P L A T O N - DEVLET ADAMI - 5

5.BÖLÜM


GENÇ SOKRATES - Doğru.

YABANCI - Öyleyse, dediğim gibi, bu yanlışı düzeltelim ve insanlara bakmayı gönüllü ve zorla olmak ilkesine göre ikiye bölelim.

GENÇ SOKRATES - Olur.

YABANCI - Sert hükümdarların yönetimine "tyrannos"luk, yönetmeye istekli iki ayaklıların gönüllü yönetimine de siyaset dersek, kendisinde bu ikinci türden yönetim sanatı olan bir kimsenin gerçek kral ve devlet adamı olduğunu ileri süremez miyiz ?

GENÇ SOKRATES - Öyle sanıyorum ki Yabancı, artık devlet adamı konusunu tamamlamış olduk.

YABANCI - Keşke olsaydık Sokrates; ama bu işte senin kadar kendimi de tatmin etmeliyim. Bence kralın betimlenmesi henüz tamamlanmış değildir. Eserlerinin bazı bölümlerini aceleyle abartılı bir biçimde işleyen, sonra da o bölümleri düzeltmek için zaman yitiren heykeltıraşlar gibi biz de biraz acelemiz yüzünden, biraz da önceki yanlışımızı açığa vurmakta gösterdiğimiz yüce istekten dolayı, hem de kralla ilgili parlak örnekler kullanılması gerektiğini sandığımız için, harika denecek büyük bir masal parçasını ele aldık, gerektiğinden daha fazlasını da kullanmak zorunda kaldık.

Bu konuşmamızın açılmasına neden oldu ama gene de hikâyeyi bir türlü sonuna getiremedik. Tartışmamız yaşayan bir varlığın bir resmine benzetilebilir, öyle bir resim ki kenar çizgileri oldukça iyi çizilmiş, ama renklerin uyumlu karışmasıyla oluşan canlılığa henüz kavuşmamış. Akıllı kimseler canlı bir varlığın dil ve sözle çizilerek anlatılmasını, boya ya da herhangi bir sanat eseriyle gösterilmesine yeğ tutarlar; akılla izleyemeyen kimselere ise sanat eseri daha uygun gelir.

GENÇ SOKRATES - Çok doğru ama bir türlü ortadan kaldıramadığımız şu kusur ya da eksiklik nerededir? Bana da bildirmeni isterim.

YABANCI - Aziz dostum, yüksek düşünceler örnek (1) kullanılmadan hoşnut edici bir biçimde anlatılamazlar. Herkes her şeyi düşte gibi biliyor, uyanınca aklında hiçbir bilgi kalmıyor.

GENÇ SOKRATES - Ne demek istediğini anlayamadım?

YABANCI - Korkarım ki bilgi deneyimimiz konusunda ortaya bir soru atmakla yanlış yaptım.

GENÇ SOKRATES - Neden?

YABANCI - Çünkü kullandığım örnek bir başka örneğin yardımını gerektiriyor.

GENÇ SOKRATES - Peki söyle, benden çekinme.

YABANCI - Mademki dinlemeye hazırsın, söyleyeceğim. Biliyoruz ki, çocuklar, yazıya ilk başladıkları zaman...

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - En kısa ve en kolay hecelerde her harfi oldukça iyi tanır ve onları doğru olarak gösterebilirler.

GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.

YABANCI - Ama, başka hecelerde, onları tanımaz, yanılır ve yanlış söylerler.

GENÇ SOKRATES - Kesinlikle.

YABANCI - O halde onlara, henüz bilmediklerini öğretmek için en kolay, en şaşmaz yol, benim göstereceğim yol değil midir?

GENÇ SOKRATES - Hangi yol!?

YABANCI - İlkin onlara her harfi doğru olarak tanıdıkları kümeleri göstermek; bunu yaptıktan sonra henüz bilmedikleri kümeleri göstermek; daha sonra da her iki kümeyi birbiriyle karşılaştırarak, harflerin her iki kümede de aynı biçim ve yapılışta olduğunu göstermek; onları yanıltan kümelerin yanında, harfleri tanıdıkları kümeleri göstere göstere, koşut olarak gösterilenler gözlerinde birer örnek oluncaya kadar bunu sürdürmek. Böylece onlar, bu örnekler yardımıyla hangi harf için olursa olsun, hangi hecede bulunursa bulunsun, başka olanı başkalarından başka olarak, aynı olanı da hep aynı ve değişmez bir biçimde heceleyeceklerdir.

GENÇ SOKRATES - Pek doğru.

YABANCI - O halde şimdi daha iyi anladık; bir örneği oluşturan şey, yeni ve ayrı bir kümede, aynı olarak bulunan bir öğenin her iki kümede doğru olarak tanınması ve her iki kümede bulunmasının, onların bir tek doğru kavramda toplanmasını olanaklı kılmasıdır.

GENÇ SOKRATES - Öyle görünüyor.

YABANCI - O halde, bazen bileşiklerin öğeleri konusunda gerçeği bulan, bazen de başka bileşiklerin bütün öğeleri üzerine yargılarında sapıtan ve kümelerin şu ya da bu öğeleri üzerine, arada bir doğru kanıya varabilen; fakat aynı öğeler gerçeğin çapraşık ve güç heceleri içine konulduğu zaman onları tanıyamayan ruhumuzun, bütün şeylerin öğelerinde aynı şaşkınlık ve yanılmalara sapmasına hayret edecek miyiz?

GENÇ SOKRATES - Niye hayret edelim?

YABANCI - Öyleyse, dostum, bir kez yanlış kanıdan hareket edince, en ufak da olsa, bir gerçek parçasına ulaşmak, böylece de bilgi edinmek olanağı var mıdır?

GENÇ SOKRATES - Artık yoktur.

YABANCI - O halde seninle ben, özel ve küçük bir örnekten genel olarak örneklerin ne olduğunu görmeyi denedikten sonra, şimdi küçük konular üzerinde denenen, aynı yöntemi daha önemli olan krallık konusuna uygularsak ; böylece de yeniden, örneğin yardımıyla devlet işlerine doğru dürüst bakmanın ne olduğunu tanımaya, dolayısıyla düşten uyanıklığa geçmeye çabalarsak, kuşkusuz fena etmeyiz, değil mi?

GENÇ SOKRATES - Tamamıyla doğru.

YABANCI - O halde gene biraz önce söylediğimize dönelim: Krallık türünün elinden devlet yönetimini almak için binbir rakip çarpışıyor demiştik, şimdi onu ötekilerden ayırmak için hepsini uzaklaştırmak gerek; asıl bu işi başarmak için bir örneğe gereksinmemiz olduğunu söylemiştik.

GENÇ SOKRATES - Ayırmak gerek, kuşkusuz.

YABANCI - Devlet sanatının gördüğü iş türünden bir iş gören ve onunla karşılaştırınca küçüklüğüne karşın bize aradığımızı buldurabilecek olan hangi sanatı örnek olarak alabiliriz? İster misin Sokrates, elimizde bir şey bulunmadığına göre daha iyisini buluncaya kadar Zeus'un izniyle, dokumacılığı ele alalım? Sonra beni dinlersen bütün dokumacılığı da almayalım; çünkü belki yün dokuması yetecektir; seçtiğimiz bölüm, belki tek başına bize aradığımızı gösterecektir.

GENÇ SOKRATES - Neden göstermesin?

YABANCI - Evet, mademki bundan önce her konuyu bölümlere, sonra bölümleri de gene bölümlere ayırdık, o halde niçin şimdi aynı şeyi dokumacılıkta da yapmayalım? Şimdiki araştırmamızda işimize yarayana bir an önce gelmek için neden bu sanatı da en kısa yoldan incelemeyelim?

GENÇ SOKRATES - Doğrusu anlamadım.

YABANCI - Ben anlattıkça, yanıtını alacaksın.

GENÇ SOKRATES - Pekâlâ.

