Estetik, Güzel’in bilimi midir?
|
Estetiğin böyle basite indirgenmiş bir tanımı, estetik sorunlar üzerinde az da olsa düşünen bir kişi için ilk anda aşılmış ve çağdışı bir tanım olarak görülebilir. Gerçekten de, Platoncu mutlak Güzel kavramına dayalı böyle bir tanım aşılmıştır, çağdışıdır. Ne var ki, bugün hâlâ kullanışta olan ve yeni yeni baskıları yapılan yerli ya da yabancı, küçük ya da büyük hangi sözlüğü açarsak açalım, daha başlangıçta da gördüğümüz gibi estetik sözcüğünün gerek isim gerekse sıfat olarak böyle bir tanımına rastlarız: «Estetik: genel olarak doğada ve sanatta Güzel'in bilimi; güzelliğe değgin.»
O halde önce böyle bir tanımın eskimişliğinin, eksikliğinin, sınırlılığının gösterilmesi gerekir. «Estetik, Güzel'in bilimidir» gibi bir tanımın bugün kabul edilemeyiş nedenleri açıktır.
Önce, belli evrensel fikrî bir sezgiyle kavranabilecek, onun nesnesi olabilecek bir şey değildir Güzel. Diğer olgulardan açık-seçik bir şekilde ayrılıp, üzerinde yapılacak bir incelemeye belli bir dayanıklılık sağlayabilecek bir olayda değildir. Estetik görecelik, şu ya da bu insanın, şu yada bu toplumsal grubun güzel dediği bir şeyin bir başka kişi ya da toplumsal grup için güzel olmadığını kanıtlamıştır bize.
Her dönemin, her uygarlığın kendine özgü güzellik düşüncesi vardır. Her sınıf, her halk ve her ulus kendi artistik anlatımlarına uygun koşullarda kendi Güzel kavramlarını geliştirmiştir.' Burada Plehanov'un, Sanat ve Toplumsal Yaşam’ında yaptığı ünlü karşılaştırmayı anımsayalım. Plehanov, Hotanto’ların, beyaz ırkın gelişim süreci içinde birçok dönemlerde kadın güzelliğinin simgesi olarak kabul edilen Milo Venüsü'nün güzelliği konusunda bizimleaynı şeyi düşünmeyeceklerini söyler.
İkinci olarak, sanatın yalnızca güzellikleri değil, kimi zaman çirkinlikleri de dile getireceğini ileri süren sanatçıların da olduğu düşünülürse, estetiği yalnızca -görece de olsa- «güzel» kavramına bağlamanın eksikliği daha iyi ortaya çıkmış olur.
Öte yandan, Güzel, bir şeyin estetik özelliklerini belirtmek için kullanılacak tek niteleme sıfatı da değildir; daha önce de gördüğümüz gibi romantizm akımından başlayarak Yüce ve Güzel aynı değerde, birbiriyle yarış halinde olan estetik kategoriler olarak düşünülmektedir; yine romantizm akımından sonra, aynı derecede göz önüne alınması gereken başka estetik değerler de sıralanmaktadır: trajik, dramatik, hoş, sevimli vb. Böylece güzel, estetiğin nesnesi, amacı olarak gittikçe anlamını yitirir, hatta giderek ortadan kalkar.
Son olarak, yukarıda sayılan estetik niteliklerin, kendi bütünlükleri içinde sağlam ve etkili olabilecek bir sistem ortaya koyduklarını savunanlara karşı, aynı olguları kendi yönlerinden kullanabilecek, inceleyebilecek başka bilim dalları da bulunduğunu söyleyelim. Gerçekten de, dilbilim, toplumbilim ve ruhbilim de aynı nitelikleri araştırma konusu edinebilir, ama bu nitelikler özerk ve özgür bir bilim dalı kurmaya uygun ve yeterli değildir.
O halde önce böyle bir tanımın eskimişliğinin, eksikliğinin, sınırlılığının gösterilmesi gerekir. «Estetik, Güzel'in bilimidir» gibi bir tanımın bugün kabul edilemeyiş nedenleri açıktır.
Önce, belli evrensel fikrî bir sezgiyle kavranabilecek, onun nesnesi olabilecek bir şey değildir Güzel. Diğer olgulardan açık-seçik bir şekilde ayrılıp, üzerinde yapılacak bir incelemeye belli bir dayanıklılık sağlayabilecek bir olayda değildir. Estetik görecelik, şu ya da bu insanın, şu yada bu toplumsal grubun güzel dediği bir şeyin bir başka kişi ya da toplumsal grup için güzel olmadığını kanıtlamıştır bize.
Her dönemin, her uygarlığın kendine özgü güzellik düşüncesi vardır. Her sınıf, her halk ve her ulus kendi artistik anlatımlarına uygun koşullarda kendi Güzel kavramlarını geliştirmiştir.' Burada Plehanov'un, Sanat ve Toplumsal Yaşam’ında yaptığı ünlü karşılaştırmayı anımsayalım. Plehanov, Hotanto’ların, beyaz ırkın gelişim süreci içinde birçok dönemlerde kadın güzelliğinin simgesi olarak kabul edilen Milo Venüsü'nün güzelliği konusunda bizimleaynı şeyi düşünmeyeceklerini söyler.
İkinci olarak, sanatın yalnızca güzellikleri değil, kimi zaman çirkinlikleri de dile getireceğini ileri süren sanatçıların da olduğu düşünülürse, estetiği yalnızca -görece de olsa- «güzel» kavramına bağlamanın eksikliği daha iyi ortaya çıkmış olur.
Öte yandan, Güzel, bir şeyin estetik özelliklerini belirtmek için kullanılacak tek niteleme sıfatı da değildir; daha önce de gördüğümüz gibi romantizm akımından başlayarak Yüce ve Güzel aynı değerde, birbiriyle yarış halinde olan estetik kategoriler olarak düşünülmektedir; yine romantizm akımından sonra, aynı derecede göz önüne alınması gereken başka estetik değerler de sıralanmaktadır: trajik, dramatik, hoş, sevimli vb. Böylece güzel, estetiğin nesnesi, amacı olarak gittikçe anlamını yitirir, hatta giderek ortadan kalkar.
Son olarak, yukarıda sayılan estetik niteliklerin, kendi bütünlükleri içinde sağlam ve etkili olabilecek bir sistem ortaya koyduklarını savunanlara karşı, aynı olguları kendi yönlerinden kullanabilecek, inceleyebilecek başka bilim dalları da bulunduğunu söyleyelim. Gerçekten de, dilbilim, toplumbilim ve ruhbilim de aynı nitelikleri araştırma konusu edinebilir, ama bu nitelikler özerk ve özgür bir bilim dalı kurmaya uygun ve yeterli değildir.