YEMEKHANE KOKUSU
|
Alain
Bütün yemekhanelerde benzewrini buldugumuz bir yemekhane kokusu vardır. Anlatılması imkansız bir kokudur bu. Bulaşık suyu kokusu mu, yoksa küflenmiş ekmek kokusu mu? Bilemem. Kokuyu bizzat almadınızsa, hakkında size bir bilgi veremem; körlere ışıktan bahsedilir mi hiç? Benim için mavi, kırmızıdan ne kadar farklıysa bu kokuda ötekilerden o kadar farklıdır.
Bu kokunun ne oldugunu bilmiyorsanız bahtiyarsınız demektir. Bir koleje kapatılmadıgınız anlaşılırda ondan. Hayatımızın ilk çaglarından itibaren bir düzenin esiri olmadıgınızı, kanun düşmanı kesilmediginizi gösterir de ondan. Sonradan ise iyi bir vatandaş, iyi bir vergi mükellefi, iyi bir koca iyi bir baba oldunuz demektir; toplumsal güçlerin etkisi altında kalmayı yavaş yavaş ögrendiniz demektir; aile hayatı size, zarureti zevk haline sokmayı ögretmiştir de ondan.
Ama yemekhane kokusunun ne oldugunu bilenleri hiçbir şekle sokamazsınız. Çocukluklarını ip çekmekle geçirmişler, günün birindede çektikleri ipi koparmışlardır; hayata da böylece, bir ufak ip parçasını sürükleyen şüpheli köpekler gibi atılmışlardır. İştah açıcı en güzel yemegin karşısında bile isyan ederler. Nizam ve kaide denen şeyi imkanı yok sevemezler; vaktiyle çok korktukları için saygı göstermek ellerinden gelmez. Kanun ve nizamlara karşı, terbiyeye karşı, ahlaka karşı, klasiklere karşı, pedegojiye karşı, aydınlara verilen nişanlara karşı daima ateş püskürdüklerini görürsünüz; bütün bunlar yemekhane kokarda ondan. Bu koku alma hastalıgının da her yıl tam gökyüzünün maviden kurşuniye geçtigi, kitapçı dükkanlarının okul kitapları ile ögrenci çantalarını teşhir etmege başladıgı zamana rastlayan bir buhran devresi vardır.
11 Ekim 1907