İYİLİKLE HUY GÜZELLİĞİ ÜSTÜNE
|
Francis Bacon
İyiliği, eski Yunanlıların "philanthropia" dedikleri, insanoğlunun mutluluğunu istemek anlamında alıyorum; alışılmış anlamdaki insanlık sözcüğü "humanity", bunu dile getirmekte biraz güçsüz kalır, iyilik adını verdiğim şey bir alışkanlık, huy güzelliği ise iyilik eğilimidir. Tanrının niteliği olan bu eğilim, insan erdemleri ile büyüklükleri arasında en yücesidir. Bundan yoksun olan insan tedirgin, kötü, düşük, zararlı haşarattan bile daha aşağı bir varlıktır, iyilik, dinin bir erdem saydığı hayırseverliğin karşılığıdır, aşırılığa düşmez ama yanılgıya düşebilir. Aşırı güçlülük isteği meleklerin, aşırı bilgi isteği insanın düşmesine yol açmıştır ama hayırseverlikte aşırılık yoktur, ne meleklere ne de insana zarar getirir, iyilik eğilimi insan yaradılışının derinlerinde yatar, öyle de güçlüdür ki, insanlara yönelemezse başka canlılara yönelir. Tıpkı acımak bilmez bir ulus olmakla birlikte hayvanlara iyi davranan, köpeklere kuşlara yem dağıtan Türklerde görüldüğü gibi.
Busbechius'un1 anlattığına göre, İstanbul'da bir gün, bir Hıristiyan çocuğu yaramazlık olsun diye uzun gagalı bir kuşun boğazına bir şey tıkamış da, taşlanarak öldürüleyazmış. İyilik ya da hayırseverlik erdemini kullanırken insan gerçekten yanılabilir, İtalyanların biraz kabaca bir atasözü vardır: "Tanto buon che val niente" "Öyle iyi ki, hiçbir şeye yaramıyor." Bir İtalyan bilgini, Niccolo Machiavelli, hemen hemen açık bir dille yazıya aktarmak düşüncesizliğini gösterdiği "Hıristiyan dini iyi insanları zorbalarla hırsızların eline bırakmıştır."2 sözünü, gerçekten de iyiliği Hıristiyanlık kadar yücelten hiçbir yasa, hiçbir din öğretisi, hiçbir dünya görüşü olmadığı için söyler. Onun için, hem tatsızlığı hem de tehlikeyi önlemek istiyorsak, böylesine eşsiz bir duygunun düşebileceği yanılgıları öğrenmek yerinde olur. Başkalarının iyiliğini iste ama onların gözlerine, güler yüzlerine kanma, çünkü bu bir yumuşaklık, bir güçsüzlüktür, dürüst bir insanı her an tuzağa iter. Aisopos'un horozuna da inci vermeye kalkışma, arpa verirsen hem daha çok hoşuna gider hem de mutlu olur. Tanrıdan örnek alırsak doğru yolu buluruz: "O yağmurunu kötülerin de iyilerin de üzerine yağdırır, Onun güneşi kötüye de iyiye de vurur,"3 ama O herkese eşit zenginlik yağdırmaz, yücelik ile erdemin parıltısı herkese eşit ölçüde vurmaz. Basbayağı yararlardan herkes payını almalı, ama belli birtakım yararlar yalnız seçme kişiler için olmalı. Güzel bir resim yapayım derken, alttaki ana örneği bozmaktan da sakın, çünkü din kendimizi sevmeyi bize anaörnek olarak öğretir, komşumuzu sevmek ise bu anaörneğin bir resmidir ancak: "Varını yoğunu sat, yoksullara dağıt, sonra ardımdan gel"4 der Tanrı; ama ardımdan gelmeyeceksen, çok şeyle yapabileceğin sayıda iyiliği az şeyle de başarmak yeteneğinden yoksunsan varını yoğunu satma, yoksa derelere su salayım derken pınarları kurutursun. Sağduyunun yön vereceği başlıbaşına bir iyilik etme alışkanlığı da vardır sanma; ancak kimi insanlarda, giderek doğada iyiliğe bir eğilim vardır; tıpkı öte yanda, doğal bir kötülüğün de varlığı gibi. Başkalarının iyiliğini istemeyecek yaradılışta insanlar da olur. Kötülüğün zararsız türü, terslik, dikbaşlılık, karşıtlık, uzlaşmazlık gibi durumlarda göze çarpar, ama daha tehlikeli bir türü çekememezlik ile kin gütmedir. Böyleleri, başkalarının uğradığı yıkımlardan kıvanç duyarlar, yıkılanı daha da yıkmaya bakarlar: Lazarus'un yaralarını yalayan iyi köpeklerden5 daha çok, her açık yaraya vızıldayarak üşüşen sinekleri andırırlar. Bu insan düşmanı, "misanthrope"lar başkalarını kendini asacak duruma getirir, ama bahçelerinde dalından asılacak bir ağaç da bulunmaz, Timon kadar bile olamazlar.6 Böyle kişilikler, insan yaradılışının büyük yüzkarasıdır, ama büyük politikacıların hepsi işte bu keresteden biçilmiştir. Tıpkı eğri ağaçların, sağlam evler yapmaya elverişli olmamakla birlikte, yalpalarla inip kalkacak gemiler yapmakta çok işe yaramaları gibi.
İyiliğin türleriyle belirtileri pek çoktur. Bir insan yabancılara sevgi saygı gösteriyorsa, bu onun bir dünya yurttaşı olduğunu, yüreğinin bütün öbür karalardan kopmuş bir ada değil, onlara bağlı bir kıta olduğunu doğrular. Başkalarının uğradığı yıkım karşısında acı çekerse, yarasıyla başkalarına merhem olan soylu ağaçlar gibidir. Başkalarını kolayca bağışlar, kırgınlıkları unutursa, bu onun ruhunun incinmeyecek ölçüde yüce olduğunu, kolay kolay yaralanamayacağını gösterir. Küçük iyilikler karşısında kendini borçlu duyması, insanların getireceği havadan sudan armağanlara değil ruhlarına değer verdiğini gösterir. Ama bütün bunların ötesinde, kardeşlerinin kurtuluşu için İsa'nın lanetini bile göze alan ermiş Paulus'un olgunluğuna varmış kişi,7 yaradılışında tanrıca bir özellik, bir bakıma İsa'nın kendisine de bir benzerlik taşıyor demektir.
Notlar:
1- Augier Ghislain de Busbecq (1522-1592), Avusturya İmparatoru Ferdinand'ın Sultan II. Selim'e elçi olarak gönderdiği ünlü bir diplomat, izlenimlerini mektup biçiminde Legationis Turcicae Epistolae adlı kitabında toplamıştı. Gerçekte o kuşu Venedikli bir kuyumcunun tartakladığını yazar. (Epist.3)
2- Discorsi sopra la prima decade di Tito Livio, II, 2.
3- Kutsal Kitap, Matta V, 45.
4- Kutsal Kitap, Markos X, 21.
5- Kutsal Kitap, Luka XVI, 21. "Zengin bir adam vardı ve o erguvani ile ince keten giyip her gün zevk ederek yer içerdi; ve Lazar denilen bir fakir, yara ile dolu olup zengin adamın sofrasından düşen kırıntılarla doyurulmak isteyerek, onun kapısına yatırılırdı; hatta köpekler gelip onun yaralarını yalarlardı."
6- Atinalı Timon insanlara düşmanlığıyla tanınmıştı. Plutarkhos'un anlattığı, Shakespeare'in de Atina'lı Timon'da (V,2) aktardığı bir öyküye göre, Timon'un bahçesinde bir incir ağacı varmış, canından bıkan çoğu kimse bu ağaca asarmış kendini. Timon bir gün, yerine yeni bir ev yaptıracağı için ağacı keseceğini, başka kendini asmak isteyen varsa elini tez tutmasını duyurmuş halkına.
7- Bkz. Kutsal Kitap, Romalılar IX, 3;2 Timotheus II,10.
İyiliği, eski Yunanlıların "philanthropia" dedikleri, insanoğlunun mutluluğunu istemek anlamında alıyorum; alışılmış anlamdaki insanlık sözcüğü "humanity", bunu dile getirmekte biraz güçsüz kalır, iyilik adını verdiğim şey bir alışkanlık, huy güzelliği ise iyilik eğilimidir. Tanrının niteliği olan bu eğilim, insan erdemleri ile büyüklükleri arasında en yücesidir. Bundan yoksun olan insan tedirgin, kötü, düşük, zararlı haşarattan bile daha aşağı bir varlıktır, iyilik, dinin bir erdem saydığı hayırseverliğin karşılığıdır, aşırılığa düşmez ama yanılgıya düşebilir. Aşırı güçlülük isteği meleklerin, aşırı bilgi isteği insanın düşmesine yol açmıştır ama hayırseverlikte aşırılık yoktur, ne meleklere ne de insana zarar getirir, iyilik eğilimi insan yaradılışının derinlerinde yatar, öyle de güçlüdür ki, insanlara yönelemezse başka canlılara yönelir. Tıpkı acımak bilmez bir ulus olmakla birlikte hayvanlara iyi davranan, köpeklere kuşlara yem dağıtan Türklerde görüldüğü gibi.
Busbechius'un1 anlattığına göre, İstanbul'da bir gün, bir Hıristiyan çocuğu yaramazlık olsun diye uzun gagalı bir kuşun boğazına bir şey tıkamış da, taşlanarak öldürüleyazmış. İyilik ya da hayırseverlik erdemini kullanırken insan gerçekten yanılabilir, İtalyanların biraz kabaca bir atasözü vardır: "Tanto buon che val niente" "Öyle iyi ki, hiçbir şeye yaramıyor." Bir İtalyan bilgini, Niccolo Machiavelli, hemen hemen açık bir dille yazıya aktarmak düşüncesizliğini gösterdiği "Hıristiyan dini iyi insanları zorbalarla hırsızların eline bırakmıştır."2 sözünü, gerçekten de iyiliği Hıristiyanlık kadar yücelten hiçbir yasa, hiçbir din öğretisi, hiçbir dünya görüşü olmadığı için söyler. Onun için, hem tatsızlığı hem de tehlikeyi önlemek istiyorsak, böylesine eşsiz bir duygunun düşebileceği yanılgıları öğrenmek yerinde olur. Başkalarının iyiliğini iste ama onların gözlerine, güler yüzlerine kanma, çünkü bu bir yumuşaklık, bir güçsüzlüktür, dürüst bir insanı her an tuzağa iter. Aisopos'un horozuna da inci vermeye kalkışma, arpa verirsen hem daha çok hoşuna gider hem de mutlu olur. Tanrıdan örnek alırsak doğru yolu buluruz: "O yağmurunu kötülerin de iyilerin de üzerine yağdırır, Onun güneşi kötüye de iyiye de vurur,"3 ama O herkese eşit zenginlik yağdırmaz, yücelik ile erdemin parıltısı herkese eşit ölçüde vurmaz. Basbayağı yararlardan herkes payını almalı, ama belli birtakım yararlar yalnız seçme kişiler için olmalı. Güzel bir resim yapayım derken, alttaki ana örneği bozmaktan da sakın, çünkü din kendimizi sevmeyi bize anaörnek olarak öğretir, komşumuzu sevmek ise bu anaörneğin bir resmidir ancak: "Varını yoğunu sat, yoksullara dağıt, sonra ardımdan gel"4 der Tanrı; ama ardımdan gelmeyeceksen, çok şeyle yapabileceğin sayıda iyiliği az şeyle de başarmak yeteneğinden yoksunsan varını yoğunu satma, yoksa derelere su salayım derken pınarları kurutursun. Sağduyunun yön vereceği başlıbaşına bir iyilik etme alışkanlığı da vardır sanma; ancak kimi insanlarda, giderek doğada iyiliğe bir eğilim vardır; tıpkı öte yanda, doğal bir kötülüğün de varlığı gibi. Başkalarının iyiliğini istemeyecek yaradılışta insanlar da olur. Kötülüğün zararsız türü, terslik, dikbaşlılık, karşıtlık, uzlaşmazlık gibi durumlarda göze çarpar, ama daha tehlikeli bir türü çekememezlik ile kin gütmedir. Böyleleri, başkalarının uğradığı yıkımlardan kıvanç duyarlar, yıkılanı daha da yıkmaya bakarlar: Lazarus'un yaralarını yalayan iyi köpeklerden5 daha çok, her açık yaraya vızıldayarak üşüşen sinekleri andırırlar. Bu insan düşmanı, "misanthrope"lar başkalarını kendini asacak duruma getirir, ama bahçelerinde dalından asılacak bir ağaç da bulunmaz, Timon kadar bile olamazlar.6 Böyle kişilikler, insan yaradılışının büyük yüzkarasıdır, ama büyük politikacıların hepsi işte bu keresteden biçilmiştir. Tıpkı eğri ağaçların, sağlam evler yapmaya elverişli olmamakla birlikte, yalpalarla inip kalkacak gemiler yapmakta çok işe yaramaları gibi.
İyiliğin türleriyle belirtileri pek çoktur. Bir insan yabancılara sevgi saygı gösteriyorsa, bu onun bir dünya yurttaşı olduğunu, yüreğinin bütün öbür karalardan kopmuş bir ada değil, onlara bağlı bir kıta olduğunu doğrular. Başkalarının uğradığı yıkım karşısında acı çekerse, yarasıyla başkalarına merhem olan soylu ağaçlar gibidir. Başkalarını kolayca bağışlar, kırgınlıkları unutursa, bu onun ruhunun incinmeyecek ölçüde yüce olduğunu, kolay kolay yaralanamayacağını gösterir. Küçük iyilikler karşısında kendini borçlu duyması, insanların getireceği havadan sudan armağanlara değil ruhlarına değer verdiğini gösterir. Ama bütün bunların ötesinde, kardeşlerinin kurtuluşu için İsa'nın lanetini bile göze alan ermiş Paulus'un olgunluğuna varmış kişi,7 yaradılışında tanrıca bir özellik, bir bakıma İsa'nın kendisine de bir benzerlik taşıyor demektir.
Notlar:
1- Augier Ghislain de Busbecq (1522-1592), Avusturya İmparatoru Ferdinand'ın Sultan II. Selim'e elçi olarak gönderdiği ünlü bir diplomat, izlenimlerini mektup biçiminde Legationis Turcicae Epistolae adlı kitabında toplamıştı. Gerçekte o kuşu Venedikli bir kuyumcunun tartakladığını yazar. (Epist.3)
2- Discorsi sopra la prima decade di Tito Livio, II, 2.
3- Kutsal Kitap, Matta V, 45.
4- Kutsal Kitap, Markos X, 21.
5- Kutsal Kitap, Luka XVI, 21. "Zengin bir adam vardı ve o erguvani ile ince keten giyip her gün zevk ederek yer içerdi; ve Lazar denilen bir fakir, yara ile dolu olup zengin adamın sofrasından düşen kırıntılarla doyurulmak isteyerek, onun kapısına yatırılırdı; hatta köpekler gelip onun yaralarını yalarlardı."
6- Atinalı Timon insanlara düşmanlığıyla tanınmıştı. Plutarkhos'un anlattığı, Shakespeare'in de Atina'lı Timon'da (V,2) aktardığı bir öyküye göre, Timon'un bahçesinde bir incir ağacı varmış, canından bıkan çoğu kimse bu ağaca asarmış kendini. Timon bir gün, yerine yeni bir ev yaptıracağı için ağacı keseceğini, başka kendini asmak isteyen varsa elini tez tutmasını duyurmuş halkına.
7- Bkz. Kutsal Kitap, Romalılar IX, 3;2 Timotheus II,10.