YABANCI - O halde, yaptığımız ya da kazandığımız her şey ya bir işe yarar, ya da bizi bir dertten korur. Koruyucular ya tanrılık ya da insanlık, panzehirler ya da savunma araçlarıdır. Savunma araçlarından bazıları savaş zırhları, bazıları ise sığınaklardır. Sığınaklar da ya güneşe karşı bezler, yahut da soğuk ya da sıcağa karşı korumalardır. Korumalar da ya tavanlardır, yahut da kumaşlar. Kumaşlar da ya alta konan halılar, yahut da örtülerdir. Örtüler de ya bir tek parçadan, yahut da birçok parçadan yapılmıştır. Birçok parçadan yapılanlardan bazıları dikişli, bazıları dikişsiz olarak birleşmiştir. Dikişsizler ya bitkilerin verdiği iplerden ya da kıldan yapılmıştır. Kıldan yapılmış olanlardan bazıları su ve toprakla yapıştırılır. Bazıları da yabancı maddesiz bağlanır. Birbirine bağlı parçalardan bireşik olan bu örtü ve kumaşlara biz giysi adını veririz. Özel olarak giysilerle uğraşan sanata gelince, biraz önce devlete bakan sanata siyaset dediğimiz gibi bu yeni sanata, konusuna göre terzilik sanatı diyeceğiz. Bundan başka dokumacılığın en önemli bölümü giysi dikmeye yaradığına göre biraz önce söylediğimize göre krallık sanatı siyaset sanatından ancak adıyla ayrıldığı gibi dokumacılık da terzilik sanatından ancak adıyla ayrılır.

GENÇ SOKRATES - Pek doğru.

YABANCI - Şimdi elbise dokuma sanatından bu şekilde söz ederken, onu yeter derecede tanımlayıp tanımlamadığımızı görelim, fakat akrabası olan birçok sanattan ayrılmış olmasına karşın, henüz yardımcıları olan komşu sanatlardan ayırt edilmediğini görmemek için de kör olmalı.

GENÇ SOKRATES - Kimdir bu akrabalar, söyler misin?

YABANCI - Görüyorum ki söylediğimi dinlemedin. Demek gerisin geriye dönmek ve başından başlamak gerekiyor. Çünkü akrabalığın ne olduğunu iyi kavramıyorsun; biraz önce duvara konanla tabana konanı ayırarak, halı yapmayı bir yana bıraktığımız zaman, dokuma sanatından akrabası bir sanatı ayırdık.

GENÇ SOKRATES - Anladım.

YABANCI - Aynı şekilde ketenden, kendirden ve benzetmeyle bitki ipi dediğimiz bütün şeylerden yapılan elbiselerin yapılmasını da bir yana bıraktık. Sonra keçe yapma sanatıyla en tanınmış bölümü kunduracılık olan, delerek ve dikerek birleştirmek sanatını da ayırdık.

GENÇ SOKRATES - Doğru.

YABANCI - Sonra bir tek parçadan yapılmış kumaşları hazırlayan kürkçülüğü ; ister evlerin yapısı ya da herhangi bir yapı için olsun, ister akan suları örtmek için başka sanatlarda olsun tavanlar yapmayı; bütün bunları bir yana bıraktık. Bunlarla birlikte, bizi hırsızlıklarla saldırılara karşı korumak için örtme araçları sağlayan bütün sanatları; kapak yapan, kapı takan ve marangozluk sanatının özel bölümleri olan sanatları da bıraktık. Savunma araçlarını hazırlayan büyük ve çapraşık bir sanatın bölümü olan silah yapımını da ayırdık. Aynı şekilde, konusu panzehirler olan bütün büyü sanatını da dışarda bırakıp ancak sanırım, aradığımız sanatı alıkoyduk; yünden, koruma araçları yaparak bizi soğuğa sıcağa karşı koruyan ve dokuma sanatı adını alan sanatı.

GENÇ SOKRATES - Öyle sanıyorum.

YABANCI - Bununla birlikte evladım, daha sonuna varmadık; çünkü giysi hazırlama işinin en başında yer alan, kumaş dokumaktan başka bir şey yapıyor gibidir.

GENÇ SOKRATES - Nasıl?

YABANCI - Dokumak, aslında örmektir.

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - Fakat burada ilk iş toplu ve bir arada sıkışmış olanı ayırmaktır.

GENÇ SOKRATES - Ne demek istedin?

YABANCI - Tarama sanatının yaptığı işi. Ya da taramaya dokuma demeye mi kalkacağız?

GENÇ SOKRATES - Asla.

YABANCI - Arış ile algacı hazırlamak da aynı değil midir? Buna dokuma demek geleneklere ve gerçeğe karşı gelmek olmaz mı?

GENÇ SOKRATES - Şüphesiz

YABANCI - Genel olarak basma sanatıyla dikme sanatının da giysiyle hiçbir ilgisi olmadığını söyleyecek miyiz, yoksa bunların da ötekiler kadar dokuma sanatı olduğunu kabul edecek miyiz?

GENÇ SOKRATES - Asla.

YABANCI - Bununla birlikte, bütün bu sanatlar giysiye bakmak, giysi yapmak işinde dokuma sanatıyla yarışacaklardır, büyük payı ona vermekle birlikte kendileri de bir pay isteyeceklerdir.

GENÇ SOKRATES - Kesinlikle.

YABANCI - Onlardan sonra, dokumacılığın kullandığı araçları yapan sanatlar da hiç değilse, her dokunan kumaşın yardımcı nedenleri olduklarını söyleyeceklerdir sanırım.

GENÇ SOKRATES - Pek doğru.

YABANCI - Dokumacılığın, seçtiğimiz dokumacılık bölümünün tanımı, yün giysilerle uğraşan bütün sanatlar arasında en güzel, en önemli yeri hemen ona verince, yeter derecede belirtilmiş olacak mıdır? Ya da söylediğimiz doğru olmakla birlikte bütün rakiplerini bir yana atmadıkça karanlık ve eksik kalmayacak mıdır?

GENÇ SOKRATES - Doğru.

YABANCI - Tartışmamızın sonuna götüren bir yoldan gitmek istiyorsak şimdi bunu yapmamız gerekmez mi?

GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.

YABANCI - Öyleyse ilkin, oluşturulan her şeyin iki sanatın işi olduğunu göz önüne alalım.

GENÇ SOKRATES - Hangi sanatlar?

YABANCI - Biri oluşturmanın yalnızca yardımcı nedeni, öteki asıl nedeni.

GENÇ SOKRATES - Nasıl?

YABANCI - Yapılan şeyi kendileri yapmadığı halde, onlarsız kendi işini görmesine olanak olmayan araçların vericisi bütün sanatlar ancak yardımcı nedenlerdir, asıl şeyi yapanlar ise asıl nedenlerdir.

GENÇ SOKRATES - Bu bölme doğru.

YABANCI - Sonra iğler, mekikler gibi giysi yapmada yardımcı başka bütün araçları veren sanatların hepsine yardımcı adını vereceğiz, doğrudan doğruya giysi yapmakla uğraşanlara da nedenler diyeceğiz.

GENÇ SOKRATES - Pek doğru.

YABANCI - Bu sonuncular arasından yıkama, dikme işleriyle giysiyle ilgili bütün işlere geniş ölçüde hazırlık sanatının bir bölümü gözüyle bakmak, hepsini basma sanatı adı altında toplamak çok doğaldır.

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - Öte yandan da tarama sanatı dokuma sanatı ve asıl giysinin yapılmasıyla ilgili bütün işler, herkesçe belli bir tek sanatı oluştururlar, o da yün işleme sanatıdır.

GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.

YABANCI - Tarama işi, mekiğin yaptığı işin yarısıdır. Amacı karışanı ayırmak olan bütün işler, bütün bunların topu, yün işlemeye aitti. Sonra biz daima her şeyde iki büyük sanat ayırt ettik: toplama sanatı ile ayırma sanatı.

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - Ayırma sanatına, taramada sözünü ettiğimiz bütün işler girer, çünkü yün ya da ipleri ayıran, şurada mekikle, orada elle yapılan iş, söylediğimiz bütün adları alır.

GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.

YABANCI - Şimdi, toplama sanatında, gene yün sanatına ait bir bölüm alalım; orada bulduğumuz ayırma sanatının bölümlerine gelince, hepsini bir yana bırakalım. Böylece, yünü işlemeyi de iki bölüme ayıralım; ayıran bölüm, toplayan bölüm.

GENÇ SOKRATES - Peki bölelim.

YABANCI - Yün işlemeye giren bu toplama bölümünü de, dokumacılık sanatını kavramak istiyorsak, bölmek gerekir Sokrates.

GENÇ SOKRATES - Evet bölmek gerekir.

YABANCI - Şüphesiz, bölmeliyiz. İşinin de ya burmak yahut çaprazlamak olduğunu söylemeliyiz.

GENÇ SOKRATES - İyi anlamadım. Sandığıma göre burmadan söz ederken erişin ipliğinin işlenmesini düşünüyorsun.

YABANCI - Yalnız erişin ipliğinden değil, argaçın ipliğinden de söz ediyorum. Yoksa sonuncuyu, burmadan elde etmek için bir araç var mıdır?

GENÇ SOKRATES - Hayır.

YABANCI - Öyleyse bu işlerin her birini inceden inceye çöz. Belki böyle bir çözümleme aradığın yardımı sağlayacaktır.

GENÇ SOKRATES - Nasıl yapmalı ?

YABANCI - Şöyle: Tarama ile elde edilen şeyler arasında uzunluk ve enliliği olan biri vardır ki ona kaba iplik diyoruz.

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - İşte, iğle büküldüğü ve sağlam bir iplik yapıldığı zaman onun erişin ipliği olduğunu söyleyeceksin. Bu işi gören sanata da erişi yapan sanat diyeceksin.

GENÇ SOKRATES - Peki.

YABANCI - Ama, ancak gevşek birer iplik oluşturan ve birbiri içine girmek için hazırlamada da gerilmelere dayanabilmek için gereken yumuşaklığa sahip bütün parçalar, diyelim ki argaçın iplikleridir, bunların düzenlenmesini sağlayan sanat da argaç sanatıdır.

GENÇ SOKRATES - Peki.

YABANCI - İşte böylece dokumacılığın bizi ilgilendiren bölümü tamamıyla aydınlandı. Gerçekten yünü işlemeye bölüm olarak giren toplama işi bir kumaş oluşturacak şekilde arışla argaçı birleştirdiği zaman kumaşın topuna yün giysi adını veriyor, onu oluşturan sanata da dokumacılık sanatı diyoruz.

GENÇ SOKRATES - Pekâlâ.

YABANCI - Peki öyleyse, neden dokumacılık arışla argaçı çaprazlamak sanatıdır diye derhal yanıtlamadık ? Niye böyle bir daire içinde döndük ve bir sürü gereksiz ayırmalar yaptık?

GENÇ SOKRATES - Bana kalırsa yabancı, sen gereksiz bir şey söylemedin.

YABANCI - Buna şaşmıyorum; ama dostum, başkaları gereksiz bulabilirdi. Onlarınkine benzer bir hastalık daha sonra seni de yakalasa hiç de garip olmazdı. Dinle, bütün bu tür sorunlarda yerinde olan düşünceler şunlardır.

GENÇ SOKRATES - Anlat.

YABANCI - İlkin genel olarak aşırıyla eksiği inceleyelim; böylece bizimkiler gibi konuşmalarda çok uzun ya da çok kısa söylenen şeyleri zamanında övmek ya da yermek için bir kural elde edeceğiz.

GENÇ SOKRATES - Öyleyse inceleyelim.

YABANCI - İleri sürdüğüm düşünceleri asıl bu şeylere uygulamak doğru olur sanırım.

GENÇ SOKRATES - Hangi şeylere?

YABANCI - Uzunluğa, kısalığa, fazla ya da eksik olan her şeye; çünkü ölçü sanatı bütün bunlara uygulanır sanıyorum.

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - Öyleyse bu sanatı da iki bölüme ayıralım; böyle bir bölme, güttüğümüz amaç içinde zorunludur.

GENÇ SOKRATES - Bu bölme neye dayanıyor, söyler misin?

YABANCI - Şuna: Bir yandan büyüklükle küçüklüğün biribiriyle ilişkisi, öte yandan da, oluşun (ya da varlığın) esaslı zorunlulukları.

GENÇ SOKRATES - Nasıl?

YABANCI - Başka bir ilişkiye göre değil de, ancak küçükle kıyaslayınca büyüğe büyük, büyükle kıyaslayınca da küçüğe küçük dememiz doğal değil mi?

GENÇ SOKRATES - Evet, şüphesiz.

YABANCI - Ama insanlar arasında sözde olsun, işte olsun iyilerle kötülerin ayrılığını gerçekten en iyi gösteren şey, doğru ölçüyü aşan şey, yahut da ondan aşağıya düşen şey değil midir?

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP