Soru 73 : «Diyalektik» kelimesi felsefe tarihi boyunca ne gibi anlamlar taşımıştır?

Felsefe tarihi boyunca, «diyalektik» kelimesinin şu üç temel anlamı taşıdığı görülür:

1. Diyalog (karşılıklı konuşma) ve tartışma sanatı,

2. Belli bir akılyürütme, muhakeme, usavurma tarzı,

3. Düşüncede ve varlıkta, çelişme yoluyla değişmenin, oluşun ve gelişmenin ortaya çıkması, evrenin gelişmesinin kanunu ve varlıkların incelenme metodu.

Bunların ilk ikisi doğrudan doğruya özneye, düşünceye aittir; özne ve düşünme ile ilintilidir; üçüncüsü ise, hem düşünce ve hem de varlıklarla ilintilidir. Yunan düşüncesinde, diyalektik denince, genel olarak «tartışma sanatı» anlaşılıyordu. Bu anlamda, Elealı Zenon'un «diyalektik» inden söz etmek mümkündür. Zenon, diyalektiği tartışma sanatı olarak anlıyor ve bir kavram içindeki çelişmeleri ortaya koymak için kullanıyordu. Yani Zenon'da, «diyalektik», olumsuz bir görev yerine getiriyordu; olumsuz bir özellik taşıyordu; bir hakikatin ortaya konmasına değil; çelişmenin, imkânsızlığın ve olumsuzluğun gösterilmesine yarıyordu. Platon ise diyalektiğin, duyular dünyasından akılla kavranılabilir dünyaya yani idealar dünyasına yükselmek için gerekli ve yararlı olduğunu söyler.

Demek ki. Platon, diyalektiği olumlu bir akılyürütme tarzı olarak kabul ediyor. Arisloteles'te ise, diyalektik, kesin ve bilimsel düşünüşe karşıt olan bir akıl yürütme ve açıklama metodudur; bir konuyla ilintili olan ve doğrıjı olması ihtimal dahilinde bulunan kanıların (kanaatlerin) /açıklanmasına yarar sadece. Diyalektik kelimesi, Aristoteles ile birlikte, felsefe tarihinde kötü bir anlam kazanmıştır. Çünkü bu filozofa göre, diyalektik, bir kavramın bilimsel ve kesin incelenmesinin dışında kalır; beyhude inceliklere, kılı kırk yarmalara dalar. Ortaçağda ise, diyalektik kelimesi yukarda açıkladığımız üç anlamın da dışında «formel mantık»! anlatmak için kullanılır; onun adıdır. Kant, diyalektik kelimesini Aristoteles gibi anlamış ve kullanmıştır. Sağlam bir akıl yürütme olmadığı halde öyley-miş gibi görünen düşünüş tarzlarını «diyalektik» diye nitelemiştir. «Diyalektik, aldatıcı görünüşün mantığıdır». Akıl, Duyular ve algı alanını aşan akıl, çözülmesi imkânsız ve çelişken tezlerle karşı karşıya kalır; «diyalektiğe» düşer.

Kant'tan sonraki filozoflar, bu kaçınılmaz çelişmelerin sadece aklın ortaya koyduğu en soyut metafizik problemlerde değil, her kademede ve hatta bizzat deneylerimizin kendisinde ortaya çıktığını ileri sürdüler. Böylece diyalektik kötü anlamından kurtularak, karşıtlıkların ayrılmazlığı ve daha yüksek bir düzeyde (uğrakta) birleşmeleri olarak ve bunu keşfeden (anlayan, açıklayan,gören) düşüncenin yürüyüşü,ilerleyişi, işleyişi olarak anlaşıldı ('Fichte, Schelling, Hegel). Fichte, hem olumsuz hem de olumlu yanı içinde taşıyan bu diyalektiği, felsefesine temel yaptı. Yunan felsefesini incelerken, Herakleitos'un da oluş ve değişme kavramlarına diyalektik bir açıdan yanaştığını; evrende, varlıklarda diyalektik bir gelişme bulunduğunu görmüştük. Ama düşüncenin diyalektiği ile varlığın diyalektiğini ilinti haline getiren; onların aynı kökten geldiğini, aynı gerçeğin iki yanı olduğunu açıkça söyleyen Hegel'dir. Filozofa göre, diyalektik sadece bir akılyürütme tarzı değildir; diyalektik, tabiatın ve özellikle tarih içinde kendini gösteren Rulh'un (Zihnin) değişmesini ve gelişmesini dile getiren temel kanundur.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP