FELSEFÎ TUTUM

Necati ÖNER

İnsan tabiatı gereği, var olanı tanımak, bitmek ister. Bilgi edinme yalnız insana özgü bir niteliktir. Bilgilerimizi ya doğrudan doğruya (idraklı, kişisel deneyimle) veya dolayısıyle (çevre, okul, kitap vs.) elde ederiz. Bilgiler kullanılan metot. amaç varlığa bakış açısı ve dayandığı kaynağa göre farklılıklar gösterir. Şu altı çeşit bilgiden bahsedilir: Din, felsefe, bilim, sanat, günlük bilgi ve okkült bilgi. Bunların hepsi az veya çok insan hayatını etkiler her birinin ayn işlevi vardır. İşte bu bağlmada bir bilgi türü olarak felsefenin en önemli işlevi insanı felsefi tutum içine sokmaktır.

Nedir felsefi tutum?

Tutum bir tür zihniyettir. Zihniyet, zihnin akıl yürütürken içinde bulunduğu ortamdır. Bu ortam akıl yürütmede kullanılan kavramalara anlam kazandinr. İnsanın olgusal (pozitif) ve büyüsel (magique) diye doğuştan sahip olduğu iki zihniyeti vardır. Her insanda tabit olarak bulunan bu zihniyetlerin fertler üzerindeki hakimiyeti, toplumların uygarlık derecelerine, fertlerin içinde bulundukları ruhsal durumlarına göre değişir. Bu temel zihniyetler yanında, bir de sonradan kazanılan zihniyetler vardır. En geniş anlamı ile eğitimi ve öğretimle kazanılan bu zihniyetlerin sayısı çoktur. Bu ikinci derecedeki zihniyetlere temel zihniyetlerden ayırmak için tutum diyorum.

Felsefi tutum öncelikle akim hakim olduğu bir tutumdur. Aklın hakim olduğu başka tutumlar da vardır. Mesela bilimsel tutum böyledir. Aradaki fark şuradan kaynaklanır: Bilim özel, dar bir alanda kalır, kendine özgü metodu ile varolanı inceler. Diğer bilgi dallarının bakış açısı, verileri onu ilgilendirmez. Felsefe ise bilimin faaliyet alanını da içine alan geniş bir bakış açısı ile bütün bilgi türleri ile ilgilenir. Bir bakıma onların üstüne çıkarak, varlığın bütünlüğü içinde onların değerlendirmelerini yapar, böylece, insana, bilgiye dayalı eylemlerinin (fiil), başka ifade ile iradî hareketlerinin gerektiği gibi yapılması hususunda yol gösterir.

Felsefî tutum başlıca şu üç özellikle kendisini gösterir: Olaylara ve olgulara bütüncül bir görüşle bakma, eleştirisel bir zihne sahip oima ve hoşgörünün gerekliliği bilincinde alma. Şimdi bu üç özelliği kısaca açıklayacağım:

1- Varolana bütüncül bir görüşle bakma

Böyle bir görüş sahibi insan, bir konuyu işlerken, o konunun içinde bulunduğu bütünü göz önünde tutar, başkaları ile olan ilişkilerini, içinde bulunduğu şartlan dikkate alır ve böylece vereceği hükümde yanlış yapma olasılığını azaltır. Hele insan söz konusu olduğunda bütüncül görüşten mahrum olmak giderilmesi zor sıkıntılar doğurur.

İnsanlık varlık yapısı bakımından diğer canlılardan ayrıdır. İnsanın maddî ve manevî diye iki dünyası vardır. însanla ilgili konular bu iki dünya göz önünde tutularak ele alınmalıdır. Bu iki dünya bir bütün teşkil eder.Bunlardan birinin ihmali, yani bir dünyaya bakarak, insan sorunlarım çözme girişimleri bir sürü çözümsüzlükler ortaya koyar.

