TIP ETİK VE FELSEFE
|
Farmakolog Dr. Ahmet RODOPMAN
Tıbbın ve felsefenin ortak konusu olan insan ve yaşam ile ilgili bugüne değin çok şey yazılmış ve okunmuştur. İlkçağlardan başlayan Tıp ve Felsefe birlikteliği ilk filozofların hekim, hâkim, din adamı olmalarıyla devam etmiş, zamanla bilimlerin anası olan felsefenin gelişip kendi içinde kendi disiplinlerini de oluşturması ve bilimin de kendi koşullarında gelişmesiyle yollarının ayrılır gibi olduğu sanısı oluşmuştur. Oysa ortak alanları insan olan Tıp ve Felsefe insanlık durduğu sürece hep birlikte, hep insan için var olacaklardır. Tabii ki bu uzun yol boyunca inişler, çıkışlar, kesilmeler ve karanlık dehlizlerde kaybolmalar olmuştur, olacaktır da, ancak bilimin ışığı, tıbbın olmazsa olmazlığı ve felsefenin de vazgeçilmezliği tüm olumsuzluklara karşın bu birlikteliğin sür git devam etmesini sağlayacaktır. Bunun belirleyicisi, yol göstericisi ve bağlayıcısı ise şüphesiz etik değerler olacaktır.
Meslek etiği ilkeleriyle ilk olarak Mezopotamya’da bulunan kil tabletlere yazılmış Hammurabi Kanunlarında karşılaşıyoruz. Tıp etiği ile ise yaklaşık 2400 yıl önce tıbbın babası olarak nitelendirilen Hipokrat’ın söylemleriyle tanışıyoruz. Kısmen değiştirilmiş olmasına karşın günümüzde hala hekimlerin mesleğe ilk adım atışlarında ettikleri yeminlerde Hipokrat’ın belirlediği ve zamanla günün koşullarına göre biçimlenen şekliyle uymaya ant içtikleri bu yönerge Tıp Etiğinin dayandığı önemli bir temel olmaya devam etmektedir.
HEKİMLİK ORTAMINA KATILDIĞIM ŞU ANDA, YAŞAMIMI İNSANLIK HİZMETİNE ADAYACAĞIMI AÇIKÇA YÜKÜMLENİYORUM.
HOCALARIM İÇİN BESLEDİĞİM SAYGI VE MİNNETİ HER ZAMAN KORUYACAĞIM.
HEKİMLİK MESLEĞİNİN GEREKLERİNİ ONURLA VE YÜREKTEN UYGULAYACAĞIM.
HASTANIN SAĞLIĞINI BAŞ KAYGIM SAYACAĞIM.
BANA EMANET EDİLEN SIRLARI KORUYACAĞIM.
HEKİMLİK MESLEĞİNİN ŞEREFİNİ VE SOYLU GELENEKLERİNİ SÜRDÜRECEĞİM.
MESLEKTAŞLARIM KARDEŞLERİM OLACAKTIR.
DİN, MİLLİYET, IRK, PARTİ YA DA SINIF SORUNLARININ GÖREVİMLE HASTAM ARASINA GİRMESİNE İZİN VERMEYECEĞİM.
İNSANA VE YAŞAMINA ANA KARNINA DÜŞTÜĞÜ ANDAN BAŞLAYARAK KESİNLİKLE SAYGI DUYACAĞIM.
TEHDİT ALTINDA BİLE OLSAM MESLEK BİLGİLERİMİ İNSANLIK YASALARINA KARŞI KULLANMAYI KABUL ETMEYECEĞİM.
BUNLARI YAPMAYA ÖZGÜRCE, RESMEN VE AÇIKÇA VE NAMUSUM ÜZERİNE ANT İÇERİM...
Yukarıda alıntıladığım metni otuz yıl önce fakülteden mezun olurken bir günlüğüne giydiğim o yaldızlı cübbeyle yüksek sesle okurken, gerçek anlamını ne denli algıladığımı soruyorum şimdi kendi kendime. Ben kendi açımdan çok şanslı bir hekimdim. Mesleğimi hep kendi istediğim şekilde yalnızca Fakültemde bilimsel çalışmalarımı yaparak ve bildiklerimi öğreterek sürdürdüm. İlkelerim ve koşullarım bana içtiğim andı sonuna değin tutmamda kolaylıklar sağladı. Bunda da en büyük payın, yaşamım boyunca hep yakın olmaya özen gösterdiğim felsefi bilgi ve düşünüşte olduğunu görüyorum. Belki ilk yıllarda tıbbi etiğin anlamını bu denli içselleştirememiştim. Ancak binlerce yılın birikimleri ve deneyimleri ile oluşturulmuş bu metnin satır aralarında verilmek istenilen önemli mesajların olduğunu hissediyor ve bu bilinçle uymaya çalışıyordum. Zamanla bilimsel çalışmalarda da etiğin en az hekimlikte olduğu kadar gerekli olduğunu, hatta yaşamın diğer alanlarında da toplumların olmazsa olmazlarının başında etik değerlerin geldiğini anladım. Fakat bunların hiç birinin insanı Tıbbi Etik kadar ilgilendirmediğini yaşım ilerledikçe ve felsefe ile daha fazla haşir neşir oldukça anlamaya başladım. Felsefe Ekibi Dergisi’nin bu sayısında da etiğin konu edinildiğini duyunca, kendi deneyimlerim ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Spermle döllenmiş bir yumurtanın uterusa yerleşmesiyle başlayan insan yaşamı, son nefesini verinceye değin tıbbın ana konusunu oluşturmaktadır. Dolayısıyla da Tıbbi Etiğin de. Peki, nasıl tanımlayabiliriz etiği? İnsanlar arasındaki ilişkilerin temelinde yer alan değerleri, iyi ya da kötü doğru ya da yanlış olanın niteliğini ve temellerini araştıran felsefe dalı olarak tanımlanan etik, Hegel'e göre toplumsal ilişkilerin örgütlenmesiyle ve düzenlenmesiyle ilgili olan her şeydir. Şu halde Tıbbi Etik de, hekim ile hasta ve hasta yakınlarının ilişkilerinin temelinde yer alan değerleri, iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış olanın niteliğini ve temellerini araştıran ve belirli yönergelere göre düzenleyen tıbbın bir alanı olarak tanımlanabilir genel çizgileriyle. Özel çizgileriyle anlatımı ise kitaplara sığmayacak kadar geniştir şüphesiz ki. Dünyada özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ülkemizde ise son 20 – 25 yıl önce tartışılmaya başlanılan Tıbbi Etiğin her geçen gün önemi daha da fazla anlaşılmaktadır. Çünkü Tıbbi Etik değerler herkes için gereklidir. Hatta en çok da hekimler için.
Ne yazık ki 19. yüzyılla birlikte hekimlik felsefeden uzaklaştıkça ve teknolojik gelişmeler hızla artış gösterdikçe, hekimlikte şekil ve anlam değiştirmiştir. Hele vahşi kapitalizmin pençesine aldığı toplumlarda her şeyin para olduğu imajı yerleştikçe ilk günden beri kutsal olarak bilinen hekimlik mesleği de bu yozlaşmadan kendi payına düşeni almıştır. Giderek hastaya bir insan olarak bakmak yerine para karşılığı bir işlem yapılacak meta olarak bakılmaya başlanmış, yıllar önce edilen yeminler unutularak, tapınılacak yeni tanrı olarak belirlenen para için her türlü olmaz yapılmaya başlanmış ve bu da giderek yaygınlaştığından hoş görülebilir hale getirilmiştir. Şüphesiz ki bunda yalnızca hekimler suçlu değildir. Sağlıksız gelişen toplumlarda sağlığın da anlamı o sağlıksızlığın içinde yok olmaya mahkûmdur. Toplum sağlığının ise sadece hekimlerin erdemli davranmalarıyla sağlanamayacağı gerçeği de apaçık önümüzde durmaktadır. Ülkemizde de 1950 sonrası gelişmeler dünyada benzer ülkelerde görülen olumsuzluğa paralel olarak artmış, Özal dönemi uygulamaları ve yönetimlerin anlayış farklılıkları nedeniyle de giderek bozulma sürecini hızlandırmıştır. Siyasi kaygılarla plansız bir şekilde sayıları artan Tıp Fakültelerinde yetiştirilen hekimlere, öğrenimleri süresince temel dersler ve deneyimler verilemezken Tıp Etiği ve felsefesi ile ilgili bilgilerin verilmesini düşünmek ise safdillikten öte gidemez tabii ki. Meslek uygulamalarında etik değerlere dikkati çekmek ve bir yaptırım olarak düşünülmek üzere tek çare olarak mezuniyet gününde ettirilen Hipokrat yemini kalmışsa, bu konuda da çok şey yazılacak ve dillenecektir şüphesiz ki.
"Hayatta göreceğiniz iş ne olursa olsun, erdem olmayınca elde edeceğiniz her şeyin, yapacağınız her işin sonunda utanç ve kötülük vardır" diyen Platon'un Felsefesini okutamadığımız liselerden mezun olan gençlerin bir yarış atı misali çoktan seçmeli soruları daha hızlı çözme koşturmacası içindeki öğrencide hangi güç, insan sevgisini yeşertebilir ki?
Hep bir adım ilerde olmak için önündekini geçmek, üzerine basmak zorlaması ile düşünmeksizin ezber hayatlar yaşamaya mecbur edilen insanların felsefenin sunduğu iyi, kötü kavramlarının anlamlarını içselleştirmelerini nasıl isteyebiliriz ki? Mesleğe adım atmaları yarı ömürlerini geçirmek demek olduğunu bilen hekimlerden Ahi Evran’ın şu dizelerine uymalarını nasıl isteyebiliriz ki?
“İnsanları ayırma ha!
Hepsine adil ver hakkın
Hayırlıdan ayrılma ha!
Her şeyin söyle gerçeğin”
İşte bunu hekimlerden isteme hakkını bize, bin yılların ötesinden seslenen Hipokrat ve günümüzde çağdaş bilimsel anlayışın oluşturduğu insanlık sevgisi ve hukuk saygısı verecektir. Kısaca Tıbbi Etik diye adlandırılan bu konsept hem hastayı, hem hekimi hem de hasta ve hekim yakınlarını doğrudan ilgilendirmektedir.
Felsefede etik ile ahlakın ince ayrımını burada da bir kez daha görmekteyiz. Artık Tıbbi Etik, toplumun benimsediği gelenek ve göreneklere uymada sosyal zorunluluğun ötesinde yasalarla belirlenmişliklerle de karşımıza çıkmaktadır. Hipokrat’tan bu yana edilen yeminlerde adı geçen ilkeleri günümüz koşullarında özetleyecek olursak elde edeceğimiz maddeler bizlere Tıbbi Etiğin olmazsa olmazlarını da vermiş olacaktır. Bu ilkeler, sıralayacak olursak;
1 - Yararlılık ilkesi,
2 - Kötü davranmama ilkesi,
3 - Hastaya zarar vermeme ilkesi,
4 - Adalet ilkesi,
5 - Yaşama saygı ilkesi,
6 - Gizliliğe saygı ilkesi,
7 - Özerkliğe saygı ilkesi,
8 - Aydınlatılmış onam ilkesi,
9 – Kendine ve bilime saygı ilkesi,
10–Mesleğine ve meslektaşlarına saygı ilkesi.
Nasıl ki sağlıklıyken sağlığın kıymeti bilinmezse, herhangi bir sağlık sorunuyla da karşılaşıncaya değin Tıbbi Etiğin anlamı ve değeri kolay kolay anlaşılmaz. Ancak kişinin kendisi veya bir yakını her hangi bir sağlık sorunu nedeniyle hastaneyle veya bir hekimle karşılaştığında Tıbbi Etiğin ne denli önemli olduğunun farkındalığını yaşamaya başlar. Tıbbın, felsefenin ve hukukun ortak değerleriyle bütünleşmiş olan Tıbbi Etiğin her unsurunun, her an herkes için vazgeçilemez ve ertelenemez olduğunu anlar. Hekimlerin olduğu gibi hastaların da haklarının olduğunun bilincine varan hasta ve hekimlerde gereksiz gerginliklerden uzak durarak, herkes için kutsal olan insanın daha sağlıklı ve mutlu yaşaması için ellerinden geleni yaparlar.
Yapmayanlar ne yaparlar diye düşünenleriniz olacaktır elbette. Günümüzde yaşanmakta olan ilkel kapitalizmin vahşi kapanlarına gönüllü yakalanan hekimlerimizin içine düştüğü ikilemi anlayabilmek için derin bir felsefeci olmaya da gerek yok. Her meslekte değişik boyutlarda yaşanılan cüzdan ile vicdan çatışkılarının en acıtıcı ikilemlerini hekim, meslek etiğinin gereklerini göz ardı ettiği zaman yaşar. Çünkü onun konusu insandır. Ve insan her şeyden üstün bir değerdir. Felsefenin de hukukunda anlatmak istediklerini hekim, hastalığının çaresizliğinde kıvranan bir çift göze baktığında çok iyi anlar. Etik artık biliminin ışığında gerçek boyutlarında tüm görkemiyle bedenini kucaklar. Mesleğinin onurudur hekimin bilincindeki tüm ikilemlerinden sıyrılıp tıp etiğine sığınmak. Bilir ki bilinçli hekim, acı da olsa o ikilemlerden kurtulmanın tek ilacıdır TIBBİ ETİK. Ve dudaklarından hiç eksik etmemesi gereken şu sözcük dizisidir,
Tıbbi Etik en çok da hekimler için gereklidir.
Tıbbın ve felsefenin ortak konusu olan insan ve yaşam ile ilgili bugüne değin çok şey yazılmış ve okunmuştur. İlkçağlardan başlayan Tıp ve Felsefe birlikteliği ilk filozofların hekim, hâkim, din adamı olmalarıyla devam etmiş, zamanla bilimlerin anası olan felsefenin gelişip kendi içinde kendi disiplinlerini de oluşturması ve bilimin de kendi koşullarında gelişmesiyle yollarının ayrılır gibi olduğu sanısı oluşmuştur. Oysa ortak alanları insan olan Tıp ve Felsefe insanlık durduğu sürece hep birlikte, hep insan için var olacaklardır. Tabii ki bu uzun yol boyunca inişler, çıkışlar, kesilmeler ve karanlık dehlizlerde kaybolmalar olmuştur, olacaktır da, ancak bilimin ışığı, tıbbın olmazsa olmazlığı ve felsefenin de vazgeçilmezliği tüm olumsuzluklara karşın bu birlikteliğin sür git devam etmesini sağlayacaktır. Bunun belirleyicisi, yol göstericisi ve bağlayıcısı ise şüphesiz etik değerler olacaktır.
Meslek etiği ilkeleriyle ilk olarak Mezopotamya’da bulunan kil tabletlere yazılmış Hammurabi Kanunlarında karşılaşıyoruz. Tıp etiği ile ise yaklaşık 2400 yıl önce tıbbın babası olarak nitelendirilen Hipokrat’ın söylemleriyle tanışıyoruz. Kısmen değiştirilmiş olmasına karşın günümüzde hala hekimlerin mesleğe ilk adım atışlarında ettikleri yeminlerde Hipokrat’ın belirlediği ve zamanla günün koşullarına göre biçimlenen şekliyle uymaya ant içtikleri bu yönerge Tıp Etiğinin dayandığı önemli bir temel olmaya devam etmektedir.
HEKİMLİK ORTAMINA KATILDIĞIM ŞU ANDA, YAŞAMIMI İNSANLIK HİZMETİNE ADAYACAĞIMI AÇIKÇA YÜKÜMLENİYORUM.
HOCALARIM İÇİN BESLEDİĞİM SAYGI VE MİNNETİ HER ZAMAN KORUYACAĞIM.
HEKİMLİK MESLEĞİNİN GEREKLERİNİ ONURLA VE YÜREKTEN UYGULAYACAĞIM.
HASTANIN SAĞLIĞINI BAŞ KAYGIM SAYACAĞIM.
BANA EMANET EDİLEN SIRLARI KORUYACAĞIM.
HEKİMLİK MESLEĞİNİN ŞEREFİNİ VE SOYLU GELENEKLERİNİ SÜRDÜRECEĞİM.
MESLEKTAŞLARIM KARDEŞLERİM OLACAKTIR.
DİN, MİLLİYET, IRK, PARTİ YA DA SINIF SORUNLARININ GÖREVİMLE HASTAM ARASINA GİRMESİNE İZİN VERMEYECEĞİM.
İNSANA VE YAŞAMINA ANA KARNINA DÜŞTÜĞÜ ANDAN BAŞLAYARAK KESİNLİKLE SAYGI DUYACAĞIM.
TEHDİT ALTINDA BİLE OLSAM MESLEK BİLGİLERİMİ İNSANLIK YASALARINA KARŞI KULLANMAYI KABUL ETMEYECEĞİM.
BUNLARI YAPMAYA ÖZGÜRCE, RESMEN VE AÇIKÇA VE NAMUSUM ÜZERİNE ANT İÇERİM...
Yukarıda alıntıladığım metni otuz yıl önce fakülteden mezun olurken bir günlüğüne giydiğim o yaldızlı cübbeyle yüksek sesle okurken, gerçek anlamını ne denli algıladığımı soruyorum şimdi kendi kendime. Ben kendi açımdan çok şanslı bir hekimdim. Mesleğimi hep kendi istediğim şekilde yalnızca Fakültemde bilimsel çalışmalarımı yaparak ve bildiklerimi öğreterek sürdürdüm. İlkelerim ve koşullarım bana içtiğim andı sonuna değin tutmamda kolaylıklar sağladı. Bunda da en büyük payın, yaşamım boyunca hep yakın olmaya özen gösterdiğim felsefi bilgi ve düşünüşte olduğunu görüyorum. Belki ilk yıllarda tıbbi etiğin anlamını bu denli içselleştirememiştim. Ancak binlerce yılın birikimleri ve deneyimleri ile oluşturulmuş bu metnin satır aralarında verilmek istenilen önemli mesajların olduğunu hissediyor ve bu bilinçle uymaya çalışıyordum. Zamanla bilimsel çalışmalarda da etiğin en az hekimlikte olduğu kadar gerekli olduğunu, hatta yaşamın diğer alanlarında da toplumların olmazsa olmazlarının başında etik değerlerin geldiğini anladım. Fakat bunların hiç birinin insanı Tıbbi Etik kadar ilgilendirmediğini yaşım ilerledikçe ve felsefe ile daha fazla haşir neşir oldukça anlamaya başladım. Felsefe Ekibi Dergisi’nin bu sayısında da etiğin konu edinildiğini duyunca, kendi deneyimlerim ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Spermle döllenmiş bir yumurtanın uterusa yerleşmesiyle başlayan insan yaşamı, son nefesini verinceye değin tıbbın ana konusunu oluşturmaktadır. Dolayısıyla da Tıbbi Etiğin de. Peki, nasıl tanımlayabiliriz etiği? İnsanlar arasındaki ilişkilerin temelinde yer alan değerleri, iyi ya da kötü doğru ya da yanlış olanın niteliğini ve temellerini araştıran felsefe dalı olarak tanımlanan etik, Hegel'e göre toplumsal ilişkilerin örgütlenmesiyle ve düzenlenmesiyle ilgili olan her şeydir. Şu halde Tıbbi Etik de, hekim ile hasta ve hasta yakınlarının ilişkilerinin temelinde yer alan değerleri, iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış olanın niteliğini ve temellerini araştıran ve belirli yönergelere göre düzenleyen tıbbın bir alanı olarak tanımlanabilir genel çizgileriyle. Özel çizgileriyle anlatımı ise kitaplara sığmayacak kadar geniştir şüphesiz ki. Dünyada özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ülkemizde ise son 20 – 25 yıl önce tartışılmaya başlanılan Tıbbi Etiğin her geçen gün önemi daha da fazla anlaşılmaktadır. Çünkü Tıbbi Etik değerler herkes için gereklidir. Hatta en çok da hekimler için.
Ne yazık ki 19. yüzyılla birlikte hekimlik felsefeden uzaklaştıkça ve teknolojik gelişmeler hızla artış gösterdikçe, hekimlikte şekil ve anlam değiştirmiştir. Hele vahşi kapitalizmin pençesine aldığı toplumlarda her şeyin para olduğu imajı yerleştikçe ilk günden beri kutsal olarak bilinen hekimlik mesleği de bu yozlaşmadan kendi payına düşeni almıştır. Giderek hastaya bir insan olarak bakmak yerine para karşılığı bir işlem yapılacak meta olarak bakılmaya başlanmış, yıllar önce edilen yeminler unutularak, tapınılacak yeni tanrı olarak belirlenen para için her türlü olmaz yapılmaya başlanmış ve bu da giderek yaygınlaştığından hoş görülebilir hale getirilmiştir. Şüphesiz ki bunda yalnızca hekimler suçlu değildir. Sağlıksız gelişen toplumlarda sağlığın da anlamı o sağlıksızlığın içinde yok olmaya mahkûmdur. Toplum sağlığının ise sadece hekimlerin erdemli davranmalarıyla sağlanamayacağı gerçeği de apaçık önümüzde durmaktadır. Ülkemizde de 1950 sonrası gelişmeler dünyada benzer ülkelerde görülen olumsuzluğa paralel olarak artmış, Özal dönemi uygulamaları ve yönetimlerin anlayış farklılıkları nedeniyle de giderek bozulma sürecini hızlandırmıştır. Siyasi kaygılarla plansız bir şekilde sayıları artan Tıp Fakültelerinde yetiştirilen hekimlere, öğrenimleri süresince temel dersler ve deneyimler verilemezken Tıp Etiği ve felsefesi ile ilgili bilgilerin verilmesini düşünmek ise safdillikten öte gidemez tabii ki. Meslek uygulamalarında etik değerlere dikkati çekmek ve bir yaptırım olarak düşünülmek üzere tek çare olarak mezuniyet gününde ettirilen Hipokrat yemini kalmışsa, bu konuda da çok şey yazılacak ve dillenecektir şüphesiz ki.
"Hayatta göreceğiniz iş ne olursa olsun, erdem olmayınca elde edeceğiniz her şeyin, yapacağınız her işin sonunda utanç ve kötülük vardır" diyen Platon'un Felsefesini okutamadığımız liselerden mezun olan gençlerin bir yarış atı misali çoktan seçmeli soruları daha hızlı çözme koşturmacası içindeki öğrencide hangi güç, insan sevgisini yeşertebilir ki?
Hep bir adım ilerde olmak için önündekini geçmek, üzerine basmak zorlaması ile düşünmeksizin ezber hayatlar yaşamaya mecbur edilen insanların felsefenin sunduğu iyi, kötü kavramlarının anlamlarını içselleştirmelerini nasıl isteyebiliriz ki? Mesleğe adım atmaları yarı ömürlerini geçirmek demek olduğunu bilen hekimlerden Ahi Evran’ın şu dizelerine uymalarını nasıl isteyebiliriz ki?
“İnsanları ayırma ha!
Hepsine adil ver hakkın
Hayırlıdan ayrılma ha!
Her şeyin söyle gerçeğin”
İşte bunu hekimlerden isteme hakkını bize, bin yılların ötesinden seslenen Hipokrat ve günümüzde çağdaş bilimsel anlayışın oluşturduğu insanlık sevgisi ve hukuk saygısı verecektir. Kısaca Tıbbi Etik diye adlandırılan bu konsept hem hastayı, hem hekimi hem de hasta ve hekim yakınlarını doğrudan ilgilendirmektedir.
Felsefede etik ile ahlakın ince ayrımını burada da bir kez daha görmekteyiz. Artık Tıbbi Etik, toplumun benimsediği gelenek ve göreneklere uymada sosyal zorunluluğun ötesinde yasalarla belirlenmişliklerle de karşımıza çıkmaktadır. Hipokrat’tan bu yana edilen yeminlerde adı geçen ilkeleri günümüz koşullarında özetleyecek olursak elde edeceğimiz maddeler bizlere Tıbbi Etiğin olmazsa olmazlarını da vermiş olacaktır. Bu ilkeler, sıralayacak olursak;
1 - Yararlılık ilkesi,
2 - Kötü davranmama ilkesi,
3 - Hastaya zarar vermeme ilkesi,
4 - Adalet ilkesi,
5 - Yaşama saygı ilkesi,
6 - Gizliliğe saygı ilkesi,
7 - Özerkliğe saygı ilkesi,
8 - Aydınlatılmış onam ilkesi,
9 – Kendine ve bilime saygı ilkesi,
10–Mesleğine ve meslektaşlarına saygı ilkesi.
Nasıl ki sağlıklıyken sağlığın kıymeti bilinmezse, herhangi bir sağlık sorunuyla da karşılaşıncaya değin Tıbbi Etiğin anlamı ve değeri kolay kolay anlaşılmaz. Ancak kişinin kendisi veya bir yakını her hangi bir sağlık sorunu nedeniyle hastaneyle veya bir hekimle karşılaştığında Tıbbi Etiğin ne denli önemli olduğunun farkındalığını yaşamaya başlar. Tıbbın, felsefenin ve hukukun ortak değerleriyle bütünleşmiş olan Tıbbi Etiğin her unsurunun, her an herkes için vazgeçilemez ve ertelenemez olduğunu anlar. Hekimlerin olduğu gibi hastaların da haklarının olduğunun bilincine varan hasta ve hekimlerde gereksiz gerginliklerden uzak durarak, herkes için kutsal olan insanın daha sağlıklı ve mutlu yaşaması için ellerinden geleni yaparlar.
Yapmayanlar ne yaparlar diye düşünenleriniz olacaktır elbette. Günümüzde yaşanmakta olan ilkel kapitalizmin vahşi kapanlarına gönüllü yakalanan hekimlerimizin içine düştüğü ikilemi anlayabilmek için derin bir felsefeci olmaya da gerek yok. Her meslekte değişik boyutlarda yaşanılan cüzdan ile vicdan çatışkılarının en acıtıcı ikilemlerini hekim, meslek etiğinin gereklerini göz ardı ettiği zaman yaşar. Çünkü onun konusu insandır. Ve insan her şeyden üstün bir değerdir. Felsefenin de hukukunda anlatmak istediklerini hekim, hastalığının çaresizliğinde kıvranan bir çift göze baktığında çok iyi anlar. Etik artık biliminin ışığında gerçek boyutlarında tüm görkemiyle bedenini kucaklar. Mesleğinin onurudur hekimin bilincindeki tüm ikilemlerinden sıyrılıp tıp etiğine sığınmak. Bilir ki bilinçli hekim, acı da olsa o ikilemlerden kurtulmanın tek ilacıdır TIBBİ ETİK. Ve dudaklarından hiç eksik etmemesi gereken şu sözcük dizisidir,
Tıbbi Etik en çok da hekimler için gereklidir.