BİR MANTIK KAVRAMI OLARAK "YANLIŞLIK"
|
Şafak URAL
"Yanlışlık" kavramı Antikçağ'dan bu yana mantıkçıların ilgisini çekmiştir. Mantık, düşünceyi doğru yönetebilmenin kurallarını veren bir bilimdir. Fakat bazen bilerek veya bilmeden, isteyerek veya istemeden yanlış yapılabilmekte, yani mantık kurallarının dışına çıkılabilmektedir. İsteyerek ve bilerek yapılan yanlışlar yerine ve türüne göre: "demagoji", "mugalata", "parolojizm", "sofizm" gibi isimlerle anılmaktadırlar. Hangi amaçla yapılırsa, yapılsın yanlışlığın ne olduğunu ve nerede yapıldığını tespit etmek ve göstermek, veya yanlıştan korunmak için, mantık kurallarının bilinmesi yeterli değildir. Diğer bir ifadeyle doğru düşünmek başka, yanlışlığı tespit etmek ve ondan korunmak başkadır. Nasıl ki bir organın hastalığının tanımlanması veya teşhisi o organın sağlıklı halinden hareketle sağlanamazsa, bir akıl yürütmedeki yanlışlığın tespitinde de benzeri bir durum söz konusudur.
"Yanlış" kavramıyla "yanlışlık" kavramını da birbirinden ayırmak gerekir. "Yanlış nedir?" sorusu felsefi bir problemdir (Mesela bkz. Brochard, V., 1943 ve Hamblin, C.L., 1970) ve konumuz dışında kalmaktadır. Bu durumda yanlış, hatalı, kusurlu, eksik bilgi veya inancın ne olduğu ve nasıl oluştuğu mantığın ilgi alanına giren bir problem değildir.
Bir mantık konusu olarak "yanlışlık", geçerli gibi görünen fakat aslında geçerli olmayan bir ispat, bir akıl yürütme, kısaca bir çıkarım biçimidir. Yani, bir yargının yanlış olup olmadığını deney veya gözlemle tespit edilebilmesine karşılık, bir çıkarımdaki yanlışlığın tespiti ancak mantık bilimi çerçevesinde olabilir.
Konuyu sistemli olarak ilk ele alan Aristoteles, iki tür yanlışlıktan sözetmiştir: dil ile (in dictone) yani dildeki çokanlamhlıkla ilgili olan yanlışlık ve dil dışında (extra dictionem) kalan yeni ispatın kendisinden kaynaklanan yanlışlık. Daha sonraki yazarlar probleme bakış açılarına bağlı olarak yanlışlık türlerini ikili veya üçlü guruplar halinde ele almışlardır. Biz de "yanlışlık" problemini iki başlık altında ele alacağız:
I) Formel (veya Mantıksal) Yanlışlık ve
II) Formel-olmayan yanlışlık
FORMEL YANLIŞLIK
Akılyürütmenin ya da ispatın kendisiyle doğrudan doğruya ilgili olan ve bu safhadaki bir hata dolayısıyla ortaya çıkan yanlışlığa formel yanlışlık denir. Böyle bir hata mantık kurallarına uyulmamış olmaktan kaynaklanır.Bir bilim olarak mantık,içeriksiz, yani formel bir dildir. Böyle bir dil sayesinde bir çıkarımın geçerli olup olmadığına matematik işlemi yapar gibi karar vermek mümkündür. Çünkü kullanılan dilin (mesela günlük dilin) mantık açısından yapısı ve işleyişi uygun bir formel sistem vasıtasıyla ifade edilebilir. Dolayısıyla da bir çıkarımın mantık açısından doğruluğu tamamen sembolik bir dil kullanarak denetlenebilir. Sembolik bir dil yani formel sistem, bir akıl yürütme işleminin içerikten bağımsız olarak ifadesine imkan vermesinden ötürü büyük öneme sahiptir.
Mesela, "bazı fizikçiler filozof değildir" dedikten sonra "o halde bazı filozoflar fizikçi değildir" şeklinde bir çıkarım pek ala yapılabilir. Böyle bir çıkanının, verdiği bilgi bakımından, yani içeriği yönünden günlük realiteye aykırı gelen bir yanı yoktur. Fakat bu tür bir çıkarım mantıkça doğru değildir. Nitekim başka bir örnekte, mesela "bazı insanlar mantıkçı değildir" dedikten sonra, yine aynı kalıba uygun olarak özne ve yüklemin yerini değiştirmek suretiyle "bazı mantıkçılar insan değildir" şeklinde realiteye uymayan ve dolayısıyla da anlamsız olan bir sonuç elde ederiz. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür. Mesela "bütün kuşlar uçar" ve "bütün kartallar uçar" şeklindeki iki öncülden "bütün kartallar kuştur" şeklinde bir sonuç elde edilebilir. Fakat bu kıyasta öncüller ve sonuç doğru olmamakla birlikte kıyas mantık açısından geçerli değildir. Nitekim bu kıyasla aynı özellikleri taşıyan "her inek süt verir" ve "her anne süt verir" gibi iki öncülden "her anne inektir" gibi mantık kurallarına hiçbir şekilde uymayan bir sonuç çıkarmak gerekir. Şüphesiz her seferinde bu tür karşıt örnek bularak bir çıkarımın geçerliliğine karar vermek sağlıklı ve güvenlikli bir yöntem değildir. Çıkarımın geçerli olup olmadığını ancak formel bir sistem kendiliğinden (otomatik bir biçimde) denetleyebilir.
Son iki örnek, günlük dili kullanarak yapılan çıkarımlarda hiç farkına varmadan hata yapmanın son derece kolay olduğunu göstermektedir. Yapılacak böyle bir hatayı mantık kurallarına başvurmaksızın herhangi bir yolla (mesela deney veya gözlem yoluyla) tespit etmenin mümkün olmayabildiği de yine yukarıdaki örneklerden anlaşılmaktadır. Çünkü öncüller ve sonucun gözlemlere aykırı gelen bir tarafı olmayabilmektedir.
Fakat öte yandan, geçerli bir çıkarımın kabul edilebilir, emin (-sound-) sonuç verebilmesi için çıkarım kurallarının mevcudiyeti de tek başına yeterli değildir. Mesela "bütün nadir şeyler değerlidir" ve "bütün topal kargalar nadirdir" gibi iki öncülden, çıkarım kurallarına (bu örnekte kıyas kurallanna) uygun olarak elde edilebilecek sonucun "bütün topal kargalar değerlidir" şeklinde olması gerekir. Ancak bu sonucun, kıyas mantık kurallarına uygun olsa bile, kabul edilebilir olmadığı açıktır. Bu durum ilk öncülün doğru olmamasından (yani nadir olan bazı şeylerin her zaman değerli olmamasından) kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla çıkanm geçerli bir kalıpta olsa bile, eğer öncüllerden birisi yanlışsa sonucun kabuledilebilir olması beklenemez.
Bu durumda, bir çıkarım neticesinde elde edilmiş sonucun doğru ve kabul edilebilir olması için:
1) Çıkanmın mantık kurallarına uygun yapılmış olması ve ayrıca,
2) Öncüllerin de doğru (yani realiteyi isabetli yansıtan bir biçimde) verilmiş olması gerekir.
Öncüllerin doğruluklarının tayini ise şüphesiz mantığın konusu dışında kalan bir husustur.Formel yanlışlıktan korunmanın tek yolu çıkarım kurallannın bilinmesidir, iki öncülden oluşan bir çıkanmın "kıyas" olarak nitelenebilmesi için herşeyden önce aşağıdaki şartların sağlanması gerekir (bu konuda daha geniş bilgi için msl bkz.Ural 1985):
1) Basit bir kıyas iki öncül bir sonuç önennesinden oluşur.
2) Öncüllerde ortak bir terimin bulunması gerekir.
3) Bu ortak terim sonuç ifadesinde geçmemelidir. Bir çıkarım bu şartlan sağlıyorsa kıyas olarak nitelenebilir.
Bir kıyasın geçerli olabilmesi için ise şu şartlar yerine gelmiş olması gereklidir:
1) Öncüllerden en az biri olumlu olmalıdır.
2) Eğer öncüllerden birisi olumsuz ise, sonuç ifadesi olumlu olamaz.
3) Geçerli bir kıyasta öncüllerden birisi mutlaka tümel olmalıdır.
4) Eğer öncüllerden birisi tikel ise, sonuç da tikel olmalıdır.
5) Öncülleri olumlu olan bir kıyasta sonuç olumsuz olamaz.
6) Orta terimin öncüllerde en az bir kere dağıtılmış olması ve öncüllerde
dağıtılmamış olan bir terimin sonuç ifadesinde de dağıtılmamış olması gereklidir.
Eğer bu kurallara uyulmazsa, gözlem ve deneylere aykırı olmayan fakat mantıkça geçersiz çıkarımlar yapılabilir. Demagoji yapmanın bir yolu, aslında geçersiz olan fakat deney ve gözlemlerle bir aykırılığı olmayan çıkarımı, amaca uygun başka bir çıkanma örnek olarak kullanmak olabilir.
Günlük dili kullanarak ifade edilen akıl yürütmelerde karşılaşılan diğer bir yanlışlık, bağıntı bildiren kelimelere bağlı olarak ortaya çıkar. Mesela,A, B'den, C'den büyüktür dedikten sonra, A, C'den büyüktür diyebiliriz. Fakat A, B'yi seviyor ve B,C'yi seviyor dedikten sonra A, C'yi seviyor diyemeyiz. Çünkü "büyüklük" bağıntısınıngeçişli olmasına karşılık "sevme bağıntısı"nın böyle bir özelliği yoktur.
Bağıntı bildiren ifadeler, doğal olarak, birbirlerinden farklı özelliklere sahip olabilmektedirler. Geçişli (transitif), geçişsiz (intransitif), yansımalı (refleksif), yansımasız (antirefleksif), bakışımlı (simetrik), bakışımsız (asimetrik) olabilen bu bağıntıların her birinin sahip olduğu özellikler diğer bağıntılar için geçerli olmayabilir. Dolayısıyla birinin özelliğini diğerine örnek alarak bir çıkarım yapmak mantık açısından sakattır.
Formel yanlışlıkların önemli diğer bir kaynağı, dildeki operatörlerdir. Özellikle zaman ve modalité bildiren operatörler, yanlış anlamalara (iltibasa) yol açabilir ve dolayısıyla da çıkarımda bazı yanlışlıkların kaynağını oluşturabilirler. Mesela "herkes bazen iyilik yapar" İfadesinden "bazen herkes iyilik yapar" ifadesine geçilemez.
Bu iki ifade birbirine eşdeğer olarak kabul edilemez. Çünkü ilk cümledeki "bazen" operatörü "bazen İyilik yapar" şeklinde bir açıklama verirken, İkinci İfadede "bazen herkes" şeklinde bir nitelemede bulunmaktadır. Nitekim, "çocuk her zaman çocuktur" dediğimizde çocuğun hiç büyümediğini değil, her zaman çocuğun çocukluk yapabileceğini anlatmak isteriz.
Benzeri durum modalité bildiren operatörlerde de görülebilir. "Zorunlu olarak ya oturacaksın ya da ayakta duracaksın" ifadesinden "oturman ya da ayakta durman zorunludur" şeklindeki ifadeye geçiş "zorunluluk" modalitesi kapsamında sözkonusu değildir. Keza "her insan yanılabilir; o halde benim hakkımdaki görüşlerin yanlıştır" demek, imkan bildiren bir modalitenin gene yanlış kullanılmsindan doğan hatalı bir çıkanındır.
İki operatörün veya herhangi iki terimin kaplamaları aynı olmakla beraber içlemleri farklı olabilir. Mesela "A, masanın üzerindeki kitabı aldı" ifadesinde "masanın üzerindeki kitap" eğer B'nin kendi malı olan kitap ise, "masanın üzerindeki kitap" ve "B'nin kitabı" aynı nesneye işaret ettiği yani kaplamaları aynı olduğu için ilk cümle "A,B'nin kitabını aldı" şeklinde düşünülebilir. Fakat, (tçlem bakımından) A'nın niyeti, söz konusu kitabın aslında B'ye ait olan nüshasını değil de kendisine ait olduğunu zannettiği ve masanın üzerinde niçin bulunduğuna bir anlam veremediği nüshasını almak olabilir.
Dolayısıyla yukarıdaki ifade bu verilere göre "A'nın niyeti B'nin kitabını almaktır" şeklinde yorumlanamaz. Yani kısaca ifade etmek gerekirse, operatörlerin yerlerinin değiş-tokuş edilmesi veya dikkatsizce ve yanlış şekilde kullanılması, ifadelerde semantik değer kaymasına yol açmakta ve yanlışlığa sebep olabilmektedir. Bir yanlışlığa meydan vermemek için çeşitli operatörlerin mantıkça nasıl tanımlandıklarının ve ne gibi özelliklere sahip olduklarının bilinmesi gereklidir.
Benzeri bir durum, "bütün" ve "bazı" niceleyicileri için de sözkonusudur. "Bütün A'lar B'dir" ifadesinin karşıtı "hiçbir A, B değildir", çelişiği ise "bazı A'lar B değildir" ifadesidir. Karşıt ifadelerin özelliği birlikte yanlış olabilmeleri, çelişik ifadele-rin özelliği ise birlikte doğru olamamalarıdır. Buna göre mesela "bütün kalemler madenidir" ve "hiçbir kalem madeni değildir" şeklindeki karşıt iki ifade pekala birlikte yanlış olabilir. Dolayısıyla içinde çelişik veya karşıt ifadelerin yeraldığı durumlarda tartışmanın bir sonuca ulaştırılabilmesi için niceleyicilerin söz konusu özelliklerinin dikkate alınması gereklidir. Nitekim mesela "X şehrindeki bütün insanlar iyidir" ifadesine karşı çıkan bir kimse "X şehrindeki hiçbir insan iyi değildir" ifadesini ileri sürdüğü taktirde, böyle bir tartışmadan hiçbir sonuç elde edilemez. Çünkü her iki ifade birlikte yanlış olabilir. Tartışmanın bir sonuca ulaştırılabilmesi yani söz konusu yargının yanlışlığının gösterilebilmesi için, X şehrindeki insanlardan en az birisinin iyi olmadığını yani "X şehrindeki bazı insanlar iyi değildir" savının ileri sürülüp ispatlanması gerekir.
Formel yanlışlık, kısaca ifade etmek gerekirse, şu veya bu sebepten ötürü mantık kurallarına uyulmamaktan kaynaklanmaktadır. Mantık kurallarını uygulayabilmek için, dilin formel bir sistem aracılığıyla (yani mantık aracılığıyla) belirlenmiş kurallarının bilinmesi şarttır. Konuşma dilindeki bağıntı bildiren kelimelerin, oparatörlerin, niceleyicilerin yani dilin formel yönden ifade edilebilecek özelliklerini bilmek, onları doğru kullanmak ve sonuçta da yanlıştan korunmak ancak bu kurallar sayesinde mümkün olur.
Fakat, bu arada, "mantık kurallarını bilmek" ile "mantık kurallarını uygulayabilmek" arasındaki ilişkiye de dikkat etmek gerekir. Çünkü dili kullanan kimse, en azından duyguların, isteklerin, beklentilerin, yani çok ve çeşitli nitelikteki etkilerin tesiri altındadır, işte bu çeşitli etkiler de "yanlışlık" yapılmasına yolaçabilir. Bu tür yanlışlıklar ise bundan sonra ele alacağımız ve artık formel özellik taşımayan grup içinde düşünülecektir.
FORMEL OLMAYAN YANLIŞLIK
Formel-olmayan yanlışlığı, ortaya çıkış sebeplerine göre, farklı guruplar içinde ele almak mümkündür. Bu gruplardan ilkinde, ifadelerdeki çokanlamlihk (kaypaklık, belirsizlik) gibi özellikler dolayısıyla ortaya çıkan yanlış çıkarımlar yeralır.
Eğer bir terim veya cümle, yani bir ifade çok anlamlı ise, bu ifadeyi kullanarak yapılan çıkarım da yanlış olabilir. Mesela "hayat acıdır" ve "biber acıdır" şeklindeki iki ifadeden "hayat biberdir" gibi bir sonuç elde edileceği düşünülebilir. Fakat dikkat edilirse "hayatın acı" olması ile "biberin acı" olması aynı şey değildir. Yani "acı" terimi çokanlamhdır.
Gerçi yukandaki çıkarımda, çıkarım kuralları da yanlış uygulanmıştır. Fakat böyle bir durum her zaman sözkonusu olmayabilir. Çünkü yanlışlık, tamamen öncüllerin anlamca belirsiz, kaypak veya kısaca çokanlamlı olmasından kaynaklanabilir. Aşağıda bir akıl yürütmenin yanlışlığına sebep olabilen çeşitli çokanlamlıhklar ayrı ayrı ele alınmıştır.
AKSAN: Bir cümlenin veya cümledeki kelimenin hatalı telaffuz edilmesi, aksandaki bozukluklar ve vurguların yanlış anlamaya yol açacak şekilde kullanılması dolayısıyla ortaya çıkan yanlışlık biçimidir. "Akşamdaaan akşama kitap okurum" ifadesi ile "her akşam kitap okurum" ifadesi aynı anlama gelmesi gerekirken, vurgu dolayısıyla aralarında önemli farkların bulunduğu açıktır. Nitekim hala (babanın kızkardeşi), hâlâ (gene), halâ (boşluk, apteshane) kelimelerinden birinin, şimdiki imla kurallarının aksan ya da uzatma işareti kullanmaya cevaz vermemesinin de olumsuz katkısıyla, hatalı telaffuzu vahim sonuçlara yol açabilir.
BÜTÜNLEME: Parçaların bütününden farklı değere sahip olduğunu göz önünde tutmadan parçanın niteliklerini bütüne atfetme yanlışlığıdır. Bir şairin tek bir şiirinin iyi olması bütün şiirlerinin de iyi olduğu anlamına gelmez. Çay, kahve ve adaçayını tek tek içmek başka hepsini karıştırıp içmek başkadır. Parça ve bütün arasında karşılaşabilecek bu türden ilişkileri dikkate almadan yapılacak çıkarım, yanlışlığın doğmasına yolaçabilir. Mesela bir politikacının veya siyasi bir tezin tek bir konudaki yargısının isabetli olması diğer birçok konudaki yargılarının da doğru olmasını mantık açısından gerektirmez.
"Yanlışlık" kavramı Antikçağ'dan bu yana mantıkçıların ilgisini çekmiştir. Mantık, düşünceyi doğru yönetebilmenin kurallarını veren bir bilimdir. Fakat bazen bilerek veya bilmeden, isteyerek veya istemeden yanlış yapılabilmekte, yani mantık kurallarının dışına çıkılabilmektedir. İsteyerek ve bilerek yapılan yanlışlar yerine ve türüne göre: "demagoji", "mugalata", "parolojizm", "sofizm" gibi isimlerle anılmaktadırlar. Hangi amaçla yapılırsa, yapılsın yanlışlığın ne olduğunu ve nerede yapıldığını tespit etmek ve göstermek, veya yanlıştan korunmak için, mantık kurallarının bilinmesi yeterli değildir. Diğer bir ifadeyle doğru düşünmek başka, yanlışlığı tespit etmek ve ondan korunmak başkadır. Nasıl ki bir organın hastalığının tanımlanması veya teşhisi o organın sağlıklı halinden hareketle sağlanamazsa, bir akıl yürütmedeki yanlışlığın tespitinde de benzeri bir durum söz konusudur.
"Yanlış" kavramıyla "yanlışlık" kavramını da birbirinden ayırmak gerekir. "Yanlış nedir?" sorusu felsefi bir problemdir (Mesela bkz. Brochard, V., 1943 ve Hamblin, C.L., 1970) ve konumuz dışında kalmaktadır. Bu durumda yanlış, hatalı, kusurlu, eksik bilgi veya inancın ne olduğu ve nasıl oluştuğu mantığın ilgi alanına giren bir problem değildir.
Bir mantık konusu olarak "yanlışlık", geçerli gibi görünen fakat aslında geçerli olmayan bir ispat, bir akıl yürütme, kısaca bir çıkarım biçimidir. Yani, bir yargının yanlış olup olmadığını deney veya gözlemle tespit edilebilmesine karşılık, bir çıkarımdaki yanlışlığın tespiti ancak mantık bilimi çerçevesinde olabilir.
Konuyu sistemli olarak ilk ele alan Aristoteles, iki tür yanlışlıktan sözetmiştir: dil ile (in dictone) yani dildeki çokanlamhlıkla ilgili olan yanlışlık ve dil dışında (extra dictionem) kalan yeni ispatın kendisinden kaynaklanan yanlışlık. Daha sonraki yazarlar probleme bakış açılarına bağlı olarak yanlışlık türlerini ikili veya üçlü guruplar halinde ele almışlardır. Biz de "yanlışlık" problemini iki başlık altında ele alacağız:
I) Formel (veya Mantıksal) Yanlışlık ve
II) Formel-olmayan yanlışlık
FORMEL YANLIŞLIK
Akılyürütmenin ya da ispatın kendisiyle doğrudan doğruya ilgili olan ve bu safhadaki bir hata dolayısıyla ortaya çıkan yanlışlığa formel yanlışlık denir. Böyle bir hata mantık kurallarına uyulmamış olmaktan kaynaklanır.Bir bilim olarak mantık,içeriksiz, yani formel bir dildir. Böyle bir dil sayesinde bir çıkarımın geçerli olup olmadığına matematik işlemi yapar gibi karar vermek mümkündür. Çünkü kullanılan dilin (mesela günlük dilin) mantık açısından yapısı ve işleyişi uygun bir formel sistem vasıtasıyla ifade edilebilir. Dolayısıyla da bir çıkarımın mantık açısından doğruluğu tamamen sembolik bir dil kullanarak denetlenebilir. Sembolik bir dil yani formel sistem, bir akıl yürütme işleminin içerikten bağımsız olarak ifadesine imkan vermesinden ötürü büyük öneme sahiptir.
Mesela, "bazı fizikçiler filozof değildir" dedikten sonra "o halde bazı filozoflar fizikçi değildir" şeklinde bir çıkarım pek ala yapılabilir. Böyle bir çıkanının, verdiği bilgi bakımından, yani içeriği yönünden günlük realiteye aykırı gelen bir yanı yoktur. Fakat bu tür bir çıkarım mantıkça doğru değildir. Nitekim başka bir örnekte, mesela "bazı insanlar mantıkçı değildir" dedikten sonra, yine aynı kalıba uygun olarak özne ve yüklemin yerini değiştirmek suretiyle "bazı mantıkçılar insan değildir" şeklinde realiteye uymayan ve dolayısıyla da anlamsız olan bir sonuç elde ederiz. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür. Mesela "bütün kuşlar uçar" ve "bütün kartallar uçar" şeklindeki iki öncülden "bütün kartallar kuştur" şeklinde bir sonuç elde edilebilir. Fakat bu kıyasta öncüller ve sonuç doğru olmamakla birlikte kıyas mantık açısından geçerli değildir. Nitekim bu kıyasla aynı özellikleri taşıyan "her inek süt verir" ve "her anne süt verir" gibi iki öncülden "her anne inektir" gibi mantık kurallarına hiçbir şekilde uymayan bir sonuç çıkarmak gerekir. Şüphesiz her seferinde bu tür karşıt örnek bularak bir çıkarımın geçerliliğine karar vermek sağlıklı ve güvenlikli bir yöntem değildir. Çıkarımın geçerli olup olmadığını ancak formel bir sistem kendiliğinden (otomatik bir biçimde) denetleyebilir.
Son iki örnek, günlük dili kullanarak yapılan çıkarımlarda hiç farkına varmadan hata yapmanın son derece kolay olduğunu göstermektedir. Yapılacak böyle bir hatayı mantık kurallarına başvurmaksızın herhangi bir yolla (mesela deney veya gözlem yoluyla) tespit etmenin mümkün olmayabildiği de yine yukarıdaki örneklerden anlaşılmaktadır. Çünkü öncüller ve sonucun gözlemlere aykırı gelen bir tarafı olmayabilmektedir.
Fakat öte yandan, geçerli bir çıkarımın kabul edilebilir, emin (-sound-) sonuç verebilmesi için çıkarım kurallarının mevcudiyeti de tek başına yeterli değildir. Mesela "bütün nadir şeyler değerlidir" ve "bütün topal kargalar nadirdir" gibi iki öncülden, çıkarım kurallarına (bu örnekte kıyas kurallanna) uygun olarak elde edilebilecek sonucun "bütün topal kargalar değerlidir" şeklinde olması gerekir. Ancak bu sonucun, kıyas mantık kurallarına uygun olsa bile, kabul edilebilir olmadığı açıktır. Bu durum ilk öncülün doğru olmamasından (yani nadir olan bazı şeylerin her zaman değerli olmamasından) kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla çıkanm geçerli bir kalıpta olsa bile, eğer öncüllerden birisi yanlışsa sonucun kabuledilebilir olması beklenemez.
Bu durumda, bir çıkarım neticesinde elde edilmiş sonucun doğru ve kabul edilebilir olması için:
1) Çıkanmın mantık kurallarına uygun yapılmış olması ve ayrıca,
2) Öncüllerin de doğru (yani realiteyi isabetli yansıtan bir biçimde) verilmiş olması gerekir.
Öncüllerin doğruluklarının tayini ise şüphesiz mantığın konusu dışında kalan bir husustur.Formel yanlışlıktan korunmanın tek yolu çıkarım kurallannın bilinmesidir, iki öncülden oluşan bir çıkanmın "kıyas" olarak nitelenebilmesi için herşeyden önce aşağıdaki şartların sağlanması gerekir (bu konuda daha geniş bilgi için msl bkz.Ural 1985):
1) Basit bir kıyas iki öncül bir sonuç önennesinden oluşur.
2) Öncüllerde ortak bir terimin bulunması gerekir.
3) Bu ortak terim sonuç ifadesinde geçmemelidir. Bir çıkarım bu şartlan sağlıyorsa kıyas olarak nitelenebilir.
Bir kıyasın geçerli olabilmesi için ise şu şartlar yerine gelmiş olması gereklidir:
1) Öncüllerden en az biri olumlu olmalıdır.
2) Eğer öncüllerden birisi olumsuz ise, sonuç ifadesi olumlu olamaz.
3) Geçerli bir kıyasta öncüllerden birisi mutlaka tümel olmalıdır.
4) Eğer öncüllerden birisi tikel ise, sonuç da tikel olmalıdır.
5) Öncülleri olumlu olan bir kıyasta sonuç olumsuz olamaz.
6) Orta terimin öncüllerde en az bir kere dağıtılmış olması ve öncüllerde
dağıtılmamış olan bir terimin sonuç ifadesinde de dağıtılmamış olması gereklidir.
Eğer bu kurallara uyulmazsa, gözlem ve deneylere aykırı olmayan fakat mantıkça geçersiz çıkarımlar yapılabilir. Demagoji yapmanın bir yolu, aslında geçersiz olan fakat deney ve gözlemlerle bir aykırılığı olmayan çıkarımı, amaca uygun başka bir çıkanma örnek olarak kullanmak olabilir.
Günlük dili kullanarak ifade edilen akıl yürütmelerde karşılaşılan diğer bir yanlışlık, bağıntı bildiren kelimelere bağlı olarak ortaya çıkar. Mesela,A, B'den, C'den büyüktür dedikten sonra, A, C'den büyüktür diyebiliriz. Fakat A, B'yi seviyor ve B,C'yi seviyor dedikten sonra A, C'yi seviyor diyemeyiz. Çünkü "büyüklük" bağıntısınıngeçişli olmasına karşılık "sevme bağıntısı"nın böyle bir özelliği yoktur.
Bağıntı bildiren ifadeler, doğal olarak, birbirlerinden farklı özelliklere sahip olabilmektedirler. Geçişli (transitif), geçişsiz (intransitif), yansımalı (refleksif), yansımasız (antirefleksif), bakışımlı (simetrik), bakışımsız (asimetrik) olabilen bu bağıntıların her birinin sahip olduğu özellikler diğer bağıntılar için geçerli olmayabilir. Dolayısıyla birinin özelliğini diğerine örnek alarak bir çıkarım yapmak mantık açısından sakattır.
Formel yanlışlıkların önemli diğer bir kaynağı, dildeki operatörlerdir. Özellikle zaman ve modalité bildiren operatörler, yanlış anlamalara (iltibasa) yol açabilir ve dolayısıyla da çıkarımda bazı yanlışlıkların kaynağını oluşturabilirler. Mesela "herkes bazen iyilik yapar" İfadesinden "bazen herkes iyilik yapar" ifadesine geçilemez.
Bu iki ifade birbirine eşdeğer olarak kabul edilemez. Çünkü ilk cümledeki "bazen" operatörü "bazen İyilik yapar" şeklinde bir açıklama verirken, İkinci İfadede "bazen herkes" şeklinde bir nitelemede bulunmaktadır. Nitekim, "çocuk her zaman çocuktur" dediğimizde çocuğun hiç büyümediğini değil, her zaman çocuğun çocukluk yapabileceğini anlatmak isteriz.
Benzeri durum modalité bildiren operatörlerde de görülebilir. "Zorunlu olarak ya oturacaksın ya da ayakta duracaksın" ifadesinden "oturman ya da ayakta durman zorunludur" şeklindeki ifadeye geçiş "zorunluluk" modalitesi kapsamında sözkonusu değildir. Keza "her insan yanılabilir; o halde benim hakkımdaki görüşlerin yanlıştır" demek, imkan bildiren bir modalitenin gene yanlış kullanılmsindan doğan hatalı bir çıkanındır.
İki operatörün veya herhangi iki terimin kaplamaları aynı olmakla beraber içlemleri farklı olabilir. Mesela "A, masanın üzerindeki kitabı aldı" ifadesinde "masanın üzerindeki kitap" eğer B'nin kendi malı olan kitap ise, "masanın üzerindeki kitap" ve "B'nin kitabı" aynı nesneye işaret ettiği yani kaplamaları aynı olduğu için ilk cümle "A,B'nin kitabını aldı" şeklinde düşünülebilir. Fakat, (tçlem bakımından) A'nın niyeti, söz konusu kitabın aslında B'ye ait olan nüshasını değil de kendisine ait olduğunu zannettiği ve masanın üzerinde niçin bulunduğuna bir anlam veremediği nüshasını almak olabilir.
Dolayısıyla yukarıdaki ifade bu verilere göre "A'nın niyeti B'nin kitabını almaktır" şeklinde yorumlanamaz. Yani kısaca ifade etmek gerekirse, operatörlerin yerlerinin değiş-tokuş edilmesi veya dikkatsizce ve yanlış şekilde kullanılması, ifadelerde semantik değer kaymasına yol açmakta ve yanlışlığa sebep olabilmektedir. Bir yanlışlığa meydan vermemek için çeşitli operatörlerin mantıkça nasıl tanımlandıklarının ve ne gibi özelliklere sahip olduklarının bilinmesi gereklidir.
Benzeri bir durum, "bütün" ve "bazı" niceleyicileri için de sözkonusudur. "Bütün A'lar B'dir" ifadesinin karşıtı "hiçbir A, B değildir", çelişiği ise "bazı A'lar B değildir" ifadesidir. Karşıt ifadelerin özelliği birlikte yanlış olabilmeleri, çelişik ifadele-rin özelliği ise birlikte doğru olamamalarıdır. Buna göre mesela "bütün kalemler madenidir" ve "hiçbir kalem madeni değildir" şeklindeki karşıt iki ifade pekala birlikte yanlış olabilir. Dolayısıyla içinde çelişik veya karşıt ifadelerin yeraldığı durumlarda tartışmanın bir sonuca ulaştırılabilmesi için niceleyicilerin söz konusu özelliklerinin dikkate alınması gereklidir. Nitekim mesela "X şehrindeki bütün insanlar iyidir" ifadesine karşı çıkan bir kimse "X şehrindeki hiçbir insan iyi değildir" ifadesini ileri sürdüğü taktirde, böyle bir tartışmadan hiçbir sonuç elde edilemez. Çünkü her iki ifade birlikte yanlış olabilir. Tartışmanın bir sonuca ulaştırılabilmesi yani söz konusu yargının yanlışlığının gösterilebilmesi için, X şehrindeki insanlardan en az birisinin iyi olmadığını yani "X şehrindeki bazı insanlar iyi değildir" savının ileri sürülüp ispatlanması gerekir.
Formel yanlışlık, kısaca ifade etmek gerekirse, şu veya bu sebepten ötürü mantık kurallarına uyulmamaktan kaynaklanmaktadır. Mantık kurallarını uygulayabilmek için, dilin formel bir sistem aracılığıyla (yani mantık aracılığıyla) belirlenmiş kurallarının bilinmesi şarttır. Konuşma dilindeki bağıntı bildiren kelimelerin, oparatörlerin, niceleyicilerin yani dilin formel yönden ifade edilebilecek özelliklerini bilmek, onları doğru kullanmak ve sonuçta da yanlıştan korunmak ancak bu kurallar sayesinde mümkün olur.
Fakat, bu arada, "mantık kurallarını bilmek" ile "mantık kurallarını uygulayabilmek" arasındaki ilişkiye de dikkat etmek gerekir. Çünkü dili kullanan kimse, en azından duyguların, isteklerin, beklentilerin, yani çok ve çeşitli nitelikteki etkilerin tesiri altındadır, işte bu çeşitli etkiler de "yanlışlık" yapılmasına yolaçabilir. Bu tür yanlışlıklar ise bundan sonra ele alacağımız ve artık formel özellik taşımayan grup içinde düşünülecektir.
FORMEL OLMAYAN YANLIŞLIK
Formel-olmayan yanlışlığı, ortaya çıkış sebeplerine göre, farklı guruplar içinde ele almak mümkündür. Bu gruplardan ilkinde, ifadelerdeki çokanlamlihk (kaypaklık, belirsizlik) gibi özellikler dolayısıyla ortaya çıkan yanlış çıkarımlar yeralır.
Eğer bir terim veya cümle, yani bir ifade çok anlamlı ise, bu ifadeyi kullanarak yapılan çıkarım da yanlış olabilir. Mesela "hayat acıdır" ve "biber acıdır" şeklindeki iki ifadeden "hayat biberdir" gibi bir sonuç elde edileceği düşünülebilir. Fakat dikkat edilirse "hayatın acı" olması ile "biberin acı" olması aynı şey değildir. Yani "acı" terimi çokanlamhdır.
Gerçi yukandaki çıkarımda, çıkarım kuralları da yanlış uygulanmıştır. Fakat böyle bir durum her zaman sözkonusu olmayabilir. Çünkü yanlışlık, tamamen öncüllerin anlamca belirsiz, kaypak veya kısaca çokanlamlı olmasından kaynaklanabilir. Aşağıda bir akıl yürütmenin yanlışlığına sebep olabilen çeşitli çokanlamlıhklar ayrı ayrı ele alınmıştır.
AKSAN: Bir cümlenin veya cümledeki kelimenin hatalı telaffuz edilmesi, aksandaki bozukluklar ve vurguların yanlış anlamaya yol açacak şekilde kullanılması dolayısıyla ortaya çıkan yanlışlık biçimidir. "Akşamdaaan akşama kitap okurum" ifadesi ile "her akşam kitap okurum" ifadesi aynı anlama gelmesi gerekirken, vurgu dolayısıyla aralarında önemli farkların bulunduğu açıktır. Nitekim hala (babanın kızkardeşi), hâlâ (gene), halâ (boşluk, apteshane) kelimelerinden birinin, şimdiki imla kurallarının aksan ya da uzatma işareti kullanmaya cevaz vermemesinin de olumsuz katkısıyla, hatalı telaffuzu vahim sonuçlara yol açabilir.
BÜTÜNLEME: Parçaların bütününden farklı değere sahip olduğunu göz önünde tutmadan parçanın niteliklerini bütüne atfetme yanlışlığıdır. Bir şairin tek bir şiirinin iyi olması bütün şiirlerinin de iyi olduğu anlamına gelmez. Çay, kahve ve adaçayını tek tek içmek başka hepsini karıştırıp içmek başkadır. Parça ve bütün arasında karşılaşabilecek bu türden ilişkileri dikkate almadan yapılacak çıkarım, yanlışlığın doğmasına yolaçabilir. Mesela bir politikacının veya siyasi bir tezin tek bir konudaki yargısının isabetli olması diğer birçok konudaki yargılarının da doğru olmasını mantık açısından gerektirmez.