Herakleitos ve düşünceleri
|
Paradoksu sevmesi nedeniyle, kendisine karanlık lâkabı verilen Herakleitos VI. yüzyılın sonlarına doğru Efes'te yaşamıştır. İlk devrenin fizikçileri içinde Yunan düşüncesi üzerinde en derin izi bırakan odur, ve yeni hipotezlerden birçoğu, gerek önceden duyuş şeklinde, gerek açıkça ifade edilmiş fikir olarak, "Tabiat hakkında" isimli kitabının değerli parçalarında bulunmaktadır.
Miletos fizikçileri gibi, Herakleitos, bütün cisimleri yalnız bir ve aynı elemanın değişmeleri saymaktadır. Fakat bu eleman, Anaksimenes'te olduğu gibi, hava değildir; bu bazan ateş (pyr), bazan sıcak nefes (psykhe) dediği daha ince, daha seyrek bir maddedir, ve gerek eskiden fiziğin kalorik ve bugün esir dediği şeye, gerek yeni kimyanın oksijenine benzemektedir. Bu ilk madde dünyanın sınırlarından âlemin sonuna kadar yayılmaktadır. Ve olan her şey ondan gelir ve gene ona dönmek ister; her varlık değişmiş ateştir, ve karşılık olarak, her varlık ateş haline gelebilir ve gerçekten de sonunda ateş olur. Hava ve su, sönmek veya yeniden doğmak üzere olan ateştir, toprak ve katı cisimler sönmüş ateştir ve Kader tarafından belirlenen saatte, yeniden tutuşacakiardır.
Değişmez bir kanuna göre, gök bölgelerindeki ateş sıra ile buhar, su, toprak haline gelir ve aksi yönde tekrar aslına döner, gene koyulaşır, göklere yükselir ve bu sonsuz olarak böyle gider. Şu halde evren, muntazam aralıklarla yanıp sönen değişme halinde bir ateş (pyros trope), sürekli olarak canlı bir ateştir. Bu, ne bir tanrının, ne bir insanın eseri değildir. O, var olmaya başlamadığı gibi yok olmıyacaktır da. Alemin bir sonu vardır, şu anlamda ki her şey sonunda gene ateş olacaktır, fakat âlem sonsuz olarak küllerinden yeniden doğar. Evrensel hayat, yaratma ve yok olmanın sonsuz olarak birbirini kovalamasıdır, Zeus'un kendi kendisiyle oynadığı bir oyundur.
Hareketsizlik, durma, bir kelime ile varlık, duyuların bir yanılgısıdır Aynı nehre iki kez girmek mümkün değildir; hattâ bir kez bile girmek mümkün değildir; oraya giriyoruz ve girmiyoruz; oradayız ve artık orada değiliz; zira içine daldığımızı sandığımız dalgalar, artık bizden uzaktırlar. Bu sonsuz baş dönmesinde, yokluk durmadan varlık olur ve durmadan varlık yoklukta kaybolur. Yokluk varlığı ve varlık yokluğu doğurduğundan, var olmak ve olmamak, yaşamak, olmak ve kaybolmak aynı anlama gelen kelimelerdir. Eğer bunlar aynı şey olmasaydılar, değişerek birbirlerine dönüşemezierdi.
Sürekli akış (Vecoulementperpetuel), adının zannettirdiği gibi, direniş görmiyen, düzlenmiş taşlardan bir yatakta akan bir derenin akışına benziyen, kolay bir gidiş değildir. Oluş, zıt kuvvetlerin, aksi akımların bir kavgasıdır, bunlardan biri yukarıdan gelerek gök ateşini katı maddeye çevirmek istediği halde, diğeri, göğe yükselerek, yeryüzü maddesini ateş haline getirmek ister. Toprak üzerinde her çeşit bitkisel ve hayvansal hayatı doğuran, bu iki akımın sürekli olarak birbirleriyle karşılaşmasıdır. Her şey ancak zıtların kavgasından doğar. Organik hayat erkek ve dişiden gelir, ince ve kalın sesler musikide ahengi yaratırlar, hastalık olmasa sağlığın değeri bilinmez: çalışmadan tatlı dinlenme olmaz; tehlikesiz cesaret yoktur; altedilecek kötülük olmasa erdem olmaz; nasıl ki ateş havanın ölümünü, hava ateşin ölümünü, su havanın ölümünü, toprak suyun ölümünü yaşıyorsa, bunun gibi, hayvan bitkinin ölümünü, insan hayvanın ölümünü, tanrılar insanın ölümünü, erdem rezilliğin ölümünü ve rezillik erdeminin ölümünü yaşar Şu halde iyilik, yok olan kötülük, kötülük kaybolan iyiliktir, ve mademki iyiliksiz kötülük, kötülüksüz iyilik yoktur, şu halde kötülük nisbî bir iyilik ve iyilik nisbî bir kötülüktür. Varlıkla yokluk gibi iyilik ve kötülük de evrensel ahenk içersinde birbirlerine karışırlar.
Herakleitos, eşyanın sürekli akışı ve mutlak devamsızlığı, her bireysel hayatın boşluğu ve kötülük olmaksızın iyiliğin, zahmetsiz zevkin ölümsüz, hayatın imkânsızlığı üzerinde ısrar ettiğinden, Eskiçağ için, iyimser Demokritos'a karşılık kötümser tip olmuştur. Varlığı inkâr etmesi, bundan başka, şüpheciliği gerektirirdi Doğru (le vrai) bugün, her zaman aynı kalan şey olduğundan, eğer duyuların kavradığı her şey durmadan değişiyorsa, kesin (certaine) ve olup bitmiş (defmitive) bilim yoktur. Gerçi duyular tek algı aracımız değillerdir ve bundan başka akla (nous, logos) sahibiz. Duyular bize durmayıp geçen şeyi gösterirler, ve yalnız duyuma dayanan bilim aldatıcıdır; akıl bize kalan şeyi bildirir: ezelî ve ebedî oluşta tek hareketsiz nokta olan tanrısal kanun (theios nomos). Fakat en aydınlanmış insan aklı bile, maymunun insandaki mükemmellikten uzak olduğu kadar, tanrısal akıldan uzaktır. Böylece, Herakleitos'ta, duyulur olay ile numen arasında bir fark gözetmekle, felsefesi bir tür saflık (innocence) halinden çıkmış oluyor. Metotlarına güvenmemeye, kendi kendinden şüphelenmeye, ontolojik sorunun çözülebilen sorunlardan olup olmadığını kendi kendine sormaya başlıyor; bir kelime ile, eleştiri sorununu (le probleme critique) sezer gibi oluyor.
Daha şimdiden genel spekülasyondan ayrılan antropoloji, Herakleitos sisteminin bütününde bir çıkıntı yapıyor. Ruh, gök ateşinin bir emanasyonudur ve ancak bu hayat kaynağı ile temas halinde kalarak yaşıyabiîir. Nefes alma ve duyum yoluyle durmaksızın kendi kendini yeniler. Doğuş, sıvı tohumun kuru nefes haline gelmesidir. Şu halde toprağın gizli ateşi sıvı halinden geçerek, insan ruhunda ilk haline dönüyor demektir. En kuru nefes en kuvvetli ruhu oluşturur, ama ayyaş için ne felâket ki vaktinden önce, ruhunu tekrar sıvı hale geçirir! Ölümde, hayat nefesi yahut ruh derece derece toprak haline döner. Bireysel hayatın enerjisi, gök ateşiyle, son derece zeki ve bilge olan âlemin ruhu (âme du monde) ile birleşmemizin az veya çok sürekli olmasına bağlıdır.
Kısaca, her şey kuru ve sıcak bir prensipten gelir ve sonunda gene ona döner; her şey durmaksızın değişir ve bu oluşta onu düzenliyen, ne tanrıların, ne insanların değiştiremiyecekleri Kanun’dan başka değişmez bir şey yoktur. Burada monizmin evrim prensibinin, Hegel'in ve yeni düşüncenin mantıkî determinizminin, eski ve safdilce materialist olan şekillerine rastgelinmektedir. Bu tarihte felsefe ruhtan, tıpkı halk kimyasının ruhlardan ve esaslardan bahsettiği gibi bahsetmektedir; ama materialist, bundan henüz o kadar az şüphe etmektedir ki, maddeyi gösterecek teknik bir kelimesi bile yoktur. Ancak olmadığı şeye zıt olaraktır ki kendi kendinin farkına varır. Pythagorasçılıktan doğan spiritualizm’i karşısında bulduğu gün, hilozoizm, materyalizm olacaktır.
Kaynak: Alfred Weber - Felsefe Tarihi
Miletos fizikçileri gibi, Herakleitos, bütün cisimleri yalnız bir ve aynı elemanın değişmeleri saymaktadır. Fakat bu eleman, Anaksimenes'te olduğu gibi, hava değildir; bu bazan ateş (pyr), bazan sıcak nefes (psykhe) dediği daha ince, daha seyrek bir maddedir, ve gerek eskiden fiziğin kalorik ve bugün esir dediği şeye, gerek yeni kimyanın oksijenine benzemektedir. Bu ilk madde dünyanın sınırlarından âlemin sonuna kadar yayılmaktadır. Ve olan her şey ondan gelir ve gene ona dönmek ister; her varlık değişmiş ateştir, ve karşılık olarak, her varlık ateş haline gelebilir ve gerçekten de sonunda ateş olur. Hava ve su, sönmek veya yeniden doğmak üzere olan ateştir, toprak ve katı cisimler sönmüş ateştir ve Kader tarafından belirlenen saatte, yeniden tutuşacakiardır.
Değişmez bir kanuna göre, gök bölgelerindeki ateş sıra ile buhar, su, toprak haline gelir ve aksi yönde tekrar aslına döner, gene koyulaşır, göklere yükselir ve bu sonsuz olarak böyle gider. Şu halde evren, muntazam aralıklarla yanıp sönen değişme halinde bir ateş (pyros trope), sürekli olarak canlı bir ateştir. Bu, ne bir tanrının, ne bir insanın eseri değildir. O, var olmaya başlamadığı gibi yok olmıyacaktır da. Alemin bir sonu vardır, şu anlamda ki her şey sonunda gene ateş olacaktır, fakat âlem sonsuz olarak küllerinden yeniden doğar. Evrensel hayat, yaratma ve yok olmanın sonsuz olarak birbirini kovalamasıdır, Zeus'un kendi kendisiyle oynadığı bir oyundur.
Hareketsizlik, durma, bir kelime ile varlık, duyuların bir yanılgısıdır Aynı nehre iki kez girmek mümkün değildir; hattâ bir kez bile girmek mümkün değildir; oraya giriyoruz ve girmiyoruz; oradayız ve artık orada değiliz; zira içine daldığımızı sandığımız dalgalar, artık bizden uzaktırlar. Bu sonsuz baş dönmesinde, yokluk durmadan varlık olur ve durmadan varlık yoklukta kaybolur. Yokluk varlığı ve varlık yokluğu doğurduğundan, var olmak ve olmamak, yaşamak, olmak ve kaybolmak aynı anlama gelen kelimelerdir. Eğer bunlar aynı şey olmasaydılar, değişerek birbirlerine dönüşemezierdi.
Sürekli akış (Vecoulementperpetuel), adının zannettirdiği gibi, direniş görmiyen, düzlenmiş taşlardan bir yatakta akan bir derenin akışına benziyen, kolay bir gidiş değildir. Oluş, zıt kuvvetlerin, aksi akımların bir kavgasıdır, bunlardan biri yukarıdan gelerek gök ateşini katı maddeye çevirmek istediği halde, diğeri, göğe yükselerek, yeryüzü maddesini ateş haline getirmek ister. Toprak üzerinde her çeşit bitkisel ve hayvansal hayatı doğuran, bu iki akımın sürekli olarak birbirleriyle karşılaşmasıdır. Her şey ancak zıtların kavgasından doğar. Organik hayat erkek ve dişiden gelir, ince ve kalın sesler musikide ahengi yaratırlar, hastalık olmasa sağlığın değeri bilinmez: çalışmadan tatlı dinlenme olmaz; tehlikesiz cesaret yoktur; altedilecek kötülük olmasa erdem olmaz; nasıl ki ateş havanın ölümünü, hava ateşin ölümünü, su havanın ölümünü, toprak suyun ölümünü yaşıyorsa, bunun gibi, hayvan bitkinin ölümünü, insan hayvanın ölümünü, tanrılar insanın ölümünü, erdem rezilliğin ölümünü ve rezillik erdeminin ölümünü yaşar Şu halde iyilik, yok olan kötülük, kötülük kaybolan iyiliktir, ve mademki iyiliksiz kötülük, kötülüksüz iyilik yoktur, şu halde kötülük nisbî bir iyilik ve iyilik nisbî bir kötülüktür. Varlıkla yokluk gibi iyilik ve kötülük de evrensel ahenk içersinde birbirlerine karışırlar.
Herakleitos, eşyanın sürekli akışı ve mutlak devamsızlığı, her bireysel hayatın boşluğu ve kötülük olmaksızın iyiliğin, zahmetsiz zevkin ölümsüz, hayatın imkânsızlığı üzerinde ısrar ettiğinden, Eskiçağ için, iyimser Demokritos'a karşılık kötümser tip olmuştur. Varlığı inkâr etmesi, bundan başka, şüpheciliği gerektirirdi Doğru (le vrai) bugün, her zaman aynı kalan şey olduğundan, eğer duyuların kavradığı her şey durmadan değişiyorsa, kesin (certaine) ve olup bitmiş (defmitive) bilim yoktur. Gerçi duyular tek algı aracımız değillerdir ve bundan başka akla (nous, logos) sahibiz. Duyular bize durmayıp geçen şeyi gösterirler, ve yalnız duyuma dayanan bilim aldatıcıdır; akıl bize kalan şeyi bildirir: ezelî ve ebedî oluşta tek hareketsiz nokta olan tanrısal kanun (theios nomos). Fakat en aydınlanmış insan aklı bile, maymunun insandaki mükemmellikten uzak olduğu kadar, tanrısal akıldan uzaktır. Böylece, Herakleitos'ta, duyulur olay ile numen arasında bir fark gözetmekle, felsefesi bir tür saflık (innocence) halinden çıkmış oluyor. Metotlarına güvenmemeye, kendi kendinden şüphelenmeye, ontolojik sorunun çözülebilen sorunlardan olup olmadığını kendi kendine sormaya başlıyor; bir kelime ile, eleştiri sorununu (le probleme critique) sezer gibi oluyor.
Daha şimdiden genel spekülasyondan ayrılan antropoloji, Herakleitos sisteminin bütününde bir çıkıntı yapıyor. Ruh, gök ateşinin bir emanasyonudur ve ancak bu hayat kaynağı ile temas halinde kalarak yaşıyabiîir. Nefes alma ve duyum yoluyle durmaksızın kendi kendini yeniler. Doğuş, sıvı tohumun kuru nefes haline gelmesidir. Şu halde toprağın gizli ateşi sıvı halinden geçerek, insan ruhunda ilk haline dönüyor demektir. En kuru nefes en kuvvetli ruhu oluşturur, ama ayyaş için ne felâket ki vaktinden önce, ruhunu tekrar sıvı hale geçirir! Ölümde, hayat nefesi yahut ruh derece derece toprak haline döner. Bireysel hayatın enerjisi, gök ateşiyle, son derece zeki ve bilge olan âlemin ruhu (âme du monde) ile birleşmemizin az veya çok sürekli olmasına bağlıdır.
Kısaca, her şey kuru ve sıcak bir prensipten gelir ve sonunda gene ona döner; her şey durmaksızın değişir ve bu oluşta onu düzenliyen, ne tanrıların, ne insanların değiştiremiyecekleri Kanun’dan başka değişmez bir şey yoktur. Burada monizmin evrim prensibinin, Hegel'in ve yeni düşüncenin mantıkî determinizminin, eski ve safdilce materialist olan şekillerine rastgelinmektedir. Bu tarihte felsefe ruhtan, tıpkı halk kimyasının ruhlardan ve esaslardan bahsettiği gibi bahsetmektedir; ama materialist, bundan henüz o kadar az şüphe etmektedir ki, maddeyi gösterecek teknik bir kelimesi bile yoktur. Ancak olmadığı şeye zıt olaraktır ki kendi kendinin farkına varır. Pythagorasçılıktan doğan spiritualizm’i karşısında bulduğu gün, hilozoizm, materyalizm olacaktır.
Kaynak: Alfred Weber - Felsefe Tarihi