaylaşır. Ayrıca sadece teorik aklın bir ürünü olan metafizik önermeler ile pratik aklın ürünü olan ahlaki davranışların ayrı şeyler olduğu, ayrı ayrı değerlendirilmeleri gerektiği, teorik aklın bir hükmünün direkt olarak ahlaki bir davranışla ilintili olmadığı ortaya çıkmış olur.

Ahlak normlarının metafizik ve fizik önermelerden şu şekilde farklı ortaya çıkması, aslında, ahlak normlarının tespiti ve öneminin ilk basamağıdır. Asıl zor ve önemli olan basamak, bu normların zaman ve mekan şartlan içerisinde insan davranışları üzerinde nasıl etkin olacağıdır. Bazı metafizik önermelere inancı itiraf nasıl ahlaki davranışla direkt ilgili değilse, ahlaki kavramlara bağlılığın ifadesi de bunu söyleyen şahsın ahlaki davranış içerisinde olduğunu göstermez. Bilime ve önemine inanan şahsın bununla bilgin olamayacağı gibi.

Bu sebeple, dürüst olmak, adil olmak, kısa bir ifadeyle, kamil insan olmak, zaman içerisnde gelişen, gittikçe mükemmele doğru yol alan bir süreçtir. Bu süreçte ancak dolaylı ilgili olabilecek metafizik önermelere inanmak veya doğrudan ilgisi olan ahlaki normları kabullendiğini ifade etmek işin en basit ve ucuz tarafıdır. Sanat, bilim ve felsefe ve insanlığın tüm diğer kurumları nasıl zaman içerisinde büyük çabalarla gelişebiliyorsa, ahlaklı davranış da bu kadar zaman ve çaba isteyen ve gelişmeye devam eden bir kurumdur. Hatta mevcut yeteneklerimizle hiç bir zaman bilemeyeceğimiz yaratılışın amacı sorusuna "ahlaklı davranmaktır" diyerek biraz teselli bulabiliriz.

İnsana en yakışan inanç, zaman ve mekan boyutlarını aşan geçerliliğe sahip, bu ahlaki normlara inanmaktır. Bu inançların haklılığını ahlaki fiillerde bizzat yaşayıp haz duymaktır. Metafizik önermelerin doğruluğunu veya yanlışlığını ispat etmek insan yeteneklerinin hiç bir zaman çözemeyeceği bir husustur. Bu alandaki insanın aczini itiraf etmesi alakî bir davranıştır. Halbuki ahlakı anlamak, ahlaklı olmak her zaman mümkündür. Bu alanda tekamül etmenin sının yoktur, insanın insan üstü olma veya insan üstü bir kaynağa ulaşma imkanı varsa, bu imkan ahlaklı olmaktan geçer.

Bilmek, beğenmek, düşünmek ve inanmak gibi insan zihninin temel fonksiyonlarının kendilerine uygun alanlarda sağlıklı işleyebilmesi için, zihnin geriye dönüp neyi bildiğini, neyi beğendiğini, neyi düşündüğünü ve neye inandığını tekrar gözden geçirmesi gereklidir. Bu mekanizma çalıştırılmazsa, meselâ bilmediğimiz birşeye biliyormuş gibi inanabiliriz.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP