Altrüizm, Kant ve Rasyonelizasyon
|
Ayn Rand
Bir teori, amaç edindiğini iddia ettiği şeylerin tam tersinden başka hiçbir şey gerçekleştiremiyor, ama savunucuları hala ona bağlı kalabiliyorsa, emin olabilirsiniz ki karşınızdaki şey, bir kanaat veya bir “ideal” değil, bir rasyonelizasyondur.
Modern tarihte Kant’ın felsefesi, her tür temel felsefi kötülüğün sistematik bir rasyonelizasyonudur. Kant’ın sırf “görünüşler”den ibaret bir “fenomensel” dünya olarak kabul ettiği bu dünyayı, metafiziken aşağı ilan etmesi; realiteye karşı duyulan bir nefretin rasyonelizasyonudur.Aklın realiteyi algılamaya muktedir olmadığı, sadece “görünüşler”le uğraşabildiği nosyonu, akla karşı duyulan nefretin rasyonelizasyonudur; bu nosyon aynı zamanda, çok derin bir epistemolojik egaliteryenizmin rasyonelizasyonudur: Kant realiteyi, “idealist” rüya erbabının etrafında nafile uğraşlarda bulundukları ıvır zıvıra eşit bir statüye indirger: Realitedeki aklı, bu tür insanların zihni durumuna eşit bir statüye indirger. “Numensel” dünyanın yani, hakkında duyum yapılmayan, deney yapılmayan, fakat yinede her nasılsa var olduğu iddia edilen ve içinde “başlı başına şeyler”i bulunduran uyduruk dünyanın metafizik üstünlüğü ise, duyguların üstünlüğünün rasyonelizasyonudur: yani, duyguların, bilinmezi bazı gayri-kabil-i-tarif araçlarla bilme gücüne sahip olduğu inancının rasyonelizasyonudur.
Şeylerin sadece insanın kendi bilincince algılanabildiğinden, başka hiçbir tür bilinçce algılanamadığından şikayet, bugüne kadar yazılı olarak itiraf edilmiş, en derin tip sosyal metafizikçilik rasyonelizasyonudur.Bu davranışları hakkında sürekli olarak başkalarının ne düşündüğü endişesi altında işkence çeken ve hangi başkalarına uyması gerektiği konusunda kaldığı kararsızlıkla ıstırabı ağırlaşan bir insanın iniltisidir.Hiçbir bilinçce işlenmemiş, “başlı başına şeyler” algılama arzusu, otomatik bilgilenme arzusunun, Alim-i Mutlak olma arzusunun, bilgilenme gayretinden ve sorumluluğundan kaçma arzusunun rasyonelizasyonudur. “Görev”in başlı başına bir ahlak emri haline getirilmesi, insanın kendisini, faydalananları belirsiz bir “görev” anlayışına feda etmesi gerektiği nosyonu; sizin maneviyatınızı kırıp ihtiraslarınızı, başarılarınızı, kendinize saygı ve güveninizi, yeryüzündeki hayattan zevk alma kapasitenizi terkettirmekten duyduğu sadistçe zevkin iğrenç ifadesiyle size göz kırpan yobaz, münzevi bir keşiş imajının rasyonelizasyonudur. Vs. Bunlar Kant felsefesinin bazı ana hatları.
Şunu gözlemlemek mümkün: Felsefe tarihi, fikirlerin birey bir insanın zihnindeki işleyişinin yavaş çekimle, makrokozmik bir perdede yeniden üretilmesinden ibarettir.Yanlış öncülleri kabul etmiş bir insan onları bir gün reddetmekte serbesttir; ama bunu yapana kadar, bu öncüller zihninde sessiz kalmazlar; kendi bilinçli katılımı olmasa da, gelişip nihai sonuçlarına varırlar.Benzer bir süreç kültürde de meydana gelir: Eğer etkili bir filozofun yanlış öncülleri çürütülmezse; takipçilerinden oluşan nesiller - kültürün bilinçaltı olarak davranarak- o öncülleri nihai sonuçlarına götürürler.
Kant (“kategoriler”in kollektif olarak “fenomensel” bir dünya yaratması olarak) objektif yerine kollektifi ikame ettikten sonra, bir sonraki adım Hegel’in felsefesi oldu ki; bu felsefe sübjektivizmin rasyonelizasyonudur; “fenomensel” yani maddi dünyada mutlak bir devletin kaba kuvvetini tesis etmek suretiyle, “numensel” yani gayri maddi bir dünya yaratacak hırslı bir elitin iktidar şehvetinin rasyonelizasyonudur. O elitin dışındakilerin böyle bir geleceğe itaat etmesine veya onu kabul etmesine pek güvenilemeyeceğinden , bir sonraki adım Pragmatizm oldu ki, bu felsefe, prensiplerden ve gelecekten kurtulmak isteyen somutla sınırlı , anın - menziliyle- sınırlı, anti- kavramsal zihniyetlerin rasyonelizasyonudur.
Bugün, Linguistik Analiz felsefesi vardır ki, bu felsefe, tek tek kelimeler üzerinde odaklanabilen fakat onları cümleler, paragraflar veya felsefi sistemler halinde bütünleştirmekten aciz olan, ama yine de filozof olmak isteyen insanların zihniyetlerinin rasyonelizasyonudur.Ve Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) felsefesi vardır ki, bu felsefe rasyonelizasyon kibarlığından dahi sarfı nazar ederek Kant’ı sek olarak alır ve duyguların bilinmez, anlaşılmaz, kavranmaz, mide bulandırıcı bir gayri-dünyadaki üstünlüğünü ilan eder.
Şunu gözlemleyin: Farklılıklarına rağmen, bütün bu felsefelerin dokunulmamış, karşı çıkılmamış asgari müştereği, altrüizmdir. Altrüizm, rasyonelizasyonunun tek başına en zengin kaynağıdır.Tatbik edilemeyecek bir ahlak anlayışı, her türlü tatbikat için sınırsız bir örgü sağlar. Altrüizm, Nazi Almanya’sındaki ve Sovyetler Birliği’ndeki katliamların; refah devletlerinin legalleştirilmiş yağmacılığının; “kamu yararına” hizmet etmeye çalışan politikacıların iktidar şehvetlerinin; çeşitli kollektivist davaların benliksiz savaşcılarınca sürdürülen kötülüklerin, zulmün, cinayetlerin rasyonelizasyonu olmuştur.
Felsefi rasyonelizasyonların ortaya çıkarılması her zaman kolay olmaz.Bazıları öyle karmaşıktır ki masum bir insan, içine düştüğü entelektüel kargaşada, söylenenlere kanıp felç olabilir. Modern felsefeyle ilk defa karşılaşan çoğu insan “Biliyorum ki bu söylenenler yanlış, ama bunu ispatlayamam.Burada bir şeyin yanlış olduğunu biliyorum, ama onu çözmek için zaman ve gayret sarfetmeyi gereksiz buluyorum” düşüncesiyle, bu felsefeyi bir kenara atıp ondan kaçmak hatasını işler.Böyle bir tavrın tehlikesi şuradadır: Kant’ın “kategoriler”ini ve onun “numensel” dünyasını filan unutmuş olabilirsiniz, ama bir gün müthiş bir seçim yapmak durumunun sizde yarattığı baskı altında, sorumluluktan kaçmak veya namussuzca bir karar vermek için baştan çıkmak üzere olduğunuz bir anda; içsel kuvvetinizin, kendinize güveninizin, cesaretinizin tamamına ihtiyacınız olduğu bir anda; kendinizi şunu söylerken bulursunuz: “Neyin doğru olduğunu nasıl bileceğim?Hiç kimse bunu bilmez. Hiç kimse, hiçbir şeyden emin olamaz.” İşte Kant’ ın sizden bütün istediği budur.
Kant gibi bir düşünür sizden, ona tam olarak inanmanızı istemez:Bütün istediği onu delil yetersizliğinden beraat ettirmenizdir.Bilir ki sizin kendi bilinçaltınız, O’ nun istediği şeyin gerisini tamamlayacaktır.Korktuğu şey sizin bilinçli zihninizdir.Teorilerinin anlamını bir kere kavradığınızda; bu teoriler parlak gün ışığında giyilmiş bir hortlak maskesi haline gelecekler ve sizi tehdit etme gücünü hemen yitireceklerdir.
Felsefi tahkikata girişecek bir insan “açık zihniyet” sahibi olunması gerektiğini tavsiye eden tehlikeli klişeyi terketmelidir. ”Açık zihniyet” çok müphem bir terimdir ve gerçekte bir anti kavramdır.Bu terim genellikle fikirlere objektif , önyargısız bir yaklaşım anlamında alınır, ama sürekli septisizme(şüpheciliğe) yani, hiçbir sağlam kanaate sahip olmamaya ve önerilen her şeye düşünülebilirlik, akla yatkınlık statüsü bahşetmeye bir çağrı olarak kullanılır. “Kapalı zihniyet” ise genellikle desteksiz varsayımlara, moda klişelere, kabilesel önyargılara, duygulara sıkı sıkıya sarılmış, fikirlerden, argümanlardan, olgulardan ve mantıktan etkilenmeyen bir insanın tavrı anlamında alınır. Fakat bu “kapalı” bir zihin değil pasif bir zihindir. Bu zihin düşünme veya yargılama pratiğini terketmiş (veya bu pratiği hiç kazanmamış) olduğundan herhangi bir şeyin nazarı itibare alması isteğini bir tehdit olarak gören zihindir.
Objektifliğin ve felsefi incelemenin önşartı “açık bir zihin” değil aktif bir zihindir.Fikirlerini incelemeye ama onları eleştirel olarak incelemeye muktedir ve buna içten istekli bir zihindir.
Aktif bir zihin, hakikate ve yalana eşit statü tanımaz; tarafsızlığın ve belirsizliğin oluşturduğu durağan bir boşlukta ebediyen gezinip durmaz; yargılama sorumluluğunu yüklenebilmiş olduğundan, gerekli gözlemlerini, araştırmalarını ve kavramlaştırmalarını yaparak sağlam kanaatlere varır ve onları muhafaza eder. Aktif bir zihin kanaatlerini ispatlamaya muktedir olduğundan kanaatlerini saldırılara karşı göğüslerken onlara sarsılmaz bir katiyet kazandırır.Kör inançlardan, yaklaşıklıklardan,kaçışlardan ve korkulardan oluşan hiçbir lekenin kirletmediği bir katiyet...
Aktif bir zihne sahip olursanız ( sağduyusal rasyonellikten yola çıkmış olduğunuzu varsayarak ) kanaatlerinize her meydan okuyuşun tabiatı üzerine yaptığınız tahkikatın kanaatlerinizi daha güçlendirdiğini; yanlış teorilerin bilinçli, akıllı bir süreç sonucu reddedilmesinin, doğru olanları daha sarihleştirmeye ve geliştirmeye yardımcı olduğunu ideolojik düşmanlarımızın, kendi iktidarsızlıklarını defalarca teşhir ederek sizi yenilmez kılacağını keşfedeceksiniz.
Mamafih; eski yanlışların her yeni türünü tahkik etmek için zihninizi ebediyen açık tutmak zorunda da değilsiniz. Keşfedeceksiniz ki bunlar, bazı felsefi aslilere yapılan saldırılardan ibarettir ve felsefedeki (dolayısıyla insanlık tarihindeki) bütün muazzam savaş, bu aslilerin savunulması veya tahribi etrafında ceryan eder.Verili bir teorinin bu asliler karşısındaki tavrını bir bakışta anlamayı öğreneceksiniz;çünkü hangi açıdan eski veya yeni olsun verili bir saldırırının çelişkilerden ve çalıntı kavramlardan oluştuğunu bileceksiniz(ve ispatlamaya muktedir olacaksınız).
Bu aslileri bir kere daha hatırlamakta yarar var. Fakat onları inanç olarak (veya yarı kavranmış yaklaşıklıklar ve boşlukta gezen soyutlamalar olarak) kabul ederek kestirmeden gitmeye teşebbüs etmeyin. Bu yol, temel bir çelişki olur ve bir yere götürmez.
Asliler şunlardır: Metafizikte Kimlik Kanunu; epistemolojide aklın üstünlüğünü;ahlakta rasyonel egoizm;politikada birey hakları (yani yeryüzünde henüz tam gerçekleşmemiş bir politik sistemi) ve estetikte metafizik değerler.
Bu aslilerin, sizin mutlaklarınız haline geldiği güne eriştiğiniz zaman; hayatınızdan ve yeryüzünden başka bir yer olmayan Cennet’ e girmiş olacaksınız. Hiç değilse psikolojik olarak girmiş olacaksınız ki; bu, oraya bir gün fiziken girebilmenizin bir ön şartıdır.
Bir teori, amaç edindiğini iddia ettiği şeylerin tam tersinden başka hiçbir şey gerçekleştiremiyor, ama savunucuları hala ona bağlı kalabiliyorsa, emin olabilirsiniz ki karşınızdaki şey, bir kanaat veya bir “ideal” değil, bir rasyonelizasyondur.
Modern tarihte Kant’ın felsefesi, her tür temel felsefi kötülüğün sistematik bir rasyonelizasyonudur. Kant’ın sırf “görünüşler”den ibaret bir “fenomensel” dünya olarak kabul ettiği bu dünyayı, metafiziken aşağı ilan etmesi; realiteye karşı duyulan bir nefretin rasyonelizasyonudur.Aklın realiteyi algılamaya muktedir olmadığı, sadece “görünüşler”le uğraşabildiği nosyonu, akla karşı duyulan nefretin rasyonelizasyonudur; bu nosyon aynı zamanda, çok derin bir epistemolojik egaliteryenizmin rasyonelizasyonudur: Kant realiteyi, “idealist” rüya erbabının etrafında nafile uğraşlarda bulundukları ıvır zıvıra eşit bir statüye indirger: Realitedeki aklı, bu tür insanların zihni durumuna eşit bir statüye indirger. “Numensel” dünyanın yani, hakkında duyum yapılmayan, deney yapılmayan, fakat yinede her nasılsa var olduğu iddia edilen ve içinde “başlı başına şeyler”i bulunduran uyduruk dünyanın metafizik üstünlüğü ise, duyguların üstünlüğünün rasyonelizasyonudur: yani, duyguların, bilinmezi bazı gayri-kabil-i-tarif araçlarla bilme gücüne sahip olduğu inancının rasyonelizasyonudur.
Şeylerin sadece insanın kendi bilincince algılanabildiğinden, başka hiçbir tür bilinçce algılanamadığından şikayet, bugüne kadar yazılı olarak itiraf edilmiş, en derin tip sosyal metafizikçilik rasyonelizasyonudur.Bu davranışları hakkında sürekli olarak başkalarının ne düşündüğü endişesi altında işkence çeken ve hangi başkalarına uyması gerektiği konusunda kaldığı kararsızlıkla ıstırabı ağırlaşan bir insanın iniltisidir.Hiçbir bilinçce işlenmemiş, “başlı başına şeyler” algılama arzusu, otomatik bilgilenme arzusunun, Alim-i Mutlak olma arzusunun, bilgilenme gayretinden ve sorumluluğundan kaçma arzusunun rasyonelizasyonudur. “Görev”in başlı başına bir ahlak emri haline getirilmesi, insanın kendisini, faydalananları belirsiz bir “görev” anlayışına feda etmesi gerektiği nosyonu; sizin maneviyatınızı kırıp ihtiraslarınızı, başarılarınızı, kendinize saygı ve güveninizi, yeryüzündeki hayattan zevk alma kapasitenizi terkettirmekten duyduğu sadistçe zevkin iğrenç ifadesiyle size göz kırpan yobaz, münzevi bir keşiş imajının rasyonelizasyonudur. Vs. Bunlar Kant felsefesinin bazı ana hatları.
Şunu gözlemlemek mümkün: Felsefe tarihi, fikirlerin birey bir insanın zihnindeki işleyişinin yavaş çekimle, makrokozmik bir perdede yeniden üretilmesinden ibarettir.Yanlış öncülleri kabul etmiş bir insan onları bir gün reddetmekte serbesttir; ama bunu yapana kadar, bu öncüller zihninde sessiz kalmazlar; kendi bilinçli katılımı olmasa da, gelişip nihai sonuçlarına varırlar.Benzer bir süreç kültürde de meydana gelir: Eğer etkili bir filozofun yanlış öncülleri çürütülmezse; takipçilerinden oluşan nesiller - kültürün bilinçaltı olarak davranarak- o öncülleri nihai sonuçlarına götürürler.
Kant (“kategoriler”in kollektif olarak “fenomensel” bir dünya yaratması olarak) objektif yerine kollektifi ikame ettikten sonra, bir sonraki adım Hegel’in felsefesi oldu ki; bu felsefe sübjektivizmin rasyonelizasyonudur; “fenomensel” yani maddi dünyada mutlak bir devletin kaba kuvvetini tesis etmek suretiyle, “numensel” yani gayri maddi bir dünya yaratacak hırslı bir elitin iktidar şehvetinin rasyonelizasyonudur. O elitin dışındakilerin böyle bir geleceğe itaat etmesine veya onu kabul etmesine pek güvenilemeyeceğinden , bir sonraki adım Pragmatizm oldu ki, bu felsefe, prensiplerden ve gelecekten kurtulmak isteyen somutla sınırlı , anın - menziliyle- sınırlı, anti- kavramsal zihniyetlerin rasyonelizasyonudur.
Bugün, Linguistik Analiz felsefesi vardır ki, bu felsefe, tek tek kelimeler üzerinde odaklanabilen fakat onları cümleler, paragraflar veya felsefi sistemler halinde bütünleştirmekten aciz olan, ama yine de filozof olmak isteyen insanların zihniyetlerinin rasyonelizasyonudur.Ve Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) felsefesi vardır ki, bu felsefe rasyonelizasyon kibarlığından dahi sarfı nazar ederek Kant’ı sek olarak alır ve duyguların bilinmez, anlaşılmaz, kavranmaz, mide bulandırıcı bir gayri-dünyadaki üstünlüğünü ilan eder.
Şunu gözlemleyin: Farklılıklarına rağmen, bütün bu felsefelerin dokunulmamış, karşı çıkılmamış asgari müştereği, altrüizmdir. Altrüizm, rasyonelizasyonunun tek başına en zengin kaynağıdır.Tatbik edilemeyecek bir ahlak anlayışı, her türlü tatbikat için sınırsız bir örgü sağlar. Altrüizm, Nazi Almanya’sındaki ve Sovyetler Birliği’ndeki katliamların; refah devletlerinin legalleştirilmiş yağmacılığının; “kamu yararına” hizmet etmeye çalışan politikacıların iktidar şehvetlerinin; çeşitli kollektivist davaların benliksiz savaşcılarınca sürdürülen kötülüklerin, zulmün, cinayetlerin rasyonelizasyonu olmuştur.
Felsefi rasyonelizasyonların ortaya çıkarılması her zaman kolay olmaz.Bazıları öyle karmaşıktır ki masum bir insan, içine düştüğü entelektüel kargaşada, söylenenlere kanıp felç olabilir. Modern felsefeyle ilk defa karşılaşan çoğu insan “Biliyorum ki bu söylenenler yanlış, ama bunu ispatlayamam.Burada bir şeyin yanlış olduğunu biliyorum, ama onu çözmek için zaman ve gayret sarfetmeyi gereksiz buluyorum” düşüncesiyle, bu felsefeyi bir kenara atıp ondan kaçmak hatasını işler.Böyle bir tavrın tehlikesi şuradadır: Kant’ın “kategoriler”ini ve onun “numensel” dünyasını filan unutmuş olabilirsiniz, ama bir gün müthiş bir seçim yapmak durumunun sizde yarattığı baskı altında, sorumluluktan kaçmak veya namussuzca bir karar vermek için baştan çıkmak üzere olduğunuz bir anda; içsel kuvvetinizin, kendinize güveninizin, cesaretinizin tamamına ihtiyacınız olduğu bir anda; kendinizi şunu söylerken bulursunuz: “Neyin doğru olduğunu nasıl bileceğim?Hiç kimse bunu bilmez. Hiç kimse, hiçbir şeyden emin olamaz.” İşte Kant’ ın sizden bütün istediği budur.
Kant gibi bir düşünür sizden, ona tam olarak inanmanızı istemez:Bütün istediği onu delil yetersizliğinden beraat ettirmenizdir.Bilir ki sizin kendi bilinçaltınız, O’ nun istediği şeyin gerisini tamamlayacaktır.Korktuğu şey sizin bilinçli zihninizdir.Teorilerinin anlamını bir kere kavradığınızda; bu teoriler parlak gün ışığında giyilmiş bir hortlak maskesi haline gelecekler ve sizi tehdit etme gücünü hemen yitireceklerdir.
Felsefi tahkikata girişecek bir insan “açık zihniyet” sahibi olunması gerektiğini tavsiye eden tehlikeli klişeyi terketmelidir. ”Açık zihniyet” çok müphem bir terimdir ve gerçekte bir anti kavramdır.Bu terim genellikle fikirlere objektif , önyargısız bir yaklaşım anlamında alınır, ama sürekli septisizme(şüpheciliğe) yani, hiçbir sağlam kanaate sahip olmamaya ve önerilen her şeye düşünülebilirlik, akla yatkınlık statüsü bahşetmeye bir çağrı olarak kullanılır. “Kapalı zihniyet” ise genellikle desteksiz varsayımlara, moda klişelere, kabilesel önyargılara, duygulara sıkı sıkıya sarılmış, fikirlerden, argümanlardan, olgulardan ve mantıktan etkilenmeyen bir insanın tavrı anlamında alınır. Fakat bu “kapalı” bir zihin değil pasif bir zihindir. Bu zihin düşünme veya yargılama pratiğini terketmiş (veya bu pratiği hiç kazanmamış) olduğundan herhangi bir şeyin nazarı itibare alması isteğini bir tehdit olarak gören zihindir.
Objektifliğin ve felsefi incelemenin önşartı “açık bir zihin” değil aktif bir zihindir.Fikirlerini incelemeye ama onları eleştirel olarak incelemeye muktedir ve buna içten istekli bir zihindir.
Aktif bir zihin, hakikate ve yalana eşit statü tanımaz; tarafsızlığın ve belirsizliğin oluşturduğu durağan bir boşlukta ebediyen gezinip durmaz; yargılama sorumluluğunu yüklenebilmiş olduğundan, gerekli gözlemlerini, araştırmalarını ve kavramlaştırmalarını yaparak sağlam kanaatlere varır ve onları muhafaza eder. Aktif bir zihin kanaatlerini ispatlamaya muktedir olduğundan kanaatlerini saldırılara karşı göğüslerken onlara sarsılmaz bir katiyet kazandırır.Kör inançlardan, yaklaşıklıklardan,kaçışlardan ve korkulardan oluşan hiçbir lekenin kirletmediği bir katiyet...
Aktif bir zihne sahip olursanız ( sağduyusal rasyonellikten yola çıkmış olduğunuzu varsayarak ) kanaatlerinize her meydan okuyuşun tabiatı üzerine yaptığınız tahkikatın kanaatlerinizi daha güçlendirdiğini; yanlış teorilerin bilinçli, akıllı bir süreç sonucu reddedilmesinin, doğru olanları daha sarihleştirmeye ve geliştirmeye yardımcı olduğunu ideolojik düşmanlarımızın, kendi iktidarsızlıklarını defalarca teşhir ederek sizi yenilmez kılacağını keşfedeceksiniz.
Mamafih; eski yanlışların her yeni türünü tahkik etmek için zihninizi ebediyen açık tutmak zorunda da değilsiniz. Keşfedeceksiniz ki bunlar, bazı felsefi aslilere yapılan saldırılardan ibarettir ve felsefedeki (dolayısıyla insanlık tarihindeki) bütün muazzam savaş, bu aslilerin savunulması veya tahribi etrafında ceryan eder.Verili bir teorinin bu asliler karşısındaki tavrını bir bakışta anlamayı öğreneceksiniz;çünkü hangi açıdan eski veya yeni olsun verili bir saldırırının çelişkilerden ve çalıntı kavramlardan oluştuğunu bileceksiniz(ve ispatlamaya muktedir olacaksınız).
Bu aslileri bir kere daha hatırlamakta yarar var. Fakat onları inanç olarak (veya yarı kavranmış yaklaşıklıklar ve boşlukta gezen soyutlamalar olarak) kabul ederek kestirmeden gitmeye teşebbüs etmeyin. Bu yol, temel bir çelişki olur ve bir yere götürmez.
Asliler şunlardır: Metafizikte Kimlik Kanunu; epistemolojide aklın üstünlüğünü;ahlakta rasyonel egoizm;politikada birey hakları (yani yeryüzünde henüz tam gerçekleşmemiş bir politik sistemi) ve estetikte metafizik değerler.
Bu aslilerin, sizin mutlaklarınız haline geldiği güne eriştiğiniz zaman; hayatınızdan ve yeryüzünden başka bir yer olmayan Cennet’ e girmiş olacaksınız. Hiç değilse psikolojik olarak girmiş olacaksınız ki; bu, oraya bir gün fiziken girebilmenizin bir ön şartıdır.