Ölümün Güzelliği
|
1. Çağrı
Uyumama izin verin, çünkü ruhum sevgiyle arınıyor. Dinlenmeme izin verin, çünkü ruhum gece ve gündüzlerden nasibini aldı. Mumları tutuşturun, yatağımın etrafında tütsü yakın ve bedenimin üstünü gül ve yasemin yapraklarıyla örtün. Sığla ile saçlarımı mumyalayın, ayaklarıma parfüm serperek, ardından ölümün alnıma yazdıklarını okuyun.
Uykunun kollarında dinlenmeme izin verin, çünkü açık olan gözlerim yorgun. Titreyen gümüş lirin ruhumu yatıştırmasına izin verin. Arp ve udun dalgaları solan kalbimin etrafını bir perde gibi örsün. Gözlerimde umut şafağını izlercesine geçmişin şarkısını söyleyin, çünkü bu şarkının anlamı kalbimin yumuşak bir yatakta dinlenmesi demektir. Gözyaşlarınızı silin dostlarım ve şafağı selamlayan çiçek yaprakları gibi kafalarınızı kaldırın. Sonsuzluk ve yatağımın arasında bir ışık sütunu gibi duran Ölüm gelinine bakın; nefesinizi tutun ve benimle onun gıdıklayan beyaz kanat çırpınışlarına kulak verin.
Yakınıma gel, bana veda et; gülümseyen dudaklarınla gözlerime dokun. Bırak çocuklar pembe yumuşak parmaklarıyla ellerimi kavrasın. Bırak yıllar damalı ellerini ellerimin üzerine koyup bana dua etsinler. Bırak genç kızlar yanıma gelsin, gözlerimde Tanrı'yı görsün ve nefesimle yarışan iradesinin yankısını duysunlar.
2. Yükseliş
Ben bir dağın tepesini geçtim ve ruhum gökkubbe de bütünleyici özgürlüğe yükseliyor. Ben uzaklarda çok uzaklardayım yoldaşlarım ve bulutlar gözlerimden tepeleri gizliyor. Vadiler sessizlik okyanusuyla taşıyor ve af’ın elleri yol ve evleri içine çekiyor; ova ve alanlar mum ışığı gibi sarı ve alacakaranlık gibi kırmızı görünen beyaz bir hayaletin arkasına kayboluyor.
Dalgaların şarkısı ve akarsuyun ilahileri dağılıyor, ardından kalabalığın sesleri sessizliğe dönüşüyor. Ve ben ruhun arzusuyla uyumlu sonsuzluğun müziğinden başka bir şey duyamıyorum. Bembeyazlık sarıyor, rahat ve huzur içindeyim.
3. Arta kalanlar
Beni bu beyaz keten örtüden çıkar ve bana yasemin ile zambak yaprakları giydir.
Fildişi tabuttan vücudumu al ve portakal çiçekli yastığın üstüne yatır. Ağıt değil, gençlik ve neşeli şarkılar söyle; Üzerime gözyaşı değil hasat ve şarap şarkısı söyle. Istırabın acısını değil, yüzüme parmaklarınla aşk ve neşenin sembolünü çiz. İlahi ve ağıtla havanın huzurunu rahatsız değil, kalbinin benimle ebedi yaşamın şarkısını söylemesine izin ver; Siyah giyerek bana yas ver, renkli giyerek benimle kutla; kalpten içerlenerek ver gidişimi, kapat gözlerini ve sonsuza kadar seninle olduğumu göreceksin. Yaprak kümeleri üzerine koyarak dost omuzlarına al ve terk edilmiş ormana yürü yavaş yavaş. Uykum kemik ve kafatası sesleriyle bölünsün istemiyorsan, beni kalabalık olan yerde gömme. Beni taşı servi ormanına ve menekşe ve gelinciklerin değil diğer gölgelerin altına mezarımı kaz.
Mezarımı derin kaz ki sel kemiklerimi açık vadilere taşımasın. Lütfumu geniş tut ki alacakaranlıktaki gölgeler gelip yanıma otursun. Dünyevi tüm giysilerimi al benden ve Toprak Ana'nın derinliklerine, annemin göğsünün üzerine özenle yerleştir. Üzerimi yumuşak toprakla ört ve her avuç yasemin, zambak ve mersin tohumlarıyla karışık olsun ve üzerimde bedenimin elementinin yukarısında büyüyüp gelişmeye başladığında kalp nefesimin kokusunu yayılacak her yere. Ve hatta güneşe bile kalbimin sırrını açıkla. Esintiye yelken aç ve çık konforlu yaya yolculuğuna.
Gidin şimdi arkadaşlar gidin sessiz adımlarla, ıssız vadide yürüyen sessizlik gibi. Beni Tanrı'ya bırakın, badem ve elma çiçeklerinin Nisan esintisinde titreyerek dağıldığı gibi siz de yavaş yavaş dağılın. Kulübenizin sevincine döndüğünüzde Ölüm'ün benden ve sizden alamadığı tek şeyi orada bulacaksınız. Yeri bırakın, çünkü burada gördükleriniz dünyevi dünyadaki anlamdan çok uzakta. Beni bırakıp gidin.
Kaynak: Halil Cibran - Felsefi Öyküler