Çağımızda insanın manevî dünyasının ihmal edilerek sorunlarına yaklaşılması insanı insani olandan uzaklaştırmaktadır. İnsanî oîandan uzaklaşma, istek ve tutkuları olumlu yöne yönelten yüksek değerleri terketrnedir. Bunların başında dinî ve ahlakî değerler gelir. Bunlardan uzaklaşmakla, insanlarda merhamet, yardım, iffet duyguları azalmış, günah ve ayıp kavramları anlam kaybetmiştir. Bugün dünyacın her tarafında, toplumları huzursuz kılan, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, terör, tethiş, vurguculuk, müstehcenlik, fuhuş gibi hal ve hareketlerin sebebini insanların insanî olandan uzaklaşmalarında aramalıdır.Bütüncül görüşün başka bir faydası da bilimlerin gelişmesi ile kaçınılmaz olarak uzmanlık alanlarının gittikçe daralmasının doğuracağı sakıncaları azaltmasıdır.

2- Eleştirisel zihne sahip olma

Eleştiri bir fikrin, bir hareketin değerlendirilmesidir. İyi niyet ve doğru bilgiye dayalı olanı, eleştirilenin bilgisinin daha doğru hareketinin daha uygun olmasını sağlar. Bu bakımdan eleştiri gelişme ve olgunlaşmaya hız veren itici bir güçtür.

Eleştirinin gerekliliği de yine insan tabiatından kaynaklanır. İnsan iyiyi ve doğruyu elde etmeyi arzular. Kendisi mükemmel bir varlık olmadığından, eksiklikleri yanlışlıkları olur. Bunlardan akıl yoiu ile bir ölçüde kurtulma imkânına da sahiptir. İşte yanlışlıklardan kurtulup daha doğruyu daha iyiyi elde etmede kendisine yol gösteren eleştiridir.

3- Hoşgörülü (toleranslı) olmanın gereği:

İlkin hoşgörü kelimesi üzerinde durmak istiyorum: Hoşgörü kelimesini arapça müsamaha, fransızca tolerence kelimeleri yerine kullanıyoruz. "Hoş" kelimesi farsçadır ve beğenilen, duygulan okşayan, zevk veren anlamındadır. Bu anlamdaki kelimeden yapılan "hoşgörü" kelimesi, tolerans veya masamahadan farklı bir anlam çağrıştırır. Beğenilmeyen, hoş görülmez ama toleransla karşılanabilir. Tolerans veya müsamaha beğenilmeyene karşı alınacak bir tavırdır. Hoşgörü duygu dünyasına aittir. Tahammül etme, katlanma, görmemezlikten gelme anlamlarına gelen tolerans ise akıl alanına aittir. Duygulara irade ile hakim olunamaz. Bu bakımdan insanlardan beğenme istenmez ama iradesi ile elde edebileceği katlanma, tahammül etme, görmemezlikten gelme istenebilir. Hoşgörü kelimesini, yaptırdığı yanlış çağrışımı dikkate almadan, tolerans yerine bir terim olarak kullanıyorum.

Hoşgörü (tolerence) kabul edilmeyen, beğenilmeyen inanç ve fikirlere katlanma, tahammül etmedir. Başka ifade ile, doğru bulunmayan kanaat ve inançlara dayalı eylemlere (fiil) hürriyet tanımadır. Karşıtı taassuptur. Taassup sıkıdan sıkıya bağlanılan bir fikir veya inançtan başkasına hayat hakkı tanımamaktır. Taassupta saldırganlık vardır. Kabul edilmeyen kanaat ve ya fiili yok etme arzusu vardır. Mutaasıp veya bağnaz kişi saldırgan kişidir. Bir insan bir fikir veya bir inanca sıkıdan sıkıya bağlı olur ama mutaassıp olmaya bilir. Yani toleranslı davranabilir. Taassup hali marazı haldir,insanî olan, tabî olan hoşgörülü haldir. Uygar olmanın en belirgin vasfı hoşgörülü olmaktır.

Düşünce tarihi boyunca yapüan felsefî ve bilimsel etkinliklerin bütünü dikkate alındığında, insanın verdiği hükümlerde çoğulculuğun bulunduğu görülür. Bu şu demektir: İnsan kendi gücü ile değişmez başka ifade ile mutlak bilgiye erişemez. İnsanın bilgisi değişken ve görelidir. Bu durum ilkin insanın özünden (essence), ikinci olarak bilgi edinenin kişisel niteliklerinde ve bilgi edinmenin şartalanndan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle en kesin bilgiyi veren bilimde aynı konuda farklı görüşler bulunmaktadır. Hele insan sorunlannın karmaşıklığı yüzünden beşeri bilimlerde bu farklılık daha belirgindir.

İnsanın bütün iradî eylemleri (fiil) bilgiye göre olduğundan aynı konu karşısında farklı kavramlann bulunması doğaldır. Bu belirttiklerim insan eseri olan bilgilerle ilgilidir. İnanç alanına gelince: Din mutlak bilgiye dayanır. Çünkü Allah, mutlak varlıktır. Onun bifgisi de mutlaktır, yani değişmez, doğruluğu tartışılmaz. Bu inançta olan, yani bir dine mensup kişilerin, Allah'ın bilgisine dayalı uygulamalarında da farklılıklar görülür. Bu farklılık Allah'ın bilgisinden değil, o bilginin insanlar tarafından kavranması ve yorumlanmasından ileri gelir. Bu alandaki farklılıklar da yine insanın doğası gereğidir. Aynı dinde farklı mezheplerin, farklı görüşlerin bulunmasının sebebi budur.

İşte kısaca belirttiğim bilgi ve inançtaki kaçınılmaz çoğulculuk karşısında felsefî tutum insanların hoşgörülü olmaları gerekliliği bilincinde olmadır. Hoşgörülü olmanın bir gerekliliği de insanın hür bir varlık oluşundan doğar. Hürriyet bir yaşantı halidir. İnsan hür olduğu bilincine karşılaştığı herhangi bir hürriyetsizlik halinde varır. Kişisel tecrübenin yanında, felsefi tefekkürle de insanın hür varlık olduğu anlaşılabilir.

Hür varlık seçenekler arasında seçimini kendisi yapan varlıktır.Seçme iradî bir eylemdir ve bilgiye göre yapılır. Bu seçimi seçenekler hakkındaki bilgiye göre olur. İnsanların bilgi seviyeleri, kavrayışları, sezişleri farklı farklf olduğundan, farklı seçimler ve bunlara bağlı farklı eylemler olacaktır. Görülüyor ki hür olmamız farklılığımızı doğuruyor. İşte bu farklılığı ve sebebini bilmek insanı hoşgörülü olmaya şevketmektir.

Hoşgörünün sınırsız olmadığım da dikkate almak lazımdır. Mutlak bir hoşgörü hali olmaz. İnsanın insan olmasını sağlayan tabii haklan, dinî, millî ve ahlakî değerleri vardır. Bunlara saldın hoşgörü ile karşılanamaz. Hoşgörülülük bir kayıtsızlık (indüference) hali değildir.

Görülüyor ki: Kısaca belirttiğim, bütüncül görüş kazanma, eleştirisel zihin yapısına sahip olma ve hoşgörülü olmanın gerekliliği bilincine varma, insanın daha doğru» bilgi elde etme. daha iyi harekette bulunması için gerekli niteliklerdir. Bunları kazanmanın en etken yolu felsefi tutum içine girmektir. Felsefi tutum felsefe öğrenmekle elde edilir.

7 Yorumlar

23 Eylül 2010 20:18  

baya kısaca olmus ty

Adsız
11 Ekim 2010 19:54  

haha ben sewmiyrm felsefe ,,,herşeydede şüphe olmaz ki!ama sonuçta hayatımızda felsefedir

Adsız
14 Kasım 2010 16:33  

adsız arkadaş, Türkçeyi kullanmada ustalığın beni hayran bıraktı.Felsefeyi sevmiyorsan başka uğraşlarla uğraşabilirsin,şüphe sadece felsefede bir araç yolu.Felsefeyi bilmeden böyle yazman gerçekten üzücü..

3 Ekim 2011 18:46  

katılıyorum

Adsız
7 Ekim 2012 22:44  

ah be abisi

16 Aralık 2016 16:42  

Ales sorusu oldu bu

8 Nisan 2019 01:40  

Bir tutuma sahip kişi, o tutum ocindd akıl yürütme yapar.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP