BİLİM TARİHİNDE METİN ÇALIŞMALARININ ÖNEMİ (... devam )

3) Hedeflenen bir dönemin veya bir milletin (burada Türk milletinin) kültürünü öğrenmek. İncelenen eserler, bilim tarihçisinin bugün çok iyi tanımadığı (yani yabancısı olduğu) bir kültürün ve bir zihniyetin mahsulü olduğu için, bilim eserlerini hakkıyla anlamak ve kavramak istiyorsa, şunları yapmalıdır:

a) Öncelikle dönemin kültürünü veya Türk kültürünü öğrenmek gerekir. Zamanın fikir ve din akımları, dünyaya bakışı, aklî ve naklî ilimleri mümkün olabilecek en iyi seviyede bilinmelidir. Bunu yapmak kolay değildir; ama her yerde kullanılabilecek doğru bir bakış açısını yakalamak mümkündür. Bu bakış açısı bize bilmediklerimizi öğretmez; sadece neyin mümkün olduğu, neyin mümkün olmadığı konusunda doğru bir bilinç kazandırır.

b) Eser astronomi eseri ise, o dönemin astronomisini, tıp eseri ise tıbbini öğrenmek gerekir ve bu gereklilik felsefe tarihçileri ile birlikte bilim tarihçilerinin de işini inanılmaz ölçüde güçleştirir. Aslında böyle cesur bir girişim, bugün hiç haberdar olmadığımız, kısmen veya tamamen hükmünü yitirmiş bir bilgi sahasına kollarımızı açmak demektir. Karşılaşacağımız dünya bize o kadar şaşırtıcı görünür ki uzun bir süre uyum güçlüğü çekeriz. Bu güçlük, hiç Çince bilmeyen bir kimsenin Çin'e gittiğinde karşılaşacağı güçlükten daha basit bir güçlük değildir.

2) Kurulmuş Olan Metnin Türkçe'ye Tercüme Edilmesi veya Sadeleştirilmesi:

Yalnızca tenkitli metni hazırlayıp yayınlamak yeterli değildir; çünkü bu eserleri sadece bilim tarihçilerinin değil, bütün meraklıların hizmetine sunmak gerekir. Kaynak dilleri ve kültürü bilen tarihçiler eseri doğrudan doğruya anlayabilir ve değerlendirebilirler, ama bu eserleri bütün isteklilerin hizmetine sunmak için tenkitli metinlerin Türkçe'ye tercüme edilmeleri veya Osmanlı döneminde kullanılan Türkçe ile yazılmış iseler, günümüz Türkçesine dönüştürülmeleri, yani sadeleştirilmeleri gerekir. Böylece metinler sadece tarihçilerin değerlendirebildikleri tarihi vesikalar olmaktan çıkarak hakiki hüviyetlerine kavuşacak ve örneğin bir bilim adamının veya bu bilgi ile donanmış başka herhangi bir kimsenin okuması için yazılmış bir eser haline dönüşecektir.

Tercüme

Tercüme yapılırken metne mümkün olduğu kadar sadık kalınmak, ama bu arada anlam da gözden kaçırılmamalı ve ifade açıklığına önem verilmelidir. Yazarın lugatçesi, edebî tavrı, sitili, düşünce tarzı bilinirse, tercüme daha kolay yapılabilir. Metni anlamak ve açıklamak, esas olarak onun manasını ortaya çıkarmak, yam cümleleri ve kelimeleri yazarın kasdettiği anlamları içinde anlamaktır. Bunun da ötesi vardır; o da yazarın söylediğinin gerisinde, telkin ettiği şeyleri sezmektir. Ancak buradaki en büyük tehlike, yazarın dediğinden önce, telkin ettiğini keşfetme hevesidir. Bu, araştırmacıyı metnin yanlış anlaşılması ve yanlış değerlendirilmesi gibi büyük bir hataya götürür.

Bir bilim tarihçisi ile bir edebiyat tarihçisinin, bir metnin tercümesini yaparken (veya o metni sadeleştirirken) dayandıkları ilkeler birbirinden farklıdır. Bilim tarihçisi, Arapça veya Farsça bir metni Türkçe'ye tercüme ederken, eserin üslubunu yansıtmaya çalışır ama onun için önemli olan aslında biçim değil, içeriktir; metnin ne dediği önemlidir, nasıl dediği değil. Maksat metni anlamak ve anlaşılmasını sağlamak olduğundan. cümle yapılarında, anlamı değiştirmemek kaydıyla, istediği değişiklikleri yapar. Ancak, bir edebiyat tarihçisi açısından bakıldığında, bu tutum, herhalde bir cinayetten çok da farklı değildir: çünkü edebiyat tarihçilerinin maksadı da. sonuçta, bir metni anlamaya veya duyumsamaya yönelik olsa da. onlar eserin biçimine hoyratça müdahalelerde bulunmanın onun edebî değerini büyük ölçüde azaltacağım bilir ve bundan uzak dururlar. Bir edebî esere edebi ruhu kazandıran şey edebiyatçının seçtiği kelimeler, seçtiği söyleyiş biçmidir. Bu nedenle, edebiyat tarihçisinin anlamak için bile olsa bu edebi ruhu tahrip etmesi, değiştirmesi bağışlanamaz bir yanlış olarak görünür.

Burada bir noktaya daha değinmekte yarar vardır. Daha sonra yapılacak araştırmalar için. metindeki terimlerin anlamlarını gösterir sözlüklerin hazırlanması gerekir. Çünkü, eski bilimler, yeni bilimlerden kavramları ve kuramları bakımından bir hayli farklı oldukları için, tercüme esnasında karşılaşılan en büyük güçlük terimlerin anlamlarını saptamak olacaktır. Eski bilimlere ilişkin terimlerin anlamlarını belirlemek, çoğu zaman oldukça güçtür ve bu konuda bilim tarihçilerine yardımcı olacak sözlük çalışmaları da yok denecek kadar azdır. Terimlerin, zaman içinde anlamlarını değiştirmesi veya başka anlamlan da içermesi, güçlüğü biraz daha arttırmaktadır.

Öyleyse bir bilim tarihçisi aynı zamanda biraz da filolog olmak ya da gerektiğinde Filologların yardımına müracaat etmeyi bilmek zorundadır. Bu.durumda bilim tarihçileri, bir anlamda, bugün tamamen terkedilmiş olan klasik bilim binasını yeniden ve neredeyse tuğla tuğla inşa etmek göreviyle yükümlü olmaktadırlar. Eski bilime ait bir metni tercüme etmek bir mütercimin işi değildir. Bir mütercim dile ne kadar vakıf olsa da, çoğu kere eserin yazıldığı dönemin kültürüne ve bilimlere yabancı olduğu için tercümede inanılmaz hatalar yapar ve metni anlaşılmaz bir hale
sokar. Sonradan yanlış tercümelerden doğan yanlış bilgilenmeleri düzeltmek çok daha zordur. Şu halde eski bilime ait bir metni mutlaka (ve öncelikle) bir bilim tarihçisi tercüme etmelidir. Bu, bilim tarihçisinin tercüme esnasında hiçbir yanlış yapmayacağı anlamına gelmez. Elbette o da tercüme yanlışları yapabilir; çünkü bu işlerde ustalaşmak için uzun bir zamana ihtiyaç vardır, ama hiç bir tarihçi bu "uzun zamanın" gelip geçmesini beklemez; bekleyecek kadar sabırlı değildir. Gerçek bir bilim tarihçisi bilgisini arttırdıkça, anlayışım ve dolayısıyla tercümelerini de geliştirebilen bir tarihçidir.

Burada şu hususu bir kez daha belirtmek gerekir ki tercüme işi tenkitli metni ortaya koymak kadar önemli olan ve bu nedenle en az onun kadar ciddiye alınması gereken bir iştir. Tarihçilere güvenilir ve doğru malzeme sunmak, tercümeye verilen öneme bağlıdır.

Sadeleştirme

Sadeleştirme, eski Türkçe ile yazılmış olan eserleri yeni Türkçe'ye aktarmak demektir ve Osmanlı tarihi üzerinde araştırma yapan bilginlerin sık sık kullandıkları bir tekniktir. Osmanlı döneminde yazılmış olan bilimsel eserler arasında çok sayıda Türkçe eser de vardır ve Osmanlıların bilimsel uğraşlarını belirlemeye ve anlamaya çalırken ihmal edilmeleri mümkün değildir. Öyleyse, bu eserlerin de tercümede bildirilen esaslara uygun olarak günümüz Türkçesine kazandırılmaları gerekmektedir.

3) Tercüme Edilmiş veya Sadeleştirilmiş Metnin Değerlendirilmesi:

Arapça, Farsça veya eski Türkçe metinleri aslına uygun bir biçimde kuran ve bunları Türkçe'ye tercüme eden veya sadeleştiren bir bilim tarihçisinin görevi burada bitmez: bu metinlerin değerlendirmesini de yapması gerekir. Metnin değerlendirilmesi demek, bir bilim adamının incelenen eseri ile konuya yapmış olduğu katkıyı tarihî perspektif içine yerleştirmek demektir.

Bunun için, bilim adamının bu eseriyle neler getirmiş olduğu (veya bu eserinde neler söylemiş olduğu) ana hatlarıyla belirlendikten sonra, bu eserin içeriği. Önce yazarın kendi kültür çevresindeki çalışmalarla ve daha sonra komşu kültür çevrelerindeki çalışmalarla karşılaştırılarak ben/erlikler ve farklar ile bunların nedenleri belirlenmeye çalışılır, Bir bilim tarihçisinin., bu araştırmalar sırasında en fazla dikkat etmesi gereken husus, yazarın yeni birşeyler söyleyip söylemediği, yani döneminin bilgisine yeni birşeyler katıp katmadığıdır, çünkü yazarın bilimsel yeteneği buradan anlaşılacaktır.

Hiç kuşkusuz böyle bir tahlili sağlıklı olarak yapabilmek için. incelenen çağın kültürüne, hangi bilim sözkonusu ise o bilimin genel tarihine ve eserin yazılmış olduğu dönemdeki gelişim aşamasına ilişkin ayrıntılı bilgilere sahip olmak gerekir. Fakat modern bilimi bilmeden doğru ve güvenilir bir ölçeğe dayanmak mümkün olamayacağı için. bir bilim tarihçisinin, bütün bunların yanında, modern bilime de hakim olması lazımdır.

Ancak böyle bir değerlendirmeden sonra, tenkiti metni hazırlanan eser bilim tarihi açısından bir değer kazanır (Böyle bir tahlililn değerlendirme olarak adlandırılmasının nedeni de zaten budur) Tarihi insan yapar, insan yazar. Bilim tarihçileri de, bir insanın bütün zaaflarına sahip oldukları ve bir millete ve bir dine mensup oldukları için, değerlendirmelerinde duygu ve düşüncelerinin etkisinde kalabilirler. Ancak, herşeve rağmen, nesnel olmalı ve değerlendirmelerini yaparken, öznel unsurları karıştırmamaya büyük bir özen göstermelidirler. Unutulmamalıdır ki. hakikat herkesin, bütün insanlığın malı olduğu için yalanlardan daha kıymetlidir İyi bir bilim tarihçisi duygu ve inançlarının değerlendirmelerini etkilemesine izin vermeyen ya da bu etkiyi asgariye indirmeye çalışan bir tarihçidir.

Son olark bir noktaya daha değinmek gerekir. Yapılan çalışmaların, İngilizce'ye (veya başka bir Batı diline) tercüme edilerek. Batılı meslektaşlarımızın ilgisine sunulması son derece yararlı olacaktır.

Sonuç:

Hemen hatırlatalım ki Türk bilim tarihçileri, bu yöndeki araştırmaları sırasında bilgisizlikten kaynaklanan üç önemli sorunla yüz yüze gelmekte ve bunlan boğuşarak ve savaşarak aşmak zorunda kalmaktadırlar:

1) Bilginin değerini kavrayamamış çevrelerden yükselen itirazların en cahilcesi, bilim tarihinin mevcudiyeti ile ilgilidir. Bu kimseler şöyle düşünürler: "Madem ki bilim gün geçtikçe gelişmekte ve eski bilgiler yavaş yavaş hükmünü kaybetmektedir, şu halde eski bilimin basarılarını öğrenmek için bunca zahmete katlanmanın ne anlamı var?" İnsanın en temel tutumlarından biri olan bilme isteğinin bir yönünün doyurulması için yapılan bilim tarihi, yaran açısından bakıldığında da anlamlı bir uğraştır. Bilim tarihi sadece bir keşifler hikayesi değildir. Bilimsel düşüncenin nasıl ve ne yönde geliştiği, bir memlekette veya bir medeniyette bilimin varlığının veya yokluğunun nedenleri, bilimle toplum arasındaki ilişkiler, bilimle din ve bilimle felsefe arasındaki uzlaşma ve çatışmalann etkenleri, yeni bilimin doğuşunu hazırlayan şartlar gibi birçok hayati konuda insanları bilinçlendiren bir tarih dalının değersizliği savunabilir mi?

2) Türk aydınlan arasında oldukça yaygın olan ve aslında Batılı oryantalistlerin etkisi ile oluşan, Türklerin savaşçı bir millet olduğu ve tarihleri boyunca bilim ve felsefe gibi medenî uğraşlardan uzak durduklan inancı, Türk bilim tarihi ile ilgili çalışmaların hayalcilik ve işgüzarlık suçlamalanyla karşılaşmasına neden olmaktadır. Cehalet yaman bir düşmandır ve kimseye ayncalık tanımaz! Türk bilginlerinin sadece birkaç eseri, yukarıda kısaca tasvir etmeye çalıştığımız şekilde incelenmişken ve sayısı tam olarak tesbit edilemeyen diğer eserlerin kapaklan bile henüz kaldırılmamışken böyle bir hükümde bulunmanın bilimle bağdaşır bir yönü var mıdır?

3) Türk bilim tarihçilerinin çalışma şevkini kıran üçüncü bir sorun daha vardır. Onların sattığı malın müşterisi yoktur (veya yok denecek kadar azdır). Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethi veya Jön Türklerin siyasi faaliyetleri, Ali Kuşçu'nun Muhammediye'sini veya Takiyüddin'in Sidretü'l-Münteha'sını değerlendiren bir bilim tarihçisinin söylediklerinden daha fazla ilgi çeker. Bunun kolayca tahmin edilebilecek nedenleri bir yana bırakılıp da sonuçlarına bakılacak olursa, bilim tarihçilerinin ümitsiz durumu daha iyi anlaşılabilir. Bütün yayıncılar, bilim tarihçilerine sırtlanın çevirmislerdir; onların kil tabletleriyle zamanlannı ve paralarını kaybetmek istemezler.

Ülkemizde eski bilime yönelik metin çalışmaları, halen yaygınlık kazanmış ve gelenekselleşmiş bir araştırma biçimi değildir; çok az metin anlattığımız şekilde hazırlanıp neşredilmiştir. Oysa Batı'da bu çalışmaların ilk örneklerine daha İskenderiye çağında rastlanmaktadır. İskenderiye Kütüphanesinde görevli kütüphaneciler toplanan papirüs tomarlarını tasnif etmek, metinleri kurmak ve bunları çoğaltmak zorundaydılar. Yani, ilk metin çalışmaları bu kütüphaneciler tarafından yapılmıştı.

İskenderiye çağına kadar uzanan bu geleneği, Türk bilim tarihçiliğinde de yerleştirmek, kendi kültürümüzü tammamız ve ona sahip çıkmamız açısından zorunludur. O halde. Türk bilim tarihçilerinin bundan sonraki en Önemli görevlerinden birisi, bilim eserlerimizi yukarıda anlattığımız yöntemlere uygun olarak hazırlamaktır. Türk bilim tarihçileri, Salih Zeki'nin çalışmaları göz önünde bulundurulacak olursa, metin çalışmaları yapmak zorunda değildirler, ama araştırmalarına metin çalışmalarıyla başlamaları, birçok yönden onlara üstünlük sağlayacaktır.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP