FİZİKSEL VARLIK ALANININ ONTOLOJİSİ

David GRÜNBERG

Bu yazıda amacımız fiziksel nesneler ile bunların özelliklerinin temel kategorilerini ortaya koyup incelemektir. Bu amaçla önce çeşitli varlık kategorilerini dile getiren deyimleri, gerek sözdizimi gerekse anlambilirn açısından ortaya koyuyoruz. Sonra ontolojik açıklamaların temelinde olan özne-yüklem önermesinin mantıksal yapısını ayrıntılı olarak sergiliyoruz. En sonda da tümeller ve genel olarak soyut nesnelere ilişkin çokta-birlik problemine verilen çözümler açısından başlıca ontolojik görüşleri birbiriyle karşılaştırıp irdeliyoruz.

1. Deyim Türleri

Bir dilin anlamlı olan en küçük birimlerine im, anlamlı im dizilerine de deyim diyoruz. Günlük dilin imleri sözcükler, mantık ve matematik dilinin imleri ise simgelerdir. Herhangi bir dilde işlevleri bakımından en önemli deyimler tümcelerdir. Tümceler bildirme, soru, buyruk gibi kiplere ayrılır. Bu yazıda "tümce" terimini yalnız bildirme kipinden olanlar için kullanıyoruz. Tümceler yalın ve karmaşık olmak üzere ikiye ayrılır. Bir veya birden çok özne ile tek bir yüklemden oluşan tümcelere yalın tümceler, bunların dışında kalanlara da karmaşık tümceler denir.

Yalın önermelerin öznesi ya da yüklemi olan deyimlere tek-başınaa anlamlı, öbürlerine ise birlikte-anlamlı denir. Varlık kategorileri yalnızca tek-başına anlamlı deyimlerden türetilebildiğinden bu yazıda birlikte-anlamlı deyimleri göz önünde tutmuyoruz. Buna göre aşağıda yüklemler ile özneleri inceliyoruz.

1.1 Yüklemler

En yalın tümce özne-yüklem tümcesi demlen ve bir özne ile bir yüklemden oluşan deyimdir. Yüklem, bağ (yani "dır", "dir" ekleriyle) ile birlikte ele alındığında eylemsel bir deyimdir. Örneğin,

(1) Sokrates bir insandır.
(2) Sokrates pembedir.
(3) Sokrates koşuyor.

tümcelerini ele alalım. (1) ile (2)'de bağ (dır, dir) geçerken (3)te geçmiyor. Geleneksel mantıkta her tümcede bağ bulunduğu kabul edildiği için, (3) tümcesi "Sokrates koşandır" biçiminde yorumlanır. Modern mantık bakımından, tam tersine, yalnız (3) değil (1) ile (2) de birer ad ile birer eylemsel deyimden oluşmaktadır. Yani "bir insandır" ile "pembedir" deyimleri bir bütün olarak geçtikleri tümcenin yüklemidir. Buna göre, "yüklem" ile "eylemsel deyim" anlamdaş sayılır.

İçinde bir tek ad geçen (1), (2), (3) gibi tümcelerin yüklemini dile getirmek için adın tümcedeki her geçişi yerine alt-indisi 1 olan "*" simgesi konulur. Örneğin (l)'in yüklemi

(4)*1 bir insandır
biçiminde dile getirilebilir. Bir tümcede birden çok sayıda ad geçebilir. Bu durumda adların dışında kalıp (bitişik olan veya olmayan) deyim tümcenin yüklemi sayılır.
(5) Platon Sokrates'in öğrencisidir,
tümcesinin yüklemi
(6) *1 , *2*nin öğrencisidir
deyimi,
(7) Bolu, Ankara ile İstanbul arasındadır,
tümcesinin yüklemi de
(8) *1 , *2 ile *3 arasındadır
deyimidir. Genel olarak bir tümcede (n, O'dan büyük veya O'a eşit bir sayı olduğunda) n tane farklı ad geçtiğinde, bu adlar sıralanır ve her birinin yerine alt-indisi olan bir "*" konulur. Alt-indis olarak adın sıra numarası seçilir. Aynı ad bir tümcede birden çok kez geçebilir. Bu durumda adın her geçişi yerine konulan "*" simgesine alt-indis olarak aynı sayı konulur.

Örneğin, "Ali yalnız kendini sever." tümcesi,
(9) Ali yalnız Ali'yi sever.
biçiminde yazıldığında, tümcenin yüklemi
(10) *ı yalnız *1' i sever
biçiminde olur. Genel olarak içinde farklı alt-indisli n tane "*" geçen bir yüklem n-\\ bir yüklemdir. Örneğin, (l)'in yüklemi olan (4) ile (9)'un yüklemi olan (10) 1-li, (5)'in yüklemi olan (6) 2-li, ve (7)'nin yüklemi olan (8) 3-lü yüklemdir.

"Yüklem" terimi en genel bir biçimde şöyle tanımlanabilir: Bir n-li yüklem, n tane farklı addan bir tümce oluşturan deyim demektir. Görüldüğü gibi (4) deyimi, "Sokrates" adından (1) tümcesini, (10) deyimi de "Ali" adından (9) tümcesini oluşturur. O halde tanıma göre (4) ve (10) deyimleri gerçekten 1-l i yüklemlerdir. Gene (6) deyimi, "Platon" ile "Sokrates" adlarından (5) tümcesini oluşturduğundan 2-li yüklemdir. "Bolu", "Ankara" ve "İstan-bul" adlarından (7) tümcesini oluşturduğu için (8) deyimi de 3-lü yüklemdir, n-li yüklem tanımının yalnız n sayısının O'dan büyük olması durumlarında değil, O'a eşit olması durumunda da geçerli olduğu kabul edilir. Oysa O-l ı yüklem, 0 sayıda addan bir tümce oluşturan, yani hiçbir ad eklemden tek başına tümce olan bir deyim demektir. Buna göre her tümce bir 0-lı yüklem sayılabilir.

Verilen a-li bir yüklemin içinde geçen tüm alt-indisli "*" simgelerinin yerine birer ad (yani tekil veya genel terim) koymakla bir tümce elde edilir. Ancak bu tümcenin yükleminin verilen yüklemle özdeş olabilmesi için alt-indisi aynı olan "*" simgelerinin yerine aynı adın konulması gereklidir. Bu işleme yerine-koyma denir. Örneğin (10) yükleminde "*1 " simgesinin ilk geçişi yerine "Ali", ikinci geçişi yerine "Behçet" adını koyarsak "Ali yanlız Behçet'i sever" tümcesi elde edilir. Bu tümcenin yüklemi (10) yükleminden farklıdır.

1.2 Özneler

Özne konumunda geçebilen deyimler adlar, yani tekil ile genel terimlerdir. Özel adlar, adıllar ve tekil betimlemeler gibi deyimlere tekil terim denir. Örneğin "Ali", "Ankara", "Ay" özel adlan, "ben", "sen", "o" adılları, ve "Ali'nin babası", "onun babası" ile "Çalıkuşu'nun yazan" tekil betimlemeleri birer tekil terimdir. Öte yandan "Elektron", "İnsan", "Yıldız" gibi sayal adlar ile "Hava", "Su", "Altın" gibi yığın adlan, ve genel olarak tüm tür adlan birer genel ferimdir. Herhangi bir tekil veya genel terim, bir tümcenin içinde ya özne olarak ya da yüklemin bir parçası olarak geçer. Daha açık olarak, her (tekil veya genel) terim tek başına bir özne olabilir ama yüklem olamaz. Bunun nedeni yüklemlerin eylemsel deyimler olmasıdır. Terimler ise tek başlarına hiçbir zaman eylemsel deyim olamazlar.

Örneğin (1) tümcesinde, "Sokrates" tekil terimi özne, "İnsan" genel terimi de "bir insandır" yükleminin parçası olarak geçiyor. Öte yandan "Üzümün birkaç çeşidi vardır" tümcesinde "Üzüm" genel terimi özne durumundadır. Dikkat edilirse bu tümce "Her x için, x bir üzüm ise, *'in birkaç çeşidi vardır" tümcesine indirgenemez. Yani söz konusu tümce "Üzüm" genel teriminin bir yüklem olarak geçtiği bu tümceyle eşdeğer olamaz. Son olarak, bir tekil terimin bir yüklemin parçası olarak geçmesine örnek verelim. (5) tümcesi öznesi "Platon" yüklemi de "Sokrates'in öğrencisidir" olarak da ele alınabilir. Bu durumda "Sokrates" tekil teriminin "Sokrates'in öğrencisidir" genel teriminin bir parçası olduğunu söyleyebiliriz.

2. Dilin Yorumlanması: İçlem, Kaplam, İmlem

Bir dili yorumlama, her deyime belirli bir anlam verme işlemi demektir. Verilen anlam yorumlanan deyimin türüne bağlıdır. Böyle bir yorumlamada, tek-başına-anlamlı deyimlere doğrudan doğruya birer anlam vermesine karşılık, birlikte-anlamlı deyimlere ancak dolaylı biçimde ilgili tek-başına-anlamlı deyimlerin anlamına bağlı olarak (semantik kurallar yoluyla) verilir. Yüklemler ile öznelere doğrudan-doğruya verilen anlamlar birbirinden çok farklı olduğu için bunları ayrı ayrı inceliyoruz.

2.1 Yüklemlerin Anlamı

Genel olarak bir lI-II yüklemin belli bir yorumlamada aldığı anlam bir n-li bağıntıdır. Bir n-\\ yüklemin kaplamı, aralarında yüklemin anlamı olan n-\i bağıntının bulunduğu sıralı fiililerin kümesi demektir. Böyle bir kümeye n-\i kaplamsal bağıntı denir. Bu küme aynı zamanda bağıntının kendisinin de kaplamı sayılır. Örneğin (6) yükleminin anlamı olan 2-li bağıntı, birinin başkasının öğrencisi olma bağıntısıdır; kaplamı ise birincisi ikincisinin öğrencisi olan sıralı ikililerin kümesidir. Bu kümenin bir öğesi de -Platon, SokratesÖ sıralı ikilisidir.

Sezgisel anlamdaki bağıntıya, kaplamsal bağıntıdan aytrmak amacıyla, ıçlemsel bağıntı
da denir. Bu nedenle bir n-lı yüklemin anlamı olan bağıntıya yüklemin içlemi denir. Böylece her yüklemin birbirinin karşılığı olan bir içlemi ve bir kaplamı vardır. 1-li yüklemlerin içlemine genellikle özellik, n'nin l'den büyük olduğu durumlarda ise n-li yüklemlerin içlemine alışılagelen anlamda bağıntı denir. Öte yandan tümcelerin anlamına önerme denildiğinden, O-l ı bir yüklemin içlemi bir önermedir. Böylece 1-l i bağıntı bir özellik, 0-lı bağıntı da bir önermedir. (Bu son tümcede "bağıntı" sözcüğün kukusuz ahşüagelrneyen bir anlamda kullanıldığını belirtmek gerekir.)

2.11 0-lı Yüklemler (Tümceler)in Anlamı

Daha önce, bir 0-h yüklemin tümce, bir tümcenin belli bir yorumdaki anlamının da önerme olduğunu belirtmiştik. Bu önerme tümcenin içlemidir. Örneğin (11) Kar beyazdır. tümcesinin (Türkçe'nin olağan yorumunda) içlemi karın beyaz olduğu önermesidir. Gerçekten kar beyaz olduğundan (11) tümcesinin karşılığı olan bir gerçek, veya başka bir deyişle, bir olgu vardır; bu da karın beyaz olduğu olgusudur. Genel olarak, belli bir yorumda bir tümcenin dile getirdiği bir olgu varsa, tümcenin o yorumda doğru, yoksa yanlış olduğu söylenir. Demek ki (11 ) tümcesi doğru, "Kar mavidir" tümcesi ise hiçbir olguyu dile getirmediğinden yanlıştır. Bir tümcenin verilen bir yorumlamada doğru olup olmadığını saptamak için gerekli işlemleri belirleyen ölçütler dizgesine bu tümcenin (o yorumlamadaki) doğruluk koşulu denir. Bu işlemler ise salt algılamalar olabildiği gibi, karmaşık laboratuar deneyleri de olabilir. Bir tümceyi anlamak, bu tümcenin doğruluk koşulunu bilmek demektir. Ancak doğruluk koşulunu bilmek, bu koşulun belli bir durumda yerine gelip gelmediğim bilmek demek değildir. Örneğin, "Ankara'nın Dikmen tepesinde tam 1000 yıl önce yağmur yağdı." tümcesinin doğruluk koşulunu biliyoruz (yani bu tümceyi anlıyoruz), ama kuşkusuz olarak doğruluk koşulunun yerine gelip gelmediğini bilemiyoruz. İmdi bir tümcenin verilen bir yorumda anlamını bilmek bu tümceyi anlamaktan başka bir şey değildir. Tümceyi anlamak ise doğruluk koşulunu bilmek olduğundan, bu anlamı (yani içlemi) doğruluk koşulunun belirlediği işlemlerle özdeşleştirebiliriz.

2.12 n-li Yüklemlerin Anlamı

n O'dan büyük olduğunda, bir n-li yüklemden her yerine-koyma işlemiyle bir tümce elde edildiğini söylemiştik. Eğer elde edilen tümce verilen bir yorumda doğru ise, yerine konulan adların aynı yorumlamada adlandırdığı n tane şeyden oluşan sıralı n-linin verilen n-li yüklemi gerçeklediği söylenir. Öte yandan bir 0-h yükleme, yani tümceye, yerine-koyma işlemi uygulanırsa aynı tümce elde edilir; yani yerine-koyma işlemi boştur. İmdi bu tümce ya doğrudur, ya yanlıştır; doğru ise kendiliğinden gerçeklenmiş olur, yanlış ise hiç gerçeklenemez. Bir n-li yüklemin verilen bir yorumlamadaki içlemi, bu yüklemden yerine-koyma işlemleriyle elde edilen tümcelerin o yorumlamada doğru olup olmadıklarını belirleyen işlemlerden oluşur. Yani ij'nin l'den büyük olduğu durumlarda, n-li yüklemin içleminin bu yüklemden türetilen bir takım tümcelerin içlemlerine indirgendiğini görüyoruz.

Bir fiilli yüklemi, belli bir yorumlamada gerçekleyen sıralı n-lilerin kümesine yüklemin bu yorumlamadaki kaplamı denir. Buna göre O-lı yüklemin, yani tümcenin, kaplamı şöyle belirlenir. Belli bir yorumlamada sıralı O-lı doğru olan bir tümceyi gerçekler, yanlış olanını ise gerçeklemez. Oysa sıralı O-lı , boş kümeye, yani 0'ye, eşittir. O halde doğru bir tümcenin kaplamı {0}, yanlış bir tümceninki ise 0'dir. Genel olarak doğru tümcenin kaplamının "doğru" değerine, yanlış olanınkinin ise "yanlış" değerine eşit olduğu kabul edilir. Burada ilginç olan, kümeler kuramında {0 kümesinin l'le, 0 kümesinin ise O'la özdeşleştirilmesi ve çok kez "doğru" değerinin 1 ile yanlış değerinin ise 0 ile temsil edilmesidir.

"Fdir" biçimindeki bir yüklemin içleminden söz edebilmek için içlemin bir adını kullanmak gerekir. İşte "Fdir " gibi bir yüklemin adının "F olma" biçiminde olduğu kabul edilir. Örneğin 1. kesimdeki (1), (2), (3), (5) ve (7) tümcelerinin yüklemlerinin adları sırasıyla "insan olma", "pembe olma", "koşuyor olma", "öğrencisi olma" ve "arasında olma'dır.

2.2 Öznelerin (Terimlerin) Anlamı

Özne, yani tekil veya genel terim, bir varlığı adlandırmak amacıyla kullanılan bir deyimdir. Ancak hiçbir varlığın adi olmayan boş terimlerde vardır. Örneğin "Pegasus" ile "Fransa'nın bugünkü krah" gibi tekil terimler ve "altın dağ" ile "10 m boyunda insan" gibi genel terimler boştur. Boş olmayan bir terimin adı olduğu varlığa terimin imlemi, terim ile imlemi arasındaki bağıntıya da imleme diyoruz. Böyle bir terimin anlamı ise kendi imlemini saptamaya yarayan bir işlemdir. Buna karşılık boş bir terimin anlamı, ünlemi olmadığını ortaya çıkarmaya yarayan işlemdir.

Bir genel terim aynı türden varlıkların ortak adıdır. Aynı türden varlıklar ise, für denilen bir yapı oluşturur. Buna göre genel terimlere tür adlan da denir. Türü oluşturan varlıkların o türün örnekleri olduğunu söyleriz. Bir genel terimin imlemi, ortak adı olduğu varlıkların oluşturduğu türdür. Kendileri tür olmayan ama bir türün örnekleri olan varlıklara birey diyoruz. Birey adlan ise tekil terimlerdir.

3. Özne-Yüklem Önermesinin Mantıksal Çözümlemesi

Bundan böyle "önerme" terimini yalnız tümcenin anlamı için değil, olağan yorumlamaya göre anlam kazanan tümcenin kendisi için de kullanacağız. En yalın önerme, daha önce de belirttiğimiz gibi, özne-yüklem önermesidir. Bu önerme türünün 1. kesimdeki (1), (2) ve (3)'ün karşılığı olan şu üç biçimi vardır:

(i) a, bir F dir.
(ii) a, G dir.
(iii) a, H liyor.

Yukarıdaki "F ' tür adı, "G" sıfat, "H de eylemdir.

(i), (ii), (iii) biçimindeki önermelerin değişik çözümlemeleri vardır. Her çözümleme biçimi belli bir ontolojik görüşe dayandığından, çözümlemelerle birlikte bu görüşlere de deyinmemiz gerekiyor. Kimi görüşlerde özne-yüklem önermesinin birden çok sayıda çözümleme biçimleri olduğunu belirtmek gerekiyor. Bunları aşağıda ortaya koyuyoruz.

3,1 Aristoteles'in Kategorilerdeki İki-biçimli Çözümlemesi

Aristoteles varlıkları töz ve ilinek olmak üzere ikiye ayırıyor. Töz kategorisi tek tek insanlar, atlar gibi somut bireylerden oluşan birincil tözler ile bunların türleri olan ikincil tözler; ilinekler ise nicelik, nitelik, görelik, uzam, zaman, iyelik, etkinlik ve edilgenlik kategorilerinden bireyler ve bunların türleri demektir.

İlinekler ancak tözlerin içinde varolurlar. İlinek ile töz arasındaki bu bağıntıya bu nedenle içindelik bağıntısı denilebilir. Örneğin, Pembe niteliği Sokrates'in içindedir. Öte yandan bir tür ile o türden olan bir varlık arasındaki bağıntı söyleme bağıntısıdır; tür bu varlık için söylenir. Örneğin, İnsan türü Sokrates için söylenir. Öte yandan Sokrates'e özgü belirli pembe tonuna (sözgelişi) "membe" denildiğinde, Pembe türü membe için söylenir.

Genel olarak, bir şeyin içinde olan varlık ilinek, bir şey için söylenen varlık da türdür. Hiçbir şey için söylenmeyen varlık birey, hiçbir şeyin içinde olmayan varlık da tözdür. Birey olan varlık birincil töz, tür olan varlık da ikincil tözdür. Öte yandan birey olan ilineğe bireysel ilinek, tür olan ilineğe de türsel ilinek denir. Örneğin, Sokrates birincil töz, İnsan ikincil töz, membe bireysel ilinek, Pembe de türsel ilinektir.

Bu açıklamaların ışığı altında (i) - (iii) önermeleri aşağıdaki gibi çözümlenir:

(i.l) F türü a için söylenir,
(ii.l) G ilineği a'nın içindedir.
(iii.l)H-leme ilineği a'nın içindedir.

Bu biçimlerin örnekleri (1. kesimdeki (i), (ii) ve (iii) tümcelerinin karşılığı olarak) sırasıyla şöyle olur:

(1.1) İnsan türü, Sokrates için söylenir.
(2.1) Pembe niteliği, Sokrates'in içindedir.
(3.1) Koşma etkinliği, Sokrates'in içindedir.

Öte yandan

(12) Sokrates membedir.
önermesinin karşılığı
(13) Membe Sokrates'in içindedir,
önermesidir.

3.2 Yüklemsel Tek-Biçimli Çözümleme

Yüklemsel çözümlemede yalnız öznenin bir şeyi imlediğini, yüklemin karşılığı olan bir şeyin olmadığını savunulur. Dolayısıyla, bu görüşte, özne-yüklem önermesi iki şey arasında bir bağıntı olamaz. Buna göre sözü geçen (1) önermesi
(1.2) Sokrates bir-insandır.
biçiminde çözümlenip "bir-insandır" deyimi bölünmez bir eylem deyimi sayılır. Benzer bir biçimde (2) önermesindeki "pembedir" ite (12) önermesindeki "membedir" deyimleri gene bölünmez bir eylem deyimi sayılır. Yalnızca (3) önermesindeki "koşuyor" sözcüğü alışa-gelmiş işlevini korur. Buna göre yüklemsel çözümlemede özne-yüklem önermesinin tek genel biçiminin 2. kesimdeki (3) olduğunu söyleyebiliriz.

3.3 Türsel Tek-Biçimli Çözümleme

Bu görüşte özne-yüklem önermesinde yüklem hep tür adı sayılır. Böylece özne-yüklem önermesinin bağı, yüklemin adlandırdığı tür ile öznenin adlandırdığı varlık arasında türlendirme denilebilen bir bağıntıyı dile getirir. Buna göre özne-yüklem önermesinin tek genel biçimi şöyledir;

(iv) F türü, a'yı türlendiriyor.
(iv) önermesi yerine eşdeğeri olan
(iv0) a, F türünü örnekliyor.

önermesi kullanılabilir. Nitekim F gibi bir türden olan varlıklara F'nin örnekleyenleri diyoruz. Buna göre bir türün örnekleyenleri ile o tür arasındaki bağıntı, örnekleme bağıntısıdır. Bu bağıntı türlendirme bağıntısının evriğidir.

Türsel görüş dediğimiz sözü geçen görüşte, (1) önermesinin biçimi korunur. Nitekim bu önerme İnsan türünün Sokrates'i türlendirdiğini, veya başka bir deyişle Sokrates'in İnsan türünü örneklendirdiğini dile getirir. (2), (3) ve (12) önermelerine gelince, bunları da sırasıyla

(2.3) Sokrates bir pembe-şey'dir.
(3.3) Sokrates bir koşar-şey'dir.
(12.3) Sokrates bir membe-şey'dir.

biçiminde yazarak türlendirme önermelerine dönüştürürüz. Burada "pembe-şey", "koşar-şey" ve "membe-şey" birer tür adı sayılır. Genel olarak türsel görüşte, özne-yüklem önermelerini, "F ' bir tür adı olmadığı durumlarda

(ivéé) a, bir F-şeyidir.
biçiminde dile getirilir.

Ancak "F ' bir tür adı olmadığı durumlarda, "a Fdir" biçimindeki bir önermeyi türsel çözümlemeye göre yorumlamak gereksiz yere işi uzatır. Nitekim bir şeyin F-şeyi türünden olması ancak bu şeyin doğrudan doğruya Folması demektir; yani bu şeyin Folduğunu bilmeksizin F türünden olduğu bilinemez. Örneğin Sokrates'in bir pembe şey olduğunu bilmenin tek yolu Sokrates'in doğrudan doğruya pembe olduğunu bilmektir. Dolayısıyla Pembe-şey gibi bir türe başvurmak gereksizdir. Kaldı ki Pembe-şey türü, birbiriyle ilişkisi olmayıp pembe renklilikten başka ortak yönleri olmayan şeylerden oluştuğundan gerçek bir doğal tür sayılamaz. Doğal türler, tür adlan ile adlandırılan İnsan, Gezegen, Zümrüt, Elektron gibi pek çok ortak yanları olan birbiriyle ilişkili şeylerden oluşan türlerdir.

3.4 Tek-Biçimli Kaplamsal Çözümleme

Tek-biçimli kaplamsal çözümlemede özne-yüklern önermesi, öznenin imleminin yüklemin kaplamının bir öğesi olduğunu dile getirir. Buna göre (1), (2), (3) ve (12) önermeleri sırasıyla:

(1.4) Sokrates, insanlar kümesinin bir öğesidir.
(2.4) Sokrates, pembe şeyler kümesinin bir öğesidir.
(3.4) Sokrates, koşan şeyler kümesinin bir öğesidir.
(3.12) Sokrates membe şeyler kümesinin bir öğesidir.

biçiminde çözümlenir. Genel olarak da (i), (ii) ve (iii) şöyle çözümlenir:

(3.i) a, Fier kümesinin bir öğesidir.
(3.ii) a, G-şeyler kümesinin bir öğesidir.
(3.iii) a, H-leyen şeyler kümesinin bir öğesidir.

Bu çözümleme önemli bir eleştiriye açıktır. Öznenin imleminin yüklemin kaplamının bir öğesi olması, ancak yüklemin özneye yüklenebilmesiyle saptanabilir; yani kaplamsal çözümleme yüklemsel çözümlemeye bağımlıdır. Dolayısıyla söz konusu çözümlemenin gereği oltadan kalkar.

3.5 Çok-Biçimli Çözümleme

Burada "çok-biçimli çözümleme" dediğimiz bir görüşü savunacağız. Bu görüş Aristoteles'in alt kesim (3.1)'de ele alınan çözümlemesine dayanmakla birlikte şu noktalarda ayrılmaktadır:

1. Aristoteles'e göre içindelik bağıntısı, gerek bireysel gerekse türsel ilineklere ilişkindir; yani her iki ilinek çeşidi bir şeyin içinde bulunabilir. Örneğin gerek Pembe türsel ilineği gerekse membe bireysel ilineği Sokrates'in içinde vardır. Oysa Sokrates'in pembe olması onun pembenin belli bir tonu olan membe olmasından kaynaklanır. Öte yandan Pembe bir renk türü olup, membe o türden bir renk tonudur. Dolayısıyla Aristotetles'in deyişiyle Pembe,membe için söylenir. Buna göre (2) önermesi, yani "Sokrates pembedir" şöyle çözümlenebilir: (2.5) Öyle bir bireysel ilinek vardır ki, Pembe bu bireysel ilinek için söylenir ve bu Sokrates'in içindedir. Görüldüğü gibi bir türsel ilineğin bir şeyin içinde olması o ilineğin türünde olan bir bireysel ilineğin o şeyin içinde olması anlamına gelir. Demek ki türsel ilinekler ancak dolaylı olarak, bireysel ilinekler ise bir şeyin içinde dolaysız olarak bulunabilirler.

2. Gene Aristoteles'e göre ilinekler ancak birincil tözlerin içinde olup onlardan bağımsız varolamaz. Biz ise bu görüşe katılamıyoruz. Bunun nedeni birincil töz olan fiziksel nesnelerin nitelikleri, nicelikleri gibi ilinekleri ancak yaklaşık ol arak taşıyabilmeleridir. Örneğin, bir nesnenin yüzeyinin her yerinin mutlak bir biçimde aynı renk tonunda olması, ya da kütlesinin kesin olarak bir reel sayı ile dile getirilen belli bir değerde olması düşünülemez. Dolayısıyla tam belirli ilinekler gerçekten fiziksel nesnelerin içinde olamazlar. Onların bu nesnelerden bağımsız olarak varolduklarını kabullenmek zorundayız.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP