BİR MANTIK KAVRAMI OLARAK "YANLIŞLIK" ( ... devam )

BÖLME: Bütünün özelliklerinin tek tek parçalan için de geçerli olduğunu zannetme yanlışlığıdır. Mesela "on kişilik bu grubun yaptığı araştırma doğrudur. Ben de o grubun bir üyesiyim. Benim yaptığım araştırma da doğrudur.", "Ahmet Haindi Tanpınar'ın bütün eserleri bir günde okunmaz. Mahur Beste O'nun eseridir. Mahur Beste bir günde okunmaz." şeklindeki çıkarımlardaki yanlışlıklar bütün ve parça arasındaki ilişkiler hakkındaki söz konusu yanlış zandan kaynaklanmaktadır.

ÇOKANLAMLILIK: Bir ifadenin çokanlamlı, belirsiz veya kaypak olması da akılyürütmede yanlışlığa yolaçabilir. Mesela "bütün cisimler ısıtılınca genleşir. O halde sen de yazın sıcakta uzun boylu ve şişman bir kimse olacaksın" denildiğinde, yanlışlık, "genleşme" teriminin çokanlamlı olmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Bir gazete veya dergide yıldız falım okuyan bir kimse, bazı kelimeleri istediği gibi yorumlama şansına sahiptir. "Yarın güneş doğmayacak, çünkü güneş merkezde sabit olarak durmakta, gezegenler onun etrafında dolanmaktadır" şeklinde çıkarımda bulunan bir kimsenin yaptığı bu işlemdeki yanlışlığın, çokanlamlılık ile de yakın ilgisi olduğu açıktır. Çünkü "sabit olarak durmak", hiç hareket etmemek anlamında kullanılırsa, ister istemez güneşin doğmaması gerektiği sonucu ile karşılaşılır.

Yukarıda farklı türden çokanlamlılıkların yolaçtığı yanlışlıklar üzerinde duruldu. Gene formel-olmayan diğer bir yanlışlık, aralarında mantıksal bir ilişki olmamasına rağmen, öcnülellerle sonuç arasında çeşitli etkenler neticesinde bağ kurulması sonunda ortaya çıkabilmektedir. Bu etkenlerin neler olduğu, yani öncüllerle sonuç arasında hangi sebeplerle mantıkça geçerli olmayan bağlar kurulduğu aşağıda gözden geçirilmektedir.

ARGUMENTUM AD BACULUM: Yani kuvvet yoluyla sağlanmaya kalkışılan ispat. Bu türden ispatın tipik örneği, Galileo'nun Engizisyon mahkemesinde baskı altında dünyanın dönmediğini ve güneşte de lekelerin mevcut olmadığını kabul etmesidir. Bu tür ipsatta sözkonusu olan tek etken, fiziksel değildir. Ekonomik, sosyal,politik jurnalistik ve dini baskılar vasıtasıyla yani bir tür kuvvet yoluyla devletler veya bireyler nezdinde bazı görüşlerin kabulü sağlanabilmektedir. Günümüzde lobicilik, kamuoyu oluşturma yöntemleri, bir görüşün, anlayışın benimsenmesini, doğru olarak kabul edilmesini sağlamakta, bu suretle bir düşünce tarzı, bir ispat biçimi herkese kabul ettirilebilmektedir. Burada önemli olan, kabul ettirilecek görüşün gerçeğe uygunluğu, kendi içinde tutarlılığı, mantıkça doğruluğu değil fakat çeşitli taktiklerle herkese benimsettirilebilmesidir.

ARGUMENTUM AD MISERICORDIAM: Yani acındırma yoluyla sağlanmaya kalkışılan ispat. Burada bir kimsenin kendisine ya da başkalarına acındırmak suretiyle bir görüşü ya da bir sonucu karşısındakine kabul ettirmesi söz konusudur. Sonunda, acıyan kişi doğru olanı değil, acıdığı kişi ya da kişiler dolayısıyla kendisine telkin edilen görüşü, yani kendisine bu yolla icbar edilen öncülleri kabul edip karşısındaki gibi düşünür. Sınavda başarılı olamayan bir öğrencinin hocasına kendini açındırarak not istemesi, trafik kurallarını veya bir yasayı çiğneyen kişinin yine kendini açındırarak olup biteni kendisi açısından görülmesini sağlaması, yani kendi öncüllerini karşısındakine kabul ettirmesi bu tür yanlış çıkarımın yapılması demektir.

ARGUMENTUM AD POPULUM: Bu ispatta bir gurup insanın önyargılarının tutkularının, tercihlerinin realitenin mihenk taşı kılınması demektir. Bunun tipik örneği, kişini taraftan olduğu spor kulübü açısından bir spor karşılaşmasına bakışı, mensubu olduğu dernek, benimsediği ideoloji açısından olayları değerlendirmesidir.

ARGUMENTUM AD IGN ORANTI AM: Yani yeterince tanımadan verilen ispat. Bu tür ispatta yanlışlık, ileri sürülen bir iddianın doğruluğunun (veya yanlışlığının) kabul edilmesinin, bu iddianın aksinin doğru olduğunun (veya yanlış olduğunun) gösterilememiş olmasına dayandmlmasıyla ortaya çıkar. Mesela ruhun varolduğunu (veya yokolduğunu) ispatlamak isteyen bir kimse, bu ispatını eğer "ruhun varolmadığını (veya mevcudiyetini) hiçkimse ispatlayamadı, o halde ruh vardır (veya yoktur)" şeklinde bir çıkarım vasıtasıyla yapmak isterse, mantıkça geçerli bir ispat vermiş olmaz.

ARGUMENTUM AD HOMINEM: Yani kişiye dayandırılarak verilen ispat. Diğer bir deyişle, ileri sürülen iddianın kendisini tartışmak yerine iddia sahibinin kişiliğine, bulunduğu yere, taşıdığı özelliklere saldırmak suretiyle iddiayı çürütmeye çalışmak veya tersine iddiayı doğru olarak kabul etmektir. Mesela 1905 yılı Nobel Fizik Ödülü sahibi Philipp Lenard (1862-1947)'m, Einstein'nın Rölativite Teorilerini O'nun yahudi kökenli olması dolayısıyla dışlaması, "kişiye dayandırılarak" yapılmış bir ispattır.

ARGUMENTUM AD VERECUNDIAM: Bir otoriteye, otoritesi dışında kalan konularda başvurulması ve bu konularda başvurulması ve bu konularda ileri sürdüğü görüşlerin doğru olarak kabul edilmesidir. Mesela çok tanınmış ve alanında otorite olarak kabul edilen bir bilim adamının politik konulardaki görüşlerinin de doğru olarak kabul edilmesidir. Bunun tersi de elbette mümkündür. Mesela Stalift'nin tamamen ideolojik gerekçelerle genetik çalışmalara yapmış olduğu müdahale bu konuya tipik bir örnektir.

Formel-olmayan yanlışlara örnek olarak sanki ispatmış gibi takdim edilmeye kalkışılan yukarıda anılmış bütün çıkarım biçimleri, aralarında mantıksal bir ilişki olmamakla birlikte, öncüllerle sonuç veya sonuçlar arasında ne türden etkenlerin aracılığıyla bir bağ kurulduğunu göstermektedirler. Sözkonusu etkenlerin sayısını daha da arttırmak ve güncelleştirmek mümkündür. Bu gibi hilelerde temel ilke, özellikle psikolojik etkenleri kullanarak öncüllerle sonuç arasında bağ kurmak, diğer bir deyişle, bağ varmış gibi göstermektir. Tabi bu arada dilin çok anlamlılık, belirsizlik gibi özellikleri de kullanabilmektedir. Amaç, gerçeği saptırmak, yanlış bilgilendirmek yani dezinformasyondur. Bu yönteme, kütle iletişiminde (mass media'da) ve propaganda da sık sık başvurulmakta, böylece kamuoyunun etkilenmesi ve yönlendirilmesi amaçlanmakta hatta sağlanabilmektedir.

Formel-olmayan diğer bir gurup yanlışlık, bir takım varsayımlardan hareketle yapılan çıkarımlardan oluşmaktadır. Bu tür çıkarımların başlıcaları şunlardır:

PETITIO PRINCIPII: Yani döngüsellik. Bir çıkarımda öncül sonuçta tekrarlanıyorsa, döngüsellik sözkonusudur. Döngüselliğin oluşmasındaki etkenlerden birisi,eşanlamlı veya anlamı tam olarak bilinmeyen'kelimelerdir. mesela, "sopafik şeyler uyku verir. Esrar soporafıktir. O halde esrar uyku verir." şeklindeki çıkarımda "soporafik" kelimesinin anlamı dolayısıyla döngüsellik vardır. Döngüsel bir çıkarım diğer bir şekli, bir iddianın doğru olarak kabul edilip öncül olarak kullanılmasıdır. Mesela: "Bütün A'lar B'dir" ve "Bütün C'ler A'dır" o halde "Bütün C'ler B'dir" şeklindeki geçerli bir çıkarımın ikinci öncülünün doğruluğunu ispatlamak için

"Bütün B'ler A'dır"
"Bütün C'ler B'dir"
o halde "Bütün C'ler A'dır"

şeklinde bir ikinci çıkarıma başvurulursa burada bir döngüsellik sözkonusu olur. Çünkü dikkat edilirse ispatlanmak istenilen iddia öncül olarak kullanılmıştır. Diğer bir örnekte bu durumu daha açık olarak görebiliriz: "Entellektüeller pipo içerler. Nereden mi biliyorum? Bir entellektüel söyledi. Entellektüel olduğunu nereden biliyorsun? Pipo içmekten hoşlandığını söyledi."

Döngüsel bir ispatta mantık kurallarına aykırılık olmayabilir. Yanlışlık, ispatın kendisinin yeni bir bilgi vermediği halde yeni bilgi veriyormuş gibi kabul edilmesi veya ettirilmesidir. Diğer bir deyişle döngüsel bir ispat, totolojik karakterdedir. Totolojik olması, mantıkça yanlış olmaması ama yeni bir bilgi de vermemesidir. Eğer totolojik bir ispat birkaç cümleden oluşmuş ise, okuyucu bu durumu hemen farkedebilir. Fakat bir yazar konuyu gereğinden fazla uzatır, sayfalarca konuyu işlerse, (bazen kendisi de farkında olmadan) döngüsel bir açıklama yapmış olabilir. Tersinden düşünürsek, hiçbir şey söylemeden çok şey söylüyormuş izlenimi yaratmanın bir yolu, sözkonusu "döngüsellik ilkesi"ni kullanmak olabilir. Bu durumda, hem yazar hem okuyucu açısından "petitio principi"den kurtulmanın yolu, fikirlerin açık, net ve en kısa yoldan ifadesi veya okuyucunun yazan bu açıdan değerlendirmesidir.

IGNORATIO ELENCHI: Yani öncüllerle ilgisi olmayan bir sonuca (irrelevant conclusion) ulaşılmasıdır, mesela, "en çok cami İstanbul'da vardır. En fazla suç İstanbul'da işlenmektedir. Cami, suç işlenmesinin sebebidir." çıkarımında öncüllerle sonuç arasında mantıksal hiçbir bağ yoktur. Nitekim "her insanın sokakta serbestçe yürümeye hakla vardır, katil de bir insandır. Katilin de sokakta serbestçe yürümeye hakkı vardır." şeklinde bir çıkarımın yapılamayacağı açıktır. Ignaratıo elenchi demagogların sık sık başvurduğu bir stratejidir.

NON SEQUITUR: Sonuç ve öncüllerin doğru olsalar bile, birbirini izlememesidir. Mesela sosyal problemlerin, bilim adamlarının tabiatın sırlarını ortaya koymasından kaynaklandığının ileri sürülmesi, bu türden yanlış bir çıkarımdır. Öncüller açık ve ayrıntılı bir şekilde ifade edilmez, aralarında sebep-sonuç ilişkileri kurulmaz ve bu şekilde ortaya konulmamış öncüllerle sonuç ifadesi (veya ifadeleri) arasında manuk kurallarına uygun bağlar kurulmazsa çıkarım "non sequitur" olur.

NON CAUSA PRO CAUSA: Bir olayın sebebi olarak herhangi başka bir olayın gösterilmesidir. Mesela dolunayın insanları asabi yaptığının ileri sürülmesi böyle bir ilişkiye Örnektir. Bu tür çıkarımların, mantıkça geçerli olmamakla birlikte, sezgisel veya empirik bir temeli olabilir. Fakat öncüllerle sonuç arasındaki ilişki empirik olarak henüz ispatlanmadığı için, aralarında mantıksal bir bağdan da sözedilemez.

POST HOC ERGO PROPTER HOC: Bu deyim ile ifade edilen yanlışı, "bundan sonra o halde onun sonucu" şeklinde ifade etmek mümkündür. Bir kazanın oluşunu, mesela daha önce bir kedinin geçişine bağlanmasıdır. Sosyal olaylarda, kişiler hakkındaki yargılarımızda bu tip çıkarımlara sıkça rastlanır. Çünkü insan günlük yaşantısında acele sonuç çıkarma alışkanlığına sahiptir. Böylece olaylar arasında sebep- sonuç ilişkisi dikkate alınmadan, byle bir ilişkinin olup olmadığı yeterince araştırılmadan çabucak karar verilir. Verilen kararlarda, eğer psikolojik etkenler de
işin içine karışmışsa, yanlış bir çıkarımda bulunmak o oranda kolaylaşacaktır.

SECUNDUM QUID: Bu tür yanlışlık, bir ilke veya yargının, uygulanım şartları, özel haller dikkate alınmadan kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Mesela "morfin bir zehirdir. Hastasına morfin vermiş olan hekim, hastasını zehirlemiş olmaktadır." şeklindeki bir çıkarımda bu tür yanlışlığı görmek mümkündür. Buradaki hatayı, bir ilkenin, kapsamını aşacak şekilde genellenmesi olarak da nitelemek mümkündür. Bu tür genellemede, eksik gözlemler, önyargılar, yanlış bilgiler ve benzeri faktörler rol oynayabilir. Hata, özel halden genellemeye geçişte de sözkonusu olabilir. Mesela soğuk su ile duş yaptığı için hastalanan bir kimse, bir genelleme ile, herkesin bu sebepten dolayı hastalanabileceğim ileri sürebilir.

FALLACIA PLURIUM INTEROGATIONUM: Yani sorudaki karmaşıhklık. Bir soru çeşitli örtük varsayımlar üzerine kurulmuş olabilir. Sorulan soruda ilk bakışta dikkati çekmeyen birçok varsayım önceden kabul edilmiş durumdadır.

Sorunun istediği cevabı vermek, bu örtük varsayımların kabul edilmesini de gerektirebilir, amaç da zaten, sorunun cevabıyla birlikte bu örtük varsayımların karşısındakine kabul ettirilmesidir. Bu konuda klasik örnek, "karını dövmekten ne zaman vazgeçtin?" sorusudur. Soruya muhatap olan kişi hiç evlenmemiş veya karısını hiçbir zaman dövmemiş olabilir. Bu tip bir soru sormaktaki diğer bir amaç, sadece soruda gizli olarak bulunan varsayımların karşısındakine kabul ettirilmesi değil, gerçek niyetin gizlenmesi,tartışmanın başka yöne kaydırılması, konunun saptırılması, dikkatin başka yöne çekilmesi de olabilir. Mesela etrafını rahatsız eden bir kimseyi ikaz ettiğinizde, cevap yerine "sen buranın bekçisi misin?" şeklinde bir soru ile karşılaşmak, sonu gelmez bir tartışmayı başlatabilir.

Bir soru, beraberinde başka sorulan da getiriyorsa bu soruya tek bir cevap yeterli olmayacaktır. Eğer soru aynı zamanda örtük olarak birtakım varsayımlar ihtiva ediyorsa, böyle bir soruya karşılık bulmak hiç mümkün de olmayabilir, mesela "otururken koşabilir misin?" sorusuna hayır demek, koşabilme yeteneğinin tartışılmasına yolaçabilir. Benzeri şekilde, "sonsuz güç sahibi olan Tanrı, kaldıramayacağı kadar ağır bir taş yaratabilir mi?" şeklindeki bir soruya cevap vermek, Örtük olarak ihtiva ettiği varsayımlar dolayısıyla mümkün değildir.

Herhangi bir bilgi ortaya konulmak istenildiğinde, yukarıda işaret edilen türden yanlışlıklann birkaçı birarada bulunabilir. Mesela bir sınıflandırma işleminde, istatistik kullanarak yapılan gelemelerde, benzetim (analoji) yardımıyla yapılan çıkarmlarda, yetersiz bazı gözlemlerde bu durumla karşılaşılabilir.

Nitekim bir sınıflandırma işlemi, "bölme" ve "bütünleme" açısından hatalı bazı kabuller üzerine kurulmuş, "acele genellemeler"den (suçundum quid) hareketle yapılmış olabilir. Bir istatistik önceden verilmiş bir yargının (mesela argumentum ad baculum dolayısıyla doğruluğu kabul edilen bir yargının) desteklenmesi amacıyla yapılmış olabilir. Bir anolojide benzetilen ve benzeyen arasında "non sequitur" bir ilişki olabilir veya iki olay arasındaki bağıntı "non causa pro causa" türünde olabilir.

Döngüsel bir ispat, gözlemlerle uygunluk içinde olabilir, yani bir ispatın döngüsel olduğu farkedilmedikçe, yapılacak gözlemlerin istenilen ispatı doğruladığını sanmak her zaman mümkündür.Çıkarımlardaki yanlışlıkla günlük yaşayışımızda da karşılaşabiliriz. Bir satıcı, bir popogandist veya herhangi bir fikir tartışması esnasında bir insan, çeşitli yanlış çıkarımları kullanarak kendi görüşlerini ustaca karşısındakine kabul ettirebilir. Böyle bir kimsenin yanlış çıkarım türlerini bilmesine gerek yoktur, çünkü günlük tecrübeler sayesinde bu konuda gerekli alışkanlıkları kazanmak mümkündür. Böyle bir tecrübeye sahip olmayan bir kişinin takip edebileceği en uygun yol, yanlış çıkanm kalıplannı günlük hayata uygulamasını öngörmektedir.

Yanlış bir teşhisten hareketle isabetli bir tedavi nasıl yapılamazsa içindeki yanlışları, eksiklikleri ve kusurlu varsayımlan ustaca örtülmüş ve ard niyetle yanlış bir hedefe doğru yönlendirilmiş bir soru, bir kabul vèya bir yargıdan hareketle de doğru bir sonuç elde edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla yukarıda açıklanmış olan yöntemleri kullanmak kişiyi yanlış bir sonuca sevketmenin tek yolu değildir. Eksik, kusurlu, yanlış ve gerçeği yansıtmayan bir çıkış noktasını ön-kabul olarak benimsetmek de, çıkarım kural-lanna uyulsa bile, aynı sonucu hasıl edecektir. Gerçekte bir fikir, bir görüş veya bir ilke eğer önyargı olarak kabul ettirilebilirse zeka her ne bahasına olursa olsun onu doğrulamak ve savunmak için, çoğu sefer bir otamat gibi, gerekli bütün yolları dener.

İnsan şüphesiz her zaman doğru düşünemez ve karar veremez. Çünkü insan duygularını bir kenara bırakıp bir bilgisayar gibi davranamaz. Esasen doğru düşünmek ile doğru karar vermek ayrı şeylerdir. Doğru düşünce, bir akıl yürütme işlemi yani mantıksal bir işlemdir. Bu işlemde yukarıda işaret edilen türden yanlışlıklar yapılabilir.

Fakat herhangi bir hata yapılmamış bile olsa doğru akıl yürütme, yani mantık tek başına verilen kararın doğru olmasını gerektirmeyebilir. Çünkü varılan hükmün doğruluğunu ya da verilen karann doğruluğunu etkileyebilecek, mantık dışında, çeşitli faktörler sözkonusu olabilir, mesela bir insan hiç de gerekli olmadığı halde hoşuna giden birşeyi satın alabilir. Verilen satın alma karan, o anda ne kadar mantıksal gerekçeler bulunsa bile, daha sonra hasıl edeceği sonuuçlar bakımından hiç de doğru olmayabilir.

Öte yandan, doğru bir karara ulaşabilmek için konu hakkında tecrübe sahibi olmak şüphesiz son derece önemlidir. Fakat bu faktör tek başına belki hiçbir zaman etkin değildir. Çünkü insan her konuda kararını etkileyebilecek az veya çok bir takım önyargılara sahiptir. Gerçi her önyargının kötü olduğu da söylenemez. Nitekim edinilen tecrübeler de birer önyargı oluşturabilir. Fakat bir yandan önyargılar, öte yandan istekler, tutkular, arzular ve benzeri faktörler özellikle günlük yaşantımızı ilgilendiren konularda sadece doğru düşünmeyi değil doğru karar vermeyi de son derece güçleştirebilir.

Dolayısıyla mantık, doğru hüküm ya da karar vermede tek faktör belki hiçbir zaman olmamaktadır. Bir benzetmeyle ifade edersek, akıl yani mantık, bir geminin dümeni gibidir. Arzular, istekler hedefi belirleyen pusulanın görevini yerine getirirler. Tutkular ise gemiyi hareket ettiren motor gibidir. Bu durumda mantık, ancak kendisine gösterilen hedefe ulaşılmasında bir rol oynayacaktır. Fakat sınırlı bir etkisi ve kullanım alanı da olsa, rasyonel düşünmek gerektiğinde insanın başvurabileceği yegane merci mantık olacaktır.

1 Yorum

Adsız
6 Ocak 2009 15:19  

SON ZAMANLARDA OKUDUĞUM EN KEYİFLİ EN BİLGİLENDİRİCİ MAKALEYDİ.ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM MAKALE İÇİN.AKLIMA NÜKTELİ BİR CÜMLE GELDİ; YERİN KULAĞI VARDIR,BENİM DE KULAĞIM VAR.BEN YERMİYİM?YEMEM:)

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP