Bilime dayanan kültür
|
Louis de Broglie
Bilim ve teknik, bugünkü toplumların yaşayışında gitgide daha büyük bir yer tutmaktadır. Daha da tutacaktır. Fikir bakımından, bilimin getirdiği yenilikler, açtığı umulmadık ufuklar, sayıları durmadan artan genç insanları ister istemez sarıp kavrıyacak, onlarda derin izler bırakacaktır. Ayrıca günlük yaşayış bakımından, yaşayışımızı değiştirmiş ve değiştirmekte olan sayısız buluşlar, genç nesillerde bu buluşlara karşı ister istemez ilgi uyandıracaktır.
Onun için, zekâların yoğuruluşunda ve eğitim programlarında bilime ister istemez, gittikçe daha büyük bir yer ayırmak gerekiyor galiba. Sayıları gittikçe artan mesleklere girmek için, bilim alanında sağlam bilgi sahibi olmak gerektiği gibi, bilim alanındaki devrimlerle bu devrimlerin başarıları hakkında geniş bir görüşe varmadan tam bir genel kültür, artık düşünülemiyor. Onun için, zekâların eğitimine yarıyan yollar, kökünden hem de adam akıllı değişecektir. .Bu yolların başlıcası, klâsik Humanizma yolu, yâni son yüzyılların edebî ürünüyle devam eden eski Yunan - Lâtin eserlerinin tetkiki idi. İnsanlığın zekâca gelişmesinde oynadığı o su götürmez önderlik rolü, bize miras bıraktığı felsefî görüşlerin derinligi, bu uzak geçmişten kalan sanat eserlerinin güzelliği, eserlerde örneklerini bulduğumuz duygu çözümlemelerinin inceliği, bütün bunlar, bu eğitim yoluna verilen yeri uzun zaman haklı çıkarmıştı. Ama durmadan akıp giden zaman, insan bilgisinin, insan duygululuğunun bu çekici gençlik çağından bizi git gide uzaklara götürmektedir: Geçen yüzyıllarda bilinmeyen birçok bilgileri elde etmek zorunluluğu, klâsik kültürün öğretim üzerindeki üstün durumunu yavaş yavaş zayıflatmaktan başka bir şey yapamamaktadır. Yepyeni bir genel kültür, yavaş yavaş eskisinin yerini almak zorundadır. Bu öyle bir genel kültür olacak ki, onda klâsik Yunan ve Lâtin öğretimi nisbeten daha az yer tutacak, bugünkü düşünce sınırlarını kırıp genişleten bilimsel ilerlemeleri ve bir çok gençleri bilim karakterini taşıyan tekniklere doğru - yönelten bugünkü hayatın zorunlukları geniş ölçüde hesaba katılacaktır.
Medeniyetin ilerlemesine bağlı bir hareket, yavaşlatılamadığı gibi, geriletilemeyen bir hareket gereğince durum ister istemez böyle olunduğuna göre, bazı kesin inançlı kimseler, belki de bütün eğitimin bilim öğretimi üzerine kurulmasını, bu öğretime, eskiden klâsik humaniteye verilen yerin verilmesini isteyeceklerdir. Ben kendini, her yanıyla bilime, metotlarının açıklığına, kuramlarının yılgınsızlığına, düşünceye açtığı yeni ufuklara, insanlara, normal hayatlarında veya sefaletlerinde getirebileceği iyiliklere derin bir saygı duymaktayım, tabiî. Ne var ki, sırf bilime dayanan bir öğretimin bir millete, her zamandan çok bugün muhtaç olduğu çeşitli aydınlar sağlayamayacağına inanıyorum. Bunu da, burada kısaca anlatmak istiyorum.
Bilimlerin eğitim bakımından büyük bir değeri vardır, şüphesiz. Bilim öğretimi, sade gençleri çeşitli mesleklere, bilimin başlıca rol oynadığı çeşitli tekniklere hazırlamakla kalmaz. Bu öğretimin getirdiği genel ve yeni yeni fikirlerin, öğrettiği tam ve çok zaman kullanılması güç usullerin, zekâların eğitiminde su götürmez bir de yeri vardır. Bununla beraber, bilimin genç zekâlara sunduğu besiyi gençlerin ayni istekle kabul etmedikleri de bir gerçektir. Bir çokları, hele bilimin gittikçe artan kollarında kullanılması zorunlu olan matematik düşüncenin soyutluğundan irkilmektedir. Buna rağmen, bilimlere pek eğilimi olmayan gençleri, bile, bilimler alanında elde edilen ilerlemelerden, bu ilerlemelerin, tabiatın anlaşılmayan yanlarına ve dünya oldu, olalı insan kafasını yoran meselelere saçtığı ışıklarından faydalandırmayı umabiliriz.
Bilim tarihi ve felsefesi, bilim öğrenimine kafası pek yatkın olmayan öğrencilere bile, bilimin yüceliği, buluşlarının değeri anlatılacak şekilde faydalıca öğretilebilir.
Bu sebeple, gerekirse, bir takım eğitim hilelerine başvurarak, eski Yunan ve Lâtin kültüründen hiç bir şey almayan, tabiat olayları alanında elde ettiğimiz bilgimizdeki ilerlemelere dayanan bir çeşit modern Humanizma meydana getirmeyi umabiliriz. Eskiden Yunanlıların büyük felsefe mektepleri de biraz bu çeşit bir hareketle doğmamış mıydı? Bu okulların ardlarında, önceki yılların mirası yoktu ve besilerini eski bir kültürde aramıyorlardı: yep yeni gözlerle tabiata bakıyorlar, düşünce, akıl yoluyla onu anlamaya çalışıyorlardı. Bu sayede ortaya meseleler atabildiler, bugün bizi hayran bırakan o görüşleri, o düşünce şekillerini meydana koydular. Deney yolunun açıklığına seçikliğine sahip, çok daha geniş bilgilerle, çok daha ince usullerle silâhlı olan bugünkü insan kafası, bu yolda çok daha ileri gidebilir; böylece eskiye nazaran daha geniş, daha bilimsel bir Humanizma doğabilir. Böyle şeyler düşünebiliriz/Kim bilir, belki de bu, yarının gerçeklerinden biri olacaktır. Ne var ki, bu yeni humanizmanın tam olması, eğitimci görevini görmesi isteniyorsa, bunun sade bilim alanındaki bilgilere dayanabileceğini pek sanmamalı.
Gerçekte, insan sadece zekâ, sadece akıl değildir. Aynı zamanda duyu, aynı zamanda istektir. Davranışında, düşünce, istek, iş birbirine sıkı sıkıya karışır. Düşüncenin tek başına asilliği ne olursa olsun, kendi kendine yetmez. Çünkü bizi idare eden eğilimlerimizdir; ve eninde sonunda daima bir işe varmamız gerektir. «Düşünce, duygu, iş» gibi- üç kavram arasında bir öngelme sırası gözetmek gerekirse, muhakkak baş köşeyi duyguya ayırmalıdır. Çünkü, aslında, bütün düşüncelerimizin, bütün işlerimizi harekete getiren, duygudur. Bilimin kendisi, ister gerçeğin araştırılması, ister acılarımızın hafifletilmesi, ya da yaşayışımızın ıslahı için dış âleme hükmetmek isteği olsun, aslında duyguya daha doğrusu isteğe, öğrenmek ya da gerçekleştirmek isteğine bağlıdır.
Deney yoluyla tabiatı tanımak, ya da matematik düşünceye varmak elvermez: aynı zamanda kendimizi de tanımamız gerek. Gerçek bir genel kültür, bilim alanında bilgiler edinme dışında, daima insanoğlunun karmaşıklığı ve türlü yönleri üzerinde derin derin düşünmeyi, bir de duyma ve isteme sanatını içine alır. İşte Humanizmanın özü ve bu kelimenin asıl anlamı. Modern bir Humanizma, Yunan - Lâtin kültüründen tamamen bağımsız olması gerekse bile, felsefe, tarih ve edebiyata daima önemli bir yer ayırmak zorundadır.
Edebiyat öğretiminin amacı, kısmen ana dili, arızî olarak da, yabancı dilleri rahat rahat kullanmayı, bu dillerin imkânlarını, inceliklerini öğretmektir. Bu, her şeyin daha da karmaşık hale geldiği bir devirde, açıklığı nüanslara bağlamak bakımından elzem bir bilgidir. Bilim alanında bile, bugünkü bilginlerin derin fikirlerinin bütün inceliklerini dile getirmek için kullanılan dili adam akıllı, hem de derinlemesine bilmek zorunluğu kendini her zamandan daha çok duyurmaktadır. Fakat, edebiyat öğretiminin, düşünceyi iyi ifade edebilmek için başvurulan bir kafa idmanı olmaktan başka bir amacı da vardır: edebiyat, duygululuğu geliştirebilmeli, duyguları çözümlemesini, insan ruhunun gizli güdülerini öğretmelidir. Bu ise, aslında, edebiyat, tarih, hattâ felsefe öğretiminin, . ayrı yollarla, Çeşitli görüş noktalarından varmak istedikleri şeydir: resim, musikî v.s. gibî bazı sanat öğeleri de buna yardım eder. Coğrafya bazı yanlarıyla, bir bilim ise de, edebî etütlere bağlanan daha başka ve doğrudan doğruya insanî yüklere de sahiptir. Beden eğitimi ve bazı beden meşakketleri de, iradenin yoğuruluşuna yardım edebilir. Bütün bunlarda, eğitim değeri asıl bilim. öğretimi kadar önemli olan bir çok bilgi kolları var ki, bunlar olmaksızın, ne aklın eğitimi tamam olabilir, ne kalbin, ne de irâdenin.
Bu düşünceleri şöyle bir özetleyelim: Esaslı bir eğitimin amacı, aslında, daima, insanoğlunun - kendi çevresi ve hayat şartları içinde - tam bir tetkiki olacaktır. Aykırı bir fikre düşmeden diyebiliriz ki, bilginin bir tek amacı vardır: o da, iç hayatımızdır. Bütün bildiklerimiz, gerçekte, düşünceler veya görüşler, duygular, duyular, kararlar veya bir işe yönelen istekler, hattâ bilim, iç hayatımızdan geçer, yankısını onda bulur. Bunun içindir ki, bana göre, gerçek kültür ancak insanoğlunun bütün yönlerini kavrayan kültürdür. Özü itibarıyla, istekle irâdenin derin kaynaklarını hesaba katmayan, sırf bilime dayanan bir eğitim yetersizdir. Klâsik öğretim gittikçe daha da gözden düşebilir, eski hümanizma ortadan kalkabilir. Ama, onun yerini tutacak olan hümanizma daima insanın bütününü içine alacaktır. İnsanî olan hiç bir şey ona yabancı kalmayacak; bu sebepten de, hiç bir zaman çok dar anlamda bir bilim ve teknik temeline dayanmayacaktır.
Kaynak: Louis de Broglie - YENİ UFUKLAR Yıl:1955 Sayı:17
Bilim ve teknik, bugünkü toplumların yaşayışında gitgide daha büyük bir yer tutmaktadır. Daha da tutacaktır. Fikir bakımından, bilimin getirdiği yenilikler, açtığı umulmadık ufuklar, sayıları durmadan artan genç insanları ister istemez sarıp kavrıyacak, onlarda derin izler bırakacaktır. Ayrıca günlük yaşayış bakımından, yaşayışımızı değiştirmiş ve değiştirmekte olan sayısız buluşlar, genç nesillerde bu buluşlara karşı ister istemez ilgi uyandıracaktır.
Onun için, zekâların yoğuruluşunda ve eğitim programlarında bilime ister istemez, gittikçe daha büyük bir yer ayırmak gerekiyor galiba. Sayıları gittikçe artan mesleklere girmek için, bilim alanında sağlam bilgi sahibi olmak gerektiği gibi, bilim alanındaki devrimlerle bu devrimlerin başarıları hakkında geniş bir görüşe varmadan tam bir genel kültür, artık düşünülemiyor. Onun için, zekâların eğitimine yarıyan yollar, kökünden hem de adam akıllı değişecektir. .Bu yolların başlıcası, klâsik Humanizma yolu, yâni son yüzyılların edebî ürünüyle devam eden eski Yunan - Lâtin eserlerinin tetkiki idi. İnsanlığın zekâca gelişmesinde oynadığı o su götürmez önderlik rolü, bize miras bıraktığı felsefî görüşlerin derinligi, bu uzak geçmişten kalan sanat eserlerinin güzelliği, eserlerde örneklerini bulduğumuz duygu çözümlemelerinin inceliği, bütün bunlar, bu eğitim yoluna verilen yeri uzun zaman haklı çıkarmıştı. Ama durmadan akıp giden zaman, insan bilgisinin, insan duygululuğunun bu çekici gençlik çağından bizi git gide uzaklara götürmektedir: Geçen yüzyıllarda bilinmeyen birçok bilgileri elde etmek zorunluluğu, klâsik kültürün öğretim üzerindeki üstün durumunu yavaş yavaş zayıflatmaktan başka bir şey yapamamaktadır. Yepyeni bir genel kültür, yavaş yavaş eskisinin yerini almak zorundadır. Bu öyle bir genel kültür olacak ki, onda klâsik Yunan ve Lâtin öğretimi nisbeten daha az yer tutacak, bugünkü düşünce sınırlarını kırıp genişleten bilimsel ilerlemeleri ve bir çok gençleri bilim karakterini taşıyan tekniklere doğru - yönelten bugünkü hayatın zorunlukları geniş ölçüde hesaba katılacaktır.
Medeniyetin ilerlemesine bağlı bir hareket, yavaşlatılamadığı gibi, geriletilemeyen bir hareket gereğince durum ister istemez böyle olunduğuna göre, bazı kesin inançlı kimseler, belki de bütün eğitimin bilim öğretimi üzerine kurulmasını, bu öğretime, eskiden klâsik humaniteye verilen yerin verilmesini isteyeceklerdir. Ben kendini, her yanıyla bilime, metotlarının açıklığına, kuramlarının yılgınsızlığına, düşünceye açtığı yeni ufuklara, insanlara, normal hayatlarında veya sefaletlerinde getirebileceği iyiliklere derin bir saygı duymaktayım, tabiî. Ne var ki, sırf bilime dayanan bir öğretimin bir millete, her zamandan çok bugün muhtaç olduğu çeşitli aydınlar sağlayamayacağına inanıyorum. Bunu da, burada kısaca anlatmak istiyorum.
Bilimlerin eğitim bakımından büyük bir değeri vardır, şüphesiz. Bilim öğretimi, sade gençleri çeşitli mesleklere, bilimin başlıca rol oynadığı çeşitli tekniklere hazırlamakla kalmaz. Bu öğretimin getirdiği genel ve yeni yeni fikirlerin, öğrettiği tam ve çok zaman kullanılması güç usullerin, zekâların eğitiminde su götürmez bir de yeri vardır. Bununla beraber, bilimin genç zekâlara sunduğu besiyi gençlerin ayni istekle kabul etmedikleri de bir gerçektir. Bir çokları, hele bilimin gittikçe artan kollarında kullanılması zorunlu olan matematik düşüncenin soyutluğundan irkilmektedir. Buna rağmen, bilimlere pek eğilimi olmayan gençleri, bile, bilimler alanında elde edilen ilerlemelerden, bu ilerlemelerin, tabiatın anlaşılmayan yanlarına ve dünya oldu, olalı insan kafasını yoran meselelere saçtığı ışıklarından faydalandırmayı umabiliriz.
Bilim tarihi ve felsefesi, bilim öğrenimine kafası pek yatkın olmayan öğrencilere bile, bilimin yüceliği, buluşlarının değeri anlatılacak şekilde faydalıca öğretilebilir.
Bu sebeple, gerekirse, bir takım eğitim hilelerine başvurarak, eski Yunan ve Lâtin kültüründen hiç bir şey almayan, tabiat olayları alanında elde ettiğimiz bilgimizdeki ilerlemelere dayanan bir çeşit modern Humanizma meydana getirmeyi umabiliriz. Eskiden Yunanlıların büyük felsefe mektepleri de biraz bu çeşit bir hareketle doğmamış mıydı? Bu okulların ardlarında, önceki yılların mirası yoktu ve besilerini eski bir kültürde aramıyorlardı: yep yeni gözlerle tabiata bakıyorlar, düşünce, akıl yoluyla onu anlamaya çalışıyorlardı. Bu sayede ortaya meseleler atabildiler, bugün bizi hayran bırakan o görüşleri, o düşünce şekillerini meydana koydular. Deney yolunun açıklığına seçikliğine sahip, çok daha geniş bilgilerle, çok daha ince usullerle silâhlı olan bugünkü insan kafası, bu yolda çok daha ileri gidebilir; böylece eskiye nazaran daha geniş, daha bilimsel bir Humanizma doğabilir. Böyle şeyler düşünebiliriz/Kim bilir, belki de bu, yarının gerçeklerinden biri olacaktır. Ne var ki, bu yeni humanizmanın tam olması, eğitimci görevini görmesi isteniyorsa, bunun sade bilim alanındaki bilgilere dayanabileceğini pek sanmamalı.
Gerçekte, insan sadece zekâ, sadece akıl değildir. Aynı zamanda duyu, aynı zamanda istektir. Davranışında, düşünce, istek, iş birbirine sıkı sıkıya karışır. Düşüncenin tek başına asilliği ne olursa olsun, kendi kendine yetmez. Çünkü bizi idare eden eğilimlerimizdir; ve eninde sonunda daima bir işe varmamız gerektir. «Düşünce, duygu, iş» gibi- üç kavram arasında bir öngelme sırası gözetmek gerekirse, muhakkak baş köşeyi duyguya ayırmalıdır. Çünkü, aslında, bütün düşüncelerimizin, bütün işlerimizi harekete getiren, duygudur. Bilimin kendisi, ister gerçeğin araştırılması, ister acılarımızın hafifletilmesi, ya da yaşayışımızın ıslahı için dış âleme hükmetmek isteği olsun, aslında duyguya daha doğrusu isteğe, öğrenmek ya da gerçekleştirmek isteğine bağlıdır.
Deney yoluyla tabiatı tanımak, ya da matematik düşünceye varmak elvermez: aynı zamanda kendimizi de tanımamız gerek. Gerçek bir genel kültür, bilim alanında bilgiler edinme dışında, daima insanoğlunun karmaşıklığı ve türlü yönleri üzerinde derin derin düşünmeyi, bir de duyma ve isteme sanatını içine alır. İşte Humanizmanın özü ve bu kelimenin asıl anlamı. Modern bir Humanizma, Yunan - Lâtin kültüründen tamamen bağımsız olması gerekse bile, felsefe, tarih ve edebiyata daima önemli bir yer ayırmak zorundadır.
Edebiyat öğretiminin amacı, kısmen ana dili, arızî olarak da, yabancı dilleri rahat rahat kullanmayı, bu dillerin imkânlarını, inceliklerini öğretmektir. Bu, her şeyin daha da karmaşık hale geldiği bir devirde, açıklığı nüanslara bağlamak bakımından elzem bir bilgidir. Bilim alanında bile, bugünkü bilginlerin derin fikirlerinin bütün inceliklerini dile getirmek için kullanılan dili adam akıllı, hem de derinlemesine bilmek zorunluğu kendini her zamandan daha çok duyurmaktadır. Fakat, edebiyat öğretiminin, düşünceyi iyi ifade edebilmek için başvurulan bir kafa idmanı olmaktan başka bir amacı da vardır: edebiyat, duygululuğu geliştirebilmeli, duyguları çözümlemesini, insan ruhunun gizli güdülerini öğretmelidir. Bu ise, aslında, edebiyat, tarih, hattâ felsefe öğretiminin, . ayrı yollarla, Çeşitli görüş noktalarından varmak istedikleri şeydir: resim, musikî v.s. gibî bazı sanat öğeleri de buna yardım eder. Coğrafya bazı yanlarıyla, bir bilim ise de, edebî etütlere bağlanan daha başka ve doğrudan doğruya insanî yüklere de sahiptir. Beden eğitimi ve bazı beden meşakketleri de, iradenin yoğuruluşuna yardım edebilir. Bütün bunlarda, eğitim değeri asıl bilim. öğretimi kadar önemli olan bir çok bilgi kolları var ki, bunlar olmaksızın, ne aklın eğitimi tamam olabilir, ne kalbin, ne de irâdenin.
Bu düşünceleri şöyle bir özetleyelim: Esaslı bir eğitimin amacı, aslında, daima, insanoğlunun - kendi çevresi ve hayat şartları içinde - tam bir tetkiki olacaktır. Aykırı bir fikre düşmeden diyebiliriz ki, bilginin bir tek amacı vardır: o da, iç hayatımızdır. Bütün bildiklerimiz, gerçekte, düşünceler veya görüşler, duygular, duyular, kararlar veya bir işe yönelen istekler, hattâ bilim, iç hayatımızdan geçer, yankısını onda bulur. Bunun içindir ki, bana göre, gerçek kültür ancak insanoğlunun bütün yönlerini kavrayan kültürdür. Özü itibarıyla, istekle irâdenin derin kaynaklarını hesaba katmayan, sırf bilime dayanan bir eğitim yetersizdir. Klâsik öğretim gittikçe daha da gözden düşebilir, eski hümanizma ortadan kalkabilir. Ama, onun yerini tutacak olan hümanizma daima insanın bütününü içine alacaktır. İnsanî olan hiç bir şey ona yabancı kalmayacak; bu sebepten de, hiç bir zaman çok dar anlamda bir bilim ve teknik temeline dayanmayacaktır.
Kaynak: Louis de Broglie - YENİ UFUKLAR Yıl:1955 Sayı:17
1 Yorum
"Bilim bize gerçeği vaad eder,barışı ya da mutluluğu değil."Gastave Le Bon