ARİSTOTELES'İN RUH ÜSTÜNE ADLI YAPITINDA ALGI PROBLEMİ


Ramazan ERTÜRK


Aristoteles Ruh Üstüne adlı yapıtında algılamanın' en geniş anlamda 'bir nitelik değişimi (a qualitative alteration)' olduğunu söyler. Ancak bu değişim sıradan bir değişim olmayıp özel türden bir değişimdir. Aristoteles, algılama konusunun hemen başlangıcında 'bir tür nitelik değişimi (some sort of change of quality)' gibi terimlerle bu noktayı vurgular. O, iki tür değişimi birbirinden ayınr. Bu ayrımı da 'edime uğrayan' kavramının değişik anlamlarından söz ederken şu şekilde belirtir:

a)İki zıt şeyden birinin diğeri tarafından yok edilip ortadan kaldırılması,
b)iki zıt şeyden birinin diğeri tarafından temsil edilmek suretiyle varlığının devam ettirilmesi.

Buradaki birinci durumda iki zıttan birisi yerini diğerine bırakır ve kendisi yok olur- ki bu bir niteliğin diğeri ile değişmesi demek oluyor; ikinci durumda ise bu nitelik değişim nedeniyle tamamen yok olmaz. Burada aklımıza "bir nitelikten diğerine bir değişim gerçekleşip dururken nasıl olur da önceki niteliğin varlığı korunur ya da devam ettirilir?' şeklinde bir soru gelebilir. Bu sorunun cevabım Aristoteles'in şu ifadelerinde buluyoruz. Burada sözü edilen ikinci değişim, var olan bir niteliğin, potansiyel durumdan aktüel durumuna veya gerçek tabiatına doğru olan gelişimidir.

Bu kısa ve öz olarak dile getirilen ifadelerin en önemli noktası şudur: Burada sözü edilen potansiyellik ve aktüellik durumlarının ikisi de aynı şey ya da varlığa aittir. Her ne kadar potansiyellikten aktüeüiğe doğru bir geçiş ya da değişim gerçekleşse de potansiyellik ve aktüelliğin ait olduğu şey ya da varlık aynı şey ya da varlık olarak devam edip varlığını sürdürmektedir. Değişen ise onun kendisi değil, niteliğidir.

Tıpkı 'değişme" kavramı gibi Aristoteles'in kullandığı 'algılama' ve 'algılayan' kavramları da birden fazla anlama sahiptir. Aristoteles, duyuların dış dünyadaki nesneler tarafından uyarılmadıkları zaman niçin algılama fiilini gerçekleştirmedikleri sorusunu cevaplarken bu çok anlamlılık konusunun üzerinde durur. O, 'algılayan' veya algılayıcı' kavramının hem 'algılama yetenek, güç ve potansiyeline sahip olan' anlamında ve hem de 'şu anda algılama fiilini gerçekleştiriyor olan' anlamında kullanıldığım belirtir. Örneğin, biz hem şu anda söylenenleri işitmekte olan birisi ve hem de uyumakta olan birisi için 'o duyar' deriz. Aynı şekilde 'algılama' kavramı da hem 'belirli bir algı güç veya yetisine sahip olma' ve hem de 'belirli bir algı fiilini gerçekleştiriyor olma' anlamlarında kullanılır. Bu kavram, birinci anlamında potansiyelliği, ikinci anlamında ise aktüelliği ifade eder.

Yukarıda sözkonusu soruyu yanıtlarken Aristoteles, 'algılayıcı' olanın aktüel değil de potansiyel olarak algılayıcı olduğunu söyler. Ona göre duyu yetisi yamçı (ya da yanmaya hazır olan) bir maddeye benzer ve faaliyetine başlamak için de ilk ateşlemeyi yapacak olan dışsal bir ateşleyiciye gereksinim duyar. İmdi,

l)duyu yetisi potansiyel olarak algılayıcı,
2)dış dünyadaki nesne, algılamanın ilk ateşleyicisi, ve
3)algılama da bir tür nitelik değişimi olduğuna göre denilebilir ki algılama, potansiyellikten başlayıp aktüelliğe doğru gerçekleşen geçiş ya da değişim sürecidir.

