P L A T O N - DEVLET ADAMI - 6
|
6.BÖLÜM
GENÇ SOKRATES - Öyle.
YABANCI - Öyleyse, büyükle küçüğün iki türlü varlığı, iki türlü ölçüsü vardır: Öyle ya, biraz önce yaptığımız gibi, yalnız karşılıklı ilişkileri söylemekle kalmayıp, daha çok şimdi yaptığımız gibi, bir yandan birbirleriyle, öte yandan da doğru ölçüyle olan ilişkilerini ayırmalıyız.
GENÇ SOKRATES - Elbette.
YABANCI - Büyüğün özü ancak küçüğün özüyle ilişkili olur da hiçbir şeyle ilişkili olmazsa o zaman onun doğru ölçüyle hiçbir ilişkisi olmaz, değil mi?
GENÇ SOKRATES - Evet.
YABANCI - Böyle bir görüş bizi sanatlarla, yarattıkları eserleri yok etmeye götürmez mi? Üstelik de araştırmamızın konusu olan devlet bilgisiyle gözden geçirdiğimiz dokumacılığı ortadan kaldırmaz mı? Çünkü bütün bu sanatlar için doğru ölçünün altında ya da üstünde kalan şey, var olmayan bir şey değildir, ama can sıkıcı bir şeydir. Sanatlar onu yarattıkları eserlerden uzaklaştırmak isterler. Böylece ölçüyü koruyarak eserlerini iyi ve güzel kılarlar.
GENÇ SOKRATES - Bu belli.
YABANCI - Ama devlet sanatını ortadan kaldırırsak, krallık bilimi üzerine araştırmamız çıkmaz bir yola girmez mi?
GENÇ SOKRATES - Ona kuşku yok.
YABANCI - O halde, nasıl bundan önce, Bilgicide (Sofist) yokluğu zorla var kıldıksa, -çünkü yokluğun varlığı, düşünüşümüzün biricik sığınağıydı- şimdi de, çok azı yalnızca kendi aralarında değil, oluşturulması gereken doğru ölçüyle de ölçülür kılmak zorundayız. Çünkü bu noktada anlaşmadıkça, devlet adamının varlığını itiraz dışı bırakmak olanaksızdır.
GENÇ SOKRATES - Öyleyse önce yaptığımızı burada da elimizden geldiği kadar yapmaya çalışalım.
YABANCI - Ama bu, Sokrates, ötekinden daha büyük bir iş. Ötekinin ne kadar vaktimizi aldığını henüz unutmadık. Ama bu sorun üzerinde şimdiden şunu doğru olarak söyleyebiliriz.
GENÇ SOKRATES - Neyi?
YABANCI - Yukarıda söylediğimiz doğru ölçü ilkesine bir gün salt doğruluğun ne olduğunu kanıtlamak için muhtaç olacağız. Bana öyle geliyor ki şimdi uğraştığımız sorunda, bir yandan sanatların gerçek şeyler olduğunu, öte yandan da büyükle küçüğün yalnızca birbirlerine oranla değil, doğru ölçünün oluşmasına oranla da var olduğunu ileri süren düşünce ve ona dayanan kanıtlama hem doğrudur, hem de bu kanıtlama yeter. Çünkü doğru ölçü varsa sanatlar da vardır; ama ikisinden biri yoksa, hiçbiri yoktur.
GENÇ SOKRATES - Doğru, ama sonra?
YABANCI - Ölçü sanatını, dediğimiz gibi bölmek için, şüphesiz onu aşağıdaki bölümlere ayırmamız gerekirdi: Bir yana sayının, uzunluğun, enliliğin, derinliğin, kalınlıkların kendi karşıtlarıyla ölçüldüğü sanatları, öte yana doğru ölçüye, uyguna, yerindeye, gerekliye, en ileriye, en gerinin tam ortasında bulunan doğru ölçüye göre olan sanatları korduk.
GENÇ SOKRATES - İşte şüphesiz iki geniş bölüm; hem de biribirinden çok farklı.
YABANCI - Gerçekten Sokrates, aklı başında birçok kimsenin, derin bir gerçek gibi yinelemekten hoşlandıkları şu "ölçü sanatı var olan her şeye uygulanır" sözü yok mu, işte şimdi biz de onu söylemek üzereyiz. Doğrusu, bütün sanat eserlerinin, herhangi bir biçimde, ölçüde payı vardır. Ama insanlar nesneleri incelemek için türlere ayırmaya alışkın değildir; bunun için, bu türlü ölçüler ne kadar farklı olurlarsa olsunlar onların benzediklerine hükmederek aynı olduklarını söylerler; bölümlerine ayırmadıkları başka şeylerde de tam tersini yaparlar. Oysa doğrusu, birtakım şeyler arasında bir ortaklık görünce bu ortaklık içinde türleri oluşturan bütün ayrımları ayırt etmedikçe bu şeyleri elden bırakmamak gerektiği gibi ; bir çoklukta bir sürü benzemezlikler görünce de, saklı bulunan bütün akrabalık çizgilerini biricik bir benzerlik içine kapatıp bir türün özünde toplamadan önce, ondan yüz çevirmemek ve vazgeçmemek gereklidir. Fakat eksiklikler üzerine de, fazlalıklar üzerine de bu kadarı yeter. Yalnızca burada iki türlü ölçü sanatı bulduğumuzu bilelim ve bunların neden ibaret olduklarını söylediğimizi anımsayalım.
GENÇ SOKRATES - Anımsayalım.
YABANCI - Sözümüzü bitirdikten sonra yalnızca şimdiki sorunla değil, genel olarak bu türlü tartışmalarla ilgili başka bir konuşmaya geçelim.
GENÇ SOKRATES - Hangi konuşmaya?
YABANCI - Diyelim ki bize şu soruluyor: Okuma öğrenen birine filan ya da falan sözcüğün hangi harflerden oluştuğu sorulduğu zaman, bu araştırma ona, sırf bu ayrı sorunu çözsün diye mi, yoksa karşılaşacağı dilbilgisi sorunlarını çözme gücünü kazanması için mi yaptırılır, ne dersin?
GENÇ SOKRATES - Karşılaşacağı bütün sorunları çözebilmesi için yaptırılır kuşkusuz.
YABANCI - O halde, devlet adamı üzerine araştırmamız için ne diyeceğiz? Araştırmayı, sırf ona olan ilgimizden ötürü mü, yoksa karşılaşacağı her türlü konu üzerinde en iyi dialektikçi olması için mi yapıyoruz dersin?
GENÇ SOKRATES - Bunun için olduğu apaçık.
YABANCI - Doğrusu, aklı başında bir kimse, sırf dokumacılık aşkıyla dokumacılığın tanımını aramaya kalkmaz. Ama öyle sanırım ki herkesin bilmediği bir şey vardır, o da şudur: Bazı varlıkların duyulara çarpan ve kolayca görülen doğal benzerlikleri vardır, bu varlıklardan birinin açıklanmasını isteyenlere, -uzun uzun nedenlere kadar gitmeden, işi kolayca halletmek istersek- bu benzerlikleri göstermek hiç de güç olmayacaktır. Ama en büyük, en değerli varlıklara gelince; onlar üzerinde insanlara açık bir düşünce ya da açık bir sezgi vermek için sizi sorguya çeken ruhu doyurabilecek, ruhun merakını doyurmak için şu ya da bu duyuya bağlanabilecek hayaller yoktur. Bunun için, her şeyin nedenini göstermeyi de, anlamayı da öğrenmeye çalışmalı. Çünkü varlıkların en büyüğü, en güzeli olan cisimsiz varlıkları bize ancak akıl açıkça gösterebilir. Başka hiçbir şey gösteremez. Şu anda söylediklerimizin hepsi bu varlıklar üzerinedir. Fakat konu ne olursa olsun, küçük örnekler üzerine çalışmaktan daha kolaydır.
GENÇ SOKRATES - Pek doğru.
YABANCI - Öyleyse bu konu üzerine ne için bu kadar uzun konuştuğumuzu aklımızdan çıkarmayalım.
GENÇ SOKRATES - Niçin?
YABANCI - Dokumacılık, evrenin gerisin geriye hareketi, bilgici, dolayısıyla da yokluğun varlığı üzerine uzun tartışma canımızı sıktığı için. Öyle ya, uzun olduklarını hissediyorduk, hepsi konusunda da yalnızca fazla değil, gereksiz olacakları korkusuyla, kendi kendimize çıkışıyorduk. Bundan böyle bu türlü sıkıntılardan kurtulmak için ikimiz de bu noktalara işaret ettik, bunu bil.
GENÇ SOKRATES - Anlaşıldı. Sen yalnızca devam et.
YABANCI - O halde, sen de ben de, şimdi söyleneni anımsayarak hangi konu üzerinde olursa olsun konuşmalarımızın kısalık ya da uzunluğunu, asla genişliklerine göre değil, ölçü sanatının, daha yukarıda gözden kaçırmamak gerektiğini söylediğimiz bölümüne uygunluğuna göre yermeli ya da övmeliyiz.
GENÇ SOKRATES - Doğru.
YABANCI - Ama her şeyi bu kurala uydurmak da gerekmez. Çünkü gereksiz ve anlamsız uzunluk bir yana bırakılırsa, sözlerimizin uzunluğunu, beğenilmek isteğine uydurmaya hiç de gereksinimimiz yoktur; verilen bir sorunun çözümünü en kolay, en çabuk bulmak yoluna gelince; akıl onu birinci sıraya değil, ikinci sıraya koymayı ve türlere ayırmayı öğreten yönteme daha fazla, hepsinden üst değer vermeyi buyuruyor; sonra çok uzun bir söz dinleyenin kafasını daha çok çalıştırıyorsa, uzunluğu nedeniyle sabırsızlanmadan sonuna kadar devam etmeyi emrediyor; bizimkiler gibi konuşmalarda sözün uzayıp gitmesini beğenmeyen ve konunun çevresinde dolaşmamızı doğru bulmayan bir adam karşısında da sabırsızlanmamalı; tartışmanın uzunluğunu eleştirdikten sonra çabucak ve hemen gitmesine izin vermemeli; bu eleştiriyi yapanın, kısa sözün dinleyenleri dialektiğe daha yetili kılacağını, gerçeği düşünceyle kanıtlamada daha usta bir hale sokacağını göstermesi gerekir. Başka nokta üzerine yapılabilecek eleştiri ya da övgülere gelince, bunlara hiç aldırmamalı; dahası onları dinliyor bile görünmemeli. Zaten sen de benim gibi düşünüyorsan bunun üzerine konuşmanın bu kadarı yeter. Şimdi dokumacılık örneğimizi uygulamak için devlet adamına dönelim.
GENÇ SOKRATES - Hakkın var, dediğin gibi yapalım.
YABANCI - Kralı, benzeri bütün sanatlardan, ayrıca da sürülerle uğraşanlardan ayırmıştık. Şimdi, devletin kendi içinde yardımcı sanatlarla yetiştirici sanatlar kalıyor; ilkin onları birbirlerinden ayırmamız gerekiyor.
GENÇ SOKRATES - Doğru.
YABANCI - Onları ikiye bölmenin güç olduğunu biliyor musun? Niçin güçtür; İlerledikçe daha iyi göreceğiz.
GENÇ SOKRATES - Peki, ilerleyelim.
YABANCI - Mademki ikişer ikişer bölemiyoruz, kurbanları böler gibi yanyana bölelim, çünkü elden geldiği kadar ikiye yakın bir sayıda bölmek gerekiyor.
GENÇ SOKRATES - Peki, burada nasıl davranacağız?
YABANCI - Biraz önceki gibi. Biliyorsun, dokumacılığa araç sağlayan bütün sanatları yardımcı sanatlar sırasına koymuştuk.
GENÇ SOKRATES - Evet.
YABANCI - Şimdi de aynı şeyi yapacağız, ama daha geniş olarak; kentte ufak ya da büyük bir araç yapan bütün sanatlar yardımcı sanatlar sırasına konmalıdır; çünkü, onlarsız ne devlet, ne de devlet adamı olur, fakat krallık sanatının işlerinde hiçbir payları olmadığını da söyleyebiliriz.
GENÇ SOKRATES - Evet, yoktur.
YABANCI - Doğrusu, bu türü ötekilerden ayırmaya kalkmak güç bir iştir; çünkü şunun ya da bunun aracı olduğu söylenmeyecek hiçbir şey yoktur, denilebilir. Bu hiç de yabana atılır bir düşünce değildir. Bununla birlikte, devlette bulunan şeyler arasında, ayrı özden bazıları vardır ki üzerine söyleyecek sözüm var.
GENÇ SOKRATES - Ne dedin?
YABANCI - Ötekinden başka özellikleri vardır; çünkü bunlar, araç gibi, yetiştirmek için değil, yetiştirileni korumak için yapılmıştır.
GENÇ SOKRATES - Nelerdir onlar?
YABANCI - Ateşte ya da ateşsiz hazırlanan kuru ya da yaş maddeleri koymak için yapılan, yalnızca ''vazo'' adını verdiğimiz şeyler türüdür bu; kuşkusuz pek zengin bir tür. Bildiğime göre de aradığımız bilimle hiçbir ilgisi yoktur.
GENÇ SOKRATES - Ona kuşku yok.
YABANCI - Şimdi de ötekilerden büsbütün ayrı üçüncü bir nesne türünü gözden geçirelim: Karada ya da denizde, gezgin ya da durağan, değerli ya da değersiz olsun bir tek adı vardır. Çünkü dayanak olmak için yapılmıştır, hep de bir şeye oturak olur.
GENÇ SOKRATES - Nedir o?
YABANCI - Taşıt dediğimiz şey; devlet sanatının değil daha çok dülger, çömlekçi ya da demirci sanatının işidir
GENÇ SOKRATES - Sezdim.
YABANCI - Bu üç türden sonra, bunlardan ayrı, daha önce söylediğimiz şeylerin çoğunu, giyecekleri, silahların büyük kısmını, duvarları, toprak ya da taş bütün sığınakları, başka böyle bir sürü şeyleri içine alan
dördüncü bir türü ayırt etmek gerekmez mi? Madem ki bütün bunlar sığınmak için yapılmıştır, onlara, haklı olarak hepsini kapsayan "sığınak" adını verebiliriz. Daha doğrusu, birçokları, devlet adamı sanatından çok mimarlık ya da dokumacılık sanatına girer.
GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.
YABANCI - Beşinci tür olarak da süs, resim ve resimle müzik yardımıyla yapılan bütün taklitleri kabul etmek gerekmez mi? Bu eserlerin zevkimize hizmetten başka bir amacı yoktur; onları bir tek ad altında toplamak yerinde olur.
GENÇ SOKRATES - Hangi ad?
YABANCI - Eğlence adı, sanırım.
GENÇ SOKRATES - Ona kuşku yok.
YABANCI - Tek başına hepsine uygun olan ad budur, çünkü hiçbirinin ciddi bir amacı yoktur, hepsininki eğlencedir.
GENÇ SOKRATES - Bunu da oldukça iyi anladım.
YABANCI - Fakat söylediğimiz bütün sanatların yardımıyla eserleri oluşturan gereci sağlayan, kendisi de başka birçok sanatlardan çıkan, çeşitli türü de altıncı olarak almayacak mıyız?
GENÇ SOKRATES - Neden söz etmek istiyorsun?
YABANCI - Altından, gümüşten, madenlerden çıkarılan bütün şeylerden; baltanın, budamanın sağladığı, dülgerliğin, sepetçiliğin verdiği bütün şeylerden... Sonra buna bitkilerin kabuklarını soyma ile hayvan derisini yüzen saraçlık sanatı, mantar, papirüs ve urganları hazırlayan benzer sanatları yani karışık türleri oluşturacak basit türleri sağlayan sanatlar topluluğunu katalım. Bundan bir bütün kurar, ona da insanın ilk kazancı deriz; henüz her türlü bileşimden uzak, hiç de krallık biliminin ürünü olmayan bir kazanç...
GENÇ SOKRATES - Peki.
YABANCI - Yiyeceğe, bedenimize karışarak bölümlerinin etkisiyle bedenin bölümlerini beslemek gücünde olan bütün şeylere gelince... Bunlarla yedinci bir tür oluşturarak adına beslenme sanatları demek gerekmez mi? Daha güzel bir ad bulursak, o başka. Bunların hepsini devlet sanatına yüklemekten çok çiftçilik, avcılık, beden eğitimi, hekimlik, ahçılık sırasına koymakla daha doğru bir iş görmüş oluruz.
GENÇ SOKRATES - Ona şüphe yok.
YABANCI - Böylece evcil hayvanlar bir yana, sahip olabildiğimiz bütün malları bu yedi türde gösterdik. Nitekim bak: İlkin, başa konması gereken ilk maddeleri, sonra araç, vazo, taşıt, sığınak, eğlence ve beslenmeyi söyledik. Bu türlerden birine sokmak olanaklı olmasına karşın, unuttuğumuz, önemi az şeyleri burada ele almıyoruz. Sözgelişi para, mühür, damga sınıfından olanlar gibi. Çünkü bu şeylerin değerleriyle boy ölçüşebilecek bir türleri yoktur; buna karşılık bazıları süs, bazıları da araç sırasına girebilir; şüphesiz güçlükle ama iyice çekince birleşeceklerdir. Köleler bir yana, evcil hayvanlara gelince,onlar, daha önce çözümlediğimiz bir sanata girecektir ki o da sürü yetiştirme sanatıdır.