Saglıklı olma sanatı
|
Alain (Émile Auguste Chartier)
Ruhsal denge, genellikle kişiye dışarıdan ödüller sağlamaz; ama hiç kuşkusuz sağlığa yararlıdır. Mutlu bir adam bir köşeye çekilip kendini unutturur; şöhret ancak ölümünden kırk yıl sonra gelip onu bulur. Ama kinden daha gizli ve daha tehlikeli olan hastalığa karşı mutluluk en kusursuz silahtır. Buna karşın, kederli adam kalkıp şöyle der: 'Mutluluk bir sonuçtur, neden değil.' Bu, işi fazlasıyla basitleştirmektir. Güç, insanı, beden eğitimini sevmeye götürür; ama kendi arzumuzla yaptığımız beden eğitimi de insana güç verir. Kısacası, iç uzuvlarımızın öyle bir durumu olur ki, çarpışmayı ve yok etmeyi kolaylaştırır; yine bir başka durumu olur ki, adamı boğar, zehirler. İnsan, kuşkusuz, parmaklarını oynattığ gibi, iç organlarını hareket ettiremez ama neşe, iç organların iyi durumda olduğuna kanıt oluşturduğuna göre, denebilir ki neşeyi davet eden bütün düşünceler sağlığada yararlıdır.
Şu halde hasta olduğumuz zaman sevinecek miyiz? Olur şey mi bu, diyeceksiniz. Acele etmeyin. Gülleler, kurşunlar bir yana bırakılırsa, savaşta insnların hayatının sağlıklı bir biçimde sürdüğü söylenmiştir. Üç yıl siperler içinde, bir tavşan ininde gibi yaşayarak bunun denetimini yaptım. Tam üç yıl, yorgunluk ve uyku gereksiniminden başka bir şey duymadan yaşadım. Oysa yüzyılın en zayıf midelerinden birine sahiptim. Bütün hareket etmeden düşünen insanlar gibi yirmi yaşımdan beri tehlikeli bir hastalığım vardı. Askerlikte beden sağlığının açık hava ve hareketli yaşamla sağlandığ söylenir; ama başka nedenler de var. Tanıdık bir piyade çavuşu bir gün bizim sığınağa geldi; yüzü sevinçten parlıyordu: "Bu kez kurtulduk," dedi "hastayım, ateşim var; doktor söyledi; yarın yine viziteye çıkacağım. Belki de tifusdur; ayakta duracak halim yok. Etrafımda her şey dönüyor. Sonunda hastaneye kavuşacağım. İki buçuk yıl çamurlar içinde yaşadıktan sonra, bu kadarcık bir şansa hak kazanmış olmalıyım." Ama, sevincin onu iyieştirdiğini görüyordum. Ertesi gün ateşi filan kalmamıştı; bu kez Fliery harabelerinden geçerek daha da berbat bir istihkamda görev almaya gidecekti.
Hasta olmak suç değildir; ne disiplin, ne de şeref duygusu buna karşı bir şey söyleyebilir. Nice askerler, bir hastalığın, hatta öldürücü bir hastalığın izlerini keşfetmek için umutlu heyecanlar içinde kendilerini yoklayıp durmuşlardır. O çamurlar içinde geçen günlerde, hastalıktan ölmenin çok hoş bir şey olduğu düşüncesi egemendir. Bu tür düşünceler, hastalığı önlemeye birebirdir. Sevinç, iç organlarımızı, en usta doktordan daha iyi düzene koyar. Oysa hasta olmak korkusu, hastalık olasılığını büsbütün artırır. Bir köşeye çekilerek sessizce ölümü bekleyen çilekeşler gerçekten yaşamışlarsa, bunları yüz yaşına kadar yaşamış olmalarına hiç şaşmam. Her şeye karşı ilgilerini yitiren yaşlı insanların uzun yaşam sürmeleri herhalde ölüm korkusunu bilmemelerinden ileri gelir. Kayıtsızlık bir tür büyük ve güçlü kurazlıktır.
Ruhsal denge, genellikle kişiye dışarıdan ödüller sağlamaz; ama hiç kuşkusuz sağlığa yararlıdır. Mutlu bir adam bir köşeye çekilip kendini unutturur; şöhret ancak ölümünden kırk yıl sonra gelip onu bulur. Ama kinden daha gizli ve daha tehlikeli olan hastalığa karşı mutluluk en kusursuz silahtır. Buna karşın, kederli adam kalkıp şöyle der: 'Mutluluk bir sonuçtur, neden değil.' Bu, işi fazlasıyla basitleştirmektir. Güç, insanı, beden eğitimini sevmeye götürür; ama kendi arzumuzla yaptığımız beden eğitimi de insana güç verir. Kısacası, iç uzuvlarımızın öyle bir durumu olur ki, çarpışmayı ve yok etmeyi kolaylaştırır; yine bir başka durumu olur ki, adamı boğar, zehirler. İnsan, kuşkusuz, parmaklarını oynattığ gibi, iç organlarını hareket ettiremez ama neşe, iç organların iyi durumda olduğuna kanıt oluşturduğuna göre, denebilir ki neşeyi davet eden bütün düşünceler sağlığada yararlıdır.
Şu halde hasta olduğumuz zaman sevinecek miyiz? Olur şey mi bu, diyeceksiniz. Acele etmeyin. Gülleler, kurşunlar bir yana bırakılırsa, savaşta insnların hayatının sağlıklı bir biçimde sürdüğü söylenmiştir. Üç yıl siperler içinde, bir tavşan ininde gibi yaşayarak bunun denetimini yaptım. Tam üç yıl, yorgunluk ve uyku gereksiniminden başka bir şey duymadan yaşadım. Oysa yüzyılın en zayıf midelerinden birine sahiptim. Bütün hareket etmeden düşünen insanlar gibi yirmi yaşımdan beri tehlikeli bir hastalığım vardı. Askerlikte beden sağlığının açık hava ve hareketli yaşamla sağlandığ söylenir; ama başka nedenler de var. Tanıdık bir piyade çavuşu bir gün bizim sığınağa geldi; yüzü sevinçten parlıyordu: "Bu kez kurtulduk," dedi "hastayım, ateşim var; doktor söyledi; yarın yine viziteye çıkacağım. Belki de tifusdur; ayakta duracak halim yok. Etrafımda her şey dönüyor. Sonunda hastaneye kavuşacağım. İki buçuk yıl çamurlar içinde yaşadıktan sonra, bu kadarcık bir şansa hak kazanmış olmalıyım." Ama, sevincin onu iyieştirdiğini görüyordum. Ertesi gün ateşi filan kalmamıştı; bu kez Fliery harabelerinden geçerek daha da berbat bir istihkamda görev almaya gidecekti.
Hasta olmak suç değildir; ne disiplin, ne de şeref duygusu buna karşı bir şey söyleyebilir. Nice askerler, bir hastalığın, hatta öldürücü bir hastalığın izlerini keşfetmek için umutlu heyecanlar içinde kendilerini yoklayıp durmuşlardır. O çamurlar içinde geçen günlerde, hastalıktan ölmenin çok hoş bir şey olduğu düşüncesi egemendir. Bu tür düşünceler, hastalığı önlemeye birebirdir. Sevinç, iç organlarımızı, en usta doktordan daha iyi düzene koyar. Oysa hasta olmak korkusu, hastalık olasılığını büsbütün artırır. Bir köşeye çekilerek sessizce ölümü bekleyen çilekeşler gerçekten yaşamışlarsa, bunları yüz yaşına kadar yaşamış olmalarına hiç şaşmam. Her şeye karşı ilgilerini yitiren yaşlı insanların uzun yaşam sürmeleri herhalde ölüm korkusunu bilmemelerinden ileri gelir. Kayıtsızlık bir tür büyük ve güçlü kurazlıktır.