KAYITSIZLIK OLARAK ÖZGÜRLÜK

Zerrin KAVAS

Bu konuşmada, istenç özgürlüğünün kayıtsızlık olarak tanımlanıp tanimlanamayacağı sorununa bir ölçüde açıklık kazandırmak amacıyla, bu sorunun felsefe tarihinde geçirdiği birtakım aşamaları ele alacağım İstenç özgürlüğü sorunu gibi, istencin iki seçenekten birini seçmekte bütünüyle bağımsız olup olmadığı, iki seçenek karşısında bütünüyle kayıtsız olup olmadığı sorusu da önce tanrıbilim bağlanımda dile getirilmiştir.

Hıristiyan inanışı insan doğasında kötülük olduğunu kabul eder. Bu kabulden sonra insanın özgür istenciyle iyiyi seçmesi nasıl temellendirilebilir? Doğasında kötülük barındıran bir varlık iyi ile kötü arasındaki ayrımı özgür istencine dayanarak nasıl yapabilir? Arınma yöntemleri olarak ileri sürülen ibadet ve yaşama biçimleri gerçekten bu varlığı iyiye yöneltip iyiyi seçmesini sağlayabilir mi? Bütün bu sorular tanrıbilim alanı içinde sorulup çözülmeye çalışılmıştır.

İki seçenek karşısında istencin özgürlüğünü ne sağlayacak? Kayıtsızlık olarak istenç özgürlüğü genel istenç özgürlüğü sorununun açmazlarına bir cevap oluşturmak için ileri sürülmüştür. Özgürlük kavramı bu yaklaşım ile yeni bir boyut almıştır.

Genel istenç özgürlüğü Tanrı istencinin mutlak özgürlüğü karşısında insanın istencinin özgür olup olmadığı sorunudur. Sonuç olarak istencin iyiyi seçmcsiyle özgür olabileceği kabul edilmiştir. Böylece Tanrı'ya bağımlı özgür istenç sorunu ortaya çıkar. İnsandaki istenç Tanrı'ya bağımlıdır ve iki seçenek karşısında her zaman iyiyi seçerek özgür olabilir. Dolayısıyla nesnesiyle belirlenmiştir.

Nesnesinin iyi olduğunu akıl gösterebileceği için akıldan da bağımsız olamaz. Ortaçağda tanrıbilimin en önemli sorunu Tanrı istencinin mutlak özgürlüğünün akıl yürütmelerle temellendirilebilmesi idi. Bu bağlamda yapılan soruşturmalar sonunda tannbilimcilerin vardığı sonuç Tanrı istenci karşısında başka bir özgür istençten bahsedilemeyeceği olmuştur. Varılan bu sonucun kaynağı ise insanın doğasında kötülük olduğunun en başta kabul edilmesi ve böylesi yaratılışa sahip bir varlıkta özgür istencin kabulünün olamayacağı idi. Ama Ortaçağı meşgul eden özgür istenç sorununa bağlı akıl yürütmeler yine de özgür istenç sorununu ortadan kaldıramamıştır. İnsanın seçimlerinden sorumlu tutulması yürürlükte iken iki seçenek karşısında nasıl bir tercih yapacağı her zaman sorun oluşturacaktır. Eğer sorun değilse iyiyi veya kötüyü seçmesinin ahlak açısından bir farkının olması nasıl varsayılabilir?,

Bu sorunlar çerçevesinde kayıtsızlık olarak özgür istenç anlayışı iler sürülmüştür. Kayıtsızlık istencin her türlü bağdan uzak olması, her türlü belirlenmişliğin dışında olması ile özgürlüğün önkoşulunu oluşturur. İnsan istenci Tanrı istencinden bağımsızdır, nesnesi ile belirlenemez; nesnesi ile belirlenemeyen istenç akıldan da bağımsız olur. Kayıtsızlık istenç özgürlüğünün garantisini oluşturur.

Ondördüncü yüzyılda Ockhamlı William "libertas indifferentiae" kavramı ile özgür istenç sorununun doğrudan felsefenin sorunu olduğunu, Tanrı'nın istencinin özgürlüğünü sorgulamanın inanç alanında geçerli olabileceğini ama felsefenin sorunu olmadığını ileri sürmüştür. Böylece kayıtsızlık olarak istenç özgürlüğü (libertas indifferentiae) anlayışı özgürlük kavramının anlamının ortaya konması bakımından dönüştürücü olmuştur. Artık sorun Tanrfnın istencinin özgürlüğü değil, felsefi bir sorun olarak dile getirilmiş istenç özgürlüğünün ne olup ne olmadığı idi.

İstenç özgürlüğü bir güç olarak akıl tarafından önerilen bir amacı isteyip istememekte,, amacın ve ona giden araçların seçimini zihinden (akıldan) bağımsız olarak belirleyebilirdi. Doğadaki düzen yasalarla belirlenmiş bir işleyişti. Oysa insanın özgür istenci bu düzene ait değil, bağımsızlığın düzenine aitti.

Onaltıncı yüzyıl boyunca ve onyedinci yüzyılın ilk döneminde kayıtsızlık olarak özgürlük tannbilimcilerin tartışmalarını belirleyen kavram olmuştur. Bu tartışmaların merkezinde Luis de Molina'mn kayıtsızlık olarak istenç özgürlüğü kavramı vardı. Molina'nın özgürlük kavramı (Ockhamlı William gibi) Reformcuların özgürlük anlayışına tamamen ters idi. Molina'nm anlayışına göre özgürlük bir eylem için bütün koşullar hazır bulunduğunda eyleyip eylememek ya da zıddı bir eylemde bulunup bulunmamaktı. Öyleyse insan özgürlüğü iki zıt eylem sözkonusu olduğunda bu iki seçeneğe kayıtsız kalmakla mümkündü. Kayıtsızlık, nesnesi ne olursa olsun istenç için iki seçeneğin tam bir denge durumunda olmasıdır. Nesnesinden bağımsız olan istenç akıldan da bağımsızdır.

Molina'nın libertas ındifferentiae görüşünde istencin bir nesnesinin olmaması Dominikenler tarafından eleştirilir. Dominikeniere göre ancak bütün yönleri ile akıl tarafından iyi diye belirlenmemiş bir nesneyle karşılaşan istencin kayıtsızlığından söz edilebilirdi. Descartes Dominikenlerin Molina'ya getirdikleri eleştirileri benimseyerek Molina'nın kayıtsızlık olarak özgürlük anlayışına karşı şunları yazar:

özgür olabilmek için iki seçenek karşısında kayıtsız kalmak
gerekmez, tam tersine, iki seçenekten birine meylederim... böylece
daha da özgür seçer ve onu tamamen benimserim. Gerçekte kutsal
teveccüh ve doğal bilgi özgürlüğü azaltmaz, artırır, sağlamlaştırır.
Spinoza ile birlikte özgürlüğe konu olan varlıktır. Özgürlük ne
istencin ne de eylemlerin niteliğidir. Töz doğası gereği özgürdür.

Hobbes felsefesinde özgürlük eylemlerin engellerden bağımsız olmasıdır; özgürlük istencin bir niteliği olarak kabul edilmez. Özgürlük bir eylem sözkonusu olduğunda engelle karşılaşmamak, engelden bağımsız olmaktır. Hobbes özgürlük kavramını böyle tanımlarken bir yandan da doğadaki zorunlu nedensellik görüşünü temele alarak eylem özgürlüğünü belirlenmişlik bağlamında ele alır.

Leibniz'e göre kayıtsızlık olarak istenç özgürlüğü sorunu yanlış sorulmuş bir sorudur, çünkü bir güç olan özgürlük istencin niteliği olamaz. Ancak bu gücü içinde barındıran şeyde bulunur, Leibniz için sorun ne istemiş olursa olsun kişi istencinde yeterince bağımsız mıdır yani akla özgür akla sahip midir sorusudur.

Leibniz'de özgürlük akıllı tözlerin kendiliklerinden ortaya koydukları güçtür. Özgürlük kavramının tarihine bakışımız, verilen tarihsel kesitte özgürlük kavramının bireyi temele aldığım ortaya koymuştur. Kayıtsızlık olarak özgürlük anlayışı ise bireyin istencim temele alır.

Ahlak açısından özgürlük kavramının anlamı birey boyutunda kalamaz; ancak bireyin başkalarıyla birlikte ele alınmasıyla mümkün olabilir. Hele hele özgürlük kavramını bireyin istenç özgürlüğü olarak düşünmek, kavramın açılımlarını iyice sınırlamak olur. İstenç özgürlüğü iç yaşantı konusu olarak ele alındığında, bu kavramla iş gören psikolojinin uğraş alanı içinde geçerliliği olabilir.

Ahlak açısından kayıtsızlık olarak istenç özgürlüğüne baktığımızda, kayıtsızlık kavramının ne olduğu sorulmalı. Kayıtsızlık iyi ile kötü, doğru ile yanlış arasında bir ayrım gözetmemekse ahlak açısından kayıtsızlık olarak istenç özgürlüğü nasıl kabul edilebilir?

Kayıtsızlık olarak özgür istenç, hırsızlık yapıp yapmama gibi bir durumla karşılaştığında bu iki seçenekten birini, hırsızlık yapmamayı seçmezse ahlaki bir temelinin olamayacağı açıktır. Çünkü kayıtsızlık içinde iyiyi rastlantısal olarak seçmiştir. Kayıtsızlık iki zıt seçimin denkliğine dayanıyorsa kötünün, hırsızlık yapmanın seçilmesi sonucunda ahlaki ve hukuki bir yaptırımda bulunmak nümkün olamaz. Kayıtsızlık olarak özgürlük hem ahlak kavramının hem de adalet kavramının yok sayılmasını da beraberinde getirecektir.

Eğer özgürlük kavramının anlamını sorgularken ahlak alanında yok saymamak gereği varsa kayıtsızlık olarak özgürlüğün olamayacağı kendiliğinden açığa çıkacaktır. Ancak gelecekteki seçimlerime karşı şu an bir çeşit kayıtsızlık içinde bulabilirim. Bunun nedeni gelecekte ne gibi durumlarla karşılaşacağımı bilmememdir.

Birey istencini temele alan özgürlük anlayışının kavramın anlamını veremediği ve bu anlayışın psikolojinin uğraş alanı içinde geçerliliği olduğu düşüncesiyle özgürlük kavramının açılımını yanyana özgürlük anlayışında görüyorum. Yanyana özgürlük ahlak için de temel oluşturabilecek bir anlayıştır.

Yanyana özgür olma, eylemde bulunurken, seçim yaparken, yanında duranları göz önünde bulundurarak gerçekleştirme anlayışına dayanır. Eylemde bulunurken yanındakilere zarar vermemeyi, aldatmamayı gözeterek gerçek anlamda birlikte olduğumuz kişilerle yanyana özgürüzdür ve özgürlüğümüz ahlak için temeldir.

Özgürlük ilişkileri örgüsü ile oluşturulabilecek bir yer olarak anlaşıldığında ahlakın ve adalet kavramının da temelini oluşturabilir. Adil davranmadığım bir yerde hem kendimin hem karşımdakinin özgürlüğünden söz edilemez. Özgürlük yanyana duranlar arasındaki denklik ilişkisinin varsayılmasıyla mümkündür. Bu ilişkide yanlardan bin dengeyi bozduğunda özgürlük alanı yok olurken ilişkinin üzerinde durduğu yer kayıp gidecektir.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP