ÇEKEMEMEZLİK ÜSTÜNE
|
Francis Bacon
Bütün duygular arasında insanı sevgi ile çekememezlik kadar saran, büyüleyen bir duygu daha yoktur. Her ikisinde de ateşli istekler ağır basar; ikisi de düşlere, kuruntulara kapılmaya her an hazırdır; ikisi de, özellikle, yöneldikleri şey karşısında hemen göze batarlar; büyülenme diye bir şey varsa, bu yönelişten doğar. Kutsal Kitap'ta da çekememezliğin "kem göz"1 diye anıldığını görürüz; yıldız falcıları, yıldızların kötü etkilerini uğursuz belirtiler diye adlandırırlar. Böylece, genellikle çekememezlikte, gözün yaydığı bir etkinin ya da saçtığı bir ışığın payı olduğuna öteden beri inanılagelmiştir; hele kimilerinin gözlemlerine göre, çekemeyen bir gözün kötü etkisi, çekilemeyeni en büyük ün ile utkuya ulaştığı anda yaralar, üstelik, çekilemeyen kimsenin ruhu da en çok böyle anlarda iyice dışa vurur, kötülük oklarına açık olur.
Ama şimdilik, yeri gelince üzerinde durulmaya değer bu ince ayrıntıları bir yana bırakalım da, kimlerin başkalarını çekememeye yatkın olduğunu, en çok kimlerin çekememezliğe uğradığını, kişisel çekememezlik arasındaki ayrımı ele alalım.
Kendi değeri olmayan bir insan başkalarının değerini hiçbir zaman çekemez, çünkü insan gönlü, ya kendi üstünlüğü ya da başkalarının kötülüğü ile beslenmek ister, bunların birinden yoksunsa ötekine dayanmak zorunda kalır, bir başkasının üstün değerine ulaşmak umudunu yitirince de, o kişiyi bulunduğu yüksek yerden aşağıya çekmekle bir eşitlik kazanmaya çalışır.
Her işe karışan, her şeyi soran kurcalayan bir adam, çoğunlukla başkalarını çekemeyen bir adamdır, çünkü başkalarının işlerini öğrenme çabası, öğreneceği her ayrıntının kendisini ilgilendirdiğinden dolayı değil, olsa olsa başkalarının yaşamını gözlemekten bir oyun tadı duymasındandır. Kendi işine gücüne dalmış bir kimse, çekememezlik duymaya pek fırsat bulamaz, çünkü çekememezlik aylak bir tutkudur, sokaklarda gezer durur, evde oturmaz: "Non est curiosos guin idem sit malevolos."2
Büyük bir soydan gelen kimseler, yeni yükselenleri çekemezler; böyle bir durumda kendileriyle yeni yükselen kişiler arasındaki uzaklık değiştiği için, sanki bir göz yanılmasına düşer, başkaları yükselirken kendileri alçalıyor sanırlar.
Çolaklar, hadımlar, yaşlı adamlar, piçler başkalarını çekemezler, çünkü kendi durumundaki bozukluğu düzeltemeyen kimse, başkalarını küçültmek için elinden geleni geri komaz; ama bu özürler kahraman yaradılışlı yiğit bir kimsede olursa, böyle bir adam, bir hadım ya da bir topal şu şu işleri başardı, mucizeler yaratarak ün kazandı desinler diye bu doğal eksikliğinden kendine bir onur payı çıkarır; tıpkı hadım Narses3 gibi, ikisi de aksak olan Agesilaos4 ile Timurlenk gibi.
Başlarına gelen mutsuzluklardan yıkımlardan sonra yükselmiş kişiler de böyledir. Çağlarına küsmüşlerdir artık, başka insanların uğradığı zararları kendi çektikleri acıların karşılığı gibi görürler.
Kendini beğenmişlikten, uçarılıktan, fodulluktan dolayı her alanda yükselmek isteyen kimseler de başkalarını hiç çekemezler, çünkü bunlar yükselmek istedikleri kimi alanlarda kendilerinden üstün birçok kimse çıkacağından, çekememezlik için her an bir gerekçe bulabilirler, İmparator Hadrianus'un5 böyle bir kişiliği vardı; ozanların, ressamların, sanatçıların uğraşını ölesiye kıskanırdı, çünkü kendisinin de onların alanında yükselebilecek yetide olduğuna inanırdı.
Son olarak, yakın akrabalar, iş arkadaşları, birlikte yetiştirilmiş kimseler de, akranları yükselecek olursa büyük bir çekememezlik duyabilirler; çünkü bu durum kendi yetersizliklerini ortaya çıkarır, ne olduklarını ikide bir onlara anımsatır, başkalarının daha çok gözüne batarlar, çekememezlik de söylentilerle dedikodularla gitgide büyür. Kabil'in, kardeşi Habil'i çekemeyişi, kardeşinin sunduğu kurbanın daha iyi karşılandığını hiç gören olmadığı için daha da çirkin, daha da alçakça bir nitelikteydi. Çekememezliğe yatkın kişiler konusunda söyleyeceklerimiz bu kadar.
Çekememezliğe az çok uğrayabilecek kimselere gelince: yüksek değerde kimseler, ilerledikleri zaman pek az çekememezlik uyandırırlar, çünkü hak ettikleri bir yere ulaşmış sayılırlar; bir hakkın ödenmesine kimse sesini çıkarmaz, çekilemeyen daha çok armağanlar, bağışlar, kayırmalardır. Sonra çekememezlik her zaman insanın kendini başkalarıyla karşılaştırmasına da bağlıdır, karşılaştırmanın olmadığı yerde çekememezlik olmaz, onun için kralları ancak krallar çekemez. Bununla birlikte, değersiz kimselerin en çok ilk yükselişlerinde çekememezlik uyandırdıklarını, sonradan daha kolay ilerlediklerini unutmamak gerekir. Değerli, yararlı kimseler ise tam tersine, yükseldikleri yerde uzun süre kalırlarsa çok çekememezliğe uğrarlar, değerleri bu süre içinde hep aynı kalsa da eski parıltısını gitgide yitirmiş olur, o parıltıyı gölgeleyecek yeni adamlar yetişir çünkü.
Soylu bir kandan gelenlerin yükselmesi daha az çekememezlik uyandırır, çünkü doğuştan hak ettikleri bir şey gibi görülür bu. Ayrıca, yazgılarına da fazla bir şey eklenmiş sayılmaz, çünkü çekememezlik güneş ışınlarını andırır; sırtlara, dik yamaçlara, düzlüklerden daha kızgın vurur. Gene bu nedenle, ağır ağır yükselenler, ansızın "per saltum"6 yükselenlerden daha az çekememezlik uyandırırlar.
Büyük sıkıntılarla, tehlikelerden üzüntülerden geçerek onur kazanmış kimseler daha az çekememezlik uyandırırlar, çünkü herkes bu onura nice güçlüklerden sonra eriştiklerini düşünür, onlara acır bile; acımak ise çekememezliği bile ortadan siler. Bundan dolayı, biraz açıkgöz uyanık devlet adamlarının yükseldikleri zaman sürekli olarak yaşayışlarının güçlüğünden yakındıklarını, gerçekte güçlükten değil de, çekememezliği önlemek için bir "quanta patimur"7 havası tutturduklarını görürsünüz. Ama bu ancak, insanların üzerine yüklenmiş görevlerde anlayışla karşılanır, kendi istekleriyle el attıkları işlerde değil, çünkü hiç gereği yokken alabildiğine büyütülmüş bir iş kadar çekememezlik uyandıran hiçbir şey yoktur. Hiçbir şey de, yüksek görevdeki bir kimsenin, kendi yönetimindeki küçük görevlilere bulundukları yerin hakları ile sorumluluklarını tam vermesi kadar, çekememezliği azaltamaz, çünkü bunu yapmakla o yüksek görevli kendisi ile çekememezlik arasına birçok koruyucu perdeler koymuş olur.
Çekememezliğe en çok uğrayanlar, yükseldikleri için çalım satan, böbürlenen, büyüklüklerini gösterişle ya da bütün karşıtlarıyla yarışıp hepsini altetmekle, her an başkalarının başına kakmadan edemeyen kimselerdir. Oysa bilge kişiler, çekememezliği önlemek için arasıra özveriye katlanır, pek önem vermedikleri birkaç işte karşıdakilere bile bile yenilir, altolurlar. Yalın, açıksözlü bir davranışla dile gelen büyüklüğün, çalımdan böbürlenmeden uzak kalırsa, kurnazca sinsi düzenlerden daha az çekememezlik uyandıracağı su götürmez bir gerçektir. Böyle düzenlere başvuran kimse haksız yere yükselmiş gibi bir şeyler gizlemek ister sanki, kendi değersizliğini biliyormuş gibi görünür, böylece başkalarına çekememezliği öğretmiş olur.
Bu bölümü de bir sonuca bağlamak istersek, baştan söylediğimiz gibi çekememezliğin büyüyle ortak bir yanı vardır, dolayısıyla büyüden kurtulmanın yolu ne ise, çekememezlikten kurtulmanın yolu da odur; bu da alışılmış deyimiyle, yön değiştirmek, büyüyü bir başkasının üstüne çevirmektir. Bu amaçla, büyük adamların akıllıları her zaman, kendilerine karşı duyulacak çekememezliği üzerinde toplayacak bir kimseyi ortaya çıkarırlar; kimileyin bir görevli ya da uşak, kimileyin de iş arkadaşları, yardımcıları ya da buna benzer bir başkasıdır ortaya sürülen. Bu iş için, bir göreve kapılanmak bir yetki kazanmak uğruna her şeye katlanmaya hazır, ateşli, gözüpek kişiler hiçbir zaman eksik olmaz.
Gelelim kamu ölçüsünde çekememezliğe: kişisel çekememezliğin tutulacak yanı yoktur, ama kamu çekememezliğinin iyi bir yanı da vardır, çünkü kamu çekememezliği çok parlayanları söndürüveren bir kovma cezasıdır, dolayısıyla da büyükleri fazla ileri gitmeden alıkoyan bir dizgindir.
Çekememezliğin bu türlüsü Latincede "invidia" yeni dillerde ise hoşnutsuzluk diye adlandırılır, bu konuya ayaklanmalardan söz ederken bir daha değineceğiz. Bu, bir devlette bulaşıcı hastalık gibidir; bulaşıcı hastalık, girdiği sağlam gövdeyi nasıl zehirlerse, çekememezlik de devlete bir kez bulaştı mı en güzel işleri bile karalar, pis kokulara boğar. Bu nedenle, devlet işine çok alkışlanacak başarılar karıştırmakla da pek bir şey kazanılmaz, çünkü bu çekememezlikten duyulan bir korkunun, bir güçsüzlüğün belirtisidir, zararı da o ölçüde büyük olur; bulaşıcı hastalıklarda olduğu gibi, hastalıktan korkarsanız, gelir sizi yakalar.
Kamu çekememezliğinin krallarla soylu çevrelerden daha çok yüksek devlet görevlileri ya da bakanlara yöneldiği görülür. Ama şu da hiç şaşmaz bir kuraldır: bir bakana karşı hiç yoktan bir hoşnutsuzluk belirmişse, ya da bir genel hoşnutsuzluk devletin bütün bakanlarına yöneliyorsa, buradaki hoşnutsuzluk gerçekte, gizli de olsa, devletin kendisine karşıdır. Kamu çekememezliği ya da genel hoşnutsuzluk, bu türün daha önce sözünü ettiğimiz kişisel çekememezlikten ayrılan yönleri konusunda söyleyeceklerimiz de bu kadar.
Genel anlamda çekememezlik duygusuyla ilgili sözlerimize, bunun bütün duyguların en tedirgini en sürekli olduğunu ekleyeceğiz, çünkü öbür duygular ancak arasıra fırsat bulurlar, bu nedenle "invidia festos dies non agit,"8 sözü çok doğru bir sözdür, çekememezlik öteki ya da berikiyle boyuna uğraşır durur. Sevgi ile çekememezliğin bir insanı çökerttiğini, öbür duyguların ise öyle sürekli olmadıklarından zarar vermediklerini söylerler. Çekememezlik aynı zamanda en bayağı, en aşağılık duygudur, geceleyin buğday tarlasına ayrıkotu saçan Şeytan kişiye en çok yaraşan niteliktir.9 Çekememezlik her zaman, buğday benzeri bütün iyi şeylerin zararına, karanlıkta sinsi işler çevirir.
Notlar:
1- Kutsal Kitap, Markos VII, 22. "Çünkü içten, insanların yüreğinden, kötü düşünceler, fuhuşlar, hırsızlıklar, katiller, zinalar, tamahlar, kötülükler, hile, şehvet, kem gözlük, küfür, gurur ve akılsızlık çıkar."
2- "Her meraklı kişi aynı zamanda kötü niyetlidir." Plautus.
3- Narses (İ.S. 472-568) Bizans'ta imparator Justinianus'un sarayında görevliyken göze girerek ülkenin ordularının başkomutanlığına kadar yükselmiş ünlü bir hadım. Gotları bozguna uğratmış, Roma'yı fethetmiş, İtalya'yı Ostrogotlardan kurtarmıştı.
4- Agesilaos İ.Ö. 398-361 yıllarında Isparta kralıydı. Özellikle Pers savaşlarındaki başarısıyla, ilkçağın en ünlü komutanlarından biri olarak anılır.
5- Hadrianus İ.S. 117-138 yıllarında Roma imparatoruydu. Güzel sanatlara, özellikle mimarlığa ilgisi büyüktü. Çizdiği bir tapınak planını eleştirdi diye ünlü mimar Apollodorus'u ülkeden sürdürdüğü, sonra da öldürttüğü söylenir.
6- "Bir sıçrayışta".
7- "Neler çekiyoruz neler".
8- "Çekememezlik durmak eğlenmek bilmez." Roma atasözü.
9- KutsalKitap, Matta XIII, 25. "Fakat adamlar uyurken onun düşmanı gelerek buğdayların arasına delice ekip gitti."
Bütün duygular arasında insanı sevgi ile çekememezlik kadar saran, büyüleyen bir duygu daha yoktur. Her ikisinde de ateşli istekler ağır basar; ikisi de düşlere, kuruntulara kapılmaya her an hazırdır; ikisi de, özellikle, yöneldikleri şey karşısında hemen göze batarlar; büyülenme diye bir şey varsa, bu yönelişten doğar. Kutsal Kitap'ta da çekememezliğin "kem göz"1 diye anıldığını görürüz; yıldız falcıları, yıldızların kötü etkilerini uğursuz belirtiler diye adlandırırlar. Böylece, genellikle çekememezlikte, gözün yaydığı bir etkinin ya da saçtığı bir ışığın payı olduğuna öteden beri inanılagelmiştir; hele kimilerinin gözlemlerine göre, çekemeyen bir gözün kötü etkisi, çekilemeyeni en büyük ün ile utkuya ulaştığı anda yaralar, üstelik, çekilemeyen kimsenin ruhu da en çok böyle anlarda iyice dışa vurur, kötülük oklarına açık olur.
Ama şimdilik, yeri gelince üzerinde durulmaya değer bu ince ayrıntıları bir yana bırakalım da, kimlerin başkalarını çekememeye yatkın olduğunu, en çok kimlerin çekememezliğe uğradığını, kişisel çekememezlik arasındaki ayrımı ele alalım.
Kendi değeri olmayan bir insan başkalarının değerini hiçbir zaman çekemez, çünkü insan gönlü, ya kendi üstünlüğü ya da başkalarının kötülüğü ile beslenmek ister, bunların birinden yoksunsa ötekine dayanmak zorunda kalır, bir başkasının üstün değerine ulaşmak umudunu yitirince de, o kişiyi bulunduğu yüksek yerden aşağıya çekmekle bir eşitlik kazanmaya çalışır.
Her işe karışan, her şeyi soran kurcalayan bir adam, çoğunlukla başkalarını çekemeyen bir adamdır, çünkü başkalarının işlerini öğrenme çabası, öğreneceği her ayrıntının kendisini ilgilendirdiğinden dolayı değil, olsa olsa başkalarının yaşamını gözlemekten bir oyun tadı duymasındandır. Kendi işine gücüne dalmış bir kimse, çekememezlik duymaya pek fırsat bulamaz, çünkü çekememezlik aylak bir tutkudur, sokaklarda gezer durur, evde oturmaz: "Non est curiosos guin idem sit malevolos."2
Büyük bir soydan gelen kimseler, yeni yükselenleri çekemezler; böyle bir durumda kendileriyle yeni yükselen kişiler arasındaki uzaklık değiştiği için, sanki bir göz yanılmasına düşer, başkaları yükselirken kendileri alçalıyor sanırlar.
Çolaklar, hadımlar, yaşlı adamlar, piçler başkalarını çekemezler, çünkü kendi durumundaki bozukluğu düzeltemeyen kimse, başkalarını küçültmek için elinden geleni geri komaz; ama bu özürler kahraman yaradılışlı yiğit bir kimsede olursa, böyle bir adam, bir hadım ya da bir topal şu şu işleri başardı, mucizeler yaratarak ün kazandı desinler diye bu doğal eksikliğinden kendine bir onur payı çıkarır; tıpkı hadım Narses3 gibi, ikisi de aksak olan Agesilaos4 ile Timurlenk gibi.
Başlarına gelen mutsuzluklardan yıkımlardan sonra yükselmiş kişiler de böyledir. Çağlarına küsmüşlerdir artık, başka insanların uğradığı zararları kendi çektikleri acıların karşılığı gibi görürler.
Kendini beğenmişlikten, uçarılıktan, fodulluktan dolayı her alanda yükselmek isteyen kimseler de başkalarını hiç çekemezler, çünkü bunlar yükselmek istedikleri kimi alanlarda kendilerinden üstün birçok kimse çıkacağından, çekememezlik için her an bir gerekçe bulabilirler, İmparator Hadrianus'un5 böyle bir kişiliği vardı; ozanların, ressamların, sanatçıların uğraşını ölesiye kıskanırdı, çünkü kendisinin de onların alanında yükselebilecek yetide olduğuna inanırdı.
Son olarak, yakın akrabalar, iş arkadaşları, birlikte yetiştirilmiş kimseler de, akranları yükselecek olursa büyük bir çekememezlik duyabilirler; çünkü bu durum kendi yetersizliklerini ortaya çıkarır, ne olduklarını ikide bir onlara anımsatır, başkalarının daha çok gözüne batarlar, çekememezlik de söylentilerle dedikodularla gitgide büyür. Kabil'in, kardeşi Habil'i çekemeyişi, kardeşinin sunduğu kurbanın daha iyi karşılandığını hiç gören olmadığı için daha da çirkin, daha da alçakça bir nitelikteydi. Çekememezliğe yatkın kişiler konusunda söyleyeceklerimiz bu kadar.
Çekememezliğe az çok uğrayabilecek kimselere gelince: yüksek değerde kimseler, ilerledikleri zaman pek az çekememezlik uyandırırlar, çünkü hak ettikleri bir yere ulaşmış sayılırlar; bir hakkın ödenmesine kimse sesini çıkarmaz, çekilemeyen daha çok armağanlar, bağışlar, kayırmalardır. Sonra çekememezlik her zaman insanın kendini başkalarıyla karşılaştırmasına da bağlıdır, karşılaştırmanın olmadığı yerde çekememezlik olmaz, onun için kralları ancak krallar çekemez. Bununla birlikte, değersiz kimselerin en çok ilk yükselişlerinde çekememezlik uyandırdıklarını, sonradan daha kolay ilerlediklerini unutmamak gerekir. Değerli, yararlı kimseler ise tam tersine, yükseldikleri yerde uzun süre kalırlarsa çok çekememezliğe uğrarlar, değerleri bu süre içinde hep aynı kalsa da eski parıltısını gitgide yitirmiş olur, o parıltıyı gölgeleyecek yeni adamlar yetişir çünkü.
Soylu bir kandan gelenlerin yükselmesi daha az çekememezlik uyandırır, çünkü doğuştan hak ettikleri bir şey gibi görülür bu. Ayrıca, yazgılarına da fazla bir şey eklenmiş sayılmaz, çünkü çekememezlik güneş ışınlarını andırır; sırtlara, dik yamaçlara, düzlüklerden daha kızgın vurur. Gene bu nedenle, ağır ağır yükselenler, ansızın "per saltum"6 yükselenlerden daha az çekememezlik uyandırırlar.
Büyük sıkıntılarla, tehlikelerden üzüntülerden geçerek onur kazanmış kimseler daha az çekememezlik uyandırırlar, çünkü herkes bu onura nice güçlüklerden sonra eriştiklerini düşünür, onlara acır bile; acımak ise çekememezliği bile ortadan siler. Bundan dolayı, biraz açıkgöz uyanık devlet adamlarının yükseldikleri zaman sürekli olarak yaşayışlarının güçlüğünden yakındıklarını, gerçekte güçlükten değil de, çekememezliği önlemek için bir "quanta patimur"7 havası tutturduklarını görürsünüz. Ama bu ancak, insanların üzerine yüklenmiş görevlerde anlayışla karşılanır, kendi istekleriyle el attıkları işlerde değil, çünkü hiç gereği yokken alabildiğine büyütülmüş bir iş kadar çekememezlik uyandıran hiçbir şey yoktur. Hiçbir şey de, yüksek görevdeki bir kimsenin, kendi yönetimindeki küçük görevlilere bulundukları yerin hakları ile sorumluluklarını tam vermesi kadar, çekememezliği azaltamaz, çünkü bunu yapmakla o yüksek görevli kendisi ile çekememezlik arasına birçok koruyucu perdeler koymuş olur.
Çekememezliğe en çok uğrayanlar, yükseldikleri için çalım satan, böbürlenen, büyüklüklerini gösterişle ya da bütün karşıtlarıyla yarışıp hepsini altetmekle, her an başkalarının başına kakmadan edemeyen kimselerdir. Oysa bilge kişiler, çekememezliği önlemek için arasıra özveriye katlanır, pek önem vermedikleri birkaç işte karşıdakilere bile bile yenilir, altolurlar. Yalın, açıksözlü bir davranışla dile gelen büyüklüğün, çalımdan böbürlenmeden uzak kalırsa, kurnazca sinsi düzenlerden daha az çekememezlik uyandıracağı su götürmez bir gerçektir. Böyle düzenlere başvuran kimse haksız yere yükselmiş gibi bir şeyler gizlemek ister sanki, kendi değersizliğini biliyormuş gibi görünür, böylece başkalarına çekememezliği öğretmiş olur.
Bu bölümü de bir sonuca bağlamak istersek, baştan söylediğimiz gibi çekememezliğin büyüyle ortak bir yanı vardır, dolayısıyla büyüden kurtulmanın yolu ne ise, çekememezlikten kurtulmanın yolu da odur; bu da alışılmış deyimiyle, yön değiştirmek, büyüyü bir başkasının üstüne çevirmektir. Bu amaçla, büyük adamların akıllıları her zaman, kendilerine karşı duyulacak çekememezliği üzerinde toplayacak bir kimseyi ortaya çıkarırlar; kimileyin bir görevli ya da uşak, kimileyin de iş arkadaşları, yardımcıları ya da buna benzer bir başkasıdır ortaya sürülen. Bu iş için, bir göreve kapılanmak bir yetki kazanmak uğruna her şeye katlanmaya hazır, ateşli, gözüpek kişiler hiçbir zaman eksik olmaz.
Gelelim kamu ölçüsünde çekememezliğe: kişisel çekememezliğin tutulacak yanı yoktur, ama kamu çekememezliğinin iyi bir yanı da vardır, çünkü kamu çekememezliği çok parlayanları söndürüveren bir kovma cezasıdır, dolayısıyla da büyükleri fazla ileri gitmeden alıkoyan bir dizgindir.
Çekememezliğin bu türlüsü Latincede "invidia" yeni dillerde ise hoşnutsuzluk diye adlandırılır, bu konuya ayaklanmalardan söz ederken bir daha değineceğiz. Bu, bir devlette bulaşıcı hastalık gibidir; bulaşıcı hastalık, girdiği sağlam gövdeyi nasıl zehirlerse, çekememezlik de devlete bir kez bulaştı mı en güzel işleri bile karalar, pis kokulara boğar. Bu nedenle, devlet işine çok alkışlanacak başarılar karıştırmakla da pek bir şey kazanılmaz, çünkü bu çekememezlikten duyulan bir korkunun, bir güçsüzlüğün belirtisidir, zararı da o ölçüde büyük olur; bulaşıcı hastalıklarda olduğu gibi, hastalıktan korkarsanız, gelir sizi yakalar.
Kamu çekememezliğinin krallarla soylu çevrelerden daha çok yüksek devlet görevlileri ya da bakanlara yöneldiği görülür. Ama şu da hiç şaşmaz bir kuraldır: bir bakana karşı hiç yoktan bir hoşnutsuzluk belirmişse, ya da bir genel hoşnutsuzluk devletin bütün bakanlarına yöneliyorsa, buradaki hoşnutsuzluk gerçekte, gizli de olsa, devletin kendisine karşıdır. Kamu çekememezliği ya da genel hoşnutsuzluk, bu türün daha önce sözünü ettiğimiz kişisel çekememezlikten ayrılan yönleri konusunda söyleyeceklerimiz de bu kadar.
Genel anlamda çekememezlik duygusuyla ilgili sözlerimize, bunun bütün duyguların en tedirgini en sürekli olduğunu ekleyeceğiz, çünkü öbür duygular ancak arasıra fırsat bulurlar, bu nedenle "invidia festos dies non agit,"8 sözü çok doğru bir sözdür, çekememezlik öteki ya da berikiyle boyuna uğraşır durur. Sevgi ile çekememezliğin bir insanı çökerttiğini, öbür duyguların ise öyle sürekli olmadıklarından zarar vermediklerini söylerler. Çekememezlik aynı zamanda en bayağı, en aşağılık duygudur, geceleyin buğday tarlasına ayrıkotu saçan Şeytan kişiye en çok yaraşan niteliktir.9 Çekememezlik her zaman, buğday benzeri bütün iyi şeylerin zararına, karanlıkta sinsi işler çevirir.
Notlar:
1- Kutsal Kitap, Markos VII, 22. "Çünkü içten, insanların yüreğinden, kötü düşünceler, fuhuşlar, hırsızlıklar, katiller, zinalar, tamahlar, kötülükler, hile, şehvet, kem gözlük, küfür, gurur ve akılsızlık çıkar."
2- "Her meraklı kişi aynı zamanda kötü niyetlidir." Plautus.
3- Narses (İ.S. 472-568) Bizans'ta imparator Justinianus'un sarayında görevliyken göze girerek ülkenin ordularının başkomutanlığına kadar yükselmiş ünlü bir hadım. Gotları bozguna uğratmış, Roma'yı fethetmiş, İtalya'yı Ostrogotlardan kurtarmıştı.
4- Agesilaos İ.Ö. 398-361 yıllarında Isparta kralıydı. Özellikle Pers savaşlarındaki başarısıyla, ilkçağın en ünlü komutanlarından biri olarak anılır.
5- Hadrianus İ.S. 117-138 yıllarında Roma imparatoruydu. Güzel sanatlara, özellikle mimarlığa ilgisi büyüktü. Çizdiği bir tapınak planını eleştirdi diye ünlü mimar Apollodorus'u ülkeden sürdürdüğü, sonra da öldürttüğü söylenir.
6- "Bir sıçrayışta".
7- "Neler çekiyoruz neler".
8- "Çekememezlik durmak eğlenmek bilmez." Roma atasözü.
9- KutsalKitap, Matta XIII, 25. "Fakat adamlar uyurken onun düşmanı gelerek buğdayların arasına delice ekip gitti."
2 Yorumlar
bu denemesi gerçekten baconun üstad bir kişilik olduğunu bir kez daha ispatladı.ayrıca buradaki denemelerinin deneyimlerinden kazandığı dünya görüşleridir dersek yanılmayız diye düşünüyorum..
F.Bacon'un bu denemesine bir cümle eklemek istedim ama ekleyemedim.Çünkü aklıma gelebilecek herşeyi yazmış.O harika biri