Soru 74 : Hegel'in çıkış noktası nerededir?
|
Fichte, özneyi ve Ben'i temel olarak kabul etmiş, bütün varlığı bundan türetmeye çalışmıştı. Schelling ise, her şeyin temelinde sadece kendi kendisiyle özdeş olan, şu ya da bu şekle girmemiş, belirlenmemiş, farklılaşmamış mutlak varlığın bulunduğunu söylüyordu. Hegel,Fichte'nin, bütün varlığı fertten yani Ben'den çıkarmaya kalkışmasını doğru bulmaz. Bütün varlığın kendisinden çıktığı şeyin tümel (evrensel) bir gerçek olduğunu ve bütün tek tek varlıkları (fertleri) kapsadığını ileri sürer. Bu bakımdan, Schelling'in hem Ben'i hem dışdünyayı kavrayan mutlak varlık kavramını benimser. Ama bu evrensel varlığı kendi kendisiyle özdeş kılan, farklılaşmaya uğramayan bir şey olarak kabul etmez; bir gelişme olarak kabul eder. Bu her şeyi kapsayan varlığın içinde farklılaşma ilkesi de bulunur. Bundan ötürü evrensel varlık, değişme ve gelişmeye uğrar; tabiatı ve insan dünyasını ortaya koyacak şekilde çeşitli biçimlere bürünür. Her şeyin temelinde bu evrensel varlık, bu İde vardır, ide'den daha yüksek bir ilke yoktur, ondan ayrı bir şey de yoktur. Çünkü varoluşmuş olan her şey, onun ortaya çıkışı, belirmesi, belli bir biçim almasıdır; tenleşmesidir.
Evrenin gerçekliği, ide'nin, tek tek varlıklar, ve bu varlıkların çeşitliliği haline girmesinden ortaya çıkmıştır. Ama İde, bu çokluk, çeşitlilik ve tek - teklik içinde kaybolmaz; düşünen ruhta (düşünen zihinde) yeniden kendisine döner, yeniden kendisini bulur. Düşünen ve kendisinin - bilincine ermiş İde olarak, yine kendi özüne uygun hale gelir; kendisi olur. Hegel'in, Ruh'u (zihni), temel varlığın yani mutlak varlığın bir formu olarak değil, mutlak varlığın kendisi olarak; kendisinin bilincine varmış mutlak varlık olarak yani kendisini bilip tanıyan mutlak varlık olarak ele aldığını görüyoruz. Ruh, kendisine dönmüş, kendi hakikatini kavramış ve tabiatın hakikati yani özü olduğunu farketmiş; tabiatı yöneten özgür güç olduğunun bilincine varmış olan ide'dir. ide, insanoğlunun bilincinde kendini bilip tanıyarak bu aşamaya ulaşır.
Evrenin gerçekliği, ide'nin, tek tek varlıklar, ve bu varlıkların çeşitliliği haline girmesinden ortaya çıkmıştır. Ama İde, bu çokluk, çeşitlilik ve tek - teklik içinde kaybolmaz; düşünen ruhta (düşünen zihinde) yeniden kendisine döner, yeniden kendisini bulur. Düşünen ve kendisinin - bilincine ermiş İde olarak, yine kendi özüne uygun hale gelir; kendisi olur. Hegel'in, Ruh'u (zihni), temel varlığın yani mutlak varlığın bir formu olarak değil, mutlak varlığın kendisi olarak; kendisinin bilincine varmış mutlak varlık olarak yani kendisini bilip tanıyan mutlak varlık olarak ele aldığını görüyoruz. Ruh, kendisine dönmüş, kendi hakikatini kavramış ve tabiatın hakikati yani özü olduğunu farketmiş; tabiatı yöneten özgür güç olduğunun bilincine varmış olan ide'dir. ide, insanoğlunun bilincinde kendini bilip tanıyarak bu aşamaya ulaşır.