Ancak bu "potansiyellik' ve 'aktüellik' kavramlarının da çeşitli derece ya da anlamları vardır. Aristoteles bu değişik derece ya da anlamlan açıklamak için 'bilen" veya 'bilici' (knovver) kavramının örnek bir açıklamasını yapar. Buna göre biz 'adam bilicidir' dediğimizde anlatmak istediğimiz şey. adamın, bilme yeteneğine sahip olan varlıklar sınıfına ait olduğudşr. Bu anlam, potansiyellik kavramının ifade ettiği en doğru ve uygun anlamdır. Veya diğer bir deyişle bu, potansiyelliğin birinci derecesidir. Zira belirli türden bir bilgiye sahip olan bir adamdan söz ederken 'bu adam bilicidir' dediğimizde, adam biz konuştuğumuz anda bilme fiilini gerçekleştiriyor olmadığı için biz buradaki 'bilici' kavramını yine 'potansiyel olarak bilici' anlamında kullanıyoruz.

Her ne kadar önceki ile aynı olmasa da buradaki 'bilici' oluş da bir potansiyellik durumudur. Çünkü adam bilme fiilini o anda aktüel olarak gerçekleştiriyor değildir. Bu ikinci potansiyellik durumunun birincisinden farklı oluş nedeni ise şudur: Burada adam belirli bir bilgiye sahiptir ve onu istediği zaman aktüel olarak ortaya koyabilir. Oysa birinci durumda böyle bir şeyin yapılabilmesi sözkonusu değildir. Biz bu yeni potansiyellik durumuna ikinci dereceden potansiyellik' veya potansiyelliğin ikinci derecesi' diyebiliriz. "Bilici' veya 'bilen' kavramının üçüncü bir anlamı ise 'aktüellik'i ifade eder. Adam bilgisini aktüel olarak ortaya koyarken ona 'bilici' dediğimizde bu bilici oluş tam bir aktüellik durumudur. Yani, adam kelimenin tam anlamıyla 'bilici' veya 'biliyor' demektir.

Algılamayı potansiyellikten aktüelliğe doğru gerçekleşen bir nitelik değişimi olarak kabul ettiği için Aristoteles sözkonusu bu derecelenmeyi 'algılama' kavramına da uygular. Burada gerçekleşen ilk geçiş- yani potansiyelliğin birinci derecesinden ikinci derecesine olan geçiş- babanın faaliyeti ile doğum öncesi gerçekleşen geçiştir. Bunun anlamı ise şudur: Normal olan her bir canlı, doğduğunda potansiyelliğin ikinci derecesindedir. Bilinen algılama faaliyeti ise salt aktüelliği ifade eder. Şu halde denilebilir ki algılama fiili, potansiyelliğin ikinci derecesinden aktüelliğe olan geçiş ya da değişim olgusudur.

Fakat, algılanan nesnenin formu o nesnede aktüel halde bulunup dururken nasıl olur da Aristoteles bu algılanabilir formun durumunu bir potansiyellik olarak kabul edebilir? Bu sorunun yaratma geçmeden önce burada bir noktanın açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Algı adı verilen değişim gibi bir değişimin gerçekleşebilmesi için, değişimden sonra ortaya çıkacak aktüellik durumunun, değişime uğrayacak şey ya da varlığın tabiatında potansiyel bir halde var olması gerekir. Diğer bir deyişle, değişime uğrayacak şeyin niteliklerinden birisi, değişim sonrası ortaya çıkacak olan aktüeîliğin potansiyellik hali olmalıdır. Bir Aristoteles uzmanı olan profesör Lear Aristoteles'in değişim kavramını analiz ederken değişimin bu özelliğinin altını çizer ve bu noktayı açıkça ifade eden şu değişim tanımını Aristoteles'in Fizik adlı yapıtından bize aktarır: "Değişim, potansiyel bir varlığın aktüelleşmesidir."'' Şimdi Aristoteles'in yukarıdaki soruya verdiği yanıta geçelim.

Burada sözkonusu olan hem potansiyellik hem de aktüeîliğin aynı şeye ait olduğunu ve algılama denilen nitelik değişiminin de bu aynı şeyin niteliğinin değişmesi- yani algılamanın, bir şeyin niteliğinin potansiyellik durumundan aktüellik durumuna geçmesi-olarak tanımlandığım yukarıda söylemiştik, Şimdi, niteliği değişen bu şeyin algılama olayındaki karşılığını belirlemeye çalışalım. Bu şey ya da varlık, ya canlı varlığın algılayıcı kısmı (duyu yeti veya organı) ya da onun objesi olabilir. Ancak aktüel algılama olayı objede değil, algılayıcıda gerçekleşmektedir. Bu nedenle, değişime uğrayan şeyin, duyu yeti ya da organı olduğu söylenebilir.

Bu ise şu anlama gelir: Duyu yetisi, objesinin algılanabilir formunu algılama fiili gerçekleşmeden önce de kendi bünyesinde bulundurmaktadır. Yani algılanan bir nesnenin formu, bu algılama gerçekleştirilmeden önce de duyu yetisinde potansiyel halde mevcuttur. Aristoteles, "duyu yetisi' ile "algılanabilir'in aynılığı konusunu işlerken bu noktayı şöyle belirtir.

Algılama yetisinin potansiyellik durumu, algılanan nesnenin aktüellik durumu gibidir: yani, karşılıklı etkileşim içinde olan iki faktör edime uğrama sürecinin başlangıcında farklıdırlar (yani, algılanabilir formu duyu yetisi potansiyel olarak sahip iken nesne onu aktüel olarak sahiptir); sürecin sonunda ise edime uğrayan- yani duyu yetisi- diğeri tarafından asimile edilir ve nitelik bakımından onunla aynı olur.

Bu söylenenlerden, sanki algılamada gerçekleşen tüm değişimin algılayıcıda gerçekleştiği ve algılamanın da duyu yetisinde potansiyel halde bulunan algılanabilir formun aktüel hale geçmesi olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Eğer söylenmek istenen bu ise o zaman, yanıt bekleyen şu sorular karşımıza çıkmaktadır: Dış dünyadaki nesnenin algıdaki fonksiyonu nedir? Algılamada sadece bir adet mi geçiş ya da değişim mevcuttur? Dış dünyadaki nesneden algı yetisi tarafına bir geçiş yok mudur? Eğer böyle bir geçiş yoksa Aristoteles'in meşhur balmumu benzetmesi nasıl
anlaşılacaktır? Bunun da ötesinde, nasıl olur da bir kısım Aristoteles yorumcuları onun algı kavramım materyalist bir yaklaşımla yorumlayabilirler?

Bize öyle görünüyor ki Aristoteles'in algıyı açıklamak için kullandığı iki analojinin analiz edilmesi konunun anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Birinci analojide duyu yetisi yanmaya hazır bir fitile, dış dünyadaki nesne de onu tutuşturacak olan bir ateşe benzetiliyor. Burada altı çizilmesi gereken nokta, fitilin kendiliğinden tutuşup ateş alması mümkün olmadığı için dışarıdan gelecek bir tutuşturacuyu- aktüel durumdaki bir ateşi- kendi bünyesine alması gerektiği hususudur. Diğer bir deyişle söyleyecek olursak, fitil ile ateş arasında bir geçişin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu durumda fitili, 'ateşi- ya da bir bakıma ateşin formunu- alabilir veya alma yetisine sahiptir' şeklinde tasvir etmek 'ateşe (veya onun formuna) sahiptir' şeklinde tasvir etmekten daha doğru olacaktır. Çünkü ateş tarafından tutuşturulmamış fitilin durumu, henüz aktüelleşmemiş bir potansiyellik durumudur. Aynı şekilde denilebilir ki dış dünyadaki nesne tarafından henüz uyarılmamış duyu yetisinin durumunu da 'nesnenin algılanabilir formunu alma yetenek ve kapasitesine sahiptir' şeklinde tasvir etmek 'nesnenin formuna sahiptir şeklinde tasvir etmekten daha doğrudur. Bu nokta, ikinci analoji olan balmumu analojisinde daha açık ve anlaşılır bir durumdadır. Duyu yetisi ile dış dünyadaki nesne arasındaki etkileşim bu analojide kendisine yüzük batırılan balmumu ile bu yüzük arasındaki etkileşime benzetilir. Mumun kendisine yüzük batırılmadan önceki durumu, yüzüğün şekil ya da formu ile ilgili herhangi bir iz veya belirti sergilemez. Mumun bu durumuna yüzüğün formu ile ilgili atfedeceğimiz en doğru nitelik, yumuşak oluşu nedeniyle onun yüzüğün formunu alabileceğidir. Şimdi, bu iki analojide de açık ve kesin olan bir durum var. O da analojilerin iki elementi fitil ile ateş ya da mum ile yüzük- arasında bir geçiş veya etkileşimin olduğudur.

İmdi, aktüel durumdaki bir algılamada iki adet geçiş var gibi görünmektedir. Bu nedenle bazı Aristoteles yorumcuları onun algı kavramının düalist bir yapıya sahip olduğunu ileri sürerler. Kimi Aristoteles yorumcuları ise maddesel olmayan ve tamamen duyu yetisinde gerçekleşen değişimi algılamanın özü ve merkezi kabul ederek duyu algısının nesnesinin duyu yetisinde sadece fiziksel olarak bulunmadığım, aynı zamanda fiziksel olmayan bir şekilde de bulunduğunu iddia ederler. Buna karşılık bazı Aristoteles yorumcuları da algılamadaki tek ve yegane geçiş ya da değişimin dış dünyadaki nesne ile duyu organı arasında gerçekleştiğini ve bu nedenle de Aristoteles'in sözünü ettiği değişimin fiziksel bir değişim olduğunu savunarak Aristoteles'in materyalist bir yorumunu sunarlar. '

Görüldüğü gibi Aristotelesci algı anlayışının üç farklı yorumu yapılıp sunulmaktadır. Bunların üçünün de doğru olduğu kabul edilemeyeceğine göre bizce burada yapılması gereken şey, ya bunlardan hangisinin Aristotelesci anlayışı daha doğru yansıttığını belirlemek ya da- eğer bu üç yorumun hiç biri onu yansıtmıyorsa- Aristotelesci algı kavramının doğru bir yorumunu sunmaktır. Diğei bir ifade ile söylemek gerekirse, biz şu sorulara yanıtlar bulmak durumundayız: Aristoteles'i yukarıdaki çizgilerden hangisi üzerine yerleştirebiliriz? Veya- bundan da önce— onu bu çizgilerden birine yerleştirebilir miyiz? O, bu yorumların hepsinden de farklı bir çizgiye sahip olamaz mı? Kısacası, Aristotelesci algı kavramını en doğru anlama şekil ya da yolu nedir?

Şimdi, yukarıda sözü edilen yorumların Aristotelesci anlayışı yansıtmasının mümkün olup olmadığını, eğer mümkün ise ne dereceye kadar yansıtabileceklerini tartışarak Aristotelesci algı kavramını belirlemeye çalışalım. Aristoteles'e göre dış dünyadaki nesne ile duyu organı arasında bir geçişin gerçekleştiğini yukarıda söylemiştik. Acaba bu (fiziksel) geçiş ya da değişim, maddeci yorumcuların dediği gibi algılama fiilinde gerçekleşen yegane geçiş mi? Bu fiziksel geçiş ya da değişimin Aristoteles'in sözünü ettiği ve 'algılama' dediği değişimi yalnız başına ifade etmesi
mümkün mü? Bize göre bu sorulara olumlu yanıtlar vermek mümkün görünmüyor. Şimdi bunun niçin mümkün olmadığım bir örnek olayla açıklayalım.

Bir kişinin, bir kış günü sobanın kenarında sandalye üzerinde oturuyor olduğunu düşünelim. Bu durumda o kişi hem ellerinin hem de sandalyenin ısındığının farkına varır. Bu olayda hem sandalyenin hem de o kişinin ellerinin bir değişime uğradığı- yani soğuk durumdan sıcak duruma geldiği- bir gerçektir. Her ne kadar bu iki değişim birbirinin aynı gibi görünse de bi2 algılamayı sandalyeye değil de ellere atfeder ve 'eller sıcaklığı algılıyor, sandalye değil' deriz. Daha doğrusu sandalyenin sıcaklığı algılayamayacağını söyler ve aksine bir iddiayı gülünç buluruz. Şu halde bu örnek olaydan çıkarılacak mantıklı sonuç, bu iki değişimin tamamen aynı olmayıp aralarında önemli bir farkın bulunduğudur. İşte iki ısınma olayından birini diğerinden ayırıp ona 'algılama' adım vermemize neden olan şey, sözü edilen bu önemli farktır. Yani salt ısınma olayı ile ellerin sıcaklığı algılamasını açıklamak mümkün değildir. Algılama denilen şeyin, salt ısınma olayının yanı sıra başka bir şeylere daha sahip olması gerekmektedir.

Yukarıda varılan sonuç için diğer güçlü bir kanıt da Aristoteles'in koklama algısı ile ilgili ifadeleridir. O, koku alma yetisine sahip olmayan şeylerin ortalıkta mevcut olan kokulardan etkilenip etkilenmeyeceğini tartışırken koku almanın, kokulu nesnenin yaptığı fiziksel etkinin ötesinde bir şey olduğunu açıkça söyler. Yani kokulu dediğimiz nesneden çıkan koku, burnumuzun yanı sıra hem bizim diğer organlarımıza hem de başka varlıklara- örneğin, bir taşa- da ulaşmaktadır. Ancak, koku ile bunlar arasında sözkonusu fiziksel etkileşim gerçekleştiği halde kokuyu algılayan sadece burnumuzdur. Demek oluyor ki burada- yani koku ile burnumuz arasında- fiziksel etkileşimin yanı sıra başka bir şeyler daha olmaktadır.

1 Yorum

Adsız
19 Aralık 2011 17:20  

Çok güzel

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP