HARE ETİĞİNDE EVRENSELLİĞE GEÇİŞ YOLLARI (... devamı )
|
Hare'e göre, ahlâk dilinin içerisinde yer aldığı ifadeler -ki onlar, gramatik açıdan impératif kipe yani emir kipine aittir- emirlerin mantığı içerisinde anlaşılır.
Hare'in ahlâk dili hakkındaki temel tezleri şunlardır:
i. Ahlâk dili, betimleyici (descriptive) dile karşıt olarak, önkayıtlama (prescriptive) dil içerisindedir.
ii. Diğer önkayıtlama ifadelerinden, yani tekil emirler ve genel emirlerden evrenselleştirilebilirlik oluşuyla ayrılır.
iii. Önkayıtlama dili ve bu dil içerisinde verilmiş yargılar arasındaki mantıksal ilişkiler sayesinde, ahlâk düşüncesinin biçimsel yanı olan nicta elikte, rasyonellik mümkün olur (LM, 175-9; FR.4-5).
Önkayıtlama ifadeleri, betimleyici ifadelerden farklı bir muhtevaya sahiptir. Onlar pratik hayata ilişkin soruların cevaplandığı özellikleri taşıdığından bilgilendirici (informative) söylemden farklıdır. Daha önce Kant'ın "Neyi bilebilirim?" ve "Ne umut edebilirim?" şeklinde ayırdığı bu iki söylem türüne örnek verecek olursak, "Nerede yaşıyorsun?" sorusuna vereceğim cevap "Ankara'da" şeklindeki bilgilendirici söylem gurubundan olacaktır. "Oysa ne yapmalıyım?" şeklindeki sorunun cevabı, önkayıtlayıcı söylem türünden olacaktır (Warnock, 1967:34).
Ahlâk dili, "Ne yapmalıyım?" sorusunun cevaplandığı önkayıtlayıcı dil türündendir. Buna göre, "X iyidir ve X'i yapmak gerekir" derken, "X"i kendim ve benim durumumda bulunan bütün herkes için tavsiye etmiş oluyorum. Bir insan, ben sana X'i yapmanı öneriyorum ama sen X'i yapma" diyemez. Tavsiye, irrasyonel bir faaliyet değil, rasyonel bir temelde değer biçme durumudur (Hare,. 1968.433; Waraock, 1967:36; Aydın, 1991:77). Ahlâk kavramlarının bu mantıksal-dilsel analizi, bu kavramların değişmez evrensel kavramlar olarak -kültürden ve tarihten yalıtılarak- ele alınmasını gerektirir. "X iyidir', "Bütünüyle X gibi olanlar iyidir' biçiminde, "iyi'yi X'in bir referansı ve anlamı olarak ele almayı mümkün kılar.
Hare'nin ahlâk dili hakkındaki tezinde rasyonelliğin evrensellik için bize nedenler verdiğini ve evrenselliğin, (ahlâk yargıiannın evrenselleştirilebilirliği) betimleyici dil ile ahlâk dilinin paylaştığı, aynı zamanda, da diğer önkayıtlama ifadelerinden ahlâk yargılanm ayıran bir özellik olduğunu ifade etmiştik.Buna göre gerek betimleyici ifadeler (gramatik açıdan indikatifler) gerek ahlâk yargılarının da içinde yer aldığı emir cümleleri, aynı tümden gelimli mantıksal bir çıkarımla elde
edilirler:
şeklindeki bir değer bildirici kıyasta bu mantıksal ilişkiyi görebiliriz:
imperatifler de indikatifler de aynı tümdengelimi] mantıktan türetilirler (Emirlerin mantığı ve bu kuralların nasıl türetildiği hakkında bkz, LM :28) Burada olgudan değere geçiş söz konusu değildir. Bilâkis, değer bildiren büyük öncülden sonuç çıkartılmaktadır. Burada küçük öncüldeki olgu bildiren betimleyici ifade, ahlâk yargıların içindeki betimleyici unsura karşılık gelmektedir. (Ahlâk dili bütünüyle betimleyici olmamakla ve asıl anlam önkayıtlayıcı olmakla beraber, onun içinde betimleyici bir yan da mevcut bulunmaktadır).
Yine tekil emirlerden, genel emirlere, oradan evrensel emirlere ulaşırken, ahlâk yargılarının diğer önkayıtlama ifadelerinden böylelikle ayrıldıklarım görmekteyiz. Şöyle ki "Sigara içme", ya da "kapıyı kapa" tekil bir emirdir ve bu emri veren, kendisiyle bir çelişmeye düşmeksizin emri değiştirebilir, "Şimdi sigara içmene müsaade ediyorum" ya da kapıyı açabilirsin" diyebilir. Oysa genel emir olarak "Sigara içilmez", bu emrin verildiği genel durumu bağlar. Sınırları emrin verildiği sınırlarla belirlenmiştir (Bu oda, bu salon gibi). Eğer emir "Bütünüyle buna benzer ortamlarda sigara içmemelisin" şekline dönüşmüşse, ahlâkî emrin yapısına daha da yakınlaşmış yani, ifade biçimsel olarak evrenselleştirilebilir olmaya yaklaşmıştır.
Ahlâk yargılan da biçimsel olarak evrenselleştirilebilir yargılardır. Bir olaya ilişkin verdiğimiz ahlâk yargısını, o olaya bütünüyle benzeyen bütün olaylar için de verebilmeliyiz. Eğer sigara içmemeyi ahlâkî olarak evrenselleştirilebilir bir emir haline dönüştürmek istiyorsak, kendi ilke kararlarımızı almalı ve seçimimizi yapmalıyız. Bu özellikle Kant'ın vurguladığı biçimiyle evrenselleştirilebilirliktir. Burada (meta etikte)bir nevi evrenselliğin mümkün olan inşası yapılmaya çalışılır. Normatif etik ise bu evrenselleşme inşası üzerine kurulacaktır..
Hare, kendinden öncekiler ve çağdaşlan tarafından savunulan diğer ahlâk öğretilerindeki tezleri, evrenselleşme, önkayıtlama ve rasyonalist açısından bir senteze ulaştırmaya çalışmaktadır. Bu açıdan değerlendirdiğimizde o, kavramların mantığını incelemekle, dil gibi nesnel bir alandan yola çıkarak evrenselleştirilebilir bir ilkeyi bulmayı umut etmiştir. Bunun için betimleyici (descriptive) dil ile önkayıtlama (prescriptive) dili arasındaki ayrımdan hareket etmiş ve önkayıtlama dilinin betimleyici dil ile paylaştığı bir özellik olarak evrenselliği göstermiştir. Buradaki evrensellik, "Bu iyidir" dediğimizde "tıpkı bunun gibi olan her şey iyidir" anlamında ele alınmıştır. Ahlâk yargılannın betimleyici yargılardan ayn olarak, önkayıtlama dili içerisinde ahlâk dilinin sadece şimdiki zaman ve gelecek zaman için değil, bütün zamanlar için evrenselleşmeyi mümkün kılan bir dil imkânı bulunmaktadır.
Rasyonelliği betimsel ifadelerde gören betimleyiciler (doğalcılar ve sezgiciler), ahlâk yargılannın betimsel olduğu ve dolayısıyla anlamlı olduğunu savunurken; betimleyici olmayanlar (duygulanımcılar), onlann betimsel olmayan yargılar olduğu ve anlamsız olduğu görüşüne ulaşmışlardı. Hare çizgisindeki bir kısım düşünür de, ahlâkı anlamlı konuşma biçimleri içinde düşünmüştür. Bu anlamlılık, olgusal bir anlamlılık değil, "önkayıtlamacı, rehberlik edici" bir anlamlılıktır. O, betimleyici-olmayan konuşma biçimlerinin de rasyonelliğini mümkün görmektedir. Yine de rasyonellik onun sisteminde, ahlâk yargılarının betimleyici yargılarla paylaştığı bir özellik olarak düşünülmektedir. Şöyle ki, her iki ifade türüne de dedüktif akıl yürütme uygulanabilmektedir. Kanaatimize göre Hare, rasyonelliği betimîeyici ifadelerde gören ve indikatiflerin rasyonel ve böylece evrensel olabileceğini söyleyen bütün bir çözümleyici felsefenin düşmüş olduğu hatayı düzeltmeye çalışırken, betimsel olmayan ifadelerin rasyonelliğini ve evrenselleştirilebilirliğini yine betimsel ifadelerden çıkartmaya çalışmakla, aynı hataya düşmektedir. Bu hatanın bir devamı ise, rasyonellik ve evrensellik arasında kurduğu gerektirme ilişkisidir. Üstelik bu ilişki de tam olarak açık değildir. Evrensellik mi rasyonaliteyi gerektirmektedir, yoksa rasyonalite mi evrenselliğe temel sağlamaktadır? Kaldı ki bu iki kavram arasındaki "gerektirme" ilişkisi zorunlu mudur?
Hare'in ve diğer tüm çözümleyicilerin düştükleri hata, rasyonelliği betimleyici yargılar içinde düşünmeleri hatasıdır. Betimleyici yargılar indikatif yapıda oldukları için, evrensellik tanımının referans noktası indikatiftir. Eğer evrenseli indikatif olana bağlarsak ve bu ilişkiyi rasyonalite içinde gösterirsek, ahlâk dilinin indikatif olmayan bir dil olduğunu sözel olarak dile getirsek de, evrenselleşme özelliğini indikatiften aldığımız için, olgular dünyasından rasyonaliteye bağlanmakta oluruz ki, bu da olgudan değere geçmekle aynı anlama gelmez mi?
Rasyonalite eğer ahlâk ifadelerinin evrenselliğinin bir sonucu ise, rasyonalitenin bağlı olduğunu düşündüğümüz olgular dünyasını, olması gerekenden çıkartırız ki, bu diğerinden daha büyük bir tuhaflık değil midir? Yegâne belirleyici olarak dili temele alıyorsak ve evrenselleştirme ile rasyonaliteyi dilin gramatik yapısından çıkartıyorsak, problem yine de çözülmüş sayılmaz. Ahlâkı yalnızca ifade biçimleri ile sınırlayıp, bu ifade biçimlerinin dışında ontolojik bir temel aramanın beyhude olduğunu düşünen Hare, bu sorunun üstesinden gelememektedir. Üstelik bunun bir sorun olabileceğini bile düşünmemektedir.
Hare etiğinde değerlendirilmesi gereken diğer husus da, meta etiğinin yanında normatif bir kuram geliştirmesidir. Meta etik kuram, normatif kuramının biçimsel yanı olan mantıksal ve dilsel tezleri içermektedir. Meta etikte Kant ile birlikte ahlâkın biçimsel yönünü (salt aklî yön) inceleriz. Bu yön içeriksizdir ve deney ile olgu sorunlarından bağımsız olarak bize ahlâkın mantığını verir.
Ahlâkın apriori temelleri (evrenselleştirilebilirlik ve önkayıtlama) ahlâk dilinin mantığı içerisindedir. Bizler Kant'a yaklaştıkça, bu yönü daha iyi kavrarız (MT,5). Ahlâk yargılarının evrenselleştirilebilirliğİ mantıksal bir tezdir (FR, 34), oysa ahlâk bu dünyada gerçekleşmekte ve bizler, yalnızca ahlâkî kavramların mantığı ile rasyonel düşünce biçimini, gerçek durum ve olaylara uygulamaktayız.
Kavramlar arasındaki mantıksal ilişkiyi incelemek, ahlâk filozofunun atması gereken ilk adımdır. İkinci adım bunu takip eder ki, Hare etiğinin işaret ettiği bu adım bizi ahlâkta rasyonelliği ve evrenselleşmeyi içeren faydacı bir normatif etiğe götürür: Normatif etikte Hare, faydacı çizgiyi devam ettirmektedir. (Poyraz, 1996:77-8, Normatif etikte evrenselliği nasıl temellendirdiği konusunda Moral Thinking adlı eserine bakılabilir).
O, meta etikte Kant'ı, normatif etikte faydacıları takip etmekte, hatta birbiriyle bağdaşmaz bu iki görüşü sentezlemeye çalışmaktadır. "İyi" nin sonuçları açısından faydalı olacağını kabul etmekle birlikte yapılması gereken eylemin faydadan dolayı değil, ödevden dolayı yapıldığını söylüyorsak faydacı olmak zorunda değilizdir. Oysa Hare, bunun aksini düşünmektedir. O, Kant'ın ahlâk yasası ile faydacılığın "en yüksek sayıda insana en yüksek mutluluk" maksimini, biçimsel açıdan aynı derece evrenselleştirilebilir yargılar olarak görmektedir.
Hare'in ahlâk dili hakkındaki temel tezleri şunlardır:
i. Ahlâk dili, betimleyici (descriptive) dile karşıt olarak, önkayıtlama (prescriptive) dil içerisindedir.
ii. Diğer önkayıtlama ifadelerinden, yani tekil emirler ve genel emirlerden evrenselleştirilebilirlik oluşuyla ayrılır.
iii. Önkayıtlama dili ve bu dil içerisinde verilmiş yargılar arasındaki mantıksal ilişkiler sayesinde, ahlâk düşüncesinin biçimsel yanı olan nicta elikte, rasyonellik mümkün olur (LM, 175-9; FR.4-5).
Önkayıtlama ifadeleri, betimleyici ifadelerden farklı bir muhtevaya sahiptir. Onlar pratik hayata ilişkin soruların cevaplandığı özellikleri taşıdığından bilgilendirici (informative) söylemden farklıdır. Daha önce Kant'ın "Neyi bilebilirim?" ve "Ne umut edebilirim?" şeklinde ayırdığı bu iki söylem türüne örnek verecek olursak, "Nerede yaşıyorsun?" sorusuna vereceğim cevap "Ankara'da" şeklindeki bilgilendirici söylem gurubundan olacaktır. "Oysa ne yapmalıyım?" şeklindeki sorunun cevabı, önkayıtlayıcı söylem türünden olacaktır (Warnock, 1967:34).
Ahlâk dili, "Ne yapmalıyım?" sorusunun cevaplandığı önkayıtlayıcı dil türündendir. Buna göre, "X iyidir ve X'i yapmak gerekir" derken, "X"i kendim ve benim durumumda bulunan bütün herkes için tavsiye etmiş oluyorum. Bir insan, ben sana X'i yapmanı öneriyorum ama sen X'i yapma" diyemez. Tavsiye, irrasyonel bir faaliyet değil, rasyonel bir temelde değer biçme durumudur (Hare,. 1968.433; Waraock, 1967:36; Aydın, 1991:77). Ahlâk kavramlarının bu mantıksal-dilsel analizi, bu kavramların değişmez evrensel kavramlar olarak -kültürden ve tarihten yalıtılarak- ele alınmasını gerektirir. "X iyidir', "Bütünüyle X gibi olanlar iyidir' biçiminde, "iyi'yi X'in bir referansı ve anlamı olarak ele almayı mümkün kılar.
Hare'nin ahlâk dili hakkındaki tezinde rasyonelliğin evrensellik için bize nedenler verdiğini ve evrenselliğin, (ahlâk yargıiannın evrenselleştirilebilirliği) betimleyici dil ile ahlâk dilinin paylaştığı, aynı zamanda, da diğer önkayıtlama ifadelerinden ahlâk yargılanm ayıran bir özellik olduğunu ifade etmiştik.Buna göre gerek betimleyici ifadeler (gramatik açıdan indikatifler) gerek ahlâk yargılarının da içinde yer aldığı emir cümleleri, aynı tümden gelimli mantıksal bir çıkarımla elde
edilirler:
Bütün ağır vasıtalar sağdan gitmeligibi bir kıyas kalıbında ve
Bu bir ağır vasıtadır
Bu araç sağdan gitmeli
Bütün açlık çekenlere yardım edilmelidir
Bu adam açlık çekmektedir
Bu adama yardım edilmelidir
şeklindeki bir değer bildirici kıyasta bu mantıksal ilişkiyi görebiliriz:
imperatifler de indikatifler de aynı tümdengelimi] mantıktan türetilirler (Emirlerin mantığı ve bu kuralların nasıl türetildiği hakkında bkz, LM :28) Burada olgudan değere geçiş söz konusu değildir. Bilâkis, değer bildiren büyük öncülden sonuç çıkartılmaktadır. Burada küçük öncüldeki olgu bildiren betimleyici ifade, ahlâk yargıların içindeki betimleyici unsura karşılık gelmektedir. (Ahlâk dili bütünüyle betimleyici olmamakla ve asıl anlam önkayıtlayıcı olmakla beraber, onun içinde betimleyici bir yan da mevcut bulunmaktadır).
Yine tekil emirlerden, genel emirlere, oradan evrensel emirlere ulaşırken, ahlâk yargılarının diğer önkayıtlama ifadelerinden böylelikle ayrıldıklarım görmekteyiz. Şöyle ki "Sigara içme", ya da "kapıyı kapa" tekil bir emirdir ve bu emri veren, kendisiyle bir çelişmeye düşmeksizin emri değiştirebilir, "Şimdi sigara içmene müsaade ediyorum" ya da kapıyı açabilirsin" diyebilir. Oysa genel emir olarak "Sigara içilmez", bu emrin verildiği genel durumu bağlar. Sınırları emrin verildiği sınırlarla belirlenmiştir (Bu oda, bu salon gibi). Eğer emir "Bütünüyle buna benzer ortamlarda sigara içmemelisin" şekline dönüşmüşse, ahlâkî emrin yapısına daha da yakınlaşmış yani, ifade biçimsel olarak evrenselleştirilebilir olmaya yaklaşmıştır.
Ahlâk yargılan da biçimsel olarak evrenselleştirilebilir yargılardır. Bir olaya ilişkin verdiğimiz ahlâk yargısını, o olaya bütünüyle benzeyen bütün olaylar için de verebilmeliyiz. Eğer sigara içmemeyi ahlâkî olarak evrenselleştirilebilir bir emir haline dönüştürmek istiyorsak, kendi ilke kararlarımızı almalı ve seçimimizi yapmalıyız. Bu özellikle Kant'ın vurguladığı biçimiyle evrenselleştirilebilirliktir. Burada (meta etikte)bir nevi evrenselliğin mümkün olan inşası yapılmaya çalışılır. Normatif etik ise bu evrenselleşme inşası üzerine kurulacaktır..
Hare, kendinden öncekiler ve çağdaşlan tarafından savunulan diğer ahlâk öğretilerindeki tezleri, evrenselleşme, önkayıtlama ve rasyonalist açısından bir senteze ulaştırmaya çalışmaktadır. Bu açıdan değerlendirdiğimizde o, kavramların mantığını incelemekle, dil gibi nesnel bir alandan yola çıkarak evrenselleştirilebilir bir ilkeyi bulmayı umut etmiştir. Bunun için betimleyici (descriptive) dil ile önkayıtlama (prescriptive) dili arasındaki ayrımdan hareket etmiş ve önkayıtlama dilinin betimleyici dil ile paylaştığı bir özellik olarak evrenselliği göstermiştir. Buradaki evrensellik, "Bu iyidir" dediğimizde "tıpkı bunun gibi olan her şey iyidir" anlamında ele alınmıştır. Ahlâk yargılannın betimleyici yargılardan ayn olarak, önkayıtlama dili içerisinde ahlâk dilinin sadece şimdiki zaman ve gelecek zaman için değil, bütün zamanlar için evrenselleşmeyi mümkün kılan bir dil imkânı bulunmaktadır.
Rasyonelliği betimsel ifadelerde gören betimleyiciler (doğalcılar ve sezgiciler), ahlâk yargılannın betimsel olduğu ve dolayısıyla anlamlı olduğunu savunurken; betimleyici olmayanlar (duygulanımcılar), onlann betimsel olmayan yargılar olduğu ve anlamsız olduğu görüşüne ulaşmışlardı. Hare çizgisindeki bir kısım düşünür de, ahlâkı anlamlı konuşma biçimleri içinde düşünmüştür. Bu anlamlılık, olgusal bir anlamlılık değil, "önkayıtlamacı, rehberlik edici" bir anlamlılıktır. O, betimleyici-olmayan konuşma biçimlerinin de rasyonelliğini mümkün görmektedir. Yine de rasyonellik onun sisteminde, ahlâk yargılarının betimleyici yargılarla paylaştığı bir özellik olarak düşünülmektedir. Şöyle ki, her iki ifade türüne de dedüktif akıl yürütme uygulanabilmektedir. Kanaatimize göre Hare, rasyonelliği betimîeyici ifadelerde gören ve indikatiflerin rasyonel ve böylece evrensel olabileceğini söyleyen bütün bir çözümleyici felsefenin düşmüş olduğu hatayı düzeltmeye çalışırken, betimsel olmayan ifadelerin rasyonelliğini ve evrenselleştirilebilirliğini yine betimsel ifadelerden çıkartmaya çalışmakla, aynı hataya düşmektedir. Bu hatanın bir devamı ise, rasyonellik ve evrensellik arasında kurduğu gerektirme ilişkisidir. Üstelik bu ilişki de tam olarak açık değildir. Evrensellik mi rasyonaliteyi gerektirmektedir, yoksa rasyonalite mi evrenselliğe temel sağlamaktadır? Kaldı ki bu iki kavram arasındaki "gerektirme" ilişkisi zorunlu mudur?
Hare'in ve diğer tüm çözümleyicilerin düştükleri hata, rasyonelliği betimleyici yargılar içinde düşünmeleri hatasıdır. Betimleyici yargılar indikatif yapıda oldukları için, evrensellik tanımının referans noktası indikatiftir. Eğer evrenseli indikatif olana bağlarsak ve bu ilişkiyi rasyonalite içinde gösterirsek, ahlâk dilinin indikatif olmayan bir dil olduğunu sözel olarak dile getirsek de, evrenselleşme özelliğini indikatiften aldığımız için, olgular dünyasından rasyonaliteye bağlanmakta oluruz ki, bu da olgudan değere geçmekle aynı anlama gelmez mi?
Rasyonalite eğer ahlâk ifadelerinin evrenselliğinin bir sonucu ise, rasyonalitenin bağlı olduğunu düşündüğümüz olgular dünyasını, olması gerekenden çıkartırız ki, bu diğerinden daha büyük bir tuhaflık değil midir? Yegâne belirleyici olarak dili temele alıyorsak ve evrenselleştirme ile rasyonaliteyi dilin gramatik yapısından çıkartıyorsak, problem yine de çözülmüş sayılmaz. Ahlâkı yalnızca ifade biçimleri ile sınırlayıp, bu ifade biçimlerinin dışında ontolojik bir temel aramanın beyhude olduğunu düşünen Hare, bu sorunun üstesinden gelememektedir. Üstelik bunun bir sorun olabileceğini bile düşünmemektedir.
Hare etiğinde değerlendirilmesi gereken diğer husus da, meta etiğinin yanında normatif bir kuram geliştirmesidir. Meta etik kuram, normatif kuramının biçimsel yanı olan mantıksal ve dilsel tezleri içermektedir. Meta etikte Kant ile birlikte ahlâkın biçimsel yönünü (salt aklî yön) inceleriz. Bu yön içeriksizdir ve deney ile olgu sorunlarından bağımsız olarak bize ahlâkın mantığını verir.
Ahlâkın apriori temelleri (evrenselleştirilebilirlik ve önkayıtlama) ahlâk dilinin mantığı içerisindedir. Bizler Kant'a yaklaştıkça, bu yönü daha iyi kavrarız (MT,5). Ahlâk yargılarının evrenselleştirilebilirliğİ mantıksal bir tezdir (FR, 34), oysa ahlâk bu dünyada gerçekleşmekte ve bizler, yalnızca ahlâkî kavramların mantığı ile rasyonel düşünce biçimini, gerçek durum ve olaylara uygulamaktayız.
Kavramlar arasındaki mantıksal ilişkiyi incelemek, ahlâk filozofunun atması gereken ilk adımdır. İkinci adım bunu takip eder ki, Hare etiğinin işaret ettiği bu adım bizi ahlâkta rasyonelliği ve evrenselleşmeyi içeren faydacı bir normatif etiğe götürür: Normatif etikte Hare, faydacı çizgiyi devam ettirmektedir. (Poyraz, 1996:77-8, Normatif etikte evrenselliği nasıl temellendirdiği konusunda Moral Thinking
O, meta etikte Kant'ı, normatif etikte faydacıları takip etmekte, hatta birbiriyle bağdaşmaz bu iki görüşü sentezlemeye çalışmaktadır. "İyi" nin sonuçları açısından faydalı olacağını kabul etmekle birlikte yapılması gereken eylemin faydadan dolayı değil, ödevden dolayı yapıldığını söylüyorsak faydacı olmak zorunda değilizdir. Oysa Hare, bunun aksini düşünmektedir. O, Kant'ın ahlâk yasası ile faydacılığın "en yüksek sayıda insana en yüksek mutluluk" maksimini, biçimsel açıdan aynı derece evrenselleştirilebilir yargılar olarak görmektedir.